Bugün 25 Kasım...

Çevrimdışı infermo

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.045
  • 2.655
  • 2.045
  • 2.655
# 26 Kas 2010 22:34:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Arkadaşlar sizlerde tepkinizi verin ki her isteyen öğretmenler aleyhinde istediklerini yazmasınlar.

aynen katılıyorum ögretmenim,ben tepkimi birkaç defa yazdım ama nedense yazım kurallarına uygun degil diyor sanırım yorumlarımı begenmiyorlar.

tepki göstermek isteyen arkadaşlar için....

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı dilekfudi

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 255
  • 820
  • 255
  • 820
# 26 Kas 2010 22:35:09
Allah Rahmet Eylesin Yakınlarına Sabır Diliyorum

Çevrimdışı kaya_ışık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 754
  • 513
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 754
  • 513
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Kas 2010 14:43:37
bahsedilen yazıyla ilgili şunlar dikkatimi çekti:
yazan kişinin belirli bir aykırı oluş çabası ve kutsallık kelimesine takıntısı var,buna çanak tutan onlarcca yorum var,yapılan yorumların büyük bir çoğunluğu YAZIM KRİTERİ dedikleri şartları yerine getiremiyor!!!...(bence bunun üzerine kafa yormak gerekir çünkü;tepki vermeye çalışan muhtemelen meslektaşlarım duygusallık gösterip böyle bir tablo ortaya çıkarmış ve kadına daha fazla koz vermiştir!)bütün bunların yanı sıra verdikleri örneklerin de doğruluk payı var fakat onların bilmedikleri tonla konu var...öğretmenlerin nerelerde hangi sistem ürünü yönetici kişilerle velilerle öğrenci portföyüyle yaşam şartlarıyla..görev ve hayatlarını sürdürdükleri hakkında enufak fikirlerinin olduğunu sanmıyorum!...
bence bizler o yorumlarda anlatılan öğretmenleri aramızdan ayıklamalı haklılığımızı gün yüzüne çıkartacak duruşumuzu sergilemeye devam ettirmeliyiz!...
haksız yere zan altında kalan arkadaslarıma da şunu söylemek isterim:
....birilerinin DudakLari Deydi Diye DeNiz KirLenmEZ
;)

Çevrimdışı wanted1

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.442
  • 3.858
  • 3.442
  • 3.858
# 27 Kas 2010 16:20:56
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  Az önce infermo hocamın yorumsuz haberlere eklediği  ilginç ve düşündürücü haberi bu başlıkta da payşalmayı uygun gördüm.Bakın ne diyor yazar:

  
Hiçbir Meslek Kutsal Değildir
      
26 Kasım 2010 11:25
 
Bugün gazetesi yazarı Gülay Göktürk, 24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili madalyonun öteki yüzünden bakan yazı kaleme aldı.

 
Bir Öğretmenler Günü'nü daha idrak ettik.
Ve her yıl olduğu gibi bu yıl da, öğretmenlerimizden maaş şikâyetinden ve pazarda limon satma öykülerinden başka bir şey işitmedik. Hani şöyle birazcık olsun, öğretmenler işini iyi yapıyor mu; eğitim kalitesi ne alemde; öğretmenlik mesleği dünyada nereye doğru gidiyor türünden bir tartışma; birazcık özeleştiri, çuvaldızı kendine batırma... Hayır, yok böyle şeyler. Varsa yoksa yakınma...
 
Tabii bir de, sözleşmeli öğretmenlik konusuna karşı bol bol feryat vardı: Öğretmenlik gibi bir meslekle "sözleşmeli personel" kavramı bağdaşır mıymış! Sözleşmeli çalışan bir öğretmenin aklını çocuklara vermesi, verimli olması düşünülebilir miymiş!
 
Söyledikleri laf üzerinde bir dakika düşünseler, özel okullarda sözleşmeli çalışan on binlerce öğretmenin nasıl olup da verimli -hatta çoğu zaman devlet memuru öğretmenlerden çok daha verimli- olduklarını izah edemeyeceklerini, dolayısıyla geliştirdikleri argümanın beş paralık değeri olmadığını hemen anlayacaklar. Ayrıca, sözleşmeli olunca verimli çalışmak mümkün değilse, sadece özel okul öğretmenleri de değil, özel sektörde çalışan milyonlarca insan nasıl verimli oluyor? Yoksa öğretmenlerimiz bu ülkede katma değerin sadece devlet memurları tarafından mı üretildiğini sanıyor?
Ne yazık ki öğretmenlerimizin böyle konuları düşünmek diye bir alışkanlığı yok. Dolayısıyla da dağarcıklarında yıllardır tekrarladıkları birkaç tekerlemeden başka bir şey yok. "Cumhuriyetin bekçileri"nden başlayıp "Biz geleceğin kuşaklarını yetiştiriyoruz"a kadar uzanan, öğretmenler hakkında kahramanlık menkıbeleri anlatmaya uzanan; "Unutmayın, sizi de bir öğretmen yetiştirdi", "Biz karpuz yetiştirmiyoruz, insan yetiştiriyoruz" gibi ifadelerle bizi, yaptıkları işin ne kadar eşsiz, ne kadar yeri doldurulmaz ve ne kadar "kutsal" olduğuna inandırmaya çalışan bir söylem sürüp gidiyor. Doğrusu biz de toplum olarak buna çanak tutuyoruz. Öğretmenleri yarı azizler-azizeler haline getirip her fırsatta saygı duruşları yaparak, haklarında kahramanlık menkıbeleri anlatarak, öğretmenliği herhangi bir meslek olmaktan çıkararak kutsuyor ve "dokunulmaz" kılıyoruz.

 
Her toplumda farklı mesleklerin farklı toplumsal prestijleri vardır; kimi daha prestijlidir, kimisi daha az... Ama kutsal meslek yoktur. Siz meseleyi prestijli bir meslek olmanın da ötesine götürüp kutsallaştırırsanız, durum problemli hale gelir. Çünkü bu kutsama beraberinde dokunulmazlık isteğini, imtiyaz ve hatta iktidar talebini de getirir, kutsallık iddiasındaki başka mesleklerde de gördüğümüz gibi...
 
Evet öğretmenlik önemli bir iştir ve işini iyi yapan bir öğretmen, işini iyi yapan her meslek sahibi kadar saygıyı hak eder. Ama hepsi bu kadar...
Peki neden bizde öğretmenlik kutsal bir meslek olarak algılanır?
Bunun sebebi, "milli eğitim" politikamız ve devlete ilişkin algımızdır. Bu politika öğretmeni devletle aile arasında bir köprü olarak görür. Devlet, yeni kuşakların yetiştirilmesinde, aileye kesinlikle güvenmediği için, aslında ailenin görevi olması gereken "sağlıklı, ahlaklı, üretken ve mutlu bir çocuk yetiştirme" görevini aileden alıp okula devreder. Öğretmenlerin asli görevlerini de bilgilendirmekten önce eğitmek (eğip büküp bir kalıba sokmak) olarak tanımlar. İşte bu asli görev tanımı içinde, öğretmenlik "kutsal" bir nitelik kazanırken öğretmenlerin iyi öğretmen olmak için bilgi çağını yakalama gibi zahmetli işlere girmelerine gerek kalmaz. Rejime sadık oldukları konusunda şüphe doğmadıkça kimse fazlasını istemez. İyi öğretip öğretmediklerine, verimlerine, yaratıcılıklarına, pedagojik formasyonlarına, bilgi dağarcıklarına bakılmaz.
Kısacası devlet, öğretmenler aracılığıyla yeni nesilleri devletleştirir. Ve bu süreç, hamasi nutuklarla taçlandırılıp, öğretmenler bir nevi "devlet misyonerleri olarak" kutsal bir kata yerleştirilir.
 
Kısacası, öğretmenlerin kendilerini yerleştirmeye çalıştıkları "eşsiz, benzersiz" pozisyon, aslında devletin pozisyonundan, yani devletin "ideolojik devlet" olmasından kaynaklanır. Eğer, devlet ideolojik devlet olmaktan uzaklaşıp nötrleşse, öğretmenlerin genç kuşakları "talim ve terbiye etmek; eğip büküp kalıba dökmek diye bir misyonu kalkacak ortadan. Geriye sadece bilgilendirme kalacak ki, böyle bir fonksiyon üzerinde "kutsallık" iddiası kurmak da pek kolay olmayacak...
Tabii, neden milyonlarca insan sözleşmeyle çalışırken, öğretmenlerin asla sözleşmeli olmaması gerektiğine dair iddialar da...

kalemini satan gazetecilerin olduğu bir ülkede her meslek kutsallığını yitirmiştir..

Çevrimdışı parames_syum

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.379
  • 15.858
  • 1.379
  • 15.858
# 27 Kas 2010 18:24:40
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
aynen katılıyorum ögretmenim,ben tepkimi birkaç defa yazdım ama nedense yazım kurallarına uygun degil diyor sanırım yorumlarımı begenmiyorlar.

tepki göstermek isteyen arkadaşlar için....

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Öncelikle siz değerli öğretmenime duyarlılığınızdan dolayı teşekkür ederim.
Tepki göstermek ve yorum yazmak için sözkonusu yere girince
""Sevgili okurumuz; yorumunuz yayın kriterlerine uygun olmadığı için yayınlanmadı. Lütfen bu kriterlere dikkat ederek tekrar yazınız." la karşılaşıyorsunuz. Ama yazarı ve gazeteyi överseniz birşey yok... Tipik bir çifte standart mantığı yani...
  Ben de sayın yazara teşekkür ederim.Bizi kendimize getirdiği için... Biz Öğretmenler olarak ne anlarız eleştiriden özeleştiriden mözeleştiriden. Sözleşmeli çalışmanın kölelik olduğu, öğretmenliğin diğer mesleklerin "efendisi " olduğu için, bizim dışımızdaki bütün mesleklerin isterlerse sözleşmeli olabileceği...
Bütün öğretmenlerin değişik yan gelir getiren işler yaptığı ,boş kalan diğer yarım günde ise öğretmenlik yaparak aziz veya azize olunamayacağı...
Zaten mesleğimiz gereği: ders yapmak için kullanmamız gereken "ses"imizi sokakta bağırmak için kullandığımızı, "kalem"imizi ise kendimize acındırmaya çalışmak için toplumsal baskı aracı olarak kullandığımızı anladım...
 Sözün özü sevgili öğretmen arkadaşlarım; biz sürekli öğrencilerimize "bütün mesleklerin önemli ve kutsal olduğunu" öğretmeye çalışırken, söz konusu yazının içeriğiyle ilgili yapılan yorumlarda (eğer okursanız ) üzülerek söylüyorum, pek de öyle "öğretmen dostu" yorumlar göremedim...Ne kadar da bizi sevmeyenler varmış öyle... Ya biz dost kazanamamışız... Ya gerçekten toplumda olmamız gereken yerde değiliz.
Ya da ... 
Ya da...
Ya da idare edin işte... Zaten bi daha ki 24 Kasım şunun şurasında 362 gün kaldı...
Kalın sağlıcakla...

Çevrimdışı zizou43

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.189
  • 20.000
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.189
  • 20.000
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Kas 2010 18:29:07
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
   Az önce infermo hocamın yorumsuz haberlere eklediği  ilginç ve düşündürücü haberi bu başlıkta da payşalmayı uygun gördüm.Bakın ne diyor yazar:

   
Hiçbir Meslek Kutsal Değildir
     
26 Kasım 2010 11:25
 
Bugün gazetesi yazarı Gülay Göktürk, 24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili madalyonun öteki yüzünden bakan yazı kaleme aldı.

 
Bir Öğretmenler Günü'nü daha idrak ettik.
Ve her yıl olduğu gibi bu yıl da, öğretmenlerimizden maaş şikâyetinden ve pazarda limon satma öykülerinden başka bir şey işitmedik. Hani şöyle birazcık olsun, öğretmenler işini iyi yapıyor mu; eğitim kalitesi ne alemde; öğretmenlik mesleği dünyada nereye doğru gidiyor türünden bir tartışma; birazcık özeleştiri, çuvaldızı kendine batırma... Hayır, yok böyle şeyler. Varsa yoksa yakınma...
 
Tabii bir de, sözleşmeli öğretmenlik konusuna karşı bol bol feryat vardı: Öğretmenlik gibi bir meslekle "sözleşmeli personel" kavramı bağdaşır mıymış! Sözleşmeli çalışan bir öğretmenin aklını çocuklara vermesi, verimli olması düşünülebilir miymiş!
 
Söyledikleri laf üzerinde bir dakika düşünseler, özel okullarda sözleşmeli çalışan on binlerce öğretmenin nasıl olup da verimli -hatta çoğu zaman devlet memuru öğretmenlerden çok daha verimli- olduklarını izah edemeyeceklerini, dolayısıyla geliştirdikleri argümanın beş paralık değeri olmadığını hemen anlayacaklar. Ayrıca, sözleşmeli olunca verimli çalışmak mümkün değilse, sadece özel okul öğretmenleri de değil, özel sektörde çalışan milyonlarca insan nasıl verimli oluyor? Yoksa öğretmenlerimiz bu ülkede katma değerin sadece devlet memurları tarafından mı üretildiğini sanıyor?
Ne yazık ki öğretmenlerimizin böyle konuları düşünmek diye bir alışkanlığı yok. Dolayısıyla da dağarcıklarında yıllardır tekrarladıkları birkaç tekerlemeden başka bir şey yok. "Cumhuriyetin bekçileri"nden başlayıp "Biz geleceğin kuşaklarını yetiştiriyoruz"a kadar uzanan, öğretmenler hakkında kahramanlık menkıbeleri anlatmaya uzanan; "Unutmayın, sizi de bir öğretmen yetiştirdi", "Biz karpuz yetiştirmiyoruz, insan yetiştiriyoruz" gibi ifadelerle bizi, yaptıkları işin ne kadar eşsiz, ne kadar yeri doldurulmaz ve ne kadar "kutsal" olduğuna inandırmaya çalışan bir söylem sürüp gidiyor. Doğrusu biz de toplum olarak buna çanak tutuyoruz. Öğretmenleri yarı azizler-azizeler haline getirip her fırsatta saygı duruşları yaparak, haklarında kahramanlık menkıbeleri anlatarak, öğretmenliği herhangi bir meslek olmaktan çıkararak kutsuyor ve "dokunulmaz" kılıyoruz.

 
Her toplumda farklı mesleklerin farklı toplumsal prestijleri vardır; kimi daha prestijlidir, kimisi daha az... Ama kutsal meslek yoktur. Siz meseleyi prestijli bir meslek olmanın da ötesine götürüp kutsallaştırırsanız, durum problemli hale gelir. Çünkü bu kutsama beraberinde dokunulmazlık isteğini, imtiyaz ve hatta iktidar talebini de getirir, kutsallık iddiasındaki başka mesleklerde de gördüğümüz gibi...
 
Evet öğretmenlik önemli bir iştir ve işini iyi yapan bir öğretmen, işini iyi yapan her meslek sahibi kadar saygıyı hak eder. Ama hepsi bu kadar...
Peki neden bizde öğretmenlik kutsal bir meslek olarak algılanır?
Bunun sebebi, "milli eğitim" politikamız ve devlete ilişkin algımızdır. Bu politika öğretmeni devletle aile arasında bir köprü olarak görür. Devlet, yeni kuşakların yetiştirilmesinde, aileye kesinlikle güvenmediği için, aslında ailenin görevi olması gereken "sağlıklı, ahlaklı, üretken ve mutlu bir çocuk yetiştirme" görevini aileden alıp okula devreder. Öğretmenlerin asli görevlerini de bilgilendirmekten önce eğitmek (eğip büküp bir kalıba sokmak) olarak tanımlar. İşte bu asli görev tanımı içinde, öğretmenlik "kutsal" bir nitelik kazanırken öğretmenlerin iyi öğretmen olmak için bilgi çağını yakalama gibi zahmetli işlere girmelerine gerek kalmaz. Rejime sadık oldukları konusunda şüphe doğmadıkça kimse fazlasını istemez. İyi öğretip öğretmediklerine, verimlerine, yaratıcılıklarına, pedagojik formasyonlarına, bilgi dağarcıklarına bakılmaz.
Kısacası devlet, öğretmenler aracılığıyla yeni nesilleri devletleştirir. Ve bu süreç, hamasi nutuklarla taçlandırılıp, öğretmenler bir nevi "devlet misyonerleri olarak" kutsal bir kata yerleştirilir.
 
Kısacası, öğretmenlerin kendilerini yerleştirmeye çalıştıkları "eşsiz, benzersiz" pozisyon, aslında devletin pozisyonundan, yani devletin "ideolojik devlet" olmasından kaynaklanır. Eğer, devlet ideolojik devlet olmaktan uzaklaşıp nötrleşse, öğretmenlerin genç kuşakları "talim ve terbiye etmek; eğip büküp kalıba dökmek diye bir misyonu kalkacak ortadan. Geriye sadece bilgilendirme kalacak ki, böyle bir fonksiyon üzerinde "kutsallık" iddiası kurmak da pek kolay olmayacak...
Tabii, neden milyonlarca insan sözleşmeyle çalışırken, öğretmenlerin asla sözleşmeli olmaması gerektiğine dair iddialar da...


Satılık kalem işte alın size.Sen kendi fikrini yazsana kardeşim.Başkalarının söylemlerini gazeteye doldurmuşsun.Demekki kendin fikir üretecek kadar beyin yok sende...Senin yazdıklarına ben güldüm sadece kızmadım.Sadece güldüm :)

Çevrimdışı parames_syum

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.379
  • 15.858
  • 1.379
  • 15.858
# 30 Kas 2010 00:20:40
"Eskiden gazete yazarları EDEBİYATçıydı,
EDEP gitti, şimdikiler BİATçı !"

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK