Hasan Ali Yücel Edebiyat Ödülleri

Çevrimdışı kuzeyli5578

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 89
  • 40
  • 89
  • 40
# 15 Kas 2019 10:36:17
1 hafta onceden haber yapanlar var hataymem mesela nasıl ogrenmısler danısıklı dovus gıbı geldı bana

Çevrimdışı kuzeyli5578

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 89
  • 40
  • 89
  • 40
# 15 Kas 2019 10:49:53
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

burada 10 kişilik kazananların listesi var doğru mu bilmiyorum

Çevrimdışı krizantem76

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 76
  • 43
  • 76
  • 43
# 15 Kas 2019 11:12:19
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

burada 10 kişilik kazananların listesi var doğru mu bilmiyorum
Hocam bu nasıl iştir daha okunmadan mı seçilmiş.Yoksa haber olsun diye mi yapılmış

Çevrimdışı krizantem76

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 76
  • 43
  • 76
  • 43
# 15 Kas 2019 11:18:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
1 hafta onceden haber yapanlar var hataymem mesela nasıl ogrenmısler danısıklı dovus gıbı geldı bana
Hatay mem resmi açıklama mı yapmış.Garip olaylar doğrusu

Çevrimdışı aslanss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.163
  • 728
  • Okul Müdürü
  • 1.163
  • 728
  • Okul Müdürü
# 15 Kas 2019 22:04:53
Bakan twitter hesabında paylaşmış bile. Çok adil bir seçim yapılmış gibi gururla.

Çevrimdışı krizantem76

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 76
  • 43
  • 76
  • 43
# 15 Kas 2019 22:35:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bakan twitter hesabında paylaşmış bile. Çok adil bir seçim yapılmış gibi gururla.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bakan twitter hesabında paylaşmış bile. Çok adil bir seçim yapılmış gibi gururla.
Bakanlık resmi açıklama yapmadan basına düşmüş bir liste bu.Aynı isimler vardı o listede de.

Çevrimdışı MEKİLER

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.167
  • 5.337
  • 1.167
  • 5.337
# 15 Kas 2019 22:43:22
İl birincileri yayınlandı mı acaba? Bilen var mı?

Çevrimdışı aslanss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.163
  • 728
  • Okul Müdürü
  • 1.163
  • 728
  • Okul Müdürü
# 16 Kas 2019 08:45:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bakanlık resmi açıklama yapmadan basına düşmüş bir liste bu.Aynı isimler vardı o listede de.
Dereceye giren öğretmenlerin okullarına yazı gitmiştir. O konuda sıkıntı yoktur ama illerde inanılmaz sıkıntılı bir süreç işledi. Burda da haksızlık diz boyu oldu. Allah büyük ne diyelim.

Çevrimdışı tamer329

  • Aktif Üye
  • **
  • 33
  • 23
  • 33
  • 23
# 17 Kas 2019 23:08:26
Il birincilerinin eserlerini göreceğiz, katılan herkese dönüt verilmeli. Il ve ilçeler de nasıl bir komisyonda elendim çok merak ediyorum.  Katılıp elenenler bir kıtap da biz mi bastirsak☺️

Çevrimdışı MEKİLER

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.167
  • 5.337
  • 1.167
  • 5.337
# 09 Ara 2019 02:46:33
Öğretmenlerim Konya' dan hangi ilçenin birinci olduğunu bilen var mı acaba?

Çevrimdışı asya10

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 120
  • 1.300
  • 120
  • 1.300
# 17 May 2020 00:41:46
Sahi ne oldu hani il birincilerinin öykülerinden oluşan bir kitap basılacaktı? Okusaydık az çok neler döndüğü hakkında bir fikir sahibi olurduk. Bir işiniz de hakkaniyetli olsun ya...

Çevrimdışı peugeot307

  • B Grubu
  • 2.730
  • 5.322
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.730
  • 5.322
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 May 2020 01:14:47
Benim öyküm okunmadan sırf sadece rumuz yazmamışım diye ilçeden döndü elendi insan bir arar der ki hocam rumuz yazmamışsınız. Rumuzu da yazmıştım hatta...

Çevrimdışı Can Yongası

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 296
  • 1.770
  • 296
  • 1.770
# 24 Haz 2020 05:03:57
YEŞERSİN UMUDUM

   Karanlığı yırta yırta ilerliyordu traktörün farları. Geride bıraktığı toz bulutu etrafa dağılıp göğe yükseliyor bir kısmı da traktörün arkasına takılı pulluğun üstünü örtüyordu. Gece yarısını çoktan geçmişti zaman. Traktörün çığlıkları geceyi bölüyor ama Yılmaz’ın kulaklarına erişmiyordu. Öyle alışkındı ki bu sese çoğu zaman duymazdı bile.
   Yirmi beş yıldır refleks haline gelen işlerini ardı sıra yaparken sürekli farklı şeyler düşünürdü. Elif çoktan uyumuştur diye geçti aklından. Çocuklar da erken uyumuş olsa bari, yarın gene hepsi gurbete gidecek. Ucu ucuna denkleştirdiği paraları çocuklar evden çıkmadan paylaştırıp Allah’a emanet ederdi onları otobüs gözden kaybolurken.
   Sibel ve Selime öğretmen okulundan mezun olmuşlardı. Sibel Muş’ta, Selime Gaziantep’te görev yapıyordu. Abdullah’ın Denizli’de öğretmen okulunu bitirmesine ise daha bir yıl vardı. Hafize Ankara’da, Oruç İstanbul’da, Oğuz Kars’ta, Şahin ise Konya’da okuyordu. Yedi evladının da üniversite mezunu olmasını çok istiyordu Yılmaz. Eşi Elif ile birlikte el ele, omuz omuza vermişler ve ömürlerini adeta bu uğurda feda etmişlerdi. Evlatları da onların yüzlerini kara çıkarmamış her biri bir yana dağılıp gitmişti.
   Sibel ve Selime hariç diğer evlatlarına maddi destek olabilmek için var gücüyle çalışıyordu Yılmaz. Çocuk okutmak yıldan yıla zorlaşmış olsa da geri adam atmayı bir kez olsun düşünmemişti. “Ben insana yatırım yapıyorum” derdi kendisini bu kadar yormasını eleştirenlere. Onlara göre varsın çocuklardan birkaçı da köyde kalıversindi. Hem işlere yardım eder hem de ekonomik olarak yormazlar seni diye kendilerince akıl verirlerdi Yılmaz’a. Ama o asla bu sözleri ciddiye almaz aksine onlara haksız olduklarını ısrarla anlatmaya çalışırdı.
   Köyün ışıkları iyice görünür oldu. Birkaç cılız köpek havlaması sesi karıştı traktörün gürültüsüne. Yemeğimi yer namazımı kılar uyurum diye düşündü direksiyonu evin yoluna çevirirken. Zaten ya bir saatlik uykusu vardı ya iki. Köyün otobüsü erken giderdi Yunak’a.
   Bahçe kapısından girip eve çok yaklaşmadan durdurdu motoru. İnip üstünü şöyle bir silkeledi. Traktörde kabin olsa bu kadar toz olmazdım dedi kendi kendine gülerek. Kabine sıra gelmesi için Şahin’in de üniversiteyi bitirmesi gerekiyordu. O zamana daha pek çok zaman vardı.
   Üstünü başını değiştirip abdestini aldıktan sonra Elif’in hazırlayıp üstünü bir tülbentle örttüğü sofraya oturmadan önce gaz lambasının fitilini açtı biraz. Oda belli belirsiz biraz daha aydınlandı. Besmeleyle oturdu şükürle kalktı sofradan. Namazını kıldıktan sonra çocukların odalarına bir göz atıp yatak odasına yöneldi.
-   Haydi bakalım tren kalkıyor Haydarpaşa’dan!
Oğuz annesinin bu seslenişiyle açtı gözlerini. Yüreği ezildi. Ömründe Haydarpaşa  garını bir kez olsun görmemiş annesi onları her gurbet yolculuğu öncesi bu cümleyle uyandırırdı. Yatakta biraz oyalanacak olsalar, “haydi dedim size, tren kaçıyor!” derdi biraz daha sesini yükselterek.
Birer ikişer çıktı herkes odalardan. Tam yedi çocuk yüzlerini yıkadıktan sonra anne ve babalarıyla aynı sofranın etrafında halka oldular. Çatal kaşık sesleri arasında ufak şakalaşmalar olsa da herkesin boğazında bir yumruk vardı. Kimse kimseye belli etmemeye çalışsa da gene kimse kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu. En ufak bir zafiyet, gözyaşı seli demekti çünkü. Evlatlar gözyaşlarını gurbetin ilk gecesine saklarken, anne ve baba ömür boyu olacağı gibi gene içlerine atacaktı.
Kahvaltının ardından yolcular üstlerini giyip valizlerine son kontrolleri yaptılar. Yılmaz, hazırladığı paraları ihtiyaca göre büyük kızlar hariç diğer evlatlara pay etti. “Bakın öyle ulu orta zamanda para istemek yok ha, iktisatlı gideceksiniz.” diye uyardı şakayla karışık. Çocukların hepsi de biliyordu ki olmadık bir gider çıksa ve para tükenmeye yüz tutsa ne yapar eder gönderirdi babaları.    Valizler omuzlanıp da evlatlar yola dizilince Elif’in yüreğine bir kaya oturdu adeta. “Daha dün gelmemiş miydi bunlar, hemen ne çabuk gidiyorlardı.” “Oysa” dedi kendi kendine “yaz tatilinde çocuklar köyden dışarı çıkmadan dizimin dibinde oturdular.” İnsan ne kadar ayrılığa alıştırmaya çalışsa da kendini işte bu son an gelince hiçbir çözüm kâr etmiyordu. İlle birkaç damla süzülüveriyordu yanaklardan. “Olsun” diye düşündü Elif, “Allah kaza bela vermesin, gene gelecekler nasıl olsa.”
Otobüsün geçeceği yere doğru yollandı kalabalık. Yolun kenarına kümelenip beklemeye başladılar. Anız kokusu ovayı kaplamış seherin serinliği yüzlerine çalıyordu. Yılmaz, “gelin bakalım şöyle” diyerek yanına çağırdı evlatlarını. “Hepinizden bir isteğim var. Geçtiğiniz, uğradığınız, ulaştığınız her ilden birer ikişer kilo toprak alıp poşetleyin. Ara tatilde herkes biriktirdiği toprağıyla gelsin. Onları harmanlayıp az da olsa bir Anadolu buğdayı yetiştirmeyi düşünüyorum. Bakalım memleketin harmanlanmış toprağı tohumu nasıl yeşertecek.”
O saatte gönüller daha yola çıkmadan yorulmuşken herkes bu isteğe sadece “tamam” dedi. Anlam verememekle anlamak arasındaydı hepsinin zihni. Mantıklı bir talep miydi yoksa sadece masum bir istek mi bunu düşünmek için doğru zaman değildi.
Otobüsün ışıkları görünmeden sesi böldü dağılan zihinleri. Kalabalık kıpırdandı. Evlatlar tek tek öptü annelerinin elini. Yılmaz evlatları da olsa elini öpmek isteyenlere el öptürmezdi. Sıkıca tokalaştı her biriyle. Yanaklarından öptü tüm evlatlarını. Otobüs yanaştı, valizler bagaja yerleştirildi ve yolcular otobüse bindi.
Elif ve Yılmaz, homurdanarak hareket eden otobüsün ardından kısa süre baktılar. İkisi de biliyordu ki ne kadar uzun bakarlarsa hüzün o kadar ağırlaşırdı. Yavaş adımlarla eve doğru yürüdüler.
Oturacak yer bulamayan Oğuz, birkaç tanıdık simaya gülümsedikten sonra otobüsün koridorunda başını demire yaslamış babasının isteğini düşünüyordu. Son ana kadar hiç gündeme gelmediği halde neden o ana kadar isteğini dile getirmemişti acaba babası? Yoksa son dakikada mı aklına gelmişti böyle bir düşünce? “Acaba”ların kendisini daha fazla yorduğunu fark etti Oğuz. Hem ne olacak canım, denk gelen yerden birkaç kilo toprak poşetlemek çok mu zordu sanki…
Otobüsün sesine kulak verdi biraz. Feryat ediyor gibiydi ses. Bu kadar insanı gurbete taşımak otobüs için de zor olsa gerekti.
Yarı uyur yarı uyanık Yunak’a indi yedi kardeş. Burada bir kısmı otobüs değiştirip Ankara’ya devam edecek bir kısmı da aynı otobüsle Konya’ya gidecekti.
Bir öncekinden kısa süren bir veda faslı geçti aralarında. Oğuz, Hafize ve Oruç Ankara arabasına yönelip valizlerini sırtlandılar. Kırık dökük el sallamalar ve birbirlerinden gizlemeye çalıştıkları gözyaşlarıyla herkes hazırdı yeniden yolculuğa.
Ankara otobüsünde de yer kalmamıştı. Buna canı sıkıldı Oğuz’un. Köy otobüsünde yer olmayacağını tahmin etmişti ama buna hazırlanmamıştı. “Yapacak bir şey yok” diye geçirdi içinden, nasıl olsa bu da bitecek.
Polatlı’yı geçince mola verdi Ankara otobüsü. Hava alıp ayaklarını açmak için indi üç kardeş. “Çay içelim” dedi Oruç, “buranın çayı güzel olur.” Hep beraber çay içilen bölüme yürüdüler. Daha bir sertleşmişti hava. Üçü de yakalarını kaldırıp kendilerini soğuktan korumaya çalıştı.
Çaylarını içtikten sonra tekrar otobüse dönerken birden aklına geldi babasının isteği Oğuz’un. “Ağabey durun!” “Burası da Ankara toprağı değil mi, biz otogarda toprak falan bulamayız; şuradan bir poşete biraz alalım.” “Haklısın” dedi Oruç. Bir tesis görevlisinden poşet alıp toprağı poşetledikten sonra küçük bir kâğıda “Ankara” yazıp poşetin içine atarak ağzını sıkıca bağladılar.
Görevini layıkıyla yapmanın huzuru kaplamıştı Oğuz’un içini. Daha ilk poşette içi ısındı. Babası onlar için gecesini gündüzüne katıyordu ne de olsa. Onların da böyle küçük bir vazifenin üstesinden gelmeleri gerekiyordu.
Ankara otogarında bir veda faslı daha gerçekleşti. Hafize kalacağı yurda giderken Oruç İstanbul otobüsüne bindi. Oğuz’un bineceği Kars otobüsünün kalkmasına beş altı saat vardı. Valizlerini bir bankın kenarına koyup banka oturdu Oğuz. Otogar çok kalabalık ve aşırı gürültülüydü. “Biraz uyuyabilsem keşke” diye iç geçirdi. Ama bu kalabalıkta değil uyumak gözlerin beş saniye kapalı kalması bile büyük riskti. Valizlerine göz attı istemsizce. Hepsini yerli yerince görünce rahatladı.
Kars’a gidinceye kadar babasının isteğini eksiksiz yerine getirebilmek için yarı uyur yarı uyanık yolculuk yaptı. Kırıkkale, Yozgat, Sivas, Erzincan ve Erzurum’dan toprak almayı başardı. Sadece Kırıkkale’de biraz zorlanmış orada da kaldırıma sıkışmış bir ağacın kökünden toprağı almayı başarmıştı.
Her seferinde kendisine yönelen bakışlara aldırmamayı başarmıştı. İmranlı’da gece iki buçukta yol kenarını kazarken hayli korkmuş ama nihayetinde beş ilin toprağını poşetlemişti. Kars’tan da alırım diye düşünüyordu. Ankara’dan da aldık, etti yedi…
Günler günleri kovaladı. Oğuz yurt odasının dolabında en dip köşeye koyduğu toprağı ara sıra hatırlıyor içini ısıtıyordu. Odada kimsenin olmadığı bazı zamanlarda Ankara toprağının olduğu poşeti açıp kokluyordu. Köyünün toprağının kokusuna en çok o benziyordu çünkü.
Ara tatile üç hafta vardı. Bir akşamüstü yurt hoparlörlerinden adının anons edildiğini duydu. Anormal bir şey değildi. Genelde bu saatte konuşurdu çünkü ana babasıyla. Koridorun sonundaki telefona doğru yürüyüp ahizeyi kaldırdı. “Ben Fevzi enişten Oğuz, iyi misin yavrum?” yüreği sıkıştı birden Oğuz’un. Fevzi eniştesi ömründe bir kez aramamıştı ki. Anormal bir şeylerin olduğunu hissetti. “İyiyim enişte, siz nasılsınız?” “Biz de iyiyiz biz de, yalnız baban biraz rahatsızlanmış, gelebilir misin?” Gelebilirdi Oğuz gelmesine de babasının rahatsızlığını Fevzi enişteden duymak da neyin nesiydi?  “Nasıl yani enişte, neyi varmış ki babamın?” “Yok öyle ciddi bir durum değil, sen gel gelince anlatırız.” Fazla uzatmak istemedi Oğuz yüreği darlandı, “ tamam enişte en kısa zamanda gelirim inşallah.”
   Telefonu kapattı ama ayakta zor durduğunu hissetti. Duvara dayandı. Ne yapmalıydı ki şimdi? Birkaç dakika hiçbir şey düşünemedi.
“Oruç ağabeyimi arayayım en iyisi, o da İstanbul’da, enişte de.” Belki de birliktedirler.” diye düşünüp ağabeyinin kaldığı yurdu aradı. Yurttan kısa süre süre önce ayrıldığını söylediler. Nereye gittiğini bilen yoktu.
Oğuz kafasında onlarca soru işaretiyle koridorda dikilmenin faydasızlığını anladı. Arkadaşlarına gidip akıl danıştı. Arkadaşlarının her biri farklı bir şey söylerken yurt hoparlöründen tekrar adının anons edildiğini duydu. Bu sefer koşarak gidip açtı telefonu. “Oğuuuuuuz, Oğuzuuuum, guzuuuuuum baban gitti guzuuuum…”
Yüreği sallandı. Bir insanın içi ne kadar kanarsa o kadar kanadı o saniyede Oğuz’un yüreği. Anacığı feryat figan gözyaşı döküyordu. Ve Oğuz bin iki yüz elli kilometre uzaktaydı. Annesi daha sonra ne dedi, annesine ne cevap verdi hiçbir zaman hatırlamadı.
Arkadaşları iki yandan iki koluna girdiler Oğuz’un. Yurt odasına götürdüler. “Duramam burada” dedi “beni dışarı çıkarın.” Açık havaya çıkardılar. Zemheriydi ve Kars’ın eksi otuz beş derecesinin soğuğu içini söndürmeye yetmiyordu.
O saatte otobüs yoktu şehir dışına. Van’ı, Erzurum’u, Ağrı’yı aradılar. Oralarda da yoktu.
Oğuz sabaha kadar uyuyamadı. Gâh namaz kıldı gâh dua etti. Babasıyla geçen yirmi dört seneyi düşünüp durdu. Her seferinde en başından başlamaya çalışıyor, babasını ilk ne zaman hatırladığını bir türlü bulamadığına kanaat getiriyordu.
 Annesi gelince aklına perişan oluyordu. Nefes alamadığını hissettikçe dışarı çıkıyordu.
Sabaha karşı aklına birden topraklar geldi. Bir kez daha ağladı yüreği yana yana. Hıçkırdıkça yüreği kabarıyor yüreği kabardıkça fenalaşıyordu. Arkadaşları teselli etmeye çalışsa da kimse başarılı olamıyordu.
Birkaç kıyafetini ve toprakları küçük bir çantaya koyup sabah ilk otobüsle Erzurum’a gitti. Oradan Ankara’ya. Köye ulaşması babasının vefatından yirmi dört saat sonra mümkün olabildi. Doğru kabristana götürdüler. “Yetişemedin” diyerek. Taze yığılmış toprağı görünce bir kez daha yıkıldı Oğuz. İçi parçalandı ama gözünden bir damla yaş gelmedi bu sefer. Bağırıp çağırmak istedi yapamadı. Koşmak, kaçmak istedi uzaklara, yapamadı. Ellerini açıp dua etti, helallik istedi babasından.
Eve gittiklerinde kalabalık bir kez daha ayaklandı Oğuz’u görünce. Bir daha feryat etti anası. Gök çöktü sandı Oğuz, yer yarıldı…
Bir hafta sonra dağıldı gitti uzak akraba, eş dost. Aile büyükleri kaldı, dayılar, amcalar, teyzeler… Kahvaltı sofrasında en büyük kardeş Sibel, “babamın isteğini yerine getirebildiniz mi?” diye sordu kardeşlerine. “Neydi ki?” diyerek soruya soruyla yanıt verdi Oruç. “Toprak…” diyebildi Sibel. O güne kadar hiçbir kardeşin aklına gelmemiş olmasına hepsi şaştı. “Babanız” dedi o sırada anneleri “size bir kâğıt bıraktı.”
Çıkardı geldi kağıdı Elif kadın. “Bakın işte burada!”
Sibel uzanıp aldı. Hepsinin gözü nemleniverdi. Zoraki içeri hapsedilen ne kadar hıçkırık varsa birden ortaya döküldü.


“Çok emek verdim evlatlarım,
Çok kan döktü atalarım
Toprakla tükenip gitti benim ömrüm
Topraktan gayrısından ben ne gördüm?
Derleyip toparlayıp geldiniz
Toprağınızın kıymetini biliniz…”

Oğuz kendini dışarı zor attı. Kahvaltıda kim varsa dağılıp gitti dört bir yana sofranın başından. Hıçkırık sesleri duyuldu bir süre. Sonra toplandılar birer ikişer.
Gurbet yolculuğu başlamadan önce öleceğini hisseden babanın kabrine tüm kardeşlerin getirdiği yirmi altı ilin toprağı serpildi. “Ne güzel adamdın.” dedi onu tanıyan herkes, “umut yeşertsin toprağın!..”

(İlçe üçüncüsü eser, beş kişinin katılım sağladığı ilçe)

Çevrimdışı PINARCIK

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.796
  • 30.402
  • 5.796
  • 30.402
# 19 Ağu 2020 12:17:24
2023 Eğitim Vizyonu hedefleri doğrultusunda öğretmenlik mesleğinin kamuoyunda algısını yükseltmek, bu geleneğin devamını sağlamak ve öğretmen yazarlarımızı teşvik etmek amacıyla, bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek olan Hasan Ali Yücel Edebiyat Ödülleri kapsamında, “Yuva” temalı “Öğretmenler Arası Kısa Öykü Yarışması” düzenlenmesine ilişkin ilgi Makam Onayı ekte sunulmuş olup, il millî eğitim müdürlükleri yarışmaya ilişkin yazımız ekindeki şartnamede belirtilen belgeler ile birlikte seçilen eserleri en geç 16 Ekim 2020 Cuma günü mesai bitimine kadar Bakanlığımız Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğüne göndereceklerdir.

Çevrimdışı PINARCIK

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.796
  • 30.402
  • 5.796
  • 30.402
# 19 Ağu 2020 12:19:15
   Türk edebiyatının önemli eserleri yıllar boyunca öğretmen yazarlar tarafından verilmiştir. Edebiyatımıza önemli eserler kazandıran isimler, aynı zamanda öğretmendir ve edebiyatın sesi okullardan yükselmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce 2023 Eğitim Vizyonu hedefleri doğrultusunda öğretmenlik mesleğinin kamuoyunda algısını yükseltmek, bu geleneğin devamını sağlamak ve öğretmen yazarlarımızı teşvik etmek amacıyla, bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek olan Hasan Âli Yücel Edebiyat Ödülleri kapsamında, “Yuva” temalı “Öğretmenler Arası Kısa Öykü Yarışması” düzenlenmesi planlanmaktadır.
   Bu bağlamda;
   1. Hasan Âli Yücel Edebiyat Ödülleri kapsamında, “Yuva” temalı “Öğretmenler Arası Kısa Öykü Yarışması” düzenlenmesini,
   2. İl millî eğitim müdürlüklerinin yarışmaya ilişkin yazımız ekindeki yarışma şartnamesinde belirtilen belgeler ile birlikte seçilen eserleri en geç 16 Ekim 2020 Cuma günü mesai bitimine kadar Bakanlığımız Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğüne göndermelerini,
   3. Yarışma ile ilgili her türlü giderlerin Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünce karşılanmasını

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK