Türkiye'de Eğitimin 15 Yılı

2002’de Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber, son on beş yıldır Türkiye’nin eğitimine Ak Parti Hükümetleri yön veriyor...

2002’de Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber, son on beş yıldır Türkiye’nin eğitimine Ak Parti Hükümetleri yön veriyor. Ve geçen haftalarda yapılan “Yarının Eğitim Zirvesi”nde eğitimle ilgili pek çok konu konuşulduğu gibi bu konu da gündeme geldi. Son on beş yılın eğitimine getirilen en önemli eleştirilerden biri; eğitimin bir yapboza çevrildiği, sürekli plansız ve programsız bir şekilde değiştiği yönünde. Acaba bu gerçekten böyle mi ya da Türkiye’nin eğitiminin son on beş yılı çizilmiş bir strateji planı çerçevesinde, birbirleriyle tutarlı bir plan doğrultusunda mı yürütülüyor? Gelin, bunları bu toplantıda konuşan son 4,5 yılın eğitim müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin’den, onun deyimiyle “eğitimin serencamı”nı belirli noktalar açısından, ana hatlarıyla ele almaya çalışalım.

EĞİTİM İÇİN HEPİMİZ, HEYECANLI VE DİNAMİK OLMALIYIZ

Öğretmen arkadaşların iyi ve örnek uygulamalarını sosyal medyadan paylaşarak öğretmenlere destek olmaya çalıştığını, eğitim camiasının kalabalık bir aile olduğunu; ama fedakâr ve başarılı öğretmenlerimizin genel ruh hali gibi; hepimizin eğitim için sürekli heyecanlı ve dinamik olmamız gerektiğini, Anadolu’dan gelen öğretmenin şu örneğiyle anlattı Tekin: “Anadolu’dan gelen bir öğretmenimiz anlattı. Bir öğrencimiz, öğretmeninin yanına giderek; ‘anneler gününüz kutlu olsun’ diyor. Öğretmen ise öğrenciye ‘yavrum, bugün anneler günü değil, ben de senin annen değilim’ diyor. Öğrenci de ‘ben bunu biliyorum, ama siz benim annem gibi siniz’ diyor. İşte, Türkiye’deki öğretmen arkadaşlarımız böyle. Çocuklarına anne şefkatiyle, anne gibi davranan; çok fedakâr, vefakar bir topluluk öğretmenlerimiz.” Tekin‘in konuşmalarından öğretmenlik mesleğine adanmış öğretmenlerin, nasıl uzağı yakın, yakını uzak ettiğini görüyoruz. Geçmiş yıllarda Diyarbakır’da yaşanan çilek metaforu olayındaki gibi. Geçmiş yıllarda, Diyarbakır’da, çileğin ne olduğunu bilmedikleri, hiç çilek görmedikleri için, içinde çilek geçen soruyu bile çözemeyen bir coğrafyada, bir öğretmen öğrencilerine çileği anlatmakla kalmıyor, Diyarbakır’ın koşullarına uygun çilek fideleri getirtip; o bölgeyi bugün çilek yetiştiren bir bölgeye çeviriyor. Yani öğretmen, her yönüyle, öğrencisinin hayatına dokunabilendir.

EĞİTİMDE BAŞARI İÇİN SABIR GEREKİR

Tekin, yukarıdaki çilek metaforuna benzer bir şekilde, eğitimde sabırlı olunması gerektiğini örneklemek adına, hatırlayabildiği kadarıyla, mealen, Aziz Nesin’in şu öyküsünü anlattıyor:“1960’lı yılların Türkiye’sinde, bir köy öğretmeni, okuluna müfettiş geleceği için çok heyecanlıdır. Müfettiş, köy okuluna gelir, teftişi bitirir, öğretmene kızar. ‘Sen ne biçim öğretmensin! Köyde yaşıyorsun, okulun bahçesi var, şuraya domates, salatalık bir şeyler eksene.’ diyor. Öğretmen, müfettişin haklı olduğunu düşünerek bir yıl içerisinde okulun bahçesini adeta seraya dönüştürüyor. Müfettiş yine gelir; ama bu defa yine kızar. ‘Bahçıvan mısın, çiftçi misin nesin, böyle okul mu olur!’ der. Neyse, seneye her şeyi kaldırır. Bu defa başka bir müfettiş gelir. Öğretmen olanları anlatınca; ‘ee; adam haklı’ der. ‘ Çocuklar hiç hayvan görmüyorlar burada, sen şurada üç beş tane tavuk, birkaç tane de koyun beslesen, ne kadar güzel olur’ diyor. Öğretmen, bahçeyi, bir yılda adeta botanik bir hayvanat bahçesine çevirir. Ertesi yıl müfettiş gelir ve yine kızar.”  İşte, bu hikâyedeki gibi olmaması için; eğitimde başarıyı yakalamak için sabırlı olmak gerekir. Bu hikayedeki gibi; sürekli değiştirmemek için de bir program dahilinde hareket etmenin öneminin altını çiziyor.

EĞİTİMİN BİRİNCİ NOKTASI; FİZİKSEL VE MADDİ YAPTIRIMLARDIR

Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm bu gerçeklerden hareketle, kendisine bir program oluşturduğunu, stratejik adımlarının olduğu bu programı gerçekleştirmek için bir çerçevenin oluşturulduğunu, 2000’li yıllardan itibaren Cumhurbaşkanı’na akademik destek veren ekibin içinde olduğunu ve Türkiye’nin eğitimiyle ilgili stratejik plan dâhilinde belirli izlekler, adımlar dâhilinde hareket edildiğini şu şekilde ifade ediyor Tekin. “ Tüm dünyadaki merkez sağ iktidarlar gibi; mevcut iktidar ilk sıraya; fiziksel kapasite, maddi yatırım eksikliklerinin giderilmesi aldı. Eğitim sektöründe, ilk bu noktadan başlandı. Sistematiğimizin birinci aşaması budur. Eskiden, genel itibariyle, sınıf mevcutları 80’ler civarındaydı. Aynı şekilde; öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, 40’a yakındı. Genellikle soba vb. ısınma sistemleri vardı ve öğrenciler okula gelirken; odun, kömür benzeri materyaller getirirlerdi. İşte hükümet ilk olarak bu vb. fiziksel maddi yatırımları gündemine aldı. Yani; aslında son on beş yılda şu kadar derslik yapıldı derken amaç; sadece derslik yapıldığını ifade etmek değildir. Amaç;  bu alt yapı sorunlarının, yani eğitimin olmazsa olmazı olan temel koşullarının sağlandığını ifade etmektir. Yani; o tarihlerdeki derslik sayısı kadar; yaklaşık 280 bin civarında derslik yapıldı ve okul kademelerine göre farklılaşsa da şu anda Türkiye’de derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalama 20, bazı okul türlerinde de 15, 16 civarındadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da, kademeler arasında farklılıklar olsa da, 16’lara düşürülmüştür. Öğretmen istihdamını arttırmaya çalışmamızın nedeni de budur.” Evet; Tekin, son on beş yılın eğitim reformlarının birinci amacını yukarıdaki gibi özetliyor. Ona göre; fiziksel kapasiteye yatırımlar yapılarak, derslik sayıları arttırılarak eğitimin temel koşulları sağlanmaya çalışıldı.

EĞİTİMDEKİ FIRSAT EŞİTSİZLİKLERİNİ GİDERMEYE ÇALIŞTIK

MEB Müsteşarı, son on beş yılda, hareket ettikleri ikinci noktanın ise; eğitimde fırsat eşitsizliklerini gidermeye çalışmak olduğunu şu şekilde ifade etti. “ ‘Türkiye’de okulların bulunduğu bölgelerin, öğrencilerimizin, ailelerinin sosyoekonomik göstergeler itibariyle farklı koşullarda olduğu dikkate alınarak; aynı fırsat eşitliğinin temin edilmesi, sağlanması için neler yapılabilir?’ sorusu gündeme geldi ve bu doğrultuda şunlar yapıldı. Türkiye’nin her tarafında, fiziksel anlamda, okul binalarında belirlenen asgari standartlar doğrultusunda, Türkiye’deki tüm okullar aynı standarda kavuşturulmaya çalışıldı.” Tekin, eğitimde fırsat eşitliğinin yakalanabilmesi adına; Fatih projesinin gerçekleştirildiğini, bunun gibi pek çok çalışma yapıldığını, Türkiye’nin her yerindeki okul binalarının aynı standartlara getirilmeye çalışıldığını belirtiyor.

ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR

Tekin, üçüncü temel nokta olarak ise; ülkemizdeki eğitim pratiğinde sıklıkla karşı karşıya kaldığımız antidemokratik uygulamaların ve ifadelerin eğitim prosesinden çıkarılmasını ise başörtüsü, ders kitapları üzerinden şu şekilde anlatıyor: “ Bu konuda çok ciddi adımlar attık. Başörtüsü yasağının hem öğretmenler hem öğrenciler için kaldırılmasından, ders kitaplarında ve müfredatlarda herhangi bir toplumsal kesim için, herhangi bir grup için ya da herhangi bir komşumuz için, komşu devletimiz için yer alan ötekileştirici, aşağılaştırıcı, ayrıştırıcı ifadelerin ders kitaplarından çıkartılmasına kadar bir dizi adım attık. Şu anda eğitim sistemimiz, cımbızla, zorla çekilip çıkartılan ifadeler dışında oldukça demokratik bir forma kavuşmuş durumdadır.” Tekin, demokratikleşmeyle ilgili, devamında dünyada demokratikleşme skalalarında eğitime ayrılan bütçenin de bir ölçüt olarak alındığını, bu yönüyle savunmaya fazla bütçe ayıranların “militarist” olarak nitelendirildiğini; ama ülkemizde, son üç dört yılda genel bütçeden en yüksek payın eğitime ayrıldığını; bunun da Türkiye’deki demokratikleşme adımlarının önemli bir göstergesi olduğunu bir kriter olarak ele alıyor.

DÖRDÜNCÜ TEMEL NOKTA

MEB Müsteşarı, son on beş yılın eğitiminde yapılanların dördüncü temel noktası olarak da; ciddi maliyetler harcanarak okullar yapılmasına rağmen, öğretmen istihdam edilmesine rağmen; çocuklarımızın okul dışı kaynaklara başvurmalarının önüne geçmek olduğunu şöyle ifade etti: “ Kaynakların optimum kullanılması, sağlıklı sonuçlar vermesi, hem de milli gelirin kullanılmasında, bu anlamda, sağlıklı bir yol izlenmeliydi.” İşte bunun yolu olarak da; öğrencilerin okul dışında bir kursa, yapıya ihtiyaç duymaması için, 2013 yılından itibaren öğrencilerin yaklaşık % 25’inin gittiği dershane ve kurslara gitmeyi engellemek için; belirli plan dâhilinde dershanelerle ilgili adımı da attık ve bu yönüyle MEB’in destekleme ve yetiştirme kursları da çok önemli bir adımdır, diyor.

TÜM BU PROJEKSİYONLARIN DEVAMI

Tekin, tüm bu projeksiyonların devamı olarak, beşinci ve altıncı temel nokta olarak; müfredat revizyonunun ve öğretmenlerle ilgili çalışmaların yapıldığını söylüyor. Müfredat konusuyla ilgili çok şey söylenebilir; ama Sayın Müsteşar’ın söylediklerinden en çarpıcı noktalardan biri; ülkemizin üniversitelerinin içinde bulunduğu durumu işaret etmek adına önemlidir. Müfredatla ilgili ülkemizdeki 200’e yakın üniversiteden resmi görüş istenmesine rağmen; bir iki üniversitenin dışında yanıt veren, katkı koyan eğitim fakültesi olmamış. Tüm bu planlamalar, projeksiyonlar ışığında, şu an için atılmış olan son adım; öğretmen yeterlilikleri ve nitelikleri ile ilgiliymiş. Bu konuda atılan sistematik adımların ilki; öğretmen strateji belgesinin hazırlanması ve yayınlanması, ardından öğretmen yeterlilikleriyle ilgili öğretmen yeterlilikleri belgesi oluşturulması ve bu kapsamda, öğretmenlerin kendilerini eksik hissettikleri konularda kendilerine yardımcı olacak bir mekanizma olarak; öğretmenlerin becerilerini, sosyal becerilerini vb. geliştirmek adına, öğretmen akademilerinin kurulmasıymış.

Evet; MEB Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin, kamuoyunda getirilen eleştirilerin aksine, 2002 yılından günümüze, eğitimin tesadüfi yürümediğini, yapılan her şeyin tutarlı, belirli bir plan, program, strateji doğrultusunda yürüdüğünü, yani 2002’den 2017’ye, son on beş yılın eğitiminin serencamını; eğitim için hepimizin, her yönüyle öğrencisinin hayatına dokunan öğretmenlerimiz gibi heyecanlı ve dinamik olmamız gerektiğini, eğitimde başarı için sabırlı olmak gerektiğini söyleyerek; fiziksel ve maddi yatırımlar yapılmış olması, eğitimdeki fırsat eşitsizliklerinin giderilmeye çalışılmış olması, antidemokratik uygulamaların eğitim prosesinden çıkarılması, çocuklarımızın okul dışı kaynaklara başvurmalarının önüne geçilmesi, müfredat revizyonu ve öğretmen niteliği ve yeterlilikleriyle ilgili yapılan çalışmalar olarak 6 ana noktada özetliyor. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

Şahin Aybek / Eğitimci Yazar

  • 3 2
  • 13 Aralık 2017 17:21 1.787
  • Aktif Haberler
  • zekirdek
    14 Aralık 2017 14:27
    2 0
    ülkenin hali neyse eğitim sisteminide hali o
  • simyacıı
    14 Aralık 2017 13:11
    3 0
    Atılan çarpılar da bir eleştiri değil mi ? 2.yorumunuz biraz ironik olmuş sehery hocam :)))
  • sehery
    14 Aralık 2017 11:24
    0 4
    iş kendimizi eleştirmeye gelince basın çarpıları, özeleştiriden mahrum eleştirmen öğretmenlerimizzzzzz...
  • sehery
    14 Aralık 2017 09:34
    0 6
    çocuklara şefkat ve sevgi gösterelim amenna şiddet uygulanmasın tamam bunlar zaten olması gerekenler de, anne olmayalım baba olmayalım arkadaş olmayalım öğretmen kim ne iş yapar öğrenci kim okulda ne için bulunur velinin sınırı nedir bunları ayırt edelim.. yıllardır veliyim çocuğumun öğretmenlerine ki psikolojik şiddet uygulayan öğretmen bile gördük bir defa olsun şuradan kaldır şuraya oturt demedik bırakın hesap sormayı ama öyle meslektaşlarım var ki veliden şikayet eder ama çocuğunun sınıfından çıkmaz çocuğunun ramdan destek alması gerektiğini bilir ama öğretmen rama yönlendirir diye kendi okutmaya kalkar .. tamam veliyi eleştirelim de biraz da dönelim kendimize bakalım.. burada bile defalarca okudum çocuğuma yapsalar öğretmenin ağzını burnunu kırarım diye yorum yapan öğretmenleri..
  • 07tuna
    13 Aralık 2017 19:58
    4 0
    Eğer ben,bir adada öğretmen olsaydım,aynı bu yaşadıklarımı yaşasaydım,bir rüya gibi başladı,sonra kabusa döndü.Anam ağladı,burnumdan geldi be ya:) Der miydim.Demezdim tamam.Ama gölge etme başka bir şey istemem der miydim? Bilmem.
    Ömrümü çürüttün derdim,derdim.benim şimdi derdim,ömrümü çürüttün yaptıklarınla,yapacaklarınla diyebilir miydim?Onu da bilmiyorum.Ellerine sağlık,güzel burnumdan getirdin her yıl, der miydim?Yoooooook.En güzel eğitim bizim eğitim.Meb i asker uğurlarken yaptıkları gibi havaya ata ata ,en güzel eğitim bizim eğitim demeyi çok isterdim.Sesli güldüm.Çok seviyorum meb seni:)Kalpçik kalpçik.
  • nthen
    13 Aralık 2017 18:44
    22 0
    artık veliler teneffüste düşen çocuğun hesabını bile öğretmenden sorar oldular. iyi bakmıyorsun çocuğa diyorlar artık karar verin biz eğitmen miyiz yoksa çocuk bakıcısı mı
  • aretias28
    13 Aralık 2017 18:14
    22 2
    Çocuklarına anne şefkatiyle, anne gibi davranan; çok fedakâr, vefakar bir topluluk öğretmenlerimiz.” Şu cümleden nefret ediyorum artık..Yok anne gibi şefkatli yok fedakar..Lütfen düşün şu ögretmenin yakasından..
UYARI: Yayınlanan haberler, Egitimhane.Com'un görüşlerini yansıtmaz. Yazılan yorumlar, onaylanmış olsalar bile yazanın sorumluluğundadır.

Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK