İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 18 Nis 2015 22:37:35
Yalnız Allah Bilsin | Bir Kıssa Bin Hisse
Büyüklerden bir zat, ahaliden para toplamak istedi, düşmana karşı tedbir almak, bazı mevkileri tamir ve tahkim için... Halk bu parayı vermedi. o büyük zat, bundan mahzun oldu ve ağladı. Geceleyin, yatsı namazından sonra birdenbire bir adam peydahlandı ve o büyük zatın önüne bir kese içinde iki bin akçe bıraktı ve dedi.
- Bu parayı dilediğiniz işe sarf ediniz!...
Bu meçhul insan, Ebu Amr... O büyük zat parayı kabul ve ona iyi dualar etti.
Sabahleyin o büyük zat, dostlarından ve yakınlarından ibaret bir kalabalık topladı, keseyi meydana çıkardı ve sevinç içinde:
- Biz, dedi;
Ebu Amr hakkında çok ümide düştük. dün gece bana, müslümanların kendilerini düşmana karşı müdafaa etmeleri için iki bin akçe getirdi. Allah iyiliğin karşılığını versin.
Birdenbire Ebu Amr'ın kalabalık içinde doğrulduğu görüldü. Ebu Amr haykırdı:
- Dün gece size verdiğim para anneme aitti. Annem paranın bu işe sarf olunmasına razı değildir. Lütfen bana iade ediniz ki, ben de kendisine vereyim!...
Büyük zat hemen elini keseye atıp Ebu Amr'a uzattı. Ebu Amr keseyi aldı, uzaklaştı.
Yine akşam, gece, yatsı namazından sonra... O büyük zat odasında bire köşeye çekilmiş düşüncede... Yine Ebu Amr birdenbire peydahlanıyor... Yine elinde aynı kese ve kesenin içinde iki bin akçe... Ebu Amr parayı o büyük zatın önüne koyuyor ve fısıldıyor:
- Parayı getiriyorum ve sizden tek bir şey rica ediyorum: Bu parayı o türlü sarf ediniz ki, ikimizden başka kimse bir şey bilmesin... Onun nereden geldiğini yalnız Allah bilsin....
Kaynak; Veliler Ordusundan 333, Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2015 23:24:54
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-‘ın rivâyetine göre; bir adam Peygamber Efendimiz, -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘e gelerek:

“- Ey Allâh’ın Rasûlü! Ben açım.” dedi.

Rasûlullâh Efendimiz, hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şeyler göndermesini istedi. Fakat mü’minlerin annesi:

“- Seni peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yok.” dedi.

Diğer hanımlarının da aynı durumda olması üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashabına dönerek:

“- Bu gece bu şahsı kim misafir etmek ister?” diye sordu.

Ensardan biri:

“- Ben misafir ederim, yâ Rasûlallâh!” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına:

“- Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanımı:

“- Hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var.” dedi. Sahabî:

“- Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misafir içeri girince de lambayı söndür. Biz de sofrada yiyormuş gibi yapalım.” dedi.

Sofraya oturdular. Misafir karnını doyurdu; onlar da aç yattılar.

Sabahleyin o sahabî Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in yanına gitti. Onu gören Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“- Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allâh Teâlâ ziyâdesiyle memnun oldu.”(Buharî, Menâkıbu’1-ensar, 10; Tefsîru sûre (59), 6; Müslim, Eşribe, 172)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 20 Nis 2015 06:46:52
BRETLİK BİR HİKAYE...
Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak.
Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır..
Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..
Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..
İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır delinin yanına ve der ki:
“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın?
Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”
Bunu duyan deli melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar
“Âdetiniz böyle değil mi?”
“Ne âdeti?!” der Hoca..
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
Der ki deli bu kez:
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!
Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..
“Evet” der deli, “Hepinizin sırtı yüklü!”..
Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
Deli bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..
Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”
Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;
“ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.
O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!
Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda
kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği..
Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..
O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda...
“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..

Çevrimdışı efoo

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.491
  • 87.363
  • Müdür Yetkili
  • 5.491
  • 87.363
  • Müdür Yetkili
# 20 Nis 2015 20:01:53
Birgün Peygamber efendimiz, Recep ayındaki ibâdetlerin faziletini anlatıyordu. Yaşlı bir zat, "Yâ Resûlallah! Recep ayının tamamını oruçlu olarak geçirmeye gücüm yetmez." deyince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
 
Sen, Recep ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut! Hepsini tutmuş sevabına kavuşursun. Çünki sevaplar on misli ile yazılır. Fakat, Receb-i şerîfin ilk Cuma gecesinden gâfil olma!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 21 Nis 2015 13:49:34
-Cami Kapısından Geçerken Ezanın Okunduğunu Duyan Şoför Geriye Dönüp Patronundan İzin İster :
 -Beyefendi İzin Verirseniz Ezan Okunmuşken Şuracıkta Namazımı Kılsam da Yola Devam Etsek? Der
Patron Pek de Memnun Olmasa da İzin Verir.
Şoför Camiye Girer, Patron da Arabanın İçinde Bekler. ... ... ...

Ancak Cemaat Namazını Kılıp Çıktığı Halde Şoför Çıkmayınca Canı Sıkılan Patron, Arabadan İnip Caminin Avlusuna Dalar, Pencere Camına Başını Dayayıp İçeri Bakar ki ,Şoför Ellerini Açmış Duaya Devam Ediyor..

Camı Tıklatarak Seslenir:
-Herkes Çıktı Ne Duruyorsun Sen de Çıksana!
Gelen Cevap

İbretlidir ; Bırakmıyor ! -Kim Bırakmıyor? Der Patron ,
 -Cevap Gelir ; Seni İçeri Bırakmayan !
Bir Düşünce Sarar Patronu 'Seni İçeri Bırakmayan' Nidası ..
Hemen Orada Abdestini Alır Camiye Girer ve Yanına Vardığı Şoföre Seslenir İşte , Der Beni de Bıraktı!
Yaşlı Gözlerle Bakan Şoför Seslenir : -Elbette Bırakır, Der. Deminden Beri Boşuna mı Gözyaşlarıyla Dua Ediyorum Sanıyorsun ?
Senin Dışarıda Kalmana Gönlüm Bir Türlü Razı Olmadı.
Ellerimi Açıp İçeri Alınman İçin Dua Ettim. Şükürler Olsun RABBİM Kabul Etti Duamı da İçeri Aldı Seni Dışarda Bırakmadı...

Çevrimdışı yalıncayır

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 138
  • 131
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 138
  • 131
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 21 Nis 2015 14:24:18
HABİB BABA

Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır,fakirdir,gariptir.Fakat Rabbinin katında da alemlere denk bir değerin sahibidir.
Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir.Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider... Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.
Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez.
'Bugün' der, 'Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz.'
Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
'Ne olursun' der, 'kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım.Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum.Binbir dil döker.Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder... Hamamın en sonundaki odayı göstererek ...
'Baba şu odada hızla yıkanıp çık, parada istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar.'
Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar... Ve bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onunda görünümü fakirdir... Ama sadece görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş, 4.Murad'dır. O gün vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah merak etmiştir.
'Hele bir bakalım' demiştir, 'bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?'
Ve bu merak padişahı, tebdil-i kıyafet ettirerek, hamama getirmiştir.
Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...
Hamamcı vezirler der almak istemez... Padişah ise, ne olursun der, bastırır ve padişah galip gelir... Habib babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
'Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sende sar peştemali beline gir yanına... Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın... Ve ekler: 'Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler.'
Sonra 4.Murad da Habib babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...
Habib babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona... Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir...
Ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
'Evladım' der, 'Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsade edersen bir keseleyivereyim.'
Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve bü yük bir haz duyar... Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
Memnuniyetle Habib babanın önünde diz çökerken: 'Buyur baba' der, 'ellerin dert görmesin'
Bu arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir. Habib baba, 4.Murad'ın sırtını bir güzel keseler... Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.
'Baba' der, 'gel bende senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım.' Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;
'Olur evlad' deyip, sultanın önünde diz çöker. Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib babayı yoklar, ağzını arar...
'Baba' der, 'görüyormusun şu dünyayı... Sultan Murad'a vezir olmak varmış... Bak adamlar içerde tef,dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...'
Habib baba Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler... Sultan Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir:
'Be evladım' der, Habib baba, 'Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl Alemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir...

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Nis 2015 23:17:39
Rivâyete göre Hazret-i Peygamber -sallâllahu aleyhi ve sellem- ashâbından Hârise’ye:

“–Ey Hâ­ri­se, na­sıl sa­bah­la­dın?” di­ye sor­du.

Hârise -radıyallahu anh-:

“–Ha­kî­kî bir mü’­min ola­rak!” ce­vâ­bı­nı ver­di.

Bu defa Pey­gam­ber Efen­di­miz -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ey Hâ­ri­se! Her hâl ve ha­kî­ka­tin bir ispatı var­dır. Se­nin îmâ­nı­nın ha­kî­ka­ti­nin ispatı ne­dir?”bu­yur­du.

Hâ­ri­se -radıyallahu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Dünyadan el-etek çe­kin­ce, gün­düz­le­rim su­suz, ge­ce­le­rim uy­ku­suz hâ­le gel­di. Rab­bi­min Arş’ını açık­ça görür gibi oldum. Birbirlerini ziyâret eden cennet ehli ile, yekdiğerine düşman kesilen cehennem ehlini görür gibiyim.” dedi.

Bu­nun üze­ri­ne Al­lah Ra­sû­lü -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ta­mam yâ Hâ­ri­se! Bu hâ­li­ni mu­hâ­fa­za et! Sen Al­lâh’ın, kal­bi­ni nur­lan­dır­dı­ğı bir kim­se­sin.”buyurdu. (Hey­se­mî, Mec­mau’z-Ze­vâ­id, I, 57)

Başka bir rivâyette de Ra­sû­lul­lah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Hazret-i Hâ­ri­se’nin bu hâlini ve kulluktaki samimiyetini şöyle tasdik etmiştir:

“Bir kim­se, Allah tarafından kalbi nurlandırılmış bir şah­sı gör­mek is­ter­se Hâ­ri­se’­ye bak­sın.”(İbn-i Ha­cer, el-İsâ­be, I, 289)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 22 Nis 2015 06:59:07
Emre İtaat Eden Ağaç | Bir Kıssa Bin Hisse
Endülüs’ün büyük İslam âlimi Kadı İyaz, Şifâ-i Şerif isimli eserinde kuvvetli senetlerle ve rivayet silsilesi ile bize Hazreti Abdullah ibni Ömer’den şu mucizesi naklediyor:
Bir seferde, Allah Resulü’nün (asm) yanına bir bedevî geldi. Efendimiz (asm) ona sordu:
“Nereye gidiyorsun?” Bedevî dedi:
“Aileme.” diye cevap verdi. Efendimiz (asm) tekrar sordu:
“Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun?” Bedevî sordu:
“Nedir?” Efendimiz (asm) cevap verdi:
“Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Onun bir olduğuna, hiçbir şeriki bulunmadığına ve Muhammed’in, Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet etmendir.” Bedevî sordu:
“Bu şehadete şahit nedir?” Efendimiz (asm) cevap verdi:
“Vadi kenarındaki şu ağaç şahit olacak.”
İbni Ömer der ki: O ağaç yerinden sallanarak çıktı, yeri ikiye yardı, Allah Resulü’nün (asm) yanına kadar geldi. Efendimiz (asm) üç defa kendisinin Allah’ın Elçisi olduğuna dair o ağacı şahit gösterdi ve ağaç da Efendimizi (asm) doğruladı. Sonra Efendimiz (asm) ağaca emretti, ağaç tekrar yerine gidip yerleşti.(1)
Hazreti Büreyde’den nakledilen rivayette ise; Bedevi’nin bir delil istemesine karşılık Efendimiz (asm) ona “Şu ağaca, ‘Resulullah seni çağırıyor’ de.” diye karşılık verdi. Sonra işaret ettiği ağaç yerinden çıkarak Efendimizin (asm) huzuruna geldi ve “Selâm sana ey Allah’ın Resûlü!” dedi. Sonra Bedevi ağacın tekrar yerine gitmesini istedi. Efendimiz (asm) ağaca emretti, ağaç tekrar yerine gidip yerleşti.
Bu mucize üzerine o bedevi Efendimize (asm) secde etmek istedi. Efendimiz (asm), kendisine secde etme konusunda kimseye izin olmadığını söyleyince, bu defa da Bedevi“Elini ayağını öpeyim.” dedi, Efendimiz (asm) buna izin verdi.(2)
Kaynak;
(1) Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:298; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:615; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:14; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:292; İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:125; el-Askalânî, el-Metâlibü’l-Âliye, 4:16, no. 3836; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:620; İbni Hibban, Sahih, 8:150.
(2) Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:299; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:49.

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.607
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.607
  • Müdür Yardımcısı
# 22 Nis 2015 15:33:38
Müşterinin İbretlik Cevabı.!!

- Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti.
 Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
 Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı… Berber: ” Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum.” Adam: ” Peki neden böyle diyorsun?” Berber: ”Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu,
 terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.” Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi.
 Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı.
Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.
 Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti.
 Adam berberin dükkanına geri döndü.

Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok” Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.” Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.” Berber: ” Hımmm… Berber diye birşey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?” Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa,bu gitmeyenlerin tercihi.
İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!”

Çevrimdışı burhann

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 17
  • 245
  • 17
  • 245
# 22 Nis 2015 16:42:50
Söz sizin ağzınızda olduğu sürece, sizin esirinizdir. Söz ağzınızdan çıktıktan sonra, siz onun esiri olursunuz.

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2015 17:26:24
ALTIN TAS

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

  ''Altın tasla kevser suyunun başında ümmetimi bekleyeceğim. Oraya gelenlere ikram edeceğim. " der.


Ahir zaman gençlerini görünce elindeki tası bırakır.
 Bunu görenler; " Ya Rasulullah! Onlara vermeyecek misin?" deyince

Rasulullah onlara: "Ahir zamanda alnını secdeye koyan gençlerle arama altın tası koymak istemiyorum onlara elimle ikram edeceğim." der...

Rabbim cümlemize nasip eylesin eylesin inşAllah Âminnn

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Nis 2015 13:19:13
Âişe Vâlidemiz anlatıyor:

Efendimizʼin vefâta yakın anlarıydı. Ezan okundu. Ashâb-ı kirâm, Efendimizʼi bekledi. Efendimizʼin mescide kadar, yani mihraba kadar yürüyecek tâkati yoktu. Artık son anlarıydı. Geldiler, dediler ki:

“‒Yâ Rasûlâllah! Siz gelmeden namaza durmuyor cemaat, illâ içinde Siz olacaksınız.” Ne kadar bir muhabbet…

Yine Allah Rasûlüʼnün muhabbeti:

“‒Bir kova su getirin.” dedi. Efendimiz bir kova suyu dökündü. Ayağa kaldırdılar, fakat yürüyecek hâli yoktu. Yine orada yığıldı Efendimiz.

Bir müddet sonra, yine bir kova su daha istedi. Onu da dökündü. Yine hareket edemedi, yine yığıldı.

Bir müddet yine istirahatten sonra, Efendimizʼdeki bir muhabbet: Yine bir kova su istedi. Dökündü. Bir koluna Abbas amcası girdi, öbür koluna Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- girdi.

Bir kolunda Abbas -radıyallâhu anh- mihraba kadar götürdü. Öbür kolunda sahâbi üçer adım, üçer adım kolunda giderek teberrükle şeye kadar götürdüler.

Fakat namaz kıldıracak hâli yoktu. Ebû Bekir Efendimizʼe işaret etti. Ebû Bekir Efendimiz namazı kıldırdı, kendisi Ebû Bekir Efendimizʼe iktidâ etti, uydu.

Âişe Vâlidemiz diyor ki:

“Selâm verildi (diyor). Çok muzdarip (diyor), ıztıraplıydı (diyor). Fakat döndü arkasına baktı şöyle (diyor). Arkasında güzel bir ashâb-ı kiram cemaati gördü. Güzel bir rahmet taşıran bir nesil gördü. O kadar o hasta hâlinde o kadar güzel tebessüm etti ki, ben Allah Rasûlüʼnün o kadar güzel tebessüm ettiğini -arkasında bir nesil bırakarak- ben öyle bir tebessüm görmedim.” buyurdu.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 24 Nis 2015 23:19:10
Hz. Ömer (r.a)’in Hizmet Aşkı | Bir Kıssa Bin Hisse
Yüce yaratılışlı, güzel adalet sahibi halife Hz. Ömer (r.a) bir gün Peygamber beldesi Medine’de bir köşe başında hazineye ait develeri tımar ediyordu. Tam o anda, Temim oğulları kabilesi reislerinden ve civarın en asillerinden Ahnef, beraberinde birkaç kişi ile halifeyi ziyarete geldi. Ahnef’in yanında bulunanlar hayretten dona kaldılar. Reisler reisi Hz. Ömer (r.a)’i billur saraylar içinde haşmetle saltanat sürüyor zannediyorlardı. Halbuki muhteşem halife herhangi bir adam gibi burada deve tımar ediyor, abasını çıkarmış güneş altında ter döküyordu. Bu neyin nesiydi? Adamlar hayret ve dehşetle ak söğüt gibi sallanırken Hz. Ömer ‘in (r.a) Ahnef’e doğru gelip kollarını açtığını ve O’nu kucakladığını gördüler.
Hz Ömer (r.a), imanın nurdan billurlaşmış abidesi. Gün kadar aydınlık yüzündeki yıldız yıldız parlayan terleri elinin tersiyle sildikten sonra:
- Ey Ahnef, abanı çıkar ve yanıma gel! Şu iki zayıf deveyi tımar ederken bana yardım et. Bunlar huysuzluk ediyorlar. Bakmazsam iyice düşecek, fakir fukaranın hakkı, dul kadınların hissesi, masum çocukların uhdeme tevdi edilmiş bu hazine malları heder olacaktır.
Reisler reisindeki bu emsalsiz din gayretini görenlerden biri dayanamıyor:
- Ey zamanın ulusu, ne olurdu hizmetçilerinden birine emretseydin de bu işleri o yapsaydı?
Halifeler halifesinden şu cevabı alıyor:
- Benimle Ahnef’ten daha münasip hizmetçi olur mu ki? Müslümanları idare işini üzerine alan kimse, müslümanların hizmetçisidir. Hizmetçiye yakışan da şu işi görüp şunları görmem demek değil, belki devlet işlerinin neleri yapılmamışsa onları yapmak, deve tımar etmek bile olsa yapılmayan herhangi bir işi hemen yapıvermektir!
Adamlar Hz Ömer’in (r.a) gerçekten ne büyük bir insan olduğunu anlayıp iman neşeleriyle köpük köpük taşıyorlar.
İnsanlığın ve hakkaniyetin bu derecesi..
Kaynak: Hak Ve Adalet Güneşi Hazreti Ömer (r.a) / Mustafa Necati Bursalı

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 26 Nis 2015 08:10:08
Anne-babaya iyiliğin karşılığı çok büyük!
Geleceğinizde yollarınız, kapılarınız, talihiniz anne babanızın içten dualarıyla açılır. İlginç bir olay...
Anne baba sevginizi iyiliklerinizle derinleştiriyor musunuz? Onlara hediyeler gönderiyor ve hizmet fırsatları kolluyor musunuz?
Onlar size bir ömürdür neler ikram ettiler! Beslediler, hediyeler aldılar, hizmet ettiler. Temizlediler, baktılar, büyüttüler, eğittiler. Sizin için binler iyiliklerine karşılık siz kaç iyilikte bulundunuz? Siz hala kendi derdinizin peşinde misiniz? Şimdi sıra sizde değil mi?
Anne babaya hizmetin manevi karşılığını gözlemlediğim bir olayı aktarayım: Bir devlet memurunun derdini dinledim. Anne-babası yaşlı, bilhassa babası hasta ve ihtiyaçlarını gideremiyormuş. Her sabah üzerlerini giyindiriyor, kahvaltılarını yaptırıyor, akşam işten dönünce de önce onlarla ilgileniyormuş. Bir gün anne-babasını sordum ve “Allah inşallah anne-babanı cennetinin vesilesi yapacak, sevinmelisin.“ dedim.
Duygulandı ve dedi ki, “Dört kez rüyamda Kâbe’ye gittim. Sonuncusu bu kurban arifesindeydi. Anne-babamın ihtiyaçlarını giderdikten sonra yattım. Tam uyumuştum ki, yatağımdan beni öylece kaldırdılar. Muhteşem bir kalabalıkla birlikte tekbirlerle bir tünele doğru yürüyoruz. Beni götürenlerden birisi, ‘Arafattasın’ dedi. İnsanlar seller halinde akıyor, tekbirler getiriyor ve tünelden geçerek öteki tarafta şeytan taşlıyorlardı. Öylece uyandım.“ “Hacca gittin mi, taşlama mevkiine tünelden geçilerek gidildiğini biliyor muydun?“ diye sordum. Hiç gitmediğini, o manzarayı filmlerden de izlemediğini söyledi. Hacca gittiğim için o mekânları biliyorum. Anne babanıza iyilikleriniz manevi âlemde alkışlanıyor.
Zaman zaman götüreceğiniz veya göndereceğiniz küçük sembolik hediyelerle sevginizi ve bağınızı hatırlatırsınız. Sevinirler. Anne-babanızın ne sevdiğinizi biliyor musunuz? Neleri hediye ederseniz mutlu olacaklarını düşündünüz mü?
Anne babanıza nasıl bir iyilikte bulunabilirsiniz? Hangi hizmeti sunabilirsiniz? Neye ihtiyaçları var? Hastaneye mi götürülmeleri gerekiyor? Bahçedeki ağaçlar mı budanacak? Evleri mi badana edilecek? Evde tamir işleri mi bekliyor? İyilik fırsatını ahiretiniz için servet fırsatı görmelisiniz.
Sizin için yapılacak binlerce hizmet bulan anne baba için bir hizmet bulamadığınızı söylemeyin. Sizden bir istekleri yok mu? Eski akrabalarını bulmanızı mı istiyorlar? Yakınlarına iyilik yapmanızı mı istiyorlar? İhmal etmeyin. Yaşlandılarsa dünyada misafir olduklarını iyi biliyorlar. Ertelerseniz fırsatı kaybedebilirsiniz.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.184
  • 222.679
  • 28.184
  • 222.679
# 26 Nis 2015 23:33:23
Hz. İbrahim'in Hz. İsmail'i Ziyareti | Bir Kıssa Bin Hisse
...
Hz. İbrahim aleyhisselam, Hz İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. Fakat Hz İsmail'i bulamadı. Hanımından Hz İsmail'i sordu. Kadın:
-"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi.
Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:
-"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayet eder gibi konuştu.
Hz. İbrahim: "Kocan gelince, ona benden selam et ve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi.
İsmail aleyhisslam geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:
-"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu. Kadın:
-"Evet şu şu vasıfta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi.Hz İsmail:
-"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" dedi.
Kadın: "Evet! sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail:
-"Bu babamdı. seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı.
Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi. Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. bir zaman sonra tekrar görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, Hz İsmail'i sordu. Kadın:
-"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:
-"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın:
-"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu.
-"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:
-"Et yiyoruz!" dedi. "Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da: "Su!" dedi. Hz. İbrahim:
-"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua etti." "Hz İbrahim (Hz İsmail'in hanımına) dedi ki:
-"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret!" (Çünkü eşik, evin dirliğidir, düzenidir) Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve)
-"Yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın:
-"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü!" dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:
-"Benden seni sordu. Ben de haber verdim. Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!" dedi. Hz İsmail:
-"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:
-"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail:
-"Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin, kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.)...
Kaynak, Buhari Enbiya 8, Kütübü Sitte 4957

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK