[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Sesli makale
Çanakkalede dünyanın en güçlü armadasıyla ve en eğitimli ordusuyla savaşan Osmanlı Devletinin parası var mıydı? Yoktu
Devlet o kadar fakirdi ki, savaşan askerlerine miğfer dağıtamıyor, bu yüzden binlerce askerimiz, İngiliz uçaklarından atılan çivi bombalarına canlı hedef olup şehâdet şerbetini içiyordu.
Peki bari devlet cephelerde savaşan askerin karnını doyurabiliyor muydu?.. Hayır, doyuramıyordu: Anadolunun dört yanından gelen gencecik vatan evlâtları kavrulmuş süpürge tohumu kemirerek savaşıyor, subaylarımız haftada bir çıkan sıcak çorbalarını bile, Onlar güzel yemeklere alışkındır, biz nasıl olsa idare ederiz diyerek, İngiliz esirlerine ikram ediyordu
Askerlerin silâhları muntazam mıydı? Değildi: Müttefiklerin modern silahlarının yanında çakaralmaz denebilecek kadar eski silahlarla savaşıyorlardı
İsterseniz resmi belgelerden bir döküm vereyim
Müttefiklerin elindeki savaş gemilerinin toplamı 250 bin tondu ve dünyanın en modern, en büyük zırhlılarıydı
Bizim ise elimizdeki gemilerin toplamı sadece 25 bin tondu
Üstelik bunlardan bir kısmı çoktan hurdaya ayrılması gerekecek kadar eskiydi.
Düşmanın 18 büyük zırhlısı, 24 denizaltısı, 13 torpido gemisi, 42 bombardıman ve keşif uçağı vardı
506 topla mevzilerimize günde ortalama 23 bin mermi atıyorlardı.
Bizde çoğu eski ve demode olmak üzere sadece 150 top vardı ve bunlarla günde ortalama 370 mermi ancak atılabiliyordu. Top açığını kapatmak için, Mehmetçikler, köylerden soba boruları toplamış, mevzilere dikmiş, arada bir altında çalı-çırpı yakarak duman çıkarmalarını sağlamışlardı
Dumanı tüten soba borularının, İngiliz zırhlılarından ateşlenmiş top gibi görünmesini ve bu sayede morallerinin biraz olsun bozulmasını sağlamaya çalışıyorlardı.
Düşman ise hem teknik açıdan, hem de silah, mühimmat, gıda ve giyecek açısından mükemmeldi. Buna rağmen yenilmeleri ne anlama geliyor?
Kahramanlık destanlarının, savaş menkıbelerinin, akıl almaz gizemde olayların İngiliz resmi belgelerine kadar girmiş olması nasıl izah edilmeli?
Gerçek şu ki, saldırganların her şeyi vardı, savunanların ise hemen hiçbir şeyi yoktu
Buna rağmen bu işi nasıl başardık?
Tarihi gerçekleri inkâr etmek suretiyle tarihe ve tarihi yapan kahramanlara sataşmak, yeni bir moda akım galiba
Önce Fatih Sultan Mehmedi hedef aldılar: İçki içtiğini filan yazdılar. Ardından gemileri karadan yürüttüğünü inkâr etmeye kalktılar
Neredeyse, Bizans hiç fethedilmedi, İstanbul sandığınız yer aslında daima Bizanstır diyeceklerdi: Ecdadın yürek vuruşuyla buluşamamış olanlardan her şey beklenir.
Tabii iddiaların aksi tek tek ispatlandı. Ama bu sefer de Ulubatlı Hasana sarktılar: Öyle birisinin yaşamadığını yazıp çizdiler
Yani yiğitlerden bir yiğit, Bizansın böğrüne Hamd Sancağını dikmemiş miydi? Dikmişti. İşte o Ulubatlı Hasandı!
Çanakkale Zaferine ilişkin olarak anlatılan kahramanlık destanları efsaneden ibaretmiş
Ochean, Seyit Onbaşının sırtında taşıdığı 250 kiloluk top mermilerinden biriyle batmamış. Mermi meçhul bir yerden gelmiş
Bir televizyon tartışması sırasında, Seyit besmele ile topu ateşledi dediğimde muhatabım allak-bullak olmuş, Bir de hatim indirtseydiniz bari, o kargaşada insanın aklına besmele gelir mi? diye bilimsel bir tepki göstermişti! Anında şu cevabı verdim: Sizin gibi besmelesizler dışında, herkesin aklına gelir!
Seyitin, daha önce hiçbir idman yapmadan, 250 kilodan daha ağır top mermilerini nasıl taşıyıp namluya sürdüğünü Besmelesiz beslemeler açıklayabilirler mi?
Besmele çekmek, yani işe Allahın adıyla başlamak bu milletin kökü, kültürü, temeli, ruhu, mayasıdır. Düşman donanmasının medar-ı iftiharı Ochean Zırhlısını batıran mermi de, abdestli ağızdan çıkmış besmele eşliğinde gönderilen mermidir.
Unutmayın: Ne kadar Besmeleli insan yetiştirirsek, o kadar Ochean batacaktır!