toprak ve insan...insan ve toprak...
çeşit çeşit toprak var... tıpkı insanlar gibi...
kimi kızıl/kimi sarı/kimi beyaz/kimi siyah...
ilk adımını attığı toprağın tabiatına bürünür...
toprağın iklimi ile şahıslaşır; kimi sıcak/kimi soğuktur...kimi birden coşar, alevlenir, sonra ise durulur...
kimisi toprağı denize bakan bir diyara benzer bazen...
kaçıp gitmek istersen bilirsin esintisi yüzüne vuracak, baktığında hem huzur verip hem korkutacak derin bir mavinin varlığını...
sarp yamaçları, yüksek dağları vardır...
o mavilik ile hilm arasında bir engel, hayattakiler gibi...
dik çıkışı zor, indiğinde iklimin değiştiğini hissedeceğin...
bazen müspet, bazen ise menfidir bu tegayyür...
"çöl" gibi mesela... ötesinde bıraktığın denizi/maviliği umarsın o yamaçları tırmanırken; güneşin aydınlattığı bir kum deryası çıkıverir önüne...yakar...kavurur...
nice sular arattırır/ne seraplar gösterir insana... arada kalırsın... hem ümit eder, hem ümidini yitireyazarsın...
arafta gibi...
ne geriye dönmeye imkanın vardır, ne de ilerlemeye mecalin kalmıştır; fakat bilirsin zorundasın direnmeye, devam etmeye...
o derin mavi ''çocukluğudur'' kadının...
bir çocuğun ruhudur... hem baktıkça masumiyeti huzur verir, hem derinliğinden başın döner...
sonra büyür...
engeller çıkar önüne sıra dağlar gibi...
tırmanır... daha yükseğe, daha yükseğe!.. çıkana kadar/aşana dek/ düzlüğe ulaşana dek...
iner sonunda kumlar yakar ayaklarını...
öğrenir... başlar önce yürümeye...sonra uçmaya..."işte" der...''yaşamak katmaktır -bu- hayata...''
ne olursa olsundur artık... o kum fırtınalarının aştığı dağların ardında, dalgaları neşeli bir deniz vardır... ne olursa olsun, içindeki çocuk yaşayacaktır...