Anlamlı Yazılar

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.129
  • 5.008
  • 23.129
# 13 Tem 2019 10:44:29
Çocuklar bir gün evden giderler…

Bir şekilde, bir nedenle, öyle gerektiği için , öyle olduğu için giderler…

Gözlerinde hayata karşı bir heves, omuzlarında ince bir ağırlık, ellerinde uçarı bir telaş, kapıyı çekip giderler…

Çocuklar evden gidince, ev de sizden gider biraz..
Sabah kızaran ekmeğin kokusu, ütünün buharı, bir türlü şekle girmeyen saçlar, kapıdan çıkarken aceleyle öpülen yanaklar gider…
Antrede biriken ayakkabılar, teki kaybolan terlikler, yatağın üstündeki elbise yığınları gider.

Saatler sanki bir yerlerde durmuş gibi olur. Hayatınız hasreti kuşanmış mevsimsiz bir ülkeye benzer bir zaman…

Çocuklar evden gidince;
Ansızın yapılan şakalar, vakitsiz istenen sandviçler, pencere önünde beklediğiniz geceler gider...

Artık kapının önündeki ayak seslerini duymazsınız, sokaktan geçen simitçiye seslenen kimse yoktur. Arka odadan yükselen müzik sesi, banyodaki parfüm kokusu, ortasından sıkılmış dişmacunları anılarınızda kalır.

Mutfak masası çoktan unutmuştur sıcacık ve neşeli sohbetleri. Fırında patatesin tadı eskisi gibi değildir artık..

Kareli yatak örtüsünde izi kalmıştır aşk acısıyla dökülen genç gözyaşlarının…

Çocuklar evden gidince ;
“Annem duymasın”lar, “Babamı idare et”ler “Ben zaten biliyorum”lar, “Beni çocuk muyum?”lar, “Beni anlamıyorsunuz!”lar, “Amma meraklısınız”lar … El ele tutuşup hep birlikte giderler...
Onlar olmadığı zaman da “ben ne giyeceğim”ler “arkadaşımda kalacağım”lar, “arkadaşlarımla çıkıyorum”lar peşi sıra ortalıktan kaybolurlar..
Çocuklar bir gün evden giderler;
Giderken yüreğinizin bir parçasını da yanlarında götürürler…
Onda kalan parçada sizden o kadar çok şey vardır ki,
Onlar bunu bilirler,
Aldıkları her kararda, yaşadıkları her yol ayrımında, her sevinçlerinde ve her acılarında
Fark ederler bu eşsiz bilgiyi,
Yeter ki onların yaşam pınarlarına hayat veren kaynağın suyu berrak, hikmeti bol olsun.
Yeter ki sizden doğup hayatın içine akan bu pınar ırmak olsun, nehir olsun, ve en doğru yönü bulsun...
Evet çocuklar bir gün giderler,
Ama gelecekleri yolu da asla unutmazlar..

Alıntı

Çevrimdışı dilek0127

  • Uzman Üye
  • *****
  • 6.147
  • 34.910
  • 6.147
  • 34.910
# 13 Tem 2019 12:57:14
Aynısını bu yıl yaşadım ben. :'(
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.129
  • 5.008
  • 23.129
# 13 Tem 2019 13:37:56
" Veda Busesi" sözleri itibariyle iki aşığın birbirine yazdiği şiir olarak algılanmıştır hep. Fakat Veda busesi adlı şiir Orhan Seyfi Orhon'un kanserden ölen kızına yazdığı bir eserdir. Bu ünlü şiirin hikayesi şöyle anlatılmaktadır;

Babası kızının kapısını açarken biraz duraksadı. Sessizce kapının kolunu aşağı indirdi, kızının bugün daha iyi olması için dua etti. Gün boyunca kızına doyasıya sarılmayı düşünüyordu . O yüzden bütün işlerini iptal etmiş, akşama kadar onun yanında oturmayı planlamıştı. Uyuyup uyumadığını kontrol etmek için usulca yatağın üstüne eğildi.Kızı perişan halde görünüyordu. Gözleri hemen yaşaran baba, kızının bu halini görmesini istemediği için usulca eğildi ve dudaklarını kızının alnına koydu. Öpmedi çünkü öpmek çok kısa bir andı. Öylece durdu ve derin derin nefes alarak kızının kokusunu içine çekti. Kız eliyle babasının kolunu . Ancak baba kızının alnında öylece durdu. Biraz daha dursaydı gözyaşları kızının yüzüne damlayacaktı, ağladığı anlaşılacaktı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Kız o kadar bitkin düşmüştü ki çok kısık bir sesle, "babacığım, annemin öldüğü günü hatırlıyorum ,günlerce çok ağlamıştın. Şu son anlarımda senden bir şey istiyorum babacığım, dedi. Ben öldükten sonra hiç ağlamıyacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı?" dedi . Baba imkansızı isteyen kızına baktı, ağlamaklı halini bastırarak başını hafifçe salladı. Kızı çok zor nefes alıyordu . Birkaç saniye içinde nefes alışverişleri kesildi, başı yana düştü. Hıçkırıklar içinde kızını kucağına aldı. Kızının cansız bedeni hala ateşler içindeydi. Buna rağmen kızı üşümesin diye battaniyeyle sardı bahçeye çıkardı. Kızını sandalyeye oturtup, yere çöktü, başını kızının kucağına koydu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. İşte o an dilinden bu ölümsüz mısralar döküldü…

VEDA
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın.

Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?

Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.863
  • 512.266
  • 32.863
  • 512.266
# 15 Tem 2019 15:59:39
Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum.
Yazılarınızda sık sık “Gençlik nereye gidiyor?” türünden yakınmalarınız oluyor? Gençlik derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz. Bu durumda ben de nereye gittiğini çok merak ettiğiniz o grubun bir üyesiyim.
Madem bu ülkede yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Bir köşe yazarı olarak gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların başaktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Bu ülkede yüz binlerce öğrenci tek bir soru fazla yapabilmek için dirsek çürütürken, birileri sınav sorularını ve sorularla birlikte gençlerin hayallerini çaldı ve geleceğimizi çürüttü. Bu soruları çalanlar lise öğrencileri miydi?
15 Temmuz’u planlayanlar kaçıncı sınıfa gidiyordu?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi üniversitede okuyor?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Lütfen artık gençliğe laf söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve “Sizler bu ülkenin geleceğisiniz!” gibi klişe sloganlardan vazgeçin.
Çünkü sizler bu ülkenin bugünüsünüz. Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz. Kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında virane bir gecekonduya dönüştüren yine sizsiniz.
Youtube fenomenlerini seyrediyoruz diye ağlaşıyorsunuz. Ama o fenomenlere film çektirip parayı götüren sizlersiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz.
Bir yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
Alttan bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz!
Size bir şey söyleyeyim mi? Yeni nesil pırıl pırıl. Hiçbir sıkıntı yok. Asıl sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son iki yılda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve bunlardan kaç tanesi Osmanlıyı anlatıyor, bir bakın. Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki. Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok! Kusura bakmayın!
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
Bu yüzden aranızda, “Yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle!” diye konuşup durmayı bırakın!
“Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” diyerek demagoji de yapmayın! Evet, 21 yaşındayım. Ama Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değilim.
Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil.
Zaten İstanbul da artık Fatih’in fethettiği İstanbul değil.
Kalın sağlıcakla

Salih UYAN

Çevrimdışı erol46

  • Üye
  • *
  • 37
  • 70
  • 37
  • 70
# 21 Tem 2019 03:47:52
Uyanlar,
Uymayanlar,
Uyuyanlar,
Uyumayanlar,
Uyuyamayanlar,
Uyanamayanlar vb. hepsi icin

gece yine siyah renkte ve ıpıssız...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 21 Tem 2019 08:48:20
BEKLEMEYİN
Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin...
Sevmek icin sevilmeyi beklemeyin..
Bir arkadaşın değerini anlamak  için,
Yalnız kalmayı beklemeyin..
Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin..
Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin..
Öğütleri hatırlamak için,düşmeyi beklemeyin..
Duaya inanmak için,acıları beklemeyin...
Yardım edebilmek için zamanınız olmasını beklemeyin...
Özür dilemek için, diğerinin acı çekmesini beklemeyin...
VE barışmak için küsmeyi beklemeyin...
BEKLEMEYİN.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 21 Tem 2019 18:22:59
Bu sabah hayat defterini nasıl açtın?
Sana yeni bir gün lutfettiğini düşünerek Rabb'ine şükrettin mi?
Cenab-ı Hak seni seherde istiğfara davet ederken, 
Sen o vakitte coşup taşan ilahi rahmet ve mağfiretten ne kadar nasiplenebildin?
Allah yasakladığı halde sende bulunan kötü hal ve tavırlardan vicdanın rahatsızlık duydu mu?
Bugün dilini boş ve laubali konuşmalardan, 
Yalan ve dedikodudan, gıybet ve münakaşadan ve gönle diken batırmaktan koruyabildin mi?
Bugün bir aç olanı doyurdun mu?
Bugün bir gönül kazandın mı?
Bugün bir hasta ziyaret ettin mi?
Bugün bir yetimin başını okşadın mı?
Bugün yaratandan ötürü yaratılanlara, şefkat, merhamet ve muhabbet nazarıyla bakabildin mi?
Bugün Allah’ın sana ihsan ettiği nimetleri kimlerle ve ne kadar paylaşabildin?
Bugün bir mümin sevindirmenin kalbî hazzını tadabildin mi?
Bugün kul hakkına, hatta hayvan hakkına dikkat ettin mi?
Kapındaki aç kalan kedi köpekten mesul olduğunu hiç düşündün mü?
Bugün hidayete muhtaç insanlara dilinle, halinle ve kalbinle emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerde bulunup hidayetleri için dua ettin mi?
Bugün tanıdığın tanımadığın herkese Allah için selam verdin mi?
Bugün annenin, babanın, akrabalarının halini hatırını sorup gönüllerini şâd ettin mi? 
Eğer onlar ahirete intikal etmişlerse, ruhları için bir Fatiha okuyup onları yâd ettin mi?
Bugün hiç dost kazanabildin mi?
Bugün yoldan insanlara eza verecek bir şeyi kaldırabildin mi?
Bugün sana kötülük yapan sert ve kaba davranan bir kişiyi affedip ona iyilikte bulundun mu?
Bugün sana Allah’ın en büyük nimeti olan Kur’an’dan kaç sahife okudun?
Okuduklarının gerekleriyle amel ettin mi?
Kiramen kâtibin melekleri oraya neler yazdı? 
Büyük hesap gününde bu günkü sayfanın hesabını verebilecek misin?
Sahi, Hz. Ömer (r.a.) ne diyordu:
“ Bugün ALLAH için ne yaptın? ”

Çevrimdışı çokdafifi

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 70
  • 107
  • 70
  • 107
# 23 Tem 2019 01:30:39
Güzelliği tanımak ruhlarına yerlesmemisti ....

Çevrimdışı dvrmbtl

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.647
  • 179.362
  • Türk Dili ve Ed.
  • 7.647
  • 179.362
  • Türk Dili ve Ed.
# 23 Tem 2019 02:12:05
Yaşamı anlamlı kılan sadece hayatta kalmak değil başkalarının da hayatlarına dokunmak, onları yaşatmaktır.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 23 Tem 2019 08:58:43
ÇOCUĞUNUZDAN MEKTUP VAR !


Sevgili anneciğim, Sevgili babacığım,

...Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da, sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman her yerde koruyup horlamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi öğrenirim. Bırakın, kendi işimi, kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım yoksa. Büyümeyi çok istiyorsam da, ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin, ama beni şımartmayın da. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe, almadan edemiyorum. Bana yerli, yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca, sizlere güvenim azalıyor. Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurullar ve yasakların hepsini begendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca, ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce, hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan yapamıyorum. Öğütlerinizden çok, davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup, çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri ben pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi bir iz bırakır. "Ben senin yaşındayken" diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı büyük suçmus gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni yaramazlıklarım için kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece, cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin, hiç değilse,
çabamı övün. Beni başkaları ile karşılaştırmayın. Umutsuzluğa kapılırım. Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden ögretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı gördüğünüzde ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın. Yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam da, soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın.
Unutmayın ki, bende sizi başkalarının önünde güç durumda bırakabilirim. Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca, açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz, size olan sevgimi azaltmaz, tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi
görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin zor olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse, bir çoğundan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın. Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz anne-baba olmanızı beklemem, severek ve anlayışlı olmanız bana yeter. Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sizi seviyorum. Çocuğunuz.

Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU
"Çocuk Ruh Sağlığı" kitabından
PULSUZ DİLEKÇE

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 24 Tem 2019 09:07:24
SU OL... 
 
Şimdi sen 'su' olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok, tükenmez. İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Seni dinlemeyenlere de sesini duyuramazsın.

Unutma; Bağırdığında daha çok dinlenmezsin. Gürültünün parçası olursun sadece! Dikkat et; Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. 'Su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye' diye düşünürler. 

Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadılar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için gittiler ve ihtiyaçlarını öyle giderdiler. Onlar için en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda. 

Sen, hep bir su olduğunu gene düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez. Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Su gibi yaşatıcı ol; Yıkıcı, kırıcı, sürükleyici, öldürücü değil! Sen bir su ol. Rahmet ol; Tarlalarını basma insanların, yıkma yuvalarını, söndürme ocaklarını, söndürme ki sana 'felaket' denmesin! 

Su isen bir bardağa sığabil ki; Damarlara giresin! Su; Yüce Tanrı'nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri. Suya benzediğini unutma! Su gibi faydalı, su gibi lüzumlu, su gibi özel, su gibi güzel, bitmez-tükenmez olduğunu da unutma!

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de 'kıyametler' koparabileceğini de hatırla. Unutma; Senin işin rahmet olmak, afet değil! Vadiler, ovalar varken, bunca akabildiğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini, bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.

Ve yaşarsın dünya yaşadığı müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun, tıpkı seller, afetler gibi. Tercih 'senin' ellerinde artık. Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrene! Ama yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. 

Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini. Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu. Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın. 

Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin 'kıyıya yanaşmasını' bekleyeceksin! Demeyeceksin; 'Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da gelmek zorunda!..' 

Demeyeceksin; 'Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!..' Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil. Ağzını açıp 'Şelaleden dökülen suyu' içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler Beyni olan her yaratık gibi ! Hadi... 

Sen şimdi tekrar 'su olduğunu' düşün ve kendini 'su gibi' hisset. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez-tükenmez olduğunu hatırla. Ama yine su gibi 'küçük bir bardağın içine' sığdır ki kendini; Girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver. 
Vazgeçilmez ol !

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 26 Tem 2019 23:36:18
Bu senin hikayen...
Aslında HİÇ MUTLU DEĞİLSİN DEĞİL Mİ?
Ama arayış içerisindesin...
MUTLULUĞU...
Bazen Televizyon'da
Bazen İnternet'te
Bazen bir Arkadaşta
Bazen bir Eş'te
Bazen bir Gezmede arıyorsun !?
Ama OLMUYOR değil mi?
Aradığın MUTLULUĞU bir türlü bulamıyorsun.
Acaba sen MUTLULUK NEDİR bilmiyor olabilir misin ?!
Hata nerede ? neden sen MUTSUZSUN !.
Acaba yanlış yerde arıyor olabilir misin ?
Peki bu konuda beni yaratan ne diyor diye merak ettin mi ?
Etmedin bence...
Sana gönderilen Kur'an'ı okusaydın,
Rabbinin sana nasıl MUTLU olunacağını bildirdiği bu ayeti okumuş olurdun  ...
boşu boşuna üzmezdin kendini
NEYSE...
Oku mutluluğun formülünü
Hadi artık MUTLU OL
"Onlar, iman eden ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşan kimselerdir. Bilin ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Ra'd Suresi 28. Ayet
Başındaki dertler mi ?

Okumadın işte sana gönderilen Kitabı..
Ah kardeşim ah..
Ne diyeyim ben sana
Bak ne diyor Rabbin sana;
"Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri Cennetle müjdele!"
Bakara 155. ayet
Sana verilecek SONSUZ CENNETİN yanında
Dünya'da çektiğin en fazla 70-80 senelik sıkıntı ne anlam ifade eder ki..
SABRET
Allah seni seviyor...
Sende ibadetlerinle kendini ona sevdir...
Hayat sadece DÜNYA DEĞİL canım kardeşim...
SENİ CENNET BEKLİYOR ÜZÜLME
"İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. "
İbrahim Suresi 23.Ayet

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 26 Tem 2019 23:56:32
 :'(

Çevrimdışı ecem13

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 76
  • 1.496
  • 76
  • 1.496
# 27 Tem 2019 01:02:45
Evliliğinin bittiğini düşünenlere, yeni evlenenlere ve bekarlara...

Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…

Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -birzamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.

İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.

Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.

'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'

Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!

Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?'

Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'

'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'

Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.

Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.

'Sevgilim' diye başlıyordu,

'O çiçeği senin için koparmazdım'

Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'

'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'

'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'

'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin – gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'

Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.

Göz yaşlarım mektuba düşüyordu. 'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'

Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.

Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.

Bu gerçek aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil... Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

Hayat tam da böyle bir şeydir.
-Alıntı-

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.228
  • 222.958
  • 28.228
  • 222.958
# 28 Tem 2019 09:01:34
Bir fincan kahve 

   İş yaşamında önemli yerlere gelmiş bir grup eski mezun, üniversitedeki hocalarından birini ziyarete gitmiş. Sohbet ederlerken konu, işin yarattığı strese ve hayatın zorluklarına gelmiş.Bu arada, yaşlı akademisyen, porselen, seramik, cam ve plastikten yapılmış çeşitli fincanlarla bir termos kahve getirmiş masaya. Öğrenciler kahvelerini aldıklarında, hoca şöyle demiş: 

- Farkettiniz mi? Hepiniz güzel ve pahalı fincanları tercih ettiniz. Masada ucuzca olanlar kaldı. Herşeyin en güzelini istemek sorunlarınızın ve stresin nedeni. Aslında istediğiniz fincan degil, kahveyken, birbirinizin fincanlarına bakıp daha iyisini istediniz. Yaşam kahveyse,  iş, para ve mevki fincandır. Bazen fincana odaklanıp, içindeki kahvenin tadını almayı unutabiliyoruz. 

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK