Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.386
  • 4.415
  • 27.386
# 26 Kas 2011 18:29:50
BEN BİR ÖĞRETMENİM
Söz-Müzik: Aysel Cihan Karaman

Bilginin ışığında yükselecek bu vatan
Benim adım öğretmen bana emanet vatan
İsterse bir şehirde ya da bir dağ köyünde
Benim adım öğretmen gezerim belde belde

Kolum kanadım lafım bilgi
Bende bitmez coşar sevgi
Başöğretmen izinde
Yılmaz yürür bu Türk genci

Kolum kanadım lafım bilgi
Bende bitmez coşar sevgi
Memleket sevdasıyla
Yılmaz yürür bu Türk genci

Pusu kursalar bile beni vursalar yine
Benim adım öğretmen her demdeyim her yerde
Benim evim bu vatan çocuklar geleceğim
Son nefesimde bile öğretmen öleceğim

Kolum kanadım lafım bilgi
Bende bitmez coşar sevgi
Başöğretmen izinde
Yılmaz yürür bu Türk genci

Kolum kanadım lafım bilgi
Bende bitmez coşar sevgi
Memleket sevdasıyla
Yılmaz yürür bu Türk genci

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.449
  • 177.541
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.449
  • 177.541
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Kas 2011 16:51:04
 KALP SÖZ DİNLEMİYOR
Bir gün bende
Şikayet ettiğin ne varsa özleyeceksin
Unuttuğun yalanlara benzemeyecek hep yanında götüreceksin
Kalbimi kırdın tebessüm ettin bişey demedim
Kalbim senindir sen kendin parçanı yok ettin
Dalı kurusa ağaç
Yağmura nasıl küser
Saatin dursa biran zaman onu nasıl bekler
Alıkoymuş tebessümün
Aşığına bir zalimin,yıkılır dökülür ama
Kalp kırılsa da sever
Hazineler, harabeler de olur
Yaz bunu baştan
Yıkılmışım, dökülmüşüm
Perişanım ama aşktan
Dalı kurusa da ağaç
Yağmura nasıl küser
Saatin dursa biran zaman onu nasıl bekler
Alıkoymuş tebessümün
Aşığına bir zalimin,yıkılır dökülür ama
Kalp kırılsa da sever

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.957
  • 100.037
  • 10.957
  • 100.037
# 27 Kas 2011 17:29:20
  
 
BULUŞMAK ÜZERE
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor

Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

 Yazar : CAN YÜCEL

Herkese resim ve şiir tadında
keyifli , başarılı bir hafta diliyorum arkadaşlar.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 27 Kas 2011 17:32:25
Ben Değildim/Özdemir Asaf

Bir aksam üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.
Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.
Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya,
sebepsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yasamaya..
Bunu bilen ben değildim.
Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..

Çevrimdışı banu2011

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
# 28 Kas 2011 12:36:36
hep senin akıllanmanı bekledim,
 sandığımdan daha aptalmışsın ey Aşk.....
 
bütün yerlerin bilindik,
 kalmamış ellenmedik tenin.....
 ...
senin kitabını yazarım ben....
 gidip gidip her seferinde yeniden dönen sevgilimsin.....
 
her gittiğinde bazen ağladığım
 ama
 her gelişinde dudaklarımı ikiye ayıran canımsın....
 
hep virgül koyuyorsun sonuna,bitmiş olsan da.....
 
hep eriyen,biten benim karşında
 sen öylece sırıt arkamdan,
 yeri gelip lanetler okuduğum,
 her defasında affedip yeniden sarıldığım sevgilimsin.....
 
oradan oraya savurup duruyorsun,
 yakıyorsun,
 yıkıyorsun,
 eziyorsun,geçiyorsun
 dönüp de bir arkana bakmıyorsun bile.......
 
bir daha Aşk'la oyun oynamayacağım,
 hep o yeniyor.......

Çevrimdışı banu2011

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
# 28 Kas 2011 12:48:06
Ya hep ya hiç sevgilim
 Ya seninle ya sensiz
 Olamaz başka biri
 Ya seninle ya sensiz!
 
İstersen al at beni
 İstersen yarat beni
 Dağ gibi deniz gibi
 Ya seninle ya sensiz!
 
Olmasa da sevenim
 Ağlayanım gülenim
 İlk sözüm son yeminim
 Ya seninle ya sensiz!
 
İstersen sevme beni
 İstersen bekle beni
 Taş gibi toprak gibi
 Ya seninle ya sensiz!
 
Yalnız bir mevsim değil
 Yalnız bir bahar değil
 Her zaman her yerde bil
 Ya seninle ya sensiz!
 
İstersen öldür beni
 İstersen güldür beni
 Gün gibi güneş gibi
 Ya seninle ya sensiz

Çevrimdışı sina05

  • B Grubu
  • 6.545
  • 16.677
  • 6.545
  • 16.677
# 28 Kas 2011 20:03:59
Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
 
Mevlana Celaleddin Rumi

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Kas 2011 20:14:09
Her tercih başka bir şeyden bir vazgeçişmiş
Enstruman seçmek için bir karar almam gerekiyordu.
Ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt
çalacaktım ya da akordeon...
Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrumanı iyi çalabiliyorum; ama
hiçbirinde virtüöz değilim.
Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir
eserim var, ne de piyanoyla..
Bütün enstrumanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.
Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.
Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek,
diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de...
Hiçbirinden vazgeçmedim.
Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya,
diğerlerinden vazgeçmek...
işte evlenirken ben bunu anlamadan
evlenmişim. Evlendikten sonra başka
kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam
ettim.
İçlerinden bazılarını daha çok sevdim;
ama ne onlardan birinde, ne de
karımda karar kılabildim.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım...
Ne karım kaldı, ne de diğerleri...
Keşke birini gerçekten seçebilseymişim,
ama, yapamadım.
Tıpkı enstruman seçimi gibi hepsini
istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bırakmak gerekiyormuş.
Dolu dolu boş yaşamak.
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu;
hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde 'en iyi' yim? şimdi bakıyorum, kazananlar,
başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle, özel yaşamda da...
Bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...
Bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. Tasarruf gerek.
Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne
anlamsız bir uğraşmış bu. %10 daha
az peynir yemek, çay içmek.
Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an
hissettim. Her şeyden %10 kesmek
tabiatıma uygundu tabii.
Çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam
yetermiş!
Her kalemden %10 değil, etkili kalemi
bulmak gerekiyormuş.
Yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş...
'Her seçim bir kaybediştir'
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir
miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar
burnunuzun ucuna...
'Ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde
'Ne alırdınız?' diye başucunuzda biten garsona,
hangi kanaldaki filmi izlesem'
kararsızlığından 'bize oy verin' diye
bağırışan partilere kadar her şey, herkes,
her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda
ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün
yaşamınızı ışıldatabilecekken
ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir
tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden
daha lezzetlidir.
Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
Geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli
bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha
değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı
neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir
ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız
bir saray sizin borsada kolay feda
edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı
öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını
sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada
bazen kaybetmek en doğru seçimdir.
Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.

---Can Dündar---

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Kas 2011 20:30:29
Han Duvarları 

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek
Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
 Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol...
Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı...
Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih:
Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı...
Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...
Faruk Nafiz Çamlıbel



 Faruk Nafiz Çamlıbel



 
 

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.861
  • 1.093
  • 11.861
# 28 Kas 2011 22:26:28
 
    h.n.a.

KAHRAMANLIK

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

Çevrimdışı rabia3360

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.436
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.436
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 29 Kas 2011 17:45:31
insan.
hep eşikte yaşar.
araf ta...
ne melektir,
ne şeytan...
ama,
hem melek gibi olabilir,
hem de şeytan...
insan,
günahı sevmez,
günahsız da günü geçmez.
insanların,
merhamet ağızların da sakız...
misketleri bile can alıyor,
merhametleri,ateş olmuş yakıyor.
her insan güneştir özünde.
güneş kalabilmek te,
simsiyah bulut olabilmek te,
insanın kendi elinde...

Çevrimdışı rabia3360

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.436
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.436
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 29 Kas 2011 18:07:52
Yine küçük bir tebessüm,
Olmak istiyorum uzanabildiğim kadar...
Bu günde ömrümden bir gün geçiyor,
Derin bakışlarda hoş tutulana kadar...
Çocukluğumu özledim…

Hani küçük elmalar…
Mavi koylar benim olsun yeşil çim çayırlar,
Az mı geldi koy üzerine ihtişamlı koca dağlar,
Yok yok birde mavi gökyüzü lazım,
Oda olmazsa bil ki çocuk yüreğim ağlar...
Çocukluğumu özledim… ♥

Çevrimdışı deva35

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.396
  • 11.769
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 7.396
  • 11.769
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 29 Kas 2011 19:38:38
ZAMAN

Zaman mı geç kalıyor
Sen mi dokunamaz oldun zamana
Bu kadar geç kalmazdı selamın
Doğan güneşe mahçup etmezdin beni
Şu ağaçları bana güldürmezdin

Ceyhun yılmaz.

Çevrimdışı sina05

  • B Grubu
  • 6.545
  • 16.677
  • 6.545
  • 16.677
# 29 Kas 2011 19:41:36
Sonbahar Vedası

Bir Eylül şafağında,
Şakaklarım tan yeri.
Ne gitmelerin sarıyor bu şehri,
Nede umarsız sonbaharın elleri..
Kırmızı besteler çalıyor,
Piyanolar..
Tuşlar siyah – beyaz..
Adı üstünde sonbahar işte,
Ardı kış, önü yaz.
Ne yazın merhemi var sırtımda.
Ne yazdıklarının.
Yazdıklarım.
Yazmadıklarım.
Yazamadıklarım(ız).
Kurban edilmiş tapınaklarda,
Susması için dudaklarım(ız).
Kıpırtıdan eser yok gözlerde,
Rüzgâr,
Düşen yapraklar.
Zaten kaderi bu,
Her sonbahar düşer yapraklar..
Bir kaşık yağmur suyu..
Yeter susuyorum.
Artık,
Boğulasım var.
Hoşça kal..

Ahmet TAŞYÜREK

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 30 Kas 2011 23:47:13
Bir ben biliyorum
Yorgun gözlerinin altındaki halkaların
Ebem kuşağı olduğunu ve
İstediğinde yedi renk bakabileceğini
Siyah saçlarındaki akların aslında
Hırçın dalgaların gelgitlerinden oluşan
Köpüklerin bulaşığı olduğunu

Bir ben biliyorum
Yüreğinin severken
Ölmekten değil de öldürmekten korktuğu için
Tir tir titrediğini
Kayboluşlarında kendini bulup
Her şeye yeniden başlama hevesini
Yalnızlığının nasıl kursağında bıraktığını

Bir ben biliyorum
Dağların eteklerine ziller takıp
Hızla doruklara kaçışından olduğunu
Ruhunun serin esintisinin
Hayatın çarmıhına
Yalpalarda çürüyen tahtaların
Paslı çivileriyle gerildiğini

Bir ben biliyorum
Her kundaklama sonrası
Ormanlarının zehrini
Bir hışımla genzine çektiğini
Bu yangınlarla
Ciğerinin de yandığını
Yine de hiç ağlamadığını

Bir ben biliyorum
............................. ..
....................

 Lou Andreas Salome'

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK