"Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl!
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil!"
Ey bela ve musibetlerden dolayı feryat edip bağıran, çağıran çaresiz adam; Allah’a tevekkül et, zira bağırıp çağırmak bir isyan, bir itiraz olmasından dolayı, beladan daha büyük bir bela ve musibettir bil.
"Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır, bil!
Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül."
İnsan bela vereni tahkiki bir iman ve marifet ile bulsa, o zaman o bela ve musibetler, manevi sevap ve hayır kaynağına dönüşür, neticeleri bakımından sefa ve saadet olur. Feryat ve bağırmaları bırakıp şükür ve senalara başlar. O zaman hayatı acı ve azaptan kurtulup, her şey yüzüne gülen dost kıvamına gelir.
"Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ ender hebâdır, bil!
Cihan dolusu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan, gel, tevekkül kıl."
Yok şayet bulamazsan belayı ve musibeti vereni, o zaman bütün dünyan cefa ve fenaya gider, hem de günah ve isyanlarını boynuna takarak. Musibetten şikayet eden asinin hali; kırık eli ile dövüşen adamın hali gibidir, elini vurdukça canı acır; asi adam da bunun gibi şikayet ettikçe cehenneme ve azaba yuvarlanır. Asıl bela olan isyan musibetten daha büyük bir beladır. Zira insanı sonsuz ateşe yuvarlıyor.
"Tevekkülle belâ yüzünde gül, ta o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül."
Şayet tevekkül ve teslimiyet ile belanın yüzüne gülsen, yani sabretsen, o zaman o belanın şiddeti azalır, çok cüzi bir seviyeye iner. Bir çeşit yok olur.