Geçim Derdi Mi? Vicdan Derdi Mi?
Tüm Yazılar | Yazarlar | Açıklama

Geçim Derdi Mi? Vicdan Derdi Mi?


Öğretmen olana kadar nice zorluklar yaşamış bir öğretmenim. Gireceğim sınavların ilk ve tek şansım olacağı inancıyla çalıştım hep. İlk kazandığım andan itibaren maaşıma dokunurken elim titrer. Önce öğrencilik yıllarım aklıma gelir. Üç ayda bir verilen krediler, bakkallardan aldığımız gram peynir ve zeytinler, soğuk kış geceleri ve nice yokluklar. Bir de ek ders olduğunu öğrendim öğretmenliğimin ikinci ayında. Bekârım, köydeyim ve param var. Sonra yine titredi ellerim. Kendi kendime dedim ki; ben ne yaptım ki doğru dürüst. Sadece konuşup kafa yordum. Çünkü ben 13, 15 saat çalışmanın ne olduğunu bilen biriyim. Zaman geçti, kış yaklaştı, soba kömür derdi başladı. Isınmak başlı başına dert oldu önceleri. Sonra öğrendik soba yakmayı da, tüten sobayı kontrol altına almayı da. Zamanla değişik meslekler edinmeye başladık. Sizler benden daha iyi bilirsiniz. Diyeceğim şudur ki insan zorlukla yoklukla büyümeli ki daha çok şükretsin, kanaatkâr olmayı öğrensin. “Evimde su olmasın, yeter ki beş yüz metre ileri de temiz suyum olsun” demeyi öğrendim. Soğuk suyu sertleştirdiği gibi insanı da sertleştiriyor. Bulaşığı dışarı da yıkardım da, çamaşırı yazın geceleri dışarıda kışın içeride yıkardım. Utanırdım, “gündüz vakti çamaşır yıkamam” derdim. Öğrenci yemekleri yapardım, çocuklardan bir ikisini çağırmazsam lezzetli olmazdı. Anneleri biraz yufka ve yoğurt gönderirdi. Geçim derdi hiç aklıma gelmezdi. Hayata atıldığımı düşünmedim köyde. Hayatın içindeydim oysa. Arada içimi rahatlatmak adına çocukların ihtiyaçlarını karşılardım. Saç kesmeyi de öğrencilerim sayesinde öğrendim. Yaşlılardan bile müşterilerim olurdu. Sonraları okul kapandı. Bir hayat perdesi kapandı. İkinci perde başladı.
Önce ilçedeki öğretmenlerle tanıştım. Küçük yer… Köy öğretmenleri birbirlerinin dert ortağı, gönüldaşı iken şehirde bir çekişme haliyle karşılaştım. Sonraları atama, özür, tayin, becayiş, yönetici, idareci, branşçı gibi kelimeler sık karşıma çıkar oldu. Herkesi bir telaş sarmış. Neden herkes okulundaki öğrencilerle ilgili hayallerde değil de kendi derdinde idi. Bana ne kadar uzaktı bu şeyler. 7 yaşımdan beri okuldayım. Okul, öğretmen, idareci böyle mi olmalı? Gruplarla karşılaştım ilk kez. Gruplaşmalar… Önce herkese selam verirdim. Sonra selam verdiklerim ve alanlar azalmaya başladı.
Kendime gurup aramadım. Lider, örnek aradım. İmrendiğim hocalar buralarda yoktu. Buralarda madde, gıybet, dedikodu, çekememezlik vardı. En inançlı olduğunu bildiğim kişiden başlayıp, en sosyalist kişiye kadar herkes bir madde peşindeydi. En küresel markalar onlar için aslında kaliteli olandı.
Para… Öğretmenden ne kadar da çok uzak durması gereken bir konu. Evlenmek isteyenler çift maaş, ev, araba, kredi telaşına düşmüştü bile. Kimisi aldığı evi arabayı görmeyip kredi kartları borcundan dert yanıyordu. Kimi bordrosundaki yanlışlıktan dertliydi, kimi ek dersinin kesilmesinden. Kimi muhasebeci kadar bilgiliydi para konusunda, kimi araba ekspertizi olmuştu.
Toplantılar hep yuvarlak cümlelerle geçiştirilir oldu. Hatta toplantılar angarya kabul edildi. Kimse bir cümle faydası olur telaşında olmadığı gibi büyük bir uğultuyla birbirlerine dertlerini anlatır veya toplantının gereksiz olduğunu birbirine inandırmaya çalışır destek arardı. Mesai saati de olsa seminerlerden kaçmak adet oldu. İmza atarken bile sıra hakkı yemeyi adet edinenler… Her şeyin zaten en iyisini en faydalı bilgisini biliyorlardı. Uzaktan eğitimi saçma buldular, dinlemek bile istemediler. “Fazladan çalışıyoruz” serzenişleri arasında kimse girmediği dersleri, saatleri, dakikaları hesaplamamıştı. Öğrencilerde istemediğimiz kazanımların hepsi bizde mevcuttu.
Girdiğimiz 3 saatlik sınav ücreti azdı. Çünkü ödenmesi gereken krediler vardı. Ama milyonlar 15 saat o para için toz toprak olurdu. Onca yıl okuduğumuzun arkasına sığındık. Kazandığımız para hiçbir zaman yetmedi. Yeni atanan öğretmene de yetmedi, evini arabasını alan öğretmenime ve de milletimin vekiline de…
Kazandığımızı hak ettiğimizi düşündük hep. Benim gibi köyde okulda onca başka mesleğin işini yaparken yapılan fedakârlıkların hesabını hep sorduk başımızdakilere. Verdikleri parayı hak ettik bir de “az” dedik. Şehirlerde 60 kişilik sınıflarda çırpınmaya tercih ederim köydeki günlerimi.
Allah (cc) milletimin bizlere verdiği bu maaşı helal kılsın. Herkese hak ettiği ölçüde zenginlik nasip etsin. Zenginliğin ve fakirliğin bir sınav olduğu bilincini kalbimize yerleştirsin. Aza kanaat etmemizi, çoğunu gerçek ihtiyaç sahiplerine nasip etsin.
Bu yazıyı Türkiye’nin de gerçeklerini bilen birisi olarak yazıyorum. Bana kızanlar, hakkımda farklı düşünenler elbette olacaktır. Herkesin ayrı bir doğrusu olsa da doğru olanı Allah (cc) bilir. Bizi doğrudan ayırmasın. Yaşadığımız zorluklar olmasına rağmen kanaatkar olmayı bilen kullarından eylesin. Hak aramak adına çıkar peşinde koşan sahte insanlardan uzak eylesin.





Yazıyı değerlendir: 32 2

balamirkan
16 Eylül 2012

Beğenilen Son Yazılar
Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK