Kendi Şiirlerimizi Paylaşalım

Hantal ve rutubetli bir tünelde sürünurken aylar,
Hiçbir istasyonda durmadı agrilarimiz.
Öfkeyle ve kör bir inatla yürüyor
Kör yola

Hissikablelvuku;
Aptal rastlantılarin kartezyen çarpımında.
İçimizi de, dışımızı da beyan eden,
Mukemmel küfür

Her bir limani, iblis bir levent bekler;
Kendine bile uğramayan sözlerle.
Tüm gece kusan psişik
Namlulara,
Konuş şimdi !

Falın ortasından sorulan, fallik
Lacivertli sorular;
Kaderin çizdiği sınıra varana dek,
Cevapsız!
Sor şimdi iblisin kizil rengi.

Veba ile ölen askerlerini bile üzerimize atan bu mancınıklar;
Yenilmekten korktugunuz kadar uzağa deger mi yalanlar?
Ölümü, sizden oteleyen kural ne?
Pis/k-likler

Size de uğrayacak bu sessizlik,
Etiniz cüzzam ile cürürken,
Hiçbir sey hissetmeyerek.

Dur durak bilmez kötülüğün makinası,
En büyük iblisin sol kolundaki dövme.
Nazi kampları kadar suskun bir yazın,
İzbe yanılsaması,vasat köy bakkalı.
Zagreb radyosunda yusufi oğlan,
Titrek sesiyle telgırafın tellerine tünemiş.
Arşınladıkça adiliği giderek büyüyor,
Noesise düşmüş sanrıların gölgesi.
Rabıtada küçük mürid.
Ihlamur kokulu mevsimlerin katilleri,
Van Gogh'un kulağı kadar ıslak;
Etkisiz başın, bal kavanozunda.
Rengini atmadan çürüyen baharların,
Debilitesi yüksek başkanı
İnancın hayvanlaştığı, küçük deniz birikintisi

Gün gelir diller susar
Türküler kaybolur bakışlarda.
Kimi kin olur kusar,
İnsanlık  eminlik nakışlarda.



 

Haber saldım kuşlara
Uçun gidin yüreğinizdeki yere
Düşmana av olmadan varın
Sevdiğiniz yer’e

            ÖĞRETMEN OLMAK

Kazanmak için önce yaşanır ÖSS stresi,
Okumak için gereklidir öğrenim kredisi.
Bitirmek için hep strestir final ve vizesi,
Tüm bu streslerin ilacıdır mezuniyet gecesi.

Mezuniyetten sonra bekler KPSS stresi,
Atanmak için heyecanlanır her ağustos gecesi.
Atanılan yer olur genelde bir dağ başı,
Bin bir güçlüklerle yapılır ilk iş başı.

Lojman çok eskidir, oturulamaz içinde,
Günlük ulaşım yoktur ilçeye genelde.
Çaresizlik içinde temizlenir lojman,
Çevre bozkır, keşke olsaydı orman.

Yağmurlu ilk günde sınıfa su damlar,
Güneşli ilk tatil gününde çatıya çıkar.
Eskimiş kiremitler anında çatlar,
Azimlidir öğretmen hemen işe başlar.

Dinlenmek için umutla bekler yaz tatilini,
Daha ilk yılında çok yorulmuştur zihni ve bedeni.
Ama yıllar geçtikçe alışır yorgunluğa,
Her zaman umutla bakar sonsuzluğa.

Çalışırken alışır çamura, toza,
Her derste tebeşir tozu kaçar boğaza.
Farenjittir en çok yakalandığı hastalık,
Zor atlatır olmuşsa bir haftalık.

Bir öğrenci düştüğü zaman canı yanar,
Kimse bilmez ki öğretmenin içi sızlar.
Bu sızının geçmesi ise,
Öğrencisinin bir gülümsemesine bakar.

Öğretmen olmak umutlu olmaktır,
Umutlarını öğrencilerine aşılamaktır.
Hoşgörülü, vicdan sahibi olmaktır,
En önemlisi ise sabırlı olmaktır.
                                       

Hiçbir taht ebedi değildir
Mezar taşları iyi anlatır.
Gençliğin kanı  deli
Aklı havalarda
Yüreği dağlardadır.
Yiğitlik serüveniyle  inler dağlar taşlar.
Akşama gün doğar
Sabaha gece..
Bir terleyen  bilir yolun yokuşunu;
Bir  de  inleyen..
Harda vardır  akıbetin hayrı
Bir çiledir ya
Alır götürür  uzaklara gayrı.
Ne taht kurmuşsa yürekler
Gün olup devran dönende
Hepsi yıkılır vaziyette.
Eğitmiş,büyütmüş yorulmuş kime ne
Gelir gelnekte olan 
Bir vakte...

Allah gönlü kırıklarla beraberdir
kırıldık evet elde var bir
o yükleri geri getir!
bindir üzerine bulutları

çayı soğut!
anı çevir çayın rengine
buzulla zamanı!
sonra tekraren böl artıkları
bütünle zamanı!
kelimeleri sapla böğrüne
bir gülün kurumasını nakşet bir güne

iç geçir!
içinden geçen büsbütün soğumalar
yeni bir paragrafa açılan
buzullama çağını çağırır

kelimeler midir önce dökülür
kaleme dilden evvel
anı çark et!
üstüne yük kalmasın

Depoda uyandım ama etiket düştü
Sadece kendim ilgileniyorum
Sonra dediler ki, "hey, çocuk"
Sende  bir şey var, şimdi ya da asla
Sonsuza kadar yaşamak istiyorsun, şimdi ya da asla
Ne biliyorsun, onu bize vermelisin
Şimdi ya da asla, ama ısrar yok
Ve taç yaprakları toplamaya devam ediyorum
Artık beni sevmeyeceğinden korkuyorum
Çünkü 
Bunun kötü olmadığını söylüyor
Bir şey yapmaya çalıştım ama tüm kabukları kestim
Her zaman sevdim dedi
Tüm kalbimle
Alıntı

Aklımızın ardiyesinde beslediğimiz köpekler,
Gün ışığına dâhi cikarmadigimiz sorular,
Hızla tirmaliyor aklımızın duvarlarını;
Soruları, kanımızla büyüten iblislerin elinde.
Kana susamış denizlerin sunaginda,
Kesilen boğazımıza vuruldu katolik izbe kurallar.
Kendine dahi doğruyu söylemeyen,
Yalan makinaları gördük.
Zamanımız az, oldukça da çoktu tanıdık hırsızlar.
Şimdi, sizin boynunuzda gezen bu soğuk metal;
Masanın üzerinde hızla yuvarlanan bozuk para kadar,
Sonbahardı herkes icin.
Elbet bu kış, sizin de cebinizi yoklayacak!
Yalanın matematiği yoktu.
Geçmek için sınıfı; kağıdı öylesine dolduracak.
Bütün telaşınız da bundan.
Artık mezun olma zamanınız geldi
Plastikten sloganlarinizdan.

Gecenin morunda
Yakamoz gülüşlerini
Masmavi düşlerini al da gel
Derin tarihimize bi not düşelim...

Dolu dolu yaşamalı hayatı;
Yüreğinin kılcal damarlarında hissederek
Mutluluğu ve kederi, pişmanlığı ve özlemi.
Her doğan güneşle
Yeniden doğmalı insan,
Sevdikleriyle paylaşarak
Hayatın anlamını.
Ömrünü kederlendirenlerden
Uzaklaşarak,
Ve kendine değer verenlerle,
Paylaşarak hayatı.
Dolu dolu yaşamalı hayatı
Her canlıya saygıyla
Ve koruyarak umudu.

               YAŞLILIK

Ben artık yaşlı bir insanım,
Çocukluk, gençlik bitmez sandım.
Gençken yaşlılığa çok var, derdim,
Yaşlanınca zamana akıl sır erdiremedim.

Şimdi sık sık titriyor ellerim,   
Yakını da uzağı da seçemiyor gözlerim.
Alçak sesleri duymuyor kulaklarım,
Yaşlı  bedenimi  taşıyamıyor  ayaklarım.

Günlerimin çoğu yalnız geçiyor,
Gözlerim hep yolda, birilerini bekliyor.
Keşke her gün gelse evlatlarım,
Çünkü her an gözümde tütüyor yavrularım.

Yaşlılık nasıl bir şey, biliyor musunuz?
Yasaklamış doktor yağı, şekeri bir de tuz.
Düşerim diye hep korkuyorsun,
Kırarsam bir yerimi, kim bakar diyorsun.

Sürekli korku, sıkıntı ve kaygı,
Mutlu olurum, görürsem sizden saygı.
Şikayetçi olmamalıyım yaşlılıktan,
Alıştım artık böyle yaşamaya çoktan.

İsterdim ki yaşlılığı öğrenin,
Gençliğinizin kıymetini iyi bilin.
Ben ölüm korkusunu çoktan aştım,
Acı çekmeden ölmek en büyük aşkım.

Siz de yaşlanacaksınız bilin bunu,
Sakın unutmayın yaşlılıktır gençliğinizin sonu.
Ben de bitmez gençlik demiştim hatırladınız mı onu,
Hatırlamıyorum artık çocukken oynadığım en iyi oyunu.

Ara sıra tutun ellerimizden titremesin,
Anlattığımız anılar sıkılmadan dinlenilsin.
Mümkünse arada bir evimizi temizleyin,
Ölüme çok yakınken şu ihtiyarı mutlu edin.

Kış günlerinde sobamızı bir yakın,
Soğuk olan bu günlerde ölüm bize çok yakın.
Gücüm kalmamış kıyamıyorum odunları Kıyarsanız odunları, unutmayın çalı çırpıları.
             
Eskisi gibi yiyip içemiyor insan,       
Çaya ekmek doğrayıp yiyorum, buna inan.           
Keşke bazen olsa bir tas sıcak çorba,       
Hasret kaldım köfteye bir de kebaba.

Ne olur, ne olur unutmayın bizi,         
Umutla, sevgiyle doldurun kalbimizi.       
Bizim için ilgi, en büyük ihtiyaç,
Sen de olacaksın ilgiye bir gün muhtaç.

                                  Mayıs 2014

Yol uzun derdi ninem
Hayat kısa...
Şu yalan dünyada
Doyulmuyor yasa...
Ciğer için kediler hâlini unutur
Gün gelir kiniyle kendini avutur.
Azıksa üç beş lokma ekmek
Sofranda herşeyin var demek..
Doymuyoruz doyamıyoruz mala
Sırtımızda yük  koca Dünya ..

                     Bu Diyar
Ne acılar ne, mutluluklar yaşamıştır bu diyar,                          Ortasından şırıl şırıl güzel bir nehir akar.                                                           
Dört bir yanından duyulur ulvi sedalar,                                    Dağlarından ovalara eser, sert rüzgarlar.       
Fakiri, zengini hepsi bu şehirde kavrulur,                                Kimisi sığmaz bu diyara, ıraklara savrulur. 
İnce, uzun dar sokakları, taşlı yolları,                                      Eskitmiştir içinde nice uzun yüzyılları.
Etrafında, keskin, ulu hırçın dağlar,                                          Hanelerinde kimi güler, kimi ağlar.                                         
Herkes burada birbirini aşina tanır,                                          Görenler herkesi bir sülaleden sanır.
Çınar altlarında yaşlılar sohbet eder,                                       Akşam olunca herkes hanesine çekip, gider. 
Burada kimsenin gözü yüksekte olmaz,                                  Fitne, fesat, burada hiç kök salmaz. 
Acılar, sevinçler birlikte paylaşılır,                                            Zorluklar hep birlikte olunca aşılır.
Büyük küçüğü, küçük büyüğü sayar,                                        İşte bu diyar, böyle bir yaşanır diyar,      suskun4004