Türkiye'nin Değişimi

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
17 Oca 2013 11:10:17
Türkiye'nin Değişimi

Doğan Cüceloğlu'nun İnsan insana isimli kitabından bir bölüm :

2 Haziran 1986 gününün akşam üzeri, yedi yıllık bir ayrılıktan sonra, İstanbul'a geliyorum.
Los Angeles'tan kalkan KLM hava yollarının uçağı, Kuzey Kanada ve kutup üzerinden uçarak önce Amsterdam'a indi.
Orada, aynı şirketin Atina üzerinden İstanbul'a gelen başka bir uçağına bindim.
Los Angeles'tan kalkan uçaktaki yolcuların arasında, ancak birkaç Türk'ün farkına varabilmiştim.
Amsterdam'dan kalkan uçaktaki Türklerin sayısında bir artma olduğu daha belirgindi; sigara içen erkekler ve başörtülü kadınlar çoğunluktaydı.
Uçak Yeşilköy Atatürk Hava Limanı'na güneş batışına yakın bir saatte indi.
Yeni hava limanı, uçakların binalara yaklaşmasına ve yürüyen koridorlar aracılığıyla yolcuların doğrudan salona girmelerine olanak veriyordu; benim için bu bir yenilik, bir gelişmeydi.
Yürüyen koridorların içi gri renge boyanmıştı ve koridorun sonundaki salonda hiçbir tablo ya da canlı renk yoktu.
Uçak kapısından çıkarken ellerini arkaya atmış üç tane üniformalı polis, çıkan yolcuları bir suçluyu ararcasına gözden geçiriyordu.
Koridorun sonunda da ellerinde otomatik silahlarıyla iki polis ve iki inzibat eri, sert yüzlerle yolcuları gözden geçirmeye devam ediyorlardı.
Yolculuğun başından beri, silahlı ve üniformalı kimse görmemiş olduğum için, doğrusu ilk anda şaşırmaktan kendimi alamadım.
İçime bir korku girdi; acaba Türkiye'ye gelmekle suç işlemiş olabilir miydim?
Biliyordum ki, bu asık suratlı devlet görevlilerinden her biri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil ediyorlardı ve devleti temsil etmenin bilinçli sorumluluğunu yüz ifadeleri ve duruşları belirtiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti --korkulması gereken bir kuruluş--tu; gerçekten de bu korkuyu insanın içinde uyandırıyorlardı.
--Türkiye'ye Hoş Geldiniz;-- anlamında güleryüz bekleyen birkaç Amerikalı ve Avrupalı, biraz şaşkın, biraz gergin bir durumda polis ve inzibatlara gülümsemeye çalıştı ama, --devlet koruyucuları--nın azimli ve haşin yüz ifadeleri karşısında tebessümleri dudaklarında dondu kaldı.
Yol gösterici bir yazı olmadığı için önce şaşkınlıkla etrafa bakınan yolcular, daha sonra --devlet koruyucusu-- asık suratlı birer polisin içinde oturduğu iki ufak hücreyi gördü ve her birinin önünde dizilmeye başladı.
Bu arada KLM uçak şirketinde çalışan genç bir Türk hanım, iki yolcuyu arkadan getirerek en öne geçirdi ve polise onların pasaportlarını verirken --Bunlar benim tanıdıklarım;-- dedi.
Önümdeki ve arkamdaki Amerikalıların birbirlerine bakıştıklarını gördüm.
Hava limanında çalışan tanıdıkları olmadığı için ikinci sınıf değerleri olduğunu anlayamıyorlardı, besbelli.
Devleti temsil eden haşin yüzlü polis, itirazsız --tanıdıkları olan kişiler--in işlemlerini yaptı ve KLM'de çalışan hanıma gülümsedi.
Daha sonra yine devlet yüzünü takınarak, Türkiye'ye gelme cesaretini gösteren sıradaki yabancıya döndü.
Pasaport işlemlerinden sonra gümrük denetimine girdik. Gümrükçüler daha yumuşak yüzlüydü ve --Beyefendi;' ya da --Hanımefendi,-- diye yolculara kibar bir dille hitap ediyorlardı.
Hamallar özel giysiler içindeydiler ve Türk olduğunu tahmin ettiği kimselere --Yardım edelim mi Beyefendi?-- diye soruyorlardı.
--Evet,-- diyen kimselerin bavullarını kapıyor, kendi tanıdıkları gümrük memurunun önüne götürüyor, o da tanıdık hamalı görünce --Kimin bu?-- diye soruyordu.
Hamal, --Bu beyin!-- diye göstermesinden sonra, gümrükçü çoğu kere bavulu açmıyor, elindeki tebeşirle bavula bir işaret koyuyor ve --Alabilirsin!-- diyordu hamala.
Hamal --Sağ ol Hikmet Abi!-- gibi bir sözle gümrükçüye teşekkür ediyor ve bavulları iki adım ötedeki kapıdan dışarı çıkarıyordu.
Kapının dışında, birçok taksi şoförü bağıra çağıra kendi aralarında konuşuyorlardı.
Yabancıların onları, kavga etmenin eşiğinde olan kimseler olarak algılayacaklarından emindim.
Böyle bir yerde, hiç konuşmayan asık suratlı devlet temsilcilerinden sonra, bu kadar yüksek sesle, el kol hareketleriyle avazının çıktığı kadar bağıra çağıra birbirlerine söz yetiştiren kimseleri, başka türlü algılamaları olanaksızdı.
Bana yardım eden hamal bavulları taksinin yanına getirdi, --Ne vereceğiz?-- sorusuna --Ne münasip görürseniz!-- dedi.
Verdiğim beş doları umursamadan cebine indirdi: --Besbelli ki, daha önce başkaları tarafından on ya da yirmi dolara alıştırılmış,-- diye düşündüm.
Taksi şoförü bavulları arabaya koymama katiyyen yardım etmedi, yegane yaptığı şey arabanın bagaj kapısını açmak ve kapamak oldu.
Taksi hareket ettikten bir dakika sonra durmak zorunda kaldık. Özel bir araba yolumuzu kesmiş trafik polisiyle konuşuyordu.
Konuşma şu biçimde devam ediyordu (Trafik polisini, --T--, özel araba sürücüsünü --Ö-- ile belirtelim):
T: Beyefendi burada duramazsanız! Burada beklemek yasak!
Ö: Polis Bey çok durmayacağım, Amerika'dan kızım geliyor, onu alıp hemen gideceğim.
T: Olmaz Beyefendi, özel arabalar için park yeri var, lütfen oraya park edin.
Ö: Uçak geldi. Kızımı uzun zaman görmedim. Beni göremezse telaşa kapılır. Ben gideyim, onu hemen alır gelirim.
T: Beyefendi, niçin erken gelmediniz, burası park yeri değil, park yerine park edin, lütfen.
Ö: Uzun zaman gelmedi, şimdi telaşa kapılır. Rica edeyim, müsaade edin, şimdi gelirim.
T: Bu gelen uçakta mıydı? On dakika sonra gelmezseniz ceza yazarım.
Ö: Gelirim efendim, gelirim. Ben hemen kızı alır gelirim.
T: Haydi şöyle park et.
Ö: Teşekkürler memur Bey!
Bizim taksi şoförü sinirleniyor --Bunu bir taksi şoförü yapsa şimdiye çoktan küfürü yemişti!-- diyor ve --Biz burada boşu boşuna benzin yakıyoruz.
Herif yolu kapattı, kimsenin umurunda bile değil!-- diye bana yakınıyordu.
Nihayet yola koyuluyoruz. Boğaz Köprüsü'ne yaklaştıkça trafik yoğunlaşıyor ve yoğunlaşan trafikten ötürü, kendi şeridi yavaşlayan her sürücü sürekli diğerlerine geçerek şerit değiştiriyor.
Her sürücü diğer arabaların şerit değiştirmesine bozuluyor ve korna çalıyor. Taksi şoförü bazen önündeki, bazen da yan şeritteki arabanın sürücüsüne küfür ediyor ve kornaya basıyor.
Küfürlerinin arasına --Mübarek ramazan günü, iftar vakti oruçlu oruçlu adamı günaha sokuyor bu eşşoğlu eşşekler;-- diye de bana dert yanıyordu.
Evet İstanbul'a gelmiştim. Çevremde olan biten her şeyi gözleyip yazmaya karar verdim. Zengin psikososyal bir laboratuvara girdiğimin bilincindeydim.
Kaliforniya'da yedi sene kalmamın sonucu olacak, İstanbul'a özgü bazı davranış manzaralarına daha duyarlı hale gelmiştim.
Hemen algılayabildiğim davranış özellikleri oralarda pek sık görmediğim, şimdi dikkatimi çeken davranışlardı.
Uçakta hosteslerden su ya da çay isteyecek başı örtülü kadın, yanındaki erkeğe bu isteği söylüyor, o dilinin yettiğince kadının isteğini hostese ulaştırıyordu.
Sigara içenlerin büyük çoğunluğu erkekti ve --Acaba yanımdakini rahatsız eder miyim?-- diye herhangi bir düşüncenin akıllarının ucundan geçmediği belliydi.
Uçaktan çıkarken, yüzü asık polisleri gören Türk yolcuları, suç işlemiş bir çocuk gibi ezik bir havaya bürünmüşlerdi; bedenlerinin duruşları ve yüz ifadeleri bu ezikliği gayet belirgin olarak ifade ediyordu.
Uçak şirketinde çalışan kadının, tanıdıklarını sıranın önüne geçirerek pasaport işlemlerini öncelikle yaptırmasından duyulan rahatsızlığı, ancak yabancıların yüzleri belirtmekteydi.
Gümrük denetiminde bir hamalın önemli rol oynaması Türkler için olağan bir hadiseydi, Batılı bunu anlayamazdı.
Dışarıda taksi şoförlerinin köy meydanında imişcesine bağıra çağıra aralarında konuşmaları, bu davranışlarını Türkiye'ye yeni gelen yabancıların nasıl algılayacağı gibi herhangi bir düşüncenin akıllarından geçmeyişi, bize mahsus bir olguydu.
Özel araç sahibi ve trafik polisi arasındaki etkileşim, bizim kültüre özgü bir etkileşim biçimiydi.
Benim bindiğim taksinin şoförünün, kendisinin yaptığı davranışı diğer şoför yaptığı zaman, ne olursa olsun ben orada yokmuşum gibi tereddütsüz küfür etmesi bizim insanımızın davranışıydı.
Ramazanda oruçlu olmakla, başkalarına sürekli küfür etmek arasında ona göre bir çelişki yoktu.
Dindar olmak, --diğer insanlarla ilişki içindeyken sorumlu biçimde davranmayı gerektirir-- anlayışından uzaktı.
Benim bindiğim taksinin  şoförünün, --kendi düşünce, duygu, niyet ve davranışlarından sorumlu olmak-- gibi bir kavramın farkında olmadığı da belliydi.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 11:11:00
Hayırlı günler dilerim.

1980 li yıllarda metroda, otobüste, dolmuşta, kuyruk beklerken, hatta yürürken kitap okurdum.
Çevremdeki insanların YADIRGAYICI bakışları beni her zaman rahatsız ederdi.
Geçtiğimiz günlerde metro ile seyahat ederken tablet bilgisayarımdan e-kitabımı okuyordum, bir ara kafamı kaldırıp çevreme baktım.
Kitaplarını okuyan insanları, test çözen öğrencileri görünce ne kadar İLKEL bir toplumda yaşadığımı düşünüp, hayıflandım.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 11:12:24
Hayırlı günler dilerim.

Bir fıkra :
***
Niyazicugum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baga açar.
Dedi ki; 'Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadım. Yarin ögretmen beni dövecek.'
Dedum ki; 'Aglama usagum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk.'
Ne mümkün Niyazi kardasum:
Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeser dakka istirahat vermis. Tiren da bi yerde durmis, 20 dakka su almis. Otobos saatte 60 kilometro gidiymis. Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmis. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmis. Ograstum yapamadum.
Usak aglay.
Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oga ki, ' damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos sofori var ise oga soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben usagi soforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur. 'Ha, biz bi yandan da usaga tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemis ki...
Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardasum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yaristiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?
Usakcuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamis matamatigi.
Ayiptur...

***
Önemli not : Küçük torun, oğlunun bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olabilmesi için ÖZEL MATEMATİK DERSİ aldırmaktadır. (Ne hikmettir ki, hiç kimse ayıplamamaktadır.)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 11:13:08
Hayırlı günler dilerim.

Geçtiğimiz günlerde yeğenimin YGS giriş ücreti yatırmak için BANKAMATİK önünde sıraya girdim.
Gençlik yıllarımda bir firmanın muhasebe servisinde çalışmıştım.
Vergi yatırmak için, mesai başlamadan, vergi dairesinin önünde kuyruğa girip, öğleden sonra vergiyi yatırabildiğim günleri hatırladım.
Ah, ahh... ne günlerdi onlar. :)

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 17 Oca 2013 11:18:50
 " ilkel " derken neyi kastettiniz ?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 11:19:17
Hayırlı günler dilerim.

Cumartesi - Pazar günleri bir televizyon kanalındaki sinema filimlerini takip etmeye çalışıyorum.
Sinema filmi başlayıncaya kadar, annemin ve kız kardeşimin seyrettiği "Ben bilmem, eşim bilir" isimli yarışma programına bakıyorum.
Her bölümde başörtülü bir yarışmacı oluyor.
Bu görüntüyü gördükçe 10 yıl kadar önce yaşanan bir olay aklıma geliyor.
Kanal 7 televizyonunda ara haber bültenlerini başörtülü bir bayan sunmaya başlamıştı.
Her ne hikmetse, 15 gün kadar sonra ara haber bültenlerini de bir erkek sunmaya başladı.
Nereden nereye...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 11:21:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
" ilkel " derken neyi kastettiniz ?
Hayırlı günler dilerim.

Değişimin yönünü kastettim. 10-20 yıl sonra artık insanlar elektronik aletleri kullanarak  kitap okuyacaklar. Değişimi BELİRGİN ifade edebilmek için İLKEL kelimesini kullandım.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 17 Oca 2013 11:27:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hayırlı günler dilerim.

Değişimin yönünü kastettim. 10-20 yıl sonra artık insanlar elektronik aletleri kullanarak  kitap okuyacaklar. Değişimi BELİRGİN ifade edebilmek için İLKEL kelimesini kullandım.

 Durum tesbitinin yanında hedef ve yol ne olmalıdır önerirseniz onu da ilgi ile okur ve düşünürüz.

Çevrimdışı asyanar

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 479
  • 958
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 479
  • 958
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 17 Oca 2013 11:35:42
değişiyor ve dönüşüyor

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Oca 2013 16:49:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Durum tesbitinin yanında hedef ve yol ne olmalıdır önerirseniz onu da ilgi ile okur ve düşünürüz.
Hayırlı günler dilerim.

Son yıllarda "Toplum Mühendisliği" ifadesi çok sık kullanılır oldu.
Kişilerin topluma yön vermek amaçlı hedef ve yol belirlemesinin gerçekçi/başarılı olmadığını düşünüyorum.
Çoğu zaman toplum hedefin tam tersi davranış göstermektedir.
Bu konuya en belirgin örnek olarak 1983 genel seçimleri gösterilir.
1983 genel seçimlerine üç parti girdi. Seçimlerin galibinin Turgut Sunalp paşanın partisinin olacağına kesin gözüyle bakılıyordu.
Turgut Sunalp tek başına iktidar olamazsa, koalisyonun küçük ortağı olması için Turgut Özal'ın partisinin seçime girmesine izin verilmişti.
Seçim tahminlerinde Turgut Özal'ın partisi üçüncü parti olarak görünüyordu.
Seçimlerden bir gün önce Kenan Evren Turgut Sunalp'in partisine oy verin anlamında bir konuşma yaptı.
Seçim sonucunda Turgut Özal'ın partisi birinci olarak tek başına iktidar oldu.

Gümrük Birliğine girişimizde bu konuda güzel bir örnektir.
O dönemde büyük sermaye Avrupa sermayesi karşısında ezileceğini düşünerek gümrük birliğine karşı çıkıyordu.
Gümrük birliğine girince beklentilerin aksine Türkiye'nin ihracatı arttı Türkiye'de ki büyük sermaye daha da büyüdü.

Bir başka örnek Kürtçe kurslarının açılmasında yaşandı.
Meclisde Kürt kökenli bir milletvekili, kürt kökenli milletvekillerine ücretsiz kürtçe dersi verdiği halde derse yeterli katılım olmadığı için kurs sona erdi.
Talep olmadığı için sınırlı sayıda kürtçe kursu açıldı.

Özellikle sosyal yaşam ile ilgili yapılan tahminlerin, belirlenen hedeflerin bir kısmı gerçekleşmiyor.
Bu nedenle hedef veya yol belirlemekten ziyade gelişmelere bakarak neler olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorum.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 18 Oca 2013 09:45:15
 Toplum Mühendisliğinin gerçekçi/başarılı olmadığını düşünüyorum.


 Demişsiniz size katılmıyorum.

 topluım mühendisliği halkın veya toplumun ağırlıklı bir şekilde manipüle edilmesi  , bütünlükçü ağırlıklı bir toplum yapısı oluşturulması diye düşünüyorum.bana göre "biat " ve "itiat" kültürü yaratmaktır.
 buna örnek  verecek olursak; 4+4+4 eğitim sistemi,ulusalçılık ve milliyetçiliğin konuşulamaz bir duruma getirilmesi (Korku kültürü ), Muhalefet ve Muhalefetin kamoyunda itibarsızlaştırma çalışması, Biz ve Ötekiler kültürünün son zamanlarda revaçta olması,dindar -Dindar olmayanlar diye ayrımçılık yapılması ...... v.s daha bu örnekleri çoğaltabiliriz.
 
Bence ülkemizde "Toplum Mühendisliği" çoook ilerlemiştir. Size katılmıyorum Turgut KUZAN  Bey ,

Diger konuları fırsat buldukça onlarıda anlatacağim. Saygılarımla

Çevrimdışı uGsdemir

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.281
  • 1.440
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.281
  • 1.440
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Oca 2013 09:53:01
Türkiye'nin değişimi konusunu bugün Yılmaz ÖZDİL de kaleme almış:
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 18 Oca 2013 16:49:31
Hayırlı günler dilerim.

Sanıyorum dokuz kişiden biri de Yılmaz Özdil'miş. :)
Olanları bu kadar net hatırlayabilmek başka nasıl mümkün olabilir?

Can Ataklı, Öküz dergisine verdiği röportajda (22 Aralık 1999), 28 Şubat sürecinde  Sabah'ın ve diğer büyük gazetelerin verdiği "haberlerin yüzde 90'ının yalan" olduğunu söylüyordu.
(Aynı oran başka gazeteciler tarafından da telafuz edildi.)
Türk medyasının (bu gün dahil) tarihin herhangi bir gününde verdiği haberlerin ne kadarı yalandır acaba...

Çevrimdışı aşk-ı şehir

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.764
  • 5.041
  • Müdür Yetkili
  • 2.764
  • 5.041
  • Müdür Yetkili
# 18 Oca 2013 17:19:31
Gümrük Birliği anlaşmasını kabul etmek Türkiye'yi Avrupa'nın pazarı haline getirdi.Bugün tüketim toplumu olmamızın en büyük sebebi gümrük birliği anlaşmasını AB'ye girmeden kabul etmemizdir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 19 Oca 2013 16:41:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
topluım mühendisliği halkın veya toplumun ağırlıklı bir şekilde manipüle edilmesi  , bütünlükçü ağırlıklı bir toplum yapısı oluşturulması diye düşünüyorum.bana göre "biat " ve "itiat" kültürü yaratmaktır.
 buna örnek  verecek olursak; 4+4+4 eğitim sistemi,ulusalçılık ve milliyetçiliğin konuşulamaz bir duruma getirilmesi (Korku kültürü ), Muhalefet ve Muhalefetin kamoyunda itibarsızlaştırma çalışması, Biz ve Ötekiler kültürünün son zamanlarda revaçta olması,dindar -Dindar olmayanlar diye ayrımçılık yapılması ...... v.s daha bu örnekleri çoğaltabiliriz.
 
Bence ülkemizde "Toplum Mühendisliği" çoook ilerlemiştir. Size katılmıyorum Turgut KUZAN  Bey ,
Hayırlı günler dilerim.

Düşüncelerinizi destekleyecek bir çok örnek getirmeniz mümkündür.
Benzer şekilde benimde düşüncelerime çok sayıda örnek vermem mümkündür.
Dikkat edilmesi gereken husus şudur :
- Olayların kendi başına bir anlamı yoktur, olaylara anlamı biz yükleriz.
Sizin negatif anlam yüklediğiniz bir olaya ben pozitif bir anlam yükleyebilirim.
Veya sizin pozitif anlam yüklediğiniz bir olaya ben negatif bir anlam yükleyebilirim.

Bu günlerde ISMAIL ÖZCAN'ın "Espri ve fıkralarıyla ünlüler" isimli kitabını okuyorum.
Kitaptan bir alıntı :
Alıntı
İLİM BAŞKA İRFAN BAŞKADIR
...
Onun (Ömer Seyfettin) bu gözlemlerinden biri de, Türk halkının okumamış bile olsa irfan sahibi olduğu, sağduyusu ile okumuşların bile kavrayamadığı bazı gerçekleri kavradığı yolundaydı.
Ömer Seyfettin bunu anlatmak için, "Azizim, Türk halkı âlim değildir, ama ariftir." sözünü sık sık tekrarlarmış.
Ülkede birçok zorunlu ihtiyaç maddesi yüzünden sıkıntı çekildiği, bazılarının karneye baglandıgı, bazılarının ise temelli yok olduğu I. Dünya Savası sonrasında, Ömer Seyfettin Batı Anadolu vilayetlerinden birinde bir lisede ögretmenmiş.
Bir gün ögretmenler odasına müjdeli bir haberle girmiş:
— Arkadaslar, gözünüz aydın, Avusturya, Türkiye’ye vagonlar dolusu seker gönderiyormuş!
Bunun üzerine bütün öğretmenler:
— Yaşasın, bundan sonra çayımızı, kahvemizi adam gibi içeceğiz, diye sevinç çığlıkları atmış.
Ömer Seyfettin bu sahnenin hemen arkasından okulun baş hademesini ögretmenler odasına çağırmış ve herkesin huzurunda ona da:
— Hasan Efendi, haberin var mı, Avusturya bize vagonlar dolusu şeker gönderiyormuş, demiş.
Hasan Efendi kendini toparlayıp terbiyeli bir eda ile cevap vermiş:
— İnanmayın beyim, palavradır bunlar, bu kıtlıkta Avusturya şeker bulsa kendi yer!
Hasan Efendinin bu tepkisi üzerine Ömer Seyfettin çığlık atmış. Ellerini çırparak şöyle demiş:
— Gördünüz mü arkadaşlar, ben boşuna demiyorum, "Türk halkı âlim değildir ama ariftir." diye.
Ben bir yalan uydurdum "Avusturya bize şeker gönderiyor" diye, siz okumuşlar hemen inandınız. Ama gördügünüz gibi Hasan Efendi yutmadı.
İşte Türk halkı birçok gerçeği böyle sağduyusu ve irfanı ile keşfetmiştir.


İnsanlar bana canbaza bak, canbaza bak dediklerinde canbaza değil başka yerlere bakmak gerektiğini düşünürüm.
Örneğin bugünlerde sık sık "İmralı'ya bak, İmralı'ya" sözlerini duyuyorum ve en son bakmam gereken yerin "İmralı" olduğuna hükmediyorum.

Alıntı
"Toplum Mühendisliği" çoook ilerlemiştir.
ifadenizi bu açıklamalarım çerçevesinde değerlendirebilirseniz memnun olurum.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK