Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 16:43:02
ŞARKI

Açık-renkli kan uçlarından sesleniliyor:
Öğle vakitleri gırnata çalarken çingene
düşman kampların soluğunu tutuyor.
Söylem payını koparıyor.

Bayram hazırlığı yapılırken daha çok paslanıyor malzeme.
Yörüngesini reddeden her derviş
sapantaşı olup fırlıyor
pozitif rakamların üstüne. Göz akışkan

ve geçirgen olmadıkça ne işe yarar.
Çingene gözbekelerini kundaklayıp
şarkı söylüyor orkinosun içinde.
Alfabeden sarkıyor dili. İnsan hırsını, zaman akışını

gizlemiyor bir öğle vakti
evrilip çevriliyor söz.
Suç işlemenin kıyılarından sesleniliyor;
Gebereni oyna, safça ve masumca.

Öğle vakti gözünü gördüm çingene
Şarkı söyle. Şarkı söyle
Uyan...
Hazır tereddütteyken zaman.

A.B.Ö.

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 17:52:01
Özleyiş

Özledim... Yanıklık canıma değdi...
Özledim, yıllarca daha özlerim.
Hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
Kırılıp giderdi nice sazlarım...

Yatın ümitlerim, uykuya yatın!
Bitin hasretlerim, tükenip bitin!
Ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
Onunla dikleşir bütün düzlerim.

Yanımda sanrım, bakarım düştür;
Güldüm zannederken gözlerim yaştır.
Umduğum ne varsa hepside boştur;
Yinede bekliyor onu gözlerim.

Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar;
Hayal var: Gözümü, gönlümü çeler.
İçimde bir bülbül şakıyıp çiler:
Özledim, yıllarca daha özlerim...

Hüseyin Nihal Atsız

Çevrimdışı muarmu

  • Uzman Üye
  • *****
  • 332
  • 1.494
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 332
  • 1.494
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 17:52:55
         GEÇMİŞ OLAN DÜN
geçmiş olan dünden hiç yad etme
yarın da gelmemişken feryad etme
düşünme geleceği de geçmişi de
şimdi şen ol da yaşamı berbad etme
                                                    ÖMER HAYYAM

Çevrimdışı eylulada1

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.164
  • 47.321
  • 4.164
  • 47.321
# 11 Haz 2011 20:14:59
mor çiçekler..


hala yarıştasın
hala sınavda..
kim varır
derdi bu
yalnızlıkla sarmalanan...

varırsan
benden önce
mor çiçekler mi ekeceksin
bahçeye...
bir şeytan uçurtması mı
rüzgarı eleyecek
kuyruğunda...
varırsan
benden önce
gül mü açacak
yüzünde...

nedir ki telaşın..
ne bu
hengame...
bir dem nefes
almak...
bir kısa soluklanmak
aşk..
ten kafesinde...

zamanı saymıyorum..
sitemim
aldığın
nefese değil...
bahçede açan
mor çiçeklere..
(N.K)

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 20:20:00
 
Anlıyorum Deme Bana

Anlıyorum deme bana
Anlayabilir misin hissettiklerimi
Bakabilir misin hayata benim gözlerimden
Sığdırabilir misin otuziki seneyi beş dakikaya
Çözebilir misin beynimin gizemini
Silebilir misin unutmak istediklerimi
Senin için yanlış olan değer yargılarımı
Değiştirebilir misin anlayacağın şekilde
Bir gülüşün kıymetini bilebilir misin
Sevgilimin dudaklarındaki
Ruhumda kopan fırtınaları
Canlandırabilir misin hayalinde
Yaşayabilir misin aynı acı ve üzüntülerimi
Delice düşlerimi sorgulayabilir misin içinde
Boşuna anlıyorum deme bana
İçiçe yaşadığım bunca seneye rağmen
Kendimi ben bile anlayamadım daha

Yaşar Kemal Seçkin
 

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 20:48:08
Han Duvarları 

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek
Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
 Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol...
Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı...
Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih:
Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı...
Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...
Faruk Nafiz Çamlıbel



 Faruk Nafiz Çamlıbel



 
 

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:04:06
HARP KALDIRIMINDA AŞK   

 

sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin

hiç görmediğim yıldızlar gözlerine doğmuş

bir büyüklük duygusu dağlar gibi yüreğinde

ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız

yağmur hep böyle yağacak mı hatıralara

eksik olan bir şey var sana bana dair

belki bir rüzgar belki rüzgardan da hafif

ama kalbimiz yine uzak bir deniz gibi boş

heybetli gurupların belirdiği saatlerde

 

sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin

acaba nasıl öğrenmişim nasıl farkında olmadan

her şey nasıl olup geçmiş nasıl barut yağmış

nasıl güneş vurmuş zehirlenmiş şehrin üstüne

şimdi hangi kıyılarda gemiler demir alıyor

güney rüzgarlarına açıp yelkenlerini

belki bir italyan kızı tüfeğine dayanmış

senin gibi barışı tasarlıyor dağlarda

mahzun esirler harp şarkıları kadar mahzun

gizlice talim ediyor hürriyet adımlarını

 

sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin

ah şu harp bitse rüzgar gibi bir nefes alabilsek

kimseler kimseler çıkmasa yolumuzun üstüne

yağmur yağsın varsın ıslansın saçlarımız

yalnız duyulmaz olsun göğsümüzdeki darlık

dilimizdeki kilit kolumuzdaki zincir

ömrümüz meçhullerden meçhullere akıyor

saatler bizim değil kitaplar bizim değil

bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey

kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz

ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim

buna rağmen mutluluğa inanıyoruz

Attila İlhan

Çevrimdışı kardelen_4410

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.452
  • 2.278
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.452
  • 2.278
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:26:42
şimdi gidiyorsun git
oysa senden tek bir damla istemiştim
sana kocaman bi deniz sunmak için
şimdi gidiyorsun git
ne zaman başladı bu hikaye anımsamak zor
gençtim hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım
koymazdı öle üç beş nöbetleri geceler içimi acıtmazdı
böyle bir insan bu kadar eksilebilir mi!
hatırlarsan sesine uyku kaçmış bi adam vardı bu şehirin bi yerlerinde
düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin
o adam bendim unuttun mu
bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu seni unutamadı
işin kolayına kaçmadım uğruna ölmedim yani
uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
sen bunu da bilmedin ben bir bakışına bin anlam yükledim
sen aşka kestirmeden gittin bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
şimdi gidiyorsun git
bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden bütün ışıklarımı söndürüyorsun
bu cehennem cinayetleri işliyorsun sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
yazıklar olsun yazıklar olsun susuyorsun susuyorum susacaklarım bitmiyor
hani sen sevdiğini yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin
hani sen bana kalkmayı değil düşmemeyi öğretecektin
nerdesin nerdesin
uzun lafın kısası yoktur anlatacağım çok şey var
hoyrat bi rüzgar gibi geldin aklımı hayatımı dağıttın
şimdi gidiyorsun git
daha ayrılığa bile çarpmadan aşk bizden döndü
bir yılan gibi soktun kimsesiz geceleri artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
ama sana dokunmak da yasak bana
göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
sen varya sen alllah kahretsin
yani şimdi gözleri sana bezeyen bi kızım olmayacak mı
yani şimdi başkaları mı sevicek seni
ben saçlarını okşadığım zaman ellerin öksüz kalırdı
şimdi gidiyorsun git
Kahraman Tazeoğlu

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.274
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.274
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:32:39
Ki ben, Monna Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben Monna Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım sığmaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun soyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Çevrimdışı gazili0606

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.617
  • 15.488
  • 6.617
  • 15.488
# 11 Haz 2011 22:42:53
HATIRINA DÜŞECEĞİM

Kopkoyu bir sis içinde bir akşam
Hatırına düşeceğim belki
Bir an ıslayacak yağmur yüzünü
Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın
Sonra sıcak yatağında uzun uzun
Ağlayacaksın Ağlayacak.!

Boğazında bir şeyler düğümlenecek
Ah yanımda olsaydı diyeceksin
Tüm yıldızlar gülecek haline Ay'da göz kırpacak
İliklerine işleyecek bensizlik
Kahrolacaksın...!

Bir sigara tüttüreceksin ihtimal
Ufku seyredeceksin saatlerce
Bir rüzgar kopçalayacak yüzünü
Sonra hayalim gelecek karşına
Bir Şiirimi mırıldanacaksın
Hıçkıracaksın..!

Gönlünden atamadığın gibi kafandan da
Silemeyeceksin beni düşlerine gireceğim her gece
İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü
Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman
Anlayacaksın..!

Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin
Kafan gibi kaleminde işlemeyecek
Unutmak isteyeceksin her şeyi
Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi
Kıvranacaksın.!

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:48:28
Buluşamamak

Su toprağa,
Toprak da suya hasret...
Her zaman pusuda bekler,
içini doldurmayı öylece...
Acıdan da acı bir rutubet....
Su toprağa,
Toprak da suya hasret...

Ziyana beş kala,
Bir hevesle uyanır bazen düşler.
Çekip ipini kahrolası gidişler,
Adını siyah bir kurşuna dizer...
Kurşun da acıtır elbet..
Su toprağa,
Toprak da suya hasret...


Umut kazar toprağı derinlere.
Aşk uzanır suyundan içer.
Ne de hoş başlarken serçeler güne
Neden tükenir çiçeklerde fer.
Nedir bu bilinmez illet...
Su toprağa,
Toprak da suya hasret...

Su toprağa,
Toprak da suya hasret...
Her zaman pusuda bekler,
içini doldurmayı öylece...
Acıdan da acı bir rutubet....
Su toprağa,
Toprak da suya hasret...
 
 
Cenk Ulupınar

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:50:54
Sevilerde Buluşamama

Ruhumun en ücra köşelerinde
Karanlıklar çöktü, farkında mısın?
Boğulurum sensiz gecelerinde
Anlamam, dünde mi, yarında mısın?

Benliğim kahrolmuş, benliğim yorgun,
Kusursuz varlığın ışık tutmuyor
Zamanı dondurdu bu ani vurgun,
Bakışlar soğudu, düş ısıtmıyor.

Avuntum haykırır yalnızlığımı
Kanıtlar anlamsız terkedilişi.
Sözlere gömerim kırgınlığımı,
Kanatır beynimi yokluğun dişi.

Biz - ki sevilerde buluşamadık-
Ulaşılmaz kıldık birbirimizi.
Duygular savruktu, anlaşamadık,
Anlaştıramadık sözlerimizi.

Şimdi bir sorgudur, beynimi sarar,
Varlığın ne kadar gerekli bana?
Gözlerim,kendine muhatap arar
Anlatabildim mi kendimi sana.
 
Osman Velioğlu
 

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:54:23
Aşk olmasaydı yağmur ağlamazdı! 
Yıllar, filizlenip olgunlaşmaya gark ederken
Şen şakrak mutlu ve refahlı günler çok azdı
Yaşayamadan anlatmak, işitmeden duymaktı
Görmek için bakmayı bir niteliğe erdirmekti

Dünyanın nimetleri her bir tarafı kuşatırken
Rahmet bu kadar aşikâr gerekçeyle yakınken
Kalp kendi hilkatinde ritme amade bulunurken
Ruhumun, hicran sayfaları ne kadar manidardı

Ummanlara doğru uzanan derin bir hüzün vardı
Uyumak, oysa çok şeyler anlatıyor o an bizardı
Kalbim ne kadar sahibiyleydi idrakim neredeydi
Zaman insan kimliğinde muvazene için hakikatti

Doğmak emanetin tevdiinde olan bir merhaleydi
Nesiller için mücerret olacak mümtaz sağanaktı
Hakk zerrede muhakkak olan hamiyetli sığınaktı
Kim ne kadar farkındaydı, akıl insan için vuslattı

Aşk olmasaydı, su durulmazdı, yağmur ağlamazdı
Toprak, bereketi için anlaşılmaya amadeli sanattı
Güneş neleri anlatırdı, rüzgâr nefesler için olandı
Med cezir nazar eden içinde hissiyatta bir farktı

Mütekâmil olmak insani hasleti kuşanarak solumak
Ahseni takvimden neden bahsedilir meraka akmak
İradenin hüviyetini berraklaştırmak nefsi tanımak
Ruhun kalbi nizam etmesine nefesi gark edebilmek

Aslen sahibi olduğun ne var nefes olmazsa orda kal
Ölüm, bir gün kapını çalacak sakın geç kalma ey yar
Sevda bunun için var uzlet melaline suhuletli bir ar
Edep içinde kal, mütemadiyen tefekkürde seyri hal



 Mustafa Cilasun



 
 

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.555
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 22:56:29
 
Demedi deme

Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gel sene.
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz.
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Can kuşu kafeste durmaz demişler
Kaçan kuş kafese girmez demişler
Son pişmanlık fayda vermez demişler
Geleceksen bir gün önce gel sene.

Abdurrahim Karakoç
 

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.401
  • 6.353
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.401
  • 6.353
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Haz 2011 23:21:50
LEBLEBİ

Nasıl ayrılır
ürkeklik
ayakları ilk kez
bir mısır tarlasına
değen kargadan
Ne zaman
karar verir rüzgar
fırıldakla oynamayı bırakıp
kızların eteklerini
uçuşturmaya
Ne yazar
anı defterine
kuru bir tarlaya
ilk düşen yağmur damlacığı
Akıllı çocuğun
bilgisayarıdır leblebi
siz hiç anlamadınız mı
leb denmeden
bir şeyleri ...

Sunay Akın


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK