Bir İbrik Hikayesi

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.135
  • 5.008
  • 23.135
13 Kas 2010 13:22:17
BİR İBRİK HİKAYESİ

Vaktin birinde
Boş gezen bir adamı,
Yıkasın yeri, sıvasın damı...
Diye getirmişler hacet yerine!
Demişler:
-Otur yerine!

Oturtmuşlar bir tahta iskemleye,
Nasihatlerde bulunmuşlar  şu, şu diye!
Yıkayacaksın yerleri,
Dolduracaksın ibrikleri,
Ondan sonrası malum:
-Al sana maaş, al sana hediye!

Adamlar telkinde bulunup çekip gitmişler,
Bir başına kalmış bizim ki!
Bir elinde kova diğerinde süpürge
Başlamış angarya işler!

Canı sıkılıyor,
Bir içeri bir dışarı!
Kalkıyor oturuyor, susuyor konuşuyor:
-Bu işi almakta başarı!
Sonrasında aklına geliyor
Dışarı atan hanımı,
Kendini döven çocukları!
Mırıldanıyor:
-Bu da büyük başarı!

Bir gün iki gün derken,
Başı kaf dağına değmeye başlıyor.
Havanın biri bin  pare!
Kimseleri tanımıyor:
-Selam söölen  o yare!
Azarlıyor,
Kızıyor,
Gelene laf gidene küfür,
Bir elinde tespih diğerinde sigara,
Üfür Allah’ım üfür!

Sonrasında bir gün
İş yaparken düzgün(!)
Biri giriyor içeri!
Adam sıkışmış
Kapıyor ibriğin birini
Dalıyor içeri!
Bizim ki durur mu?
Bangır bangır bağıyor:
-Çık dışarı, çık dışarı!

Ne yapsın zavallı;
Konuşsa altına yapacak,
Konuşmasa altta kalacak:
-Ne diyon hemşerim?!
-Ne diyonu var mı?
Bana sordun mu girerken?
Ben neyim neciyim ben!

Adam susar
Çaresiz değiştirir ibriği!
Otururken düşünür
-Demek ki adamında var bir bildiği!
Çıkınca sorar:
Yahu hemşerim ibriklerin hepsi aynı,
Niye değiştirdin bendeki ibriği!

Bizim ki susar konuşmaz,
Adam ısrar eder.
Bakar ki cevap yok
Der:
-Peki öyle olsun!

Adam gider...
Bizimki sigarasından bir nefes alıp:
-Bırakta, o kadar forsumuz olsun!
 Der.


İyi bayramlar, iyi tatiller
S.ORAK-CİH66
ADAMINBİRİ
14KASIM2010
YOZGAT

Çevrimdışı rumeysa7

  • Uzman Üye
  • *****
  • 764
  • 914
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 764
  • 914
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 13 Kas 2010 13:51:16
   Ne güzel anlatmışsınız hocam.WC'ye bakan bir insanın hikayesi ancak bu olur!
   Yaşadığım olayı anımsattınız yine.Çocuğumu parktaki Wc'te götürmüştüm.Tıpkı anlattığınıza benzer bir adam vardı.Kız kardeşimle birilkte götürdük.Sadece çocuğum girdi.Çıkışta 1TL ücret verdik.3 kişi girdiniz.Olmaz dedi.İyi de sadece çocuğun ihtiyacı vardı dedim.İnandıramadık. ??? Alın bu parayı da istemiyorum. Hakkımı da helal etmiyorum dedi.Sen bilirsin dedim.Parayı almadan uzaklaştım.Ama haklı iken haksız olmak zor.Adam da kendine göre haklı tabi...  :)

Çevrimdışı umran45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 520
  • 1.833
  • 520
  • 1.833
# 13 Kas 2010 14:38:10
 Yüzümde gülümseme ile okurken göreve ilk başladığım yılda,  mola sırasında Afyon'da yaşadığım olayı anımsadım.
 Gecenin 2'si,3'ü ve Afyon'un soğuğu.Tuvaletten görevli adam uyumuş, bir türlü uyandırıp paramızı veremedik. Otobüs hareket etmek üzere, adam bir türlü uyanmaz. Para desen bozuk para değil.Tam otobüs hareket edecek adam uyandı, şoförden rica ederek aşağıya inip paramızı vermiştim.
 Öğretmenim  sıradan bir olayı bile ustalıkla kaleme alıp bizlerle paylaşıyorsunuz. Yüreğinize sağlık, teşekkürler...

Çevrimdışı complex

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.407
  • 4.875
  • Müdür Yardımcısı
  • 4.407
  • 4.875
  • Müdür Yardımcısı
# 13 Kas 2010 15:56:25
vay be valla düşündümde köy öğretmeni olarak okadar forsumuz bile yok. şimdi herkes herşeyi biliyr. ben hep normal bir memurla öğretmen arasında fark olur diye düşünürdüm. öğretmenlikte memurluk ama farklı gelirdi bana ya şimdi. her şey eskide kalmış. teşekkürler hocam

Çevrimdışı YEJDER

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.137
  • 1.498
  • 1.137
  • 1.498
# 13 Kas 2010 17:13:33
bu güzel anlatım için teşekkürler öğrretmenim.....

Çevrimdışı M.TARIK

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.153
  • 2.487
  • 1.153
  • 2.487
# 13 Kas 2010 17:42:05
Gerçekten güzel bir hikaye.Teşekkürler...

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 13 Kas 2010 17:50:36
Ben bu hikayeyi Çetin Altan'ın Milliyet'teki bir yazısında okumuştum. Biraz farklı olmakla beraber yaşanmış, gerçek bir olay. Eminönü Yenicami'de yaşanmış bu olay. Yanılmıyorsam, İbrikçibaşı idi o yazı... Zaten günlük yaşantıda da durumdan vazife çıkaranlara 'İbrikçibaşı' denir. Tabi şiir olarak daha çarpıcı olmuş. Teşekkürler...

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.008
  • 23.135
  • 5.008
  • 23.135
# 14 Kas 2010 00:05:00
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben bu hikayeyi Çetin Altan'ın Milliyet'teki bir yazısında okumuştum. Biraz farklı olmakla beraber yaşanmış, gerçek bir olay. Eminönü Yenicami'de yaşanmış bu olay. Yanılmıyorsam, İbrikçibaşı idi o yazı... Zaten günlük yaşantıda da durumdan vazife çıkaranlara 'İbrikçibaşı' denir. Tabi şiir olarak daha çarpıcı olmuş. Teşekkürler...

Sayın Hocam,
Çetin ALTAN'ın konuyla ilgili olarak yazmış olduğu yazısını hiç okumadım.Ancak sizin söylediklerinize tamamen katılıyorum.Doğrusunuz.
Çoğu kimse tarafından bilinen bir konuyu bir takım yanlışları anlatsın diye şiirle ifade etmeye çalıştım.Konu zaten bugünle ilgili değil. Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarında geçiyor.
Uyarlamasını bugün için yapmaya çalıştım.
Bazı arkadaşlarımıza engel yüzünden teşekkür edemedim.Özür diliyorum.
Bu vesile ile sizin nezdinizde okuyan, yorum yazan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Sağolunuz hocam.
Saygılar.

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 07 Ara 2010 10:31:26
Emir verme tutkusu...

Hikaye ünlüdür. Adamın biri emekli olmuş. Ona buna emir verme olanağını yitirmiş. Ne karşısında saygıyla ayakta duranlar, ne bir yere girerken saygıyla ayağa kalkanlar... Kimsenin artık iplediği yokmuş emekliyi. Adam bu ilgisizlik karşısında bunalmaya başlamış.
O tarihte Yenicami helaları önünde ihtiyacı olanlara parayla su satan ibrikçiler varmış. Bizim emekli de orada kendine bir yer bulup, ibrikçiliğe başlamış. Ancak ayrı ayrı renklere boyamış her ibriği; örneğin birini sarıya, ötekini maviye, üçüncüsünü kırmızıya...

Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden:
“Bırak onu sarıyı al, dermiş. Sarıyı alan olursa:
“Bırak onu, maviyi al.” Böylece emir verme özelliğini rahatlatırmış.

Eski İstanbullular bu hikayeden kinaye, ona buna gereksiz yere kumanda etmeye kalkanlara:

“İbrikçi başılık ediyor kerata” derlerdi. Küçük ve ezik insanlarda çok rastlanır bu duyguya. Ellerine fırsat geçti mi, önemlerini kanıtlamak için yapmadıkları densizlik kalmaz.

Fakülteye gittiğim yıllarda, evi geçindirmek için, dışarıda da çalışırdım. Sınav notlarının asıldığı gün, işten erken çıkamadım. Çalışma saatinin bitiminden on beş yirmi dakika kadar geç geldim fakülteye. Kapıcı kapıları kapatmış, önünde sigara fosurdatıyordu. Kapıların camlarından içerideki tahtalara asılmış not listeleri görünüyordu. Kapıcıya:

“Şu kapıyı beş dakika aç ne olur, notlarımı öğreneyim.” diyordum. Kapıcı yüzüme bile bakmadan, “Olmaz” diye başını arkaya doğru sallıyordu. “ Peki sen benim yerime bak notlara...” Aynı kayıtsızlıkla “Olmaz” diye sallanan baş. Ne kadar yalvardım, ne kadar rica ettim, kapıyı açtıramadım. Notlara da gidip bakmadı kapıcı... Meraktan bütün gece uyuyamadım, sabahı zor ettim.

Fakülte kapıcısı elde ettiği bir egemenliğin bütün tadını, benim heyecan ve sinirden titreyen sesimle kapı önündeki çaresizliğimi seyrederek çıkarmıştı. Forsunu ve etkenliğini değerlendirmişti.

Sonra çok rastladım böylelerine. Alt kademelerde, üst kademelerde, her yerde. Sanırım en geniş tutku, kişilik tutkusudur bizim toplumda. Kişilik sahibi olmak, kişilik sahibi olduğunu göstermek, kişiliğini kanıtlamak; gerilmiş dudaklarda, sert bakışlarda, çatık kaşlarda yalazlanır durur...

ÇETİN ALTAN

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK