Dilimizi Kullanırken Özen Gösterelim!

Çevrimdışı hamdikucukgul

  • Uzman Üye
  • *****
  • 407
  • 719
  • 407
  • 719
# 06 May 2007 22:58:49
Evet öncelikle bizler duyarlı olmalıyız. Öğrencilerde anlatmalıyız. SAYGILAR.

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 16 May 2007 14:47:36
İngilizce'nin bittiği an:

DERS 1) "Bir Türkçe kelime 17 İngiliz kelimesine bedeldir."

- Afyonkarahisarlılaştıramadıkl arımızdanmısınız ?

İngilizce tercümesi:

-Are you one of those people whom we unsuccessfully tried to make
resemble the citizens of Afyonkarahisar?

DERS 2) Yeni baslayanlar için tercüme cümlesi :

Üç cadı üç Swatch saate bakıyorlar. Hangi cadı hangi Swatch saate
bakıyor?

İngilizce tercümesi:

-Three witches watch three Swatch watches. Which witch watch which
Swatch watch?

DERS 3) Simdi ileri derece tercüme cümlesi :

Üç travesti cadı üç Swatch saatin butonuna bakıyorlar.Hangi cadı hangi
Swatch saatin butonuna bakıyor?

Ingilizce tercumesi:

-Three switched witches watch three Swatch watch's switches.Which
switched witch watch which Swatch watch's switch?

ALINTIDIR

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 28 May 2007 20:54:48
Anadil Hanım ve Türk Dili Bey in videosu
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.533
  • 14.515
  • 7.533
  • 14.515
# 29 May 2007 00:49:28
Çok espiri bir dille, gerçekler ne güzel anlatılmış :)

Paylaşımınız için çok teşekkür ederiz Mtdemirci Öğretmenim :)

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Eyl 2007 17:22:07
Bir Yok Edici Olarak “FUL”

Kirlenme, “kirli duruma gelme, pislenme” anlamına gelir. Örneğin, denize kirli ve yabancı maddeler akıtıldığında deniz kirlenir. Havaya kirli ve zararlı gazlar karıştığında hava kirlenir. Bu kirlenmelerin sebebi, doğal olanlara, doğal olmayan şeylerin karıştırılmasıdır. Denizde, havada… genel olarak çevrede “kirli” olarak tanımlanan şeyler, bulunduğu doğal ortamda yabancı olan, o ortama sonradan karıştırılmış, zararlı olan maddelerdir. Bütün bu olaylar canlı yaşamının sağlığını tehdit eder. Kimi zaman da yıkımlara, ölümlere yol açar. Bunların yanında bir de “dil kirlenmesi” vardır. Dilin doğal yapısına, kimi “yabancı” ögeler karıştırılınca dil kirlenmesi oluşur. Bu da bir tür kirliliktir. Çünkü, doğal olana, doğal olmayan, yabancı ve zarar verici şeyler karışır. Bunun sonucunda dilin doğallığı bozulmaya başlar.

Soylu, zengin ve yetkin Türkçemiz, özellikle son yıllarda, yabancı ve zararlı kimi ögelerden dolayı büyük bir kirlenmeyle karşı karşıyadır. Dilimize sonradan giren öyle yabancı sözcükler vardır ki - yabanlığı bir kenara - adeta kirletici, yok edici bir görev görüyor. Yüzyıllardır kullanılan kimi öz sözcüklerimiz, yaban ellerden “zorla” dilimize sokulan bu kirletici ve yok edici sözcükler yüzünden kullanımdan düşüyor.

Bu, tam anlamıyla bir kirlilik ve yozlaşmadır. Denize akıtılan yabancı ve zararlı maddeler nasıl deniz canlılarını öldürüyorsa; dilimize zorla, gereksiz yere sokulan kimi yabancı sözcükler de Türkçenin derin ve geniş anlamlar yüklü sözcüklerini yok ediyor.

“Ne yapalım, Türkçede tam karşılığı yok. Türkçe, bu yabancı sözcükleri karşılamada yetersiz kalıyor.” gibi bilimsellikten uzak savlar ileri sürerek –Türkçesi olduğu halde- yabancı kökenli sözcükleri ısrarla ve inatla kullananlar, bu yok edici sözcüklerin dilimize dadanması konusunda bir şey söyleyemiyor, herhangi bir bahane gösteremiyorlar.

Yaban ellerden alınıp dilimize zorla sokulan bu sözcükler, yeni bir yabancı kavramı yine yabancı bir dilin söz varlığından karşılamak için girmiyor Türkçeye. Tam tersine, dilimizin kendi söz varlığında bulunan sözcükleri bir bir kovmak için giriyor. Uzun zamandır kullanıldığı için zengin ve geniş anlamlar kazanmış, yan ve değişmece anlamlar oluşturmuş, deyimler türetmiş, atasözlerinde yer almış, işlene işlene eşsiz bir ses güzelliğine kavuşmuş olan kimi Türkçe sözcükler kovuluyor; yerine yabancısı geliyor. Soylu dilimizi kirleten bu tür yabancı sözcüklerden biri ve belki de en tehlikelisi “ful” (İng. full: dolu, tam) sözcüğüdür. Türkçenin zengin ve üretken topraklarındaki eşsiz güzellikteki sözcüklerine saldıran arsız bir çekirgeden farksız olan “ful” sözcüğünün artık sözlüklere bile girmiş olması, daha büyük bir kirlenmenin apaçık göstergesidir.

Türkçenin hiç ihtiyacı yokken, yabancı dil özentisi ve bilinçsizlik sebebiyle dilimize giren bu sözcük bugüne kadar birçok kirliliğe yol açmıştır. Şimdi, tanık olunmuş kimi olaylardan yola çıkarak yok edici “ful” sözcüğünün yok ettiklerine kısaca göz atalım:

“Ful” Çılgınlığı

Televizyonda bir benzin istasyonunun tanıtımı… Bir adam arabasıyla istasyona giriyor ve görevliye “Depoyu fulle.” diyor. Her halde arabasının deposu “fullenince” daha çok “dolacak”. “Depoyu doldur.” dese, depo dolmayacak. Hani Türkçeyi yetersiz görüyorlar ya! Adamcağız da bu aşağılık takıntısının dışavurumundan oluşan saçma sapan savlara inanmış olacak ki, “doldur” demiyor; diyemiyor. ”Doldurmak” sözcüğü yok ediliyor göstere göstere.

Sonra adamcağız radyodan, başka bir istasyonda daha ucuza benzin satıldığını duyunca dilinden “ful” sözcüğü alınmış gibi bağırıyor : ”Fulleme, fulleme, fulleme! Fulledin mi? Ne kadar fulledin? Keşke fullemeseydin ya!” Adamcağız, fulle(mek) eylemini değişik zaman ve biçimlerde kullanarak biz Türkçe öğretmenlerine dilbilgisi derslerinde kullanılmak üzere eşsiz(!) örnekler sunuyor:

“Evet çocuklar, bugünkü dersimizde, görülen geçmiş zamanın çekimlenmesini öğreneceksiniz. Önce bir eylem seçelim, sonra da bu eylemi çekimleyelim :
tekil : fulledim, fulledin, fulledi,
çoğul : fulledik, fullediniz, fullediler.
Haydi şimdi siz söyleyin bakalım.”


Ziyaret amacıyla gittiğim bir okulda, bir öğretmen öğrencilerle konuşuyor. Ben de sınıfın önünden geçerken konuşulanları duyuyorum :
- Öğretmenim, yarın okuldan sonra ek ders yapacak mıyız?
- Hayır çocuklar. Yarınki ders programım ful dolu.

Nasılmış nasılmış? “Ful doluymuş”. Hem ful hem dolu! Cümledeki anlatım bozukluğuna mı yanalım; birçok Türkçe sözcükle anlatılabilecek bir durumun, “ful”e feda edilmesine mi?

“Programım dolu / …sıkışık / …uygun değil.” gibi birçok anlatım biçimi dururken “ful” sözcüğünde ısrar etmenin anlamı ve mantığı nedir? Üstelik, bu olay bir okulda, öğrencilerin gözleri önünde gerçekleşiyor. “ful” sözcüğünün, Türkçenin söz varlığını kurutmasına ön ayak olan da bir öğretmen! Ana dili sevgisini, bilincini öğrencilere aşılayarak ses bayağımız Türkçemizi, gelecek kuşaklara teslim etmesi gereken bir öğretmen! Öğrenciler… Türkçemizi geleceğe taşıyacak öğrenciler, kendi öğretmenlerinden duyduklarını sorgulamadan benimsediklerinde ne olacak? Biz Türkçe bayrağımızı böyle mi bırakacağız genç beyinlere! Bir öğretmen bile, Türkçenin bu denli kirletilmesinden habersizse, bu tür olayları sorgulamıyorsa, Türkçenin zenginliğini hiç tanımıyorsa, gencecik beyinlerin önünde konuşurken örnek olması gerektiğini bilmiyorsa, hatta dilimizin yozlaştırılmasına bilerek / bilmeyerek destek oluyorsa biz genç kuşakların Türkçeyi kötü kullanmasından niçin şikayetçi olalım? Sonuçta, onlar gördüklerini uygulamıyorlar mı?


Bir öğrenci velisi, çocuğunun durumunu sormaya gelmiş. Sessiz bir odaya gidip konuşmaya başlıyorum. Benim sözlerim bittikten sonra, veli, çocuğunun dershanedeki başarısını anlatıyor : “Türkçeyi ve matematiği çok seviyor. Deneme sınavında matematikten ful çekti.”

Anlaşılan “ful” sözcüğü yalnızca tek tek sözcüklere dadanmakla ve onları yok etmekle kalmamış. Dilimize zararlı bir virüs gibi girip kalıcı olabilmek için deyimler de üretmiş : “ful çekmek.”

“Matematik sorularının hepsini bildi. /… yaptı. / …doğru yanıtladı.” Yok! Hiçbiri yok! Hiçbiri yaşamadı; hiçbiri söylenmedi. Söylenmedi sanki de kala kala uyduruk “ful”e kaldık.


Otobüste, önümdeki koltukta iki kişi konuşuyor. Biri diğerine hafta sonunda gittiği maçı anlatıyor; fakat anlaşılan canı çok sıkkın. Takımının maçına çok az izleyici gelmiş olmasından yakınıyor ve şöyle diyor: “Ya aaabicim ya, karşıdaki törübünlere şöööle bi baktım, abi ‘ful boştu’ ya! Canına yandımının böööle bir olay var mı dünyada ya! Böööle bi maçta ‘ful boş’ törübün olur mu be! Kansız bunlaaa kansız!”

Yorumcumuz, böyle ulusal önem taşıyan(!) bir konuda tribünleri betimlerken(!) aslında felsefe yapmış, haberi yok. Çelişkili (paradoksal) bir bakış açısı getirmiş olaya : ful boş! Şimdi sorarım size, tribün dolu muydu, boş muydu? Ful gibi bir boşluk…Boşluk gibi bir ful!

Bu seferki kurbanlar : ”boştu. / bomboştu. / hiç kimse yoktu. / kimsecikler yoktu. / in cin top oynuyordu.”

Bu olay, “ful” sözcüğünün yok etmedeki gerçek gücünü ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. “Ful”, sadece aynı veya yakın anlamlı olan sözcükleri yok etmekle kalmıyor; karşıt anlamlı olanları da ortadan kaldırıyor.


Yine bir otobüsteyim. Bu kez iki iyi giyimli adam konuşuyor. Tam ”Konuşmalarına bakılırsa, kültürlü ve bilgili insanlar.” derken…O da ne? Biri diğerine şunları söylüyor : “Bu hafta duruşma üstüne duruşma vardı. Kafam fullendi resmen. Unutkanlık başladı. Hiçbir şeyi aklımda tutamıyorum.”

Bu kez de bir avukat. Ne yazık…
“Kafam çok yoruldu. /… çok meşguldü. / …bir sürü şeyle doldu.”Hiçbiri yok, ama anlı şanlı(!) “ful” var.Yetmez mi derdimizi anlatmaya?
Birbirinden farklı durumların oluşturduğu onlarca duygu ve düşünce için kullanılabilecek onlarca Türkçe sözcük varken, her şey bir tek “ful” ile anlatılıyor. Dilimize, özentili konuşmalar yüzünden girmiş tek bir yabansı sözcük, onlarca duygu ve düşünceyi tanımlıyor(!). Nasıl açıklayalım bu durumu? Bin bir türlü rengin görkemli uyumuyla yapılmış eşsiz güzellikteki bir tablo yerine, iç karartıcı, yabansı ve uyumsuz olan tek bir renkle çizilmiş uyduruk bir resme bakmayı yeğlemek neyse, “ful” ile tanımlama yapmak da odur. Başka türlü nasıl anlatılabilir ki…


Evdeyim, arkadaşlarımla oturmuş söyleşiyoruz. Bir arkadaşım, çocuğunun bilgisayara olan düşkünlüğünden yakınıyor ve ekliyor: “Açıp derslerle ilgili bir şeyle uğraşsa, sesimi bile çıkarmayacağım. Ne gezer! Ne kadar oyun varsa yüklemiş. Gece gündüz oyun başında. Bilgisayarda bilgi adına bir şey yok, ful oyun var.”

“Sen de mi Brutüs?” sözünü kaçırıveriyorum ağzımdan.
“Hep oyun var. / Tamamı oyun yüklü. / Yalnızca oyun var. / Sadece oyun yüklemiş. / Bir tek oyun var./ Oyundan başka bir şey yok.” Tümünü yitirdik sanki bu sözcüklerin. Türkçemizin yitip giden güzelliklerinin farkında değil misiniz sevgili arkadaşlar?


Gazete okurken bir iş duyurusu dikkatimi çekiyor: “Ful-time çalışacak, presentable eleman alınacaktır.” Anladım, tam gün / bütün gün / tüm gün çalışan değil de “ful-time” çalışacak kişi arıyorlar. Bir de “presentable” olmak gerekiyormuş. Aman ha, düzgün görünüşlü / dikkat çekici / etkileyici görünümlü olmayın! “Presentable” olun! Yoksa, işe alınmazsınız, ona göre!


Birçok sorunla fullenmiş taşmış Türkçemiz. Bu fullenmişlik içinde kalan Türkçemiz, sorunu kökünden çözümleyecek bir ilgi bekliyor. Aklı başka şeylerle fullenmemiş insanların bulacağı çözümleri…

Yoksa, aşağıdaki örneklere şimdiden hazır olun :
* “Oğlum, mideni abur cuburla fulleyip durma! Akşama teyzenler gelecek, ful yemek yiyeceğiz.”
* “Garson, çayımız bitti! Fulleyiver bir zahmet.”
* “Çocuğun aklını batıl düşüncelerle fullüyorsun!”
* “Akşama nefis biber fullemesi yapacak. Mutlaka gel.”
* “Evet çocuklar! Türkçemiz deyimler yönünden çok fuldür. Bunlar çok ful bir anlam taşır. Mesela, ‘Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı.’ deyimi bu açıdan güzel bir örnektir. Günümüz Türkçesiyle söylersek, ‘Fule koydum almadı, boşa koydum fullenmedi.’”
* ÖSS Kitapçığında önemli bir uyarı : “Yanıt kağıdındaki boşlukları dışına taşırmadan fulleyiniz.”
* Bir okulun kapısına asılan duyuru : “Öğrenci kontenjanımız fullenmiştir.”
* Bankamatik uyarısı : “Üzgünüz. Sistem ful olduğu için hizmet veremiyoruz.”

Sizce bu örnekler gülünç ve abartılı mı? Şimdilik öyle! Şimdilik…Ya sonra?
...

Dil, düşüncenin aynasıdır. İnsanlar sözcüklerle düşünür. Sağlıklı düşünebilmek için sağlam bir ana dili eğitimi almış olmak gerekir. O ana dili de her türlü yabancılaşmadan, kirlenmeden ve yozlaşmadan uzak tutulmuş olmalıdır. Kirletilmiş bir Türkçeyle sağlıklı düşünmek olanaklı mıdır? Bu bağlamda, sağlam düşünceler üretecek beyinlerin, kirletilmemiş ve bozulmamış bir Türkçeye sahip olması gerekir. Yozlaşmış bir dille üretilen düşünceler başka başka kirlenmelere, bozulmalara, yabancılaşmalara ve yabancılaştırmalara yol açacaktır.

Dünyadaki en eski ve köklü dillerden biri olan Türkçemizi yaşatmak istiyorsak, onu her türlü kirlenmeden korumalıyız. Nasıl ki, çevrenin ve doğanın kirlenmesine engel olmak için savaşım veren çevre gönüllüleri varsa, Türkçemizi her türlü kirlilikten koruyacak Türkçe gönüllülerine ihtiyacımız var.

Her şey, bizi birbirimize kenetleyen en güçlü bağ olan Türkçe için!

Ozan AYDIN

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.255
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Eyl 2007 17:40:33
En fazla kullandığımız kelimeler bile yabancı imiş.
Kampüs=?
İnternet=?
Mantar=?
Kedi=?
Istakoz=?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

cevaplar burada.

Türkçe hakkındaki sözler:
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı aycan konak

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Eyl 2007 17:57:42
incecik öğretmenim çok güzel bir konuya temas etmişsiniz ama cümlenin başında dejenere gibi has yabancı kökenli bir kelimeyi kullanmasaymışsınız keşke.paylaşımlar için teşekkürler

Çevrimdışı fusunali

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 120
  • 226
  • 120
  • 226
# 18 Eyl 2007 18:04:51
günümüzde konuşma ait olduğun gruba göre şekilleniyor.insanlar neyin türkçe olduğuna değil neyin etkili olduğuna bakıyor.zaman zaman hangi kelime türkçe ben de bilmiyorum.çok detaya inince de olmuyor.öğretmen olarak çok dikkat etmeliyiz.ama güncel hayatta hemen hemen herkes memleketinde olduğu  gibi konuşuyor.arkadaşlarımızla konuşurkende mi eleştiri alacağız ya da eleştireceğiz:))

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 10 Eki 2007 17:29:17
1. Yabancı diller kendi başlarına bir ülkenin anadilini etkileyemezler. Etkilerse de bu illaki olumsuz olmak zorunda değildir. Bir dil konuşulursa etkili olmaya başlar. Yabancı bir dili, kendi anadilini olumsuz etkileyecek denli amacı dışında kullanan kişilerin sorgulanması gerekir. Burada o halde yabancı dil değil, onu yanlış kullananlar vardır.
2. Yabancı dil kullanımı konusunda, demek ki eğitimimiz yetersizdir. Yabancı dillere olumsuz tavır alacağımıza, yalnızca yabancı dil eğitimimizi değil, aynı zamanda anadil Türkçe eğitimimizi de gözden geçirmeliyiz. Yalnızca okul eğitimini değil, ömür boyu eğitim de ihmal edilmemelidir.
3. Kendi dil ve kültürünü yeterli ölçüde pekiştirememiş toplumlar dış etkilere karşı savunmasız kalırlar (benzetmek gerekirse, tıpkı askeri alanda olduğu gibi). Bireylerin, dolayısıyla toplumların bağışıklık düzeyi, etkilenme düzeyi ile doğru orantılı olur.
4. Bugün yabancı dillerin (özellikle İngilizce’nin) etkisinden yakınıyorsak, bu şu anlama gelir: “Hem anadil Türkçe, hem yabancı dil eğitiminde sorunlar var demektir!”
5. Türkçe eğitiminden memnun muyuz? Yanıt için, gazetelere, öğrencilerin başarılarına, televizyonların diline, gazete ve kitap satışlarına bakmamız yeterli olacaktır.
6. Yabancı dil eğitiminden memnun muyuz? Yanıt için, şöyle bir etrafımıza bakmamız yeterli. Orta okul, lise ve üniversite sıralarında yıllarca yabancı dil dersi görüp de, hala konuşamamakta ve yazamamaktayız.
7. Yabancı bir dilin (olumsuz) etkisini biz ne zaman hissederiz? Türkçe olması gereken metinlerde, tabelalarda, mönülerde, gazete ve haberlerde gittikçe artan oranda yabancı sözcüklerle karşılaştığımız zaman. Peki, yabancı sözcükleri kimler kullanır? Yabancı dil bilenler mi yoksa biliyor görünmek isteyenler mi? Şöyle bir araştırma yapılmalı: Örn. Çanakkale’de herhangi bir cadde üstünde bulunan tabelalara bakarak, eşit oranda, yabancı ve yerli sözcük tercihine göre belirli sayıda mağazada anket uygulayalım. Sonuç sanırım, yabancı dilde tabela sahibi olanlardaki dil bilen oranı, Türkçe tabela sahibi olanlardan daha düşük çıkacaktır. Bir (ya da birden fazla) yabancı dil bilen kişilerin Türkçe duyarlılığı, bilmeyenlere göre daha yüksektir. Bilmeyenler konuşur ve yazarken, özentiyle o eksikliği araya üç beş yabancı sözcük sıkıştırarak kapatmaya çalışır.
8. Genel olarak; kitle iletişim araçlarının bu denli yaygınlaştığı günümüz dünyasında, her toplumda en az bizdeki kadar dış etkenlere açık bir durum yaşanmaktadır. Benzetmek yerindeyse, evinizin çatısı açıksa içeriye yağmur da yağar kar da. Bu kaçınılmazdır. Tek sorun, evinizin (yani kültürünüzün) içine sızan yabancı cisme karşı bağışıklığınızın, tolerans (“direnme” anlamında) gücünüzün olup olmadığıdır. Basın yayın araçlarının bizden de gelişkin olduğu ülkelerde, örn. Almanya’da da İngilizce etkisinden söz edilir. Fakat bizdeki kadar durum vahim görülmez. Çünkü eğitim yoluyla bu sorunun üstesinden gelineceği bilinir.
9. Yakınmakla, yabancı dili yaşamımızdan çıkarmakla, yabancı dil ve kültürlere kendimizi kapamakla sorunu çözemeyiz. Çözüm için hem anadil hem de yabancı dil eğitiminde başarıyı artırmak zorundayız.
10. Başarının artmasının yolu ise, ezbere dayalı, içselleşmemiş, özümsenmemiş bilgi yerine, eğitimde uygulamaya dayalı, öğrenileni kullanmaya özendiren, anadil ve yabancı dil örneğinde, okumayı teşvik eden ve ödüllendiren bir tutumu benimsemekten geçmektedir. Bilgiyi yükleyerek değil, uygulama ile ona nasıl ulaşacağını ve kullanacağını benimseten bir eğitim. Dilin kirlenmesi, kendiliğinden olmaz. Sorun, dilini geliştiremeyenlerin tedbirsizliğidir. Kirlenen dili konuşanlardır, dil değil. Kirlenmiş bir oluktan temiz su akmaz.

Çevrimdışı Ayçanur

  • Yeni Üye
  • 153
  • 20
  • 153
  • 20
# 11 Eki 2007 13:36:03
Türkçemiz son yıllarda iyice bozuldu mağazaların, bakkalların neredeyse hepsinin adı yabancı. Biz ise günlük konuşmalarımızda yabancı kelimeleri çok kullanıyoruz ''baaaay'' , ''ay mersi şekerim'' (mersi kelimesini yanlış yazmış olabilirim :) ) gibi... Lütfen biz bu hatalara düşmeyelim bir kişi dahi olsa Türkçamiz'i güzel kullanalım!!!

Çevrimdışı aycan konak

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 17 Eki 2007 21:23:36
ne hale getirdik güzelim türkçemizi

Çevrimdışı nghnkprl

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 178
  • 54
  • 178
  • 54
# 19 Kas 2007 19:45:25
İçinde bulunduğumuz üzücü durumu çok iyi anlatan bir video. İzleyin mutlaka...

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı ritimci77

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 172
  • 18
  • 172
  • 18
# 19 Kas 2007 20:08:29
tşk öğretmenim izlemek ve izletmek gerek hemen  tüm alıcılarıma  adresi gönderiyorum

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.175
  • 64.879
  • 10.175
  • 64.879
# 19 Kas 2007 21:43:10
Teşekkürler hocam, bizim toplum olarak düştüğümüz komik(!) durumu herkes görmeli.

Çevrimdışı nghnkprl

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 178
  • 54
  • 178
  • 54
# 19 Kas 2007 23:07:32
Katılıyorum sizlere bence de herkes görmeli bu videoyu. İngilizce öğretmeni olmamdan sanırım dilimize olan müdahelelere sinir oluyorum. Bu konuda hepimizin yapabileceği birşeyler vardır muhakkak... Bu videonun izlenmesini sağlamakta bunlardan biri... Herkese duyurun lütfen...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK