Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 01 Tem 2012 21:46:26
Bu Yağmur

Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur...
Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince.
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur delilik vehminden üstün;
Karanlık kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün
Sulardan, seslerden ve gecelerden.
 
Necip Fazıl Kısakürek
 

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 01 Tem 2012 21:48:35
Kaldırımlar 2

Başını bir gayeye satmış kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle sokakların malısın!
Kurulup üzerine bir tahtırevan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Bahtın kaldırımlara düştüğü günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var,
Sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var
Onu da ne tarafa olsa götürürsünüz.

Ömrünüz taş olsa da gide gide yorulur,
Bir gün ölüme çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur;
Ne senin anladığın kadar kaldırımları...
 
Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.100
  • 2.904
  • 12.100
# 02 Tem 2012 13:29:23
SIVAS ACISI

Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kalkmış ta Sıvas'tan gelmiş
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var

Ben bilirim
Bu rüzgâr bizim oranın rüzgârı
Hemşerimiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş yayladan
Yurdumun rüzgârı
Kurutsun diye akan kanlarımı

Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından Sıvas işi

Ben duyarım duyumsarım
Bizim oranın sızısı bu
Binip kara bir buluta Sıvas ilinden
Sıvas rüzgârında uçup gelmiş
Helallik dilemeye

Ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende ne de sende
Suç seni karanlıklara gömenlerde
Ne de olsa yurttaşımsın
Kapalı olsa da bütün vicdan kapıları yüzüne
Bilmelisin bir yerin var canevimde

Aziz NESİN

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.444
  • 177.519
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.444
  • 177.519
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2012 19:04:45
Çok severim çok;

Sen canımın içindesin, canımsa senden habersiz
Dünya seninle dolu, dünya senden habersiz
Gönlüm, canım nasıl bulsun seni? Çünkü sen
Tümüyle gönüldesin, gönülse senden habersiz
Senin izin hayalde,hayalin senden nasibi yok
Senin adın dildedir, dilse senden habersiz
İnsanların senden haberi isimledir, izledir
İsme, ize karşılık, hepsi senden habersiz

Künhünün denizinde inci arayanlar
yakin ve zan vadisinde senden habersiz
Seni nasıl şerh edip anlatayım? Çünkü sonsuza dek
Şerh senden âcizdir, anlatım senden habersiz
Cebrail kanadından sinek nasıl habersizse
Senden haber veren de senden öyle habersiz / Hz.Mevlana

Çevrimdışı mihri zeynep

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 203
  • 2.346
  • 203
  • 2.346
# 02 Tem 2012 19:37:17
 
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
 
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
 
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
 
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
 
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
 
Sezai Karakoç
  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.706
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2012 21:18:32
Yine

 Bitti temmuz, yine bitti
 Kırlangıçlar çekip gitti, yine gitti
 Kaldık yine kaygularla başbaşa yine kaldık

 Yarın yine yapraklar, yarın yine yağmurlar
 Ardından yine soğuk, ardından yine tipi
 Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür
 Yine sövgü karakışa, yine bahara selam

 Ederler yine tombul, gelirler yine cılız
 Kiralar yine azgın, kuyruklar yine dilsiz
 Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdıvıdı
 Yine hep televizyon, yine hep ortadoğu

 Uykular da beter yine, uykular da kara kuru
 Yine bezgin sabahlar, yine yılgın akşamlar
 Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu
 Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu

 Ama belki kış da güzel
 Ama belki kar da güzel
 Ama insan olana

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Çevrimdışı mihri zeynep

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 203
  • 2.346
  • 203
  • 2.346
# 03 Tem 2012 00:55:42
 Şiar

- Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz
Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz�-


Hangi sözcük anlatır nasıl yandığımızı
Küle dönmüş bir yangın ortasındayken ömür.
Hangi lehçe zikreder çok usandığımızı
Gördüğümüz her anın arkasındayken ömür.
Say ki biz, feda edip ati için bedeni
Bir insan-ı kâmilin olurundan el aldık.
Say ki biz, yok sayarak menzili terk edeni
Islanmış bir kirpiğin yağmurundan el aldık.

Çünkü biz, can vermeye hazır beklerken aşka
İhanet, göğsümüzün bağrında filizlendi.
Çünkü biz, tanımazken melâl-i aşktan başka
Karanlık, bilinmezin kuytusunda gizlendi.
Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını
Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık.
Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını
Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.

Belki biz, levh-i mahfuz yeniden yazdı diye
Vazgeçtiğimiz anı yaşıyoruz durmadan.
Belki biz, gördüğümüz hayaller azdı diye
Kahrettiğimiz canı taşıyoruz durmadan.
Belki biz, hiç bilmeden nerede bittiğini
Fark etmeden, bir aşkın kusurundan el aldık.
Belki biz, hiç bilmeden nereye gittiğini
”Enel Hak” şiarının Mansur’undan el aldık.

Yani biz, eskiyenin eskittiği takvime
Bir gün daha ekleyip uzattık nihayeti.
Yani biz, bir güz daha ekleyip her iklime
Doğru saydık bin yıldır duyulan rivayeti.
Yani biz, hatırlayıp unutulan her şeyi
Fethedilmiş bir şehrin son surundan el aldık.
Yani biz, sevda ile bir tutulan her şeyi
Yalan kılıp hüsranın tek nurundan el aldık.

Şimdi biz, ne söylense; “eyvallah” demek için
Kulağımızı sağır, gözümüzü kör kıldık.
Şimdi biz, melanete “illallah” demek için
Bedeni aşka uzak, yüreği nankör kıldık.
Şimdi biz, bir şafağı beklerken hiç bıkmadan
Güneşin terk edilmiş onurundan el aldık.
Şimdi biz, bildiğimiz doğru yoldan çıkmadan
Gecenin unutulmuş huzurundan el aldık...
  Yavuz DOĞAN.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2012 02:07:47
Yalnızsın

Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü
Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü

Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin
Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin

Kuşlar öter, uçuşur yeşil dallara konar
Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar

Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan
İnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan

Rüzgar okşamaktayken anne gibi tenini
Gecenin kolları sessizce yakalar seni

Anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını
Anlarsın yalnızlığı ve yalnız kaldığını...
 
Nurullah Genç
 

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2012 02:08:32
Aşkım İsyandır Benim

Yanarım; öyle bakma yüzüme yağmur gibi
Dağıt kalbini saran hasret bulutlarını
Damlasın gözlerine sonsuzluk usaresi
Dalgınlık evlerinin en güzel melikesi
Sevemem; tozlu raflar arasına girmeden
Çöllerim kandır benim
Sevemem; karanlığı bir daha devirmeden
Aşkım isyandır benim
Nurullah Genç
 

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2012 02:47:44
Gözyaşı ister mürekkep Leyla’ beklerken...

Akmayan bir mürekkebin derdini bilir misin hiç?
Akmak için çırpınan bir damla olsun kağıda değmek için yalvaran Meşk etmek meşk edipte yükselmek için Sema’ya durmadan

O mürekkep ki bir ‘Vav’ için dalga dalga kıvrılan
O mürekkep ki ‘Elif’ olabilmek için yalvaran..
Kalemi kendine Leyla bellemiş o mürekkebi anlayamazsın..

Abdest ile varmak ister Leyla’sı bellediği kaleme..
Temiz bir buluşma ister o mürekkep tertemiz..

Bu büyük buluşma için hazırlık ister mürekkep kaşları dimdik olsun ister
Böyle ister ki her kağıda dokunuşunda Leyla’ı ile o İlahi harfleri hakkı ile Meşk edebilsin…

Güzel kokular içinde buluşmak ister mürekkep kalem ile

O leyla bellediği kalem kendisine her dokunuşunda misk-i amber kokularına hasretini daha bir demlemek ister

Gözyaşı ister mürekkep Leyla’ beklerken

O Leyla tutan ellerdeki gözleri bir Nur pınarı ister
Hiç bir söz olmaksızın buluşmak ister mürekkep Leylası ile
Herşeyi lal herşeyi hiç bellemek ister O an
Yalnız Leylası bellediği kalemi geldiğinde konuşmak ister o siyah Nuru ile
Onsuz tek harf konuşmaya dili varmaz

Ve o buluşma anında kendisini buluşturan o Vesile-i İnsan bu alemden
Kalem ile mürekkep arasından
Leyla ile Mecnun arasından çıksın ister

Mürekkep

Hasret kaldığı Leylasına kavuştuğunda dayanamaz ve her bir dokunuşda bir başka Meşk eder
Ve her meşkde o vesile-i İnsanı yok eder…

ve der ki mürekkep ney'cesine,ağlarcasına
her nerede olursan ol,her nasıl olursan ol,
beni kendinden ayrı görme...
Acıda ki tatlıyı keşfettiğin an ,sende ki beni bulacaksın..
Zaman en iyi ilaç..Yüreğindeyim..

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.614
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.614
  • Müdür Yardımcısı
# 03 Tem 2012 18:54:22

Ne istediğimizi bilemeyiz çoğu zaman
 Babanın tabutunu taşırken anlarız kıymetini
 Sevgiliyi elden gidene kadar sevemeyiz.
 Biz insanoğluyuz!
 
Rüyaya dosttan daha fazla inanırız
 Mutluluk dibimizdedir kör olur göremeyiz
 Bardak kırar gibi kalp kırar
 Doğruluk gün gibi ortadayken
Yalanı arar bulmak için, kıvranırız.
 Biz insanoğluyuz!
 
Rahatlığın en yücesi hep hayalimiz
 Darlıktan ders almak en zor işimiz
 Burnumuz kanasa isyan eder
Kuru ekmek zeytine şükredemeyiz.
 ÇÜNKÜ BİZ İNSANOĞLUYUZ!..
 
ATALAY DEMİRCİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Tem 2012 02:14:40
Han Duvarları


Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek
Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
 Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol...
Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı...
Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"

Altında da bir tarih:
Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı...
Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...

Faruk Nafiz Çamlıbel 



Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.139
  • 24.246
  • 5.139
  • 24.246
# 07 Tem 2012 01:18:32
BİR BEN İDİM!

–sokak çocuklarına–

Nihaî noktaydı bana biçilen,
Oysa ben sevgiye yaslanmalıydım.

Ne önümdeki gri çizgi dümdüzdü,
Ne de uzakta gördüğüm alacakaranlık rüyam.
Oysa ben hayalime yaslanmalıydım...
 
Doğranam umutlarımdı az önce unuttuklarım,
Omzumdan çelinmiş o sıcak destek,
Ellerim gri demirleri kavramada yaşamın yol boyunda,
Dayanmış,
Betondan sütunlara bin bir yerinden kırılan sevdam,
Oysa ben anneme yaslanmalıydım.
 
Bir ben idim bu çıkmaz sokakta ilerleyen,
Bir de o küçücük dünyam kendi yörüngesinde...
Ne karanlıklar içti beni bilseniz?
Ne de itti aydınlığa bedenimi boşuna çabam.
Bir uçsuz bucaksızlk idi beni ha bire kendine çeken.
Oysa ben güvenli bir dünyaya yaslanmalıydım...

Sizdiniz evet evet sizdiniz! ...
Kır saçlı yılların ardına uzayan çizgimi kıran...
Ya isteyerek,
Ya da yutucu deniz temsili,
Veya masalların kaçkını bir karabasan gibi,
Küçük hayatımın üstüne kocaman ayaklarıyla basan.
Gürültülü zemherinin altında bacaklarım,
Ellerim işhanlarından arta kalan çöpleri karıştırmada.
Ve metal akreplerin ayak sesleri yazgımı kovalamada.
Oysa ben ninnilere yaslanmalıydım...
 
Çaresiz kalarak güvenip,
Dayandığım korozyonlu sütundu yakan bağrımı.
Beton yaygıların zalim çeperi gecelerimi kucaklamada,
Ve lacivert gök altında koyun koyuna itle, kurtla ve umutla...
Gri sokakları metropolün ömrümü çizmede haritalar misali,
Ağır aksak... Bir o yana bir bu yana kıvrılarak...
Taptaze kesici dişlerin sırtımda bıraktığı kin,
Toplumda bana biçilen mevki en geri...
 
Ellerim kül, yanaklarım mor...
Kırpılmış kirpiğimi doğrayan ateşten makas,
Üzeri kabuk bağlamış mağma veya küllenmiş bir kor.
Kadim çağlardan kalan sürurum kesik kesik solumada,
Kırmızı bir körük misali kendi nefesini kovalamada.
Zalim...
Ve döşüm üstünde bir asabi volkan...
Ha patladı ha patlayacak.
İten, öteleyen kendimi dışa,
Sevdamı yok eden doymaz umurum,
Ha yarıldı ha yarılacak.
Uzayan boyuma inat kısalan umutlarım...
Ha kırıldı ha kırılacak...
Oysa ben yüreklere yaslanmalıydım.
 
Ahmet Yozgat

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 07 Tem 2012 01:31:39
YAZMADAN EDEMEDİM
rüzgâr bu şiiri sana götürsün
kâğıttan yaptığım
o işlemeli
kayıklar
fırtınalara
dayanan.
koş rüzgâr koş.

yazmadan edemedim.

Behçet AYSAN

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.385
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 07 Tem 2012 05:28:34
Bir Yudum İnsan...

Denizin ve güneşin battığı yerde,
Bilin ki yeni umutlar da yeşerir,
Gündüzün bittiği, karanlığın bastığı yerde,
Bekler durur gece bitmez.

Her haliyle bitecek o gece,
Yerini bırakacak, güne gündüze,
Ağaçlar yemyeşil rengi besbell,
Yaşıyorum hala bu yeni günle.

Denizin ve güneşin birleştiği yerde,
Umutlar tükendi ve umutlar bitti,
Gündüz bitse de, karanlık gelse de
Umrunda değil artık bir yudum insanın..
 
Necip Fazıl Kısakürek
 

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK