Batılının Gözüyle Türkiye

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
30 Tem 2016 07:44:13
Batılının gözüyle Türkiye

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde
ALEV ALATLI'nın Viva La Muerte! • Yaşasın Ölüm kitabından alıntılar yapmıştım.
Kitapta batı ve doğu toplumlarının karşılaştırılması yapılıyordu.
Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabında  Amerika'lı bir profesör ve film sektörü için çalışan eşinin gözünden Batı'nın Türkiye'ye bakışı anlatılıyor.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Amerika'lı anne, 90'lı yıllarda 1 yıl için ailece Türkiye'ye yerleşecek kızını kararından vaz geçirmeye çalışmaktadır :

"Catherine! Raporlar var! Bak, burada!"
Yaşlı kadın evrak çantasına bir kez daha saldırıyor ve yaylım ateşi başlıyor,
"Türkiye'de her beş çocuktan birisinin tüberküloz olduğunu biliyor musun?
Cüzzamın çok yaygın olduğunu biliyor musun?
Tanrı aşkına, cüzzamlı köylerin etrafına Batılılar görmesin diye duvar çekiyorlar!
Her yıl, Türkiye'de görev yapan Amerikan askeri personelinin yarısı hastalandıkları için geri gönderiliyorlar!
Ailelerinin yüzde doksan ikisi ilk yıl içinde yumurtalık iltihabına yakalanıyorlar!
Dizanteri ve sarılık olanlar bu rakamın dışında!
Yani, Catherine! Yemek için uygun et bile bulamayacaksın! Etler tenyalı! Türk çocuklarının yüzde doksanında bağırsak kurdu var! Onlar pisliğe alışık! Ama ya Katyuşka?
Ya bebek? Bu seni korkutmuyor mu? Sizin PX ayrıcalıklarınız da olmayacak! Üstelik haşiş sorunu da var!
Türk kadınlarının çocuklarını uyutmak için onlara afyonlu su içirdiklerini biliyor muydun? Yemeklerinde bile haşiş kullanıyorlar!
Sen nasıl böyle bir..."
Yaşlı kadın bitirmek bilmiyor.
Sonunda, Diana pes ediyor, "Anne, gerçekten harikasın sen! Nereden buldun bunları?"
"Yani! Seni ikna etmenin başka bir yolu olmadığını düşündüm!
İşte, kendin gör: Dünya Sağlık Teşkilatı raporları, Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri'nin tabiyeleri, Af Örgütü'nün yayınları... işte!"

90'lı yıllarda Amerika'dan bakınca Türkiye böyle görünüyorMUŞ.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:45:25
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

"Bull shit! (Saçmalık!) Bana bu kadar iyi hizmet veren bir makineye neden köle olmayayım?"
"Tekrar düşün, sahibini kendi olmadan kıpırdamayacak hale getiren bir köle, köle olmaktan çıkmaz mı?
İnsan en kolay mülkiyet yoluyla esir olmaz mı?
Parayı düşün, ne kadar çok birikirse, vazgeçmesi o kadar zor olmaz mı?
Sen parayı değil, para seni kullanmaya başlamaz mı?"
"Ne var bunda? Servet günah değil ki?"
"1929'u hatırla! İntihar edenler milyonerlerdi, yoksullar değil!
Anlamıyor musun anne, teknokrasi ruhu iğdiş eder!
Ruhumuzun öldüğünün farkında değil misin? Amerika'nın öldüğünün farkında değil misin?"
"Delisin sen! Miss Austin-Auchincloss, düpedüz saçmalıyorsun!
İyi Hıristiyanların ruhu hiçbir zaman ölmez! Bir Püriten, Kutsal Ruh'un ölümsüzlüğünü her an içinde duyar!"
Ne garip bir muhabbetti! Ne garip bir ana-kız konuşması!
Gelişmişliklerine mi, yoksa uçukluklarına mı vermem gerektiğini kestirememiştim.
Böylesi meseleleri dert edinmeleri tuzlarının kuru olduğundan, daha da açıkçası rahat battığından mıydı?
Yoksa, bunlar sahici meselelerdi de biz mi farkına varamıyorduk?
Hatırlarsanız, o yıllar, yüzlerce Amerikan ailesinin benzer gerekçelerle Alaska'nın kuş uçmaz kervan geçmez yörelerine göçtükleri, elektriğin, hatta suyun olmadığı ıssızda Robinson Crusoe hayatı sürdürmeye çalıştıkları yıllardı.
Onlarca metre karın altında, çiğ et yemekten buzlu suda yıkanmaya varıncaya dek, her türlü ilkel şartlar altında yaşamayı öğreniyorlardı.

Amerika'nın can çekiştiğini yıllardır söylüyorum. Büyük devletlerin can çekişmesi de uzun süreli oluyor.
Bununla birlikte kaçınılmaz son gün geçtikçe daha çok yaklaşıyor.

Not : 8 Kasım 2016'da yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayının Hillary Clinton olması kesinleşti. Hillary Clinton ABD tarihinin ilk kadın başkan adayıdır.
Cumhuriyetçi partinin başkan adayının ise, görünürde rakibi kalmayan işadamı Donald Trump'ın olması yüksek ihtimaldir.
Her iki adayında ortak özelliği ABD'nin yurtdışındaki silahlı kuvvetlerinin azaltılması gerektiği düşüncesini savunmalarıdır.
Her iki adayında vaatleri  ABD'nin iç sorunlarına yöneliktir. Her iki adayında dış politikada aktif ol(a)mayacaklarını söylemek mümkündür.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:46:55
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

'Bu dünya, insan idrakinin alamayacağı kadar büyük bir semavi düzenin parçasıdır.
Kimbilir, belki de Tanrı, biz Amerikalıları Kıyamet Günü'nü gerçekleştirelim diye yarattı!'
Bu da yetmemiş, "Teknokrasi, yani Amerika, kendisini yok etmeden insan yücelmeyecek. Amerika yok olunca, ışık Orient'ten (Doğu'dan) gelecek. Orient'ten, anne, Asya'dan.

8 Kasım 2016 tarihi Amerika için bir milat olacaktır. Sonuç ne olursa olsun Amerika artık "Dünya Jandarması" olmak istemiyor / olma gücünü kendinde göremiyor.
İçteki problemlere çözüm üretemezlerse,  kaçınılmaz sonuç daha erken gerçekleşecek ABD dağılacaktır.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

No. "Türk'e uyacak rejim yoktur. Kendisini 'komünist' olarak tanımlarken, yönetime kızgınlığının nedeninin kapitalistik emellerini gerçekleştirememek olduğunu görürsünüz.
'Eşitsizlik'e kızdığına inanır ama karşı çıktığı eşitsizlik, kendisine fazladan çıkar sağlamayan eşitsizliktir.
Türk sadece kendisine yapılan haksızlıkları düzeltecek bir hükümet değil, ona herkese verdiğinden daha çok bir şeyler verecek hükümet ister."
Philip Glazebrook, 1977.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde Philip Glazebrook'un kitapları yer almaktadır.

Türk'e uyan tek rejim imparatorluktur :)
(Resmi rakamlara göre ) 16 imparatorluk kurabilmiş başka millet yoktur.

Çevrimdışı bayarc45

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 331
  • 7.340
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 331
  • 7.340
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ağu 2016 12:40:21
avrupali gozuyle turkler




Hiçbir Avrupa ülkesi yoktur ki tarihini Türklere yer vermeden yazabilsin. geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türklerin, Türkiye'nin hep ayrı bir yeri vardır Avrupalılar için. bundandır hep bir başka gözle bakarlar. genelde negatif düşünceleri vardır Türklerle ilgili, bunu her yerde görebilmek mümkün.

Örneğin Viyana'da dolaştığınızda bundan yaklaşık 300 yıl önce gerçekleşmiş olan Viyana Kuşatması'nın izlerini halen görebilirsiniz. Bu o kadar belirgindir ki, Osmanlı imparatorluğu'nun gerçekleştirdiği kuşatmanın üzerinden geçen onca zamana rağmen Viyana Kuşatmaları dün gibi gerçektir Viyana'da. Oysa Viyana tarihindeki en büyük yıkımı çok değil bundan 50 yıl önce ikinci Dünya Savaşı'nda yaşamıştır. Şehir harap olmuş, binlerce insan ölmüştür. ama nedense bu savaşın izlerini pek göremezsiniz, hatta hiç.

ama viyana kuşatmalarından kalan osmanlı ordusuna ait bir gülle parçası bile saplandığı duvarın deliğinden çıkarılmamış bugün bir tarihi eser olarak sergilenmekte. aynı şekilde şehrin merkezinde bulunan Stephans Katedrali üzerinde Osmanlı askerlerini ayaklarına altına almış Avusturya ordusunu resmeden bir heykel mevcuttur. Bu örneklerden sadece biri tabii. Şehirde Türklerle yapılan savaşı anlatan sayısız anıt, heykel, resim veya tablo görebilirsiniz. bir şekilde canlı tutulmak isteniyor tarih. özellikle de Türklerle ilgili olan kısmı.

Bunu tarihi kitaplarda da görmek mümkün. Avusturyalı yazar rubina mohring herold turkisches wien adlı kitabında Türkleri barbar olarak tanımlar. Gelip geçtiği tüm şehirleri yakıp yıktığınından bahseder. ancak bunu kanıtlayan hiçbir delil, hiçbir tarihi kaynak sunamaz. Yazdıkları sadece salt Türk düşmanlığını beslemekten başka bir şey değildir. Viyana Kuşatmasının ardından Türk ordusundan geriye kalan her şey Avusturyalılar tarafından büyük bir özenle saklanmış ve bugün çeşitli müzelerde sergilenmekte. Bunların başında Viyana Şehir Müzesi ve Tarihi Ordu Müzesi geliyor. Tarihi Ordu Müzesi kuşatmanın anılarıyla dolu adeta. zaten en büyük alanı da Türklerle ilgili olan kısım oluşturuyor. Müzenin duvar işlemelerinde savaşı anlatan birçok resim ve yağlı boya tablo bulunuyor. işin ilginç yanı Osmanlı askerleri öyle bir şekilde -bugün ancak korku filmlerinde görebileceğimiz kötü tiplemelerin çirkinliği ve gaddarlığıyla- resmedilmiş ki; gördüğümüz manzara insanın içini acıtıyor, moralini bozuyor. Bunu sadece çizilen bir tablo olarak görmemek gerek zira Avrupalıların bugün Türklere bakış açısı çok da değişmiş sayılmaz. Avusturyalı yazar Rubina Möhring Herold'ın da 1982'de kaleme aldığı turkisches wien adlı kitap bu çarpıtılan eserlerin gölgesinde kalmış.

Yazar Herold, Kanuni Sultan Süleyman'ın ordularının parolasını ölüm saçmak, her yeri talan etmek ve hiçbir canlı dahi bırakmamak olarak yorumluyor. Bu tür söylemlere birçok yerde rastlamak mümkün.

Çevrimdışı bayarc45

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 331
  • 7.340
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 331
  • 7.340
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ağu 2016 12:41:46
işte batılılar bizleri barbar olarak niteliyorlar fakat asıl barbarlığı kendileri yapıyorlar

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 05 Ağu 2016 10:21:22
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Bu mektubu, Türklerin işler ters gittiği zaman kendilerini rahatlamak için kullandıkları bir cümleyle bitirebilirim, Bu da geçer yahu!
Ama doğrusu bu durumda emin değilim. Onun için, Günay Rodoplu'nun önerdiği gibi kitaptan (Zeki Kuneralp adında bir diplomatın hatıraları) bir pasajla bitireyim:
"Bu kitapta kullandığım dil hakkında bir şeyler söylemek isterim. Bunun için okurlarımın affına sığınırım, ama konu benim için önemli.
Görüleceği gibi, Osmanlıca ile yeni Türkçe'yi aynı cümlede birlikte kullanmaktan kaçınmadığım gibi, karşılığını bulamadığım durumlarda Batı dillerinden bir kelimenin Türkçeleştirilmiş biçimini kullanmaktan da kaçınmadım.
Kökeni ne olursa olsun, düşüncemi en iyi yansıtan kelimeyi kullandım...
Dilin, bir amaç değil, bir araç olduğunu çoğu zaman unutuyoruz.
Mesela, Öz-Türkçe'ciysek ve söylemek istediğimizi ifade eden Öz-Türkçe bir kelime bulamıyorsak, ilgisiz kelimelere yeni anlamlar yüklüyor, sırf sosyopolitik inançlarımız izin vermiyor diye kullanabiliceğimiz Arapça, Farsça veya Batı dilleri kökenli kelimeleri reddediyoruz.
Böyle yapmak suretiyle, hem dilimizi zayıflatıyoruz, hem de nüansları siliyoruz.
Vuzuh ve serahat ortadan kalktığı gibi, dilin tadı da yok oluyor.
Oysa, bir dil ne kadar çok kaynaktan beslenirse, o kadar müessir, renkli ve bereketli olur."
"Amin!" demekten başka ne ekleyebilirim ki!

Günlük hayatta kullandığımız dilin ne kadar "fakir" olduğunun FARKINA varmak isteyenlere Risale-i Nur Külliyatını okumalarını tavsiye ederim.
1925-1950 yılları arasında yazılmış olan eserlerdeki kelimelerden o kadar azını kullanıyoruz ki, sözlük kullanmadan eserleri anlamak mümkün olmuyor.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 06 Ağu 2016 08:03:38
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

"İsa aşkını Diana! Sürgit mecaz kullanılan bir ülkede insanların gerçek düşüncelerini nasıl anlayabilirim!"
Diana, yüreklendirmeye çalışmıştı,
"Belki de o kadar kötü değildir!" diye Diana'yı taklit etti,
"Bir düşün, Türklerin kafa yapısını çözmek için kelime çağrışım testi yapıyorum!"
"Bakalım, affedersin! Seni izleyemiyorum!"
Kadının yumuşak sesi, David'i kendisine getirdi, özür diledi,
"Çağrışım testini bilirsin; hani sujeye bir kelime söylersin, bu kelimenin çağrıştırdığı ilk kelimeyi sana söylemesini istersin:
Mesela, cennet dersin, Hawaii der."
"Veya Kemer."
"Veya Kemer veya huri! diye onayladı, David "Bu test, kişinin saplantılarını ya da düşünce yapısını öğrenmemize yardımcı olur. Kişi sayısını artırdıkça toplumun düşünce yapısını saplarsın."

Çağrışım testi yöntemiyle Türk'ün  düşünce yapısını öğrenebilen bilim adamı ödülü hak eder :)
(Metodlu) düşünce yapısı olmayan bir insanın, düşünce yapısını hiç bir yöntemle öğrenemezsiniz.
Günümüz insanlarının düşünce yapısı, çıkarları söz konusu olduğunda TUTARSIZLIK gösterir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 07 Ağu 2016 08:22:19
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

"İlkel toplumlarda evrenin merkezi 'cemaattir'" diye italik'ledim, "Cemaat'in dışındaki her şey karanlıktır, cemaatten bağımsız bir varlığı olduğu düşünülemez."

Yanıltıcı olmakla birlikte doğruluk payı olan bir tespittir.
Gelişmiş toplumlarda birey kendini "kuvvetli" hissettiği için "cemaat" olmaya ilgi göstermez, bireysel faaliyetlere ağırlık verir.
İlkel toplumlarda bireyler kendilerini "zayıf" hissettikleri için, birlikten kuvvet almaya çalışırlar. Bu nedenle de "cemaat" faaaliyelerine ağırlık verirler.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 08 Ağu 2016 07:39:52
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Öyle görünüyor ki, sevgili dostum, bir Türk entelektüeli, her şeyden önce, milletinin eşsiz ve yekpare olduğuna inancı tam bir ethnocentric (Ethnocentric: kişinin kendi ırk, millet ya da kültürünün herkesinkinden üstün olduğu şeklindeki ruh hali.)  ve ülkesinin 'kuşatma altında' olduğunun bütünüyle bilincinde, bir xenoghobic'tir.(Xenoghobic: Yabancılardan korku ya da nefret duygusu. Yabancı düşmanlığı ve korkusu,)
Şunu mütalaa et:
'Kuşatma altında olan pek az millet vardır. Biz bunlardan biriyiz. Komşularımıza bakın...
Ya ideoloji yüzünden ya tarihin acı mirası yüzünden ya da yakın zamanlardaki çatışmalar yüzünden, dört bir yanımızdaki devletler, üstümüze çullanmaya hazırdır.
Sınırlarımız ötesinde, Almanya bizi sevmez, Fransa nefret eder, İngiltere küçümser.
Dost ve kardeş bellediğimiz Amerika, kendi çıkarlarına göre, bize üvey muamelesi yapar, basit politika oyunları uğruna bizi rahatça harcar.
Düşmanımız çok (Pakistan ve Bangladeş hariç), dostumuz yok denecek kadar az.
NATO'da sığıntıyız. İslâm devletleri topluluğunda kuşkuyla karşılanıyoruz. Ne Batılıyız ne Doğulu. Ne Avrupalıyız ne Asyalı.
Ne sağcıyız, ne solcu. Ne güreşçiyiz, ne basketbolcu. Sosyalist blok karşımızdadır. Tarafsızlar, bizi aralarına almaz.
Asya-Afrika devletleri topluluğu bize hep soğuk davranır. Düşük kaliteli işler için bizim insanlarımıza ihtiyaç olduğunda, Almanya can ciğer dostumuzdur.
İkdisadi durumu biraz bozulursa, aynı Almanya, Türk düşmanı oluverir.
Kore'de kanımızı dökersek, Sovyet sınırında Batı âlemi için göğsümüzü siper edersek, topraklarımıza en tehlikeli füzeleri buyur edersek, Amerika dostumuzdur.
Ama, Kıbrıs'ta soydaşlarımızı korursak, aynı Amerika bize sırt çevirir. Seçim menfaatleri için, Ermeni lobisine boyun eğip, bağrımıza hançer saplar.
Geçenlerde, Milliyet, Türkiye'yi baskı altında tutan dış kuvvetlerin Reha Muhtar tarafından yayımlanan bir listesini yayımladı.
Yaman bir listedir o! Ama izninizle, birkaç başka baskıyı da eklemek gerek:
Sosyalist blok, tümüyle karşımızdadır. Pakistan ile dostluğumuz ve başka nedenlerden, Hindistan karşımızdadır.
Kendi azınlıklarının bağımsızlık istemesinden korkan birçok devlet, Kıbrıs sorunu yüzünden karşımızdadır.
Belli başlı birkaç Batı devletinde (özellikle Birleşik Amerika'da) Araplara yakınlaşmamıza öfkelenen Musevi lobileri, bize gizli kapaklı hareketlere girişmeye başlamışlardır.
Türkiye'ye ve Türklüğe düşmanlık artmakta, birleşik cephe genişlemekte, yıpratıcı ve saldırgan güçler çoğalmaktadır.
Cumhuriyet tarihimizde hiçbir vakit, bugünkü gibi abluka altında kalmadık. Gerçi savaşta değiliz. Dostumuz yok değil.
Düşmanlarımız topla tüfekle saldırmıyor. Ama, dört bir yandan kinle, nefretle sarılmış durumdayız. Düşmanca duyguların kuşatması altındayız.' Bu, Bay Halman'dı.
Bay Barlas, Bay Halman'ı teyit etmektedir,
İsveç, Türkiye'yi hedef alan ayrılıkçı terörist grupların seslerini yükselttiği bir arena niteliğindedir.
Çağdaş, uygar ve özgür İsveç, belki de bilmeden, uluslararası bölücülük ve şiddet hareketlerine kucak açmıştır.
Bir dönemde Bulgaristan, silah ve sigara kaçakçılarını dolar kazanmak için destekliyordu.
Şimdi de İsveç, özgürlük ticareti uğruna, 50 milyon Türk'ün hayatına kasteden ayrılıkçı grupları besleyerek Bulgaristanlaşmakta, Suriyeleşmektedir.'
Bay Halman, devam ediyor,
'Yakın gelecekte, bu üzücü durum değişmeyecektir, sanırım. Bize karşı takınılan olumsuz tavırların bazılarının kökleri tarihtedir. Çok ulusla savaşmışız. Çok ulusa egemen olmuşuz.
Eskiden tahakkümümüz altında olanlar şimdi fırsat buldukça veryansın ediyorlar bize.
Karşımızda niçin bu kadar geniş bir cephe var? Çünkü biz başka hiçbir ulusa benzemeyen, eski deyimle, nevi'i şahsına münhasır, yeni deyimle, türü kendine özgü bir milletiz.
Müslüman âlemini düşman gören bazı Hıristiyan uluslar, bizi de Müslüman devlet olarak karşılarına alıyorlar. Buna karşılık, İslâm âleminde, laik Türkiye'yi tam Müslüman saymayanlar var:
Üstelik, israil'le diplomatik ilişkiler sürdürmüş olmamızı affedemiyorlar.
Bay Çetiner de, Bay Halman'ı teyit etmektedir,

Talât Sait Halman (7 Temmuz 1931, İstanbul - 5 Aralık 2014, Ankara), Türk şair, yazar, çevirmen, akademisyen, diplomat, siyasetçi.
1971’de Türkiye’nin Kültür Bakanlığı'nı kuran ve ilk Kültür Bakanı olarak yöneten kişidir.
12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin yurt dışındaki kültür faaliyetlerini organize etmesi için Dışişleri Bakanlığı Kültür Elçisi olarak görevlendirildi.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 09 Ağu 2016 08:08:27
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Türk gazetelerini okurken, yanımda bir de 'okuma talimatnamesi' bulundurma zorunluluğu!
Demek istediğim şu: Her konu yazarının genel tutumunu bilmeden, 'itibari kıymet'i ile değerlendiremezsin.

Memleketimizde en yaygın muhalefet türü, geçmişi devamlı karalayarak şimdi yapılardan inkâr etmek ve gelecek hakkında hep kötümser tahminlerde bulunmaktır.
Böylece, acıklı filmlere ve hüzünlü şarkılara meyyal halkımıza en uygun muhalefet şeklinin bulunduğu sanılır.
Bu yaygın muhalefet uzmanları, mesela yıl sonunda milli gelir artmış bile olsa, ancak beş yıl önceki refah düzeyine ulaşabildiğini ve ayrıca dolar hesabıyla daha da fakirleştiğimizi sık sık tekrarlayarak moral bozmayı görev sayarlar.
İhracat artışının sonuna gelindiğini, lüks ithalatın dövizleri tükettiğini, yatırımların tamamen durup geri gittiğini, işsizliğin dayanılmaz boyutlara vardığını haber verenler hep bunlardır.
Gerçi söylediklerini kanıtlayacak hiçbir ciddi rakam, araştırma ve yayın yoktur ama bazen görev aşkı gerçeklerin üstüne çıkabilir.
Köprü senetleri satılmayacak diyen bunlardır. Satılınca da hemen ağız değiştirip, gelir payının yüksekliğinden ve devletin ileride ödeme güçlüğüne düşeceğinden söz etmeye başlarlar.
Bunlara göre hükümet, dış kredi bulamazsa beceriksiz, bulursa borç yükünü artırdığından düşüncesizdir.

Bütçe kısılmazsa israftan, kısılırsa durgunluktan şikâyetçi olurlar.
Devamlı yükselen döviz kurlarının bunalttığı ücretlileri pek güzel savunurlar da, kurlar sabit tutulursa gurbet ellerde çalışan iki milyon Türk işçisinin aileleriyle birlikte neler kaybedeceğini hiç düşünmezler.
Demokrasi âşıklısı görünüp, sert devrimleri savunmak, işsizlikten yakınıp, çok ileri teknolojileri önermek, gelir dağılımı bozukluğundan şekvacı olup da, yüksek mevduat faizini kınamak hep bunların işidir.
Hem küçük çiftçinin ve esnafın üzerine titrer görünürler, hem de onların üretip sattığını mümkün olsa bedavaya getirmek isterler.
İşçi haklarını genelde çok iyi savunurlar da, kendi yanlarında işçi çalışanlara neredeyse sabit ücreti bile çok görürler.
Öfkenin, tenkidin, karamsarlığın övme uzmanı kesilmişlerdir ki, bir tek soruna bile pratik çözüm düşünmeye vakitleri olamamıştır.
Her şeyin doğrusunu, güzelini yalnız kendilerinin bildiğini iddia ederler ama, bu iddialara nasıl ulaşılacağı sorulduğunda, artık ilkokul çocuklarının bile itibar etmediği genel ve anlamsız birtakım formülleri geveleyip dururlar.
Asıl büyük zararları ciddi muhalefet yapmak isteyenleredir.
Tam hükümetin bir yanlışlığına işaret edilecekken, bunlar konuya öyle bir tersten girerler ki, aynı tutarsızlığa düşmekten çekinenler, ister istemez dillerini tutmak zorunda kalırlar.
Daha da kötüsü, ilke olarak doğru ama her tarafı eksik uygulamanın daha baştan öyle karşıtı olurlar ki, insanı çileden çıkarıp neredeyse hataların savunucusu yaparlar.
O sırada atı alan çoktan Üsküdar'ı geçmiş olur (geç kalınır demek istiyor) ve bir dizi yanlışlık hiçbir ciddi eleştiriyle karşılaşmadan yürürlüğe konur, gider.
Aslında en iyisi, bu gibileri sırayla icra mevkiine oturtmak ve ne yapacaklarını seyretmektir.
Bu arada sadistçe bir zevk almak için iyi-kötü her yaptıklarını devamlı eleştirmeli ve böylece işin neşesi daha da artırılmalıdır.


Eğer haklı ise Türk psikolojisinin bir başka cephesini öğrendik.
Ama, gördüğün gibi ekonomiyi değil.
Rakamları ve grafikleri özlüyorum, yaşlı dostum!
Bir şey daha: Bu, muhalefet yapmak kavramının 'yapmak' fiili ilgimi çekiyor.
Sence, kişinin muhalif olmadan da muhalefet yapabileceğini söylemiyor mu? Eğer böyleyse, o zaman Türklerin ödünç aldıkları muhalefet kavramının hakkını vermeye çalıştıklarını da düşünebiliriz, değil mi?
Yeterince delil var gibi görünüyor. Örneğin, Boğaz Köprüsü'nün özelleştirilmesi.
Benim özelleştirme hakkındaki bütün bilgim, Aralığın son haftası TIME'da çıkan bir haberden:
318 bin çalışanı olan Japon Telgraf ve Telefon şirketinin nisan ayından başlayarak beş yıl içinde tamamen özelleştirilecek ve özelleştirme ile birlikte, Tokyo'dan Osaka'ya halen 40 cent olan 45 saniyelik konuşma süresinin yarı yarıya ucuzlamasının bekleniyor olması.
Şimdi Türk özelleştirmesini mütalaa et:
'Tezgâh
Sülün Osman haklı: iyi ki tövbe etmişim, diyor, yoksa bugün aç kalırdım. Sülün Osman, biliyorsunuz, Tramvay İdaresi'nden tutun da Galata Kulesi, Galata Köprüsü gibi kamu kuruluşlarını uykulu yurttaşlara satma gerekçesiyle yıllarını hapislerde geçiren eski bir uyanık.
'Konu: Boğaz Köprüsü'nün tantanalı satışı işlemi.
'Sülün Osman, günümüzün müşterilerini de kınıyor. Diyor ki,
'benim zamanımda müşteriyi ikna edene kadarı canım çıkardı. Köprünün ayaklarının sağlam olduğunu anlatana kadar bin dereden su getirirdim.
Şimdikiler öyle mi, daha bakmadan satın alıyorlar. Bir bakıma Sülün Osman'ın eski mesleği kolaylaşmış...
'



Ama, söylediğim gibi, kelime üretmekten, insanlara isim takmaktan çocuksu bir haz duyuyorlar.
Örneğin, Halkçı Parti Genel Başkanı Bay Necdet Calp'ın unvanı, 'Atını seven kovboy', diğer muhalif partinin, MDP'nin Genel Başkanı, emekli General Turgut Sunalp'e 'Ringo Sunalp' deniyor.



Cromer, Arapların ataları söz ilmini en yüksek dereceye kadar çıkarmışlar, derken Türklere haksızlık ediyor.
Çünkü,  Gazetelerdeki köşe yazıları, nükteli, imalı, cinaslı, çağrışımlı bir söz dantelası kelebekliğinde, demli bir sabah çayı gibi olmalı!' diyor aynı beyefendi.
(Çetin Altan'ın, 11 Aralık 1984 tarihli Milliyet gazetesindeki yazısına gönderme yapılıyor. )

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Ağu 2016 08:13:44
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Kadın ya da Yin, fizyolojik olarak beynin sağ yarıküresini, yani bedenin sol tarafını temsil ederken, erkek, Yang, beynin sol yarıküresini, bedenin sağ tarafını temsil eder.
Bildiğin gibi, beynin sol, yani erkek yarıküresi mantıklı düşünce ve sözel işlevde uzmanlaşmıştır.
Eğer bu taraf zedelenirse, mesela inme inerse, kişi konuşamaz ve mantıklı düşünemez.
Oysa eğer beynin kadın, yani sağ yarıküresi zedelenmişse, konuşma yetisine ve mantıklı düşünmeye bir şey olmaz.
Bu nedenle de Batılılar, sol zedelenmelere 'majör', sağ zedelenmelere 'minör' tahribat derler. Neden?
Çünkü Batı medeniyeti mantık ve sözel anlatım üzerine kurulmuştur; beynin o işlevi, sağ kürenin işlevinden, yani algılama, mesela mekân algılama, mesela insanın kendi bedenini algılaması, sanat yeteneği işlevinden daha üstün tutulur."
"Batı medeniyeti, erkek medeniyet desene! Buyur, buradan yak!"



Ve bence, laisizmin doğal uzantısı, rasyonalizm ile devletin de ayrılmasıdır. Feyerabend haklıdır.
Nasıl ki, din ile devleti ayırdık, bilim ile devleti de ayırmalıyız.
Yani, okullarda fizik, kimya matematik dayatılırken mesela, meditasyona ters bakılmasına izin verilmemeli ya da din derslerinin okutulup okutulmayacağına karar veren devlet olmamalı.
Kadınlar bu akıma öncülük etmeli!"



Hatta, Yang'a atfedilen niteliğe de akıl değil, zekâ derdim.
Çünkü, bence, akıl, beynin sol ve sağ yarıkürelerinin bütünleştiği durumda mümkün olur.
Yarıkürelerden birisi işlemiyorsa, akıldan değil, zekâ'dan bahsedilmeli, anlak anlamında intelligence denmeli ve çeşitlendirilmeli: işte müzik zekâsı, resim zekâsı, matematik zekâsı filan gibi.
Çünkü, akıl hayat özünü ararken Yin'i, Yang'dan ayıramaz.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 Ağu 2016 12:35:42
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

"Bilimsellik, bir standart değil, insanlığın asırlar içinde bulduğu bir sürü yöntemden biri," dedi, "Sadece, biri.
Diğer yöntemlerin varlıklarının tescil edilebilmesi için 'bilim adamları'nın jürisinden geçmelerinin istenmesi, 'bilim'in değerinin tartışılmazlığından değil, Batı rasyonalistlerinin, aydınların, dünya üzerindeki hegemonyalarından.
Allah, Mao'dan razı olsun, Kültür Devrimi'ni başlattı da geleneksel Çin tıbbının, 'bilimsel tıbbı' nasıl solladığını gördük!"


Benim söylemeye çalıştığım, bizim, hiçbir şeyin hakkını vermeyen bir toplum olduğumuz!
Sürgit, -miş gibi yapan bir toplum; rasyonelmiş gibi yapan 'hayatta en hakiki mürşit ilimdir'ciler! Ritueller, törenler ülkesi dediğim bu."
"Madem rasyonelliği küçümsüyorsun, bu adamlar da rasyonel değil o zaman, aydın denilen kesimle kavgan olmamalı!"
Sinirlenmeye başlıyordu,
"Fesuphanallah! Yahu, bak, bir, ussallığı küçümsemiyorum. Beynin vazgeçilmez yarıkürelerinden birisi olduğunu söylüyorum. Ama tek başına yetersiz diyorum. Gerekli ama kâfi değil, anlamıyor musun?


Sana bir şey söyleyeyim mi, şu benim 'Nereden biliyorsun?' yasası teklifim var ya, bunu Türkiye'den önce Batılılar çıkartmalı!"


Ama ben, bende saklı olana ram olmak istemiyordum.
Anlıyor musunuz? Ölüme götüren bilgilere değil, yaşama götüren bilgilere erişmek istiyorum. Ve bence, sufi'lerde bu bilgiler var.

Çevrimdışı BAYRAM ALİ

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.537
  • 13.590
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.537
  • 13.590
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Ağu 2016 15:42:23
🌎dÜnya Şokta
⭕-amerİka : ErdoĞan

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Ağu 2016 07:21:49
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Amerika'lı bir profesör ve eşinin Türkiye' ye gelmeden önce, film sektöründe çalışan bayanın annesi ile yapığı konuşmayı hatırlayalım :


'Bu dünya, insan idrakinin alamayacağı kadar büyük bir semavi düzenin parçasıdır.
Kimbilir, belki de Tanrı, biz Amerikalıları Kıyamet Günü'nü gerçekleştirelim diye yarattı!'
Bu da yetmemiş, "Teknokrasi, yani Amerika, kendisini yok etmeden insan yücelmeyecek. Amerika yok olunca, ışık Orient'ten (Doğu'dan) gelecek. Orient'ten, anne, Asya'dan.

Amerika yok olunca, yeni ışığın  Doğu'dan yükseleceği beklentisi var. Işığın Türkiye olacağı yönünde bir beklenti vardır. Bu beklentinin izlerini bulmak için Türkiye'ye gelmektedirler.
Türkiye'de yaşadıkları umutlarını söndürür. Kitaptaki bayan karakter, son umut olarak ışığın İsrail'den yükselebileceğini düşünerek İsrail'e gider.
Kitabın bundan sonraki bölümünde ağırlıklı olarak İsrail izlenimleri yer almaktadır. İsrail'de de umduğunu bulamaz ve Türkiye'ye geri döner.
Dönüşte yaşadığı bazı olayları yanlış değerlendirmesi sonucu kısa bir süre akıl hastanesinde kalır ve daha sonra Amerika'ya geri döner. Hayatına kaldığı yerden devam eder.
Muhtelif sebeplerle İsrail dönüşü sonrasındaki gelişmelerle ilgili paylaşımlarda bulunmayacağım.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

Büyük meselelerle uğraşmak insanları büyütmediği gibi, küçük meselelerle uğraşanlar alçakgönüllü olacaklar diye bir şey de yok! Hepimiz aynı gemideyiz; hayata anlam vermeye çalışıyoruz.
...
Sonra da, İsrail'de evlenmemiş annelerin sayısının çok arttığını duyuyorum.
Oryantal Yahudiler, Amerikalı Yahudilerden nefret ediyorlar, Günay Hanım.
Toplumun ahlâkını Birleşik Devletler'den göçenler bozmuşlarmış.
Yüz dokuz ülkeden Yahudi gelmiş. Şimdi, buna ne diyeceksin: Doğulu Yahudiler, Batılı Yahudilerle kavga halinde."

"Eşkenazlarla, Sefardimler mi demek istiyorsun?"
"Eşkenazlar ve Sefardim dedikleri geri kalanlar! Amerikan ve Alman Yahudileri, Türk, Rus, Yemenli, Habeş, bütün Doğulu Yahudilere karşı! Ve ırk ayrımı var! Düşünebiliyor musun?
Zavallı Rabin Pavloviç! Zavallı kayınpederim! Zavallı David! David'in '60'larda, Alabama'da ayrılıkçılığa karşı Martin Luther King için çalıştığını biliyor muydun?"
1969 yılında İsrail'e göçen Amerikan zencilerinin anayasa Mahkemesi'nin bir kararı ile sınırdışı edildiklerini anlattı, "Onca yıldan sonra, mahkeme sahici 'Yahudi' olmadıklarına karar vermiş, iyi mi?
Bunların üçte biri de İsrail'de doğmuş çocuklar! Amerikan vatandaşlığından gönüllü ayrıldıkları için Birleşik Devletler'e gidemiyorlar.
Gidecekleri yer yok, anlıyor musun? Bir yer bulunana kadar 'idari gözaltı'ndalar. Bu, hapishane demek!"
...
İçişleri Bakanı İshak Perez, Yahudiliğe başka dinlerden dönenlerin nüfus kâğıtlarına dönme olduklarını belirten bir kayıt konsun istemişti.
"Bu da bir başka ayrımcılık," dedi Diana, "Ortodoks Yahudiler, kayıt düşülsün istiyorlar ki, İsrail yurttaşlarını seçebilsinler!
Reformist Yahudiler, bunu bir zamanlar Nazilerin Yahudilere taktıkları sarı yıldızlara benzetiyorlar, 'hayır' diyorlar."
"Ama Filistinlilere sarı kol bantları takıyorlar, değil mi?"
"Evet," dedi Diana. Filistinlilerin durumlarını yeterince bilmiyor olmanın eksikliğini hissettiğini biliyordu.
Konuyu bu nedenle değiştirmiş olmalı,
"Hahamlar çok etkili, Günay Hanım," diye sürdürdü, "Onlara kıyasla ihtiyar Giritli sütten çıkmış kaşık kadar masum!
Ünlü bir hastaneleri var, Hadassa. Bilirsiniz. Orada bir kalp transplantasyonu yapılacaktı."
"Bir gün TIME'da, ertesi gün Tel Aviv'de, öyle değil mi?"
"Oh, tamam, sizin kalp transplantasyonları hakkında ne düşündüğünüzü biliyorum!
Ama daha ilginç olanı, operasyonun yapılabilmesi için Hahamlar Konseyi'nin onayının alınması gerekliliği!
Sadece bunda da değil, kürtajdan otopsiye, sebt tatilinden belediye otobüslerinin tarifesine kadar, her şeyde, bu Konsey'in onayının alınması gerekiyor. Tanrı'nın belası bir teokrasi!

Anlıyor musunuz? Senin, 'bir gün TIME'da, ertesi gün Tel Aviv'de sözüne gelince; orada haklı olduğun bir nokta var.
Birleşik Devletler'le yarışır gibiler. Bana, fizikte Birleşik Devletler kadar iyi olduklarını söylediler.
Yıldızlar Savaşı projesinde Amerikan hükümeti ile ortak çalışıyorlarmış. Eminim, atom bombaları da var!"
"Zo! Onlar, Einstein'ın torunları!"
"Evet! Ne kadar korkunç değil mi?"

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Ağu 2016 08:04:19
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından alıntı :

"Kudüs, bir başka mesele," dedi Diana, "Tel Aviv'den ne beklediğimi bilmiyordum.
Belki daha varlıklı, daha gösterişli bir şehir, daha Doğulu, daha İstanbul gibi bir şehir.
Ama hayır; palmiyeler hariç, Ankara ile yetinmek zorunda kaldım.
Aynı haşin yüzlü binalar: Savaş gemisi grisi ve dökülen sıvalar.
Bir farklılık daha: Paris'teki gibi kaldırım kafeteryaları ama Amerikan "fast-food"! McDonald's bile oradaydı; düşünebiliyor musun?
Ama burada olduğu gibi, elektrikler sık sık kesiliyor; otelde çekmecede mumlar. Zo! Tel Aviv'de sıla hasreti çekmedim!
...
"Kudüs, Tel Aviv'den bir buçuk-saat süren bir bombardıman ötede," dedi, "Yani propaganda bombardımanı!
Kudüs'e bir turist kafilesiyle birlikte gittim, biliyor musunuz?
İki Amerikalı çift, iki Hollandalı çift, bir İsveçli çift, Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü'nden beş İngiliz askeri.
Rehber, uzun boylu, sarışın bir adam, Gray Cooper'ın İsrail versiyonu. Kovboy şapkası bile var, düşünebiliyor musunuz?"
"İyi ki Rabin Levi görmedi," dedi Rodoplu, sahici bir duygudaşlıkla.
"Değil mi? Eğer o adam Sitra Achra'dan değildiyse, kim Sitra Achra'dandı, asla bilemeyeceğim!
Otobüse girdiğimiz anda konuşmaya başladı ki, safi politika.
Örneğin, İsrail tarihini anlatırken ilk cümlelerinden birisi, 'Romalılar geldikleri zaman, İsrail'in adını değiştirdiler. Filistin dediler, çünkü orada yaşayanların isimleri buydu.'
Sizin ikinize bu cümle bir şey ifade etmeyebilir, ama kayınpederim bana cemaatinin İsrail'e neden göç etmemesi gerektiğini anlatırken, 'Siyonist goyimler kutsal toprakların adını bile değiştirdiler,' demişti. Zo!
Ben biliyorum ki 'Filistin' adı, Siyonist jargonda yasaklandığı için böyle Gary Coopec gibi konuşuyor! Şimdi, bu hastalıklıydı!
Sonra, dilenmeye başladı: 'Bağışlarınız sayesinde altmış beş yılda, yüz elli milyon ağaç diktik. Bunlardan altı milyonu, Nazilerin öldürdükleri altı milyonun anısına, bla, bla, bla ve sonunda,
'Yeşilleri yollamaya devam edin ki (yeşil dolarlar kastediliyor), şu çıplak tepeleri de yeşilleyelim!'
...
'Burada biraz dinleneceğiz. İşemek isteyenler, lütfen burada işesinler; Kudüs'teki tuvaletler pek temiz değildir!'
...
"Sonra Zeytin Dağı'ndan, Kudüs'ün kendisi! Turist turları şehre Siyon Kapısı'ndan giriyorlar, biliyor musunuz?  Yani, Yahudi bölgesine giriyorlar.
Araplar, bu bölgeyi 1967'de yaktıkları için restore edilmiş, sizin güney sahilleriniz gibi olmuş. İtalyan mimarisi gibi, anlıyorsunuz değil mi? Etkileyici, ama kutsal değil.
Sonra da o polisler. İsrail polisleri. Çiklet çiğniyorlar ve turist kızlara lâf atıyorlar. Ve bunlar ağlama duvarının önünde oluyor! İnanabiliyor musunuz?
Hıristiyan bölgesi daha da kötü. Ben, Hollywood'da çok film seti gördüm, Günay Hanım.
Tarihi filmler için hazırlanan setleri gördüm. Ama hiçbiri İsraillilerin Kudüs'te kurdukları set kadar zengin değildi!
Dünya kurulduğundan bu yana ne kadar Hıristiyan mezhebi vardıysa, hepsi, her türlü renk ve kıyafetle oradaydılar!
Sahicilerin yanında sahteleri. Tarikatlar, gruplar hepsi! Ve hepsi acınacak kadar ciddi yüzlerle dolanıyorlardı.
Müslüman kesimine giremedim, bunun için orası nasıldı bilmiyorum. Ama ben de hiçbir duygu uyandırmadı!
...
'İsa Mesih'e inanmıyorum,' gibi bir cümle, sadece Hıristiyan dünyasında hoşa gitmez.
Bir Müslüman ya da Budist söylese kimse aldırmayacaktır.
Kaldı ki, bence insan düşündüğünü dürüstçe ifade ettiği sürece ahlâklıdır. Ve ben şuna karar verdim:
Sahici inançsızlık günah olamaz! Sahici olan hiçbir şey günah olamaz!
Sokrates'in dediği gibi, 'Her şeyi dene, iyi bir şey bulursan sakın bırakma!'"

Alev Alatlı'nın 'Nuke' Türkiye! • Türkiye'ye nükleer bomba! kitabından yaptığım alıntılar bu kadar.
En yakın zamanda Alev Alatlı'nın Or'da (hala) kimse var mı? kitap serisinin 5. si olan "Beyaz Türkler Küstüler" kitabından alıntılar paylaşacağım.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK