.....
"Saçımızı okşayan elin bizi ilelebet kollayacağına inanıyor, tatlı sözlere kanıyoruz. Taklalar atıp, cilveler yapıyoruz.
Ve en ummadığımız anda, en korunaksız halimizle yakalanıyoruz aşkın hoyrat yüzüne…
Şefkatimiz katilimiz oluyor.
Ders almak mı?
Ne münasebet!..
Daha son ihanetin yarası kabuk bağlamadan, yeni yaralar için aralıyoruz kalbimizin kapılarını…
Zavallı bir kedi yavrusundan farkımız yok aşkın karşısında…
Boynumuzda, kalbimizde pençe pençe darbe izleriyle, her sıcak dokunuşta çocukça uysallaşıp, her hayalkırıklığında “köpek gibi” pişman olarak, her terkedişte acı çekip her dönüşte biraz daha kanayarak, kanayan yerlerimizi kediler gibi dilimizle yalayarak, “Bir daha asla”larla “Daima”lar arasında yalpalayarak yara bere içinde yaşıyoruz.
O yüzden “Melek”ler, içe kıvrık patilerle gömülüyor.
Ve hayata “Şeytan”lar hükmediyor.
Belki de en iyisi kuyruğu her daim dik tutmaktır…
Şefkate kanmış mefta bir ev kedisi olmaktansa, gardını almış hayta bir sokak kedisi kalmak daha iyidir."
Can Dündar