Sesimi Duyan Var Mı ???

Çevrimdışı gokhankakiz

  • B Grubu
  • 109
  • 135
  • 109
  • 135
24 Tem 2011 01:07:51
17 AĞUSTOSU YAŞAMIŞ OLANLAR HATIRLAR BU ACI CÜMLEYİ...
BİREBİR YAŞADIĞIM ŞEYLERİ PAYLAŞIYORUM SİZLERLE
(BU ARADA SİZLERİ [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] SESİMİ DUYAN VAR MI 17 AĞUSTOS'TA KAYBETTİKLERİMİZİ ANIYORUZ ETKİNLİĞİME DAVET EDİYORUM.KATILMASANIZ DA ÇEVREMİZDEKİLERİ DEPREM HUSUSUNDA LÜTFEN BİLİNÇLENDİRELİM.)
Karla kaplı kaldırımda kayıp düşmemek için ağır ağır yürürken birkaç gündür diline doladığı Manga&Göksel Dursun Zaman isimli şarkıyı mırıldanıyordu.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa dönüp “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa, tekrar başa..

Metro’dan evine kadar olan o mesafede hep aynı bölümü tekrarladı.. Gözyaşları öyle güçlü bir şekilde dış dünyaya açılma gayreti içerisinde olsalar da odasına kadar sabredebildi..
Odasının ışığını yakmadan koltuğuna oturdu ve sessiz hıçkırıklarla ağladı.. En son 1999 yaz mevsiminde bu kadar yoğun ve güçlüydü yanağından süzülen yaşlar..Bir süre sonra odasının soğukluğuyla kendisine geldi, sigarasını yaktı, bilgisayarını açtı ve yazmaya başladı;
“Yıllarca hep O’nu bekledim, mutlaka gelecekti çünkü O’da beni bekliyordu.. Biliyorduk bir gün bir şekilde karşılaşacaktık ve ilk karşılaştığımızda bulduk diyecektik.. Bu derece emindim ve yıllarca “ acaba O mu? “ diyerek başka ellerde, başka gözlerde, başka dudaklarda onu aradım.. Üniversite yıllarımdı ve bir sonbahar gününde O geldi.. Muhteşem güzelliğiyle, zekasıyla ve adına da çok yakışan göz alıcı ışıltısıyla “Güneş” bir gün geldi.. Öyle derin, öyle sevecen, öyle harikulade bir şekilde geldi ki ve öyle ışık saçıyordu ki gözleri, geçmişimdeki tüm karanlıkları dahi aydınlattı.. Artık sabah doğan akşam batan güneşe ihtiyacım yok diye düşünmeye başlamıştım.. Güneş’im her şeye yetecekti, beni ısıtacak aydınlatacaktı.. Birbirimizi tanımak tanıtmak için hiç uğraşmadık çünkü dediğim gibi biz birbirimizi bekliyorduk, tanıyorduk.. Ve her şey o kadar güzeldi ki birlikteyken, biraz ayrı kalsak o muhteşem dakikaları çok özlüyorduk.. Artık yetmiyordu birkaç saatlik görüşmeler, bunu anlamıştık.. Birlikte uyuyup birlikte uyanmak nedir bunu da yaşamıştık ama bir-iki günle yetinmemiz artık olanaksızdı.. Birlikte yaşlanmalıydık, buna inanmıştık.. Güneş ve ben.. “Birde oğlumuz olsun adını Kurtuluş koyalım” teklifimi öyle tebessümle karşılamış ve o kadar tatlı boynuma sarılmıştı ki o an şu birkaç yıl hemen bitsinde mezun olup sonsuzluğa imza atalım istedim.
1999 baharı her şeyi ile muhteşem bir şekilde Güneş ile birlikte geçti gitti ve sıcaklığı ile bunaltan yaz mevsimi geldi.. O zamanları daha çok Beşiktaş ve Ortaköy’deki sahildeki çay bahçelerinde değerlendirdik. Ve asla vazgeçemediğimiz hafta sonu ada turlarımız, fayton..
İyi hatırlıyorum çok sıcak bir Pazartesi akşamıydı, Beşiktaş sahilde küçücük taburelerin olduğu salaş çay bahçesinde (Şu sıralar Barbaros Hayrettin Paşa iskelesi olarak adı geçen iskelenin yanı) çaylarımızı yudumlarken bir anda Güneş’e bir şeyler olmuştu. Rengi solmuş, durgunlaşmış, ışıltısı yok olmuştu..
-Neyin var Güneş? Bir anda durgunlaştın seni hiç böyle görmemiştim?
-İçime bir sıkıntı saplandı, ilk defa bu denli bir şey oluyor bu yüzden tarif edemiyorum nedenini çözemiyorum..
-Kalkalım mı? Yürüyelim ister misin?
-Hayır, sen burayı çok seviyorsun.. Kalalım ve sadece beni sevdiğini söyle..
-Sen normal değilsin Güneş, öyle ise bende normal olmayacağım..
Ayağa kalktım ve her zaman tamamı dolu olan çay bahçesindeki ve çevresindeki insanlara aldırmadan bağırabildiğim kadar bağırdım “SENİ SEVİYORUM..!” Şok olmuştu. Ellerinden tutup ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldık. Gülenler de oldu alkışlayanlar da.. Hiç aldırmadan sarıldık ve sonra yüzüne baktığımda parıl parıl parlıyordu Güneşim, kendine gelmişti.. Sonra çay bahçesinden ayrıldık, yolu uzundu, Beşiktaş’tan Avcılar’a gidecekti bu yüzden geç olmadan onu evine uğurladım.. Ben de evime gitmek için otobüste bir cam kenarına oturdum, camda onun o hali beliriyor içim ürperiyordu.. Ne olmuştu acaba? düşüncesi içinde evime ulaştım. Odamda masamın üzerine O’nun yerleştirdiği ve ikimizin yan yana olduğu resim vardı. Alıp uzun uzun O’na baktım.. O’nun o muhteşem tatlılığına daldım ve bir süre sonra telefonum çaldı;
-Ben evime geldim özlediğim.
-İyisin di mi?

-Nasıl iyi olmam ki çay bahçesinde yaptığından sonra. Eve gelene kadar düşündüm ve karar verdim. Sen delisin ve ben bir deliyi seviyorum..
-Deliyim evet aksini hiç iddia etmedim ki.
Sonra birkaç hoş söz ve gülüşmeler eşliğinde telefon görüşmemizi bitirdik. İçim rahatlamıştı ve neşeli şekilde salona geçtim. Neşeli halim televizyona konsantre olmuş ev arkadaşımın da gözünden kaçmamış olacak ki sordu;
-Hayırdır yüzünde güller açmış..
-Güller güneşi severler bilirsin.
-Ha o mesele, bu arada benim yarın doğum günüm bilesin.
-Nasıl yarın?
-Eee 17 Ağustos işte..
-Tamam yapacakların belli. Pasta, kola, mum falan al, akşam sen mumları üflerken resmini çekerim, sonra doğum günün kutlu olsun derim. Nasıl ama?
Salonda bu neşeli sohbet ile saat baya ilerlemişti. Odama gidip yatağıma uzandığımda saat 00:30 civarıydı.Karışık düşünceler içerisinde uykuya daldım. Derken gecenin sessizliğini yırtan telefonumun sesi ile ansızın uyandım, arayan O idi;
-Bilirsin sana kıyamam, bu saatte asla aramam uyandırmam seni ama sesini duymak istedim.
-Güneş, bak bana doğruyu söyle neyin var?
-Yemin ederim bilmiyorum, tek bildiğim uyuyamadığım.Ve bir de sesini duymak zorundaydım.

-Nasıl zorundaydım? Nedir bu? Ne olur söyle? Neyin var Güneş?

-Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum…

-Bak aklından tüm kötü düşünceleri at ve uykuya dal, yarın bu konuyu mutlaka konuşacağız..

-Tamam hayatım, seni seviyorum, iyi uykular.

-Bende seni seviyorum Güneşim.. iyi uykular.

Aklım iyice karışmıştı, yarın ne olduğunu mutlaka öğrenmeliydim. 15-20 dakika tavana bakarak düşüncelere daldım.. Derken ondan bir mesaj geldi.. “Beni hiç bırakmayacaksın di mi? Hiç bir şey bizi ayırmayacak di mi?” “O nasıl söz Güneş’im, sen bir sabah doğmasan zifiri karanlıkta ben yaşayabilir miyim sanıyorsun? Seninleyim ve bizi ancak ölüm ayırabilir, başka bir neden asla olamaz..”

Mesajı gönderdiğimde O’nun artık rahatça uyuyabileceğini düşünürken o da neydi??? Çok derinden çok garip bir gürültü. Nedir bu?? Yataktan kalkamıyorum. Olağandışı bir sarsıntı.. Nedir bu Allah’ım!! Neler oluyor? Güneş.. Güneş.. Deprem..!?!?!?! Nasıl bir şeydir bu, kendimi sokağa atmalıydım.. Yatağımın yanındaki telefonu iradem dışında alarak kapıya doğru yöneldim.. Yürüyemiyordum, her yer sallanıyor durmuyordu.. Apartman boşluğuna ulaştığımda herkeste bir panik, ev arkadaşımın gözlerindeki dehşet, bağrışmalar, çocukların ağlamaları.. Merdivenlerde korku dolu gözler, anında kesilen elektrik, her yer kapkaranlık.. Uzun süren sarsıntı yeni durmuştu ve caddeye fırladığımda herkes oradaydı.. Ailem?? Güneş..?? Güneş’i aramalıydım, ailem uzaktaydı, orada hissetmemişlerdir bile diye düşünerek Güneşi aramalıyım dedim.. Güneş.. Güneş.. Aç telefonu!! Lanet olsun! Güneş aç telefonu! Sonra lanet olası şebeke problemleri.. Güneşe ulaşmalıydım, komşumuz Kemal Abi, arabasını istediğimde o korku-panik halinde hiç düşünmeden “Al ama anahtar yukarıda kaldı” dedi.. İçimdeki o korku öylesine yok olmuştu ki, direk herkesin uzak durduğu apartman boşluğundan Kemal Abinin dairesine ulaştım.. Aşağıya fırladığımda herkesin yüzünde o kapkara korkuyu yeniden gördüm.. Arabaya bindim ve gidebileceğim en kestirme yollardan Avcılar’a doğru yola çıktım.. Ne kadar sürdü bilmiyorum sonunda Güneş’in oturduğu evin sokağına ulaştım. Sokağın başında bir panik.. Arabadan indim ve kalabalığı yararak o sokağa girdim. Sokağın diğer ucuna yakın, açık mavi mozaiklerle kaplı bir binaydı.. Koştum.. Olamazdı, bina yoktu, vardı ama yoktu..Yedi katlı bu bina yıkılmış beton enkazına dönmüştü.. Çıldırmak üzereydim.. Güneş diye haykırıyordum.. Hiçbir yerden O’nun sesi gelmiyordu.. Etraftaki insanların içinde onu aradım.. Yoktu, hayır o enkazın altında olamazdı.. Güneşim orada olamazdı..! Panik içinde bağırmaya devam ettim. Enkaz üzerine doğru çıkarak elime geçen tüm taş parçalarını, kiremitleri sokağa doğru fırlatıyordum.. Bir polis memuru yanıma yaklaşarak “Sabaha doğru kurtarma ekipleri gelecek, onlar gelene dek enkazın üzerinde yapacağınız bilinçsiz hareketler enkaz altında yaşama şansı olanların bu şanslarını azaltabilir..” diyerek koluma girdi ve beni enkazdan 10 metre uzakta bir kaldırım üzerine oturttu.. Hayır Güneş’e bir şey olmuş olamazdı.. Yaşayacaktı, o muhteşem güzelliği ile karşıma oturup gülümseyecekti bana..

* * *

Sabah kurtarma ekipleri geldi, Güneş’i kurtaracaklardı.. Gücümün sonuna dek kurtarma ekiplerine yardım ettim ama olmuyordu.. Yedi katlı binanın ikinci katında yaşıyordu Güneş ve bina olduğu yere çökmüştü.. Kurtarma ekibi olağanca hızıyla çalışıyordu. Saatler ilerledikçe herkes umudunu yavaş yavaş yitiriyordu. Ben ise O’nun beni asla bırakmayacağını biliyordum. Ellerim beton kütlelerini kaldırmaya çalışmaktan parçalanmıştı ama yorgunluk hiç hissetmiyordum.. Sesimin kısılmış olmasına rağmen tüm gücümle bağırmaya çabalıyordum.. Ve bu çabalar içerisinde çok uzun saatler geçti.. Tehlikeli saatler gelmişti ve artık herkes bu saatten sonra yaşaması mucize olacaktır şeklinde mırıldanıyordu.. Ve yaklaşık 40 saat sonra bir hareketlenme oldu enkaz çevresinde. Kurtarma ekipleri elleriyle birbirlerine işaretler yapıyorlar, ben ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.. Hemen enkazın üzerine gittim.. Oradaydı..! Güneşim oradaydı..! Sadece saçı ve biraz da sırtı görünüyordu ve üzerinde geçmişte benim olan ve bundan bir ay önce o istediği için ona hediye ettiğim t-shirtüm vardı. Hiç sesi çıkmıyordu, kimseye yanıt vermiyordu. O sıra birkaç makine ile onu çıkartmak için betonları kaldırdılar, beton demirlerini kestiler.. Bu iş 1-2 saat sürdü ve sonunda ekipten birkaç kişi sakince O’nu yukarı doğru çekip bir sedyeye yatırdılar. Güneşim diye haykırarak eğildim O’na doğru. Gözleri kapalıydı, hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu ama hala o ilk gördüğüm günkü parıltısını saçıyordu, hiçbir yara izi yoktu.. Ekipten doktor olduğunu söyleyen adam O’na doğru eğildi.. Ve kısa bir süre sonra adamın yüzü bir anda beton griliğine büründü.. Hayır kötü bir şey söylememeliydi.. Hayır Güneş’im ölmüş olamazdı.. K
Adam titreyen sesi ile bir elini omzuma koyarak “O’nu kurtaramadık evladım..” dediğinde Güneş’e doğru eğilip sımsıkı sarıldım bir eli kolyesine kenetlenmiş cansız bedenine.. Sonrasını ise hatırlamıyor belki de hatırlamak istemiyordum..”


* * *

Geçen 6,5 senenin birikimini ilk defa yazıya döküyordu adam ve gözyaşlarının ıslattığı yanağı parlıyordu florasan ışığında.. Şarkının şu sözleri ise her şeyi ile O’nu yaşatıyordu odasının her tarafında.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu..Elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” “Giderken bıraktığın bütün renkler siyah oldu..” Ve yeniden O’nu son gordüğü anı hatırlıyordu ; Güneş’in cansız bedenine sarıldığında, Güneş’in bir eli kolyesine kenetlenmiş, diğer eli ise sımsıkı cep telefonunu sarmıştı.. Cep telefonunu Güneş’in avucundan çekip aldığında telefonun ekranındaki, Güneş’in o felaket gecesinde sevdiğine cevap olarak yazdığı ama belli ki göndermeye fırsat bulamadığı “Bizi ölüm bile ayırmasın..” cümlesine cevap verircesine “Güneş’im, bizi ancak ölüm ayırır demiştim.. Yanılmışım Güneş’im..! Yanılmışım..! Hala bendesin Güneş’im..” diye bağırarak hıçkırıklarla ağlıyordu.. 17 Ağustos 1999 Saat 03:02’deki büyük depremde doğa, bir bedeni diğer bedene işte bu şekilde taşıyordu..

AŞK bir kere sevmektir. SEVMEK aşkın kendisi olmaktır
-ALINTI-


Çevrimdışı kızlarımcanları

  • Uzman Üye
  • *****
  • 706
  • 1.796
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 706
  • 1.796
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Tem 2011 01:28:04
çok acıklı içim yandı o günleri hatırlattı allahım bir daha yaşatmasın

Çevrimdışı gokhankakiz

  • B Grubu
  • 109
  • 135
  • 109
  • 135
# 24 Tem 2011 22:25:05
Sizleri [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] Sesimi Duyan Var Mı 17 Ağustos'ta Kaybettiklerimizi Anıyoruz Etkinliğime Davet Ediyorum.katılmasanız Da Çevremizdekileri Deprem Hususunda Lütfen Bilinçlendirelim

Çevrimdışı yiğidoğ

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 43
  • 363
  • 43
  • 363
# 25 Tem 2011 18:49:53
 :'(şu an gözyaşlarımı tutamıyorum o acıları yaşamış biri olarak ,tarifi mümkün olmayan bi acı  Sessimi duyan varmı diye bagıranlardan biri de bendim ,cok şükür sesimi duymuştu eşim 18 saat sonra sag salim cıkarılmıştı..... ilk 17 agustos 1997'de evet demişti bana 17 ağustos 1999 da ikinci kez evet dedi,cok şanslıydım, :'(

Çevrimdışı saraydangelme

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.474
  • 34.655
  • Öğrenci Velisi
  • 4.474
  • 34.655
  • Öğrenci Velisi
# 25 Tem 2011 19:38:39
Depremleri ve acılarını, daha fazla yaşamamak için.Bilinçli bir toplum yaratmak gerek.Bu görev de en başta eğitimcilerin...

Çevrimdışı AYBAR48200

  • Uzman Üye
  • *****
  • 547
  • 2.810
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 547
  • 2.810
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2011 19:43:13
gokhankakiz öğretmenim paylaşımınız ve davetiniz için teşekkür ediyorum.Allahım bir daha böyle felaketler yaşatmasın.

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2011 19:48:41
Maalesef ülkemizde binlerce milyonlarca kişi canlı canlı tabutlarının içinde yaşıyor. Bu binaları böyle yapan, yapmalarına göz yuman, denetlemeyen her kimse Allah belasını versin. Deniz kumundan inşaat yapılır mı be vicdansız, Allahtan korkmaz.

Çevrimdışı çiçikağan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.146
  • 2.213
  • 2.146
  • 2.213
# 25 Tem 2011 21:00:29
17 ağustosta işyerimiz orta hasar  sonra 12 ağustos düzce depreminde  işyerimiz yıkıldı üniversite son sınıftaydımbabam enkaz altında sabaha karşı yaralı kurtuldu.Yüce Allahım birdaha böyle felaketleri göstermez inşallah tümhayatını kaybedenlere allahtan rahmet ailelerine sabır dilerim...

Çevrimdışı VADİDEKİ ZAMBAK

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 60
  • 224
  • Öğrenci Velisi
  • 60
  • 224
  • Öğrenci Velisi
# 25 Tem 2011 21:04:57
Deprem gerçekten büyük bir felaket.Az önce Tekirdağdaki deprem İstanbulda fazlasıyla hissedildi. Umarım önemli bir yıkım yoktur.

Çevrimdışı nevin07

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.313
  • 3.610
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.313
  • 3.610
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2011 21:10:16
Maalesef ülkemiz deprem kuşağında..Şuan Marmara da deprem haberi var..İnşallah hasar yoktur..
Depreme olabildiğince hazırlıklı olamamız şart..

Çevrimdışı saraydangelme

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.474
  • 34.655
  • Öğrenci Velisi
  • 4.474
  • 34.655
  • Öğrenci Velisi
# 25 Tem 2011 21:15:51
Hafif salladı...

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mevra

  • Uzman Üye
  • *****
  • 790
  • 1.352
  • Müdür Yardımcısı
  • 790
  • 1.352
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Tem 2011 21:31:01
Rabbim bir daha göstermesin.Ölenlerimize Allahtan rahmet,geride bırakılanlara ise sabırlar diliyorum.

Çevrimdışı kollektif-01

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.020
  • 4.972
  • 2.020
  • 4.972
# 25 Tem 2011 22:07:29
Öncelikle gokhankakiz öğretmenime bu konuya ilgimizi tekrar çektiği için teşekkür ediyoruz.

1.derecedeki deprem kuşağındaki bir ülke olarak daha bilinçli bir toplum ve devlet olmamız şart.

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 26 Tem 2011 17:00:49
Deprem öldürmez, bina öldürür...Japonya hemen hemen her gün sallanır, 7'den aşağı deprem olmaz. Ama kimsenin de burnu bile kanamaz. Allah göstermesin o depremlerden bir tanesi İstanbul'da olsa düşünmek bile istemiyorum ne olacağını.

Çevrimdışı FTMGUNER

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.908
  • 34.921
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.908
  • 34.921
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Ağu 2011 12:10:15
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Deprem öldürmez, bina öldürür...Japonya hemen hemen her gün sallanır, 7'den aşağı deprem olmaz. Ama kimsenin de burnu bile kanamaz. Allah göstermesin o depremlerden bir tanesi İstanbul'da olsa düşünmek bile istemiyorum ne olacağını.
Aynen katılıyorum.Allah göstermesin,deprem olduğu zaman en az hasarla ve can kaybıyla atlatmayı nasip etsin.
Kimsenin yüreği yanmasın...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK