Söz Yangını!

Çevrimdışı ErginCan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 597
  • 2.873
  • 597
  • 2.873
22 Ara 2015 15:53:36
Suriye'de açlıktan hayatını kaybeden çocuklara ithaf olunur...


                       SÖZ YANGINI


                                       "Komşusu aç iken,
                      karnını doyuran kimse gerçek mümin değildir."
                                    (Hz. Muhammed s.a.v.)


                                     ***


"Bu benim vasiyetimdir.
Canım anneciğim!
Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı
Ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum.
Ve sen ablacığım!
Arkadaşlarıma de ki:
‘O açlıktan öldü...’
Ve sen abiciğim!
Üzülme; ama, ikimiz birlikte,
‘Biz açız!..’ dediğimizi hatırla… ''

Ve sakın, bir katre dahi yüreğine gam düşürme kardeşim!
Ne de olsa;
Biz, açlığı bizden katbekat fazla tatmış bir peygamberin ümmetiyiz!
Hazreti Muhammed (SAV),
Bir gün nâfile namazını oturarak kılıyordu.
Ebu Hüreyre (ra), namazdan sonra sordu:
Ya Resûlullah!
Bir hastalığınız mı var?
Namazı niçin oturarak kılıyorsunuz?
İki cihan serverinin o mübarek dudaklarından dökülen cevap,
Yürekleri, rüzgarda savrulan yapraklar gibi titretecek şekildeydi:
“Ya Eba Hüreyre, günlerdir ağzıma götürecek bir şey bulamadım.
Açlık takatimi kesti, ayakta duracak dermanım kalmadı;
Onun için namazımı oturarak kılıyorum.”
Ebu Hureyre, bu cevap üzerine ağlamaya başladı.
Allah Resulü kendi durumunu unutmuş, ona teselli veriyordu:
“Ağlama Ya Ebâ Hureyre!
Burada çekilen açlık, insanı âhiret azabından kurtarır.”

O gülyüzlü sevgilinin bizlere muştuladığı bu söz,
Vallahi dünyanın bütün yiyeceklerinden daha tatlıdır babacığım!
İşte bu müjdeyi düşünün ve açlığınızı unutun.
Açlık, ne zaman bir akrebin iki kıskacı gibi sıksa sizi,
Midenize kramplar girse,
Ciğerlerinize küçücük bir nefes çekecek kadar dahi takatiniz kalmasa bile,
Sevgilinin dudaklarından dökülen bu bir katre bal ile doyurun yüreğinizi!..

Yine günlerden bir gün, gecenin yarısıydı.
Açlık Allah Resûlü’nün bütün dermanını tüketmiş
Ve artık gözüne uyku da girmez olmuştu.
Belki biraz uyuyabilseydi,
Açlığın o şiddetli ızdırabından geçici de olsa kurtulacaktı.
Ne var ki açlık, O’nu terk edeceğe benzemiyordu.
 Evinden çıktı, bir tarafa doğru yürümeye başladı.
Biraz sonra da bir karartı hissetti.
Gelen biri vardı.
Dikkatini oraya çevirdi.
Bu gelen,
Hayatının hiçbir ânında O’ndan ayrılmayan insandı.
Acıda, üzüntüde hep O’nunla beraber olmuştu.
Şimdi de gecenin en zifiri karanlığında,
Medine’nin bu tenha köşesinde bir kez daha buluşmuşlardı.
Gelen, Hz. Ebu Bekir’di (ra)
Allah Resûlü, ona selâm verdi.
Ardından da sordu:
 “Yâ Eba Bekir!
Gecenin bu vaktinde seni dışarıya çıkaran nedir?”
Ebu Bekir (ra),
Allah Resûlü’nü görünce derdini unutuvermişti.
Zaten o, hep öyle idi.
Hani Mekke’de Allah Resûlü’nü kurtarmak için
Girdiği kavgada komalık olmuş;
Bir gün baygın kalmış ve gözlerini ilk açtığında:
“Allah Resûlü’ne ne oldu?” diye sormuştu.
Annesi Ümmü Ümâre ona kızarak:
“Ölüyorsun; fakat hâlâ O’nu düşünüyorsun” demişti.
O, bilmiyordu ki, Ebu Bekir (ra),
O’nu düşünmediği zaman ölürdü.
Çünkü Allah Resûlü, onun hayat kaynağıydı.
İşte şimdi de O’ndan ayrı kalamamış ve meçhul bir his,
Onu buraya kadar sürüklemişti.
Ebu Bekir (ra), Resûlullah’ın sorusuna:
“Açlık” diye cevap veriyordu.
“Evde yiyecek bir şey bulamadım, gözüme uyku girmedi ve dışarıya çıktım.”
Hemen ardından ekledi:
“Anam babam Sana feda olsun Yâ Resûlullah,
Sen niye çıktın?”
Cevap aynıydı.
Allah Resûlü de açlıktan dolayı çıkmıştı.
Tam bu esnada bir karartı daha belirdi.
Belli ki bu uzun boylu, görkemli insan Ömer’di (ra). 
Allah Resûlü, sağ tarafına Hz. Ebu Bekir’i (ra) almıştı;
Fakat, henüz sol tarafının her zamanki sahibi yoktu;
Sanki kendi yokluğunu fark edip o da koşup geliyordu.
Evet gelen Hz. Ömer’di (ra).
Karşısında bu iki dostu görünce O da şaşırıp kalmıştı.
Selam verdi, selamı alındı.
Ve Söz Sultanı, Ömer’e (ra) de niçin çıktığını sordu.
O da, aynı cevabı verdi:
“Açlık, Ey Allah’ın Resûlü, açlık beni dışarıya çıkardı” dedi.

Ey benim çilekeş ailem,
Biliyorum şimdi kiminizin ayağı,
Kiminizin kolu kırık.
Zalimlerin bombaladığı ocağınız yıkık.
Alacaklı gibi iki yakanıza yapışmış açlık.
Tüm dünya kör,
Bütün insanlık sağır ki;
Buna bir Allah tanık!
Fakat şimdi, siz de tıpkı Peygamber ve o iki dostu gibi
Sıkıca sarılın ne olur birbirinize.
Ve sakın nefsinize kanıp da şikayet etmeyin bu durumdan.
Ebû Talha (ra) diyor ki:
 "Resûl-i Müctebâ Efendimiz'e açlıktan şikâyet ettik;
Ve karınlarımızı açıp gösterdik.
Herkes karnına bir taş bağlamıştı.
Resûlullâh da karnını açtı.
Baktık ki onda iki taş vardı."
Her ne kadar bu çile çekilmez gibi görünse de
Siz yine de halinize şükredin ablacığım.
Şuan karınlarınız tok,
Sırtınız pek,
Fakat gönülleriniz aç olsaydı daha mı iyiydi?!
Aç bedenlerinizin sol yanında,
Son çırpınışlarında bile
‘Allah Azze ve Celle’ diyen yüreğiniz için kalkın;
Dizlerinizde kalan son takat ile doğrulun
Ve Cenab-ı Hakk'a hamd-ü senalar edin!..


Hz. Ömer (ra), şöyle anlatıyor:
“Allah’a yemin ederim,
Ben, Resûlullah’ın, sabahtan akşama kadar kıvrandığını bilirim.
Zira, hurmanın en kötüsünü dahi bulup karnını doyuramıyordu.”
Halbuki O, kimden isteseydi,
O’nun için en mükellef sofralar hazırlardı.
Hem buna ne hacet?
Kendisine gelen hediyeler,
Her gün O’na ve ailesine, müreffeh bir hayat yaşatacak ölçüdeydi.
 Ancak O, geleni dağıtıyor ve yarınlara bir şey bırakmıyordu.
Kendisine, niçin dünya nimetlerinden istifade etmediği sorulunca da
O, şöyle cevap veriyordu:
“Dünya nimetlerinden istifadeyi nasıl düşünebilirim ki,
İsrafil sûru eline almış,
Cenâb-ı Hakk’ın emrini beklemektedir.
Böyle bir durumda olan insan,
Gelişigüzel, dünya nimetlerinden nasıl istifade eder ki?”
Bizim Peygamberimiz varlık içinde yokluğu seçerken;
Bizim nasıl ‘yok’ der dillerimiz anneciğim!
Allah Var!
Allah Yar!
Öyleyse bu gözler,
Ne hüzün, ne gam;
Ne açlık ne de çaresizlik diye ağlar!..

Hani bizlere her Ramazan anlatırdın ya babacığım:
Hz. Fâtıma pişirdiği çöreğin bir parçasını
Resûl-i Muhterem'e getirmişti.
 Efendimiz:
" - Bu nedir? " diye sorduğunda, kızı Fatıma,
- Pişirdiğim çörektir, size getirmeden canım çekmedi, dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
"- Üç günden beri babanın ağzına giren ilk lokma bu olacak."
Diye buyurmuştu.
Biricik ailem,
Şimdi siz de,
Soğuk taşlara serdiğiniz o bedenleriniz,
İlk defa bensiz titrerken;
Yüreğinizi bir peygamber sabrıyla ısıtın.
Ve sakın benim için üzülüp ağlamayın!..

"Ey Ölüm meleği!
Acele et ve ruhumu al ki
Artık Cennette yemek yiyeyim.
Ben çok açım.
Ve ey ailem!
Benim için korkmayın.
Ben sizin yerinize de
Cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim"


                                              ERGİN CAN


Çevrimdışı ErginCan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 597
  • 2.873
  • 597
  • 2.873
# 12 Eki 2016 10:41:18
 :'(

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK