KIYAMETİ ÇAĞIRMAK -4. BÖLÜM
Yol boyunca hayatıma yeni eklenen vicdan azabımla boğuşup durdum. Bu genç yabancının beni olay yerinden zorla uzaklaştırması o an için mantıklı gibi görünse de benim için hala yanlıştı. Orada kalmalı, sonuç ne olursa olsun durumla yüzleşmeliydim. Yol biraz daha sürdü. Sonra şehir dışında bir villanın önünde durduk. Dışarıdan bakılacak olursa oldukça lüks bir villa görünümü veriyordu. Genç adamın hali vakti yerinde olmalıydı. Tuhaf bir bakışımı yakalamış olacak ki açıklama gereği duyar gibi konuşmaya başladı.
“Eee, şimdi bu adam da epey varlıklı olmalı diye düşünmüş olabilirsiniz.” dedi. Sonra daha cevap vermeme fırsat tanımadan devam etti:
“Yazık ki benim değil. Bir arkadaşımın. Kendisi yurt dışında olduğunda kullanmam için anahtarını bana bırakır.”
“Yok öyle düşünmemiştim” gibi gereksiz ve biraz da mahcubiyetin getirdiği masumane bir yalanın içine girmeyecektim. Sadece
“Güzelmiş” dedim.
Sanki ne yapmak istediğimi anlamış gibi gülümsemeyle gülümsememe arasında bir tebessüm etti. İçeri girdiğimizde karşılaştığım görüntü de dışarıda gördüğüm şaşaanın devamı gibiydi. Genç adam içeride ki büyük bir kanepeyi göstererek,
"Burada uyuyabilirsiniz", dedi.
Bana verdiği pijama, çarşaf, yastık ve battaniye günün sonu için tek ihtiyacım olan şeydi. Genç adam kendi odasına çekildiğinde durumun tuhaflığına rağmen bu yabancı evdeki kanepeye uzandım. Uykuya dalmam oldukça uzun zamanımı alsa da sonunda sabah olduğunu fark etmediğime bakılırsa uyumayı başarmıştım. Tanımadığım bir adamın evinde, tanımadığım bir odada bu kadar rahat ve güvende hissetmem, hayatımın garip bir ironiye teslim olduğunun kanıtıydı.
Mutfaktan gelen çay kokusuyla irkildim. Ses çıkarmadan kalktım. O sırada mutfak kapısında genç adam belirdi. Üzerinde sade bir tişört, yüzünde yorgun ama nazik bir ifadeyle,
“Günaydın. Umarım rahat uyuyabildiniz,” dedi. “Oturun, çay koydum. Biraz da simit var. Çay ve simit evrensel bir sakinleştiricidir.” deyip gülümsedi.İtiraz etmedim. Oturdum. Çayımı aldım. Birkaç yudumdan sonra gözlerimi ona çevirdim.
“Beni buraya neden getirdiniz? Hala adınızı bilmiyorum ve sanırım artık bilmeye hakkım var.”
Omuzlarını hafifçe silkti.
“Bazen birine ismini söylemek, ona fazlasıyla yakınlaşmak anlamına gelir.
Size kötü bir gününüzde rastladım. Ama size karşı kötü bir niyetim yok. Sadece yardıma ihtiyacınız vardı.”
Bir süre sustuk. Bu garip sohbet, beni ruhumun derinliklerinde bir yerden yakalamıştı. Onunla konuşmak, yıllardır içimde tuttuklarımı birine açmak istiyormuşum gibi hissettiriyordu. Böyle düşünürken onun da dalgın hali gözüme ilişti. Sanki o da bir anının derinliğine inmişti. Sessizliği bölmedim. Bir iki dakika sonra ikimiz de çok uzak anılardan geriye dönüyorduk.
“Peki çocuk... Durumu nasıl acaba?”
Cevap kısa ve netti.
“Hayatta. Ama ziyaret için biraz zaman geçmeli.”
Başımı salladım. Kalbim yavaş yavaş yerine oturuyordu. O gün saatlerce konuştuk. Hayattan, tesadüflerden. Ucuz kahveden, saçma haberlerden. Konu hep dolandı ama bir kez bile dün yaşanan kazaya tam anlamıyla geri dönmedi.
Kahvaltıdan sonra yola çıktık. Beni evime yakın bir noktada bırakmasını istedim. Genç adamın ısrarına ragmen çocuğu görme konusunda kendime engel olamıyordum. Beni bıraktığı noktadan bir taksiye binip kazaya en yakın hastaneye gittim. Hemen kapının girişinde danışmadaki sekreter kıza yöneldim.
“İyi günler. Dün ilerideki caddede yaşanan kazada yaralanıp buraya getirilen bir çoocuk vardı. Onu görebilir miyim? Hangi odada acaba?”
Kız kayıtlara şöyle bir göz gezdirdi:
“Beyefendi kayıtlarımıza göre dün akşam üzeri taburcu olmuş.”
“Nasıl, çocuk iyi mi yani? Allah’ım çok şükür. Peki, ailesininin telefonu ya da adresi var mı? Görüşmek isterim.”
“Akrabası mısınız?”
“Hayır ama.”
“Böyle bir bilgiyi kan bağı olmayan birine veremiyoruz beyefendi.”
“Anlıyorum ama ben, ben o çocuğa çarpan kişiyim. Çocuğu görmek, aileden ve çocuktan hiç olmazsa özür dilemek istiyorum. Bir istisna yapamaz mısınız?”
“Maalesef beyefendi. Ama istiyorsanız belki şuradaki polislerden bilgi alabilirsiniz. Onlarla defalarca konuştular.”
“Öyle mi? Sanırım beni şikayet ediyorlardı. Teşekkür ederim.”
Danışmadaki kız bu itirafıma dudak büktü. Onu o kadar ilgilendirmiyordu ki üzerinde bile durmadan önündeki yazılara yöneldi.
Anlaşılan az sonra görüşeceğim polisler beni görünce gözaltına alacaklardı. Belki de tutuklanacaktım. Bunu hak etmiş olsam da kuvvetle muhtemel yaşayacağım şeyler bir an için kendimi çok kötü hissetmeme neden oldu. Belki de apar topar kelepçe takıp biraz da kızarak karakola götüreceklerdi ama korkunun ecele faydası yoktu. Derin bir nefes aldım ama nefes ciğerlerime ulaşmadan kalbimin ritmine takılıyordu. Kesik kesik nefeslerle polise doğru yaklaştım.
“İyi günler memur bey. Ben teslim olmak istiyorum.”