Yaşanmış Öğretmen Hikayeleri

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
26 May 2012 23:39:48
Alanyap öğretmenim isteği üzerine böyle bir başlık açtım. Gerçekten de son zamanlarda bizler için oluşturulan bu recm hareketine en güzel cevap, burada başımızdan geçen yaşanmış olayları paylaşmak olacaktır. Böylece öğretmenlerin nasıl zorluklara göğüs gerdiklerini, ne mücadele verdiklerini göstermiş oluruz...

Çevrimdışı evgi-47

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 956
  • 5.482
  • 956
  • 5.482
# 22 Eki 2012 23:14:12
 15 yıl önce, göreve yeni başladığım köyde 23 Nisan pogramını hazırlama görevi bana verilmişti. Çalışmaları hazırlarken hastalanmış ve 4 gün rapor almıştım. Bunu öğrenen müdür yardımcısı "geçmiş olsun" bile demediği gibi  " kötü oldu ya, çalışmalar kaldı..." demişti. Okul müdürü ise elimdeki raporuma rağmen beni eve göndermeyip okulda tutmuştu; okulda müfettişler varmış, sorun çıkarmış mış mış...Raporum bitip çalışmaları tamamladığımda 23 Nisan arefesinde köyden hatırlı, nüfuzlu bir şahıs vefat etti ve program şiirler hariç iptal oldu..Öğretmene gelince kıymete binen program -ki zaten kıymetli, milli bayram- köydeki vatandaşa gelince iptal edilecek kadar önemsizleşivermişti yani...

Çevrimdışı onart_b

  • Üye
  • *
  • 7
  • 43
  • 7
  • 43
# 04 Kas 2012 22:04:40
ORDA BİR YER VAR UZAKTA
Bazı insanların hiç bilmediği, gitmediği yerlerde öğretmenlik nedir bilir misiniz? Hani diyorlar ya bir ülke batıdan yüz yıl geri diye. Öyle yerler var ki, bir ülke içinde öyle topluluklar var ki kendi ülkesinden yüz yıl geride yaşıyor. Yaşamanın ne olduğunu bile bilmeden belkide kendi çemberleri içinde sürdürüyorlar hayatlarını. Mutluluğun bir ziyaret, bir muhabbetten ibaret olduğunu kabullenip başka mutluluklar aramadan, elinde olanı yaşamakla sürdürüyorlar yaşamlarını.
Kendi çemberlerinden çık(a)mıyorlar. Belki korkuyorlar, belki imkansızlıklar. Ama şunu bilelim ki imkansızlıkları o kadar göz önünde ki görmemek elde değil. Zaten imkanını bulan durmuyor o uzak diyarlarda.
Bazı öğrenciler var ki bir ülkede, cep telefonu eskidiği için annesine babasına ağlayarak yenisini aldırıyorlar. Doğal gaz az yanınca dondum diyerek sızlanarak artırıyorlar kombinin derecesini.  Bir giydiğini tekrar giymiyorlar. Yaşamayı düşünmeden yaşıyorlar. Mutluluk sınırlarını o kadar zorlamışlar ki artık hiç bir şey mutlu etmiyor onları. Çünkü her şeyi elde etmişler...
O uzak köylerde kimi öğrenciler, bilgisayarı gördükleri zaman, hani yıllar önce mahallede televizyon sadece bir kişide olurdu da herkes toplanıp pencereden kapıdan seyrederdi ya, işte öyle bakıyorlar bilgisayara bu öğrenciler. Gördükleri yeni bir şeye dokunmak için can atıyorlar. Yeni doğan bir bebek her şeyi merak eder ya, işte öyle merakla bakıyorlar. birazcık ısınabilmek için alevi 10 dakika süren tezek yapıp yakıyorlar.
Öyle öğretmenler var ki, tüm rahatlıklarını bırakıp o köylere gidiyorlar. Hiç soba yakmamış iken soba yakmaya çalışıyorlar. Eksi 20 derecelerde sabah okulu açıyorlar. Saatlerce sobayı yakmaya uğraşıyorlar. O her şeyi hak eden minik öğrencileri soğuktan donmuş bir şekilde giriyorlar sınıfa. Ellerini sobaya dayıyorlar. İçi cız eden öğretmen titrek sesi ile soba daha yanmadı ki kızım diyor. Minik ellerini ellerinin içine alıp ısıtıyor. O çocuk için bu davranış belki de sobanın alevinden daha sıcak geliyor. Bu öğretmenler ustalık öğreniyorlar. Boya yapıyorlar. Su şebekesi çekiyorlar… öğretmenlik dışında çok ama çok şey öğreniyorlar.
Hani derler ya işinin hakkını vereceksin diye. O öğretmenler fazlası ile işinin hakkını veriyorlar. Oradaki insanlarda yaşamın hakkını fazlasıyla veriyorlar. Peki onların hakkını kim verecek? Bilinmeyen yerleri bilmemiz, düşünmemiz, en azından duymuş olmamız dileklerimle…

Biraz yaşadım, biraz yaşadılar...

Bekir ONART

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 16 Kas 2012 09:52:29
Geçen yıl 1.sınıfları okutuyorum.Bizim işgüzar müdür yardımcısı aslında bende kayıtlı olan bir öğrenciyi diğer zümreme vermiş.Çocuk 1 ay oraya gitmiş.1 ayın sonunda bu senin öğrencin diye bana gönderdi.Öğrenci sınıfıma geldi.Ertesi gün annesi okula geldi sizi mem e şikayet edeceğim benim çocuğumun sınıfını neden değiştirdiniz.Ha bu arada ne kadın beni tanıyor ne de ben onu.Tabii biz dedik elinden geleni ardına koyma.Baktı olacak gibi değil susup kabullendi.Aile çok sorunlu problemli.Çocuk teneffüslerde diğer öğrencilerin beslenmesini yiyor,kalemlerini çalıyor,benim eşyalarımıda aldı kaç sefer.Rehberliğe gönderiyorum,çocuğa yaptıklarının yanlış olduğunu anlatıyorum,çanta,kalem,silgi aldım.Tek diğer öğrencilerin eşyasını almasın diye .Sürekli velisi ile görüşüyorum.Her toplantıda diğer veliler ile bu çocuğun velisi arasında kavga çıkıyor ben araya girip denge kurmaya çalışıyorum.Bir gün bu öğrenci eve giderken taşa takılıp düşüyor ve eve gidip annesine öğretmen beni dövdü pantolonumu yırttı diyor.Öğleden sonra derse başladım 10 dakika geçti bu veli çocuğuyla birlikte sınıfa daldı bana parmak sallayarak sen bu çocuğu nasıl dövdünde pantolonunu yırttın.İnanın neye uğradığımı şaşırdım bende film koptu.Döndüm çocuklarla yüzleştirdim.Yalan söylediği ortaya çıkınca çocuk annesine dedi ki yolda gelirken taşa takıldım yırtılınca korktum öyle söyledim.Kadın o anda bir tokat patlattı araya girdim zor aldım çocuğu elinden.Sonra kadını  defettim sınıftan.Ha ben burada bu çocuk okumaya geçsin diye birebir ilgileniyorum.Ona özel okuma metinleri hazırlıyorum.Derken geldik mayıs ayına şu an burada anlatamayacağım iğrençlikte olaylar oldu.Gerekli tedbirleri aldık.Rehberlik servisi gerekli tedbirleri aldı.Annesi kaç kere okula geldi kendimi de çocuklarıda öldüreceğim diye.Bizler elimizden gelen desteği verdik kadına.Aynı kadın anlatamayacağım olaylar sebebiyle bir gün sabah okula geldi öğretmenler odasında oturuyorum.Arkadaşlardan biri velin çağırıyor dedi.Çıktım.İnanın aynen cümle şu <Bana bak bana teneffüslerde öyle oturup öğretmenler odasında çay içmeyeceksin.Benim çocuğumu tuvalete götürüp getireceksin,teneffüslerde tavuk gibi güdeceksin>Bu konuşmaya öğretmenler odasındaki tüm arkadaşlar şahit.O an bende film koptu.Bir güzel paraladım veliyi.Yine parmak sallayarak seni şikayet edeceğim diyerek çıktı.Benim bağırmamı duyan müdür odasından inmiş ve veliyi odasına çağırtmış.Dersteyim müdür çağırdı olayı dinlemek için tüm olanları anlattım müdüre.Kadını yine bir güzel paraladım müdürün odasında kalkmış elimi öpmeye çalışıyor hocam biz cahiliz affedin bizim ailece rehabilitasyona ihtiyacımız var dedi.Bu olaydan 2 hafta sonra çocuk derste sürekli sorun çıkarıyor inanın sadece bağırdım ve yerini değiştirdim.Eve gitmiş öğretmen beni dövdü demiş.Öğlen arası yemek yiyoruz çocuğun ablası elinde bir kağıt öğretmenim şunu alacaksınız açtım tehdit mektubu.Git çabuk baban okula gelsin bu ne demek.Çocuk eve gitti tekrar 2.tehdit mektubu.Adamı aradım hadi çık okula gel o yürek sende varsa.Müdür yardımcımıza verdim mektubu o da aradı adamı.Utanmıyor musun sen bir bayan öğretmene tehdit mektubu göndermeye.Ben hemen okul çıkışı savcılıkta aldım soluğu.Gitmiş beni milli eğitim müdürüne şikayet etmiş.Milli eğitim müdürü bizim müdürü çağırmış müdür olan olayları milli eğitim müdürüne anlatmış o da öğretmenime selam söyle canını sıkmasın demiş.Savcılığa dilekçe verdikten 1 ay sonra polis aradı beni hocam okul müdürünüzle şubeye kadar gelin diye.Allahım ne kötü bir duygu karakola gitmek ömrümde karakolun kapısı nerden açılır bilmem müdürümle gittik ifade verdik.Bu veli beni mem ne sözlü şikayet etmişti.Polis alınca bu sefer beni yazılı şikayet etmiş çocuğumun psikolojisi bozuldu diye.Ha bu olaylar 2 ay gibi bir sürede yaşandı bu çocuk hala benim sınıfımda.Eğer çocuğunun psikolojisi bozulduysa neden hala benim sınıfımda neden sınıfını değiştirmek için bir girişimde bulunmadı.Mem bunun dilekçesini ciddiye bile almadı.Ciddiye alsaydı müfettiş gönderir soruşturma açardı.Müdürüm hocam utanıyorum ama prosedür gereği yapmam gerekiyor savunmanızı yazın dedi.Ayrıca müdür yardımcımızıda şikayet etmiş o gün ona telefon etti diye.Ben çocuğu darp etmişim müdür yardımcımızdan yardım ve yataklık etmiş.Müdür yardımcımızda savunma verdi.Ve çocuk hala aynı sınıfımda bunca olaydan sonra bir gün ödev verdim olaylar yatıştıktan sonra.Çocuk ertesi gün geldi öğretmenim şu kağıdı alacakmışsınız.Kağıdı açtım inanın aynen şöyle yazıyor|<Hocam biz cahiliz ödevi yaptıramadık.Özür diliyor saygılar sunuyor ellerinizden öpüyoruz.İşte öğretmenlik mesleğinin düşürüldüğü durum.Ama şunu öğrendiler ki ben kimseye pabuç bırakmam sen kimsin ki öğretmeni tehdit ediyorsun

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 16 Kas 2012 10:05:44
mislina öğretmenim ben okurken sinir oldum, siz iyi tahammül etmişsiniz. 12 yıllık meslek hayatımda çok şükür sorunlu velilerle hiç karşılaşmadım, inşallah da mevlam karşılaştırmaz. Öyle sinir bozucu veliler var ki tahammül etmek mümkün değil. Zümremin de böyle bir velisi vardı, çok sıkıntı çekti. O da karakolluk olmuştu.

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 17 Kas 2012 15:52:22
3 yıllık öğretmenken görevlendirme ile bir okulda çalıştım.3.sınıfları okutuyordum.Mustafa isimli haylaz,tembel bir öğrencim vardı.Öğrencilerimin hepsini çok seviyordum.Ayrıca zümremin çocuğuda benim sınıftaydı.Zümremin evi okula çok yakındı. Tüm öğrencilerimin içinde Mustafa nın yeri apayrıydı.Yaramazlığı,haylazlığı hiç batmıyordu bana.Beni çok seviyor derslerine daha bir önem veriyordu.Okul bitti.Görevlendirmenin süresi dolunca ben o okuldan ayrıldım.Okullar tekrar açılınca Mustafa gelmiş okula ben yokum.Tutturmuş ben okula gitmeyeceğim öğretmenim yok diye.Annesi okula bir türlü gönderememiş.Hemen benim zümremi bulmuş.Telefonumu almıışlar.Evdeyim telefon çaldı.Açtım Mustafa nın annesi hocam Mustafa ne yemek yiyor ne de okula gitmek istiyor.15 gündür perişanım.Sizin zamanınızda iken okula sevinçle gider gelirdi.Hafta sonu tatil  olsun istemezdi.Şimdi gönderemiyorum dedi.Mustafa yı telefona istedim uzun uzun konuştum.Aradan 2 ay geçti.Yine Mustafa nın annesi hocam Mustafa hala kendini toplayamadı.İyice zayıfladı.Ankara ya psikoloğa götürdük depresyon dedi.Psikoloğa demiş ki öğretmenim hani bizi seviyordu?Neden bırakıp gitti.Yavrum zaten zayıftı.İyice zayıflamış.Tekrar Mustafa ile konuştum ama ne mümkün Mustafa ağlamaktan konuşamıyor.Bu olayın üzerinden 1 yıl geçti.O okuldaki zümremin evine misafirliğe gittim.Zümrem hemen Mustafa nın annesini aramış.Öğretmeni bizde diye.O kadar yolu koşa koşa gelmiş.Kapı çaldı.Açtım Mustafa kan terlere batmış.Nefes nefese konuşamıyor.Hemen boynuma sarıldı.O ağladı ben ağladım.İnanın şu an bu satırları yazarken bile gözlerim doldu.Kim ne derse desin iyi ki öğretmen olmuşum.Mesleğimi ve öğrencilerimi çok seviyorum

Çevrimdışı Can Yongası

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 296
  • 1.770
  • 296
  • 1.770
# 28 Kas 2023 09:07:59
SAYGI BİLEKLİĞİ
“Babanın işi nedeniyle senin yükünün ağır olduğunu biliyorum sevgili Tarık. Sen sadece öğrenci değil yeri geldiğinde evinizin babası da olacaksın. Kardeşlerin ve annenin mutluluğu için daha çok fedakârlık yapacaksın. Seni çok seviyorum. Azminin ve başarılarının devamını diliyorum.”
Böyle yazmıştım ara tatil öncesi Tarık’ın karnesinin öğretmen görüşü bölümüne. Tarık acı bakan bir çocuktu. Sınıfıma ikinci sınıfta dahil olmuştu. Babası şofördü. Günlerce eve gelmediği oluyordu. Ne kadar alışmış görünse de bu durumu bir türlü içine sindiremediği Tarık’ın gözlerinden okunuyordu.
   İki küçük kardeşi ve annesiyle mütevazı bir hayatı vardı. Son derece saygılı, derslerinde başarılı ve sorumluluklarının farkındaydı. Henüz sekiz yaşında bir çocuk için fazlasıyla büyüktü. Karne görüşü yazarken onun yükünden haberdar olduğumu ve ona güvendiğimi hissettirmek istemiştim.
İkinci dönemin ortasına doğru değerler eğitimi kapsamında “saygı” konusunu işlerken aklıma bir fikir geldi: “SAYGI” bilekliği yaptırmak.
Bu düşüncemi velilerimle paylaşınca onlar da heyecanla karşıladı. Bir hafta zaman tanıdım. Her öğrencim ailesiyle birlikte S, A, Y, G ve I harfi yazan harf boncukları tedarik edecek ve bunlarla gönüllerince bileklik yapacaktı. İsim bilekliklerinin sınıfımızdaki güncel adı “SAYGI BİLEKLİĞİ” olmuştu.
Verdiğim süre dolmadan öğrencilerim bileklikleriyle okula gelmeye başlamıştı bile. Sürenin dolmasına bir gün kala Tarık heyecanla yanıma koşup “Öğretmenim biliyor musunuz dün akşam babam geldi, bilekliğimi birlikte yaptık.” dedi. Sevinçten gözleri parlıyordu. “Çok güzel olmuş, elinize sağlık, bak ne güzel durmuş bileğinde.” dedim bileğini avucumda gözlerime yaklaştırarak.
Tarık, o gün ve takip eden günlerde daha mutlu görünüyordu. Arkadaşlarıyla daha keyifli oynuyor gözlerinin içi gülüyordu. O günden sonra yükü biraz hafiflemiş gibi geldi bana.
Bir gün Beden Eğitimi ve Oyun dersinde bilekliğini tutmamı rica etti. “Arkadaşlarımla oynarken kopmasın öğretmenim.” dedi. Ben de bilekliği alıp çantama koydum. Ders bitiminde istemeyi unuttu ben de vermeyi unuttum.

   Ertesi gün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Telefonun ekranında “Tarık’ın Annesi” ibaresini görünce şaşırdım. Endişeyle telefonu açıp “Buyurun” dedim. Hıçkırıklar arasındaki bir kadın sesinden neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum ama karşımdaki ses ağlamaktan bir türlü konuşamıyordu. Öğrencime kötü bir şey olduğunu düşündüm. İçim ezildi. Bir müddet kadının sakinleşmesini bekledim. Birkaç dakika sonra ses anlaşılır hale geldi.
“Hocam siz Tarık’a evinizin babası olacaksın demiştiniz, kardeşlerine ve annene bakacaksın demiştiniz, nerden bildiniz de yazdınız onları karneye hocam, eşimi kaybettim, sabaha karşı kaza geçirmiş, Tarık okula gelemeyecek!”
“Başınız sağ olsun.” Diyebildim kırık dökük. Telefon kapandı.
Kafamı toparlamaya neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Ne yapacaktım şimdi? Tarık’a nasıl davranacaktım? Birgün önce verdiği bilekliğin çantamda olduğu aklıma geldi. Bilekliği elimde evire çevire dakikalarca düşündüm.
Cenaze şehir dışında kaldırıldığı için cenazeye katılamadım. Kazadan bir gün sonra annesini arayarak Tarıkla görüşmek istediğimi söyledim. Tarık, baş sağlığı dileklerimi ve teselli cümlelerimi dinledikten sonra “Öğretmenim bilekliğim sizde kalmıştı, sakın onu kaybetmeyin çünkü onun ipini babam bağlamıştı.” dedi. “Tamam oğlum.” diyebildim cılız bir sesle.
Tarık on gün okula gelemedi. On gün sonra sınıfa gelir gelmez sarıldık ve hemen bilekliğini istedi. Çantamdan aceleyle çıkardım. Baktı, inceledi, kokladı ve düğüm yerini okşadı.
   Ağladığım görülmesin diye dışarı çıktım. “SAYGI BİLEKLİĞİ” Tarık için bambaşka bir anlam taşıyordu artık. Yapıldığı esnada etrafındakilere neşe dolu anlar yaşatan bileklik, kendi nabzının attığı yerde Tarık’a bir ömür babasının hatırasını yaşatacaktı.

Çevrimdışı dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 9.139
  • 58.664
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 9.139
  • 58.664
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Kas 2023 09:21:56
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
SAYGI BİLEKLİĞİ
“Babanın işi nedeniyle senin yükünün ağır olduğunu biliyorum sevgili Tarık. Sen sadece öğrenci değil yeri geldiğinde evinizin babası da olacaksın. Kardeşlerin ve annenin mutluluğu için daha çok fedakârlık yapacaksın. Seni çok seviyorum. Azminin ve başarılarının devamını diliyorum.”
Böyle yazmıştım ara tatil öncesi Tarık’ın karnesinin öğretmen görüşü bölümüne. Tarık acı bakan bir çocuktu. Sınıfıma ikinci sınıfta dahil olmuştu. Babası şofördü. Günlerce eve gelmediği oluyordu. Ne kadar alışmış görünse de bu durumu bir türlü içine sindiremediği Tarık’ın gözlerinden okunuyordu.
   İki küçük kardeşi ve annesiyle mütevazı bir hayatı vardı. Son derece saygılı, derslerinde başarılı ve sorumluluklarının farkındaydı. Henüz sekiz yaşında bir çocuk için fazlasıyla büyüktü. Karne görüşü yazarken onun yükünden haberdar olduğumu ve ona güvendiğimi hissettirmek istemiştim.
İkinci dönemin ortasına doğru değerler eğitimi kapsamında “saygı” konusunu işlerken aklıma bir fikir geldi: “SAYGI” bilekliği yaptırmak.
Bu düşüncemi velilerimle paylaşınca onlar da heyecanla karşıladı. Bir hafta zaman tanıdım. Her öğrencim ailesiyle birlikte S, A, Y, G ve I harfi yazan harf boncukları tedarik edecek ve bunlarla gönüllerince bileklik yapacaktı. İsim bilekliklerinin sınıfımızdaki güncel adı “SAYGI BİLEKLİĞİ” olmuştu.
Verdiğim süre dolmadan öğrencilerim bileklikleriyle okula gelmeye başlamıştı bile. Sürenin dolmasına bir gün kala Tarık heyecanla yanıma koşup “Öğretmenim biliyor musunuz dün akşam babam geldi, bilekliğimi birlikte yaptık.” dedi. Sevinçten gözleri parlıyordu. “Çok güzel olmuş, elinize sağlık, bak ne güzel durmuş bileğinde.” dedim bileğini avucumda gözlerime yaklaştırarak.
Tarık, o gün ve takip eden günlerde daha mutlu görünüyordu. Arkadaşlarıyla daha keyifli oynuyor gözlerinin içi gülüyordu. O günden sonra yükü biraz hafiflemiş gibi geldi bana.
Bir gün Beden Eğitimi ve Oyun dersinde bilekliğini tutmamı rica etti. “Arkadaşlarımla oynarken kopmasın öğretmenim.” dedi. Ben de bilekliği alıp çantama koydum. Ders bitiminde istemeyi unuttu ben de vermeyi unuttum.

   Ertesi gün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Telefonun ekranında “Tarık’ın Annesi” ibaresini görünce şaşırdım. Endişeyle telefonu açıp “Buyurun” dedim. Hıçkırıklar arasındaki bir kadın sesinden neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum ama karşımdaki ses ağlamaktan bir türlü konuşamıyordu. Öğrencime kötü bir şey olduğunu düşündüm. İçim ezildi. Bir müddet kadının sakinleşmesini bekledim. Birkaç dakika sonra ses anlaşılır hale geldi.
“Hocam siz Tarık’a evinizin babası olacaksın demiştiniz, kardeşlerine ve annene bakacaksın demiştiniz, nerden bildiniz de yazdınız onları karneye hocam, eşimi kaybettim, sabaha karşı kaza geçirmiş, Tarık okula gelemeyecek!”
“Başınız sağ olsun.” Diyebildim kırık dökük. Telefon kapandı.
Kafamı toparlamaya neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Ne yapacaktım şimdi? Tarık’a nasıl davranacaktım? Birgün önce verdiği bilekliğin çantamda olduğu aklıma geldi. Bilekliği elimde evire çevire dakikalarca düşündüm.
Cenaze şehir dışında kaldırıldığı için cenazeye katılamadım. Kazadan bir gün sonra annesini arayarak Tarıkla görüşmek istediğimi söyledim. Tarık, baş sağlığı dileklerimi ve teselli cümlelerimi dinledikten sonra “Öğretmenim bilekliğim sizde kalmıştı, sakın onu kaybetmeyin çünkü onun ipini babam bağlamıştı.” dedi. “Tamam oğlum.” diyebildim cılız bir sesle.
Tarık on gün okula gelemedi. On gün sonra sınıfa gelir gelmez sarıldık ve hemen bilekliğini istedi. Çantamdan aceleyle çıkardım. Baktı, inceledi, kokladı ve düğüm yerini okşadı.
   Ağladığım görülmesin diye dışarı çıktım. “SAYGI BİLEKLİĞİ” Tarık için bambaşka bir anlam taşıyordu artık. Yapıldığı esnada etrafındakilere neşe dolu anlar yaşatan bileklik, kendi nabzının attığı yerde Tarık’a bir ömür babasının hatırasını yaşatacaktı.


     Teşekkürler sayın hocam. Hem paylaşım hem Tarık için yaptıklarınıza.

Çevrimdışı Sufiii

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 580
  • 2.638
  • 580
  • 2.638
# 11 Ara 2023 10:39:57
Geçenlerde olan bir olay .Okul çıkışı olmuş.Öğrenciler dağılmış evlerine.Akşam saati hava karanlık.Servisle giden 1.sınıf öğrencim E.koşarak sınıfa yanıma geldi.servis onu beklemeden gitmiş.hergün ablası olmadan servise binmeyen çocuğu 3.sınıfa giden ablası da unutmuş.Nöbetçi öğretmenler ve ben biz unutmadık.Ailesine haber verdik .Evine yolladık.
Kıymetimiz bilinmiyor arkadaşlar ne diyeyim

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK