Duygusal Zeka - Eq Neden Iq'dan Daha önemlidir?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
19 Ağu 2016 17:33:25
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli eseri Milli Eğitim Bakanlığının 2016 yaz semineri için öğretmenlere tavsiye ettiği kitaplardan biridir.

Kitap ekler hariç 5 bölümden oluşmaktadır. Kitabın içindekiler bölümü aşağıdadır.
Kitaptan alıntıları paylaşmayı tamamladıktan sonra "Duygusal Zeka" kavramının daha iyi anlaşılmasına vesile olacak tablo türü paylaşımlarda bulunacağım.

- BİRİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL BEYİN
• 1-Duygular Neye Yarar?
• 2-Duygusal Korsanlığın Anatomisi
- İKİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL ZEKÂNIN DOĞASI
• 3-Akıllı Kişi Aptallık Yaptığında
• 4-Kendini Bil
• 5-Tutkunun Köleleri
• 6-Temel Beceri
• 7-Empatinin Kökleri
• 8-Sosyal Sanatlar
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-DUYGUSAL ZEKÂ
• 9-Yakın Düşmanlar
• 10-Kalbiyle Yönetmek
• 11-Zihin ve Tıp
- DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-FIRSATLARA AÇILAN PENCERELER
• 12-Ailenin Potasında
• 13-Travma ve Yeniden Alınan Duygusal Dersler
• 14-Mizaç Kader Değildir
- BEŞİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL OKURYAZARLIK
• 15-Duygusal Cehaletin Bedeli
• 16-Duyguların Eğitilmesi
- EK A-Duygu Nedir
- EK B-Duygusal Zihnin Özellikleri
- EK C-Korkunun Sinir Devreleri
- EK D-W.T. Grant Konsorsiyumu: Önleme Programlarının Etkin Öğeleri
- EK E-Öz Bilim Müfredatı
- EK F-Sosyal ve Duygusal Öğrenme: Sonuçlar

Kitapta sıklıkla "Amigdala" kelimesi kullanılmaktadır.

Amigdala beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü.
Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasındaki primer role sahip bölge. Limbik sistemin bir parçasıdır.

DİKKAT:
Kitap 1990'lı yılların sonunda basılmıştır. Kitapta anlatılanlar 15-20 yıldır bilinen ve UYGULANAN yöntemlerdir.
Buna rağmen kitapta verilen istatistik bilgilerde OLUMLU yönde bir gelişme olduğundan söz edilemez.
Bunun anlamı, kitapta paylaşılan bilgilerin pratikte karşılığının olmaması nedeniyle geniş halk kitleleri tarafından BENİMSENMEMİŞ olması olabilir.
Veya paylaşılan bilgiler problemlerin çözülmesinde etkili olmadığı iddia edilebilir.
Bununla birlikte yapacağım paylaşımların, geniş halk kitleleri tarafından BENİMSENECEK bir çözüm yöntemi için fikir vereceğine inanıyorum.

Not:
Milli Eğitim Bakanlığının 2016 yaz semineri için öğretmenlere tavsiye ettiği kitap ve filmler ile ilgili yaptığım paylaşımların linkleri :

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Ağu 2016 07:39:51
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli  kitabının YOLCULUĞUMUZ başlıklı bölümünden alıntılar :

Bu kitapta, duygu dünyasını bilimsel bulgular ışığında değerlendireceğimiz bir yolculukta size rehberlik yapıyorum.
Yolculuğumuzun amacı, hayatın en karmaşık anlarını ve çevremizdeki dünyayı anlaşılır kılmak.
Hedefimiz ise, duyguları zekâyla birleştirmenin ne anlama geldiğini ve nasıl olabileceğini anlamak.
...
Günümüzde çocuklarımızın duygusal eğitimini şansa bırakıyoruz ve bunun sonuçları çok yıkıcı oluyor.
Çözümlerden biri, okulların öğrenciyi sınıfta bir bütün olarak, aklı ve kalbi birleştirerek nasıl eğitebileceğine dair bir vizyon geliştirmektir.
Yolculuğumuz duygusal zekânın temellerini çocuklara vermeyi amaçlayan yenilikçi sınıflara bir göz atmakla sona erecek.
...
Tutkularımız; düşüncelerimizi, değerlerimizi, yaşam mücadelemizi yönlendirir ve iyi kullanıldığında bir bilgelik içerirler.
Ancak kolayca yoldan çıkabilirler, çoğu zaman olan da budur. Aristo’nun da gözlemlediği gibi, sorun duygusallıkta değil, duyguların ve ifadelerinin uygunluğundadır.
Sorulması gereken soru ise şudur: Duygularımızı akılla nasıl birleştirebiliriz? Sokaklarımıza nezaketi, toplumsal yaşamımıza şefkati nasıl taşıyabiliriz?


Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Ağu 2016 08:07:15
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

BİRİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL BEYİN
...
Bizi eyleme geçiren bu biyolojik eğilimler, deneyimler ve kültür tarafından şekillendirilir.
Örneğin sevilen birinin kaybı evrensel olarak üzüntüye ve yas tutmaya neden olur.
Ancak bu yası yaşama tarzımız, yani duyguların nasıl gösterildiği veya özel anlara saklandığı, tıpkı kimlerin yas tutulacak kadar “sevilen kişiler” olduğu gibi, kültür tarafından belirlenir.

2-Duygusal Korsanlığın Anatomisi Bölümü :

Limbik yapılar o günden bugüne beynin öğrenme ve hatırlama süreçlerinin büyük kısmını gerçekleştirmektedir; amigdala ise duygusal durumların uzmanıdır.
Amigdala beynin geri kalan kısmından ayrılsa, olayların duygusal anlamını değerlendirmekte inanılmaz bir yetersizlik, hatta “duygusal körlük” denilen durum ortaya çıkar.
Duygusal ağırlığı kaybolmuş ilişkiler, etkisini yitirir.
(Amigdala beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü. Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasındaki primer role sahip bölge. Limbik sistemin bir parçasıdır.)
...
LeDoux’nun ve diğer nörologların araştırmaları, uzun zamandır limbik sistemin temel yapısı olarak bilinen hipokampusun duygusal tepkilerden çok, algılanan biçimlerin kaydedilip anlamlandırılmasıyla ilgili olduğunu öne sürüyor.
Hipokampusun esas katkısı, duygusal anlam açısından hayati olan yoğun bir bağlam belleği sağlamaktır; sözgelimi hayvanat bahçesindekiyle arka bahçenizdeki ayı arasındaki farkı algılayan, hipokampustur.
Hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala o gerçeklerle bağlantılı olan duygusal çeşniyi kaydedip saklar.
İki şeritli bir yolda öndeki arabayı geçmeye çalışırken kıl payı bir çarpışmadan kurtulursak, hipokampus yolun hangi kısmında bulunduğumuz, kiminle olduğumuz, diğer arabanın neye benzediği gibi olayla ilgili ayrıntıları kaydeder.
Ancak sonradan ne zaman aynı şekilde bir arabayı geçmeye çalışsak, tedirginliğe kapılmamızı sağlayacak olan amigdaladır.
LeDoux’nun bana dediği gibi, “Bir yüzün kuzenimizin olup olmadığını ayırt eden hipokampustur.  Ondan pek hoşlanmadığınızı ekleyen ise amigdaladır.”
...
Amigdala, kaygılı, fevri bir tepkiyi başlatırken, beynin diğer bir kısmı daha uygun bir tepkiye olanak verir.
Beynin, amigdalanın ani hamlelerine karşı bir tampon vazifesi gören şalteri, neokortekse giden ana devrenin diğer ucunda, alnın tam arkasındaki prefrontal loblarda bulunur.
Prefrontal korteks korku veya öfke anlarında devreye girer; ancak, karşılaşılan durumu daha etkili bir şekilde idare edebilmek için, ya da telefondaki kaygılı anne örneğinde olduğu gibi, durumun yeniden değerlendirilmesi sonucu tamamen farklı bir tepki gerektiğinde, hisleri bastırır ya da kontrol eder.
Beynin neokortekse ait bu alanı, amigdala ve diğer limbik alanları yumuşatarak duygusal dürtülerimize daha analitik ya da uygun tepkiler getirir.
...
Bir duygu uyarıldığında, bir an içinde prefrontal loblar sayısız olası tepkinin yarar-zarar hesabını yaparak en iyi tepkiye karar verir.
Hayvanlar için bu, ne zaman saldırıp ne zaman kaçacaklarını belirleyen bir tepkidir.
İnsanlar için ise ne zaman saldırıp ne zaman kaçacağı –ayrıca ne zaman yatıştıracağı, ikna edeceği, sempati arayacağı, araya duvar öreceği, suçluluk hissi uyandıracağı, sızlanacağı, hava atacağı, tepeden bakacağı, vb. gibi duygusal oyunlar repertuarının tümünü kapsar.
...
Sıkıntı veren duygular için kapama şalteri, sol prefrontal lobdur.
...
Ancak limbik beyinden prefrontal loblara giden devreler, kaygı, öfke ve benzeri kuvvetli duygu sinyallerinin sinirsel statik yaratabilmesine olanak verir; bu da prefrontal lobun işleyen belleği koruma yeteneğini köreltir.
Bu yüzden duygusal bakımdan altüst olduğumuzda, “doğru dürüst düşünemiyorum” deriz;
ve duygusal sıkıntıların sürüp gitmesi çocuğun entelektüel yeteneklerini azaltarak, öğrenme yetisini felce uğratır.
...
İnsanlarda neokorteks ve amigdala arasındaki en güçlü bağlantılar sol prefrontal loba ve frontal lobun altında, yan tarafta bulunan temporal loba uzanırlar (temporal lob bir nesnenin tanımlanmasında hayati rol oynar).

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Ağu 2016 11:00:15
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

İKİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL ZEKÂNIN DOĞASI
...
Bir çocuk şakası vardır:
- “Bir gerzek 15 yıl sonra ne olur?”
Cevap:
- “Patron.”
Üçüncü Bölüm’de de göreceğimiz gibi iş yerinde gerzeklerin bile duygusal zekâya sahip olmaları onlara bir avantaj kazandırmaktadır.
Birçok bulgu gösteriyor ki, duygusal yetenek sahibi –kendi duygularını tanıyan ve idare edebilen, başkalarının duygularını okuyup onlarla etkili bir şekilde başa çıkabilen– kişiler, hayatın her alanında –gerek romantik, yakın ilişkilerde, gerekse kuruluş içi politik ilişkilerde başarıyı belirleyen sözsüz kuralları kavrama becerisinde– avantajlıdırlar.
İyi gelişmiş duygusal becerilere sahip kişiler yaşamlarını daha doyumlu ve etkili bir şekilde sürdürerek, kendi verimliliklerini besleyecek zihinsel alışkanlıkları edinebilir; duygusal hayatını bir şekilde kontrol altına alamayan kişiler ise, kendi içlerinde, işe odaklanıp açıkça düşünmelerini sağlayacak yetenekleri baltalayan savaşlar verir.
...
Zekâ hakkındaki bu görüşte anahtar deyim “çoğul”dur; Gardner’in modeli IQ’nun tek ve değişmez belirleyici olduğu standart kavramı çok aşar.
Okula giderken bize zulmeden testlerin, hayatta IQ’nun çok üstünde ve ötesinde önem taşıyan asıl beceri ve yeteneklerden kopuk, sınırlı bir zekâ kavramına dayandığını kabul eder.
Kimlerin teknik okullara, kimlerin üniversiteye gönderileceğini belirleyen yetenek ve başarı testlerinden, bir yüksek okula kabul edilip edilmeyeceğimizi, edilirsek hangisine girebileceğimizi belirleyen SAT testlerine kadar çeşitli sınavlar bu tür ölçütlerdir.
Gardner, yedi rakamının zekâ türlerini tespitte rasgele bir sayı olduğunu kabul ediyor; insan yeteneklerinin çokluğunu ifade edecek herhangi sihirli bir sayı yok gibidir.
Bir noktada Gardner ve çalışma arkadaşları, değişik türde zekâları yediden yirmiye çıkardılar.
Örneğin, kişiler arası zekâyı dört ana yetenek altında topladılar:
Liderlik,
ilişkileri geliştirip arkadaşlıkları koruyabilme,
anlaşmazlıkları çözebilme ve
dört yaşındaki Judy’nin mükemmel becerdiği türden
sosyal ilişkilerin analizini yapabilme.
....
Gardner bir başka konuşmasında kişiler arası zekânın temelinde “diğerinin ruh halini, mizacını, güdülerini, arzularını anlayıp ona uygun tepkiler verme yeteneği”nin olduğunu; kişisel zekânınsa, özbilincin anahtarı olan “kendi duygularına ulaşabilme, bunları ayırt edip davranışını buna göre yönlendirme”yi de içerdiğini söylemiştir.
...
Salovey meslektaşı Gardner ile birlikte, duygusal zekânın ayrıntılı bir tanımını sunarak, bu yetenekleri beş ana başlık altında toplamıştır:
1. Özbilinç. Kendini tanıma –bir duyguyu oluşurken fark edebilme– duygusal zekânın temelidir.
...
2. Duyguları idare edebilmek. Duyguları uygun biçimde idare yeteneği, özbilinç temeli üstünde gelişir.
...
3. Kendini harekete geçirmek.
...
4. Başkalarının duygularını anlamak.
...
5. İlişkileri yürütebilmek. İlişki sanatı, büyük ölçüde, başkalarının duygularını idare etme becerisidir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Ağu 2016 07:54:57
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

DÜRTÜ KONTROLÜ: LOKUM TESTİ

Dört yaşında olduğunuzu ve birinin size şunu teklif ettiğini düşünün:
Eğer yapmakta olduğum görevi bitirmemi beklersen, iki lokum alabilirsin.
Eğer o zamana kadar bekleyemezsen, hemen şimdi, ama sadece bir tane alabilirsin.

Bu, tabii ki, dört yaşındaki bir çocuğun dürtü ile kendini tutma, id ile ego, arzu ile özdenetim, anında doyum ile erteleme arasındaki sonsuz savaşımın geçtiği minik dünyasında ruhunu zorlayacak bir öneridir.
Çocuğun bunlardan hangisini seçtiği, onun hakkında çok şey ifade eder; bu sadece hızlı bir karakter okuma değil, aynı zamanda çocuğun yaşam boyu izleyeceği yol hakkında fikir veren bir sınavdır.
Belki de dürtülere karşı koyabilmekten daha temel bir psikolojik beceri yoktur.
Tüm duygular doğaları gereği, bir şekilde dürtüyü eyleme dökmenin yolunu açtıklarından, duygusal özdenetimin kaynağıdır.
Dürtüyü eyleme geçirmeye karşı koyabilme, başlamakta olan bir hareketi bastırma gücü (bu yorum şimdilik bir spekülasyon düzeyinde olsa da), büyük olasılıkla, beyin işlevi seviyesinde motor kortekse giden limbik sinyallerin engellenmesi şeklinde gerçekleşmektedir.
Ne olursa olsun, dört yaşındakilere uygulanan lokum testi, duygulara karşı koyabilmenin ve böylece dürtüyü geciktirebilmenin ne kadar temel bir beceri olduğunu göstermektedir.
...
İnsanlar nadiren duygularını kelimelere döker; çoğu kez başka ipuçları verirler.
Başkasının ne hissettiğini sezebilmenin anahtarı, ses tonu, mimikler, jestler, yüz ifadesi ve benzeri türden sözsüz ifadeleri okuyabilmektir.
...
Amerika ve ayrıca on sekiz ülkede yedi binden fazla kişiye uygulanan testlerde, sözsüz işaretlerden duyguları okuyabilme üstünlüğüne sahip olanların; duygusal bakımdan daha dengeli, daha popüler, daha dışa dönük ve de –beklenileceği gibi– daha duyarlı oldukları görülmüştür.
Genel olarak kadınlar bu tür empati konusunda erkeklerden daha başarılıdır.
...
Empatinin akademik zekâdan bağımsız olduğu, PONS’un çocuklara uyarlanmış şekliyle yapılan testlerde de görülmüştür.
1011 çocuğa uygulanan testler, sözsüz duygu iletişimini okuyabilme becerisine sahip olanların, okullarında en popüler, duygusal açıdan en dengeli çocuklar olduğunu göstermiştir.
Bu çocukların derslerdeki başarısı da, sözsüz duygusal mesajları okumakta daha beceriksiz olanlardan daha yüksek bir IQ ortalamasına sahip olmadıkları halde, daha yüksekti; buradan empati yeteneğini geliştirmenin, çocukların sınıfta etkili olmasını kolaylaştırdığı (ya da sadece öğretmenlerin bu çocukları daha çok sevmesine yol açtığı) sonucunu çıkarabiliriz.
...
Davranışlarının karşı tarafı nasıl bir sıkıntıya soktuğuna dikkat çeken bir terbiye tarzı, yani “yaramazlık yaptın” yerine “bak onu ne kadar üzdün” denmesi, çocuklara daha fazla empati kazandırıyordu.
Araştırmacılara göre, çocuklardaki empatiyi şekillendiren bir diğer etken, biri sıkıntıdayken diğerlerinin ona nasıl yaklaştığını görmesiydi; özellikle sıkıntıda olan kişilere yardımcı olmak konusunda, çocuklar gördüklerini taklit ederek empatik tepki repertuarlarını geliştiriyorlardı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Ağu 2016 07:20:56
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

İnce bir sanat olan duygusal etkileyicilikte bu kadar ileri düzeyde bir ustalık, belki de en iyi 1950’lerin Japonyası’nda dövüş sanatı aikidoyu inceleyen ilk Amerikalılardan biri olan Terry Dobson’ın anlattığı bir öyküyle örneklenebilir.
Terry akşamüstü banliyö treniyle Tokyo’dan evine dönerken iri yarı, kavgacı, aşırı sarhoş ve üstü başı kir pas içinde bir işçi trene biner.
Sendeleye sendeleye dolaşan adam dehşet salmaya başlar; bağıra çağıra küfürler ederek kucağında bebeğini taşıyan bir kadına vurmasıyla, kadın yaşlı bir çiftin kucağına seriliverir.
Sonra da ayağa fırlayarak vagonun öbür ucuna doğru kaçışanlara katılır.
Sarhoş sağa sola birkaç yumruk daha sallayarak (öfkeden gözü döndüğünde ıska geçerek) vagonun ortasındaki metal direği kavrar ve bir nara atarak yerinden sökmeye çalışır.
Bu noktada, günde sekiz saatlik aikido çalışmasıyla fizik kondisyonunun zirvesindeki Terry, birinin canı ciddi bir biçimde yanmadan müdahale etme gereğini hisseder.
Ancak hocasının şu sözlerini de hatırlar: “Aikido bir uzlaşma sanatıdır. Dövüşme zihniyetine sahip biri, evrenle olan bağlantısını koparmış demektir.
İnsanlara hükmetmeye çalışırsan, zaten yenilmiş sayılırsın. Biz çatışmaları nasıl çözümleyebileceğimizi inceliyoruz, nasıl başlatacağımızı değil.
Terry, hocasından ders almaya başladığında asla bir kavga çıkartmamak ve dövüş sanatı becerilerini sadece kendini korumak amacıyla kullanmaya söz vermişti.
Şimdi ise, aikido yeteneklerini gerçek hayatta sınayabilmek için açıkça meşru bir fırsat yakalamıştı.
Diğer yolcular donmuş bir şekilde yerlerinde otururken Terry yavaşça ve kararlı bir ifadeyle ayağa kalktı.
Onu gören sarhoş, “Hah! Bir yabancı! Sana bir Japon terbiyesi vermek lazım!” diye kükreyerek, Terry’ye haddini bildirmek için toparlanmaya başladı.
Sarhoş harekete geçmek üzereyken, birisi kulakları delecek kadar tiz ve tuhaf bir biçimde neşeli bir sesle, “Hey!” diye bağırdı.
O çığlık, hiç beklemediği bir anda sevdiği bir arkadaşıyla karşılaşmış birinin duyduğu sevinci yansıtıyordu sanki.
Şaşıran sarhoş arkasını döndüğünde, kimonosuyla oturan, herhalde yetmişli yaşlarında ufak tefek bir Japon gördü.
Yaşlı adam sarhoşa keyifle ve gözleri parıldayarak baktı, yavaşça elini sallayıp cilveli bir sesle, “Gel bakiim” diye seslenerek onu yanına çağırdı.
Sarhoş kavgacı bir ifadeyle, “Neden senle konuşayım ki be?” diyerek yaklaştı.
Bu arada Terry, sarhoşun yapacağı en ufak saldırganca harekette adamı devirmeye hazırdı.
“Ne içtin?” diye sordu yaşlı adam, gözleri parıldayarak sarhoş işçiye.
“Saki içtim, n’olacak yani,” diye hırladı sarhoş.
Yaşlı adam yumuşak bir sesle cevap verdi, “Ah, bu nefis bir şey, harika! Biliyor musun ben de saki severim.
Her gece ben ve karım (yetmiş altı yaşındadır, ha!) küçük bir şişe saki ısıtırız ve onunla bahçeye çıkar, eski tahta sıramızda otururuz...
” Yaşlı adam arka bahçesindeki Japon incirini, bahçesinin diğer zenginliklerini, akşamları saki içmekten aldığı keyfi anlatarak devam etti.
Yaşlı adamı dinlemekte olan sarhoşun yüzü yumuşamaya; yumrukları açılmaya başladı. “Ya... Ben de incirleri severim...” dedi adeta yitik bir sesle.
“Evet,” diye yanıtladı yaşlı adam canlı sesiyle, “eminim senin de harika bir karın vardır.”
“Hayır,” dedi işçi. “Benimki öldü...” Hıçkırıklar arasında karısını, evini, işini kaybetmesinin acıklı hikâyesini ve de kendinden nasıl utandığını anlattı.
Bu sırada tren Terry’nin ineceği istasyona varmıştı.
İnerken, yaşlı adamın sarhoşu başına gelenleri anlatması için evine davet ettiğini duydu ve sarhoşun sıraya yayılıp, başını yaşlı adamın dizlerine koymuş olduğunu gördü.
İşte parlak duygusal zekâ budur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 25 Ağu 2016 11:19:57
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

- ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-DUYGUSAL ZEKÂ
...
Çocukların arkadaşlıkları üzerine yapılmış bir çalışmada,
üç yaşındakilerin arkadaşlarının yarısının karşı cinsten olduğunu söylediği;
beş yaşındakilerde bu oranın yüzde yirmiye düştüğü ve
yedi yaşına gelmişlerden hemen hiç birinin en iyi arkadaş olarak karşı cinsten birini belirtmedikleri bulgulanmıştır.
Bu birbirinden ayrı evrenler, ergenlikte flört başlayana dek pek az kesişir.
...
Dolup taşma, kendi kendini besleyen bir duygusal korsanlıktır.
Bazı insanlar öfkeye ve aşağılanmaya kolayca karşı durabilir, yani dolup taşmaya karşı yüksek bir eşiğe sahiptir; bazılarıysa eşlerinin hafif bir eleştirisiyle bile uyarılabilir.
Dolup taşmanın teknik tanımı, nabzın sakin düzeyinden yukarı çıkması şeklindedir.
Durağan vaziyette kadınların nabzı dakikada 82, erkeklerinki ise 72 atar (özgül nabız, esasında kişinin vücut ölçülerine göre değişir).
Dolup taşma, kişinin dinlenme halindeki nabzının dakikada 10 vuruş yükselmesiyle başlar; eğer nabız dakikada 100’e çıkarsa (öfkelenme veya ağlama anlarında kolaylıkla çıkabilir), vücut bir süre için gerilimi yüksek tutan adrenalin ve diğer hormonları pompalamaya başlar.
Duygusal korsanlık anı, kalp atışlarından bellidir: Tek bir kalp atışı süresi içinde nabız dakikada 10, 20, hatta 30 vuruş oranında hızlanabilir.
Kaslar gerilir; nefes almak adeta zorlaşır.
Zehirleyici hislerin etkisi altında kişi, kendisine “sonsuza” dek sürecek gibi gelen kaçınılmaz bir korku ve öfke seline kapılır.
Bu noktada –yani tam bir korsanlık anında– duyguları öylesine yoğun, bakış açısı öylesine dar ve düşünceleri öylesine karışık olur ki, diğerinin bakış açısını kavrama ya da sorunları akıllıca halletme umudu yok olur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 26 Ağu 2016 07:29:22
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

Sonunda boşanan çiftlerdeki en önemli eksiklik, eşlerden herhangi birinin tartışma sırasında gerilimi azaltma çabası göstermemesidir.
Sağlıklı bir evlilik sürdüren çiftlerle, sonunda boşanan çiftlerin kavgaları arasındaki önemli fark, bir çatlağı onarma yollarının olması ya da olmamasıdır.
Bir tartışmayı dehşetli bir patlama noktasına tırmandırmayı engelleyen onarım mekanizmaları, tartışmayı saptırmamak, empati göstermek ve gerilimi azaltmak gibi basit hareketleri kapsar.
Bu temel hareketler duygusal bir termostat gibidir, ifade edilen duyguların kaynayıp, eşlerin aralarındaki soruna odaklanmalarını engelleyecek taşmalara yol açmasını önlerler.
Evliliğin yürümesini sağlayan temel bir strateji de, çiftlerin kavga konusu olan –çocuk yetiştirme, cinsellik, para, ev işleri gibi– belirli sorunlar üzerinde yoğunlaşmak yerine ortak duygusal zekâlarını geliştirmeye yönelmeleridir; bu meseleleri halledebilme şansını arttırır.
Bir avuç duygusal yeterlilik –esas olarak, sakinleşebilmek (ve eşini sakinleştirebilmek), empati ve iyi dinleme– çiftin anlaşmazlıklarını daha etkili bir şekilde giderebilmesini sağlar.
Bunlar sağlıklı anlaşmazlıkları, evliliğin gelişmesine izin veren ve kendi haline bırakılırsa büyüyerek evliliği yıkabilecek olumsuzlukların üstesinden gelmeye yarayan “iyi kavgalar”ı olanaklı kılar.
...
Hevesli çiftler, sıkıntı verici bir temas sırasında yaklaşık her beş dakikada bir kalp atış hızını kulak memesi ve çeneden birkaç santim aşağıdaki şah damarında hissedip takip etmeyi öğrenebilirler (aerobik yapan kişiler bunu rahatça öğreniyor).
On beş saniye süreyle nabız sayılıp dörtle çarpıldığında, dakikadaki nabız atışı bulunabilir.
Bu, sakin durumda yapıldığında bir alt sınırı belirler; örneğin nabız, bu düzeyin dakikada on vuruş kadar üzerine çıkıyorsa, dolup taşmanın başladığını gösterir.
...
Çiftler için savunmaya geçmeden konuşma sanatının özü, söylenenleri kişisel saldırıya dönüştürmek yerine belirli bir şikâyet konusu etrafında tutmaktır.
Etkili iletişim programlarının büyükbabası psikolog Haim Ginott, bir şikâyetin en iyi formülünün “XYZ” olduğunu öne sürmüştür:
Sen X’i yapınca, bu bana Y’yi hissettirdi, oysa ben Z’yi yapmanı isterdim.

 Örneğin: “Beni arayıp yemek randevumuza geç kalacağını bildirmeyince beni önemsemediğini hissettim ve kızdım. Keşke arayıp bana geç kalacağını söyleseydin”
yerine, “Sen düşüncesiz, bencil herifin tekisin” demek, ne yazık ki çoğunlukla karı-koca arası kavgalarda sorunun ele alınış şeklidir.
Kısacası, açık iletişimde kabadayılığa, tehdit veya hakarete yer yoktur.
Ayrıca sayısız savunmacılık biçimlerine –mazeret bulma, sorumluluğu inkâr etme, eleştiriyle karşı saldırıda bulunma ve benzeri şeylere– de yer yoktur. Burada da, empati etkili bir araçtır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 27 Ağu 2016 08:12:12
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

Bu, insanların çabalarını doğru yönde sürdürebilmeleri için gerekli bilgiyi almasını sağlayan bir geribildirim sorunudur.
Sistem teorisindeki özgün anlamıyla geribildirim;
bir parçanın sistemdeki diğer tüm parçaları etkilediği ve rotadan çıkmış bir parçanın daha iyi sonuç verecek şekilde değiştirebileceği anlayışı çerçevesinde, ‘sistemin bir parçasının nasıl çalıştığına dair bilgi alışverişi’ demektir.
Bir şirkette herkes sistemin parçasıdır ve geribildirim de kurumun candamarıdır –bu bilgi alışverişi sayesinde, insanlara yapmakta oldukları işin iyi gittiği ya da daha hassas ayar istediği, kalitesinin yükseltilmesi veya tamamen yeniden yönlendirilmesi gerektiği bildirilir.
Geribildirim olmadan insanlar karanlıkta kalır; patronları, iş arkadaşları ya da kendilerinden beklenenler açısından ne durumda oldukları hakkında bir fikirleri yoktur ve her türlü sorun zamanla daha da çetrefilleşir.
...
İnsanlar ne yazık ki çoğu kez iş patlama noktasına geldiğinde ve kendilerini tutamayacak kadar öfkelendiklerinde eleştiri yaparlar.
O zaman da eleştiriyi en kötü şekilde, iğneleyici bir tarzda yaparak, içlerine attıkları eski uyuşmazlıkları çağrıştırır, ya da tehdite başvururlar.
Bu tür saldırılar geri teper. Hakaret şeklinde algılandıklarından, bunlara maruz kalan da öfkelenir. Bu bir insanı harekete geçirmenin en kötü yoludur.
...
Yüzyılın sonunda Amerikan iş gücünün üçte biri “bilgi işçileri”; yani, piyasa analizcileri, yazarlar ya da bilgisayar programcıları gibi, verimlilikleri bilgiye kattıkları değerle ölçülen kişilerden oluşacak.
(Kitap 1990'ların sonunda yayınlanmıştır.)
...
Bir hastaneye yatmak, insana korkunç bir yalnızlık ve çaresizlik yaşatabilir.
Ancak bazı hastanelerde, odalar hastanın ailesinden refakatçilerin de kalabileceği, evdeki gibi yemek pişirip ona bakabileceği şekilde tasarlanmaya başladı.
Bu ileri adım, ironik olarak, Üçüncü Dünya genelinde olağan bir uygulamadır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 28 Ağu 2016 07:44:38
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-FIRSATLARA AÇILAN PENCERELER
...
Bir çocuğun okula hazır olması, tüm bilgilerin aslı olan, nasıl öğreneceğine bağlıdır.
Raporda, bu çok önemli yeteneğin, her biri duygusal zekâyla ilgili olan yedi anahtar öğesi sıralanmaktadır:

1. Güven. Kişinin kendi bedeni, davranışı ve dünyası üzerinde bir denetim ve egemenlik kurduğunu bilmesi; çocuğun, başarı olasılığının daha yüksek olduğuna ve yetişkinlerin kendisine yardımcı olacağına inancı.
2. Merak. Bir şeyleri keşfetmenin olumlu ve keyif veren bir deneyim olduğu hissi.
3. Amaç gütme. Bir etki yaratma arzusu ve yeteneğiyle birlikte, bunu hayata geçirmek için sebat etme. Bu, etkililik ve yeterlilik hisleriyle ilişkilidir.
4. Özdenetim. Yaşına uygun bir biçimde kendi hareketlerini ayarlayıp kontrol edebilme; içsel bir deneyim hissi.
5. İlişki kurabilme. Diğerleri tarafından anlaşıldığı ve diğerlerini anladığını hissederek başkalarıyla temasa geçebilme.
6. İletişim yeteneği. Sözel olarak fikir, his ve kavram alışverişinde bulunma.
7. İşbirliği yapabilme. Bir grup faaliyeti içinde, kendi ihtiyaçlarıyla başkalarınınkini dengede tutma yeteneği.

Bir çocuğun, anaokulun ilk gününde bu yeteneklerle donanmış olup olmadığı, anne-babasının ve okul öncesi öğretmenlerinin, eğitime onun kafasından başlamak yerine ne ölçüde kalbinden başladıklarına bağlıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 29 Ağu 2016 07:42:37
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

13-Travma ve Yeniden Alınan Duygusal Dersler

Kamboçyalı bir kadın mülteci olan Som Çit, üç oğlu kendilerine oyuncak AK-47 modeli tüfek almasını isteyince şöyle bir duraklamıştı.
Altı, dokuz ve on bir yaşındaki oğulları, bu oyuncak silahları okulda bazı çocukların oynadığı, Purdy diye bir oyunu oynayabilmek için istiyorlardı.
Oyunda, kötü adam Purdy yarı otomatik bir tüfek kullanarak bir grup çocuğu katlettikten sonra silahı kendisine doğrultuyordu.
Ancak bazen çocuklar oyunu farklı bir şekilde sonuçlandırarak, Purdy’yi kendileri öldürüyordu.
Purdy oyunu, 17 Şubat 1989’da California’nın Stockton kasabasındaki Cleveland İlkokulu’nda yaşanan feci olayların, sağ kurtulan bazı çocuklar tarafından yeniden canlandırılmasından ibaretti.
O gün okulun birinci, ikinci ve üçüncü sınıfları sabahın geç saatlerindeki bir teneffüse çıktıklarında yirmi yıl kadar önce kendisi de bu ilkokulda okumuş olan Patrick Purdy, oyun alanının kenarından, oyun oynayan yüzlerce çocuğun üzerine ateş açarak 7.22 mm’lik kurşunlar yağdırmıştı. Yedi dakika boyunca oyun alanını tarayan Purdy, sonunda kendini vurmuştu.
Polis yetiştiğinde, ölmek üzere olan beş çocukla yirmi dokuz yaralı bulmuştu.
Bunu takip eden aylarda Purdy oyununun Cleveland İlkokulu’ndaki kız ve erkek çocuklar arasında kendiliğinden ortaya çıkması, o yedi dakikanın ve sonrasının çocukların belleğine kazınmış olduğunun bir sürü işaretinden biriydi.
Pasifik Üniversitesi yakınlarındaki benim büyüdüğüm mahalleden bisikletle kısa bir mesafede olan okulu ziyarete gittiğimde, Purdy’nin o teneffüs dakikalarını kâbusa dönüştürmesinin ardından beş ay geçmişti.
Yaylım ateşinden geride kalan tüyler ürpertici izlerin en korkunçları –arı kovanı gibi kurşun delikleri, kan gölleri, et, deri, kafatası parçaları– hemen ertesi sabah silinmiş ve üstleri boyanmış da olsa, Purdy’nin varlığı kendini hissettiriyordu.
Cleveland İlkokulu’ndaki en derin yaralar binalarda değil, her zamanki gibi hayatı sürdürmeye çalışan çocukların ve okul personelinin ruhlarında açılmıştı.
Belki de en çarpıcı olanı, o birkaç dakikanın anısının, olayla en az bağlantısı olan küçücük ayrıntılardan yola çıkarak tekrar tekrar canlanabilmesiydi.
Örneğin, bir öğretmenin bana söylediğine göre, Aziz Patrick Günü’nün* yaklaştığının duyurulması üzerine, tüm öğrenciler korkuyla ürpermişti; çünkü bazı çocuklar, her nedense bunun katil Patrick Purdy’yi anma günü olduğu fikrine kapılmışlardı.
Başka bir hoca ise, “Ne zaman caddenin sonundaki dinlenme evine doğru giden bir ambulans sireni duyulsa, hayat duruyor,” diyordu. “Çocukların hepsi ambulansın burada mı duracağını, yoksa devam mı edeceğini anlamak için kulak kabartıyorlar.”
Birkaç hafta boyunca, birçok çocuk tuvaletlerdeki aynaları gördükçe dehşete kapılmıştı çünkü “kanlı Bakire Meryem” adlı bir fantezi ürünü canavarın oralarda gizli gizli dolaştığı dedikodusu yayılmıştı.
Hatta ateş açıldıktan haftalar sonra, bir kız çocuk çılgın gibi okul müdürü Pat Busher’ın yanına gelerek, “Silah sesleri duyuyorum! Silah sesleri duyuyorum!” diye bağırmaya başlamıştı.
Aslında ses, bir oyun direğinden sallanan zincirden geliyordu.

Sanki bu terörün tekrarlanma olasılığına karşı tetikte olmak istercesine, birçok çocuk sürekli olarak aşırı bir ihtiyat göstermeye başlamıştı; bazı erkek ve kız çocukları, katliamın meydana geldiği alana çıkmaya cesaret edemiyor, teneffüs sırasında sınıf kapılarının çevresinde dolanıyordu.
Diğerleriyse, yalnızca küçük gruplar halinde oynayıp, seçtikleri bir çocuğa nöbetçilik yaptırıyordu.
Birçoğuysa, aylar boyunca çocukların öldüğü “lanetli” yerlerden geçmekten kaçınmıştı.
Anılar, huzur kaçıran rüyalar biçiminde çocukların uyurken savunmasız kalan zihinlerine girerek, canlı kalmaya devam ediyordu.
Yaylım ateşinin bir tür tekrarı niteliğindeki kâbuslar bir yana, kendilerinin de kısa bir süre sonra ölecekleri endişesine kapılan çocuklar kaygı dolu hayaller içinde boğuluyorlardı.
Bazı çocuklarsa, rüya görmemek için gözleri açık uyumayı deniyorlardı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Ağu 2016 07:35:05
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

Duygusal patlamalarda amigdalanın hassas şalter rolünü keşfeden nörolog Joseph LeDoux’nun varsayımına göre, “duygusal sisteminiz bir kez bir şeyi öğrendi mi, onu bir daha hiç bırakmazsınız.
Terapinin yaptığı, size onu kontrol etmeyi, yani neokorteksinize, amigdalanızı nasıl bastıracağını öğretmektir.

Eyleme geçme eğilimi bastırılır; ama bu sırada o eğiliminizle ilgili temel duygunuz sindirilmiş bir biçimde saklı kalır.”
...
14-Mizaç Kader Değildir

Biyolojimiz duygusal yazgımızı değişmez biçimde belirler mi, yoksa doğuştan utangaç bir çocuk bile, kendine güven duyan bir yetişkin haline gelebilir mi?
Bu soruya en açık yanıtı, Harvard Üniversitesi’nin tanınmış gelişim psikoloğu Jerome Kagan veriyor.
Kagan en az dört tip mizaç –çekingen, atılgan, neşeli ve hüzünlü– bulunduğunu,
bunlardan her birinin değişik bir beyinsel faaliyet modelinin sonucu olduğunu öne sürüyor.
Bize bahşedilen mizaçlar arasında, her biri duygusal devrelerdeki kalıtımsal ayrımlara dayanan doğuştan gelme sayısız farklılık bulunması olasıdır; herhangi bir belirli duygunun ne kadar kolay uyandığı, ne kadar sürdüğü, ne kadar şiddetlendiği, kişiden kişiye değişebilir.
...
ÇOCUKLUK: BİR FIRSAT PENCERESİ
İnsan beyni, doğumda tam oluşmuş değildir.
En yoğun büyüme çocuklukta gerçekleşse de, beyin yaşam boyunca kendini biçimlendirmeye devam eder.
Çocuklar, olgunlaşmış beynin barındırabileceğinden çok daha fazla sayıda nöronla doğar.
“Budama” olarak bilinen bir sürecin sonunda, beyin daha az kullanılan nöron bağlantılarını yitirip en çok kullanılan sinaps devrelerindeki güçlü bağlantıları oluşturur.
Fazlalık sinapsları elden çıkararak budamak, “sesin” nedenini ortadan kaldırarak beyindeki ses sinyali oranını yükseltir.
Bu süreç hızlı ve devamlıdır; sinaptik bağlantılar saatler ya da günler içinde oluşabilir. Özellikle çocuklukta, deneyimler beyni heykeltraş gibi yontar.
...
HAYATİ PENCERELER
Tüm canlı türleri arasında, beyinlerinin tam olgunlaşması en fazla zaman alan insanlardır.
Çocukluk döneminde beynin her alanı farklı bir hızda gelişse de, ergenliğin başlangıcı beyindeki en kapsamlı budama dönemlerinden biridir.
Duygusal yaşam için hayati önem taşıyan bazı beyin alanları, olgunlaşması en uzun sürenler arasındadır.
Duygusal alanlar erken çocuklukta, limbik sistem ergenlikte olgunlaşırken, duygusal özdenetimin, anlamanın ve ustalıklı tepkinin beşiği olan frontal loblar geç ergenliğe, 16 ve 18 yaş arasında bir yerlere kadar, gelişmeye devam ederler.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 31 Ağu 2016 07:27:37
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

BEŞİNCİ BÖLÜM-DUYGUSAL OKURYAZARLIK
...
Son yirmi yıla kıyasla, Amerika’da 1990’larda şiddet suçlarından tutuklanan reşit olmamış gençlerin oranının en yüksek düzeye tırmandığı görülmüştür.
Zorla tecavüzden tutuklanan ergen gençler iki katına; silahla ateş etme olaylarındaki artışa paralel olarak cinayet suçundan tutuklananlar da dört katına çıkmıştır.
Aynı dönem içinde ergen yaştakiler arasında intihar oranıyla, cinayet kurbanı olan on dört yaş altındaki çocukların sayısı da üç katına çıkmıştır.
Genç kızlar, daha fazla sayıda ve daha erken bir yaşta hamile kalmaktadır.
1993 yılı itibarıyla, on - on dört yaş arası kızlar arasında doğum yapanların, bazılarının deyimiyle “bebek yapan bebeklerin” oranı, beş yıl boyunca sürekli artış göstermiştir.
Aynı şekilde istemeden hamile kalan ergen kızların oranı ve arkadaş arasında cinsel ilişki baskısı da artmıştır.
Ergenler arasında, zührevi hastalık oranında da son otuz yıl içinde üç kat artış olmuştur.
Bu rakamlar umut kırıcı olsa da, siyahi Amerikan gençliğine, özellikle de kent merkezlerinde yaşayan kesimine baktığımızda, oranların bazen ikiye, üçe ya da daha fazlasına katlanması durumun ne kadar vahim bir hal aldığını ortaya koymaktadır.
Örneğin, 1990’lardan önceki yirmi yıl boyunca beyaz gençler arasında kokain ve eroin kullanımı yüzde üç artarken, siyahi Amerikalı gençler arasında bu oran inanılmaz derecede artarak yirmi yıl öncesinin on üç katına çıkmıştır.
Gençler arasındaki en yaygın rahatsızlık nedeni ruhsal hastalıklardır.
Ağır ya da hafif depresyon belirtileri ergenlerin üçte birine yakınını etkilemektedir; kızlarda depresyon vakaları ergenlikte ikiye katlanmaktadır.
Genç kızlar arasında yeme bozukluğu vakalarının sayısı da iyice tırmanmıştır.

Son olarak, bir şeyler değişmediği takdirde, bugünün çocuklarının uzun vadede evlenip eşleriyle birlikte verimli ve istikrarlı bir yaşam sürme olasılığı, her kuşakla birlikte daha da azalmaktadır.
9. Kısım’da gördüğümüz gibi, 1970’lerde ve 1980’lerde boşanma oranı yüzde ellilerdeyken, 1990’lara girdiğimizde yeni evliler arasındaki boşanma oranına bakarak yapılan tahmin, bugünkü genç insanların yaptığı üç evlilikten ikisinin boşanmayla sonuçlanacağı yönündedir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 01 Eyl 2016 07:40:35
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

Depresif çocuklar ve ergenler, çoğu zaman üzüntüleri hakkında konuşmaz ya da konuşmak istemezler.
Duygularını doğru tanımlayamaz,
özellikle de anne-babalarına karşı asık yüzlü bir huysuzluk, sabırsızlık, terslik ve öfke sergilerler.
Bu da, anne-babaların depresyondaki çocuğun duygusal destek ve rehberlik ihtiyacını karşılamalarını zorlaştırarak, genellikle sürekli tartışma ve yabancılaşmayla sonuçlanan bir olumsuzluk sarmalını harekete geçirir.
...
Nüfusun bütününü temsil eden 8098 Amerikalıdan oluşturulmuş bir örnekleme yoluyla yapılan çalışmada, nüfusun yüzde 48’inin hayatlarında en az bir kez psikiyatrik sorun yaşamış oldukları ortaya çıkmıştı.
En fazla etkilenenler, aynı zamanda iki ya da daha fazla psikiyatrik sorun geliştirmiş olan yüzde 14’lük kesimdi.
...
Bu tehlikelere karşı, birçok okul cinsel tacizi önlemek için programlar sunmaya başlamıştır.
Bu programların birçoğu, cinsel taciz hakkında temel bir bilgi vermeye odaklıdır; örneğin, çocuklar “iyi” ve “kötü” dokunuş arasındaki farkı ayırt etmeyi öğrenir, tehlikelere karşı uyarılır ve birisi kötü niyetli bir harekette bulunduğunda durumu bir yetişkine anlatmaları için teşvik edilir.
İki bin çocuğu kapsayan ulusal bir araştırmada, çocukların okuldaki bir kabadayının ya da olası bir tacizcinin kurbanı olmaktan kurtulmak için bir şeyler yapmasına yardımcı olmak açısından, bu temel eğitimin pek işe yaramadığı, hatta zararlı olduğu sonucuna varılmıştır.
En kötüsü, sadece bu temel eğitim programından geçmiş olup üst üste cinsel saldırılara uğrayan çocukların, hiçbir programdan geçmemiş çocuklara kıyasla başlarına geleni anlatma olasılığının yarı yarıya azalmasıdır.
Buna karşılık, çocuklara konuyla bağlantılı duygusal ve sosyal yeterlilikleri de içeren daha kapsamlı bir eğitim verildiğinde, kendilerini bu tür tehlikelere karşı daha iyi koruyabilmişlerdir:
Saldırgan kişiye kendisini rahat bırakmasını söyleyebilmiş ya da karşı koymuş, her şeyi anlatacağını söyleyerek tehdit etmiş, başlarına kötü bir şey geldiğinde de gerçekten anlatabilmişlerdir.
...
Öz Bilim Müfredatını geliştiren Nueva’nın yöneticisi Karen Stone McCown’un belirttiği gibi,
"Öğrenme çocukların duygularından bağımsız olarak gerçekleşmez. Duygusal okuryazarlık, öğrenme için en az matematik ve okuma eğitimi kadar önemlidir."
Öncü bir program olan Öz Bilim, ülkenin dört bir yanındaki okullara yayılan bir fikrin ilk müjdecisidir.
Derslerin başlıkları “sosyal gelişim”den “hayat becerileri”ne, “sosyal ve duygusal öğrenme”ye kadar uzanıyor.
Bazıları, Howard Gardner’ın çoğul zekâlar kavramına atıfta bulunarak “kişisel” zekâlar terimini kullanıyor.
Ortak çizgileri, normal eğitimlerinin bir parçası olarak, çocukların sosyal ve duygusal yeterlilik düzeylerini artırma hedefidir; bu sadece “sorunlu” olarak tanımlanan ve geride kalan çocukların eksikliklerini telafi etsin diye öğretilen bir şey değil, her çocuk için mutlaka gerekli bir beceriler ve anlayışlar dizisidir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 02 Eyl 2016 07:22:39
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daniel Goleman'ın "Duygusal Zeka - EQ neden IQ'dan daha önemlidir?" isimli kitabından alıntı :

Aslında yetişkinler, çocuğun büyümesi sırasında her duygunun önceden programlanmış bir zamanda belirdiğini unutarak, çocuklardan yaşlarının ötesinde bir olgunluğa ulaşmalarını beklemek gibi bir hataya düşerler.
Örneğin, dört yaşındaki birinin palavracılığı ebeveynlerin azarlamasına yol açabilirken, alçakgönüllülüğü üretebilecek olan utangaçlık hissi genel olarak beş yaşından önce ortaya çıkmaz.
...
Anaokulunun başlangıcı, güvensizlik ve alçakgönüllülük, kıskançlık ve haset, gurur ve kendinden emin olma gibi, hepsi de kendini bir başkasıyla kıyaslama yeteneğini gerektiren “sosyal duyguların” olgunlaşmasının zirveye ulaştığı bir dönemdir.
Okulun daha geniş sosyal dünyasına giren beş yaşındaki çocuk, sosyal kıyaslama dünyasına da girmiş olur.
Bu kıyaslamaları sağlayan sadece dışsal bir değişim değil; popülerlik, çekicilik ya da kay-kay becerileri gibi belli nitelikler açısından kendini diğerleriyle karşılaştırabilmeye dayanan bilişsel bir becerinin de ortaya çıkışıdır.
Örneğin bu yaşlarda, ablası sürekli pekiyi alan küçük bir kız, kıyaslama yoluyla kendini “aptal” görmeye başlayabilir.
...
Örneğin New Haven programında, en küçük sınıflardaki çocuklar özbilinç, ilişkiler ve karar vermekle ilgili temel dersleri öğreniyorlar.
Birinci sınıfta öğrenciler daire şeklinde oturarak, her bir yüzünde üzgün ya da heyecanlı gibi sözcüklerin bulunduğu “duygular zarı” nı yuvarlıyorlar.
Sıra kendilerine geldiğinde, attıkları zardan çıkan duyguyu hissettikleri bir ânı tanımlıyorlar;
bu egzersiz duyguları kelimelerle daha kesin bir biçimde ifade etmelerine ve diğerlerinin de kendileri gibi aynı duygulara sahip olduklarını duydukça empati geliştirmelerine yardımcı oluyor.
Dördüncü ve beşinci sınıfa geldiklerinde, yani akranlarıyla ilişkileri hayatlarında büyük bir önem kazandığında, arkadaşlıklarının daha iyi yürümesine yardımcı olacak şeyler öğreniyorlar:
Empati, dürtü kontrolü ve öfke yönetimi.
Örneğin Troup okulunda beşinci sınıftakilerin Hayat Becerileri dersinde denedikleri yüz ifadesinden duyguları okuma, özünde empati göstermeyle ilgilidir.
Özellikle dürtü kontolü için bir “trafik lambası” posteri gösterilir ve altı adım öğretilir:
Kırmızı ışık
1. Dur, sakinleş ve hareket etmeden önce düşün.
Sarı ışık
2. Sorununu ve ne hissettiğini söyle.
3. Olumlu bir hedef belirle.
4. Bir sürü çözüm düşün.
5. Seçimin ilerideki sonuçlarını düşün.
Yeşil ışık
6. Devam et ve en iyi planı dene.
Bu trafik lambası kavramı, örneğin çocuk öfkeli bir çıkış yapmak üzere olduğunda, biraz aşağılandığı için küsüp içine kapandığında ya da birileri ona takıldı diye gözyaşlarına boğulduğunda düzenli olarak çağrıştırılır ve bu duygu yüklü anlarla daha ölçülü bir biçimde başa çıkması için bir dizi SOMUT adım sunar.
Duygu yönetiminin ötesinde, daha etkili davranmanın yolunu da gösterir.
Ayrıca kontrolsüz duygusal dürtüyü idare etmenin alışkanlık haline gelen bir yolu olarak –hislerin dürtüsüyle hareket etmeden önce düşünmek– ergenlik ve sonrasının riskleriyle başa çıkmak için temel bir stratejiye dönüşebilir.


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK