ahhh o arka bahçeler...görmekten korkmayanların aradığı gizli bahçelerdir arka bahçeler... o şaşaalı ön yüzünden ötesinde hayatın, parlak neon ışıklarıyla/kan ter içinde/televizyon kabuslarından uzak/ön bahçesinde top oynanan/at koşturulan/evcilikler kurulan, bir yetim harap kamelyanın gerisine saklanmıştır... herkes arkasını döner ona, ne de olsa bilmek onların harcı değildir... harcı acıyla/aşkla/ umutla yoğrulanların yüzüne bakabildiği, gözlerinde yaşlarla damgasını taşıdıkları bahçelerdir...
ağaçlar dört bir yanındadır bahçenin, derler ki burada ölenler ağaç olurmuş, toprak olurmuş, su olurmuş... bir çınarın gölgesinde dinlenir bahçenin yüzünü görenler, bir soluk çekerler ışıklarını hayatın... başka bir ışıltı aydınlatır yüzlerini, belli değildir nereden geldiği...
rüzgarlı hayatın yetim çocukları birer birer kendiliklerinden arka bahçeyi keşfederler... gözlerini o kadar parlak ışıklardan alıp, kör olmadan, soluk aydınlığında dinlenirler gül ağaçlarının/ selvilerin/çınarların/incirlerin/iğdelerin ve zeytinlerin... kelebek gibi kısa ömürleri sonunda karışır o bahçeye...
hep aydınlıkken gözümüze ilişti yaşamlar...inandık hep, sürgit mutlu ve huzurlu bir hayatın olacağına...oysa, filleri yenen karıncalar gerçeğin dibini kazıyorlar...acı var, hüzün var insanlığımızda...sözde insan görünmemin, olmanın çabasındayken, karanlıklarda kaldı insanlık...bir türlü evcileşemeyen sahip olmanın katil yarattığı ama masumiyetleri içeren görüntüleri ile oyalandık..