Dilaruba'nın Sayfası- Capella

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.871
  • 512.407
  • 32.871
  • 512.407
02 Eyl 2016 13:14:20
Capella

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 02 Eyl 2016 13:21:04
CAPELLA

‘’Hayır.’’ Sesim, şuana kadar dudaklarımdan çıkan en net tona sahipti.
‘’Beni keçileri kaçırmış insanların olduğu bir okula gönderemezsiniz.’’ Annem, günlerdir ağzımdan başka bir şey çıkmamasına sinir oluyordu.Bunun farkındaydım.Ters ters bakan gözlerine ve kasılmış çenesine bakabilseydiniz bunu siz de anlardınız.
‘’Orası aklını kaçıran insanların olduğu bir okul değil Kate, bir yeteneğin var.İnsanların düşü olmuş bir yeteneğin var ve sen bunu kullanmayacak mısın?’’ Uzamış tırnaklarımı avcumun içine batırdım.
‘’Sen ucube olmaya bir yetenek mi diyorsun? Eğer öyleyse söyleyeyim, yeteneğim falan yok benim.Ben sen değilim.Anla artık bunu.’’ Annem masada duran vazoyu sinirle yere attı.
‘’Sen ister kabul et ister etme Kate.Senin deyiminle söyleyeceğim, sen tam bir ucubesin.’’


- 1 -
Nesiller önce Dünyaya gelip biz ucubelerin soyunu oluşturan kadın.Beatrice Washington.
Annemin bu kadına duyduğu saygı ve sevgiye karşın, ben bu kadından nefret ediyordum.
Geninde oluşan anormallik yüzünden Dünyayı ikiye bölmüştü.Ucubeler ve normal insanlar.
Normal insanlar hayran olduğum üzere bölünmeden yaşamaya devam etmişlerdi.
Ucubelerse çok daha farklıydı.Bir genden üreyen milyonlarca gen farklı ucubeleri oluşturmuştu.
Tüm bu üremeler sonucu ucubeler de iki gruba ayrılmıştı.Canopus ve Capella.Ayrılan iki gruba da gökyüzündeki en parlak yıldız isimleri verilmişti.
Zamanla Canopus ucube olmayan insanları öldürmek gibi oldukça saçma bir fikir üretti ancak Capella bunu desteklemedi.Hal böyle olunca iki takım arasında bir düşmanlık başladı.
Capella kendini ve insanları korumak uğruna savaş verdi.Canopus ise kendi dışında her şeyi yok etmek istiyordu.
Ben, tün bu kargaşaya katılmamak için böylesine ısrar ediyordum.Annem daha ucubeliğimi kanıtlayamadan beni o okula yollayacaktı ve ben istesem de istemesem de savaşın bir parçası olacaktım.
‘’Yine seni burada buldum.’’ Dedi annem ben Beatrice Washington’un portresine bakarken.Tüm düşüncelerimi beynimden atıp anneme baktım.
‘’Evet, beni yine burada buldun.Ben de bu kadından nasıl nefret ettiğimi düşünüyordum.’’ Annem beni umursamadan çalışma masasına oturdu.
‘’Yarın geç kaldığımız kayıt işlemlerini tamamlamak için okuluna gideceğim.’’ Ciddi olup olmadığını anlamak için ona baktım.Ciddiydi.
‘’Ucube olup olmadığım daha kesin bile değilken beni  gerçekten de o okula yollayacak mısın?’’ Annem defterinden başını kaldırdı.
‘’Yeteneğin kesin, Kate.Annesi yetenekli olan bir kız çocuğunun normal insan olması imkansızdır.O yüzden bir an önce kabullenmeye başlasan iyi edersin.’’


Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 04 Eyl 2016 10:21:18
CAPELLA
2

Dış görünüşüye tıpkı bir şatoya benzeyen binaya uzun uzun baktım.Yan duvarları gri ve göğü delmek istermiş gibi görünen kubbeleri de soğuk mavi rengindeydi.Okul olmak için fazla büyüktü.Şaşırmamak gerekirdi.Ucubelerin neresi normaldi de okulları normal olacaktı?
‘’Öyle bakmaya devam edecek misin yoksa arabadan inelim mi?’’ Annemin asabiyetini umursamadan arabadan indim.Okul yaşadığımız kentten oldukça uzaktı.Yolda uyuduğum için kaç saat sürdüğünü bilmiyordum ama dizlerimin ağrısından ve sırtımın uyuşukluğundan en az dört saatlik bir yol olduğunu söyleyebilirdim.
‘’Hanımefendi, ben sizi burada bekliyorum.’’ Dedi kahya.Annem başını salladı.
‘’Zaten öyle yapman gerekiyor.’’ Annem kendisini takip etmemi söyledikten sonra giriş kapısına girdi.Okul binasının sağ tarafında kükreme pozüsyonunda bir aslan duruyordu.Bu okulun arması olmalıydı.Okul, Canopuslardan birinin girme tehlikesine karşın yüksek güvenlik önemleriyle korunuyordu.Daha önceki telefon konuşmalarında okulun anneme vermiş olduğu kişisel güvenlik kodunu annem kapının yanındaki cihaza girdi ve kapılar sessizlikle açıldı.
Okul demeye bin şahit gerekiyordu.Belki bahçede birkaç kişi olsaydı okul havası olabilirdi ama bahçede de kimse yoktu.Muhtemelen ders vaktiydi.Dış görünüşü nasıl olursa olsun teneffüste bile bahçede öğrencisi olmayan bir okul düşünülemezdi.
Etrafında birçok bank ve kamelya olan okul bahçesini geçip ana binaya giren kapıya ulaştık.Kapıdaki görevli bizi selamlayarak kapıyı açtı.Kendimi eski zamanlarda yaşayan bir prenses gibi hissediyordum.Okul büyük bir şatoymuş ve biz de şatodaki büyük davete geliyormuşuz gibiydi.
Okulun içi tahmin ettiğimden daha büyüktü.Birçok katı vardı ve her bir kat tavanı geniş, eni büyük olacak şekildeydi.İlk katta öğrencilerin ders çalışması, antreman yapması için alanlar ve içlerinde ne olduğunu bilmediğim odalar vardı.Öğrencilere, öğretmenlere ve ailelere yardım etmesi için görevlendirildiğini düşündüğüm kırk yaşlarında iki adam yanımıza geldiler.
‘’Buyurun hanımefendi?’’ Annem elini uzattı ve adamlarla tokalaştı.
‘’Ben Trisha Boom.Kızım Kate Boom’un kaydını yaptırmak için buradayım.’’ Adam başını salladı.
‘’Öyleyse kaybolmamanız ve vakit kaybetmemeniz adına size okul müdürümüzün yanına kadar eşlik edeceğim.Beni takip edin.’’ Adam hızlı adımlarla asansöre ilerlerken annem ve ben de onu takip ettik.Annemin ayağına giydiği az topuklu ayakkabılar okulun zemininde ses çıkarıyordu.
Asansöre bindiğimizde kaç kat olduğunu anlamak için düğmelere baktım.En son altı rakamı vardı.Evet, gerçekten çok büyüktü.Kendimi okulda değil de marjinal kıyafetler satan bir alışveriş merkezindeymiş gibi hissediyordum.Burada kendimi okul haricinde birçok yerdeymişim gibi hissediyordum.
Adam dördüncü kata parmağını dokundurduğunda asansör en az kapı kadar sessiz bir şekilde hareket etmeye başladı.Bu okul çok sessizdi.Asansör kısa süre sonra durduğunda dördüncü kata nasıl bu kadar çabuk geldiğimizi merak ettim.Ancak kapının üzerinde yazan rakam dört değil ikiydi.Asansörü kimin çağırdığını, içeriye kimin gireceğini öğrenmek için başımı kapıya çevirdim.İçeriye kahverengi gözlü, kaşının bir kısmı kazıtılmış bir çocuk girip bizim gibi içeri girdi, altıncı kata bastı ve beklemeye başladı.Üstünde okul kıyafeti olduğunu düşündüğüm siyah dar kesim bir pantolon ve beyaz bir lakos vardı.Lakosun üstünde girişte gördüğüm amblem duruyordu.Ona dik dik baktığımı fark etmiş olacak ki gözlerini bana çevirdi.Ne yapacağımı şaşırarak gülümsedim ama o gülümseyişime karşılık vermeden yalnızca beni süzdü ve bakışlarını az önceki konumuna getirdi.Üzerime bir şey döküp dökmediğimi anlamak için kendime şöyle bir baktım ama hayır, uçuk pembe tişörtüm ve siyah pantolonum aynen giydiğim gibiydi.Herhangi bir yerinde leke yoktu.Asansör durduğunda kapılar açıldı ve asansörden çıkmadan önce son kez çocuğa baktım.
Kapılar tekrar kapandığında önüme döndüm ve adamı izlemeye devam ettik.Her kat aynı genişlikteydi.Oldukça ferah görünse bile bu okulda bulunmak istemiyordum.Adam sonunda kahverengi kapılı bir odanın önünde durdu.Kapıyı çaldı ve beklemeye başladı.İçeriden ‘gir’ sesi geldiğinde beraber içeri girdik.Koltukta oturmuş evraklarla uğraşan siyah saçlı, ellilerinde görünmesine rağmen saçlarında beyaz bulunmayan adam önce anneme, sonra bana baktı ve gülümsedi.
‘’Hoş geldiniz, Bayan Trisha.’’ Bayan kelimesinden sonra genelde soy ad söylendiği için önce şaşırdım ama herkes aynı şekilde hitap etmek zorunda değildi.Bu yüzden müdürün uzattığı elini sıkıp kahverengi deri koltuğa oturdum.Rahat bir koltuktu.Üstüne üstlük araba koltuğundan sonra oldukça rahattı.
‘’Sizinle tanışmıştık ama kızınızı görmek çok güzel.Merhaba, Kate.’’
‘’Merhaba…Bay Charlie.’’ Dedim, masada duran Charlie Adam yazısını gördükten hemen sonra.
‘’Bay Charlie, konuştuğumuz üzere kayıt işlemleri için buradayız.Bize vereceğiniz her bilgiyi dikkatle dinliyoruz.’’ Adam başını salladı ve özellikle bana baktı.Sanırım burada okuyan ben olacağım için özellikle benim bilmemi istiyordu.
‘’Öncelikle, okulumuz yatılıdır, yemek servisi mevcuttur ve görebileceğiniz en iyi eğitimi verir.Capella grubunun en iyi okullarından birisidir ve bu okuldan mezun olduğunuzda güçlerinizi tamamiyle kontrol altına almış olursunuz.Birinci sınıf öğrencileri güçlerini kullanmayı bilmedikleri için onların eğitimi biraz daha basit oluyor.Bu yüzden birinci sınıftan burada olduğun için şanslısın.’’ Başımı salladım.Şanslı falan değildim.
‘’Okulumuzun yatakhanesi okuldan yarım saat uzaklıktadır.Hiç endişeniz olmasın, yatakhanemizde okulumuzdan daha fazla güvenlik önlemi var.Okulumuz ve yatakhanemiz yirmi dört saat kameralarla izleniyor, yani güvenlik konusnu düşünmeyin bile.Evinizde olduğunuzdan daha güvendesiniz.’’ Yine başımı salladım.Konuşması bitene kadar başımı sallayacaktım.
‘’Ünüformalara gelince, her grubun farklı bir ünüforması var.Okuldan kaçma, farklı sınıfa girme gibi karışıklıklar olmaması için böyle bir uygulama yapıyoruz.Senin gücün nedir?’’ Başımı salladım.
‘’Onun yeteneği henüz kendini göstermedi.’’ Dedi annem.Ayağıyla bacağıma sertçe vurduğunda yutkundum.Utançtan yerin dibine girecektim, resmen adam soru sormuştu, ben başımı sallamıştım.
‘’O halde şimdilik ünüforma olarak bunları giyeceksin.Gücü henüz yerleşmemiş olanlar siyah pantolon ve siyah lakos giyiyorlar.’’ Müdürün verdiği siyah kutuyu aldım.
‘’Şimdi kayıt işlemlerini halledelim.Şu formu doldurur musunuz?’’ Verdiği forma adımı, doğum tarihimi, ev adresimizi, kimlik numaramı ve diğer gerekli bilgileri yazıp müdüre verdim.
‘’Çok güzel.Yatakhane numaran on beş ama seni şuanlık sınıfa yerleştiremem.Gücünden emin olana kadar yatakhanede kalabilir ve gücün üzerinde yoğunlaşabilirsin.Bazı öğrencilerimizde güç kendiliğinden ortaya çıkamıyor.Üzerinde yoğunlaşarak gücünü ortaya çıkarabilirsin.’’
‘’Bir dakika, gücümün ortaya çıkamama gibi bir olasılık var mı?’’ Kaç saattir konuşuyordu ancak şimdi ancak dikkate almıştım.Gerçekten böyle bir olasılık varsa, bu mükemmel bir haberdi!
‘’Annesi yetenekli olan biri normal bir insan olamaz diyorlar.Kanıtlanmış bir şey.Sen sakın korkma, yeteneğin en kısa zamanda kendini gösterecektir.’’ Yutkundum.Sormakla sormamak arasında gidip geliyordum.Öğrenmek istediğimden pek emin değildim.
‘’Peki, yeteneğimin oluştuğunu nasıl anlayabilirim? Bu annemden bana geçen bir özellik mi olacak?’’ Özellik yerine ucubelik kavramının daha uygun olduğunu biliyordum.Yine de saygısızlık etmek istemezdim.Bu okulda okuyacaktım ve zaten zehir gibi geçecek olan günlerimi öğretmenlere saygısızlık edip dikkati üzerime toplayarak daha da zehir edemezdim.
‘’Hayır, özelliğin genlerinle alakalı değil, vücudunun ne kadar gücü kaldırabileceğiyle alakalıdır.Vücudunun kaldırabileceği en yüksek gücü alırsın o yüzden herhangi bir tahminde bulunamayız.Gücünü nasıl anlayacağına gelince, her özelliğin ayrı belirtileri vardır.Bunları arkadaşlarından ve öğretmenlerinden öğrenebilirsin.’’ Başımı salladım.
‘’Kızımın ne zaman başlamasını önerirsiniz?’’ Müdür şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.
‘’Kızınızın kıyafetlerini yanınızda getirmediniz mi?’’ Keşke getirmemiş olsaydık.Kentteki arkadaşlarıma veda etme fırsatım bile olmamıştı.Gerçi, veda etmememin daha iyi olacağını biliyordum.Benim normal insan olduğumu sanıyorlardı.Capellada normal insanların bizim gibilerle arkadaşlık kurması hoş karşılanmazdı.Oysa ben onları çok sevmiştim ve arkadaşım olmaları için yalan söylemek zorunda kalmıştım.
‘’Getirdik ama belki siz bir hafta sonra gibisinden bir cevap verirsiniz diye düşünüyordum.’’ Müdür başını salladı.Başını sallarken uzamış saçları sallanıyordu.
‘’Hemen başlamasını öneririm.Hemen başlasın ki gücünün üzerinde yoğunlaşma fırsatı olsun.Şimdi personellerimizden birine haber yollayacağım, beraber yatakhaneye gidebilir ve eşyalarını yerleştirebilirsiniz.Annen saat dörtten önce gitmiş olmalı.’’
‘’Pekala müdür bey, dediklerinizi harfi harfine yapacağım ve kızımın da gayretini görebileceğinizden emin olabilirsiniz.’’ Müdür, masasının sol tarafında duran telefonu alıp üç haneli bir numara tuşladı ve kısa bir görüşme yaptı.
‘’Personel az sonra burada olur.İyi günler Kate ve Bayan Trisha.’’ Annem gülümseyerek selam verdi ve odadan çıkmak üzere kapıya ilerledik.Kahyadan eşyalarımı almamız gerekiyordu.
‘’Kate, bir saniye bekle.’’ Arkamı döndüm ve müdürün bana uzattığı küçük kağıda baktım.
‘’Linda da senin gibi birinci sınıf öğrencisi ama bu okulda sana yardım edebilecek en iyi kişi o.Güçlerin ve diğer bilmek istediğin her şey hakkında ondan bilgi alabilirsin.Sana seve seve yardımcı olacaktır.Çok cana yakın biri.’’ Burada bir arkadaşım olmasına sevinmeli miydim bilmiyordum.Bir şeyi sevmediğimde kendimi ondan nefret etmeye zorluyordum.Böyle bir huyum vardı ancak arkadaşlarım yada bir erkek arkadaşım olursa buradan nefret etmem kolay olmazdı.
Müdürün uzattığı kağıda bakıp üstünde yazanlara baktım.
Linda Bottle, 15 numara.
‘’Pardon, 15 numaradan kastınız nedir?’’ Müdür gülümsedi.
‘’Yatakhane numarası  15.’’ Kaşlarımı kaldırdım.Bir odada birden fazla kişi mi kalıyordu?
‘’Benim de 15 numaraydı?’’ Bir yanlışlık olduğunu söylemesi için dua ettim.Başka birileriyle aynı ortamda tabii ki yatabilirdim ama tanımadığım insanlarla aynı ortamda bulunmak beni strese sokuyordu.
‘’Her bir yatakhane odası dört kişilik.Ama endişelenme, odalar oldukça geniş.Birçok öğrencinin bulunduğu bir okulda yatakhaneler de tek kişilik olamıyor maalesef.’’
‘’Haklısınız Bay Charlie, biz çıkalım en iyisi.’’ Annem müdüre saygıyla baktıktan sonra beni çıkış kapısına adeta ittirmeye başladı.Çıktığımızda sinirle anneme baktım.
‘’Zorla getirdiğin yetmiyor, merakım yüzünden bir de azar mı işiteceğim?’’ Annem cevap vereceği sırada kalın,tok bir ses duyuldu.
‘’Merhabalar, ben Kahya Marco.Size yatakhaneye kadar eşlik etmek için görevlendirildim.’’

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 07 Eyl 2016 20:58:49
CAPELLA
3


Sadece ağaçtan ve ottan ibaret olan yarım saatlik bir yoldan sonra arabadan indiğimizde çok yorgundum.Başımı çevirip yatakhaneye bakacak halim bile yoktu.Araba yolculuklarını hiç sevmezdim ancak koşullar gereği yapılabilecek tek yolculuk türü araba yolculuğuydu.Kendimi esnetmeye çalıştığımda tüm vücuduma kramp girdi.Acıyla yüzümü buruşturdum ve arabadan valizimi indiren kahyaya baktım.Büyük bir valizim yoktu.Hiçbir zaman on çeşit pantolonu ve yirmiden fazla tişörtü olan kızlardan olmamıştım.Birkaç pantolon, birkaç tişört ve önümüzdeki kış için birkaç kazak yeterli olmuştu.Bu kadarıyla idare edebilirdim.En azından bir süre.
Kafamı çevirip okula baktığımda şaşırmadım.O kadar büyük bir okuldan bu kadar büyük bir yatakhane beklenirdi.Öğrencilerin gece burada kalacağı düşüncesi ile her yere kamera yerleştirilmişti ancak kameraların sadece bu kadar olduğunu sanmıyordum.Söz konusu edilen doğaüstü varlıklardı ve mutlaka gizli kameralar da olmalıydı.Kapının önünde birkaç silahlı adam ve her iki yanında da mavi ünüforma giymiş, kutu gibi bir yerin içinde duran adamlar vardı.İnsan gücüyle asla açılamazmış gibi görünen büyük, siyah kapının açılıp kapanmasında görevli olduklarını düşünüyordum.
Kahya valizimi eline aldı ve silahlı adamların yanına ilerledi.
‘’Yeni öğrenci.Kate Boom ve annesi Trisha Boom.’’ Silahlı adam cebinden bir alet çıkardı ve üstümüzü bu aletle en ince ayrıntısına kadar taradı.
‘’Temizler.’’ Dediğinde başka bir silahlı adam başını salladı.
‘’Nereden geliyorsunuz Bayan Boom?’’ Dediğinde annem gülümsedi.
‘’Bölüm 3, 17 numara.’’ Capellanın yönetiminden sorumlu insanlar kentlere akılda kalıcı isimler vermek yerine Capella’yı on bölüme ayırmışlardı ve on bölümün içinde bulunan her eve de bir numara vermişlerdi.Gerçekten çok karışık bir sistemi vardı.
Adam, elindeki küçük bilgisayardan annemin söylediklerini tarattı ve başını salladı.
‘’Kimlik numaralarınızı girin lütfen.’’ Diyerek aygıtı bize doğru tuttu.Önce annem, daha sonra ben kimlik numaralarımızı girdiğimizde artık beklemekten sıkılmıştım.Silahlı adam kapıyı açmalarına dair işaret verdiğinde kapılar yine aynı sessizlikte açıldı.Bu kadar sessizlik insanı delirtebilirdi.Kapıdan en ufak bir gıcırtı bile çıkmıyordu.Oysa kentteki evimizde görevli adamlar işlerini düzgün yapmadıkları için kapılar çok nadir yağlanırdı ve ne zaman kapıyı açsak sinir bozucu sesler gıcırtılar duyardık.
Kapı açıldıktan hemen sonra kahya valizimi eline aldı ancak silahlı adam buna izin vermedi.
‘’Sen giremezsin, kahya.’’ Adam şaşkınlıkla valizi yere koydu.
‘’Niçin?’’ Silahlı adam güldüğünde ondan iğrendim.Elinde silah var diye kendini üstün mü zannediyordu? Tamam, muhtemelen sadece silahı yoktu, aynı zamanda ucubeliği de vardı ama bu yine de onu üstün yapmazdı.
‘’Buraya uzun zamandır gelmiyorsun galiba kahya ama öğrenmen gereken bir şey var.Kurallar değişti.Müdür ne emrediyorsa onu yapıyoruz.’’
‘’Ama müdür bana kuralların değiştiğinden hiç bahsetmedi.’’ Dediğinde silahlı adamın yüzündeki gülümseme soldu.
‘’Demek ki seni o kadar önemli görmemiş.İyi günler, kahya.’’ Adamın sinir olduğunu hissedebiliyordum ama bir şey söylerse başına geleceklerden de haberdar görünüyordu.Bize doğru dönüp eğilerek selam verdi ve arabaya binip uzaklaştı.
‘’Bayan Trisha ve Bayan Kate, beni takip edin lütfen.’’ Valizimi eline aldı ve yatakhanenin kapısından geçtik.Yatakhanenin okula göre çok daha küçük bir bahçesi vardı ve bahçenin her iki yanında kuyular vardı.Belki sadece dekoratifti, belki de gerçekten işe yarıyordu.Ana bina okuldan farklı görünüyordu.Okuldaki gibi uzun kubbeler yerine oval biten beyaz bir çatısı ve kiremit rengi duvarları vardı.Yatakhanenin içine girmemizi sağlayacak kahverengi kapı adam kolu çevirince açıldı ve içerisi göründü.Kapının bulunduğu ilk katta okuldaki gibi yardımcı olmak amacıyla bulunan birkaç kadın ve birkaç erkek vardı.Onun dışında öğrencilerin televizyon izlemek için geldiklerini düşündüğüm bir salon görünüyordu.Birçok koltuk ve neredeyse sinema ekranı kadar olan bir televizyon vardı.Öğrencilerin böyle bir yerde dizi veya film izlediğini gözümde canlandırıp güldüm.
Silahlı adam bizi personellerin oturduğu masaya kadar götürdü.Masada oturan kızıl, uzun saçllı kadın silahlı adamı ve annemle beni görünce gülümsedi.
‘’Merhaba.’’
‘’Merhaba.’’ Diyerek elini uzattı annem.
‘’Adım Trisha Boom.’’ Beni işaret etti.
‘’Kendisi kızım olur, Kate.’’ Kızıl saçlı kadın annemin elini sıktıktan sonra elini bana uzattı.Ben de onun elini sıkarken gülümsemesi yüzüne yayıldı.
‘’Ve ben de Jeniffer Thomas.Burada okuyacağını bilmek güzel, Kate.’’ Gülümsedim.
‘’Jeniffer, çipi tak da gideyim artık.’’ Dedi silahlı adam.Sesinde ona karşı bir sevgi hissettim.Belki evlilerdi, belki de sevgilisiydi.Jeniffer başını salladı ve oturduğu masanın çekmecesinden ucu iğneli bir alet ile küçük bir çip çıkardı.
‘’Bu ne için?’’ Diye sordum.Jeniffer alete sprey sıkıyordu.
‘’Bu okulda okuyan herkese çip takmak zorundayız.Kaçırılma yada kendi isteğiyle kaçma gibi bir olay olduğunda çiplerin sayesinde yer tespiti yapabiliyoruz.’’ Jeniffer eliyle sandalyeyi işaret etti.
‘’Sen şöyle otur.Merak etme, çok can yakıcı bir işlem değil.Bak, bende de var.’’ Deyip kızıl saçlarını geri itti kulağına takılmış aleti gösterdi.Alet kıkırdak kemiğinin üstünde duruyordu ve kısık, kırmızı bir rengi vardı.Sandalyeye oturup saçlarımı geri ittim ve anneme baktım.Bu okulun bu kadar tedbirli olduğunu bilmiyordu anlaşılan.Gözlerindeki garipsemeyi görüp bir an kadını durduracağını ve eve gitmemiz gerektiğini söyleyeceğini sandım.Öyle bir şey yapmadı.Sadece kadını izledi.
‘’Şimdi kulağına uyuşturucu bir sprey sıkacağım.Acını en aza indirmesi için.’’ Tepki vermeden deodorant şişesine benzeyen uyuşturucuyu kulağıma sıkmasını izledim.Spreyi sıktığı an kulağım buz gibi oldu ve  ürperdim.
Beklemediğim bir anda kulağımda hissettiğim acıyla titredim ve elimi kulağıma götürdüm.Çip takılmıştı ve acı veriyordu.Yüzüm buruşmuş olacak ki Jeniffer güldü.
‘’Merak etme, iki güne kadar hiçbir şeyin kalmaz.Bugünlük kulağına su deydirmesen iyi olur ama yarından itibaren duş bile alabilirsin.’’ Başımı sallayıp silahlı adama baktım.Gitmişti.
‘’Kaç numarada kalıyorsun?’’ Yutkundum.
‘’On beş.’’ Jeniffer çekmeceden üzerinde kocaman on beş yazan anahtarı aldı ve onu takip etmemizi belirten bir işaret yaptı.İnsanları takip etmekten de, sürekli ayakta durmaktan da bıkmıştım.Jeniffer merdivenlerin hemen yanındaki odada duran birine el işareti yaptığında odadan bir adam gelip valizimi aldı.Oda numaram küçük bir rakam olduğu için yalnızca tek kat verdiven çıktık ve hiçbir şekilde güneş ışığı almayan, yapay lambalarla aydınlatılmış koridoru geçtik.Üstünde on beş yazan odanın önünde durduğumuzda bu işkencenin bittiğine şükrettim.Daha fazla dayanamazdım.
Jeniffer kapıyı açtı ve içeri girdik.Bu odada kalan tek kişi ben olmadığım için oda çok da toplu sayılmazdı.Yine de oldukça geniş görünüyordu.Duvarlar krem ve parkeler de griydi.Henüz ilkbaharda olduğumuz için halı yoktu.
Birbiri ardına sıralanmış dört yatağın üçü dağınık, yalnızca biri topluydu ve onun benim yatağım olduğu açıkça belli oluyordu.Yatakların üzerinde lacivert renkli pikeler vardı ve pikelerin üstünde de kükreme pozüsyonundaki amblem duruyordu.Her bir yatağın karşısında ahşap ama sağlam gözüken birer dolap vardı.Dolap, kentteki odamda bulunan dolaptan daha büyüktü.Anlaşılan buraya bin çeşit kıyafetle gelen insanları da düşünmüşlerdi.
Jeniffer ve valizimizi taşıyan adam iyi dileklerde bulunup odadan çıktıklarında annem vakit kaybetmeden valizimi açtı.
‘’Kate?’’ Efendim demek yerine mırıltılı bir ses çıkardım.
‘’Nasıl hissediyorsun?’’ Kendi kendime güldüm ama sırtım anneme dönük olduğu için annem yüzümdeki gülümsemeyi göremedi.
‘’Sokağa atılmış bir bebek gibi.’’ Annem derin bir nefes aldı.
‘’Abartıyorsun.Burayı seveceğinden eminim.’’
‘’Burayı nasıl sevmemi beklersin?’’ Sinirle arkamı döndüm ama annem bana bakmıyordu bile.Soruma cevap vermedi.Konuşmadan kıyafetleri yerleştirdi ve valizin fermuarını kapatıp burada kalan diğer ucubelerin yaptığı gibi valizi dolabımın üstüne koydu.
‘’Bir de şöyle düşün Kate.’’ Dedi ayağa kalkarken.Benim gibi yatağın üstüne oturdu.
‘’Yeteneğin kendini belli edici özellikler gösterdiğinde bunu engelleyemeyecektin.Arkadaşla rının yanında senin deyiminle ucube olduğunu işaret eden şeyler yapacaktın.Örneğin benim gibi görünmez olabilme yeteneğin olsaydı ilk ortaya çıktığı zamanlarda istemsizce görünmez olacaktın.Arkadaşların elbette bunu fark edeceklerdi ve herkes senden uzaklaşacaktı.’’ Melissa’yla oturup konuşurken istemsizce görünmez olduğumu hayal ettim.Melissa kesinlikle koşarak uzaklaşırdı.
‘’Oysa burada öyle bir ihtimal yok.Herkes senin gibi.Kate, kentte kalsaydın da iyi olmayacaktı.Yeteneğini kontrol etmeyi öğrenmediğin sürece onu saklayamazsın.’’ Annem haklıydı.Haklı olmasını istemiyordum ama haklıydı işte.
‘’Ya benim bir yeteneğim yoksa?’’ İlk kez doğsüstü güçler için ‘yetenek’ifadesini kullanıyordum.Annem elini dizime koydu.
‘’Kate, üzgünüm ama bu imkansız.’’ Başımı annemin omzuna yasladım.
‘’Burada olacak şey her neyse, olup bittikten sonra beni alacaksın değil mi?’’ Annem saçımı öptü.
‘’Tabii ki alacağım.’’ Annem saatine baktı.
15.45
‘’Kate, artık gitmeliyim.’’ Ayağa kalktı ve sarıldık.Çok kısa sürse bile kendimi daha iyi hissettim.
‘’Melissa’ya beni büyük anneme gönderdiğizi söyle.Benim için bunu yap anne.’’ Başını salladı.
‘’Yaparım.’’ Odadan çıkmadan önce bana baktı.
‘’Anne.’’ Başını salladı.
‘’Ne oldu?’’
‘’Seni ve Harry’i seviyorum.’’ Annem gülümsedi.
‘’Biz de seni seviyoruz.’’ Odadan çıktığında odada şöyle bir gezindim.Müdürün verdiği kağıdı hatırlayınca pantolonumun cebini karıştırdım ve kağıdı bulduğumda elime aldım.
Linda her kimse, ona soracağım çok şey vardı.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 09 Eyl 2016 07:52:12
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

FARKLI bir konuda yazmaya başladığını görmek sevindirici.
Zor konularla uğraşmayı tercih ettiğini gözlemliyorum.
Bilim kurgu çok değişik alanlarda bilgi sahibi olmayı gerektirir.
Türk toplumu olarak "Bilim kurgu" nun bilim yönüyle pek ilgilenmeyiz.
Bu nedenle bu türdeki yazılan roman ve hikayeleri HAYAL ürünü kabul ederiz.
Bazı insanların "insanüstü" denilen özelliklere sahip olmasını İHTİMAL dahilinde bile görmeyiz.

"Bilim kurgu"  konusunda açık ara en fazla eser üreten batı toplumlarının "insanüstü" özelliklerin KAYNAĞI konusunda yaptığı açıklamalar tatmin edici değildir.
Toplumumuzda "Bilgi kurgu" türünün ciddiye alınmamasında bunun etkili olduğuna inanıyorum.

Çalışmanızda  "insanüstü" özelliklerin KAYNAĞI için "gen" açıklamasını kullanmayı tercih ettiğiniz anlaşılıyor.
"Gen" açıklaması, "insanüstü" özellikler konusunda kullanılan ZAYIF teorilerindendir.
Zaman içinde "insanüstü" özellikler konusundaki alternatif düşünceleri de inceleyeceğinizi umut ediyorum.
Bir kaç gün içinde "insanüstü" özellikler konusundaki alternatif düşüncelere yönlendirecek paylaşımlarda bulunmaya çalışacağım.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
linkindeki açıklamalarımı okumanız faydalı olabilir.

"Gen" açıklamasının zayıflığını vurgulamak için şu bilgiyi paylaşmayı uygun görüyorum.
Gen, ET PARÇALARINDA bulunan ve ancak  elektron mikroskobuyla görülebilen parçalardır.
Bu kadar küçük ET PARÇALARININ "insanüstü" özellikler taşıyabilmesi imkan dahilinde midir?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 09 Eyl 2016 12:00:37
CAPELLA
4

‘’Hayır bence tek sor-‘’ İçeri giren iki kızın ikisi de şaşkınlıkla bana baktı.Birinin üstünde turuncu, diğerinin üstünde ise mor lakos vardı ve pantolonları siyahtı.
‘’Hey, selam.’’ dedi turuncu lakoslu kız.Çantalarını yataklarına bıraktıklarında cevap verdim.
‘’Selam.’’  Yeni gelen ben olduğum için açıklama yapması gerken bendim ancak iletişim konusunda başarısızdım.
‘’Ben Annabeth ve o da Violet.’’ dedi tekrar adının Annabeth olduğunu öğrendiğim kız.Zorla gülümsedim ve konuşmaya çalıştım.
‘’Adım Kate.’’ diyebildim yalnızca.Violet yatağıma oturdu ve eliyle dizime dokundu.
‘’Çok solgun görünüyorsun.İyi misin?’’ Başımı salladım.
‘’İyiyim.’’ Annabeth dolabının kapağını açarken bizim bulunduğumuz tarafa baktı.
‘’Kızın üstüne gitme Violet, ne hissettiğini anlamaya çalış.Buradaki ilk günü.’’ Violet başını salladı.
‘’Ne hissettiğini anlayabiliyorum.Muhtemelen şuan burası sana hapishane gibi geliyordur.’’ Güldüm.
‘’Öyle değil mi zaten?’’ Annabeth üstündeki turuncu lakosu çıkarıp beyaz tişörtü giydiğinde Violet gibi yanıma oturdu.Sadece adımı bilmelerine rağmen bu kadar yakın davranmaları garibime gitmişti ama aynı zamanda güzeldi.
‘’Burası ilk bir ay hapishaneden farksızdır.Daha sonra arkadaş edinip öğretmenlere alıştığında her şey daha kolay oluyor.’’
‘’Evet, muhtemelen öyledir.’’
‘’Ee, senin yeteneğin ne?’’ Violet’in sorusu sinirime dokunsa bile ona kızamadım.Kimse buraya isteyerek gelmiyordu, onu biliyordum ama eminim ki kimse buraya benim kadar nefret dolu da gelmemişti.
‘’Bilmiyorum.’’ Annabeth kaşlarını kaldırdı.
‘’Uzun zaman sonra ilk kez bilinmez biriyle karşılaşıyorum.’’
‘’Bilinmez de ne oluyor?’’
‘’Buraya geldiğinde gücü kendini göstermemiş kişilere bilinmez diye hitap ediyorlar.’’
‘’Saçma.’’ Violet güldü.
‘’Bu okuldaki her şey saçma.’’ Kapı açıldığında üçümüzün de bakışları kapıya döndü.Elinde tuttuğu kitaplar yüzünden yüzünü göremediğim bir kız içeri girdi.
‘’Yardım edebilir misiniz acaba?’’ Sitemle konuştuğunda Violet ayağa kalktı ve kızın elindeki kitapların bir kısmını aldı.Kızın yüzünü gördüğümde donup kaldım.Kız saçından gözlerine, gözlerinden dudaklarına kadar bana benziyordu.Annabeth’in gözlerini benimle kız arasında gezdirdiğini fark ettim.
‘’Siz neden bu kadar benziyorsunuz?’’ Kitapları yere koymakla uğraşan kız sonunda başarıp bana baktığında gözlerinde bir anda şaşkınlık oluştu.Müdürün bahsettiği üzere kızın Linda olduğunu düşünüyordum.
‘’Evet, ben Linda.’’ Şaşkınlığım daha da büyürken kızın düşüncelerimi nasıl…evet, şimdi anlıyordum.Kız zihin okuyabiliyordu.
‘’Müdür sana benim hakkımda ne dedi Kate?’’ Gayet normal bir şekilde karşımdaki yatağa oturup benimkilerle aynı büyüklükte olan gözlerini gözlerime dikti.
‘’Adımı nereden biliyorsun?’’ İç sesimde adımı belirtmemiştim.
‘’Annabeth’in zihnini okudum.Kate ve Linda neden bu kadar benziyorlar diyordu, oradan öğrendim.Sorumu cevaplayacak mısın?’’ Dobra bir kızdı ve  ben kendimi onun yanında ezik gibi hissetmiştim.Kendimi toparlamaya çalıştım.
‘’Yeni öğrenciyim ve burada olup biten hiçbir şeyi bilmiyorum.Senin bana anlatabileceğini söyledi.’’ Başını salladı.
‘’Anlatırım tabii.Ama önce üstümü değiştireyim.’’ Linda ayağa kalktı ve en baştaki dolabı açıp içinden rahat olduğunu düşündüğüm bir şeyler çıkardı.
‘’Linda’nın gücü zihin okumaksa…sizinkiler ne?’’ diye sorduğumda önce Annabeth cevap verdi.
‘’Ben astral seyehat yapabiliyorum.Ne demek olduğunu biliyor musun?’’ Elbette biliyordum.O kadarından haberim vardı.Linda pembe tişörtünü üstüne geçirirken Annbeth’e baktı.
‘’Elbette biliyor.O kadarından haberi var.’’ Ardında bana bakıp dişlerini göstererek güldüğünde kendimi aynaya bakıyormuş gibi hissettim.Ufak tefek farklar tabii ki vardı ancak ayrıntısız bakıldığında birbirimizin kopyasıydık.
‘’Evet, Linda doğru söylüyor.Biliyorum.’’ derken gülmeme engel olamadım.
‘’Ben de geleceği görebiliyorum.Bazen uyurken rüya şeklinde ve bazen de durup dururken oluyor.’’
‘’Rüyalarla geleceği karıştırmıyor musun?’’ Başını salladı.
‘’Rüyalarım gerçek olamayacak şeyler olduğu için karıştırmıyorum.’’ Kaşlarımı kaldırdım.
‘’Garip.’’ Linda üstünü tamamen değiştirdiğinde yatağına oturdu.
‘’Bilmek istediğin bir şey var mı?’’ Şöyle bir düşündüm.
‘’Kaç farklı yetenek var mesela?’’ Linda elini yumruk yaptı ve saymaya başladı.Parmakları sekize kadar geldi ancak sonra durdu.
‘’Sekizi tane.Astral seyehat, zihin okuma, geleceği görebilme, görünmez olma, iyileştirme, zihin gücüyle cisimleri hareket ettirebilme, uçabilme ve bükücülük.’’
‘’Bükücülük diye bir şey de mi var? Onun yalnızca çizgi filmlerde kaldığını sanıyordum.’’ Bükücülükten haberimin olmaması onları şaşırtmışa benzemiyordu.
‘’Bükücüler doğaüstü varlıkların en güçlüleri oldukları için korunuyorlar.Bükücülük de dörde ayrılıyor.’’
‘’Hava,su,ateş,toprak.’’ Sözünü tamamladığımda başını olumsuz anlamda salladı.
‘’Hayır, sıralaman yanlış.Ateş,hava,su,toprak.’’
‘’Ne fark ediyor?’’ Linda derin bir nefes aldı.
‘’Şöyle ki, Capella toprakları üzerinde bir tane bile ateş bükücüsü yok.Canopus topraklarında var mı yok mu bilinmiyor.İşte tam da bu yüzden bükücülerin en kıymetlisi ateş.Güçlüden zayıfa göre sıralama yapılıyor.’’
‘’Toprak bükücüsü zayıf mı yani? Tek bir hareketle hepimizi öldürebilecek güce sahipken?’’
‘’Öyle değil.Biz de bükücüler hakkında tam fikir sahibi değiliz.Bazı bükücü arkadaşlarımızdan duyduğumuz kadarını biliyoruz.Bükücüler arasında dayanışma türünden bir şey var ve diğer doğaüstü varlıkların bunlar hakkında bilgisi olmuyor.’’ Annabeth’in tek nefeste konuşmasından anlaşılıyordu ki bükücüler arasında olan dayanışmaya sinir oluyordu.
‘’Tamam, bu kadar bükücülük yeter.’’ Linda bunu söyledikten sonra konuşmaya devam etti.
‘’Forma renklerine gelince, astral seyehat yapabilenler turuncu, zihin okuyabilenler yeşil, görünmez olabilenler sarı, uçabilenler pembe, geleceği görebilenler mor ve zihinle hareket edebilenler lavicert lakos giyiyor.İyileştiriciler zaten revirde çalıştıkları için lakos giymiyorlar.’’ Annabeth sinirle öfledi.
‘’Tabii bükücüler de eksik değil.Toprak bükücüleri kahverengi, su bükücüleri mavi, ateş bükücüsü,ki ateş bükücüsü yok, kırmızı ve hava bükücüleri de beyaz lakos giyiyor.’’ Asansörde karşılaştığım çocuk aklıma geldiğinde  giydiği beyaz lakosu düşündüm.O bir bükücüydü.
‘’Sen Annabeth’e bakma.’’ dedi Violet.
‘’Aslında bükücülerle bir sorunu yok ama sevgilisiyle kavga ettiler ve sevgilisi de bir su bükücüsü.’’ Annabeth yapmacık bir sinirle konuştu.
‘’Aidan’ı mı diyorsun, tamamen aklımdan çıkmış.’’ Aynı anda gülmeye başladık ve sustuğumuzda Linda bana döndü.
‘’Bu okuldaki çoğu kız bükücü erkekler için çıldırıyor.Ne hikmetse çoğu çok yakışıklı.’’
‘’Ama o kadar yakışıklının arasından Linda gidip Todd’a aşık oldu.’’
‘’Todd da kim?’’ diye sorunca Linda güldü.
‘’Todd görünmez olabiliyor.Çok sempatik biri.’’ Gülümsedim.
‘’Siz birbirinize benziyorsunuz, zevkleriniz de aynıdır belki.’’ İlk defa isteyerek konuşmaya dahil oldum ve gülerek cevap verdim.
‘’Zevklerimiz aynıysa ne olacak? Gidip Todd’a aşık olacak halim yok.’’ Violet de karşılık olarak güldüğünde burayı sevdiğimi hissettim.

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 09 Eyl 2016 12:04:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

FARKLI bir konuda yazmaya başladığını görmek sevindirici.
Zor konularla uğraşmayı tercih ettiğini gözlemliyorum.
Bilim kurgu çok değişik alanlarda bilgi sahibi olmayı gerektirir.
Türk toplumu olarak "Bilim kurgu" nun bilim yönüyle pek ilgilenmeyiz.
Bu nedenle bu türdeki yazılan roman ve hikayeleri HAYAL ürünü kabul ederiz.
Bazı insanların "insanüstü" denilen özelliklere sahip olmasını İHTİMAL dahilinde bile görmeyiz.

"Bilim kurgu"  konusunda açık ara en fazla eser üreten batı toplumlarının "insanüstü" özelliklerin KAYNAĞI konusunda yaptığı açıklamalar tatmin edici değildir.
Toplumumuzda "Bilgi kurgu" türünün ciddiye alınmamasında bunun etkili olduğuna inanıyorum.

Çalışmanızda  "insanüstü" özelliklerin KAYNAĞI için "gen" açıklamasını kullanmayı tercih ettiğiniz anlaşılıyor.
"Gen" açıklaması, "insanüstü" özellikler konusunda kullanılan ZAYIF teorilerindendir.
Zaman içinde "insanüstü" özellikler konusundaki alternatif düşünceleri de inceleyeceğinizi umut ediyorum.
Bir kaç gün içinde "insanüstü" özellikler konusundaki alternatif düşüncelere yönlendirecek paylaşımlarda bulunmaya çalışacağım.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
linkindeki açıklamalarımı okumanız faydalı olabilir.

"Gen" açıklamasının zayıflığını vurgulamak için şu bilgiyi paylaşmayı uygun görüyorum.
Gen, ET PARÇALARINDA bulunan ve ancak  elektron mikroskobuyla görülebilen parçalardır.
Bu kadar küçük ET PARÇALARININ "insanüstü" özellikler taşıyabilmesi imkan dahilinde midir?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]



Doğaüstü güçlerin temel kaynağını gen yapmış olmam basite kaçmak olabilir ama daha iyisini düşünemedim çünkü yazdığım ilk bilim kurgu türü kitap bu.Yazmadan önce çok fazla araştırma yaptım ama bence internette bulunan doğaüstü güçler hakkındaki bilgiler de yeterli değil.
Daha önce birçok bilim kurgu türü kitap okudum.Neredeyse hepsinin temel kaynağı gendi.Bu konuda bana yardım edebilecek bir şey bulamayınca ben de daha fazla üstelemedim ve basite kaçmak mecburiyetinde kaldım.
Belirttiğiniz kaynaktaki yazıları en kısa sürede okuyacağım.
Maalesef bundan sonra sık sık bölüm gönderemeyeceğim çünkü hazırlık olsun diye okul başlamadan özel ders almaya başladım.Benim için okul başladı sayılabilir.
Lütfen her türlü düşüncenizi sayfaya yorum olarak bırakın.Sizin fikirleriniz çok önemli.
Hoşça kalın.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Eyl 2016 12:11:29
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
...
Neredeyse hepsinin temel kaynağı gendi.
Bu konuda bana yardım edebilecek bir şey bulamayınca ben de daha fazla üstelemedim ve basite kaçmak mecburiyetinde kaldım.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Daha önceki mesajımda, bir kaç gün içinde "insanüstü" özellikler konusundaki alternatif düşüncelere yönlendirecek paylaşımlarda bulunmaya çalışacağımı belirtmiştim.
Alternatif düşüncelere geçmeden önce konuya "bakış açınızı" genişletmek için bir hadis paylaşmayı uygun görüyorum :

Adi b. Hatem kavminin reisi bir zat olup, cahiliyet döneminde Hıristiyan olmuştu.
Kabile başkanı sıfatıyla Hz. Peygamber in İslam a daveti kendisine ulaşınca, mahiyetini bilmediği İslam a girmemek için Şam a gitti.
Adi nin kız kardeşi ve kabilesinden bir topluluk İslam askerlerine esir düşünce Hz. peygamber (s.a.) onun babasının (cömertliği ile ünlü Hatemi Tai) hatırasına hürmeten, kız kardeşine ilgi gösterip ikramlarda bulundu. Serbest bırakıldığı için Şam a giden bu kız kardeş, Adi b. Hatem i Müslümanlığı kabule ve Hz. Peygamberle görüşmeye teşvik etti.
Adi b. Hatem de kalkıp Medine ye geldi. Boynundaki gümüş haçla Hz. Peygamber in huzuruna girdi.
Bu sırada Allah ın Resulü, Tevbe suresinden şu ayeti okuyordu:
«Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah ı bırakarak hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa yı ilahlar (tanrılar) edindiler. Halbuki bunlar da ancak bir olan Allah a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka bir tanrı yok. O, bunların (tabii ve kanuni hakimiyetine) eş tutageldikleri her şeyden münezzehtir.»
Adi b. Hatem diyor ki, Peygamber bu ayeti bitirince şöyle dedim:
– Hıristiyanlar ve Yahudiler papazlarını ve hahamlarını Rab; ilah edinmezler (onlara ibadet etmezler) di ki…
Bu söz üzerine Allah ın Resulü şöyle buyurdu:
– Hayır, iş senin anladığın gibi değil, Papazlar ve hahamlar (bilim adamları), Allah ın helal kıldıklarını onlara haram kıldılar, haram kıldıklarını da helal kıldılar.
Onlar da papazların ve hahamların kendi düşünceleri ve çıkarları doğrultusunda ortaya koydukları ve Allah ın emir ve yasakları ile çatışan buyruklarını benimsediler ve onlara tabi oldular.

İşte bu; Allah ı bırakıp onlara tabi olmak, onlara ibadet etmektir.


Hz. peygamber (s.a.) sözlerine devamla şöyle buyurdu:
– Ya Adi! Sen Allah tan daha büyük olup sana zarar verecek bir varlık biliyor musun? O halde «Allahu Ekber» denilmesi sana zarar verir mi, ne dersin? Elbette vermez. Ya Adi! Sen Allah tan başka ilah biliyor musun?
O halde «Lailahe illallah» denmesi sana bir zarar verir mi?
…ve sonra Allah ın Resulü Adi yi İslam ı kabule davet etti. O da Müslüman oldu.
Kaynak: İbni- Kesir Tefsirul-Kur anil – Azim
Tevbe Suresi 31

Bir çok toplumda olduğu gibi toplumumuzda da (batılı) bilim adamlarının her açıklamasını DOĞRU kabul etme hatası yapılmaktadır.
Peygamber efendimiz bilim adamlarının sözlerini kayıt şart altına almadan DOĞRU kabul etmeyi onları ilah edinmek olarak tanımlıyor.

(batılı) Bilim adamlarının söylediği her şeyin yanlış / yalan olduğu ÖN KABULÜ ile hareket ediyorum.
(batılı) Bilim adamlarının söylediği her şeyi SORGULAMAYA çalışıyorum.

Okuduğunuz bilim kurgu kitaplarının TAMAMI batı kültürünün eseridir.
"İnsanüstü" özellikler konusunda internetten veya başka kaynaklarda bulabileceğiniz bilgilerin büyük çoğunluğu batılı bilim adamlarının açıklamalarıdır.
Bu konudaki alternatif açıklamaları "İnsanüstü" özellikler başlığı altında bulmanız mümkün olmaz.
Bu konuda paylaşmayı planladığım bir dizi mesajı okuyunca ne demek istediğimi anlayabileceğinizi umut ediyorum.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Eyl 2016 12:13:49
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

İnsanüstü özellikler ile elektrik arasındaki bağlantı

Muhtemelen elektrikle - gen arasında bir bağlantı olabileceği aklınıza gelmemiştir.
Elektriğin nasıl oluştuğu / nasıl iletildiği konusunda da ayrıntılı olarak düşündüğünüzü sanmıyorum.
Elektriğin oluşumunu bir örnekle açıklayalım.

Askeri kışla yerleşkeleri genellikle açık arazilerdedir.
Yazları, kışlaların çevresindeki kurumuş otlar / ekinler muhtelif sebeplerle alev alabilmektedir.
Yangının, mühimmat depolarına ulaşmadan söndürülmesi hayati önemdedir.
Eskiden yangın çıktığında , askerler yangın çıkan yer ile su kaynağı arasında dizilirlerdi.
Su kaynağının başındaki asker kovayı su ile doldurur, yanındaki askere verirdi. Su dolu kova askerler arasında el değiştirerek yangın yerine ulaşırdı.
Yani askerler sabit durur, yükleri (su dolu kova) iletilirdi.
Elektrik  oluşması / iletiminin benzer şekilde olduğu düşünülmektedir.
Atomu oluşturan elektron ve protonlar YÜKLERİNİ bir başka atoma devrederek yangın yerine (elektriği kullanacak alete) ulaştırmaktadırlar.
Elektron ve protonlar yerlerinden ayrılmamakta sadece YÜKLERİ hareket etmektedir.

Batılı bilim adamlarının söylediklerine göre atomlar / elektronlar / protonlar akıl / şuur sahibi değillerdir.
Askerler akıl sahibi oldukları için kovaları iletebileceklerini düşünebilirler ama (batılı bilim adamlarına göre ) atomlar / elektronlar / protonlar akıl / şuur sahibi olmadıkları için böyle bir şeyi düşünmeleri mümkün değildir.
(batılı bilim adamları) atomların / elektronların / protonların akıl / şuur sahibi olmadıklarını VARSAYDIKLARI için elektriğin iletimi konusunda  NEDEN sorusunun cevabını gözlerden uzak tutmaya çalışmaktadırlar.
Bir  elektron / proton yükünü NEDEN bir başkasına verir ki?
Elektron ve protonlar NEDEN böyle SAÇMALIKLAR yapsınlar?
Onların yangının söndürülmesi için (elektrikli aletin çalışması için) yüklerine İHTİYAÇ olduğunu bilmelerine imkan yok.
Acaba batılı bilim adamları yanılıyor olabilir mi?
Elektron ve protonlar akıl / şuur sahibi varlıklar olabilir mi?
Elektrikli aletin çalışması için yüklerini iletmeleri gerektiğini biliyor olabilirler mi?
Biliyorlarsa, canları yük taşımak istemediğinde, bıktım artık bu işten, ben yük taşımıyorum diyebilirler mi? :)
Grev yapan elektron ve protonlar hayal edebiliyor musunuz?

Elektrikle - gen arasındaki bağlantıyı kuramadınız mı?
Genlerin akıl / şuur sahibi varlıklar olduklarını VARSAYALIM.
Ve grev yaptıklarını düşünelim? :)
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 15 Eyl 2016 22:01:19
CAPELLA
5


‘’Bakın, yanlış anlamayın ama henüz aşağı inebilecek gibi hissetmiyorum.’’ Linda ellerini yanaklarıma koydu.
‘’Aşağı indiğinde hiçbir şey olmayacak.’’ Violet Linda’nın hemen yanında durup bir bana, bir ona bakmaya başladığında sonsuza kadar böyle sürüp gidecekmiş gibi hissettim.
‘’Linda, kusura bakma ama siz birbirinize bu kadar benzerken aşağıda hiçbir şey olmayacağını söyleyemezsin.’’
‘’Birbirimize benziyoruz diye en fazla ne olabilir ki? Bizi öldürecekler mi?’’
‘’Tabii ki hayır, sadece-‘’ Linda bıkkınlıkla derin bir nefes aldı.
‘’Violet, hiçbir şey olmayacak.’’ Gözlerimi endişeyle üçü arasında gezdirdim.
‘’Gücüm henüz belli olmadığı için insanların bana tuhaf tuhaf bakmasını istemiyorum.’’ Annabeth güldü.
‘’Birincisi, biz insan değiliz ve ikicisi kimse sana tuhaf tuhaf bakmaz.Bu normal karşılanıyor.Sadece…uzun zamandır olmuyordu o kadar.’’
‘’Pekala, bu kadar moral verme yeter.Aşağı iniyoruz.’’ Tamam, onlar iyi kızlardı ama tedirginliğimi anlayamıyorlardı.
‘’Hayır tedirginliğini anlıyoruz Kate.Eğer seni zorlamazsak hiçbir zaman hazır hissetmeyeceksin.’’
‘’Lanet olası zihin okuyabilmen.’’ Üçü birden güldüğünde gerginliğimin biraz olsun azaldığını hissettim.Annabeth kapıyı açarken bana baktı.
‘’Bir süre sonra düşüncelerini kontrol altına almayı öğreniyorsun.Zamanla tabii.’’ Odadan koridora çıktığımızda kimseyle karşılaşmadık.
‘’Muhtemelen herkes bahçededir.’’
‘’O halde bahçe boğucudur.Bence odada kalmaya devam edelim.’’ diyerek odaya girmeye çalıştığımda bir el tişörtümü yakalayıp beni kendine çekti.
‘’Hiçbir yere gitmiyorsun.’’ Tişörtümü tutan el Violet’indi ve oldukça kararlı görünüyordu.Üçü de.

Bahçeye çıkmadığım takdirde üzerimde uygulayacakları şeyleri duyduğumda adımlarım bahçeye çıkan kapıya doğru gitmeye başlamıştı.Özellikle Linda muhtemelen dediklerini yapan biriydi.Kaşlarımı yolmasını istemiyordum.
Bahçede düşündüğümden daha çok öğrenci olsa bile düşündüğümden daha az ses vardı.Bu okulda sese karşı bir dikkat olabilir miydi?
‘’Şurada oturan kızlar okulun en başıboş öğrencileri.Güçlerinin ne olduğunu neredeyse kimse bilmiyor.’’ Annabeth’in parmağının gösterdiği yöne doğru baktım.Duvarla neredeyse iç içe geçmiş olan üç kız kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı.Üçünün de üstünde siyah ağırlıklı kıyafetler vardı ve üçünün de saçları siyahtı.Bulunduğumuz yöne bir saniye bakmadan aralarında konuşmaya devam ettiklerinde gözlerimi onlardan çektim.
‘’Şunlar da okulun pasifleri.’’ dedi Violet.Gösterdiği tarafta dört erkek oturuyordu.
‘’Gölge gibiler.Aslına bakarsan bu deyim onlar için yanlış değil.Görünmez olabiliyorlar.’’ Kaşlarımı kaldırdım.Annem de görünmez olabiliyordu ama karşımda hiç görünmez olmamıştı.Çok garipti.Bir anda bir insan nasıl yok olurdu?
‘’Üçü de mi görünmez oluyor?’’ Linda güldü.
‘’Hayır, dördü de.Baksana.’’ Az önce aralarında bulunmayan beyaz tenli çocuk şimdi oradaydı.Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.
‘’Kimleri görüyorum?’’ dedi Annabeth.Neredeyse fısıltıyla konuşmuştu.Kim için söylediğini anlamak adına etrafıma bakındım ama kimse gözüme çarpmadı.
‘’Kamelyada oturan şu beş çocuğu  görüyor musun?’’ Etrafıma bakmama rağmen kamelya göremeyince Annabeth çenemi yavaşça tutup sola doğru çevirdi.Şimdi görebilmiştim.
‘’İşte okulun efsane bükücüleri ve bükücülerin en yakın arkadaşları!’’ diye alayla konuştuğunda güldüm.Violet ise Annabeth’in omzuna vurdu.
‘’Aidan’la kavgalısınız diye bu kadar kötüleme.’’
‘’Doğru, sonuçta onlar en güçlülerimiz!’’ Linda gülmeye başladı  ve bir şeyler mırıldandı ama duyamadım.Gözlerim üstünde kırmızı gömlek olan çocuğa öylesine odaklanmıştı ki etrafımda olan biten hiçbir şeyi duyamayacak gibiydim.
Kırmızı gömlekli çocuk arkadaşıyla konuşmayı kesip bulunduğumuz yöne baktığında göz göze geldiğimizi hissettim, yada sadece uydurdum.Aramızda oldukça uzun bir mesafe vardı ve bana değil, arkamdaki birine yada bir ağaca bakmış olabilirdi.Ne var ki aramızdaki uzun mesafeden bile kazıttığı kaşını görebiliyordum.
Ancak bize baktığını arkadaşlarından birini dürtüp bu tarafa bakmasını sağladığında anlayabildim.
‘’Oliver Aidan’ı dürttü!’’ Violet heyecanla konuştuğunda Annabeth tepkisiz kaldı.
‘’Ne olmuş yani?’’ Mavi tişörtlü, Aidan denen çocuk yerinden kalkıp bize doğru yürümeye başladığında fısıldadım.
‘’Buraya geliyor.’’ Annabeth oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı.
‘’Aman Tanrım, gerçekten geliyor.’’ dedi ve saçlarını belli belirsiz düzeltti.Bakışlarım istemsizce adını artık bildiğim Oliver’a kaydı.Gri pantolonu ve kırmızı gömleğiyle gerçekten yakışıklı görünüyordu.Gözleri bulunduğumuz yöndeydi ama bana baktığını sanmıyordum.Daha çok Aidan’a bakıyor gibiydi.
Aidan oturduğumuz bankın önünde durup bakışlarını hepimizin üstüne gezdirdi.Bakışları üzerimde durduğunda elini uzattı.
‘’Ben Aidan, yeni kız.’’ Uzattığı elini sıktım.
‘’Adım yeni kız değil, Aidan.’’
‘’O halde ne?’’
‘’Baksana, Annabeth ile konuşman gerekmiyor mu senin?’’ Güldü.
‘’Onun için buradayım.Arkadaşıyla tanışarak gözünde puan kazanırım diye düşünmüştüm.’’ Linda ve Violet’in güldüğünü gördüm ama Annabeth hala ifadesiz tavrını koruyordu.
‘’İşe yarar mı bilemem ama adım Kate.’’ Aidan gülümsedi.
‘’Memnun oldum, yeni kız.’’ Gözlerimi devirdim ve Annabeth’i yavaşça dürttüm.
‘’Annabeth, biraz konuşabilir miyiz?’’
‘’Ne gibi?’’
‘’Gelirsen biraz ipucu vereceğim.’’ Annabeth banktan kalktı.
‘’Pekala.’’ Ardından bize döndü.İfadesiz suratını korumaya çalışıyor gibiydi.
‘’Birazdan dönerim.’’
‘’Hiç sanmıyorum.’’ diye mırıldandı Violet.Annabeth ve Aidan biraz uzaklaştıklarında Violet bana döndü.
‘’İşte okulumuzun meşhur grubu.’’ diyerek  Oliver’ın arkadaşlarıyla konuştuğu ve Aidan’ın da az önce kalktığı kamelyayı gösterdi.
‘’Tahminimce çok uzun zamandır buradalar.’’
‘’Mesela?’’
‘’Bilmiyorum ama kime sorarsam sorayım geldiğinde onların burada okuyor olmaya başladıklarını söylüyor.’’ Gözlerimi kamelyada oturan dört çocuğun dördünde de gezdirdim.
‘’Kırmızı gömlekli olan Aidan ve muhteşem bir hava bükücüsü.Babası zamanında ateş bükücüsüymüş o yüzden öğretmenleri ateş bükücülüğü üzerine de çalışmasını söylüyor.’’
‘’Babası şimdi nerede?’’
‘’Oliver küçükken babası intihar etmiş diye duydum.’’ Kaşlarımı kaldırdım.
‘’Zor olmalı.’’
‘’Oliver için çok da zor değil gibi görünüyor.Onu ağlarken yada mutsuzken hiç görmedim.Genelde…genelde ifadesiz bir suratı oluyor.’’
‘’Evet, tahmin ettim.Onun gibi çocuklar genelde öyle. ‘’
‘’Boş ver.Oliver’ın karşısında oturan çocuk Mike.Toprak bükücüsü.’’
‘’Ve yanındaki de Todd.’’ Linda bir anda araya girdiğinde sesindeki hayranlığı gizlememişti.
‘’Güçlü kız Linda aşık oldu.’’ Violet bana bakıp güldü ve karşılık olarak ben de güldüm.Gerçekten de Linda aşık olabilecek bir tip gibi değildi.Tamam, bana benziyordu ama yüzünde belli bir sertlik vardı.Benden farklı olarak.
‘’Ne var, aşık olmak garip mi?’’ Violet yüzündeki gülümsemeyi silmeye kalkışmadan yalnızca omuz silkti.
‘’Tabii ki değil ama ne bileyim…sen insanları kendine aşık edebilir ama kendin aşık olamazmışsın gibi.’’
‘’İnsanları kendime aşık etmiyorum ben Violet.’’
‘’Evet.Yine de senden hoşlanan yirmi tane erkek var.’’
‘’Ciddi misin? Bu durumda şanssız olan benim.’’ Linda ofladı.
‘’Şu konuyu kapatabilir miyiz?’’ Konunun kapandığına dair birkaç saniyelik sessizlikten sonra Violet’e baktım.
‘’Todd’un yanında oturan sarı tişörtlü çocuk kim?’’
‘’Bruno.Cidden garip biri.’’
‘’Buradaki herkes garip değil mi?’’ Evet, gerçekten de buradaki herkes garipti.Elleriyle havayı,toprağı, suyu kontrol edebilen, zihin okuyabilen insanlar ne kadar normal olabilirlerdi?
‘’Tamam, herkes garip ama ne bileyim…Bruno insanları ürkütmeye bayılıyor.Cisimleri zihinle hareket ettirebiliyor ve cidden çok korkunç.’’
‘’Çünkü geleceği görebilmek çok normal.’’
‘’Her neyse, Bruno bir gün sana şaka yaptığında ne dediğimi anlarsın.’’ Linda ayağa kalktı ve pantolonunu silkeledi.
‘’Bence artık odaya çıkalım ve Kate’le Monopoly oynayalım.’’

Çevrimdışı edakasım

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 459
  • 536
  • 459
  • 536
# 17 Eyl 2016 23:04:49
Dilaruba daha önce yine burada paylastigin (genç kurguydu galiba ismi) bölümlerden çok daha hoş olmuş.begendimi ifade etmek istedim.gercekten ikisi arasında ciddi fark var.cok guzel.hep yaz.kalem en etkili araçtır her zaman.derslerinde başarılar diliyorum güçlü bir yazar olarak çık karşımıza :)

Çevrimdışı Dilaruba

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 24
  • 76
  • 24
  • 76
# 23 Eyl 2016 18:36:18
CAPELLA
6

Kapının açıldığına dair kulağıma ilişen anahtar sesi beni aniden tedirgin etti.
Buradaki ilk gecemdi ve ürktüğümü kızlara söylemek istememiştim.İnsan ne de olsa çekiniyordu.Şimdi bu anahtar sesi de neydi?
Sırtımı döndüğüm kapıya gözlerimi kapatarak önümü döndüm.İşin büyük kısmı hallolmuştu.Sadece kimin geldiğini anlamak için gözlerimi çok hafif bir şekilde açacaktım.
Gözlerimi hafifçe açtım ama aralık olan kapı ve yerlerince öylece yatan üç kızdan başka kimseyi göremedim.Acaba kapıyı açıp yataklardan herhangi birinin altına girmiş olabilir miydi?
Bunu yapamazdı.Yeterli vakti yoktu ve cesaret edebileceğini sanmıyordum.
Acaba içeri giren şakacı Bruno’ydu da bana hoş geldin şakası mı yapacaktı?
‘’Bruno eğer sensen…hiç komik değil.’’ Komik olmadığını söylediğim için şakayı keseceğini sanmıyordum.
‘’Bak şakanı sonra yap olur mu çünkü cidden tedirginim.’’ Yataktan çıkıp ayağa kalktım ve göremeyeceğimi bildiğim halde odada kimsenin olup olmadığını kontrol ettim.Eğer odaya giren görünmez olamıyorsa, evet odada kimse yoktu.
Aralık bırakılan kapıyı geçebileceğim şekilde açtıktan sonra yerdeki notu gördüm.
Arka bahçeye gel.
Evet, bu gerçekten hoş geldin şakasıydı ve buna dahil olmayacaktım.Yerdeki notu alıp masanın üstüne koydum ve yatağa geri yattım.
Uyuyamıyordum.
İçimde arka bahçeye gitmek istediğime dair bir istek vardı.Beni rezil edecek bir şaka yapacağını sanmıyordum.Şakayı bildiğime göre çok fazla korkmazdım ve ona haddini bildirirdim.
Yataktan kalkıp siyah spor ayakkabılarımı giydim ve odadan çıktım.Koridordaki ışıklar hareketi algılayıp yandığında gözlerimi kıstım.Gecenin karanlığından sonra ışık gözlerimi acıtmıştı.
Aşağı inen merdivenlere ulaştığımda tereddüt ettim.Yatağa dönersem uyuyamayacağımı biliyordum.Merdivenleriyavaş yavaş inip etrafı kontrol ettim.Görevlilere yakalanmadan nasıl arka bahçeye gidecektim bilmiyordum.Yeterince dikkatli olursam yapabilirdim.
Etrafta görevli yoktu.Varsa bile başka bir kata yada sigara içmek için bahçeye çıkmıştı.Televizyonun olduğu kısmı geçtikten sonra dışarıya açılan sürgülü kapıyı sessiz olmaya çalışarak sola doğru çektim.Ancak sessiz olmama gerek yoktu.Kapı şaşırılmayacak bir sessizlikle açıldı.Dışarı çıkıp bulutların arasında kaybolmuş ayın geceye verdiği kısık ışığa baktım.Merdivenden birkaç ses duyduğum anda da camı hızlıca kapatıp arka bahçeye giden yola döndüm.
Derin bir nefes.
Artık arka bahçede olduğumu bana işaret eden yarı nemli çimlere bastığımda etrafıma bakındım.Birini göremedim.Elbette göremezdim.Şaka yapacak olan biri kendini gösterecek değildi.
Yine de geldiğimi görüp aptal şakalarını yapacaklarını düşündüğüm için bahçede ilerlemeye devam ettim.Ne olur ne olmaz siyerek bahçenin ortasından yürümektense yatakhane duvarının dibinden yürümeyi seçtim.
Kolumun sertçe tutulması ve yatakhanenin kullanılmayan giriş kapısının oyuntusuna çekilmemle kendime geldim.Çekilmenin hızıyla yüzüme düşen saçlarımdan dolayı beni çekeni göremiyordum.Elimi kaldırıp saçımı düzeltmeyi denedim ama beni tutup çeken kişi ellerimi duvara yapıştırmıştı.
‘’Burada olmaman gerekiyordu.’’ Ses tanıdık değildi.Güzel, yarı sert bir sesti.
‘’Bunu odamın kapısına ‘Arka bahçeye gel.’ yazılı bir not bırakan kişi mi söylüyor?’’ Ufacık bir gülüş sesi duydum.
‘’O not senin için yazılmamıştı.Ona bu denli benzeyebilirsin ama senin Linda olmadığını anlamaycak kadar aptal olmadım.’’ Başımı salladım.
‘’Ben buraya o amaçla gelmedim.Linda’nın yerine geçmek gibi bir amacım yoktu.’’
‘’Buralarda yenisin, üstüne gelecek değilim.O yüz-‘’
‘’Üstüme gelmeni gerektirecek hiçbir şey yapmadım.O kadar istiyorsan da meydan senin, üstüme gelebilirsin.Aptal egonla  beni korkutabileceğini sanman çok  büyük hayal kırıklığıydı.’’ Şiddetli bir rüzgar bir anlığına geçip gitti.
‘’Aptal egom, öyle mi?’’ Ardından güldü.Gülüşü tüylerimi diken diken etti.
‘’Öyle.’’ diyebildim yalnızca.
‘’Bak ne diyeceğim, bundan sonra her şeyi üstüne alınma.’’ Kendimi onun gibi alay dolu bir şekilde gülmeye zorladım.
‘’Pekala.Sinirini ve kırılan hayallerini anlıyorum.Benim yerime Linda gelecek olsaydı burada bir aşk şöleni yaşanacaktı ne de olsa.’’ Az öncekinden daha şiddetli ve soğuk bir rüzgar geçip gitti.Rüzgarla berbaer yüzüme daha da yapışan saçlarımdan dolayı beni tutmaya devam eden kişiyi göremiyordum.
‘’Kes sesini.Öyle bir şey olmayacaktı.Korkun seni öyle ele geçirmiş ki kafanda hayaller kurmaya başlamışsın.’’
‘’Seni görmemem için saçlarımı yüzümden çekmeme bile izin vermiyorsun ama korkak olan benim öyle mi?’’ Ve o anda, şu ana kadar hissetmediğim kadar sert bir rüzgar esti.Aynı anda ellerimi tutan ellerin yok oluşunu da hissettim.
Rüzgar o kadar şiddetliydi ki ellerimi yüzüme kapatmak zorunda kaldım.Kendimi hortumun içindeymiş gibi hissettiğim o birkaç saniyeden sonra rüzgar eski haline döndü.
Gözlerimi açtım ama o her kimse yok olmuştu.


‘’Linda anlamıyorsun.Olanlar herhangi bir şey değildi.O kişi her kimse kesinlikle hava bükücüsüydü!’’ Linda gözlerini aynadan bana çevirdi.
‘’Bak, asıl anlamayan sensin.Kate, hoşlandığım biri var ve saçma bükücüler umurumda değil.’’
‘’Ya o kişi Oliver’sa?’’ diye araya girdi Annabeth.
‘’Kate rüzgarın çok şiddetli olduğunu söylüyor.O kadar şiddetli bir rüzgarı her hava bükücüsü çıkaramaz.’’
‘’Eğer o kişi sinirlenip gücüyle hortum çıkarsaydı yada Kate’i havasız bıraksaydı işte o zaman onun Oliver olduğuna inanırdım.Ancak bahsettiği rüzgarı tahminimce her hava bükücüsü çıkarabilir.’’
‘’Linda gerçekten-‘’
‘’Bu konunun uzatılmasını istemiyorum.Sadece unutalım tamam mı?’’ İster istemez başımı salladım.
Lindayı anlamak zordu.Birçok erkek ondan hoşlanıyordu ama kimseyi umursamıyordu veya heyecanlanmıyordu.Tamam, kimseyi umursamıyordu derken tam bir yılışık gibi hepsine ayrı ayrı yüz versin demiyordum ama en azından heyecanlanabilirdi.
Ve eğer Linda, şuan düşüncelerimi okuyorsan düşünce okuma kabiliyetine bir kez daha lanet olsun.
Linda bana bakıp kaşlarını çattığında güldüm.
‘’Artık okula gitmemiz gerekiyor.’’ Violet, başını kol saatinden kaldırıp Annabeth ve Linda’ya baktı.
Daha sonra üçü birlikte bana baktılar ve ben de siyah pantolonumla siyah lakosuma baktım.
‘’Okula gidip boş boş oturacak ve daha sonra geri mi döneceğim?’’
‘’Boş boş oturmayacaksın.Okulun rehberlik servisiyle görüşebilirsin.Gücünü bulma konusunda sana yardımcı olurlar.’’ Bunu istemediğimi belirtecek şekilde onlara baktım.
‘’Pekala, bu konuda hevesli olmadığını böyle bakmadığında bile anlayabiliyorum ama buradan geri dönüşün yoksa gücünü bir an önce öğrenmen en iyisidir.’’ Yalnızca kendimi çıplak hissetmemek için yanıma aldığım siyah sırt çantamı sırtıma taktım.
Kapıdan çıkarken Annabeth bana ve Lindaya baktı.
‘’Eğer senin gücün de zihin okuma çıkarsa ikiniz de aynı renk lakoslarla birbirinizden ayırt edilemez olacaksınız.’’
‘’Benziyoruz ama bence kimin Kate, kimin Linda olduğunu anlayabilirsiniz.’’ dedim.
‘’Bilmiyorum, beni korkutuyorsunuz.’’ Linda gülmeye başladı.
‘’Eğer dersi asmak istersen…lakosunu vermen yeterli.’’


Rehberlik servisinin kapısının hemen önünde durdum ve kapıyı çalıp çalmamak arasında tereddüt ettim.Üstümdeki siyah lakos beni çok rahatsız ediyordu.Buradaki ifade edilişine göre ben bir bilinmezdim ve bu aptal lakos bilinmez bir ucube olduğumu bas bas bağırıyordu.
Duvara yaslandım ve gözlerimi kapattım.Ders başlamıştı ve beni burada nöbetçi bir öğretmenden başka görebilecek biri yoktu.
Linda’dan hoşlanan kişinin Oliver olma ihtimali beni son derece rahatsız ediyordu.Bundan rahatsız olmam da ayrıca beni rahatsız ediyordu.Dün yaşananlar aklımdan çıkmıyordu.Şuana kadar Oliver’ın yada bir başka hava bükücüsünün gücünü kullandığını görmemiştim.O Oliver değildir yada o kesinlikle Oliver’dır diyemiyordum.
Serin bir rüzgar önümden geçip gittiğinde gözlerimi hızla açtım.Kimse yoktu.Ellerimi bağlayan eller ve önüme düşüp görmemi engelleyen kahverengi saçlarım yoktu.Ayın loş ışığı yerine bir süre sonra insanın gözlerini yakan lambalar vardı.
Bir dürtü orada daha fazla durmamı engelledi.Hatta imkanım olsaydı okuldan, şehirden hatta dünyadan bile çıkıp gidebilirdim.Rüzgar beni rahatsız etmişti.Okulun içindeyken böyle bir rüzgar olması saçmaydı.Hafif bir rüzgardı, pencereden yada açık bir kapıdan içeri esebilecek kadar hafifti ama bana öyle gelmemişti.
Rehberlik servisinin yanındaki merdivenlerden inip aşağı kata ulaştım.Birkaç kapıdan öğretmenlerin sesleri geliyordu ve bir şey kırıldı.
Kırılma sesinin geldiği kapıya doğru yürüdüm.Kapıların üstünde küçük, cam bir pencere vardı vesınıfı gözetlemek ve eşek şakası yapmak gibi imkanlar sunuyordu.
Pencereden baktım.
İçerisi yarı karanlıktı.Mavi  uzun ceketli bir hizmetli çiçek desenli bir vazoyu düşürmüştü ve parçaları topluyordu.
Adamı arkamda bırakıp geniş koridorda yürümeye devam ettim.Gözüm duvara asılmış tabelaya gitti.
Sesli, ama kısık bir şekilde tabelada yazanı okudum.
‘’Bükücülük Sınıfları Aşağı Kattadır.’’ Yazının yanındaki ok ayaşğıyı gösteriyordu.Merdivenlerin nerede olduğuna dair de bir işaret yoktu.
İçimdeki dürtüyü takip edip sola döndüm ve az öncekine göre çok daha dar olan koridorda yürümeye başladım.Belki koridoru darlaştıran sağda ve solda bulunan öğrenci dolaplarıydı, belki de daha dar dizayn edilmişti.
Koridorun sonunda geniş bir pencere görünüyordu ve yanında da bükücülük sınıflarına inen merdiven bulunuyordu.
Merdiveni inmeye başlamıştım ve duvardaki resimler dikkat çekiciydi.En başta bulunan siyah, kıvırcık saçlı kadının elinde minik bir kıvılcım vardı.
‘’İlk Ateş Bükücüsü, Kraliçe Sona.’’ Kadın çok güzel görünüyordu.Elindeki minik kıvılcım çok masum gibiydi ama o kıvılcımın tek dokunuşla nelere yol açtığını biliyordum.
Hemen arkasındaki tabloda ellerini gökyüzüne kaldırmış bir adam vardı.Bunlar büyük ihtimalle hayali çizimlerdi ama yeterince etkileyiciydiler.
‘’İlk Hava Bükücüsü, Kral Norm.’’ Norm isimli ve kral diye hitap edilen adamın göğsünde rüzgarı simgeleyen bir dövme vardı.O zamanlarda dövme yapılebileceğini sanmıyordum, hayal ürünü olma olasılığı yüksekti.
Yanındaki resimde ise mavi, yere kadar değen elbisesi olan bir kadın vardı.Saçları kahverenginin en güzel tonuydu.Elinde minicik bir su damlası tutuyordu.
‘’İlk Su Bükücüsü,Kraliçe Apal.’’
Ve son resimde ise vücudu oldukça esmer olan ve saçları omuzlarına kadar inen bir adam kahverengi toz bulutunun içindeydi.
‘’İlk Toprak Bükücüsü,Kral Tayla.’’ İsmi bana babaannemin domates tarlasını anımsattığında güldüm.
Bu insanlar muhtemelen çizim olarak yanlış olsalar da gerçekte var olmuşlardı.Dünyada bir ilk olmak çok onur verici olmalıydı.Üstüne üstlük bu dört kişinin de Capella’dan olması güzeldi.
Tabloları arkamda bırakıp yeniden genişleyen koridorda yürümeye başladım.Sağda ve solda kapılar vardı.Soldaki üç kapının üçünün de üstünde yazan yazı aynıydı.
‘Toprak Bükücülüğü’
Sağdaki kapıların dördünde de aynı yazı yazıyordu.
‘Su Bükücülüğü’
Dönebileceğim tek yer olduğu için sağa döndüm ve önümde uzanan koridora baktım.Doğru saymışsam tam yedi kapı vardı.Hepsi hava bükücüsü müydü?
Kapıların üstünde yazanlara bakılırsa hepsi hava bükücüsüydü.Kapılarda içerisini görebileceğim bir cam olmadığı için yürümeye devam ettim.
‘’Çalışma Sahası Aşağıdadır.’’ Okulun kaç katı vardı? Bir de yer altına sınıf yapmaya ne mecburiyetleri olmuştu ki?
Çalışma sahasına inen merdivenleri yalnızva beş basamak inebildim.Merdivenler direk çalışma sahasına iniyordu.Hareket edip durmasalardı daha net sayabileceğimden emindim ama şuan dokuz kişi vardı.
İçeride bulunan tek kapıdan Oliver çalışma sahasına girdiğinde gözlerimiz buluştu ve bana seslendi.
‘’Hey!’’


- Oliver’ın Linda’dan hoşlanma olasılığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
-Oliver hakkında düşünceleriniz neler?





Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Eyl 2016 18:58:56
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
- Oliver’ın Linda’dan hoşlanma olasılığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
-Oliver hakkında düşünceleriniz neler?
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Forumdaşlarınıza yönelttiğiniz soruları romandan ayırmak için çizgi  (Yazı editörü seçeneklerinde iki yönü gösteren ok simgesi) kullanırsanız iyi olur.
İlk anda sorularınızı romanın içinde geçen birer cümle olarak ALGILADIM.
Bu cümleleri kim söylüyor diye düşündüm.

50 yaşını geçmiş bir erkek olarak, karşı cinslerin birbirlerinden hoşlanması ile ilgili hususlar BENİM İÇİN ilgi çekici değildir.
Bu nedenle sorularınız hakkında düşüncelerimi belirtemeyeceğim.
Bununla birlikte ilgi alanım olduğu için, Kate'nin yeteneği hususunu çok merak ediyorum.
Saydığınız sekiz yeteneğin dışında bir yetenek olmasını umut ediyorum, fakat nasıl bir yetenek olacağı konusunda bir tahminde bulunamıyorum.
Kate'nin yeteneksizin biri :) olması ihtimalini de göz önünde bulunduruyorum.
Kate için, insan olma ERDEMLERİNDEN birini yetenek olarak  tanımlamanız beni şaşırtmaz ve beklentim de bu yönde.
İnsan olma ERDEMİ ifadesi ile anlatmak istediğim husus için [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde "KAMİL İNSAN’ın özellikleri" listesini inceleyebilirsiniz.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Eyl 2016 19:02:03
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Bilim kurgu konusunda "Bakış açınızı genişletmesi" umuduyla Güneş üzerinden bazı açıklamalar yapmayı uygun görüyorum.

Güneş ışınları 8,44 dakikada yeryüzüne ulaşır.
Bu hesaplama yeryüzü zamanına göredir.
Işığın boşluktaki hızı  299.792.458 m/s'dir. (Yaklaşık SANİYEDE 300.000 km)
Bilim adamları bu hızda zamanın sabit olduğunu söylüyor.
Diğer bir deyişle güneş ışınları yeryüzüne 8,44 dakikada ulaşır sözü yeryüzündekilere göre doğrudur.
Güneşten çıkan bir ışın parçacığını, tek personeli olan bir uzay gemisi olarak hayal edersek, uzay gemisinin personeli YOLA ÇIKTIĞI ANDA burada (yeryüzünde) olmaktadır.
SANİYEDE 300.000 km ile hareket eden bir uzay gemisinde zamanın sabit kalacağı hesaplanıyor.

Bilim adamları Güneş'ten ayrılan ışın parçacıklarının Güneş ile iletişimi kestiklerini VARSAYIYORLAR.
Diğer bir deyişle ışın parçacığının gezdiği gördüğü yerler hakkında Güneşe rapor vermediği VARSAYILIYOR.
Ayrıca ışın parçacığının bir engelle karşılaşmadığı sürece DOĞRU üzerinde hareket ettiği VARSAYILIYOR.
Bizim hayal ettiğimiz şekilde personel tarafından veya Güneş tarafından KONTROLLÜ bir yolculuk yapmadığı  VARSAYILIYOR.

Hayalimize geri dönelim. Işın parçacığımız Güneş ile sürekli iletişim halinde olsun ve yolculuğunu onun EMİRLERİ doğrultusunda yapıyor olsun.
Güneşin, tek bir ışın parçacığının gönderdiği raporlar sayesinde elde edebileceği bilgi miktarı konusunda bir tahminde bulunabilir misiniz?
Güneşin 24 saat içinde gönderdiği ışın parçaları sayesinde elde edebileceği bilgi miktarı konusundaki tahmininiz nedir? 

Sorularımın sizi korkutmuş / şaşkına çevirmiş olması ihtimalini göz önünde bulundurmakla birlikte HAYAL GÜCÜNÜZÜ biraz daha zorlamak istiyorum.
İnsan vücudu dediğimiz ET PARÇASININ içinde bir Güneş olduğunu hayal edelim.
Vücudumuzdaki bu güneş göz diye tanımladığımız et parçalarından gözümüzün açık olduğu HER AN tek personeli olan ışın parçacığı  boyutunda uzay gemileri yola çıkarsın.
Vücudumuzdaki bu güneş konuştuğumuz her durumda ağzımızdan tek personeli olan ses dalgası  boyutunda uzay gemileri yol çıkarsın.
Ve bu uzay gemileri KESİNTİSİZ OLARAK vücudumuzdaki güneşe raporlar versin.
Uzay gemilerinin personeli bizim EMİRLERİMİZ doğrultusunda hareket etsin.

Umarım HAYAL GÜCÜNÜZÜ fazla zorlamamışımdır.  :)
Herbir insanın içinde şuur sahibi (emirler veren, kontrol gücüne sahip olan) bir Güneş vardır.
Güneşin neyi sembol ettiğini ve KAPASİTESİNİ anladığınızda "insanüstü" diye tanımlanmaya çalışılan özellikler hakkında "Bakış açınızın genişlemesini" umut ediyorum.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK