Bunları Biliyor Musunuz?

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Şub 2016 19:42:58

   güldüğümüz zaman, tümör ve virüslerle savaşan hücrelerin sayısı da artıyormuş... hadi .... :)

Çevrimdışı dost726

  • Yeni Üye
  • 2
  • 3
  • 2
  • 3
# 04 Şub 2016 20:20:55
Gülmeyi unuttuk hocam ya  :-\

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.312
  • 223.562
  • 28.312
  • 223.562
# 04 Şub 2016 22:18:39
KARDEŞİM BİR BAKAR MISIN BANA !..
Neden şu Fani Dünya'da başına gelen Fani sıkıntılardan,
İSYAN ediyorsun... Sabret !..
Unuttun mu ! İ M T İ H A N D A Y I Z

Rabbimiz bize baştan söyledi ya ! "İmtihan edileceksiniz" diye
Neden şaşırdın ki !..
E..Tabi ; Okumadın değil mi, sana gönderdiği KUR'AN'ı..
Neyse, ben sana yazayım bari
Bak ne diyor Rabbin ;

"Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz.
Ey Resûlüm! O hâlde sabredenleri CENNETLE müjdele!"
Bakara 155

Şimdi sana soruyorum !
100 sene Dünya da dert ve kederle dolu bir hayatı Allah'a hiç isyan etmeden, Rabbine şükrederek yaşasan....
Neticesinde SONSUZ CENNET, SONSUZ LEZZETLER içerisinde bir hayat kazansan, KAYBETMİŞ OLUR MUSUN?

İMAN VE İTAAT EDENLER, SABREDENLER ,ŞÜKREDENLER

Ahirette: "Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir." (Âl-i İmrân, 3/170)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.312
  • 223.562
  • 28.312
  • 223.562
# 05 Şub 2016 09:04:40
SübhanAllah!
Vücudumuzda 96.000 km. uzunluğunda kan damarı vardır. Bu uzunluk ekvatorun çevresinde 2,5 tur atabilir.

Çevrimdışı unodeca

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 171
  • 5.388
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 171
  • 5.388
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 Şub 2016 10:49:29
Osmanlı'nın en zenginlerinden biri olan Sultan II. Abdülhamid’in servetinin kaynağını kendisi anlatmaktadır:
‘ŞEHZADELİĞİMDE üç-dört ayda bir maaş çıkar, onu da kaime veya metelik para olarak verirlerdi. Ben de koyun ticareti yapardım. Maslak çiftliğinde ekin de ektirirdim, lakin ondan fayda olmazdı. Asıl fayda koyun ticaretin deydi. Senede beş-altı yüz merinos koyun getirirdim. Bunların yavrularını, sütünü, yapağını değerlendirir; kısır olanları kasaplara satardım. Ertesi sene başka sütlü koyunlar satın alırdım. Senede koyun başına bir mecidiye kâr bırakırdı. Bu iş çok kârlıdır. (Boya maddesi) Üstübeç de Venedik’ten gelir, boyacılar kullanır, ben daha ucuza satardım. Herkes benden alırdı. Ondan da istifade ederdim. Diğer şehzadeler borç içindeydiler. Çünkü ticaret bilmezler, çalışıp kazanmazlardı. Kazanmak, iş yapmak da bir hünerdir.’
Şehzadeliği dönemiydi. Osmanlı Devleti yayınladığı "irade-i seniye"yle borçlarını erteleme kararı almıştı. Çünkü hazinesi tamtakırdı. Bu kötü ekonomiden Dolmabahçe Sarayı da etkilendi.
Şehzade Abdülhamid, zamanında alamadığı maaşını kırdırmak için saraya rahatlıkla girip çıkan, Osmanlı hanedanına borç para bulan Rum banker Yorgo Zarifi (1807-1884) ile tanıştı. Galata Borsası’nın en tanınmış isimlerinden biriydi.
Bankerler, Osmanlı Devleti’nin dış ticaret açıklarının kapatılması için gerekli olan yabancı kredileri bulan kişilerdi. Osmanlı Devleti’nin iki kasası durumundaydılar. Bankerler aynı zamanda Osmanlı hanedanı mensuplarının kişisel ihtiyaçları için de kredi/borç veriyorlardı!
Abdülhamid’in şehzadeliği döneminde o kadar parası vardı ki cülus bahşişi olarak dağıtılan 60 bin altını kendi cebinden verdi. Servetinin kaynağı 1864 yılında Havyar Han’da faaliyete başlayan kambiyo ve menkul kıymetler borsasında Banker Zarifi aracılığıyla esham (hisse-borç senedi) alıp satmasıydı. Zarifi, padişahın mali danışmanıydı; zenginleşmesinin aracıydı.
II. Abdülhamid’in hep çok tutumlu olduğu yazıldı. Bireysel hayatında padişah belki tutumluydu ancak Yıldız Sarayı’nın harcamaları, diğer imparatorluk saraylarıyla karşılaştırıldığında sonuç şaşırtıcıydı. Rusya’nın harcamaları 34 milyon frank, İngiltere’nin 13.5 milyon frank, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun ise 19.5 milyon franktı. Yıldız Sarayı’nın gideri ise 21 milyon franktı.
II. Abdülhamid’in mirası ne oldu? 1908 Temmuz Devrimi olunca II. Abdülhamid, yeni gelen iktidara hoş gözükmek ya da İttihatçıların baskısıyla, 8 Eylül 1908’de bir kısım mal ve gelirlerini devlet hazinesine devretti.
31 Mart (1909) Ayaklanması’nı takiben tahttan indirilen II. Abdülhamid’in tapuya kayıtlı mallarının çok büyük bir kısmı devlet hazinesine geçirildi. Ancak Vahideddin 8 Mart 1920’de çıkardığı bir kararnameyle bu malları (işgalci ülkelerden kaçırmak için mi acaba?) tekrar Hazine-i Hassa’ya iade etti. Böylece II. Abdülhamid’in ailesine miras hakkı doğdu. Ancak işgal güçleri, Sevr Antlaşması’yla (madde 240) bu mallara el koydu.
II. Abdülhamid’in mirası Lozan Antlaşması’nın da gündemine geldi. Tam manasıyla çözülemedi. Öncelikli mesele, gayrimenkullerin bir bölümü Türkiye sınırları içinde değildi; artık o topraklar işgal edilip koparılmıştı. II. Abdülhamid’in ailesi yurtdışında bu topraklar, çiftlikler, petrol kuyuları vs. için dava açsalar da hiçbirini kazanamadılar. Almanya İmparatoru Wilhelm’in şahsi servetini iade edenler, nedense aynı hukuki hakkı II. Abdülhamid’in vârislerine göstermediler!

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 05 Şub 2016 17:36:26
Türkiye'nin dünya kupaları tarihinde attığı ilk golün sahibi Galatasaraylı Suat Mamat'tır

Çevrimdışı caki1910

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.846
  • 6.769
  • 1.846
  • 6.769
# 05 Şub 2016 19:18:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Türkiye'nin dünya kupaları tarihinde attığı ilk golün sahibi Galatasaraylı Suat Mamat'tır

Konu futboldan açılmışken ilk Olimpiyat madalyası alan taraftar Ankaragücü taraftari Amigo Sefa dır
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı BAYRAM ALİ

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.539
  • 13.597
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.539
  • 13.597
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Şub 2016 00:16:31
ÇOCUK TERBİYESİ.................... .     YARININ SUÇLUSU

Bu belge, ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve şehirdeki bütün evlere ve okullara dağıtılmıştır. Özet olarak şöyledir:
¥ Ço­cu­ğa her is­te­di­ği şe­yi ver­me­ye baş­layın! Böy­le­ce o, bü­tün in­san­la­rın onun ge­çi­mi­ni sağ­la­mak zo­run­da ol­du­ğu­nu sa­na­cak­tır. Kişiliksiz, işsiz ve kimliksiz yetişsin!
¥ Kö­tü söz­ler söy­le­di­ği za­man gülüp geçin! Böy­le­ce onun, ken­di­si­nin çok akıl­lı olduğunu sa­nmasını sağlayın!
¥ Ona manevi­yat ve ah­lâk hu­su­sun­da hiçbir eği­tim gös­ter­meyin! 18 ya­şı­na gi­rin­ce, ken­di ka­rar ver­sin deyin! Başıboş, karaktersiz, rahatına düşkün, istekleri bitmeyen, tatminsiz, maneviyattan uzak yetişsin!
¥ Yer­de bı­rak­tı­ğı her ­şe­yi siz kal­dırın! Her­ şe­yi­ni sen yap ki, bü­tün so­rum­lu­luk­la­rı baş­ka­sı­na yük­le­sin, ken­di­si hiçbir me­su­li­yet yük­len­me­sin, kimseye yar­dım et­me­sin!
¥ Ya­nın­da ka­rı-ko­ca sık sık kav­ga edin! Böy­le­ce ana-ba­ba gü­ve­ni­ni kay­be­dip, şah­si­yet­siz bi­ri ol­sun!
¥ Ço­cu­ğa, is­te­di­ği ka­dar harç­lık ve­rin! Hiç­bir za­man ken­di harç­lı­ğı­nı ken­di ka­zan­ma ar­zu­su ve ih­ti­ya­cı duy­ma­sın! Me­su­li­yet­siz ye­tiş­sin!
¥ Bü­tün ar­zu­la­rı­nı ye­ri­ne ge­ti­rin! Yi­ye­cek, içe­cek ve lüks­le il­gi­li is­tek­le­ri­ni ya­pın, bir de­di­ği­ni iki et­me­yin! “is­te­dik­le­ri­ni yap­ma­mak bü­yük so­ğuk­luk­la­ra se­bep ola­bi­lir.” di­ye dü­şünün!
¥ Hak­sız olduğu hâlde bile, da­ima onun ta­ra­fı­nı tu­tun! Ar­ka­daş­ı­na, kom­şu­ya, öğ­ret­mene, po­lise... kar­şı hep onu destekleyin! “Benim çocuğum yapmaz.” deyin!
¥ Onun bü­tün söz­le­ri­ni­n doğ­ru ol­du­ğu­nu ka­bul edin! Hiç araş­tır­ma yap­ma­dan ona gü­ve­nin!
¥ Onu, hayatın zorluklarına alıştırmazsanız, sonunda o hiç kimseye, hatta size bile acımaz olarak yetişir.
Bü­tün bun­la­rı ya­par­sa­nız, ço­cu­ğu­nu­zu ken­di el­le­ri­niz­le suç­lu san­dal­ye­si­ne oturt­muş olur­su­nuz! Yani, yarının suçlusunu yetiştirmiş olursunuz!

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 06 Şub 2016 01:20:59
KONYA'DA BİR ÇEŞME

Konya'ya gidip Mevlanayı ziyaret edenler, Müzenin bahçesindeki çeşmeyi görmüşlerdir.

Çeşmenin değişik bir formu var. Anlatayım; Çeşmedeki suyun bir çok çıkışı var. En üstteki musluk ikiye bölünüyor, aşağısındaki musluk ise üç farklı hale dönüşüyor. Sonraki katta iki ve en altta tek çıkışa dönüyor.

Çeşmenin mimarisinde anlatılmak istenen, bizler hayata tek olarak başlarız. Çeşmenin en üstündeki gibi...

Ve sonra evlenip ikiye bölünürüz, ardından çocuklar gelir, su yolu tekrar bölünür ve çocuklar da tıpkı su gibi hayata akar gider. Çocuklar gidince tekrar iki su yolu kalır, hayat yolunda biri diğerinden önce giderse tek başladığın yolu yine tek başına sonlandırmış olursun.

Hayat budur ve bir çeşme formu bile koca hayat yolunu anlatmaya yetmiştir.

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Şub 2016 13:57:05
Ramsar Sözleşmesi Nedir?

Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşme adını 2 Şubat 1971 tarihinde İran'da imzalandığı şehir olan Ramsar şehrinden almaktadır...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.312
  • 223.562
  • 28.312
  • 223.562
# 07 Şub 2016 16:31:56
Osmanlı'da Stres Çözümünün 5 Esası
_____________________________ ___________

1- Er-rızku al’allah: Rızkı veren Allah’tır. Başkasının önünde eğilme!

2- Tevekkeltü al’allah: Allah’a dayan!

3- Ya Nasip: Canını sıkma eğer nasipse olur!

4- Ya Sabır: Sabretmeyi bil, vaktinden önce bahar gelmez.

5- Bu da geçer ya hû: Unutma! Zenginlik de fakirlik de, hastalık da sağlık da, mutluluk da, başarı da başarısızlık da..Hepsi geçicidir. Hatta hayat bile…

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.312
  • 223.562
  • 28.312
  • 223.562
# 08 Şub 2016 00:38:04
ÇOCUKLARINIZIN HER BİRİ AYRI, FARKLI VE ÖZELDİR: KIYASLAMAYIN
"Odanı neden kardeşin gibi temizleyemiyorsun?"
"Ödevini kendin hazırlamıyor musun? Abine hiç hatırlatmamıştım."
"Sen ablandan daha iyi yapabilirsin."
"Küçük kardeşin senden daha atletik"
Yukarıdaki tüm cümleler bir karşılaştırma içeriyor. Onları karşılaştırdığımız zaman, her ikisini de incitiriz. Beraber hareket etmesi gereken kardeşleri rekabetle ve kıskançlıkla tanıştırırız. Burada onları anlamak için, Sizden kendi kardeş veya ağabey/ablanızla kıyaslandığınızdaki hislerinizi hatırlamanızı rica edeceğiz:)
Her çocuğunuzu ayrı bir birey olarak algılayın. Ve onları kendileri olarak övün. Eğer odası dağınıksa:
"Odan çok dağınık, şimdi mi toplarsın 30 dakika sonra mı, Sen karar ver hayatım." diyebilirsiniz. Böylece hem karar verme insiyatifini vermiş olursunuz, hem de toplaması için olumlu olarak ricada bulunmuş olursunuz.
Yine sizin dışınızda birileri (akrabalar, komşular vb) kıyaslarsa, lütfen onlara da çocukların yanında ve gülümseyerek, nezaketle size göre her çocuğunuzun farklı olduğunu ve bu nedenle farklı davranmalarının çok doğal olduğunu, bunu normal bulduğunuzu söyleyin. Çocuklarınız da bunu duysun.
Akbatı'dan Sevgilerimizle,

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Şub 2016 16:16:03

  eğer hasta değilken, hastaymışsınız gibi bi'psikolojiye girerseniz, beyniniz antikor salgılayarak ateşinizin yükselmesine neden olur...

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Şub 2016 20:54:02
Seslere Karşı Fazla Mı Hassassınız? : İşte Misofonya Olup Olmadığınızı Anlamanın 14 Yolu

Misofonya(misophonia) kelimesi, sesten nefret etme anlamına geliyor. Böyle söyleyince yabancı gelmiş olabilir ama biraz bahsedince size de çok tanıdık geleceğine eminiz. Yanınızda birinin sesli yemek yemesi, sesli nefes alması, sakız çiğnemesi gibi şeyler sizi de zaman zaman çıldırtıyor mu? Cevabınız evetse, aramıza hoş geldiniz. Bu yalnızca bir takıntı hali değil, aynı zamanda da hastalıkmış. Hatta gıcıklıktan değil, merkezi sinir sisteminden kaynaklanıyormuş. Bizce bu hastalık, şıpıdık şıpıdık yemek yemekten keyif alan birinin keşfi ama neyse. Aşağıda bazı sinir bozucu şeyler var; bir bakın bakalım siz de misofonya hastası mısınız?

1. Ağız şapırtısına tahammül edemediğiniz için yemek sofrasından kalkıyorsanız


2. Sinemada yanınızda oturan insanlardan birinin mısır yeme ihtimali bile sizi delirtmeye yetiyorsa


3. Hunharca sakız çiğneyen arkadaşlarınızın yanında önce sinsice sabredip sonra ani çıkışlar yapıyorsanız


4. Sırf sesli nefes alıyor diye sevgilinizle birlikte uyuyamıyorsanız


5. Televizyonun sesine rağmen, yanınızda tırnak yiyen birinin çıkardığı seslerden rahatsız oluyorsanız


6. Ya da korkudan kimse yanınızda tırnaklarını törpüleyemiyorsa


7. Esnerken ses çıkaran insanları uyarmadan direkt paralamak istiyorsanız


8. Höpürdeterek çay içen insanlar, sizi ciddi anlamda hayattan soğutuyorsa


9. Yanınızda çekirdek yenirken, sırf o sesi daha az duymak için istemeye istemeye siz de çekirdek yiyorsanız


10. Hasta olduğu için öksüren insanlara karşı bile anlayışlı davranmakta zorlanıyorsanız


11. En ufak bir horlama sesi dahi, uykunuzu sizden alıp çok uzaklara götürüyorsa


12. Okulda ya da işte; yanınınızda oturan arkadaşınızın ayağını ritmik bir şekilde yere vurması sizin için kavga sebebiyse


13. Hassasiyetinizin farkında olan insanlar, sizin yanınızda bir şeyler yiyip içmekten çekiniyorsa


14. Ve en önemlisi, bu maddeleri okurken bile sinirlendiyseniz; sizde de misofonya var demektir






Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.312
  • 223.562
  • 28.312
  • 223.562
# 11 Şub 2016 19:20:56
Soru: 5 vakit namazını kılan bir arkadaşımın geçenlerde namazı bıraktığını duydum çok üzüldüm. Daha önce ‘Niçin namaz kılıyoruz? Ne faydası var?’ gibi sorular soruyordu. Arkadaşıma nasıl yardımcı olabilirim?
Cevap: Kısa cevaplayabileceğim: Arkadaşınız, şeytanın zihnine telkin ettiği tuzak sorular sayesinde, kötülükten korunmasının vesilesi olan namazını elinden çaldırmış. İnsan dünyevileştikçe ve eğlenenlere özenip günah işledikçe namaz ona zor gelmeye başlar. Bu zorluk fırsatını kullanan şeytan da hemen onu namazsızlığa ikna edecek düşüncelerle bombardıman altına alır. Kimse kılmıyor zaten. Namaz kılmadan da cennete gidilir. İş zamanından çalıp namaz kılmak sevap olmaz. Allah’ın ne ihtiyacı var namaza? Bir sadaka verirsin namazdan fazla sevap alırsın. İlerine hepsini kaza edersin olur biter. Bir hac yaparsın temizlersin tüm günahlarını… Böyle bir sürü saçmalık… Hangisi tutarsa…
Namaz kulların Allah ile samimi yakınlıklarını, duygusal bağlarını derinleştirmelerini sağlayan, Allah tarafından emredilmiş bir ritüeldir. Namazın amacı, Allah ile o samimi ve özel bağlanmayı günde beş defa tekrarlayarak kulu dünya sevgisinin doğurduğu kötülüklerden alıkoymasıdır. Namaz olmazsa, -tabi görüntü namazını değil, gönülden olan namazı kast ediyorum- , mümin kötülükten korunamaz. Şehvetine, haram arzusuna, kazanma hırsına, dünya aşkına engel olamaz.
Mümini dünya ahiret dengesinde günde beş vakit namaz tutar. Robot gibi ezberleyip rekât sayarak yatıp kalkmaktan değil, yüce Yaradan’ın huzurunda olduğunu idrak eden gerçek namazdan söz ediyorum. Samimi namaz olmazsa bir günde bile dünya şehvetine meyledebilir insan kalbi. İnsanın dünya ile birlikte ahireti de kazanmasının mutlak yolu namazdır. Namazın önemini kavrayıp da kılmayanların yüreklerine genellikle gaipten tokat iniyor ve namaz ellerinden geri alınıyor, çoğu zaman da bir daha geri verilmiyor. Allah korusun kaybetmekten.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK