Kendisi de bir öğretmen olan şair ve yazar Hüseyin Akın, yaklaşan öğretmenler günü dolayısıyla "Bana öğretmenini söyle" başlıklı çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Toplum olarak öğretmene bakış açımızdaki çarpıklıkları dile getiren Hüseyin Akın, yazısında "Gerçekten öğretmenin kutsal olduğuna inanmış olsaydık, çocuğumuzun öğretmen olması için birbirimizi ezerdik." diyor ve soruyor: Siz hiç amirleri tarafından azarlanan, küçük görülen kutsal bir yaratık gördünüz mü?
İşte Hüseyin Akın'ın 23 Kasım'da Millî Gazete'de yayınlanan yazısı:
Bana öğretmenini söyle
Millet ve devlet olarak öğretmene davranış biçimimiz bir sürü açmazları içinde barındırıyor. Sevmediğimiz halde seviyor gibi davranıyoruz. Güvenmediğimiz halde güveniyormuş gibi anlam yüklüyoruz.
Sözüne saygı duyduğumuzu söylüyor, öte yandan söz hakkı vermiyoruz. Eğitimde bile öğretmenin belirleyiciliği yok.
Anlayışlı davranıyor gibi yapıyor, fakat ufacık bir hatasında veli olarak karşısında dikiliyor, eğitimin tüm problemlerinin acısını onlardan çıkarıyoruz. ‘Öğretmenlik kutsaldır’ diye her fırsatta ve her nutukta söyleyip duruyor, lakin kutsal işlerle uğraşanlara yakışır şekilde onlara davranmıyoruz.
Gerçekten öğretmenin kutsal olduğuna inanmış olsaydık, çocuğumuzu öğretmen yapmak için birbirimizi ezerdik. Dahası, öğretmenliğin kutsal olduğunu her fırsatta söylerken samimi olsaydık eğitim fakültelerinin puanı tavan yapardı.
Amirleri tarafından azarlanan, küçük görülen bir kutsal yaratık gördünüz mü hiç siz?
Yoksulluğa mahkûm edilen kaç kutsal varlık var? 24 Kasım Öğretmenler Günü öğretmenin dışında herkesin konuştuğu bir gün.
Kafası dolu, akbili boş, cüzdanı tenha, aklı bir karış karada… Bu memlekette eğitim problemi önce öğretmende dersi anlamamakla başladı. Ardından derste öğretmeni anlamamakla sürüp bugüne kadar geldi.
Bütün bir millet olarak öğretmeni anlamamak üzere birleştik. Yerine yanlış anlamayı seçtik. Yanlış anladığımız bir insanı doğru bir şekilde anmayı, daha doğrusu anlamayı keşke bir becerebilseydik.
Öğretmen kendini yetiştirmiyormuş, derse geç giriyormuş, Google ’dan rahat elde edilebilecek bilgilerin ötesine geçemiyormuş… İyi de öğretmeni de yetiştiren yine bir öğretmen, yine onu da başka bir öğretmen yetiştiriyor…
Diyelim ki derse geç giriyor öğretmen, buna gerekçe olarak ‘pekâlâ 40 dakika öğrenciye çok fazla geliyor, bu vakti biraz öğrenciye uyarlamak için ağırdan alıyorum’ dese ne diyebiliriz? Hem Bakan da ders saatlerinin kısaltılacağını söylemedi mi? Öğrenme heyecan oluşturmalı ki öğretmen saygınlık görsün. Öğrenci öğrendiği şey ile ne yapacağını bilmiyor. İyi ki sınavlar var. Ya sınavlar olmasaydı öğrenci öğrendiği şeyi ne yapacağı konusunda boşluğa düşerdi.
Öğretmen mi? O şimdilerde bir talebe. Daha açık bir ifadeyle: Öğrencilerinin öğrenmesini talep eden-isteyen-kişi.
Şu an 1.334 kişi ve 131 üye var.
Aktif üyeler için tıklayınız.