Üç Aylar Ve Hayat Dersleri (2012)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2012 19:39:00
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 31 Temmuz 2012 Salı

DOĞUMDAN SONRA HAYAT VAR MI?

 Aşağıda okuyacağınız hikayeyi, Emre Gedikli isimli okuyucum Eskişehir’den göndermiş. İnternet’te dilden dile gezen şeylere iltifat etmek âdetim değil fakat bu hikâyeyi sizlerle paylaşmam gerektiğini düşündüm. Şuur ve hayatın farklı boyutlarda tecelli edebileceğini en azından hatırlattığı için bu küçücük metin çok hoşuma gitti.

Anne rahmine düşen ikiz kardeşler önceleri herşeyden habersizmiş. Haftalar birbirini izledikçe onlar da gelişmişler. Elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bu arada, etraflarında olup biteni farketmeye başlamışlar. Bulundukları rahat, güvenli yeri tanıdıkça mutlulukları artmış. Birbirlerine hep aynı şeyi söylüyorlarmış: “Anne rahmine düşmemiz, burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim!”

Büyüdükçe, içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya, hayatın kaynağı neymiş? İşte bunu araştırırken, anneleriyle onları birbirine bağlayan kordonu farketmişler. Bu kordon sayesinde hiçbir zahmet çekmeden, güven içinde beslenip büyütüldüklerini anlamışlar. “Annemizin şefkati ne kadar büyük! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan herşeyi gönderiyor.”

 Aylar birbiri ardınca geçiyor, ikizler hızla büyüyor, diğer bir deyişle “yolun sonu”na yaklaşıyorlarmış. Bu değişiklikleri hayretle gözlemlerken, bir gün gelip bu güzelim dünyayı terkedeceklerinin işaretlerini almaya, dokuzuncu aya yaklaştıklarında, belirtileri daha kuvvetli hissetmeye başlamışlar.

Durumdan telaşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş: “Neler oluyor? Bütün bunların anlamı nedir?” Öteki daha sakinmiş, üstelik, bulundukları bu dünya çoğu zaman ona yetmiyor; sezgileriyle daha geniş bir alemi arzuluyormuş. Cevap vermiş: “Bütün bunlar, bu dünyada daha fazla kalamayacağız anlamına geliyor” ve eklemiş: “Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz artık.”
“Ama ben gitmek istemiyorum” diye haykırmış kardeşi.
 “Hep burada kalmak istiyorum.” Öteki, “Elimizden gelen birşey yok, hem, belki doğumdan sonra bambaşka bir hayat vardır.” “Bize hayat veren o kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki?” diye cevaplamış diğeri.

“Buradan ayrılmak zorunda kalırsak nasıl hayatta kalabiliriz, söyler misin bana? Hem, bak bizden önce başkaları da buraya gelmiş ve sonra da gitmişler. Hiçbiri geri gelmemiş ki bize doğumdan sonra hayat olduğunu söyleyebilsin. Hayır bu herşeyin sonu olacak.” Ve karamsarlıkla eklemiş:
 “Hem belki de anne diye birşey yok!”
 “Olmak zorunda” diye itiraz etmiş kardeşi. “Buraya baska türlü nasıl gelmiş olabiliriz, nasıl hayatta kalabiliriz ki?”
 “Sen hiç anneni gördün mü” diye üstelemiş öteki; “O belki de sadece zihinlerimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için onu belki de biz uydurduk.” Böylece, anne rahmindeki son günleri derin sorgulamalar ve tartışmalarla geçmiş.

Sonunda doğum anı gelmiş çatmış. İkizler dünyalarını terkettiklerinde gözlerini başka bir dünyaya açmışlar ve sevinçten ağlamaya başlamışlar.
 Çünkü gördükleri manzara hayallerinin bile ötesindeymiş.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 31 Tem 2012 18:32:13
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 1 Ağustos  2012 Çarşamba

BELA ONA GELECEK

Adamın birisi Hz. Musa'ya (a.s) gelerek:
- Ya Musa, ne olur dua et de hayvanların dilinden anlayayım. Bundan kendime dersler çıkarır, iyi insan olurum, dedi.

Hz. Musa (a.s):
- Git işine bak, bu halin senin için daha hayırlıdır, kaldıramayacağın bir yükün altına girmeye çalışma, diye cevap verdi.
Fakat adam dinlemedi, sürekli ısrar etti.
- Ya Musa, ne olur, hiç değilse kapımdaki köpekle horozun dilinden anlayayım, diyordu.

Sonunda Hz. Musa dua etti ve adam sevinerek evine gitti. Ertesi sabah, hizmetçisi sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp düştü. Horoz koşup hemen kaptı.

Köpek:
- Be horoz, yaptığın doğru mu? Sen buğday da, arpa da yiyebilirsin. Bense ekmekten başka bir şey yiyemiyorum. Ne için benim rızkımı kapıyorsun" diyerek horoza kızdı.

Horoz:
- Haklısın ama tasalanma, yarın bizim efendinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını bir güzel doyurursun, dedi.
Adam bunu düyunca hemen eşeğini pazara götürüp sattı. Ertesi gün, ne konuşacaklar diye köpekle horozun yanma geldi. Köpek horoza sitem ediyor:
- Hani eşek ölecekti, ben de karnımı doyuracaktım, diyordu.

Horoz:
- Eşek öldü ama başka yerde öldü. Fakat hiç merak etme, yarın at ölecek, o zaman daha büyük bir ziyafete konacaksın, dedi.
Adam hemen atım da sattı. Hayvanların dilini anlayabilmenin onun için çok karlı olduğunu düşünüyordu. Ertesi gün yine köpekle horozu dinlemeye gitti. Köpek yine horoza sitem ediyor, yalan söylemeye başladığından şüpheleniyordu.

Horoz:
-Ben yalan söylemedim. At ölecekti, sahibimiz sattı. Fakat sen merak etme, yarın sahibimizin en çok değer verdiği kölesi ölecek, o zaman onun hayrına yemekler helvalar verilecek, hepimiz doyacağız, dedi.
Bunu duyan adam hiç beklemeden kölesini de sattı. Ertesi gün yine aynı konuşmalara kulak kabartmak için gitti. Bu sefer köpek çok kızgındı. Günlerdir yalanlarla avutulduğunu söylüyordu.

Horoz:
-Ben yalancı değilim ve yalan söylemem, diye itiraz etti. Köle de öldü, ama başka yerde... Çünkü sahibimiz onu da sattı. Fakat hiç iyi etmedi. Zira ilkin kaza eşeğe gelecekti, böylece sahibimiz kaza ve beladan kurtulacaktı. Onu sattı, ata geldi. Atı sattı, köleye geldi. Köleyi de sattı, şimdi bela kendisine gelecek. Sıra onda, yarın sahibimiz ölecek, böylece hepimiz doyacağız, dedi.
Bunu duyan adam akılsız başını dövmeye başladı, ancak iş işten geçmişti.


İnsanlar başlarına gelen istemedikleri bir şeyi hayra yormalı, onun daha büyük bir belayı def ettiğini, belalara kalkan olduğunu düşünmelidirler. Evet, perdenin arkasında neler olduğu ve hadiselerin hikmeti her zaman bilinemeyebilir.  Hayır görünende şer, şer görünende hayır olabilir, insan sık sık sadaka vererek belaları def etmelidir. Her şeyin sadakası vardır. Servetin, ilmin, iyi niyetin, sıhhatin, kuvvetin, zamanın...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 01 Ağu 2012 17:56:37
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 2 Ağustos 2012 Perşembe

ÜÇGEN Mİ, DÖRTGEN Mİ?

Gene bir gün Bermuda Üçgeni'nden bahsediyorduk. Bir öğretmen arkadaşımız bir hatırasını anlattı:
Ders bitmiş zilin çalmasına az kalmıştı bir talebe parmak kaldırıp:
- Hocam, Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında bilgi verir misiniz? Çok merak ediyorum, dedi. Ben de tahtaya kalkıp bir üçgen sekli çizdikten sonra dikkatle beni dinleyen talebelere dedim ki:
-Herhangi bir münasebetle sîzin Amerika'ya gitme ihtimaliniz kaçta kaçtır?
-Binde bir dîye cevap verdiler. Tekrar sordum:
-Diyelim Amerika'ya gittiniz. Bermuda'ya uğramanız ihtimali ne kadar?
-Binde bir dediler. Bunun üzerine dedim ki:
Bermuda'ya gitseniz bile, şeytan üçgeninden geçerken bindiğiniz vasıtanın esrarengiz şekilde kaybolma ihtimali kaçta kaç olabilir?
-Binde belki de milyonda bir, diye cevap verdiler.
Bu sefer ben tahtaya kalkıp bir dikdörtgen çizdim ve merakla bana bakan öğrencilerime dedim ki:
-İşte bu 'kabir dikdörtgeni'. Buna binde binbir katiyetle gireceksiniz. Sizi milyarda bir ilgilendirmeyen şeytan üçgenine bu kadar merak duyuyorsunuz da, niye aksine tek bir ihtimal olmayan bir katiyetle binde bir milyar sizi alâkadar eden bu 'kabir dikdörtgeni' hakkında merak duymuyorsunuz? Ölümü öldürüp, kabir kapısını kapayamayacağımıza göre ona karşı hazırlıklı olmanız gerekmez mi?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 02 Ağu 2012 18:15:06
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 3 Ağustos 2012 Cuma

HZ. ADEM NİÇİN CENNETTEN ÇIKTI?

Mehmet Kırkıncı hocaya “Hz. Âdem (as) cennetten niçin dünyaya gönderildi? Diye sorulunca:
-Fena mı oldu, cevabını verir. “İki kişi geldiler ama, milyarlarca insanla beraber döndüler. Hep cennette kalsalardı, bu sayı hiç değişmeyecekti.

Şeytana uyup, imtihanı kaybedenlerin sayısı önemli değil. Mühim olan kazananlardır.

Tavuğun altına bırakılan yüz yumurtadan sekseni bozulup yirmisi civciv olsa, zarar oldu denilmez.

CENNETİN SIRF LÜTUF OLUŞU

Cennetin sırf lütuf olduğunun bir delili de şudur: İnsanlar günün yirmi dört saatini dünyaya sarf ettikleri halde, maişetlerini ancak tedarik edebiliyorlar. Ekseri insanlar borçlu, pek az kimse de cüz’i bir servet bırakarak bu dünyadan göçüp gidiyorlar.
Bu insanlar günde bir saat ibadetle cenneti nasıl bihakkın kazanabilirler?

Bir padişahın raiyetine; eğer şu saatte şu meydana gelirseniz her birinize onar altın vereceğim, şeklinde bir haber ulaştırdığını farz ediniz. Bu takdirde istenen yere giderek padişahın lütfuna mazhar olan kimseler, on altın KAZANDIKLARINI iddia edebilirler mi? bizim yaptığımız bütün ibadetler bu mesabededir.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 02 Ağu 2012 23:53:40
Ramazan ayı müddettince aşağıdaki zikirlerin yapılmasını  tavsiye edilir:
 
Cuma günleri: 1000 defa “Allah Allah” dye tesbih çekilir.
 
Cumartesi günleri: 1000 defa “La İlahe İllallah “kelime-i tevhidi çekilir.
 
Pazar Günleri: 1000 defa “Ya hayyü ya kayyüm” diye tesbih çekilir.
 
Pazartesi Günleri: 1000 defa “la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil aziym” denmelidir.
 
Salı günleri: 1000 defa Cezallahü anna Muhammeden sallallahü Teala Aleyhi ve sellem ma hüve ehlüh”Salavatı çekilir.
 
Çarşamba Günü: Bin defa(1000) “Estağfirullahel Aziyme ve etübü leyh” istiğfarını çekmelidir.
 
Perşembe günü: 1000 defa (Bin) “Sübhanallahi vebihamdihi Sübhanellahil Aziym.”

Bir haftalık dua ve zikirler adet sayısına göre ramazan boyunca devam edilirse çok büyük derecelere ulaşılır.Allah inidinde has ve makbul bir kul olunur.Nas inidinde ise sevimli bir varlık olursun.Bu zikirlerini fazilati Hadis-i Şeriflerle bildirilmiştir.
 
Bu vird, buvazifeyi ramazandan sonra ki günlerde ve haftalarda devam etmek aynı sevabı kazandırır.Bunları okumaya devam ettiğinde hal ve durumunda bir yükselme göreceksin dir.İnşalllahü..Taela!…En fazilettli zikir çeşitleri bunlardır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 03 Ağu 2012 18:25:44
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 4 Ağustos 2012 Cumartesi

ŞÜKRETMEK

Padişah, daha önce hiç deniz yolculuğu yapmamış bir köle ile aynı gemide yolculuk yapıyordu. Köle korkudan titriyor, bir türlü sakinleşmiyor, vaveylası ile herkesi huzursuz ediyordu. Padişahın keyfi kaçmıştı. Bir adam öne atıldı:

-İzin verirseniz onu sakinleştireyim, dedi. Padişah:

-Ne yaparsan yap, yeter ki şu adamı sustur, dedi adama...
Adam, kölenin denize atılmasını istedi. Bağırıp çağıran köleyi suya attılar. Birkaç defa batıp çıkan köle:

-Boğuluyorum, imdat! diye bağırmaya başladı.

Köleyi yakalayıp, gemiye çıkardılar. Bir köşeye bıraktılar. Köle artık sessizce oturuyordu. Padişah, adama, niçin öyle yaptığını sordu. Adam:

-Gemideki huzur ve güvenin farkında değildi, dedi. Suya düşünce değerini anladı.

Nimeti artıran, lezzeti lezzet yapan şükürdür. Şükretmek yerine şikayet edenler sahip olduklarından da mahrum kalırlar. İnsanlar, maddi durumları itibari ile kendilerinin altındakilere, manevî yönleri ile de üstündekilere bakmalıdır. Birincilere baktıkça şükredecek, ikincilere baktıkça daha güzel hâle gelebilmek için gayretini artıracaktır. Hakikî saadet bundadır. 

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ağu 2012 17:55:05
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 5 Ağustos 2012 Pazar

İHTİYAR KADININ HASTA DEVESİ

Yaşlı kadının biricik devesi uyuz olmuştu. Ölürse bütün işleri altüst olacak, bağına, bahçesine giderken eşyasını yükleyecek vasıtadan mahrum kalacaktı.
Bunun için günlerce düşünmüş, bir tedbir hatırına gelmemişti. Durmadan dua ediyor, devesini kurtarmasını Allah'tan diliyordu.
Bir gün yine kıra çıkardığı devesinin ot yemeyip, su içmediğini, iskelet haline geldiğini görünce üzüntüsü bir kat daha arttı, başladı ağlamaya.
Hem ellerini açmış dua ediyor, hem de durmadan ağlıyordu.
İşte bu sırada Peygamberimiz, ashabıyla birlikte oradan geçmekteydi. Yaşlı kadının ağladığını görünce sordu:
— Ey Allah'ın kulu, niçin gözyaşı döküp ağlıyorsun? Kadın titrek sesle cevap verdi:
— Niçin olacak, dedi, devem için. Devem benim her şeyim. Ya ölürse halim ne olur? Yakalandığı hastalıktan kurtarması için Rabbime günlerdir el açıp dua ediyorum, fakat bir türlü kabul edilmiyor.
Tebessüm eden Peygamberimiz şöyle cevap verdi:
— Kabul olmasını istiyorsan duana biraz da katran kat, katran..

Kadın düşünmeye başladı. Ne demekti duasına katran katmak?
Nihayet anlar gibi oldu. Bu defa gidip komşulardan katran bulan kadın, uyuz devesine önce iyice bir katran sürdü. Bundan sonra da ellerini açıp duaya başladı.

Katranla uyuz sivilcelerindeki mikroplar tümüyle ölmüş, böylece deve uyuzdan kurtulmuştu.

Bundan sonra anlaşıldı ki, bir hastalığın iyi olması için sadece el açıp dua etmek yeterli değildir. Ayrıca ilâcını da ihmal etmemek şarttır. Peygamberimiz kadına bunu söylemek istemiş, mes'eleyi anlayan kadın da tavsiye edileni tatbik ederek devesini kurtarmıştı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 05 Ağu 2012 17:55:55
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 6 Ağustos 2012 Pazartesi

HER CUMA KAZANCINI ÖLMÜŞLERİNE BAĞIŞLIYORDU

Çok parası yoktu. Bunun için ölmüşlerine hayır yapamıyor, sevap bağışlayamıyordu. Halbuki, ölen akrabalarının kendisinden hediye beklediklerini biliyordu. Ölmüşler dirilerden mutlaka sevap hediyesi beklerdi.

Düşündü, taşındı, nihayet kararını verdi:
— Bundan sonra cuma günlerimin kazancını ölmüşlerime tahsis edeceğim. Ne elime geçerse onunla hayır işleyip sevabını geçmişlerime bağışlayacağım.
Gariptir ki kararından sonra cuma günkü işleri açıldı, alıp sattığı şeylerden iyi kazanç elde etti. Akşamlan yoksulların evleri önünden geçiyor, rastladığı çocuklara parayı veriyor, bazen de aldığı giyim eşyasını gönderiyordu.
Yine bir cuma günü, sabahın erken saatinde iş yerini açmış, müşteri beklemeye başlamıştı. Saatler geçti, gelip giden olmadı. Öğleyin cumayı kılıp tekrar iş yerine geldi, yine müşterinin geldiği görülmedi. O gün eline tek kuruş geçmemiş, ölmüşlerine bir sevap bağışlayamamıştı. İkindi namazını kıldığı caminin imamına üzüntü ile sordu:
— Muhterem hocam, ben bu cuma hiçbir şey kazanamadım, geçmişlerime hiçbir hediyem olmadı. Şimdi dükkânı kapayıp evime gidiyorum. Ölmüşlerim de böylece bu cuma mahzun bekliyorlar. Ne yapayım?

Hoca Efendi, önce düşündü, sonra şu tavsiyeyi yaptı:
— Şimdi yaz mevsimidir, şurada burada kavun karpuz kabukları atılmış vaziyette görünmektedir. Sen bunları topla, hiç olmazsa aç kalmış hayvanlara ver, onların karınlarını doyur. Bu saatten sonra yapacak başka hayır bilmiyorum.
Genç, Hoca Efendinin tavsiyesine uydu, topladığı kavun, karpuz kabuklanın sokaklarda, boş arsalarda gezerek karnını doyuramayan hayvanlara verdi, evine bundan sonra gitti.
O gece rüyasında vefat etmiş akraba ve dostlarını gördü. Her biri kendisine sevgi ve hürmetle baktıkları halde, kendisi onlara utancından bakamıyor ve şöyle diyordu:
— Kusuruma bakmayın, bu cuma sizlere hediye gönderemedim.
Hepsi birden cevap verdiler:
— Biz senin hediyeni aldık. Hem de en çok ihtiyacımız olan hediyeydi gönderdiğin.
Şaşırdı:
— Nasıl bir hediye aldınız ki?
— Kavun, karpuz göndermişsin. Sıcaktan bunaldığımız bir zamanda, dilimiz, damağımız kurumuş halde iken bize kavunlar, karpuzlar verdiler. Biz de iştiha ile yedik, hem serinledik, hem de susuzluğumuz gitti. Sağ ol. Anlaşılan, kavun karpuz kabuklan, kavun karpuzun kendisini vermiş gibi sevaba vesile olmuş, makbûliyet kazanmıştı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 06 Ağu 2012 18:12:19
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 7 Ağustos 2012 Salı

ŞEYH VE PADİŞAH

Bir padişah bir şeyhe bîr gün: "Benden bir şey dile." dedi. Şeyh cevap verdi:
"Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları hâlde her gün sana hükmederler, emrederler" dedi.
Padişah bundan dolayı kızdı:
"Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!" dedi.
Şeyh gülerek cevap verdi:
"Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir." dedi.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 07 Ağu 2012 16:35:12
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 8 Ağustos 2012 Çarşamba

GÜNAH TOHUMLARININ DÜNYADA MAHSÜL VERMESİ

Şeyh Hamid-i Veli, diğer adıyla Somuncu Baba'nın bir talebesi tarlasını ikiye bölmüş, yarısını kendi için, yarısını da şeyhi adına eklemektedir.
Ne var ki, kendi hissesine düşen kısımda bolca mahsul var, ama şeyhine ait kısımda hiç mi, hiç mahsul yok!. Tarla bomboş, otlar istila etmiş şeyhin hissesini..

İşte bu durumu şaşkınlık içinde seyrederken şeyhi çıkagelir.
Merakla sorar:
— Benim hisseme düşen kısım hangisidir?
Talebe mahcub ve müteessir.. Utancından şeyhin tarlasını değil de kendi hissesini göstererek der ki:
— Efendimiz, işte şu mahsûlü bol olan kısımdır sizinki!                             
Somuncu Baba bakar, çevre kuru, sadece kendininki bol mahsûlde. Sevinmek yerine düşünceye dalar. Neden sonra derin bir teessür nefesi alır ve der ki:
— Bu bol mahsûl, bizim hayrımıza alâmet değildir. Belki günah tohumlarımızın dünyada mahsûl vermesine işarettir. Nasibimizi dünyada almışa benzeriz, âhiretimize birşey kalmamış gibidir..

Bu açıdan bir nefis muhasebesine ne dersiniz?
İşi yolunda, kazancı yerinde olanlar! Bu rahatlık ve bolluğun yükleyeceği mükellefiyetler, mesuliyetler yok mu? Bunları yerine getirip getirmediğimiz konusunun bizleri düşündürmesi gerekmez mi? Kısmetimizi dünyada alıyoruz, âhiretimize birşey kalmıyor mu acaba, diye bir endişe bizi de titretmeli değil mi?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 08 Ağu 2012 18:32:45
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 9 Ağustos  2012 Perşembe

EN GÜZEL DUA

Bir baba ile oğul oltalarını göl kenarına atıp otele döndüler. Bir saat sonra gittiklerinde oltaya dört beş balı-ğın takıldığını gördüler. Çocuk:
- Ben balıkların oltaya takılacaklarını biliyordum, dedi. Babası sordu:
- Nereden biliyordun?
- Dua ettim de onun için, dedi çocuk.

Cevaptan babası hoşnuttu. Oltayı yeniden hazırladılar, îkisi de hallerinden memnun öğle yemeği yemek için otele döndüler. Yemekten sonra göle gittiler. Yine birkaç balık yakalanmıştı. Çocuk:
- Böyle olacağını biliyordum, dedi.
- Nereden biliyordun?
- Dua ettim de onun için.

Baba oğul oltayı tekrar göle attı ve otele gittiler. Yatmadan önce, göle gidip oltaya baktıklarında bu defa bir tek balığın bile oltaya takılmadığını gördüler. Çocuk yine ama bu kez:
- Ben oltaya balık gelmeyeceğini biliyordum, dedi. Babası gelecek cevabı tahmin eder gibi sordu:
- Nereden biliyordun?
- Dua etmedim de onun için, dedi çocuk.
- Niçin dua etmedin.
Cevap enfesti ve asıl merak edilen de oydu.
- Oltaya yem takmayı unuttuğun aklıma geldi de ondan.

Balığın da, nehrin de, oltanın da, insanın da sahibi Allah'tır. Mahlûkatı birbirine göre yaratan, insan midesi ile balık arasındaki İrtibatı kuran, dile tat alma kuvvetini, balığa lezzeti veren Odur. öyle ise hadiselere tek yönden bakılmamalı, sebep, netice bir arada düşünülmeli, insan bütün dünyayı verse, O vermedikten sonra bir tek lokmayı yiyemeyeceğini, bir damla suya eremeyeceğini unutmamalıdır.
Esbaba müracaat, Onun Rahmet hazinelerinin kapısının tokmağını tıklatmaktır. Fakat, kapı çalınmadan açılmadığı gibi, kapıyı çalmak da açılması için yeterli şart değildir.
Kapıyı çaldıran da, açtıran da, hakikatte açan da Odur, Onun içindir ki dua yürekle ve dille yapıldıktan sonra fiil onu desteklemelidir. Evet bir şeyi istediğini söyleyen adam elini uzatmazsa alamaz.
Balık tutma isteği dilin ve yüreğin duasıdır, yem takmak halin ve fiilin duasıdır. Hal dili yüreği yalanlamamalıdır.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.350
  • 223.870
  • 28.350
  • 223.870
# 09 Ağu 2012 13:46:40
Ramazan ayı ;
Kur'an ayıdır.
Oruç ayıdır.
İbadet ayıdır.
Kendine gelme ayıdır.
Nefis terbiyesi ayıdır.
Şeytanla mücadele ayıdır.
Tövbe ayıdır.
Sadaka ayıdır.
Güzel ahlak ayıdır.
Sabır ayıdır.
İ'tikâf ayıdır.
Cenneti kazanma ayıdır.
Cehennemden kurtulma ayıdır.
Müslümanların kardeşliğinin pekiştiği aydır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 09 Ağu 2012 18:04:46
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 10 Ağustos 2012 Cuma

PAPAĞANIN HİKAYESİ

Bir tacirin bir papağanı vardı. Kafeslere mahkum edilmiş güzel bir kuştu. Bir gün tüccar Hindistan'a gitmek için yol hazırlığına başladı. Kölelerinin, cariyelerinin her birine ayrı ayrı:
"Sana Hindistan'dan ne getireyim ne istersin?" diye sordu.
Her biri ayrı bir şey istedi. Tüccar papağanına da sordu:
"Ey güzel kuşum sana ne getireyim Sen Hindistan'dan ne istersin?" dedi.
Papağan:
"Oradaki papağanları görünce hâlimi anlat ve de ki falan papağan benim mahpusumdur, ben onu kafeste besliyorum. Size selâm söyledi. Ben gurbet ellerde kafeslerde sizin hasretinizle can vereyim, sîz serbestçe ağaçlıklarda kayalıklarda dolaşın bu reva mıdır. Hiç değilse bir seher vakti ben garibi de hatırlayın ki bende birazcık mutlu olayım, dedi." de. Başka da bir şey istemem." dedi.

Tüccar kervanını düzdü yola koyuldu. Günler geceler boyu yol gitti nihayet Hindistan'a vardı. Giderken birkaç papağan gördü kayalıklara konmuş, bekliyorlardı, atını durdurup seslendi:
"Ben falan memlekette filan kişiyim ticaret yapmak için buralara geldim. Benim bir papağanım var size selâm söyledi ve böyle böyle dememi istedi." dedi.
Tüccar sözlerini bitirir bitirmez o papağanlardan birisi titredi, nefesi kesildi düşüp öldü.
Tüccar bu haberi verdiğinden dolayı bin pişman oldu.
"Ne yaptım, bu zavallı kuşun ölümüne sebep oldum. Galiba bu benim kuşumun bir yakını, candan seveni olsa gerek." diye düşündü.
Aradan bir hayli zaman geçti tüccar alışverişini bitirip memleketine döndü. Herkesin istediğini bir bir verdi.
Kuş kafesinde bu olanları seyrediyordu. Sonunda dayanamayıp tüccara sordu:
"Benim istediğim nerede. Hemcinslerimi, papağan zürbelerini gördün mü, ne söyledin ne gördünse bana anlat beni de mutlu et." dedi.

Tüccar:
"Sevgili kuşum kusura bakma fakat söylemesem daha iyi olacak sanıyorum, çünkü hâlâ o saçma sapan haberi götürerek yaptığım akılsızlığa ve cahilliğe yanmaktayım, onun için anlatmasam daha iyi." dedi.
Papağan ısrar etti; bunun üzerine tüccar istemeye istemeye olanları anlattı:
"Tarif ettiğin yere varıp dostların olan papağanları görünce senin söylediklerini ve selâmını söyledim içlerinden biri buna dayanamadı üzüldü titredi ve hareketsiz kaldı, öldü patladı dayanamadı öldü gitti." dedi. Bunu görünce çok pişman oldum fakat nafile bir kere söylemiş bulundum." dedi.
Tüccarın sözlerini duyan papağan kafesin içinde titredi hareketsiz kaldı ve biraz sonra düşüp öldü.
Tüccar bunu görünce aklı başından gitti ağlayıp sızlamaya başladı, külahını yere vurdu.
"Ey güzel sesli kuşum sana ne oldu neden bu hâle geldin, ben ne yaptım başıma ne işler açtım." diye dövündü. Ağladı ağıtlar söyledi. Sonunda ölü papağanı kafesten çıkarıp pencerenin kenarına getirdi, getirir getirmez papağan hemen canlanıp uçtu bir ağacın en yüksek dalına kondu.
Tüccar buna şaşıp kaldı.
"Ey güzel kuş bu ne iştir bu ne haldir, bana anlat, bu hileyi nasıl öğrendin de beni kandırdın." dedi.

Papağan konduğu yerden seslendi:
"Sevgili efendim o Hindistan'da gördüğün papağan benim selâmımı alınca düşüp ölmüş gibi yaparak bana bu haberi gönderdi. "Eğer kurtulmak istiyorsan öl!" dedi. Ben de gördüğün gibi onun dediğini yaparak hapisten kurtuldum. Kısaca öldüm kurtuldum kafeslerde tutulmaktan." dedi.

• Ey dil sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin hem de dermanı olmayan bir dertsin.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 10 Ağu 2012 01:34:05
Yüce ALLAH Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
 
"Şüphesiz biz o Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh (Cebrail) Rabbinin emriyle herbir iş için veya
 herbir kişi için inerler de inerler. O gece tan yeri ağarıncaya kadar selam ve esenliktir." (Kadir: 97/1-5)
 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
 "Kadir gecesi’ni ramazanın son on günü içinde arayınız!" Hadis-i Şerif [Buhârî, Leyletü'l–kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72.]
 
"Faziletine inanarak ve karşılığını ALLAH'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır." Hadis-i Şerif [Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü'l–kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173–176. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39–40; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 39.]
 
Kadir Gecesi Ramazan ayının içerisindedir. Asırlardır bütün İslâm ülkelerinde Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesinde kutlanmaktadır. Fakat bu kesin bir bilgi değildir, onun hangi gece olduğu bilinemez. Bu yüzdendir ki bu geceyi elden kaçırmamak için bazı müslüman kardeşlerimiz son 10 günde itikafa çekilirler. İtikafa çekilemeyen kardeşlerimizede son 10 günü ve gecesini iyi değerlendirmelerini tavsiye ederiz. İçinde bulunduğumuz Ağustos ayının 9. gününden başlayarak son güne kadar gecesini gündüzünü değerlendirebilirsiniz. Bugünden itibarende başlayabilirsiniz burada önemli olan şey Ramazan'ın son 10 günü ve gecesini çokca ibadetle geçirmektir.
 
Bu son 10 gün ve gecede ALLAH rızası için namaz kılmak, Kur'an okumak, Peygamberimize salât ve selâm okumak, günahlarımızın bağışlanması için ALLAH'tan af dilemek, tüm Ümmeti-i Muhammed için dua etmek, dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua etmek, teheccüd namazı kılmak, evvabin namazı kılmak ve yapacağımız yardımlarla yoksulları sevindirmek suretiyle değerlendirebiliriz.
 
Ayrıca bu son 10 günde mümkünse yatsı ve sabah namazlarını mutlaka cemaat ile kılınız. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
 
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”
 
İNŞÂALLAH Ramazan'ın bu son 10 gününü değerlendirenlerden olursunuz. Bu aciz kardeşinizide dualarınızdan eksik etmesseniz sevinirim..
 Selam ve dua ile.

Alıntı.

Tez zamanda uyananlardan olabilmek duası ile.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Ağu 2012 18:36:10
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 11 Ağustos 2012 Cumartesi

DERECEYE GÖRE

Bir gün müminler zalimlerin zulmünden şikayetçi olurlar. Mevlana Hazretleri:
- Kasaplar pazarında hiç köpek kesiyorlar mı? Öldürülmeye onlar lâyık olduğu halde, kesilen ve kesilmek zahmetine katlanan koyunlardır.

Allah'ın yardımı müminlere daha fazla olduğu için zahmetleri çoktur. Onlar hakkındaki rahmet o zahmet, nispetinde sayısızdır, der.
Evet, köpeklerin kesilmemesi, o sıkıntıyı yaşamamaları kıymetlerinden değildir. Koyunun yaşadığı sıkıntılar kıymetindendir.
Allah'ın imtihan unsuru olan bazı sıkıntılar da önce Nebilere, sonra velilere ve daha sonra da derecesine göre müminlere gelir.

Kutsî hadiste, "iki korkuyu bir arada vermem. İki sevinci de bir arada vermem." buyuran Allah (c.c.), mümin kullarını arındırmak ve derecelerini artırmak için çeşitli sıkıntılara ve imtihanlara tabi tutar.
Burası onlar için hizmet yeridir, ücret yeri değildir de ondan... Hak yolunda ve Hak hatırına bir kısım zorluklar yaşamaları onlar için şereftir.

Zorluk istenmez, ama gelirse mümin için ahirete azık olur.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK