" Beynimizin Sırları "

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 26 Haz 2007 21:32:21

Beynimizin sırlarını öğrenmeye devam: İşte ilginç bir buldu daha :

 
 
BEYİNLER ARASI KABLOSUZ DÜŞÜNCE BAĞLANTISI BULUNDU!   
 
 
 
İnsan beyninin bir sırrı daha çözüldü. Beyinde bulunan ’ayna nöron’ adlı hücreler, karşımızdaki insanın beyniyle kablosuz internet gibi iletişime geçip duyguların kopyalanmasını sağlıyor.


Çok sevdiğim bir arkadaşım on yıldan beri kanserle boğuşuyor. Kemoterapi, radyasyon ve bütün diğer netameli onkolojik tedavilerin eziyetlerine katlanarak yaşadı ve aksi yöndeki tüm tıbbi tahminleri boşa çıkardı. Arkadaşım öğrencilerinin muhabbetle hatırladığı bir profesör.

Verdiği dersler sadece ilham verici olmakla kalmaz, öğrencilerine çalışmaları, hayat süreçleri, korkuları ve umutları konusunda içten bir ilgi gösterirdi. Eski öğrencilerinin birçoğu kendilerini onun ömür boyu dostu sayardı. Dostumun ve eşinin evi misafirle dolup taşardı.

Bunu kanıtlayabilmek mümkün değil, fakat bence uzun yaşamasını sağlayan birçok etkenden biri, onu seven insanların kapısından hiç eksik olmamasıydı.
İlişkiler ve sağlık arasındaki bağlantıya dair araştırmalar, çevrelerinde zengin bir insan ağı bulunan kişilerin (evli, sıkı aile ve dostluk bağları olan, sosyal ve dinsel topluluklarda aktif olan) hastalıklardan daha çabuk kurtulduğunu ve daha uzun yaşadığını gösteriyor. Şimdi yeni yeni oluşan toplumsal nörobilim alanı, yani insanların beyinlerinin karşılıklı etkileşimle nasıl şekillendiğine dair araştırmalar, söz konusu verinin kayıp halkasını da yerine koydu.

En önemli bulgu, ’ayna nöronlar’ın keşfiydi; sinirsel kablosuz internet gibi çalışan büyük ölçüde dağınık durumda bir beyin hücresi sınıfı bu. Ayna nöronlar duygusal akışı, hareketi hatta birlikte olduğumuz insanın niyetlerini takip ediyor ve beynimizde, karşımızdakinin beyninde de aktif olan aynı bölgeleri uyarıp bu sezgisel durumu kopyalıyor.


İki insanın birbirine uyarlanması  


Ayna nöronlar duygusal yayılımı, bir insanın diğerinin duygularını, özellikle de güçlü şekilde ifade edilmişse, yakalama eğilimini ifade eden sinirsel bir mekanizma sunuyor. İki beyin arasındaki bu bağlantı, uyum hislerinin de sebebini izah edebiliyor ki araştırma bulguları, insanların karşı karşıya geldiklerinde tavırlarının, ses tonlarının ve hareketlerinin son derece hızlı şekilde senkronize olmasının kısmen buna bağlı olduğunu gösteriyor. Kısacası bu beyin hücreleri, psikolojideki değişimlerin insanlar arasında uyumlu hale gelmesine imkân veriyor gibi görünüyor.

İki insan arasındaki bu tür duygu koordinasyonu, kardiyovasküler tepkiler veya beyin durumları, bebekli kadınlar, tartışan evliler ve hatta mitinglerdeki insanlar temelinde araştırıldı. On yılları bulan araştırmalardan derlenen verileri gözden geçiren Lisa M. Diamond ve Lisa G. Aspinwall (ikisi de Utah Üniversitesi’nde psikolog), iki farklı psikolojinin bağlı bir akımda birleşmesini açıklamak için ’karşılıklı düzenleyici bir psikobiyolojik birim’ gibi ilginç bir kavram öneriyorlar. Dr. Diamond ve Dr. Aspinwall bunun gerçekleştiği düzeyde, duygusal yakınlığın bir insanın biyolojisinin diğerininkini etkilemesine yol açtığını savunuyor.

Chicago Üniversitesi’ne bağlı Kavrayışsal ve Toplumsal Nörobilim Merkezi başkanı John T. Cacioppo paralel bir öneride bulunuyor: başlıca ilişkilerimizin duygusal statüsü, kardiyovasküler ve nöroendokrin faaliyetimizin bütün rotası üzerinde önemli bir etki yapıyor. Bu da biyoloji ve nörobilimin ölçeğini köklü şekilde genişletiyor ve tek bir gövde veya beyin üzerinde odaklanmaktansa, iki insanın arasındaki etkileşime aynı anda odaklanmayı beraberinde getiriyor. Yani benim düşmanlığım sizin tansiyonunuzu artırıyor, sizin artan sevginiz benimkini azaltıyor. Potansiyel olarak biz birbirimizin biyolojik hasmı veya müttefikiyiz.

Beyindeki bu karşılıklı bağlantıların sağlığa faydalarını sessiz sedasız ortaya koymak bile hiç kuşku yok ki, tıp çevrelerinin tüylerini diken diken etmeye yetecektir. Kimse psikolojilerin birbirine karışmasının önemli bir tıbbi etki yarattığını gösteren somut bir veri sunamıyor.

Ne var ki söz konusu bağlantının, biyolojik olarak temellenmiş duygusal bir teselli verebileceğine de kuşku yok. Fiziksel acı bir yana, iyileştirici bir varlık, duygusal acıyı dindirebilir. Önümüzdeki örneklerden biri, elektroşok bekleyen kadınları görüntüleyen çalışmanın ortaya koyduğu fonksiyonel bir manyetik titreşim. Kadınlar bekleyişi tek başlarına yaşadıklarında, stres hormonlarını ve endişeyi tetikleyen sinirsel bölgelerin faaliyeti hızlanıyordu.

James A. Coan’ın geçen yıl ’Psychophysiology’ dergisinde yayımlanan bir makalesinde de belirttiği gibi, bir yabancı gelip bekleyen kadının elini tuttuğunda, kadın bir parça rahatlıyordu. Kocası elini tuttuğunda ise sadece yatışmakla kalmıyor, beyin akımı da sakinleşiyor, bu da duygusal iyileşmenin biyolojisini yansıtıyordu.


Reddedilmek ve kalp kırıklığı  


Fakat acı veren kronik hastalıklar yaşayan birçok insanın bildiği gibi, sevdikleri yok olduğunda insanlar yalnız bir izolasyonun zorluklarını göğüslemek zorunda kalıyorlar. Toplum tarafından reddedilmek, başka şeylerin yanı sıra, tam da beynin psikolojik acı üreten bölgelerini faaliyete geçiriyor.

UCLA’dan Matthew D. Lieberman ve Naomi Eisenberg (Social Neuroscience: People Thinking About People, kitabının bir bölümünde de yazdıkları gibi - M.I.T. Press, 2005) beynin acı merkezlerinin, sosyal reddedilişten dolayı aşırı hassasiyet kazanabildiğini, zira insanlığın tarih öncesinde dışlanmanın bir tür ölüm cezası olduğunu kaydettiler. Lieberman ve Eisenberg, birçok dilde, reddedilmekten kaynaklı ’kalp kırıklığı’nı tarif eden kelimelerin fiziksel acının lügatından ödünç alındığına da dikkat çekti.

Bu yüzden bir hastaya bakan bir insan ortadan kaybolduğunda, bu bir çifte darbe olabiliyor: Reddedilmenin acısı ve sevgi bağının faydalarından yoksun kalmak.
Kişisel ilişkilerin sağlık üzerindeki etkilerine dair araştırmalar yapan Carnegie-Mellon Üniversitesi’nden psikolog Sheldon Cohen, hastanede yatan bir hastanın ailesi ve dostlarının, ne söyleyeceklerini bilmeseler bile, sadece ziyaret ederek yardımcı olabileceklerini vurguluyor.

Doktorların yapacak başka bir şey kalmadığını düşündüğü anda, arkadaşım bu noktaya vardı. Onu son ziyaretimde bana ’son çare’ tedavisine başladığını anlattı. Karşılaşacağı zorluklardan birinin, çok sınırlı saatler içinde ziyaretine gelen onca insanı, onları kucaklamaya hâlâ gücü varken karşılamak ve düzene sokmak olduğunu anlatıyordu.

Bunu söylediğinde gözlerim yaşardı ve şu karşılığı verdim: "Biliyorsun, en azından senin böyle bir sorunun var ve bu iyi. Birçok insan aynı süreci yalnız başına göğüslüyor."
Arkadaşım bir an sustu ve düşündü. Sonra yumuşak bir sesle beni yanıtladı: "Haklısın."



* Daniel Goleman: ’Sosyal Zekâ’ (Social Intelligence: The New Science of Human Relationships) adlı kitabın yazarı;
10 Ekim’de New York Times gazetesinde yayımlanan yazısı.
Kaynak : Radikal gazetesi 
 
 
 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 05 Tem 2007 22:30:44

Bu sunu bu sayfa için de uygun :


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 05 Tem 2007 22:40:03

HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM  
 
 
 
Hayat aynı rutininde devam ediyor ve sıkılıyorsanız, yaşamı farklılaştırmanız ve beyninizi alışkanlıklarını bırakmaya zorlamanız gerekiyor. Bu size hem zihinsel zindelik hem de rahatlamayla birlikte mutluluk getirecek. Ailem.com’un verdiği ve okuduğunuzda basit gibi gelen, ancak uyguladığınızda ne kadar katı alışkanlıklara sahip olduğunuzu görmenizi sağlayacak önerileri mutlaka uygulayın. Unutmayın hayata bir kere gelme şansınız var ve ilk önce kendinize dikkat edin:

1- Vücudunuzu yeni davranışlara alıştırın. Saçınızı tararken, dişlerinizi fırçalarken, kahvenizi karıştırırken ya da diğer günlük basit işleri yaparken sürekli kullandığınız elinizi değil diğer elinizi kullanın.

2- Gözlerinizi kapatın ve odada yolunuzu duygularınızla bulmaya çalışın. Bilinçli olarak sesleri dinlemeye ve kokuları almaya çalışın. Bazen yerden bir şey almanız gerektiğinde, ayaklarınızı kullanın mesela kapıyı ayağınızla kapatmak gibi... Kitap okumayı seviyorsanız bir sayfayı baş aşağı okuyun.

3- Birisini eleştirmek yerine övgü dolu sözler bulun ve söyleyin. Yargılayıcılığınızı askıya aldığınızda, o kişi sandığınızdan daha iyi insan olmaya başlayacak.

4- Buzdolabınızın içine dikkatlice bakın. Daha sonra kapağını kapatın. İçindekileri teker teker sıralamaya çalışın. Eviniz için de aynı şeyi yapabilirsiniz, pencerenin önündekileri ya da duvardaki resmin ayrıntılarını inceleyebilirsiniz.

5- Her gün 5 dakika, kendinizi bir başka insanın yerine koyun ve olaylarını onun bakış açısından anlamaya ve hissetmeye çalışın. Bir aktörmüş gibi yapın, rol gereği yani ve kişi gibi davranın. Ne hissederse hissedin.

6- Her zaman üzüntü ya da şüpheye yakalanıyorsanız ve kendinizi başkalarından daha aşağı görüyorsanız, bunun yerine en çok istediğiniz şeyi ayrıntılı olarak tasarlayın ve elde ettiğinizdeki yaşamınızı düşünün. Negatif düşünceleriniz olduğunda pozitife çevirmek için gün boyunca bunu uygulayın.

7- Her günün sonunda o ana kadar ne yaptığınızı 60 dakikada gözden geçirin. Bu gününüzü daha önemli hale getirmek için iyi yardımcı yoldur. O ana kadar olan tüm aktivitelerini zihinsel olarak gözden geçirin. Hafızanız gününüz hakkındaki boşlukları, anları kasıtsız olarak açığa vuracaktır. Siz de bunları daha iyi değerlendireceksiniz.

8- Esnek olmak ve kolayca uyum sağlamak için hayatınızı değiştirin, her gün farklı bir şeyler yapın. Farklı bir mağazadan alışveriş yapın ya da rutin ev-iş yaşamından çıkın.
 
Kaynak : [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
 

Çevrimdışı asortik19

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.841
  • 2.801
  • Okul Müdürü
  • 4.841
  • 2.801
  • Okul Müdürü
# 05 Tem 2007 22:57:25
BEYNİN SIRLARI (TAT VE KOKU)



Beyin... Sırları hala çözülemeyen sınırsız kapasite...
Bu kusursuz tasarımdaki küçük bir aksaklık, hayatımızda birçok şeyin değişmesine sebep olabilecek hassasiyettedir.
Günümüzdeki bilimsel araştırmalar ise bizleri bu mucizevi organın fonksiyonlarına ve sırlarına bir adım daha yaklaştırmıştır...
Hayatımız boyunca, çevremizi kuşatmış olan ve yaşamımızı zenginleştiren binlerce tat ve koku ile iç içe bulunuruz.
Doğada bulunan sayısız çiçeklerin, yağmurun ardından canlanan toprağın, sevdiğimiz bir insanın kokularını düşünelim...
Aynı zamanda çeşit çeşit yiyeceklerin birbirlerinden farklı tatlarını...
Şimdi de hayatımızdaki tüm tat ve kokuları yok sayalım...
Bunları bir an için yok saymak bile bize gösterir ki, koku ve tat zenginliği bizler için eşsiz bir nimettir...
Bu nimeti bize veren ise, tüm varlıkların yaratıcısı olan Allah’tır.
Tat ve kokuları, tüm çeşitliliklerine rağmen, hiçbir güçlük çekmeden algılarız. Çünkü Allah eşsiz nimetleri, onların farkına varmamızı sağlayacak sistemlerle birlikte yaratmıştır. Bu sistemler hayatımız boyunca, hata yapmaksızın, bizim adımıza çalışır.
Bu filmin amacı da, bu kusursuz sistemleri inceleyerek Allah’ın sınırsız ilmini ve kudretini birkez daha ortaya koymaktır.

Çevrimdışı emilii

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.578
  • 1.599
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.578
  • 1.599
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 06 Tem 2007 01:07:41
bu faydalı bilgiler için teşekkürler

Çevrimdışı nurcan98

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 129
  • 17
  • 129
  • 17
# 06 Tem 2007 09:46:12
melih duyar'dan
KONSANTRASYONU ARTIRAN YİYECEKLER

Konsantrasyonu artırmanın bir yolu da probleme daha geniş bir açıyla yaklaşmaktır. Hastalık kaynaklı nedenleri yok tamamen yok ettikten sonra diğer fiziksel boyutlara da göz atmak gerekir.

Dinlenin ve Enerji Şarj Edin – uykusuzluk ve açlık konsantrasyonu yok eder; problem az beslenme ve az uyku ise, iyice dinlenin ve bir kase salata yiyin.

Karbonhidratları Azaltın - bazı insanlar çok fazla rafine edilmiş karbonhidrat tükettiği zaman uykulu bir duruma girer. Eğer karbonhidratlara karşı hassassanız, öğle yemeğinde ekmeği azaltın ve biraz fazla protein ve sebze tüketin.

Doğal Tatlıları Kullanın – rafine şeker başlangıçta size enerji verse de, bir süre sonra çoğu insanı zihinsel ve fiziksel olarak uyuşuk bir duruma sokar. Gün içinde enerjiye ihtiyacınız varsa, çikolatalı bir gofret yerine bir portakal, elma veya muz yemenizi tavsiye ederiz.

B Vitaminleri Alın – thiamine (bir B vitamini) seviyenizi artırarak konsantrasyonunuzu sağlamak istiyorsanız, buğday ekmeği, fındık, ceviz, fındık, fasulye, bezelye, süt, yağsız et, yeşil yapraklı sebzeler, avakado, karnabahar ve ıspanak gibi yiyecekler yemelisiniz.

Demir Oranına Dikkat – demir eksikliğinin sebep olduğu anemi, beyne kanın dolayısıyla oksijenin az gelmesi nedeniyle hafıza ve konsantrasyonu etkilemektedir. Demir kaplarda pişirilmiş et, deniz ürünleri, brokoli gibi yiyecekler yiyin. Doktor tavsiyesi ile demir içeren vitaminler de kullanabilirsiniz.

OMEGA 3 + E – Bebek ve çocuk uzmanı Profesör Robert Winston’un yaptığı bir araştırma, balıkyağının özellikle disleksi (öğrenme bozukluğu), egzama ve iletişim zorluğu çeken çocuklar üzerinde olağanüstü etkileri olduğunu ortaya çıkardı.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 06 Tem 2007 12:35:44
Bizleri insan yapan fonksiyonlarımızın tamamı beynimizde şekillenir ve buradan kontrol edilir. Şu anda siz beyniniz sayesinde bu yazıyı okuyabiliyor, okuduklarınızı anlayabiliyor, dengenizi kaybetmeden oturabiliyorsunuz. Ayrıca şu anda beyniniz nefes alıp vermenizi düzenliyor, kalp atışlarınızı ayarlıyor, bedeninizin ısısını hep aynı noktada tutuyor. Ve burada sayamadığımız trilyonlarca uyarıyı değerlendirip onlara trilyonlarca yanıt veriyor. Beynimiz biz uyuduğumuzda da çalışmaya devam eder. Bu sayede kalbimiz atar, hiç aksamadan nefes alabilir hatta rüya bile görebiliriz. Bütün bunlar beyindeki 100 milyar hücrenin mükemmel bir uyum içinde çalışmasıyla gerçekleşir.
Bu belgeselde Allah’ın mükemmel bir şekilde yarattığı insan beyninin yapısına ve özelliklerine yakından şahit olacak, Allah’ın üstün gücü karşısındaki acizliğimizin daha çok farkına varacaksınız.

Çevrimdışı nurcan98

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 129
  • 17
  • 129
  • 17
# 06 Tem 2007 12:40:43
normal zekaya sahip bir insan beyninin sadece %1 ini kullanır

Çevrimdışı emrovic

  • Uzman Üye
  • *****
  • 506
  • 339
  • 506
  • 339
# 06 Tem 2007 13:21:48
nurcan hocam öyle bi sınırlama yapmak yanlış olur.Çünkü beynin kapasitesi tam olarak bilinmiyor.Yani % 100 ün neler olduğu bilinmiyor.

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 06 Tem 2007 21:32:47
Paylaşımlarınız için ben teşekkür ederim arkadaşlar  :)


 
 
 
YARATICI OLUN, BEYİN KİMYANIZ DEĞİŞSİN  
 
 

Herkes yaratıcı olabilir, ama bazı koşulları var!

Yaratıcılık nereden gelir? Herkes yaratıcı olabilir mi? Michelangelo''nun babası taşçı, Shakespeare ise orta sınıf bir tüccarın oğlu idi. Bazı insanların kendi mütevazı hayatlarından sıyrılıp yaratıcı dahiler olarak adlandırılmaları ve yükselmelerinin nedenleri ne olabilir?

Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan ünlü Amerikalı psikiyatrist Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanında bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı.

Geçtiğimiz günlerde Londra''da bulunana Dana Centre''de düzenlenen toplantıda üstün yetenekli dehaların beyinlerindeki bilimsel farklılıklar tartışıldı.

Psikiyatrist Dr. Nancy Andreasen ''in yazdığı ''The Creating Brain: The neuroscience of genius'' (Beyin yaratmak: Dahilerin nörobilimi) adlı kitapta da belirtildiği gibi, yaratıcılık ile zekâ aynı şey değil. Yaratıcı olmanın kuralı materyallere beklenenin dışında bir şekil ve hayat verebilmek.

Beyin araştırmalarını destekleyen Avrupa Dana Fonu ile Dana Yayınları''nın organize ettiği geceye söz konusu kitabın yazarı, Iowa Üniversitesi''nde görevli Dr. Andreasen , Wellcome Trust''tan Dr. Ken Arnold, Londra Üniversitesi''nden davranış nörobilimi konusunda yaptığı çalışmaları ile tanınan Dr. Daniel Glaser ve Sanat Derneği başkanı David Barrie konuşmacı olarak katıldılar.

Toplantının yönetimini ise The Guardian gazetesi eski bilim editörü Tim Radford üstlendi. İnsan beyninin yaratıcı hamleleri nasıl yapabildiği, genlerin ve çevrenin etkisi, standart eğitimin rolü ve akıl sağlığı ile dehanın ilişkisi tartışılan konu başlıklarındandı.



HEPİMİZİN YARATICILIK YETENEĞİ VAR MI?

Dr Andreasen, herkesin yaratıcılığa sahip olduğu görüşünde. Konuşmak, yeni kelimeler, yeni cümleler ile kendimizi anlatabilmek bunun en basit örneği.

Ancak, çok azımız Michelangelo gibi bir David heykeli, Mozart gibi bir opera ortaya çıkarabiliyoruz. Dr. Glaser ise, yaratıcılığın kaynağının beyinde olduğunu yapılan bilimsel çalışmalar ile gösterildiği fakat beyinin kendi dünyasını anlayamadan birçok sorunun cevapsız kalmaya devam edeceğini belirtti.

Bundan 200 yıl önce yaratıcılığın bilimsel bir soru olmaktan çok dini temelleri olduğuna dikkat çeken Dr. Arnold ise, konunun çok daha kapsamlı olduğunu ve bu yüzden de tek başına bilim, tarih, felsefe veya din ile açıklanamayacağını söyledi.

David Barrie, konunun sanat kısmını ele alarak, yaratıclılığın değerlendirilmesinin göreceli olduğuna dikkat çekti. Şöyle ki, birçok eser bugün beğenilmiyor, örneğin Van Gogh eserlerini yaşarken satamıyordu bile. Bu sosyal kabul görmeme sanatçının yaratıcılığını etkileyebileceği gibi eserinin değeri hakkında o anda karar vermeyi de zorlaştırıyor.



NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?

Peki yaratıcılık nasıl ortaya çıkıyor? Dr. Andreasen''a göre bu süreç, beynin bilinçsizce çalışmasının sonucu. Bunu, kaos teorisine benzetmek mümkün. Yani, düzensiz gelen bilgiler veya sinyallerin beyinde yeniden, kendiliğinden düzene girmesiyle yaracılık ortaya çıkıyor. Önemsiz sandığımız birçok şey bilinçsizce aklımızı karıştırıyor ve belki de ilerideki başarılarımızın temellerini atıyor. Dr. Arnold ise sadece beynin anlaşılması ile yaratıcılığın çözülemeyeceğini, bireyin etrafında olanların da irdelenmesi gerektiğini kaydetti.

Bu aşamada benim aklımı kurcalayan soru ise şuydu: Biliç nedir bilmeden bilinçsizliği nasıl anlayabiliriz ki? Rüyalarımızı hâlâ açıklayamıyoruz örneğin. Neden rüya gördüğümüzü, tamamen hafızamızdan sildiğimizi sandığımız şeylerin nasıl birden bire, yemek yerken mesela ya da yolda yürürken aklımıza geldiğini bilmiyoruz. Sanırım ancak beynin çalışmasını tam olarak çözdüğümüz zaman bu sorular anlamını yitirecek.



SORUNU TAM ÇÖZMEK ZOR

Toplantının tam da bu noktasında, Dr. Arnold beynin yaratıcılıktaki önemini anlasak bile, sorunun tamamını çözemeyeceğimizi belirtti. David Barrie ise, orkestrada çalan bir sanatçı ile yalnız başına şiir yazan bir şairin yaratıcılık seviyesinin aynı olmadığını savundu.

Modern tıbbın sunduklarından, fMR (fonksiyonel manyetik rezonans) tekniği ile bugün yaratıcılığı beyinde ölçebiliyoruz. Buradan elde ettiğimiz bilgi ne işimize yarayacak? Yaratıcılık geliştirilebilir mi? Bir kadın olarak, bundan 100 yıl öncesine kıyasla, günümüz kadınlarının yaratıcılık başarısını eğitim sistemine bağlayan Dr Andreasen eğitimin çok büyük önem taşıdığını söyledi. Dr. Andreasen''e katılmakla birlikte, Dickens''ın, Cervantes''in dönemlerindeki eğitimin kalitesini ile yaratıcılıklarının düzeyini düşünmeden edemedim.

Eğitim çok önemli olmakla birlikte yaratıcılık kavramını ortaya çıkaran bir unsur değil bana göre, çünkü yaratıcılık, verilen bilgilerden çok, beyindeki bilgileri seçip işlemekle ortaya çıkıyor.



YARATICILIK, RİSK VE HATA

Diyelim ki, yaratıcılığın nedenlerini, aşamalarını anladık. Peki hepimiz dahi olursak? Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanından bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı. Kuralları koyma, risk alma, oyun oynama gibi tavsiyelerin bilim için ne kadar geçerli olduğu ise bence tartışılır. Günümüz koşullarında bile kimsenin aklına gelmeyen, çok değişik bir bilimsel öneri desteklen(e)miyor. Öne sürülen fikirlerin ne kadar ''gerçekçi'' ne kadar ''uygulanabilir'' olduğu ile ölçülüyor projelerin, bilimsel makalelerin değerleri.

Bugün eserlerini beğeni ile dinlediğimiz, incelediğimiz pek çok sanatçının ününde eleştirmenlerin de rolü yok mu? Birileri dikkatimizi söz konusu esere, sanatçıya çekmiyor mu? Yaratıcılığı kendi duyularımız ve düşüncelerimizle bağımsız olarak ne kadar değerlendirebiliyoruz?

David Barrie bu konuda pek de başarılı olmadığımız görüşünde.

Örneğin Raphael''in bahsi geçen kriterlerin kurbanı olarak yaşarken sanatçı kimliğinin öne çıkarılmadığını söyledi. Ardından duygularımızın yaratıcılık kavramına etkisi irdelendi. Bir insanın mesela kızgın olmasının kızgınlık üzerine iyi yazması için yeterli olmadığı, yani duygularımızın yaratıcılığımızı sadece tetikleyebileceği belirtildi.



YARATICILIK ve AKIL SAĞLIĞI

Gecede tartışılan bir diğer ilginç konu başlığı ise yaratıcılık ve akıl sağlığı ilişkisi idi. Özellikle şizofreni ve ünlü yazarlar, düşünürler konuşulurken çıkan soru ise kafa karıştırıcı idi; akıl hastalıklarını tedavi etmeye çalışırken toplumun yaratıcılığını mı engelliyoruz? Cevabı son derece basit aslında bu sorunun. Tıbbın yaptığı, yapmaya çalıştığı ''kötüyü'', hayatımızı devam ettirmemize engel olanı ortadan kaldırmaya, böylece yaratıcılığa yol açmaya yönelik aksine değil.

İnsan beyni yaratıcılık sürecine nasıl giriyor? Nasıl bir şiir, şarkı veya bir denklem ortaya çıkarabiliyor?

Belki de bu soruların cevabı insan olmanın temelinde yatıyor. Tarih öncesinde atalarımızın kendilerini nasıl karanlık mağaraların dışına attığı, ateşi bulduğu, modern dünyayı kurduğunu anlamak sorunun gerçek cevabı belki de...



Kaos Teorisi nedir?


Karmaşık sistemlerde (genellikle lineer olmayan sistemler) yapılan ufak tefek oynamaların ilerdeki zamanda büyük değişikliklere yol açabileceğini savunan teori. Temelinden kaos teorisi determinizme karşı değildir. Yakın gelecekte olan şeylerin tahminin kolay, daha sonraki zamanda olacakların ise tahmininin zor olduğuna dair bir teoremdir.

Amerikalı matematik ve meteoroloji uzmanı Edward Norton Lorenz, bilgisayarında anlamsız veriler belirince, bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını düşünmüş ve hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kâğıttaki çıktı üzerinde çalışmaya başlamış.

Bilgisayarının, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini görmüş ve ardından, bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar vermiş. Böylece, Lorenz, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan kaos teorisini ortaya atmış.

 
Kaynak : [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
 
 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 06 Tem 2007 22:13:53
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
normal zekaya sahip bir insan beyninin sadece %1 ini kullanır

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
nurcan hocam öyle bi sınırlama yapmak yanlış olur.Çünkü beynin kapasitesi tam olarak bilinmiyor.Yani % 100 ün neler olduğu bilinmiyor.

Belki de cevap buradadır:
 


 
BEYNİNİZİ UYANDIRIN



Uyuyan beyninizi uyandırın.Beyin nasıl uyandırılır? Beynin uyanma zamanı gelmedi mi?

Daha etkili düşünmek için, daha etkili öğrenmek için beynimizi uyandırmak zorundayız

Biz beynimizin yaklaşık % 1 ini ya da daha azını kullanmaktayız.Peki geri kalan kısım kullanılmıyor mu? Kullanılmıyorsa bunu kullanmanın yolları nelerdir....?

Beyin potansiyelinin neden bu kadar azının kullanılmasının temel sebeplerinin başında, beynin nasıl çalıştığının, yakın zamanlara kadar bilinmemesi geliyor.

Zihinsel yeteneğimizi kullanmakta karşılaştığımız bir çok sorun,beynin temel kapasitesinin eksikliğinden değil ,onun potansiyeli ve nasıl kullanılacağı konusunda yetersiz bilgiden kaynaklanmaktadır.

Beyin geliştirmenin özü; düşünme sürecinizde etkin bir denetim sağlamak, çözülmesi güç sorunlara daha etkili bir şekilde yaklaşmanızı sağlayacak olan zihinsel araçlar geliştirmek, kendinizi hatalı sanılarınızdan, kendinize duyduğunuz güven eksikliğinden ve katı düşüncelere duyduğunuz aşırı güvenden kaynaklanan zihinsel kördüğümden kurtulmanızı sağlamaktır.

İnsan beyninin muazzam potansiyelini bilim adamları henüz keşfediyorlar

Önemi asla ikinci derece olmayan bir organ dır: BEYİN


1 dakikada insan beyninde 100.000 ile 1.000.000 arasında elektro- kimyasal reaksiyon meydana gelmektedir.


Dünyanın tüm telefon sistemlerinin karmaşıklığı beynimizin bezelye büyüklüğündeki bir parçasına eşdeğerdir.

Beyin yaşam boyunca saniyede on yeni bilgi alsa dahi dolum noktasına ulaşamıyor.

İnsan beyninde 10 milyar nöron bulunmaktadır.Her bir nöronun binden fazla sinapsı, yani sinir hücreleri arasındaki bağlantı noktaları var.Beynin nörolojik sisteminin engin iletişim ağı içindeki toplam ilişki sayısı son derece astronomiktir; bu sayı bilinen evrendeki parçacık sayısından daha fazladır

Beyni ciddi bir şekilde inceleyen nörologlar bile onun gerçek sınırlarını, hatta hangi tür beynin daha güçlü olduğunu bile belirleyememektedirler

Düşündükçe, hafızasını kullandıkça nöronlar arası bağların güçlenmesinden ve artmasından dolayı insanın hafıza gücüde gelişmektedir. Beynini kullanmayanlarda ise nöronlar arası bağlar zayıflamakta ve potansiyel hafıza gücü kullanılamamaktadır.

Bunlar sadece beynin kapasitesine bazı örnekler..


Beyin kapasitesini kullanma yöntemlerinden de kısaca bahsedersek, bunları şöyle özetleyebiliriz:


* Aklı devamlı uyarmak ve akılda tutma ve önemseme pratiklerini mümkün olan her yerde yapmak gerekiyor.

* Temel bellek deposunu artırmak amacıyla yeni konular ve yeni diller öğrenmek için bir program başlatma,

* Zihinsel katılığınızı yenin ve onu esnetin,

* Konuştuğunuz dili öğrenin ve onu anlamaya çalışın,

* “Kişisel” kelime bilginizi geliştirin, basmakalıp kelimeler kullanmayı bırakın.

* Duygularınıza güvenmeyi öğrenin.

* Sayılara yeni bir yaklaşım geliştirin,problemlere mantıklı bir şekilde yaklaşın.

* Anlayışa ulaştıran şeyleri gözlemleyin,başarınızı anımsamak üzerinde yoğunlaşın

* Kendinize ayarlanın, kendi ölçüm aracınız olun

* Alışılmadık sosyal durumlara katılın,kaybolmaktan korkmayın.

* Duyularınızı ve dikkat alanınızı geliştirin, algılarınızı geliştirin ve onlara güvenmeyi öğrenin.



Peki beyin yaşlandıkça düşüşe geçer mi?


Profesör Mark Rosenzweig,beyin yaşlandıkça, düşüşe geçtiği tezini reddediyor ve diyor ki “eğer beyin uyarılırsa, hangi yaşta olursa olsun, insan beynindeki bağlantıların toplam sayısı artacaktır”

Bunlara örnek olarak da Rosenzweig:

“Picasso nun en iyi ürünlerini doksan yaşlarında verdiğini, ünlü besteci Haydn ın yaşamının son yıllarında en güzel bestelerinden bazılarını yazdığını “ veriyor.

Eğer beyin düzgün beslenir ve bakılırsa yaşla ilerleyeceğini anımsayın

Tarihte tüm büyük beyinler, dehalarının temelinde yaratıcı hayal güçlerini kullanmışlardır.

Çok iyi, hafıza yoktur. Eğitilmiş ya da eğitilmemiş hafıza vardır.

Modern dünyada hemen hemen her beyin fırtınası ve yaratıcı düşünme grubu yeni bağlantıların ve daha daha fazla hayal gücünün aktif arayışına dayanmaktadır.

Eğer Guinness Rekorlar Kitabına girmek size ilginç geliyorsa kendi olağanüstü belleğinizi kullanarak onu yenin.

Beyninizin size karşı değil, sizin için iyi çalışmasının tekniği olumlu düşünmenin ileri şekillerini uygulamaktır.

Yetenek yaşa bağlı değildir.

Başarmamak üzere asla kendinizi programlamayın. Başarmaya programlayın kendinizi.

 
Kaynak : [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
 

Çevrimdışı ayfer40

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 196
  • 84
  • 196
  • 84
# 10 Tem 2007 22:58:38
beyni geliştirmenin bir yoluda fırsat buldukça çok uzaklara bakmakmış

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 24 Ağu 2007 15:25:38
Bilgilendirme için teşekkürler Ayfer40 Öğretmenim  :)

Beynimizin sırlarına vakıf olmaya devam :)  :



BEYİN HÜCRELERİ ARTAR MI?  


Son 4-5 yıla kadar, ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmadığı savunuluyordu. Bugün bu görüş değişti ve beyin hücrelerinin artabileceği anlaşıldı.

Beyin hücrelerinin artması, beynin daha verimli kullanılmasını sağlar. Her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bini ölüyor.Beyin fonksiyonları 18-23 yaşlarında artar, 40 yaşından sonraysa hızla azalır.

Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65-70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o hücreler, "Ben beyin hücresi olayım" demiyor.

Bizim, (kök hücreler) dediğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor.

 Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, beyin aktivitemizi sağlıklı olarak koruyabiliriz. "

Kaynak : Genetik.com 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 24 Ağu 2007 15:27:50
   
 
GÜNDE KAÇ ŞEY DÜŞÜNÜRSÜNÜZ?  
 
 
 
Günde kaç şey düşünürüz


ŞİMDİ kaç yıl geçti hatırlamıyorum.Münzevi günlerimden biriydi.Rakamların gizli dünyasıyla uğraşıyordum.

Aklıma şöyle bir soru takılmıştı:

Acaba bir insanın aklından günde kaç düşünce geçer?

Bir meditasyonda kaç düşünce silinir, kaçı birkaç saatliğine durdurulabilir?

Bunun kaçı düşünce, kaçı düştür?

Kaçı kendime, kaçı ötekilerine aittir?

Kaçı geçmişe, kaçı geleceğe...

Kaçı yaşadıklarıma, kaçı henüz yaşamadıklarıma...

Kaçı belki de aklıma getirip sonra korkumdan hemen kovduğum şeylere aittir?

O gün öylesine sormuş, sonra unutup gitmiştim.

Bu sorunun cevabını geçen gün okuduğum bir kitapta buldum.

Biraz da hayret ettim.

Neden hayret ettiğimi de anlatacağım.

* * *

İnsanın aklından günde 60 bin civarında düşünce geçermiş.

Şimdi dikkat.

Bunun 50 bini geçmişe aitmiş.

Geriye kalan 10 bini ise geleceğe...

Demek ki insan daha çok mazide yaşayan bir varlıkmış.
Yani daha çok yaşadıklarını düşünebiliyormuş.

Yaşayabilme umuduna ayırdığı yer çok azmış.

Keşfetmeye, fethetmeye, ayak basmaya, başka liman aramaya, hiç olmazsa denemeye karşı fena halde cimriymişiz.

Oysa cimrilik, yedi büyük günahtan biridir...

Peki böyle bir bilgiyi nereden bulduğumu hiç mi merak etmediniz?

Kim, insanın aklından, fikrinden, zikrinden günde kaç düşünce geçirdiğini merak etmiş ve bunu bulmuş?

O da ilginç.

Bu sorunun cevabını "Mevláná ve Sufizm" üzerine bir kitapta buldum.

* * *

Niye hayret ettiğime gelince, onu da anlatayım.

Benim düşünce hafızam zengindir.

Ama hayal derseniz, o üç beş, bilemediniz sekiz on konuya takılıp kalmıştır.

"Ondan başka bir şey düşünemem" bile diyebilirim.

O yüzden insanın günde 60 bin farklı şeyi düşünebileceğini hiç düşünememiştim.

Benim gibi, ruhu üç beş konuya takılıp kalmış, fiksasyonu karakterinin temel direği sanan insanlar için bu rakam işte o yüzden hayret vericidir.

Çünkü içimdeki harika egoist şu soruyu sorar:

60 bin düşünce içinde, hayatımın temel direği sandığım üç beş şeye ne kadar zaman ayırabilirim ki?

İhanet derseniz, bana göre en büyüğü budur.

Sadakatsizliğin fatal ispatı.

* * *

Böyle derin bir hayretle, 50 binlik muazzam maziye daldım ve kazılara başladım.

Şahsi arkeolojimde acaba neler vardır?

Fark ettim ki çok şey var.

Envanter epey yüklü.

Ama her gün 50 bin mazi derseniz, ben bu rakama ulaşamadım.

Bende bu kadar mazi yok.

Belki de, umudumu yitirmediğim için atiye kıyak geçtim.

Hiç olmazsa 20-30 binini de geleceğe, yaşayacaklarıma ayırdım.

* * *

Bu derin meditasyondan çıkardığım sonuca gelince...

Özetim kitaptaki o cümledir:

"Yaşanacak dört mevsimimiz vardır, fakat bunların üçü geçip gitmiş olabilir..."

Öyleyse geriye kalan o tek mevsim çok önemlidir.

O mevsimin her günü önemlidir.

Kıymetini iyi bilmek lazım.

Maziden biraz çalıp geleceğe eklemek, yani hatıranın yerine henüz yaşanmamışı koymak lazım.

Açtığın şarap kötüyse hemen dökmek, yerine bir yenisini açmak lazım.

Bir de şuna bakmak lazım:

Acaba daha yaşanabilecek neler vardır?..

Tabii her şeyden önce yaşanan anın kıymetini bilmek ve tadını sonuna kadar çıkarmak.

İşte asıl o lazım...


(*) Azim Jamal: "Gündelik Hayatta Mevláná ve Sufizm", Pegasus, 2007.
Kaynak : Hürriyet 
 
 
 

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Ara 2007 21:24:47
BEYNİN  İKİ  LOBUNU  BİRDEN  ÇALIŞTIRMAK  İÇİN  EGZERSİZLER


1.Egzersiz: Saçmalama metodu…
Etrafına bak ve ne görüyorsan aralarında saçma sapan, olmayacak absürdlükte bağlantılar kur.
Örnek: Bıçak ve karpuzla ne yaparsın? İlk aklına gelen karpuzu kesip yemektir. Karpuzu bıçağın ucunda top gibi çevirip en iyi resim yarışmasına katılabilirim. Çok büyük bir karpuzun içinde bıçak fabrikası hayal edebilirim.
2.Egzersiz: Ters el metodu…
Bu metoda göre kullandığın elini değiştir, diğer elini kullan.
Her gün ters elle 15 dakika yazı yazmayı dene. Yaptığın diğer işleri de ters elle yapmaya çalış.
3.Egzersiz: Hayal etmek…
Örnek: Basit bir yemek yeme işini denizin altında ya da yerçekimsiz bir ortamda yaptığını düşün. Dünyanın en büyük basın toplantısını düzenlediğini hayal et. Bu, hayal gücünün açılmasını sağlayacaktır. Böylece, sıradan işleri bile sıra dışı metotlarla çözebilirsin.
4.Egzersiz: Aynadan yansıtma metodu…
Yazı ve şekilleri aynadaki yansımalarına göre yaz. Yazı yazma faaliyetlerimizi denetleyen sol beyin yazının düz haliyle ilgilenirken, sağ beyinyazının aynada nasıl yansıdığını hayal edecek. Böylece her iki lob da aynı anda çalışacak.
5.Egzersiz: Kitap oku…
Kitap okumak beynin her iki lobunu harekete geçiren en ciddi çalışmalardan biridir. Okurken, okuduğunu anlayabilmen için, kelimeleri beyninin sol lobundan geçirmek, diğer lobunla resmetmek veya canlandırmak zorunda olduğun için beyinler arası entegrasyon sürecinde ciddi bir adım atmış olursun.
6.Egzersiz: Karar verme egzersizi…
Önce basit kararlarda hızlı olmayı öğren. Bir şey alırken,bir yere giderken hızlı karar ver.
Örnek: Sinemaya mı gitsem tiyatroya mı? En son hangisine gitmişsen tersini yap. Başkalarının etkisinde kalmadan çabuk karar ver. İnsanları sonuna kadar dinle ama son sözü mutlaka kendin söyle.
7.Egzersiz: Kitap yaz…
Kendi gözlemlerini içeren bir kitap yazmaya başla. Başkalarının göremediklerini görmeye çalış ve yaz.
8.Egzersiz: Televizyonu az izle…
Süreyi mümkün olduğu kadar azaltmaya çalış. TV, beynin etkin olmasını engelleyen bir makinedir. Sana faydası olan işlerle uğraş. Satranç oyna. Beynin her iki lobunu mükemmel çalıştırır.
9.Egzersiz: Gereksiz ayrıntılardan kurtul…
Hayatındaki gereksizleri incele. Çıkarabildiklerini çıkar. Bir tane gereksiz ayrıntıyı bile yok edebilirsen, kendini şanslı say.
10.Egzersiz: Uykuyu yenme egzersizi…
Fazla uyumayın. Başarılı insanların az uyuma gibi bir ortak özelliği vardır.
11.Egzersiz: Aynı anda iki şey yapmak…
İki eline iki kalem al, aynı kâğıt üzerinde aynı anda, ayrı şeyler yazmaya çalış.
Örnek: Bir elinle a yaparken diğeriyle b yap.
Akşamları 5–10 dakika bunu yapmaya çalış, lobların çıldırsın.
—Radyodan maç dinlerken TV’den haberleri izlemeye çalış.
—Kitap okurken radyodan haber dinle.
12.Egzersiz: Zıtlık metodu…
Hayata dair inandıklarını ana başlıklar halinde bir kâğıda yaz. Sonra her gün sadece birini, tam tersini iddia ediyormuş gibi savun.
Bu metot, düşünme hızını doğrudan etkileyecektir.
                 Erdal Demirkıran’ın kitabından alıntıdır…         

(ALINTI)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK