Biraz Hüzün-biraz Nostalji...

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.130
  • 5.008
  • 23.130
05 Eyl 2010 01:54:09
Zamanın sükuta erdiği bir vakitte "bu da neyin nesi" diyeceğiniz biliyorum.
Gözlerimizden sular gibi uykular akıyor.
Başımızı monitöre yaslamış zamanı bekliyoruz.
Elimizde soğumuş  çay, izmarit dolu kültablası...
Gözleri üzerimizde bizi dinleyen soluk, şekilsiz ve sağır duvar.
Aslında anlatacak çok şey var!
Tekliyoruz.
Klavyede merak edilenler, gecenin kuru ayazı, beynimizi yiyen sıcak... Hepsi bir arada. Yarını, sabahı bekliyoruz.

Yılları kucaklamış koca bir çınar gibi keşke herşeyi bende  bilebilseydim.Konuşabilseydim .Diyebilseydim... Ama nafile!
Bugün bazı şeylere şahit olup dolu dolu yaşarken birazda geçmişi yanımıza alıp "Biraz hüzün-Biraz nostalji" deyip yazmaya çalışıyorum.

Hayata alışıyorum.
Buyurun! :'(


YAZIK OLDU!

Yıl 197..-197..
T......’de ilkokul yılları.
Şimdi tadilat yapılan okul binasında ve eski okulda öğretim devam ediyor.
Sefillik diz boyu. Kitap kırtasiye yok… Varsa da geçen yıldan ağabeyimizden ablamızdan kalanlar. “Oğlum bunlar daha kullanılır” diye elimize tutuşturulan yarısı yazılmış, yarısı karalanmış defterler  ve sayfası eksik bilgi kaynağımız(!) kitaplar. Eski terliklerden imal edilmiş silgiler ve
taklidi yasak bezden  çantalar….
Üstümüz- başımız ondan da sefil! Yamalıklı pantolonlar,soğukkuyu lastikler…
 Kızların etekleri buruşuk, buruşuk elbiselerin üzerinde şekilsiz önlükler  ve yere değen simsiyah kuşaklar.
Siyah önlükler dizimizin altında. Para olmadığı için nasıl olsa gelecek yılda aynı o önlük giyilecekti.
Uymuş, uymamış kimin umrunda! Yeter ki söylenenler yerine gitirilsin.
Kıyafetler böyle iken davranışlar farklı mıydı?
Pek çok arkadaşımızın boyu neredeyse öğretmenin boyunda…
Şimdi isimlerini yazmaya çalışsam liste uzayıp gidecek.İyisimi kısadan keseyim. Suçumuz olduğu vakit boyu büyük olanlar sözde iyilik yapıyormuş gibi “öğretmen mi dövsün yoksa ben mi döveyim “ diye bize telkında bulunurlardı.İtiraz etmek kimin haddine?
Yediğimiz sopayı öğretmene söylesek “ne zaman ne yapacağı belli olmuyor belki O da döver !” deyip susardık.
Korkunun özündeki o sopa yeme olayı eve aksetse “Sen nasıl öğretmene karşı gelirsin ?” diye birde anne ve babamızdan sopa yerdik. Düşündükçe acı acı gülümsüyorum.
O zaman öğretmenlerin hepsi köyde ikamet ederdi. Şimdiki gibi taşımalı eğitim de yoktu.
Yani nereye gitsek mutlaka bir öğretmene rastlardık.
Tatil günleri geldiği vakit o kocaman köy bizlere bir avuç gelir, nerede ise köye sığamazdık!
Nedeni cok basitti:
-Öğretmen bizi görecek!
Hele de dersini yapmamış isen pazartesi günü vay haline! Ya sopa yiyeceksin ya da da evdekilere inandırıcı bir yalan uydurup okula gitmeyeceksin…
Öldülerse Allah rahmet eylesin yaşıyorlarsa Allah selamet versin işte o öğretmenlerimiz için  “Koke’nin çeşmeden hemde o küçücük yaşımızda çok defalar su taşıdık. Çocukluk işte sabahtan akşama kadar güneşin altında bekle, kapkara ol, balık tut ! Sonrasında o emirvari ses ve aynı hikaye: "getir bakalım onları, yengene ver de pişirsin,sen yine yakalarsın, tamam mı, hadi bakalım, teşekkür!?
Ne acı bir şey, oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi üzülür hatta ağlardık. Çünkü onlar bizim emeğimizdi, alınterimizdi... Baba ve annemizin emirlerini yerine getirmeyip her defasında bu insanların hizmetinde bulunduk. Yoğurdu, soğanı, sütü, komşuluk hakkımızı saymıyorum. Sırf saygı olsun diye -birazda korkumuzdan sesimizi soluğumuzu hiç çıkarmadık.Ve denilen her şeyi yaptık…
Keşke diyorum, keşke o insanlarda bizim için bir şeyler yapsaydılar!
 
Şimdi arkadaşlarımızın pek çoğu ekmeğinin peşinde.
Kimisi hala çalışıyor, kimisi emekli olmuş.
Kimi kaynana, kimi babaanne, kimiside dede olmuş
Pek çoğunun saçları dökülmüş, alınları kırış kırış.
 
Gönül isterdiki onlarda okusun.
Onlardan doğanlarda hayatını idame ettirsin.
Bir yerlerde olsun.Kısacası uzayan kol bizden olsun, demiştik.
Ama olmadı…
Çocuk kalbimizle pek çok şeyi o yıllarda idrak edemedik. Keşke bize birazcık rehberlik edilseydi, keşke bizede birileri yol gösterseydi !
Ama olmadı.
 
Hatırladıkça kızıyorum:
-Sahi,  o yıllar neydi?
 

S.ORAKCİH-66
"ADAMIN BİRİ"
17 AĞUSTOS 2008
SARIKAYA

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.845
  • 94.465
  • 10.845
  • 94.465
# 05 Eyl 2010 13:30:39
Adamın biri ögretmenim yine film tadında bir yazı yazmış.
Bizi alıp yaşadıgı köye,
balık tuttugu nehire ve çocuk kalplerine taşımış.

Tuttugu balıkları elinden alınan çocukların yerine koydum kendimi,
içim acıdı,ama ögretmenime verdim balıkları diye, gurur da duydum.
Ama her seferinde olmaz ki,o kadar ugraştık o balıkları tutmak için,
degil mi adamın biri ögretmenim.
Teşekkürler paylaşım ve güzel seyahat için :)

Çevrimdışı nazan gülen

  • Uzman Üye
  • *****
  • 619
  • 1.779
  • 619
  • 1.779
# 05 Eyl 2010 13:47:52
öğretmenim binlerce kişinin duygularına tercuman olmuşsunuz.mükemmel bir yazı.ellerinize sağlık

Çevrimdışı gulsahumit

  • Uzman Üye
  • *****
  • 776
  • 741
  • 776
  • 741
# 05 Eyl 2010 14:13:01
Ne kadar duygu dolu bir yazı.Okurken  o yıllarda yaşıyormuşum gibi hissettim.Yüreğinize sağlık öğretmenim çok güzel olmuş.

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.130
  • 5.008
  • 23.130
# 05 Eyl 2010 22:59:14
KALANKALDI KÖYÜNDE YEMEK YEMEK!

Eller kaşığa dokunduğu vakit sofradan biraz geride kalırsanız büyüklerimizden tatlı bir azar işitirsiniz:
-Beyler yemekte utanma olmaz!
Bir an aklıma o sofralar geliyor.Özlemle hatırlamaya çalışıyorum ama, nafile!  
Kaç yıl geçti onu da bilmiyorum.Tıpkı yukarıdaki hikayemiz gibi.Erkek tarafında düğünün son günü akşamı köyleye yemek verilirdi.O gün bizler için yani çocuklar için heyacanın doruğa ulaştığı gündü.Yemeğe gidecektik.Mahallenin bütün çocukları bir araya gelir sabırla büyüklerin(!) yemeklerini bitirmelerini beklerdik.Çünkü o gün her türlü yemeğin ve tatlıların bir anda yenildiği ikram edildiği özel bir gündü.Benim diyen zenginin sofrasında bile bir günde böylesine çeşitli yemekler yenilmezdi.Yemeğini yiyen büyüklerimiz kenara çekilince çok sert bir ikazla kendimize gelirdik:
-Hadi bakalım çocuklar, sofraya!
Ardında ikazlar ardardına sıralanırdı:
-Yavaş-yavaş yiyin!
-Yavaş olum yavaş!
-Ulan yitmesene!
-Olum, gırk gün ac mı kaldın?
Söylenenler kimin uğrunda kimse bir şey duymazdı.Zengin-fakir arkadaşlarımızın hepsi ardarda kaşık sallardık.Hangi yemekten sonra hangi yemeğin geleceğini çok iyi bilirdik.Çorbadan-tatlıya gelene kadar belki de onbeş-yirmi çeşit yemek vardı.Bizim en çok sevdiğimiz menü en son menü idi.Yani TATLI!
Allah'ım tatlı dedikleri şey ne kadar  güzeldi.Sofraya geldiği vakit üst-baş kimin uğrunda! Ellerimiz şıra olmuş olmamış kimin uğrında!
Kocaman tabak bir anda boşalır kendi başına kalırdı!Ye Allah'ım ye!
Ellerimizi üstümüze sile sile sofradan kalkardık.Düğünde de oyunlarımız devam ederdi.Hele "saklambaç eleği" oyunu koşmaya saklanmaya bağlı bir oyun olduğu için yediklerimizi sindirmeye de birebirdi.Bilerek mi yapılırdı? Hayır!
Şimdi o geleneklerin hepsi arşivin karanlıklarında kaldı.Davul-zurna rahmete erdi. Ev yemekleri gurbette gitti. Pet tabaklarda bulgurun yerinde pirinç, ev tatlılarının yerinde yapmacık tatlılar, köpüklü ayranın yerinde şise ayranlar...
Şimdi bunların hepsi geçmişte kaldı.Ne ağzımızda tad ne de geçmişte yadımız kaldı.
Adamın dediği gibi "kalankaldı" köyünde -sadece- kalanlardan bir küçük kalan kaldı.


S.ORAKCİH-66
"ADAMIN BİRİ"
17 AĞUSTOS 2008
SARIKAYA

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.130
  • 5.008
  • 23.130
# 05 Eki 2010 01:31:08
BULGURUN HİKAYESİ

Çocukluğumuzda buhar dolu kazanlarda pişerken bir avuçta olsa almak için sıra beklediğimiz,gıpta ile baktığımız  sevgili bulgurun ve düğürcüğün annesi: HEDİK!
Şimdi pazarlarda satılan bulgurun ve düğürcüğün nasıl hazırlandığını, bulgur olana kadar hangi merhalelerden geçtiğini biliyor musunuz?
Köydekilerin hepsi bilirler ki her buğdaydan bulgur yapılmaz.İlk iş bulgur olacak buğdayı bulmaktır.Harman zamanı hemen her komşuya sorulur:
-Sarıbursaan var mı?
Sarıbursa bulgar olacak buğdayın en güzel cinsidir.Bazen çok kolay bazen de zor bela bulunur.Fiyatı da diğer buğdaylardan biraz daha pahalı olduğu için insanımız birazcık zorlanır.Bu eşsiz buğdaya karşılık ya para verilir ya da buğday cinsinden biraz daha fazla buğday verilerek alınır.Sonrasında eleme-temizleme faslı derken kocaman kocaman kazanlar hazırlanır.Altına kocaman kocaman odunlar yerleştirilerek suyun kaynaması beklenir.Hazırlanan buğday kazana boşaltılır.Kaynama işi hiç durmadan devam eder.Odun üstüne odun atılır.Elimizde Çömçe(Kepçe) karıştır Allah'ım karıştır!
Belirli bir kıvama gelince bakır ilaanlara(leğenlere)doldurularak -hayvanların giremeyeceği gelemeyeceği bir yer tahsis edilerek- oradaki çulların üzerine boşaltılır.Sıyırgı denilen tahtadan yapılmış bir aletle hedik çulun her tarafına yayılır.
Sonrasında mahallenin çocuklarına, komşularımıza tas tas takdim edilir.Hedik suğuyuncaya kadar bu güzellikler devam eder.Soğuduktan sonra artık hedik taşlaşmıştır.Olsa da yiyemezsiniz.
Artık nöbet vaktidir.Elimizde sopa, taş ne bulusak tavuklara, kuşlara karşı hazırlıklar başlar.Akşam vaktine kadar hiç bir yere ayrılamazsınız.Tabii bekleme sırasında yaşananlarda kolay kolay unutulmaz. Çaylar kaynatılır, yemekler yenilir, sohbetler edilir.Adına "sergi" denilen nöbet yerinde gece bile yatanlar vardır. Maksat bu kadar emek heba olmasın.Bir haftaya yakın süren bu uğraşlar "tamam, doğru değirmene" denilinceye kadar devam eder.Çuvallara konularak komşularla ya da kendi arabanızla değirmene gidilir.
Orada sıra varsa beklenilir.Değirmenciye de belli bir "hak" (ücret) verilerek hedik "setenleme" denilen bir işleme tabi tutulur.Setenleme kocaman bir taş kazanda yine taştan yapılmiş kocaman bir  tekerleğin dönmesi işlemidir.
Torbalar sırayla boşaltılır.Arada sırada seten dönerken hedik suyla ıslatılır.Islatmadan maksat buğdaydan kabuğu ayrıştırmaktır.İşlem tamamlandıktan sonra tekrar sergi yerine geri dönülür.Yine nöbetler beklenilir, çay-yemek derken bir kaç gün geçer.Daha sonra  burada kuruyan hedik savrulur, kepekleri ayrılır.Artık bulgur ve düğürcük yapma zamanı gelmiştir.Her şey hazırdır.Tekrar araçlara binilerek değirmene gidilir.Modern makinalarda aynı kazana dökülen hedik bir taraftan bulgur, diğer yandan düğürcük diğer yandan da kepek olarak dökülür.İşlem bittikten sonra köye dönülür.
Yeniden kepekten temizlenme olayı için savrulma işlemi yapılır.
Tertemiz kıvama gelen bulgur artık ev halkına, misafirlere pişirilip takdim edilmeye hazırdır.

Şiirlere-şairlere konu olan bulgurun hikayesi işte bu kadar arkadaşlar.Ona "banak" (yufka lokması) atarken soğanın cücüğünü(soğanın en iç kısmını) ve ayranı da unutmayınız olur mu?
Hepinize afiyet olsun!


S.ORAKCİH-66
"ADAMIN BİRİ"
17 AĞUSTOS 2008
SARIKAYA

Çevrimdışı burcum7

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.395
  • 41.828
  • 5.395
  • 41.828
# 05 Eki 2010 07:27:52
Bulgurun bu kadar zahmetli  yapıldığını bilmezdim öğretmenim, ne güzel anlatmışınız ...ben de bir öğretmen çocuğuyum ama iyi ki babam o anlattığınız duygusuz öğretmenlerden değildi
öğrencilerini bizlerden çok düşündüğünü hep annemdan dinlerdim ..onunla biz ve yetiştirdiği öğrenciler gurur duyuyoruz...güzel paylaşımınız için teşekkürler.

Çevrimdışı sevooş

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.227
  • 18.477
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.227
  • 18.477
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 Eki 2010 10:34:07
yüreğinize , kalem tutan ellerinize sağlık:)) sıcacık paylaşımlarınız için çooooooook tesekkür ederim:))

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.130
  • 5.008
  • 23.130
# 05 Eki 2010 14:34:12
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bulgurun bu kadar zahmetli  yapıldığını bilmezdim öğretmenim, ne güzel anlatmışınız ...ben de bir öğretmen çocuğuyum ama iyi ki babam o anlattığınız duygusuz öğretmenlerden değildi
öğrencilerini bizlerden çok düşündüğünü hep annemdan dinlerdim ..onunla biz ve yetiştirdiği öğrenciler gurur duyuyoruz...güzel paylaşımınız için teşekkürler.

Hocam öncelikle sizlere iyi günler diliyorum.
Güzel övgüleriniz içinde ayrıca teşekkür ederim.
Evet hocam bulgur denilen Mübareğin hazırlanması birazcık zahmetli bir iş. Yaş belli bir kemale ulaşınca eldekiler avuçtakiler geçmişte kalınca insan haliyle biraz duygusallaşıyor.
Konu başlığını hem geçmişi hatırlamak hem de geçmişte kaybettiğimiz güzel hasletlerimizi ( överek-yererek) ifade etmek amacıyla açtım.Maksat Bunları yaşayanlar hatırlasın, bilmeyen arkadaşlarımda bu fukaradan birazcık bilgilensin...Öğretmek elbette haddimiz değil. Amaç farklı bir paylaşım olsun istedim.
Duygusallığa gelince hocam...
O konuda da haklısınız.Öğretmenlerimizin hepsi olmasada duygusallık her öğretmende haliyle oluyor.İşimiz insan olduğu için yüzlerce insanla karşılaşıyoruz. Emanetleri bizde olduğu için "ben bu işte yokum, bana ne!" diyemiyoruz.Haliyle hepsi farklı farklı.Kaba tabir "her saça ayrı ayrı tarak vururken" içimizin yandığı, kanımızın donduğu...nice olaylarla karşılaşıyoruz.
Bazen bakıyorsunuz yürek dayanmıyor.Acıyı içeriye atamıyorsunuz.Duygular haliyle farklı.
Alın size -ayrıntıya girmeden- bir küçük misal:
Geçen yıl baba hapise girdi annesi çocuklara bakmadı.Peşinde bir malum adam sokak sokak geziyor.Devlet çocukları korumaya aldı.Polis ve Esirgeme kurumundan görevliler geldi.Bizim öğrencimiz değil arkadaşımın öğrencileri.Yan sınıf.Bildiğimiz çocuklar.Üç çocuk şakın şaşkın bakıyor.Büyk gitmek istemiyor.Sığınacağı kimse yok.Kime sarılacak elbette öğretmene.Zavallılar arkalarına baka baka ağlayarak çekip gittiler.Düşünelimki bunlar bizim evlatlarımız.Yarınlarımız.Ne düşünür ne yaparız? Bir yerde gücümüz yetmiyor.Bir an insanın aklına şu manzara geliyor:
-Bunlar benim çocuğum olsaydı!
Ağlamam diyen elbette ağlıyor.Ağlayamayan arkadaşlarımızın gözü(benim gibi) kan kırmızısı.Moral sıfır.Hadi gel sen o saatte ders anlat.Evine git lokman boğazında rahatça geçsin.İmkanı var mı? Hayır!
KIsaca şöyle söyleyeyim.Kim ne derse desin bütün öğretmenler aynıdır.Bunu özellikle iddia ediyorum.Biz biriz-birbirimizi çok iyi biliriz.

Tamam değil mi burcum7 öğretmenim.

Sevooş öğretmenim ve nezdinde okuyan-okumayan bütün arkadaşlarıma selamlarımı iletiyorum.
Saygılar.


Çevrimdışı complex

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.405
  • 4.857
  • Müdür Yardımcısı
  • 4.405
  • 4.857
  • Müdür Yardımcısı
# 05 Eki 2010 14:39:51
paylaşım çok güzel hocam ne diyim teşekkürler selamlar

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.130
  • 5.008
  • 23.130
# 05 Eki 2010 14:43:30
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
paylaşım çok güzel hocam ne diyim teşekkürler selamlar

Ben teşekkür ederim güzel kardeşim.Güzel olan, iyi olan sizlersiniz.
Selamlarımızı kabul ediniz.

Çevrimdışı umran45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 520
  • 1.833
  • 520
  • 1.833
# 05 Eki 2010 15:40:29
  Öğretmenim ''bulgurun hikayesi''ile beni ilk görev yerlerimden olan Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Hardal ve Kalecik köylerindeki günlerime götürdünüz.  Anlattığınız gibi bulgurun her safhasını komşularımla birlikte yaşadım.12 yıl buralarda çalıştıktan sonra başka yerlerin bulgurunu uzunca bir süre yiyemedim.
 Tüm paylaşımlarınız gibi bunlarda da kendimizden bir şeyler bulduğumuz anlar var. Yüreğinize sağlık...

Çevrimdışı 33kalemdar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.450
  • 5.162
  • 2.450
  • 5.162
# 05 Eki 2010 16:21:22
geçmiş zamanlardaki yaşamın zorluklarında bahsetmiş öğretmenim ilk yazısında.adamın biri öğretmenim öğretmeniniz emek vermiş dmekki şuan karşımızda bu kadar güzel kelimeleri bir araya getirip öykü tarzında bir eser meydana getirmişsiniz

Çevrimdışı mercanname

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 352
  • 434
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 352
  • 434
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 Eki 2010 19:09:49
Bu güzel yazılarınızdan ve paylaşımlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum öğretmenim...Nicedir böylesine yazılara hasretmişiz..Onu anladım...Yüreğinize sağlık..

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.096
  • 2.904
  • 12.096
# 05 Eki 2010 19:24:59
Bazen mesleğimizin bizde

nerde ne zaman kanayacağını bilmediğimizin yaralarımızın  kabuklarını kavlatacağını, bugüne taşıdığımız onca hatırayı artık aktarma zamanının gelmeye başladığını ,bizde kalırlarsa içimizi kemiren bir kurt gibi rahat bırakmayacağını  hissediyorum ben de.Tercüman olmuşsunuz yüreklere.

Öğretmenim yaşanmışlıklarınızı bizimle paylaşmanız büyük incelik.
Varolun.

Saygı ve dostlukla.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK