Eğitimde Dayağın Faydaları ( ! )

Çevrimdışı umutzorlu

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 12.558
  • 30.147
  • 12.558
  • 30.147
# 04 Nis 2010 15:01:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
NOT: Öğretmenlerimizin yüzde 99,9 unu tenzih ederim. İnşallah benim zannettiğim yüzde 0,1 lik kısım da yoktur ve bu yazı gereksiz yazılmış bir yazıdır.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Başlığın içeriğini okumayan arkadaşlar, dayağı savunduğumu zannederek tepki gösteriyorlar. İlk mesajı okursanız içeriği anlayacaksınız. Başlığı bu şekilde açmamın nedeni kinayeli bir anlatım olması içindi.

Yanlış anlaşılmaktan muzdaribim. Yönetimdeki arkadaşlar, başlığın sonuna parantez içinde ünlem işareti koyalarsa (!)  yanlış anlaşılma ortadan kalkacaktır.

Kendi mesajımı yönetime bildiremiyorum, mesajı yönetime bildir butonuna basarsanız yönetim ekibimiz gerekli değişikliği yapacaktır.
Siz gerekli açıklamayı yapmışsınız öğretmenim zaten

Çevrimdışı baba_can

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.492
  • 4.783
  • 2.492
  • 4.783
# 04 Nis 2010 15:02:34
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Başlığın içeriğini okumayan arkadaşlar, dayağı savunduğumu zannederek tepki gösteriyorlar. İlk mesajı okursanız içeriği anlayacaksınız. Başlığı bu şekilde açmamın nedeni kinayeli bir anlatım olması içindi.

Yanlış anlaşılmaktan muzdaribim. Yönetimdeki arkadaşlar, başlığın sonuna parantez içinde ünlem işareti koyalarsa (!)  yanlış anlaşılma ortadan kalkacaktır.

Kendi mesajımı yönetime bildiremiyorum, mesajı yönetime bildir butonuna basarsanız yönetim ekibimiz gerekli değişikliği yapacaktır.

Değerli öğretmenim;

Yazdığınız konu başlığındaki arkadaşlarımızın yazdığı tüm mesajları okudum. Anladığım kadarı ile sizi dayağı savunan bir öğretmen olarak algıladığım söylenemez.
Kimsede o şekilde düşünmemeli.

Çevrimdışı bombak

  • Uzman Üye
  • *****
  • 375
  • 557
  • 375
  • 557
# 04 Nis 2010 15:23:16
Dayak cennetten çıkmadır,sözü dayağın güzelliğini anlatmıyor ki.Dayağın cennetten atıldığını,kovulduğunu anlatıyor.Eskiden öğretmenlerimizden hep dayak yerdik,korktuğumuz için de çok ders çalışırdık,şimdi arkadaşlarımın çoğu üniversite mezunu ve çok iyi meslekleri var.Şimdi ise dayak yasak,çocuk korkmuyor,çalışmıyor,çalışmaya ihtiyaç duymuyor,okulu oyun ortamı olarak görüyor,bütün derslerde oyun oynamak istiyorlar.Öğrenmek için çaba sarfeden çok az.Bize emanet edilen bu minik yavruları dövmek tabii ki yanlış ama bazen gerekli olduğununu düşünüyorum,arasıra kulaklarını çekiyorum,o kadar.İstedikleri,sevdikleri için ders çalışmaya nasıl özendirebilirim,fikri olan var mı?Her yolu denedim,ödül,ceza,ama 25 kişilik sınıfımdan sadece 10 tanesi başarılı,zor durumdayım...

Çevrimdışı yakar310

  • Uzman Üye
  • *****
  • 295
  • 551
  • 295
  • 551
# 08 Nis 2010 20:57:47
hocam ilk sayfada herşey güzel anlatılmış.dayak olmamalı,savunulmamalı.ama ne yazık ki bazen oluyor.öğrenemeyen çocuğa,ders çalışmayana,tembel öğrenciye olmaz.ama taş atarak arkadaşının kafasını kırıp kanatan öğrenciye hangi yaklaşımla yaklaşmalı?kim ne derse desin, ortada bir öğrencinin kanayan kafası var?ne yapacaksın? bir daha yapma iyi olmuyor mu diyeceksin?

Çevrimdışı yvural

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.999
  • 11.177
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.999
  • 11.177
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2010 21:04:14
Geçen gün başıma gelen bir olayı anlatayım.

Çok terbiyeli,kimseye zarar vermeyen,sessiz ,arkadaşlarıyla iyi geçinen bir öğrencim var.Başka bir öğrencim bunun kalemini kırmış,eline iğne gibi birşey batırmış,kolunu cimciklemiş.

Sınıfa girdim kız ağlıyor.Diğer öğrenciyle konuştum nedenlerini sordum.Neyse özür diletip gönderdim yerine.

Diğer derse geldim yine aynı şeyler olmuş.Benim gözlerim döndü.Bir tane vurdum buna.(Sonradan üzüldüm ama...)


DAyağı savunmuyorum asla.FAkat aileler ilgisiz olunca böyle sorunlar oluşabiliyor.Ailesi ilgili çocuklarda zaten bu tür problemler pek yaşanmıyor.Çünkü gereken terbiyeyi çocukluktan alıp geliyorlar.

NOT:Bu öğrencimle ilgili birçok defa şikayet geldi.Ailesiyle görüştüm ilgilenmediler,ceza verdim uyardım,uyardım,uyardım.

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.759
  • 145.958
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.759
  • 145.958
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2010 21:08:43
       Dayaksız disiplin sorunu çözülmez mi ?Çözülür nasıl mı?               1-Eğitim sistemi biz uygulayıcıların da fikri alınarak baştan aşağı yenilenmeli.                                                                                                           
2-Ders kitapları bizlerinde görüşleri alınarak yenilenmeli,                                                 
3-Sınıf geçme sistemi düzenlenerek sınıf seviyesinin altında olan öğrenciler bırakılacak                                                                                                                                                       
4-  8 yıllık kesintisiz eğitime derhal son verilerek , okumak istemeyen öğrenciler zorla okula gönderilmeyecek,bunun yerine yeteneğine göre mesleğe yönlendirilecek. Zorla okulda tutulan öğrencilerin okulda ne yaptıkları hepinizin malumu.                                                                                                                                                            5-  Öğretmenine küfür ve hakaret eden öğrenciye önce 3 gün okuldan uzaklaştırma cezası tekrarında  okul değiştirme,orda da aynı davranışlara devam ederse okuldan atılmalıdır.                                                                                           
6-Öğretmene kesici ,delici ve ateşli silahla saldıran öğrencinin okulla ilişiği kesilerek,adli makamlara haber verilerek işlem yaptırılması sağlanmalıdır.               
7-Velilerden para toplama işine son verilerek,her öğretim yılının başlamasından 1 ay önce tüm okullara devlet tarafından dolar bazında 10 .000 TL verilmelidir.Bu sayede velilerle sorun bir nebze azaltılmış ,öğretmenler ve okul idaresi de dilenci pozisyonundan kurtulmuş olur.Velilerle olan para problemi de ortadan bir nebze de olsa kalkmış olur.                                               
8-Tüm öğretmenlere sınıf yönetimi konusunda seminer verilmeli.                          Şimdilik bu kadar yeter herhalde.

Çevrimdışı tuba0006

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.536
  • 3.509
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.536
  • 3.509
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2010 22:04:43
Benim de dayak attığım oldu birkaç defa. Fakat bu olaydan sonra kend,m, çok aciz ve kötü hissettim, Öğrencimle birlikte ağladım hatta.Fakat çok yol denedim ve deniyorum da böyle bir çözüm yolu denememek için; ama öyle durumlar oluyorki üstesinden gelemediğiniz.  Onaylamıyorum tabi dayağı,kesinlikle. Kendi çocuğum olsa dayak atmak gibi bir çözüm yolunu kesinlikle denemek istemem ki öğrencilerimi de öyle görüyorum kendi çocuğum gibi

Çevrimdışı Hobbadanak

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 43
  • 42
  • 43
  • 42
# 09 Nis 2010 23:31:27
Şimdi küçük Emrah tarzı serzenişlerle ironi yapılmaya çalışılmış , ama anahaber bültenlerinden fırlamış “Suçlu öğretmen-masum öğrenci” yüzeyselliğinden bir türlü sıyrılınamamış.

Cümle cümle analiz etmek ister deli gönül, haydi adım adım gidelim:
“Dayak cennetten çıkmadır;  dayakla öğrencilerinizi şereflendirin.”

Efenim, bilindiği üzere normal şartlarda öğretmen olmak isteyen bir birey eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra, öğretmen olmaya engel bir durumu yoksa (bazı sağlık problemleri vs.) bu mesleği icra etmeye hak kazanır. Dört yıl içinde öğretmenlik ehliyetine sahip olmak için tüm eğitimini alır; bunların içinde alan bilgisinden tutun, öğretim yöntem tekniklerine, sınıf yönetimine, rehberliğe dair bi’ dolu eğitimden geçer, sonra da KPSS vesilesiyle yüzeysel de olsa bilgilerini yeniden tazeler ve bu eğitimi alan yetişkin bireylerin hiç biri “Abi göreve başlar başlamaz bedende iz bırakmadan dayak atma sanatını tüm yönleriyle öğreneceğiz şappi!” tarzı bir düşünceye sahip değil; hatta çoğu sizin gibi idealist, enerji dolu, bir şeyleri değiştirme peşindedir ilk yıllarda, emin olun. Ama gel gör ki sonraki yıllarda bu ilk yıllardaki hevesin trajik bir biçimde azalmasına şahit olur ve gerçek, akademik yayınlarda anlatılan masum öğrenci sorunlarından çok farklıdır(Ben bahsedilen o öğrencilerden birkaçını görsem sarılıp öpeceğim de kısmet ne yapalım…); göreve yeni başlamış öğretmen ders kitaplarında bahsedilen örnekleri çoğu zaman göremez. Şu durumlarla karşılaştığında ne yapacağını şaşırır mesela:
Berkecan, arkadaşının kalemini izinsiz almaya çalışmaz; ders esnasında gidip sağlam bi kafa atıp arkadaşının yüzünü kan revan içinde bırakıp sonra da yüzüne sırıtarak bakar. Ferhat, arkadaşını rahatsız eden masum sıfatlar kullanmaz; sınıfta senin ve arkadaşlarının gözünüzün önünde, gırtlağı zorlayan bir ses tonuyla bildiği en yaratıcı küfürleri okyanus ötesindeki arkadaşına bağırarak yöneltir.   Sen bahçe nöbetçisiyken İsmail, okul bahçesinin sağladığı hür ortam sayesinde diğer okullarla da sosyal ilişkilerini arttırmış; kendi okulunda sağa sola kabadayılık yapıp, hık diyen olursa iletişim içinde olduğu okullardan elinde çivili sopa, bilumum kesici alet, beyzbol sopası, biraz daha yenilikçi olanları elinde silah bi’ dolu öğrenciden mürekkep çeteyle kendi okuluna dadanıp öğrencileri  tehdit eder.
Malesef Pagemx yayınlarından çıkan ve “Öğrenciyle sen diliyle konuşmayacan hacı, ben dilini kullancan. Derste yaramazlık yaparak dikkat çekmek isteyen öğrenciyi görmezden gelecen, arkadaşıyla konuşan öğrencinin yanına gidip sırasına hafifçe tokancan.” tipi uyarılar TRT çocuk programlarında bile yok. Bütün bunların karşısında sağlam bir iradeye sahipsen, ki muhtemelen ilk yılın olduğu için öylesindir de, direnirsin: “Acı yok Rocky!” deyu içine atarsın, bağrına taş basarsın. Ama saçların birkaçı beyazlamaya başlamıştır. Ne umdun, ne buldun? İdealist olcam, örnek olcam, tüm enerjimi derslere vercem… tey tey…

“Dövün ki sorunlarını güç ve şiddetle çözmeye çalışan bir toplum yetiştirelim.”
Sizin de bildiğiniz üzere sağlıklı bir toplum sağlıklı bireylerden oluşur, sağlıklı bir birey olmanın temelleri de ailede atılır. Okula gelene kadar şiddetin her türlüsünü gören öğrencilerin oluşturduğu “sağlam temel” okulda yıkılıp yeniden inşa edilmeye çalışır, ama temel çok sağlamdır; çocuk birçok alanda(ahlak, çevre ilişkileri vs.) öğreneceğini öğrenmiştir. Öğretmen bu çocuklar karşısında ilk önce bir şok yaşar, sonra çözüm üzerinde düşünür ve sistemin sağladığı mevcut olanaklarla üstesinden gelinemeyeceğine karar verir ve görece kısa bir zaman diliminde bu öğrencilerle yüz yüze geleceği için, dayak gibi sorunu kısa süreli olarak ortadan kaldıran; ama hiçbir zaman çözüm olmayan bir yola başvurur.  Tahammülü biraz daha yüksek olan bir öğretmen ise aynı düşünceyle, bir an önce sınıfı geçmesini bekleyip/mezun edip kurtulmaya çalışır. Aksi halde kendi yaşamını bu insanları düzeltme uğruna, kaldıramayacağı bir yükün altına girerek zindan edecektir.

“Dövün öğretmenim; Onlar size Allah’ın anne babalarının ve devletin emaneti, siz de emanete en iyi şekilde sahip çıkmak için dövün.”
Valla emanet değil de kimi zaman, ortalıkta sorun çıkarmasın diye okula gönderdiklerinden falan düşünmeden edemiyorum doğrusu.


“Dövün öğretmenim; nasıl olsa onların size gücü yetmez, körpecik elleri ve tertemiz kalpleriyle size karşı koyamazlar.”
Kusura bakmayın, ama yarım asır öncesinde kalmışsınız be öğretmenim. Şimdi, ilköğretimde öğretmenlerin öğrenciler tarafından bıçaklandığına, öğrencilerin ağabeyleri tarafından dövüldüğüne, okulda arkadaşlarına o körpecik elleriyle nasıl daldıklarına şahit olmasak duygulanırdım(körpecik ellerin bir bir öğrencinin elini kırdığına da şahit oldum); ama şu karşı koyamama işini bir daha gözden geçirsek diyorum.

“Dövün öğretmenim; onlar sizi anne ve babalarından daha çok seviyorlar, ve çoğu zaman onlardan göremediği sevgiyi sizden bekliyorlar ama siz aldırmayın dövün.”
Hehehe

Şimdi burada dayağı savunduğum falan anlaşılmasın. Ama öğretmenleri değerlendirirken onları keyfi olarak dayak atan psikopatlar olarak gören, onların tahammül sınırlarının gitgide azalmasına sebep olan koşulları görmezden gelen bu değerli meslektaşlarımın ettiği “Ay hayatım tatlı-sert olmak gerekiyo, acıyan yerini üfleyince hemen geçiyo, hem hangi yüzyılda yaşıyoz, sınıf yönetimi şekerim sınıf yönetimi, dayak mı kaldı ayol?” tipi mesajlarını görünce de midem bulanıyor.  Dayak atma problemini o veciz sözlerinizle öğretmenlerin kişiliğine, aldığı eğitime(çok seçkin üniversitelerde okuduğunuzu ben de kabul ediyorum) bağlamadan önce zavallının tekine üç kişi ortaklaşa girip kol bacak kemiklerini kıran öğrencilerin, okula ertesi gün elini kolunu sallayarak girmesine izin veren bu rezaletin sorgulanması gerekiyor bence.  İstatistiki verileri arttırma adına iti kopuğu okula musallat edip eğitim ortamının kökünü dinamitleyen kuralların sorgulanması bırakılmış, bunların arasında çaresizlikten sinir krizleri geçiren öğretmenler salvoya tutuluyor. Siz böyle devam edin, ha gayret öfke kontrolleriyle, kaplumbağa teknikleriyle biraz daha ıkındığımızda çağı yakalayacağımız günler çok yakınınızda olacak.



Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.871
  • 512.407
  • 32.871
  • 512.407
# 09 Nis 2010 23:40:25
Hemen hemen her çocuk yuvasında, özellikle saldırgan davranışlar gösteren bir veya birkaç çocuk bulunur. Eğitmenler genellikle ne yapacaklarını bilemezler: Bir yandan diğer çocukları korumak, diğer yandan da agresif çocuğa yardım etmek isterler. Ama nasıl?
Parkta, yuvalardaki çocuk gruplarında veya okulda, daha doğrusu çocukların toplu olduğu yerlerde genellikle en azından bir çocuk vardır ki, genellikle erkek çocuğudur, diğerlerini rahatsız eder; her fırsatta onları itmek, ısırmak veya onlara vurmak ister ve yapar da. Diğer çocukların anneleri, veliler sinirlenir; genellikle de agresif çocuğun ailesinin eğitiminin yanlış olduğunu düşünür, şikayet eder ve mümkünse bu çocuğun gruptan, sınıftan atılmasını veya uzaklaştırılmasını isterler. Öğretmenle, eğitmenle, müdürle tartışmalar başlar, çocuk cezalandırılır, kimse yanına yaklaşmaz. O artık damgalanmıştır.
İşte, tam da bu noktada dikkat etmek gerekir: Unutulmamalı ki, yarın bu tutum içinde olan velilerin çocukları da aynı şeyleri yapabilir. Çünkü bütün küçük çocuklar onlara ilk anda hoş gelen, heyecanlandıran, gücünü ortaya koyan şeyleri yapıp denemek isterler. Vurmak, ısırmak, saçından çekmek caziptir, heyecan vericidir; güçlü olduğunu, kuvvetini, elinin çabukluğunu göstereceği yollardır bunlar. Şüphesiz bir- iki yaşındaki bir çocuk altı yaşındaki bir komşu kızının saçını çekiyorsa konu olmaz. O henüz bu yaşlarda başka çocukların hislerini anlayamaz, kendini onun yerine koyamaz. Bu nedenle de yetişkinler dikkat etmeli ve onu engellemelidir, engelleyebilmek için mümkün olduğunca göz önünde olmalıdır.
Çocuk zamanla, yaşı ilerledikçe bu davranışının yetişkinlerce onaylanmadığını, annesinin üzüldüğünü fark edecek; diğerlerine acı verdiğini, kendini kabul ettirmek için başka yolların olduğunu öğrenecektir. Ancak çocuk, yaşı ilerlemiş olsa da davranışlarını değiştirmeyebilir. Çünkü o sürekli bu yolla başarılı olmakta olduğunu görmüş, istediklerini bu yolla elde etmiş, vurarak, iterek istediği oyuncağı arkadaşının elinden almış, hatta artık diğer çocuklar o vurmadan, tekmelemeden onun istediklerini yapar olmuşlardır. Ya da çocuk kendi isteklerini ifade etmek için başka bir yol göremez, bilmez. Genellikle kendini sözlü olarak iyi ifade edemeyen, ifade ve konuşma zorluğu olan ve de konuşabilmek için tez canlı, sabırsız olan çocuk için ısırmak, tükürmek tavır almaya veya derdini anlatmaya göre en kolay ve hızlı yoldur.
Bazı küçük haydutlar(!) daha fazla dikkat çekmek için bu rolde ısrarlı olurlar. Onlar bilirler ki, eğer oyun oynarken yanındakini bağırtırsa, canını acıtırsa, elindeki arabayı hızla alırsa öğretmeni gelecek, ne olduğunu soracak, onun yine ne yaptığını öğrenmek isteyecek, yani bir kez daha o konu olacak, dikkat çekecektir. İstediği zaten budur. Oysa arkadaşı ile sakin oynasa kimsenin dikkatini çekmeyecek, kimse yanına gelmeyecek, ne yapıyorsun diye sormayacaktır.
Bir diğer konu ise şudur: Genelde özgüveni olmayan veya özgüveni hırpalanmış olan çocuk, en azından fiziksel olarak güçlü olduğunu göstermek ve bunu sürekli olarak yeniden ispat etmek ister. Böyle çocukların genellikle sosyal deneyimi azdır. Onlar diğer çocukların mimiklerine, bakışlarına, tavırlarına pek anlam veremezler, anlayamazlar ve her zaman, en sıradan, doğal bir durumda bile kendilerine karşı bir tavır olduğunu düşünürler, tetikte kendilerini sürekli savunmada tutarlar.
Tüm bunlar ve benzeri nedenlerle yetişkinler çocukları saldırgan tutumlarından uzaklaştırmak istiyorlarsa, önce yukarda anlatıldığı gibi bu davranışı ortaya çıkaran sebebi bulmalıdırlar. Ondan sonra, çocuğa zaman tanınmalıdır. Değişim için ilk önce zaman gereklidir. Genellikle okul çağına kadar çocuklar için tartışmak kavga etmek, birbirine vurmak, hızla girişmek demektir. Yavaş yavaş bu tutumlarını terk ederler. Ancak bu bizlerin sürekli davranışlarını doğru bulmadığımız, devamlı ayıpladığımızı söylememizle olmaz. Çoğu kez bu tutum ters teper.
Diğer yandan birçok ailede erkek çocukların süratle vurması veya tekme atması genellikle normal görülür. Hatta “görüyor musun yaramazı, kaşla göz arasında ne yaptı” derken biraz da memnuniyet, hayranlık dile getirilir. Çoğu kez “erkek çocuğu dediğin biraz haylaz, yaramaz olmalı” denilerek çocuğa rolü verilir ve bu rol onaylanır da. Kız çocuğu yapmaz, yapmamalı, kıza yakışmaz, ayıp derken”, ama o erkek, doğasında var, ne yapsan engelleyemezsin” denilmez mi? Çoğu durumda, yaşamın bir çok alanında zaten erkek çocuğu eğer erkek gibi erkek olmak istiyorsa vurucu olması gerektiğini ve erkek rolünün de bu davranış biçimi olduğunu görmektedir. Kız çocuğu da genellikle kurbandır, kurban rolünde kalır. Ve yine bir çok kız çocuğu kendileri lehine durumu değiştirmek için saldırıyı yavaşça , sinsice(!) yaparlar; cimdirerek, sessizce saç çekerek.
Eğer bir çocuk diğerini döverse, ona vurursa biz yetişkinler dikkatimizi önce kurbana vermeliyiz. İlk anda saldırgan çocuğu bir kenara almalı, onunla ilgilenmemeliyiz. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi o dikkati çeksin diye sıkmıştır arkadaşının kolunu. Biz onun elinden metodunu, onun silahını almalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? Ona başka metodları göstererek. Düşünmeliyiz: bu çocuk özellikle neleri iyi yapıyor, neyle, hangi özellik ve beceri ile diğer çocukların dikkatini çekebilir? Hangi durumda diğer çocuklar kendi içlerine onu kabul ederler? Kendisini ifade edebilmesi, isteklerini dillendirmesi için farklı durumlarda neler yapıyor? Şüphesiz onun da saldırmadığı, farklı davrandığı durumlar oluyordur. Bu durumları gözleyelim ve ödüllendirelim.
Çocuk grubu içinde, vuranın, saldıranın rolü, izleyenler ve vurulanlar, itilenler olmazsa anlaşılmaz. Daima özellikle kuvvetli olan, biraz daha yaşça büyük olan bu rolü alacaktır. Eğer bir çocuk birkaç kez agresif davranırsa, ki olabilir, diğerleri deneyimleri ile bu çocuğu da kabullenirler. Eğer çocuk elleriyle sorunu çözmeye kalkmış ise, diğer hepsi için kimin suçlu olduğu, kimin ilk önce başladığı bellidir. O fişlenmiştir, yaptığı diğer olumlu, iyi şeyler hiç görülmez. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misali, kimse ona inanmaz ve güvenmez. Diğerleri onunla oynamak, beraber olmak istemez ve kendini farklı yönleriyle gösterme şansı azalır. O da giderek günah keçisi rolünü benimser ve “her zaman saldıran” çocuk tipini kendi de kabullenir ve bu rolü oynar. Hele ki ona kötü davranıldığını hisseder ve görür ise, hiç değiştirmeden ve dozunu artırarak devam eder. Vurur, ısırır, tekmeler. Ve diğerleri haklı olduklarını bir kez daha görür onu dışlamaya devam eder, bu böylece sürer gider.
Diğer bir konu ise, çocuğun agresifliğinin grup içinde çözülmesi, yani konuyu grup ortamında çok yönlü ele alma gerekliliğidir. Ayrıca sorunu grup içinde çözmek aile içinde çözmeye göre daha kolaydır. Çocuk, evde belki de çok farklı davranıyordur. Evde azarlamak, bağırmak ve ceza vermek genellikle duruma yardımcı olmaz, sorunu ağırlaştırır.
Sonuç olarak, grup içinde saldırgan davranışlar gösteren çocuklar dışlanmamalı, olay sosyal bir görev olarak benimsenmeli, eğitimciler ele almalıdır. Sonuçtan herkes, çocuk da, arkadaşları da, eğitmen ve veli de bir şeyler öğrenecektir.

Çevrimdışı Nevcivan AYDIN

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.933
  • 3.225
  • 1.933
  • 3.225
# 09 Nis 2010 23:44:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Şimdi burada dayağı savunduğum falan anlaşılmasın. Ama öğretmenleri değerlendirirken onları keyfi olarak dayak atan psikopatlar olarak gören, onların tahammül sınırlarının gitgide azalmasına sebep olan koşulları görmezden gelen bu değerli meslektaşlarımın ettiği “Ay hayatım tatlı-sert olmak gerekiyo, acıyan yerini üfleyince hemen geçiyo, hem hangi yüzyılda yaşıyoz, sınıf yönetimi şekerim sınıf yönetimi, dayak mı kaldı ayol?” tipi mesajlarını görünce de midem bulanıyor.


Hocam, mesajımda mideniz bulanmış, canınız sağolsun. Öğretmenleri değerlendiriken nasıl değerlendirme yazptığımı ilk mesajda yazmıştım, keşke orayı da okusaydınız. Ben sizin için tekrar alıntılayayım:
NOT: Öğretmenlerimizin yüzde 99,9 unu tenzih ederim. İnşallah benim zannettiğim yüzde 0,1 lik kısım da yoktur ve bu yazı gereksiz yazılmış bir yazıdır.

Bu arada yazınızın katıldığım bölümleri var. Doğrudur, günümüzde çoğu şey gibi malesef çocuklarımızın fıtratları da değişti. Ama hala o eski saf ve temiz çocuklarımız da var, ve  köylerde durum hep böyle.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.871
  • 512.407
  • 32.871
  • 512.407
# 09 Nis 2010 23:54:54
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hocam, mesajımda mideniz bulanmış, canınız sağolsun. Öğretmenleri değerlendiriken nasıl değerlendirme yazptığımı ilk mesajda yazmıştım, keşke orayı da okusaydınız. Ben sizin için tekrar alıntılayayım:
NOT: Öğretmenlerimizin yüzde 99,9 unu tenzih ederim. İnşallah benim zannettiğim yüzde 0,1 lik kısım da yoktur ve bu yazı gereksiz yazılmış bir yazıdır.




Nevcivan öğretmenim konuyu sildirsen mi ne yapsan acaba???

Sadece konu başlığına bakarak yorumlar çok yapılırsa teker teker cevap vermek zorunda kalacaksınız... Oysaki konu başlığında çok da güzel bir kinaye var :D

Çevrimdışı Nevcivan AYDIN

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.933
  • 3.225
  • 1.933
  • 3.225
# 10 Nis 2010 00:04:19
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Nevcivan öğretmenim konuyu sildirsen mi ne yapsan acaba???

Sadece konu başlığına bakarak yorumlar çok yapılırsa teker teker cevap vermek zorunda kalacaksınız... Oysaki konu başlığında çok da güzel bir kinaye var :D



Sorun değil hocam, eleştiriye açığım. Her eleştiride gelişmeye açlıan bir kapı vardır. Eşeltirilere yeterince tahammül gösterme meziyetini kazanamamış olmalıyım ki, savunma ihtiyacı hissediyorum. Bundan sonra cevap vermemeye çalışacağım. Tabi becerebilirsem. :)

Çevrimdışı Hobbadanak

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 43
  • 42
  • 43
  • 42
# 10 Nis 2010 00:05:20
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Okuduğumuzu anladık mı?

Çevrimdışı Hobbadanak

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 43
  • 42
  • 43
  • 42
# 10 Nis 2010 00:16:28
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hemen hemen her çocuk yuvasında, özellikle saldırgan davranışlar gösteren bir veya birkaç çocuk bulunur. Eğitmenler genellikle ne yapacaklarını bilemezler: Bir yandan diğer çocukları korumak, diğer yandan da agresif çocuğa yardım etmek isterler. Ama nasıl?
Parkta, yuvalardaki çocuk gruplarında veya okulda, daha doğrusu çocukların toplu olduğu yerlerde genellikle en azından bir çocuk vardır ki, genellikle erkek çocuğudur, diğerlerini rahatsız eder; her fırsatta onları itmek, ısırmak veya onlara vurmak ister ve yapar da. Diğer çocukların anneleri, veliler sinirlenir; genellikle de agresif çocuğun ailesinin eğitiminin yanlış olduğunu düşünür, şikayet eder ve mümkünse bu çocuğun gruptan, sınıftan atılmasını veya uzaklaştırılmasını isterler. Öğretmenle, eğitmenle, müdürle tartışmalar başlar, çocuk cezalandırılır, kimse yanına yaklaşmaz. O artık damgalanmıştır.
İşte, tam da bu noktada dikkat etmek gerekir: Unutulmamalı ki, yarın bu tutum içinde olan velilerin çocukları da aynı şeyleri yapabilir. Çünkü bütün küçük çocuklar onlara ilk anda hoş gelen, heyecanlandıran, gücünü ortaya koyan şeyleri yapıp denemek isterler. Vurmak, ısırmak, saçından çekmek caziptir, heyecan vericidir; güçlü olduğunu, kuvvetini, elinin çabukluğunu göstereceği yollardır bunlar. Şüphesiz bir- iki yaşındaki bir çocuk altı yaşındaki bir komşu kızının saçını çekiyorsa konu olmaz. O henüz bu yaşlarda başka çocukların hislerini anlayamaz, kendini onun yerine koyamaz. Bu nedenle de yetişkinler dikkat etmeli ve onu engellemelidir, engelleyebilmek için mümkün olduğunca göz önünde olmalıdır.
Çocuk zamanla, yaşı ilerledikçe bu davranışının yetişkinlerce onaylanmadığını, annesinin üzüldüğünü fark edecek; diğerlerine acı verdiğini, kendini kabul ettirmek için başka yolların olduğunu öğrenecektir. Ancak çocuk, yaşı ilerlemiş olsa da davranışlarını değiştirmeyebilir. Çünkü o sürekli bu yolla başarılı olmakta olduğunu görmüş, istediklerini bu yolla elde etmiş, vurarak, iterek istediği oyuncağı arkadaşının elinden almış, hatta artık diğer çocuklar o vurmadan, tekmelemeden onun istediklerini yapar olmuşlardır. Ya da çocuk kendi isteklerini ifade etmek için başka bir yol göremez, bilmez. Genellikle kendini sözlü olarak iyi ifade edemeyen, ifade ve konuşma zorluğu olan ve de konuşabilmek için tez canlı, sabırsız olan çocuk için ısırmak, tükürmek tavır almaya veya derdini anlatmaya göre en kolay ve hızlı yoldur.
Bazı küçük haydutlar(!) daha fazla dikkat çekmek için bu rolde ısrarlı olurlar. Onlar bilirler ki, eğer oyun oynarken yanındakini bağırtırsa, canını acıtırsa, elindeki arabayı hızla alırsa öğretmeni gelecek, ne olduğunu soracak, onun yine ne yaptığını öğrenmek isteyecek, yani bir kez daha o konu olacak, dikkat çekecektir. İstediği zaten budur. Oysa arkadaşı ile sakin oynasa kimsenin dikkatini çekmeyecek, kimse yanına gelmeyecek, ne yapıyorsun diye sormayacaktır.
Bir diğer konu ise şudur: Genelde özgüveni olmayan veya özgüveni hırpalanmış olan çocuk, en azından fiziksel olarak güçlü olduğunu göstermek ve bunu sürekli olarak yeniden ispat etmek ister. Böyle çocukların genellikle sosyal deneyimi azdır. Onlar diğer çocukların mimiklerine, bakışlarına, tavırlarına pek anlam veremezler, anlayamazlar ve her zaman, en sıradan, doğal bir durumda bile kendilerine karşı bir tavır olduğunu düşünürler, tetikte kendilerini sürekli savunmada tutarlar.
Tüm bunlar ve benzeri nedenlerle yetişkinler çocukları saldırgan tutumlarından uzaklaştırmak istiyorlarsa, önce yukarda anlatıldığı gibi bu davranışı ortaya çıkaran sebebi bulmalıdırlar. Ondan sonra, çocuğa zaman tanınmalıdır. Değişim için ilk önce zaman gereklidir. Genellikle okul çağına kadar çocuklar için tartışmak kavga etmek, birbirine vurmak, hızla girişmek demektir. Yavaş yavaş bu tutumlarını terk ederler. Ancak bu bizlerin sürekli davranışlarını doğru bulmadığımız, devamlı ayıpladığımızı söylememizle olmaz. Çoğu kez bu tutum ters teper.
Diğer yandan birçok ailede erkek çocukların süratle vurması veya tekme atması genellikle normal görülür. Hatta “görüyor musun yaramazı, kaşla göz arasında ne yaptı” derken biraz da memnuniyet, hayranlık dile getirilir. Çoğu kez “erkek çocuğu dediğin biraz haylaz, yaramaz olmalı” denilerek çocuğa rolü verilir ve bu rol onaylanır da. Kız çocuğu yapmaz, yapmamalı, kıza yakışmaz, ayıp derken”, ama o erkek, doğasında var, ne yapsan engelleyemezsin” denilmez mi? Çoğu durumda, yaşamın bir çok alanında zaten erkek çocuğu eğer erkek gibi erkek olmak istiyorsa vurucu olması gerektiğini ve erkek rolünün de bu davranış biçimi olduğunu görmektedir. Kız çocuğu da genellikle kurbandır, kurban rolünde kalır. Ve yine bir çok kız çocuğu kendileri lehine durumu değiştirmek için saldırıyı yavaşça , sinsice(!) yaparlar; cimdirerek, sessizce saç çekerek.
Eğer bir çocuk diğerini döverse, ona vurursa biz yetişkinler dikkatimizi önce kurbana vermeliyiz. İlk anda saldırgan çocuğu bir kenara almalı, onunla ilgilenmemeliyiz. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi o dikkati çeksin diye sıkmıştır arkadaşının kolunu. Biz onun elinden metodunu, onun silahını almalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? Ona başka metodları göstererek. Düşünmeliyiz: bu çocuk özellikle neleri iyi yapıyor, neyle, hangi özellik ve beceri ile diğer çocukların dikkatini çekebilir? Hangi durumda diğer çocuklar kendi içlerine onu kabul ederler? Kendisini ifade edebilmesi, isteklerini dillendirmesi için farklı durumlarda neler yapıyor? Şüphesiz onun da saldırmadığı, farklı davrandığı durumlar oluyordur. Bu durumları gözleyelim ve ödüllendirelim.
Çocuk grubu içinde, vuranın, saldıranın rolü, izleyenler ve vurulanlar, itilenler olmazsa anlaşılmaz. Daima özellikle kuvvetli olan, biraz daha yaşça büyük olan bu rolü alacaktır. Eğer bir çocuk birkaç kez agresif davranırsa, ki olabilir, diğerleri deneyimleri ile bu çocuğu da kabullenirler. Eğer çocuk elleriyle sorunu çözmeye kalkmış ise, diğer hepsi için kimin suçlu olduğu, kimin ilk önce başladığı bellidir. O fişlenmiştir, yaptığı diğer olumlu, iyi şeyler hiç görülmez. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misali, kimse ona inanmaz ve güvenmez. Diğerleri onunla oynamak, beraber olmak istemez ve kendini farklı yönleriyle gösterme şansı azalır. O da giderek günah keçisi rolünü benimser ve “her zaman saldıran” çocuk tipini kendi de kabullenir ve bu rolü oynar. Hele ki ona kötü davranıldığını hisseder ve görür ise, hiç değiştirmeden ve dozunu artırarak devam eder. Vurur, ısırır, tekmeler. Ve diğerleri haklı olduklarını bir kez daha görür onu dışlamaya devam eder, bu böylece sürer gider.
Diğer bir konu ise, çocuğun agresifliğinin grup içinde çözülmesi, yani konuyu grup ortamında çok yönlü ele alma gerekliliğidir. Ayrıca sorunu grup içinde çözmek aile içinde çözmeye göre daha kolaydır. Çocuk, evde belki de çok farklı davranıyordur. Evde azarlamak, bağırmak ve ceza vermek genellikle duruma yardımcı olmaz, sorunu ağırlaştırır.
Sonuç olarak, grup içinde saldırgan davranışlar gösteren çocuklar dışlanmamalı, olay sosyal bir görev olarak benimsenmeli, eğitimciler ele almalıdır. Sonuçtan herkes, çocuk da, arkadaşları da, eğitmen ve veli de bir şeyler öğrenecektir.


Öğretmenim, yazının kaynağını da belirtseymişsiniz keşke.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.871
  • 512.407
  • 32.871
  • 512.407
# 10 Nis 2010 00:21:04
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Öğretmenim, yazının kaynağını da belirtseymişsiniz keşke.

Bilgisayarımda arşiv bölümünde bulunan bir yazı...

Kayıt Tarihi: 03.11.2005

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK