Eğitimhane Sağlık Köşesi

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2014 13:51:23
Tuz, ölçüsünde sağlıklı
Sofraların baş tacı tuz, doğru ve kontrollü kullanılması gereken bir doğa mucizesi.

Tuz, ölçüsünde sağlıklı
 
Tuz, en temel baharat olmasının yanı sıra doğru biçimde tüketildiğinde insan bedeninde bulunan sıvıları dengeleyen, sinir ve adale sistemimizin doğru çalışmasını sağlayan temel bir mineral. 7-13 Nisan Dünya sağlık haftasında uzmanlar dengeli tuz kullanımına dikkat çekiyor.
 
Tarih boyunca kutsal bir baharat olarak el üstünde tutulan, mitolojik öykülere konu olan tuz, yemeklere tadını vermesinin yanında vücudun asit baz dengesini koruyan 84 mineral ve iz elementi içinde bulunduran bir doğa mucizesi. Uzmanlar insan vücudunun birçok maddeyi üretip bazılarını da depolayabildiği halde su ve tuzu her gün belirli kalite ve miktarda almak zorunda olduğunu ifade ediyor. Peki, zararları hakkında her gün onlarca şey okuduğumuz tuzu gerçekten tanıyor muyuz? Vücudumuzun, temel sinir sistemimizin gereksinim duyduğu tuz acaba gerçekten sanıldığı kadar düşman mı? Hayatın dengesi dengeli tuz tüketiminde diyen ESTUZ, çocukluktan yaşlılığa giden süreçte sağlıklı bir yaşam için mineral tüketiminin önemine vurgu yapıyor.
 
Dahiliye Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan tuzun dengeli kullanımına dikkat çekerek; “Tuz vücutta su tutar. Damarların kasılmasında diğer hormonlarla birlikte tuzun etkisi vardır. Bu nedenle tuz fazla alındığında hem vücudun su tutulması hem de damar kasılması nedeniyle tansiyon yükselir. Vücudun belirli oranda tuz ihtiyacı vardır. Tuz eksikliği ise tansiyon düşüklüğüne neden olur, halsizlik ve baş dönmesi oluşur” dedi.
 
Sinir Sisteminin Pili…
 
Nöroloji uzmanlarınca sinir sistemi için önemli iyonlar arasında yer aldığı ifade edilen sodyum, sinir uyarılarını iletmeye yardımcı olur, kasların çekilmesini ve gevşemesini etkiler. Sağlıkçılar, yetersiz tuz alımının halüsinasyon, sinir bozukluğu, kas krampı ve kalça kemiği kırıklarına yol açabileceğini ifade ediyor. Erişkin bir insanın günlük tuz ihtiyacı 6-8 gram kadar. Ancak sıcak havalarda ya da ağır fiziksel çalışma şartlarında bu miktar 10 grama kadar çıkabiliyor. Tuz insan bedeninin içerisindeki sıvıları dengeleyici özellik taşıyor. Gerekli miktarda su aldığımız durumlarda bile, tuz eksikliğinden dolayı vücudumuzdaki su miktarı tehlikeli bir şekilde normalin altına inebiliyor.
 
Tuz’dan gelen sağlık…
 
Tuz, aynı zamanda geçmişi antik çağlara kadar dayanan bir rahatlatıcı. Tuz kullanılarak hazırlanan banyolar, eskiden beri doğal bir terapi ve hatta bazı alerjilerde iyileştirici yöntem. Tuzlu su buharı teneffüs etmek solunum yollarını rahatlatırken, burun tıkanıklıkları,  boğaz sorunlarında tuzlu su kullanımı yaygın bir tedavi yöntemi.

Çevrimdışı fraktal33

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.349
  • 6.437
  • Matematik Öğretmeni
  • 3.349
  • 6.437
  • Matematik Öğretmeni
# 14 Nis 2014 14:16:41
Çayın tadı şekersiz içilince daha bir farklı oluyor

Çevrimdışı arıpınar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.506
  • 11.605
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.506
  • 11.605
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 15 Nis 2014 11:27:50
öğretmenlik le mi ilgili bilmem ama midem kötü bazı şeyler dokunmaya başladı babanneme gülerdim şu dokundu bu dokundu der dururdu :)

yaprak tereyağı meyve ... vs endoskopiye girmek istemiyorum

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 15 Nis 2014 16:43:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
öğretmenlik le mi ilgili bilmem ama midem kötü bazı şeyler dokunmaya başladı babanneme gülerdim şu dokundu bu dokundu der dururdu :)

yaprak tereyağı meyve ... vs endoskopiye girmek istemiyorum
geçmiş olsun öğretmenim. dikkat edin kendinize...

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Nis 2014 06:35:01
TOPUK DİKENİ:    Son zamanlarda oldukça yaygınlaşan topuk dikeni hem kadın hem de erkeklerde görülen ve yürümeyi engelleyen ciddi bir ortopedik problemdir. Ayakta çok kalan kişilerde daha sık görülen topuk dikeni rahatsızlığı kişiyi oldukça huzursuz etmekte, topuklarına basmakta güçlük çekmekte ve yürümesine engel olmaktadır.
Peki nedir topuk dikeni?
Gün boyu tüm yükü taşıyan ayaklarımızda ki ağrılar gece olduğunda topuklarımızda toparlanır ve bu bize sabah kalktığımızda topuk ağrısı olarak geri döner. Bu şiddetli ağrının nedeni ise topuk kemiğimizi ayak parmaklarımızın taban kısmına bağlayan dokunun deforme olmasından, incelmesinden kaynaklanır ki işte buna topuk dikeni adı verilir.

Topuk dikeni yalnızca sabah değil gün içinde de sizi rahatsız eder. Örneğin uzun süreli oturup ayağa kalktığınız da topuklarınızın üzerine basmanız zorlaşır ya da uzun bir yürüyüş sonrası artık ayaklarınızın üzerine basmak size ağrı ve sancı verir.
topuk dikeni Kimlerde görülür ve neden oluşur?
Topuk dikeni hem erkek hem de bayanlarda görülür ancak erkeklere oranlar bayanlarda daha sık görülür. Bunun nedeni kadınların daha fazla yanlış ayakkabı kullanması olabilir. Çünkü topuk dikenine neden olan etmenlerden bir tanesi ve en önemlisi yanlış ve sağlıksız ayakkabı seçimidir ki bayanlar güzel görünmek adına ayaklarını sıkan, çok yüksek topuklu, rahatsız edici ayakkabıları giyerler.
Yanlış ayakkabı seçiminin yanı sıra fazla kilolar da yine topuk dikeninin nedenleri arasında yer alır. Kilolu bir kişiyseniz ve ayakta durmanız gerekiyorsa topuk dikeni riskini üzerinizde taşıyorsunuz demektir.
Kısacası topuk dikenine neden olan etmenler, yanlış ayakkabı seçimi, fazla kilolar ve yere yanlış basmaktan kaynaklanan nedenlerdir diyebiliriz.
Tedavisi mümkün müdür?
Elbette mümkündür. Yukarıda bahsettiğimize benzer şikayetleri olan kişiler doktora gittiklerinde eğer topuk dikeni meydana gelmişse öncelikle istirahat önerilir. Topuk dikeninin ilk tedavi aşaması ayaklarınızın dinlenmesidir.
Bunun dışında doktorunuzun size önerdiği egzersizleri aksatmadan yapmanız ağrılarınızı hafifletecektir. Eğer dinlenme ve egzersiz sonrası ağrılarınızda azalma görülmezse doktorunuzu topuğunuzdan bir antiinflamatuar ilaç enjekte eder.Yine fizik tedavi de topuk dikeni için önerilen bir başka tedavi şeklidir.
Topuk dikeninin bir diğer tedavisi ise evde kendinizin uygulayacağı basit yöntemdir. Evde oturturken topuğunuzun altına lastik bir top ya da cam bir şişe alıp topuğunuzla iyice bastırarak şişeyi ya da topu ayağınızın altında günlük düzenli olarak çevirin. Tıpkı ayak masajı gibi olan bu tedavi yöntemini düzenli uyguladığınızda topuk dikeni sorununuz ortadan kalkmış olacaktır.
Topuk dikeniniz varsa ayakkabı seçimine dikkat edin. Bayanlar için dolgu topuklu ayakkabılar çok daha sağlıklı olacaktır.

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 16 Nis 2014 12:45:52
Duran, çay, kahve veya kola gibi gıda maddelerini tüketenlerin dişlerinde lekeler oluştuğuna dikkati çekerek, bunların mutlaka temizlenmesi gerektiğini anlattı.
Sigaranın da lekeye neden olan maddelerin başında geldiğine işaret eden Duran, "Sigara içen bireylerin dişlerinde sarı, daha sonra kahverengiye dönen birtakım lekeler olur. Bu lekeleri uzaklaştırmak, tamamen diş hekimlerinin tedavisiyle olmalıdır ama bu, tek başına çözüm değil çünkü o lekeyi yapan alışkanlıklarınız halen devam ediyorsa çok kısa süre sonra tekrar oluşacaktır" diye konuştu.
Lekeye neden olan maddeleri tüketen veya kullanan kişilerin 6 ayda bir hekime dişlerini temizletmesi gerektiğini kaydeden Duran, her temizliğin diş minesinde kayba yol açtığının unutulmaması gerektiğini vurguladı.
"Ağzınızın kapanışı bile değişebilir" Temizliğin sıklaştırılması halinde minenin bir süre sonra tamamen kaybolacağına dikkati çeken Duran, şöyle dedi:
"Bu da ilerleyen dönemde dayanılmaz ağrılarınıza neden olabilir. Piyasada diş macunları anti tartar, anti smoker gibi isimler altında satılmakta. Bu macunları siz çok fazla kullanırsanız ve fırçanın üzerine çok fazla macun koyarsanız, dişlerin mine tabakasının yavaş yavaş aşınmasına sebep olursunuz. Belki dişleriniz beyaz olur ama ilerleyen dönemde inanılmaz ağrılar çekebilirsiniz. Bir müddet sonra dişin madde kaybına bağlı ağzınızın kapanışı bile değişebilir.
İçinde aşındırıcı bulunan diş macunları veya piyasada toz halinde satılan parlatıcıları aldığınız zaman unutmayın ki bunlar hem dişinizin aşınmasına hem de diş etinin çekilmesine neden olacaktır." Bireylere diş fırçalama konusunda çeşitli uyarılarda bulunan Duran, "Hangi macunu kullanırsanız kullanın, miktarını fazla tutmamanızı tavsiye ediyoruz. Nohut tanesi kadar macunun yeterli olduğuna inanıyoruz. Günde 3 defa yapılan fırçalamayı düşünürseniz, macunun miktarının çok olması ve fazla bastırmanız belli süre sonra diş eti çekilmesine ve minenin uzaklaştırılmasına yol açar" ifadesini kullandı.
Duran, diş sağlığında önemli konunun mekanik temizlik olduğunu, uygun şekilde yapmak koşuluyla misvak da kullanılabileceğini sözlerine ekledi.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 17 Nis 2014 06:43:51
GÖZ MİGREN,:Uzmanlar Migren’in gözde de görülebileceğini söylüyor. Çok sık karşılaşılan migrenin gözde de belirti vereceğini belirten uzmanlar; göz migreni diye bir rahatsızlık olduğunu ve bu hastalığı olanların koruyucu tedavi görmeleri gerekirtiğini belirtiyorlar.
Göz migreni nedir?
En sık görülen baş ağrısı sebeplerinden biri olan migren gözde bazı belirtiler verebilir, üstelik göz migreni olarak tanımlanan özel bir şekli de vardır.
gozmigreniGöz migreni kimlerde görülür?
Göz migreni genellikle genç kız ve kadınlarda görülür.
Belirtileri nelerdir?
Migren ağrısı öncesinde ya da başlangıcında hastalar gözlerinin önünde ışıklı çizgilenmeler, ışık çakmaları farkedebilir ve bazen bunları farkettiklerinde migren atağının geleceğini anlarlar. Bu belirtiler on-onbeş dakika sürebilir. Bunun temel sebebi beyin damarlarında oluşan daralmadır.
Hastalarda baş ağrısı şikayeti olmadan da bu belirtiler ortaya çıkabilir. Bazı göz migreni hastalarında ise yarım baş ağrısı ile aynı tarafta bir saatten az süren geçici ve tek taraflı görme kaybı oluşabilir. Çok daha ender durumlarda gözün retina tabakasında kalıcı hasar oluşarak kalıcı görme kaybına neden olabilir. Bu yüzden göz migreni olan hastaların mutlaka koruyucu tedavi görmeleri gereklidir.
Göz migreninin bir diğer bulgusu ise göz kaslarında oluşan geçici felçlerdir. Bu durumda şaşılık, göz kapağı düşüklüğü, göz bebeğinde büyüklük değişiklikleri gibi belirtiler görülebilir.
Diğer göz hastalıklarının migrenle ilişkisi nasıldır?
Migren göz ilişkisinin bir yönü ise normal basınçlı glokom olarak tanımlanan bir hastalıktır. Glokom göz içi basıncının yüksekliğine bağlı olarak görme sinirinde ve görme alanında hasar ortaya çıkması ile karakterize bir hastalıktır. Normal basınçlı glokomda ise aynı hasar göz içi basıncı hiç yükselmeden ortaya çıkar. Bu hastalığın en önemli risk faktörleri arasında görme sinirinin beslenmesini bozan damarsal hastalıklar vardır.
Düşük sistemik kan basıncı, vazospastik hastalıklar olarak adlandırılan damar büzüşmesi ile karşımıza çıkan hastalıklar ve migren bu risk faktörleri arasındadır. Normal basınçlı glokom hastalarında görme sinirindeki hasarı durdurmak için bu risk faktörlerinin araştırılması ve tedavisi gerekir. Migren açısından tedavinin düzenlenmesi nörolog meslektaşlarımız tarafından yapıldığı için bu hastaların mutlaka nörolojik konsültasyondan geçmeleri sağlanmalıdır.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2014 07:24:18
 METABOLİZMAYI HIZLANDIRMAK İÇİN NASIL YEMELİ :Erkekler metabolizmalarını hızlandırmak için bir kere önemli şart aç kalmamaları gerekir. Aç kalındığı zaman metabolizma yavaşlar. Metabolizmamızın hızlanması ve sağlıklı bir şekilde kilo vermemiz için aç kalmamaız gerekir. Sabah kahvaltımızı bi şekilde sağlılı yapmamız gerekir. Ara öğünlerinin mutlaka yapılması gerekir.

Ara öğün derken; çeşitli meyve , ayran , süt gibi gıdaları tüketebiliriz. Hatta çorba da olabilir. Yavaş olarak yemeğe başlanmalı. Ve ilk başta kendisini doyurucu gıdalardan başlanmalı.Örneğin; ilk başta salatasını yiyip çorbasını içip ondan sonra ana gıdaya geçilirse bu kendisine bir şekilde daha yavaş olarak kanına şekerin geçmesine ve doygunluk sürecinin daha etkili olmasını sağlayacaktır. Çünkü bir gıda yendiği zaman hemen doygunluk olmaz.
Bu doygunluk hissi ancak 15 dk sonra falan başlar. Eğer siz 15 dk hızlı bir şekilde yerseniz ne yediğinizin farkında olmazsınız. Ve hala açlığınız gitmemiş olur. Ama bir şekilde yavaş başlarsanız bu doygunluk hissi sizin gıdalara saldırmanızı engelleyecektir. Bir diğer konu akşamları pek yemememiz gerekir.
Akşam saati kaç dersek şahsa göre değişir. Ama hafif şeyler mutlaka yenmeli tabi açlıktan ziyade. Kendilerimizin yaptığı elma suyu tüketmeliyiz. Layt ürünler tercih etmemiz gerekir. Yağdan uzak durmamız gerekir. Yaşı belirli bir yaş üstünde olanlar proteinden fakir diyetleri tercih etmeleri gerekir. Bu şekilde bir gıda kantrolüyle kilo vermemiz sağlıklı bir şekilde olacaktır.

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2014 13:26:22
İşte bahar yorgunluğunun çaresi...


Demir ve kalsiyum bakımından zengin, böbrek ve karaciğerin işlevini arttırarak vücudu hastalıklara karşı koruyor.

Vücudun dinç ve zinde olmasını da sağlayan üzüm pekmezi, kış aylarından bahar aylarına geçişte meydana gelen bahar yorgunluğunu da önlüyor. Şifa kaynağı olan ve kahvaltı sofralarının vazgeçilmezi haline gelen üzüm pekmezi, cildin taze ve temiz bir görünüm almasını sağlayarak kansere yakalanma riskini azaltıyor. Her mevsimin tadılan lezzeti haline gelen üzüm pekmezi, akciğer ve karaciğer hastalıklarının önüne geçiyor. Gaziantep'te 11 yıldan bu yana şirecilik mesleği ile uğraştığını belirten Zeynel Abidin Karaoğlu, "11 yıldan beri Tarihi Elmacı Pazarı'nda yöresel ürünler adına hizmet veriyoruz. Gaziantep'in özel üzüm pekmezinin satışını yapıyoruz. Sattığımız ürünler arasında üzüm pekmezinin bizim için ayrı bir yeri bulunmaktadır. Gaziantepli vatandaşların üzüm pekmezi tüketmesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Üzüm pekmezinin kar payı çok düşük olmasına rağmen biz insan sağlığına faydalı olduğu için yine de satıyoruz. Üzüm pekmezi yıllar önce sıvı olarak tüketilmekteydi. Üzüm pekmezi en çok tüketilen pekmezlerin arasında yer alıyor. Üzüm pekmezi kana en çabuk karışan yiyeceklerden birisidir. Üzüm pekmezi antioksidan özelliği de gösteriyor" dedi.


ÜZÜM PEKMEZİ BAHAR YORGUNLUĞUNU ÖNLÜYOR
Vatandaşların üzüm pekmezi tüketerek bahar yorgunluğunu atlatacağını ifade eden Karaoğlu, "Üzüm pekmezi özellikle gribal enfeksiyonların önlenmesinde önem arz ediyor. Üzüm pekmezi tüketen insanların akciğer ve karaciğeri kuvvetli olur. Vatandaşlar üzüm pekmezi tüketirse, bahar yorgunluğuna yakalanmaz. Üzüm pekmezi kana çabuk karıştığı için insanın vücudunu zinde tutar. Özellikle kahvaltıda pekmez tüketen insanlar günü dinç ve dinamik geçirir. Üzüm pekmezi vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklardan korur. Üzüm pekmezi tüketen bir insanda bahar yorgunluğu meydana gelmez, olsa bile çok çabuk sürede atlatır. Üzüm pekmezi gribal enfeksiyonları önler. Küçüğünden büyüğüne herkesin üzüm pekmezi tüketmesini tavsiye ediyoruz. Çünkü üzüm pekmezi bizim eski bir kültürümüz ve geleneğimizdir" diye konuştu.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2014 09:02:48
Dış kulak iltihabı
Dış kulak enfeksiyonu, ağrıya neden olabilir. Ağrı iie birlikte geçici işitme kaybı ve kulak akıntısı görülebilir. Çıban, abse, kirli suyun kulağa kaçması (bu durum kronik enfeksiyona ne­den olabilir), mantar enfeksiyonu, alerjik reaksiyon ve kulağın yabancı cisimlerle karıştırılması gibi etkenler dış kulak iltihabına neden oiabilir. Aşağıdaki önerileri deneyebilirsiniz:
• Homeopati tedavileri etkilidir:
• Kulakta oiuşan kızarıklık ve ağrılar için güzelavrat otu kullanılabilir.
* Kokulu akıntılar için “Merkür” adlı madde kullanılabilir. Tıpkı diğer homeopati mad­delerinde olduğu gibi; bu maddenin kullanımı için de, uzmanınızdan bilgi almanız gerekmektedir.
• Ağrılı akut enfeksiyonlar için bıldırcın otu kullanılabilir.
• Bach çiçek terapileri belirtileri hafifletir, çocuğunuzu sakinleştirir. .»^
• Sığırkuyruğu otu yağı ağrıyı azaltır, iyileşme sürecini hızlandırır. Sarı kantaron otu da ay­nı etkiyi gösterir.
• Çocuğunuzun kulağını papatya, yonca ve aitınmühür bitkilerinin suyunu kullanarak temiz­leyebilirsiniz.
• Bir pamuğun üzerine birkaç damla çay ağacı yağı damlatın ve çocuğunuzun kulağını bu pamuk ile temizleyin. Mantar ve bakteri enfeksiyonlarını bu şekilde tedavi edebilirsiniz.
• Homeopati alanında marjoram adıyla bilinen origanum yağını üzüm tohumu yağı ile ka­rıştırın. Hastalıklı kulağın içini ve etrafını bu karışım ile hafifçe silin. Bir pamuğu bu karışı­ma batırırı ve yağlandırdığınız pamuğu hafifçe çocuğunuzun kulağına sokun. Pamuğu bir gece boyunca çocuğunuzun kulağının içinde bekletin. Bu şekilde ağrıyı hafifletmiş, iyileş­me sürecini hızlandırmış olursunuz.
• Çocuğunuzun bağışıklık sistemini güçlendirin. Bu şekilde, dış kulakta çıkma ihtimali olan abse ve çıbanların oluşumunu önlemiş olursunuz.

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 20 Nis 2014 17:11:36

Salatalık mucizesi!
14 tane bilinmeyen çok önemli faydası var...

Salatalık, cildin ihtiyacı olan zengin minerallere sahip olan bir sebze. Aynı zamanda lifleriyle böbreklere çok faydalı. Ayrıca kan şekerini düzenliyor.

Özellikle salatalara ve yoğurda eklenerek tüketilmesi önerilen salatalığın mucize niteliğindeki 14 bilinmeyen faydası şöyle:

Sıvı kaybını önler: Yüzde 90’ı sudan oluşan salatalık, vücudun sıvı kaybını telafi eder.

Ağzı ferahlatır: Diş eti çekilmesini giderir. Eğer ağız kokusu probleminiz varsa bir parça salatalığı damağınıza yapıştırarak yarım dakika beklemeniz nefesini tazelemeye yetecektir.

Kanserle mücadele eder: Saltalığın içinde bulunan üç kimyasal yumurtalık kanseri, meme kanseri, prostat kanseri ve rahim kanseri olma riskini büyük ölçüde azaltır.

Vitamin ikmal eder: Vücudun günlük vitamin ihtiyacı olan A, B ve C vitaminlerini içeren salatalık aynı zamanda bağışıklık sistemini düzenleyerek enerji sağlar.

Güneş yanığını dindirir: Mide ekşimesini iyileştirir. Cildin üzerine konulduğunda güneş yanıklarının acılarını azaltır.

Diyabeti düzenler: İnsülin hormonunun çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca kandaki kolesterol seviyesini düzenler. Salatalıktaki potasyum, magnezyum sayesinde yüksek tansiyon azaltılır.

Kilo verdirir: Kalorisinin düşük olması sayesinde kilo vermek isteyenler için ideal atıştırmalık görevi görür. Soğuk çorbalara, salatalara ve yoğurda eklenerek tüketilmesi önerilir. Ayrıca kabızlığa da iyi gelir.

Toksinleri temizler: Vücuttaki toksinleri atmaya yarayan salatalık aynı zamanda böbrek taşının atılmasını da sağlar.

Göz torbalarına iyi gelir: Salatalıktan iki kalın dilim kesilerek gözlerin üzerine konulduğunda iltihabı temizler, göz altı torbalarının inmesini sağlar ve karartıları götürür.

İçki sersemliğine iyi gelir: Salatalık, akşamdan kalmışlığın tipik belirtileri olan baş ağrısı, baş dönmesi ve su kaybı için kesin bir çözümdür. Baş ağrısına sebep olan su kaybını, B vitamini eksikliği birkaç dilim salatalıkla giderilir.

Tırnak ve saçları parlatır: Mineral eksikliği yüzünden matlaşan saç ve tırnaklar, mineral bakımından zengin olan salatalık tüketiminin ardından parlak ve güçlü hallerine kavuşur.

Cilde parlatır: Cildin üzerine doğranarak konulan salatalık maskesi, cildin parlaklığı için gerekli olan potasyum ve magnezyumu sağlar.


Sağlık katar: İçeriğindeki silisle bağ dokularını güçlendirir. Böbreği iyileştirir: Böbrekteki fazla ürik asidin azalmasını sağlayan salatalık, böbreğin düzenlenmesine yarar...

Daha ne olsun  :) :)

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Nis 2014 06:59:49
ELMA SİRKESİ                                                                                                       Elma sirkesini yapmak için uygun olan elma çeşidi şekeri fazla olan kış elmalarıdır. Değişik elma türleri beraber kullanılarak ta sirkeye farklı bir tat kazandırabilirsiniz. Kullanmamanız gereken elma ham ve de ekşi olanıdır. Hijyene çok önem vermelisiniz. Elmaları iyice yıkayınız ve ardından kullanacağınız malzeme ile kavanozları sıcak su ile yıkayınız.

Elmaları ufak parçalara ayırınız ve ardından presleyiniz ya da katı meyve sıkacağı ile sıkıp suyunu çıkarınız.  Meyve suyunda bulunana şeker fermantasyona uğrar ve ilk olarak alkole ardından da asetik bakterilerin sebep olduğu fermantasyon ile sirkeye döner.

Sirke yapımındaki iki unsur önem taşır; bakterinin verimli çalışmalarını sağlayacak ısı ile oksijen. Hava ile temasının çok olması için oldukça geniş ağızlı ve derin olmayan bir kavanoz seçiniz.

Elma suyu üstünde boşluk olacak biçimde kavanoza doldurunuz ve ardından meyve sineklerinin geçmeyeceği ama hava alabileceği temiz tülbentle kavanozu kapatınız. Gün içerisinde bir sefer karıştırınız, bu sayede havalanmayı sağlayarak sirkenin oluşumunu hızlandıracaksınız.  Oda sıcaklığı 25 dereceyi geçmemeli ve güneş ışığı görmeyeceği loş ortamda saklanmalıdır. Koyulan kap cam veya ahşap olmalıdır, metal kullanmayınız. Sirkenin oluşumunu hızlandırmak için doğal elma sirkesi koyabilirsiniz. Sirkeniz kullandığınız elma çeşidi ile koşullara bağlı olarak 3-6 hafta arasında hazır olacaktır.

Sirke kokusu gelmeye başladığınızda her gün tadıp istenen tat ve de asit derecesi istenilen ayara gelene kadar işlem devam eder.

Elde ettiğiniz sirkenin fermentasyonuna engel olmak için bir iki katlı tülbentten geçirerek süzünüz. Bu sat-yede meyve kalıntılarından arındırmış olacaksınız. Hava almaması için şişelere koyunuz ve güneş almayan ortamda saklayınız. Süzseniz de ev ortamında yapılan sirkede fermantasyon tamamen durmaz, şişede deniz anası gibi düz bir tabaka oluşacaktır. Bu tabaka bakteri atıklarıyla meydana gelir ve sirkenizi kullanacağınızda atınız. Hazırladığınız sirke hazırlara göre bulanık olur. Ancak hazır sirkelerde yüksek ısı kullanıldığından ötürü sirkeye şifai özellik veren enzimler, mineraller, vitaminler, pektin, malik ve de tartarik asitler bakımından fakirliğe uğrarlar ve bir bölümünü ve ya hepsini kaybederler.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2014 06:59:39
 AĞIZ YARALARI                                                                                  Ağız yaraları son derece rahatsız edicidir. Hemen her yaşta görülebilen ağız yaraları, ağız içinde bulunan mikropların ve mantarların dengesinin bozulmasından oluşur ve ülserleşebilir. Ağızdaki dişler ve takma dişler de ağız mukozasını tahriş ederek sorunlara sebep olurlar. Bunların dışında bazı kan hastalıkları ve kullanılan ilaçlar da yine ağızda yaraların oluşumuna sebeptir.

Ağız içinde en çok görülen, aftöz somatit ve genel tabir ile bildiğimiz uçuklar (herpes), ağız içine kenarları belirgin yuvarlak ya da oval biçimli ve bir kaç tane olabilen yaralardır. Virüs sebepli olduğundan ağız yaralarının kesin bir tedavisi yoktur. B ve C vitaminleri ile Antibiotik ve Antimikotik (Tetrasiklin, Misteklin) ve kortizon verilebilir.

11241Genelde bebeklerde görülen ve pamukçuk olarak tabir edilen tıp uzmanlarınca da moni-liasis ya da müge denilen ağız hastalıklarıdır. Pamukçuk ise gebelik döneminde anneden bebeğe geçen mantarlar sonucu yenidoğan ve çocuklarda görülür. Tedavi olarak; antimikotik adı verilen (Nystatin) ya da jansiyon moru (violet de gentiane), metilen mavisi (blue de methylen) ilaçları uygulanır.

Dilde gelişen yaralar ise tüberküloz, lösemi, difteri ve frengi hastalıklarında karşılaşılan yaralardır. Dildeki iltihaplanmalar ve ağrı da genellikle demir eksikliği sonucu kansızlık ve şeker hastalıklarında oluşur. dil üzerindeki beyaz ve çatlaklı oluşumlar ise kanser öncesi hastalık olarak kabul edilen lökoplaziyi işaret ediyordur. Dilin ön kısımlarında kenarlarda sert yüzeyde açılan yaralar ise dil kanserinin başlangıcı sayılabilir bu nedenle kesinlikle ihmal etmeden doktora danışmakta fayda vardır.

Çevrimdışı sulem

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.726
  • 3.304
  • 2.726
  • 3.304
# 22 Nis 2014 21:38:08
NLP ile ilgilenen var mı aramızda

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.743
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 23 Nis 2014 06:50:38
ALLERJİ                                                                                                             İkbahar mevsimi başladığında pek çok kişi için de alerji mevsimi başlar.
Polenlerin sebep olduğu burun tıkanıklığı, kaşıntı, gözlerde sulanma ve yanma şikayetleri oluşuyorsa bahar alerjisi olasılığı yüksek demektir.
Uzmanlar; bahar aylarının gelişiyle polenlerin yayılışı hızlandığından alerjisi olanların, daha çok sabahtan öğlene kadar olan sürede polen yoğunluğu sebebiyle dışarı çıkmamaları gerektiği uyarısında bulunuyorlar.
Ayrıca polenlerin etkilerini azaltabilmek için alerjik bünyeli kişilerin eve geldiklerinde mutlaka duş almaları ve giysilerini değiştirmeleri gerektiği belirtiliyor.
alerji5Aynı şekilde ev havalandırmalarının da bu dönemlerde azaltılması ve pencelerin daha az ve kısa süreli açılması gerekiyor.
Yine alerjik bünyeli kişiler için ev ve işyerlerinde polen filtreli klima kullanımına özen gösterilmelidir.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK