Osmanlı'yı Anlatalım Mı?

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 24 Şub 2011 20:09:31
Buyurun Arkadaşlar, bir de Murat Bardakçı'yı okuyalım bakalım, Osmanlı için ne diyor:
 
Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmadı

Malatya'da yaşanan vahşetin hemen ardından, son senelerde moda olan hoşgörü, mozaik ve diyalog gibisinden kavramlar yeniden dillere düştü.
Şimdi bilen bilmeyen herkes geçmişten örnekler veriyor, daha doğrusu verdiğini zannediyor, "Biz bir zamanlar hoşgörülü bir toplumduk, diğer dinlerin mensuplarına hiçbir şekilde müdahale etmezdik, herkes inancında hürdü" diyor ve feryâd ediyor: "Bize ne oldu da bu hâle geldik?"
Bütün bu yakınmaların ve soruların, konuya pek vâkıf olmayanları şaşırtacak mahiyette tek bir cevabı var: Hoşgörü, bizde hiçbir zaman vârolmadı!
Unutmayalım: Tarihi olaylar, meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirilirler. Bundan asırlarca önce yaşanmış bir hadiseyi bugünün kavramlarıyla yorumlamaya kalktığınız takdirde yanlış neticelere varırsınız.
Eski ile yeniyi aynı potaya koyan bir örnek vereyim: "Fatih Sultan Mehmed büyük bir devlet adamı olsa idi, Türkiye'ye demokrasiyi getirirdi" gibisinden bir düşünce baştan aşağı saçmadır. Zira, Fatih, bu iddia ile döneminde varolmayan demokrasi kavramını uygulamamakla suçlanmaktadır.

ALÂKASIZ KAVRAMLAR
Benzer hataları, son senelerde çok fazla yapar olduk.
"Osmanlı'nın hoşgörülü olduğu, gayrımüslimlerin devletin en yüksek mevkilerine kadar getirildiği" şeklinde sık sık ortaya atılan iddia da, işte bu hataların başında geliyor.
Osmanlı Devleti bir imparatorluk idi, Türkiye Cumhuriyeti ise milli bir devlettir. İmparatorluklar ile milli devletler birbirlerinden tamamen farklı sistemlerdir ve imparatorlukların milli devlet kavramlarıyla değerlendirilip yorumlanması büyük hatalara yolaçar.
Şimdi, günümüzdeki hoşgörü, mozaik ve diyalog sözlerini bu kural çerçevesinde değerlendirelim:
* Bir imparatorluğun temelinde, çokuluslu olması yatar ve bugün din hürriyeti zannedilen serbestlik, imparatorluklarda olağan bir durumdur. Osmanlı İmparatorluğu'nda gayrımüslimlerin devletin yüksek makamlarında görev almaları milli devlet olmamanın ve çokulusluluk kuralının neticesidir, dolayısı ile de hoşgörü ile hiçbir alâkası yoktur. İmparatorluklarda hâkim bir millet hep mevcuttur, Osmanlı Devleti'nde hâkimiyet Türkler'e aittir ama, diğer dinlere ve milletlere mensup olanların yüksek görevlerde bulunmaları da imparatorluğun tabiatı gereğidir.
* Dolayısıyla, Osmanlı döneminde gayrımüslimler yahut Araplar gibi Türk olmayan kişilerin yüksek görevlere getirilmeleri normal uygulamalardır. Bu uygulamaların hoşgörü yahut mozaik gibisinden alâkasız kavramlarla değerlendirilmesi, yanlıştır.

DİN DEĞİL, PARA!
* Osmanlı'da Hristiyanlar'ın ibadetlerinde serbest bırakılıp İslamiyet'e geçmeye zorlanmamalarının sebebi hoşgörü falan değil, sadece paradır! Gayrımüslimlerin ödediği haraç ve cizye adındaki yüksek vergiler hazine için asırlar boyunca önemli bir gelir kaynağı olmuştur, bu vergiler bütün İslam devletlerinde vardır ve hiçbir devlet böylesine büyük bir geliri kaybetmek istememiştir.
* Uydurmamıza, kıvırmamıza ve eğip bükmemize gerek yok: Osmanlı döneminde Hristiyanlar için konmuş birçok yasaklar vardır. Meselâ şehirlerde atla gezememiş, yüksek bina yapamamış ve çanlarını kilise duvarının dışından işitilecek şekilde çalamamışlardır. Hattâ, bazı devirlerde sokağa ayaklarına çıngırak takarak çıkmak zorunda bile bırakılmış, belli renklerde elbise giymeleri bile yasaklanmıştır.
* Eski asırlarda bu topraklara şimdi Pax Ottomana yani Osmanlı Barışı denen bir sükûn hakimdir ama barışın kaynağı karşılıklı anlayış yahut hoşgörü değil, devletin gücüdür. Devletin kuvvetli olduğu devirlerde ister Müslüman, ister Hristiyan olsun, teb'adan hiç kimsenin din bahanesiyle bile tek söz etmesine izin verilmemiştir.
Sözün kısası: Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmamıştır, dolayısıyla şimdi söylediklerimiz sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir.
( [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] )

Çevrimdışı ibrahimkiriş

  • B Grubu
  • 1.831
  • 983
  • 1.831
  • 983
# 24 Şub 2011 22:34:02
   İbrahim hocam yazınız bazı insanlara (ucube) gibi gelebilir.

Düşünelim ki; Osmanlı hanedanı eşitlik, hoşgörü, adaletle ülkeyi yönetiyordu. Avrupanın Asyanın Anadolunun en güzel kızlarını istekli veya isteksiz bir şekilde haremine katmıyordu. Kutsal mekanları korumak ve maddi manevi sahibi olmak kılıç  zoruyla oraları feth etmedi. Hristiyanları ve yahudileri para karşılığında askere almamazlık yapmadı. Bektaşileri kızılbaşları zorla sünni yapmadı. Avrupadan borçlar alıp şaşalı cami çeşme yapmadı.  daha bir sürü yaptığı şeyi yapmadı....

   Ama... Ben yinede bir kral,sultan veya padişah tarafından yönetilmek istemezdim. İstemeyenler çıkmadı mı? Çıktı. Ama onların derhal kelleleri alınaaa gibi bir hükümle karşı karşıya kaldılar.

    Ne güzel demiş ferman padişahınsa, dağlar bizimdir diye...

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Şub 2011 22:45:30
Osmanlı Devleti Nerelere Ne Kadar Hükmetti?
01. Türkiye
02. Bulgaristan (545 yıl)
03. Yunanistan (400 yıl)
04. Sırbistan (539 yıl)
05. Karadağ (539 yıl)
06.Bosna-Hersek (539 yıl)
07. Hırvatistan (539 yıl)
08. Makedonya (539 yıl)
09. Slovenya (250 yıl)
10. Romanya (490 yıl)
11. Slovakya (20 yıl) Osmanli ad:Uyvar
12. Macaristan (160 yıl)
13. Moldova (490 yıl)
14. Ukrayna (308 yıl)
15. Azerbaycan (25 yıl)
16. Gürcistan (400 yıl)
17. Ermenistan (20 yıl)
18. Güney Kıbrıs (293 yıl)
19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl)
20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl)
21. Polonya (25 yıl)-himaye- Osmanlı adi: Lehistan
22. İtalya 'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl)
23.Arnavutluk (435 yıl)
24. Belarus (25 yıl) -himaye-
25. Litvanya (25 yıl) -himaye-
26. Letonya (25 yıl) -himaye-
27. Kosova (539 yıl)
28. Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adi: Banat
 
Asya'da
 
29. Irak (402 yıl)
30. Suriye (402 yıl)
31. İsrail (402 yıl)
32. Filistin (402 yıl)
33. Urdun (402 yıl)
34. Arabistan (399 yıl)
35. Yemen (401 yıl)
36. Umman (400 yıl)
37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl)
38. Katar (400 yıl)
39. Bahreyn (400 yıl)
40. Kuveyt (381 yıl)
41. Iranın batı toprakları (30 yıl)
42. Lübnan (402 yıl) Afrika'da
43. Mısır (397 yıl )
44. Libya (394 yıl) Osmanlı adi:Trablusgarp
45. Tunus (308 yıl )
46. Cezayir (313 yıl)
47. Sudan (397 yıl ) Osmanlı adi: Nubye
48. Eritre (350 yıl ) Osmanlı adi: Habes
49. Cibuti (350 yıl)
50. Somali (350 yıl ) Osmanlı adi: Zeyla
51. Kenya sahilleri (350 yıl )
52. Tanzanya sahilleri (250 yıl)
53. Çad'ın kuzey bölgeleri (313 yıl ) Osmanlı adi: Reşade
54. Nijer'in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adi: Kavar
55. Mozambik ' in kuzey toprakları (150 yıl)
56. Fas (50 yıl ) -himaye-
57. Bati Sahra (50 yıl) -himaye-
58. Moritanya (50 yıl) -himaye-
59. Mali (300 yıl ) Osmanlı adi: Gat kazası
60. Senegal (300 yıl)
61. Gambiya (300 yıl )
62. Gine Bissau (300 yıl)
63. Gine (300 yıl )
64. Etiyopya' nin bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adi: Habeş
 
Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler
 
64. Hindistan Müslümanları -Pakistan-
65. Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş-
66. Singapur67. Malezya68. Endonezya
69. Türkistan Hanlıkları
70. Nijerya
71. Kamerun
 
Denizlerde ise;
Akdeniz'in tamamında 1 asır boyuncaAkdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar
Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar
Ege nin tamamına 4 küsur asır kadar
...

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 25 Şub 2011 00:21:07
vay be Osmanlı herşeyi zorla yapmış. Zorla yapanların halini görüyoruz ortadoğuda. yav safeviler kışkırtır celaliler isyan eder yerel yöneticier baskı yapar yanlış yapar isyan çıkar

Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmadı diye yazmış beyfendi     hoşgörü olmasaydı asardı keserdi en sonunda tahtan indirirlerdi. 
Dünya üzerindeki diğer devletler ise ırkçı tavırlarla yönetilmekte idi. Mesela İspanya Krallığı kendi topraklarında yaşamakta olan Yahudilere ve Müslümanlara tahammül edememiş her iki topluma da büyük zülumler uygulamıştır.Daha sonraki dönemlerde İspanya Krallığında yaşamakta olan Müslümanlar ve Yahudiler bu topraklardan sürülmüşlerdir. Kanuni Sultan Süleyman her iki toplumada sehip çıkmıştır. İspanya Krallığında yaşamakta olan Müslümanlar Afrika topraklarına Yahudiler ise Anadolu'ya getirilmişlerdir. Tabii ki Osmanlı Devleti'nin bu anlayışının temel sebebi ise İslam hoşgörüsü ve Kuran ahlakı idi. Fakat bu anlayış zamanla Osmanlı Devleti'nin çatısı altında bulunan diğer milletlerin bu anlayışı suistimal etmesine neden olmuştur. Özellikle 1789 fransız ihtilalinden sonra bağımsızlık isteği ve Batılı güçlerinde kışkırtmaları sonucu Osmanlı topraklarında yaşayan milletler Devlete kazan kaldırmışlardır. Zamanla zayıflayan ve çökmenin eşiğine gelen Osmanlı Devleti, Batılı devletler tarafından(7 düvel) ''Hasta Adam'' olarak adlandırılmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda Osmanlı Devletinde bulunan bütün milletler zamanla kullanılarak Osmanlı Devletine karşı ayaklandırılmışlardır. Tabii ki bugün daha önceleri Osmanlı Devleti'nin himayesinde bulunan topraklara bakarsak hiçbirinde huzur ve barış bulunmamaktadır. Buna en büyük örnek ise Orta Doğu'dur. Bu bölge Osmanlı Devlerti'ne kazan kaldırıp bağımsızlığını kazandıktan sonra Batılı ajanların adeta fink attığı bir mevki haline gelmiş ve o günden bugüne bu mevkilerde barış ve huzur sağlanamamıştır.

Çevrimdışı irish

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.045
  • 1.863
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.045
  • 1.863
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Şub 2011 00:33:45
Günümüzde hangi millet, başka bir milletin himayesi altında yaşamak ister ki?
Yani , bugün ortadoğu'da çıkan sorunlar, Osmanlı olsaydı çıkmayacağı anlamına gelmezdi. Salt hoşgörülü diye kimse kimsenin himayesinde kalmaz.
Bu durum, Osmanlı'nın hoşgörülü olduğu anlamını taşımaz.


Ayrıca; başka devletleri, toprakları himayemiz altına almak, toprakların genişliği nasıl bir gurur sebebi oluyor ki?
Yani yüzölçümümüz ne kadar büyük olursa o kadar iyi mi?

Çevrimdışı mehmet__tc

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.703
  • 2.030
  • 2.703
  • 2.030
# 25 Şub 2011 00:36:52
halkımıza aydın kılıklılar ermeniler için bile özür diletmeye çalıştılar ibrahim bey.geçsinler bu ayakları.osmanlı ayaklarını.
bu topraklarda hiç hoşgörü olmadı ne kadar zalim bir değerlendirmedir.
osmanlı zalimmiş de çan sesleri dışarıdan duyulamazmış.gene de o çağda günümüzün isviçresinden daha ileriymişler değil mi?günümüzün barış ülkesinden.
aradan toplu iğneyle 3 olay çekip de bunu genele yaymaksa amacınız,3 olay biz de örnek verip aksini savunabiliriz.
haa amacınız ben kendimi geliştirip farklı oldum farklı düşünebiliyorum demekse bunu yiyiecek kesim burdaki kesim değildir.

Çevrimdışı ftmk81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 395
  • 900
  • 395
  • 900
# 25 Şub 2011 00:49:48
Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan'ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler. Bu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır. Sadece Sinan'ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmiş. Mesela Süleymaniye'nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.

Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur.

İşte Sinan'ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar'ın söyledikleri:

“Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan'ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak ele almış. Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış. Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını baz almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş. Örneğin Sinan Kur'an-ı Kerim'de geçen “Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük...” ayetinden etkilenerek yapılarının yer altındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan'ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.

Çevrimdışı ftmk81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 395
  • 900
  • 395
  • 900
# 25 Şub 2011 00:53:14
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Günümüzde hangi millet, başka bir milletin himayesi altında yaşamak ister ki?
Yani , bugün ortadoğu'da çıkan sorunlar, Osmanlı olsaydı çıkmayacağı anlamına gelmezdi. Salt hoşgörülü diye kimse kimsenin himayesinde kalmaz.
Bu durum, Osmanlı'nın hoşgörülü olduğu anlamını taşımaz.


Ayrıca; başka devletleri, toprakları himayemiz altına almak, toprakların genişliği nasıl bir gurur sebebi oluyor ki?
Yani yüzölçümümüz ne kadar büyük olursa o kadar iyi mi?
hayır başkalarını hakimiyet altına almanın gururu ile yapılsaydı fetihler o insanları herşeylerini değiştirmeye zorlarlardı bu sadece Allahın emrini yerine getirmek için yapılmıştır Allahın adını heryerde duyurmaktır amaç

Çevrimdışı ftmk81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 395
  • 900
  • 395
  • 900
# 25 Şub 2011 01:05:29
Osmanlı'ya ve Kanuni'ye hakaretin bini bir para olduğu günlerde cihan padişahındaki idraka bakın..
Rivayet olunur ki bir kutlu gecede, Kanuni Sultan Süleyman, rüyasında Resulullah Efendimiz'i görür.
Sultan Süleyman, Peygamber Efendimiz'i takip ederek bugün Süleymaniye'nin inşa edilmiş olduğu yaklaşık yetmiş dönümlük arazinin bulunduğu çok güzel manzaralı tepeye gelirler. Bu tepe, hem Haliç'i hem de Boğaziçi'ni mükemmel bir açıdan görürPeygamber Efendimiz, Sultan Süleyman'a; “Mihrabı buraya, minberi buraya olsun” der.Kanuni Sultan Süleyman kutlu rüyadan uyanır, şükürler eder. Mimar Sinan'ı çağırtır. Hiçbir açıklama yapmadan büyük bir heyecan ile rüyada gördüğü yere götürür:
“Buraya bir cami bir de külliye yapacağız.” diye sözlerine başladığında, Mimar Sinan söze karışır:
“ Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun…”
Sultan Süleyman şaşırır: “ Sinan sen bu işten haberli gibisin.” der. Mimar Sinan cevap verir: “ Sultanım dünkü rüyanızda ben de bir adım gerinizde geliyor idim…”Temele İlk Taşı Şeyhülislam Ebussuud Efendi KoyduYüzyılın tam ortasında, 13 Haziran 1550 günü padişahın isteğiyle Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin mihrab duvarına ilk temel taşını koymasıyla inşaat başladı. Cami o günlerin en büyük külliyesiyle birlikte tasarlanmış, Fatih Külliyesi'nden sonra bir bakıma devrin en büyük üniversitesinin merkezi olarak planlanmıştır.
Etrafındaki binalar camiyi örtmediği gibi, araziye uygun yayılan küçük bir şehir görünümündeydi
Türklerin en büyük hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman'ın adıyla anılan “Süleymaniye Camii” ihtişam ve zarâfet yönünden yalnız Türk mimarîsinin değil, bütün dünya mimarîsinin de en seçkin eserlerinden biridir.
Bugünkü ölçülere göre bile oldukça hızlı ilerleyen inşaat, gerek projenin büyüklüğü, gerekse Mimar Sinan'ın başka inşaatlarla da ilgilenmek mecburiyetinde olmasından dolayı, inşaatı takip edenlerce zaman zaman duraklıyor gibi anlaşılıyordu. Mimar Sinan'ın rakipleri ve her devirde rastlanan entrikacı tipler yüzünden, padişahta da böyle bir intiba uyandırılmıştı.
İki Ayda Biter Padişahım!Nihayet bir gün Mimar Sinan'ın inşaatla meşgul olduğu bir sırada padişah çıkageldi. Mimar Sinan bu olayı şöyle anlatır:
Bir gün , caminin minber ve mihrabının yapılmasıyla meşgul olurken, padişah geldi. Binanın süratli yapılmadığına hiddetlendiler. Ben de:“ İki ayda tamam olur.” dedim.Padişah, orada hazır olan ağaları şahit tutup: “ Hele iki ayda tamam olmaz ise seninle görüşürüz!” dedi. Saraya gidince de Haznedar başı ve sâir ağalara buyurmuşlar ki “ Mimarın aklını kaçırdığı belli oldu. Hiç iki ayda bu kadar iş yapılır mı? Herif, başı korkusundan aklını kaçırdı, çağırıp siz de sual ediniz.” demiş. Beni çağırdılar, doğruca saraya gittim, sordular, orada da iki ayda biteceğini söyledim. Gece gündüz durmadan çalışıldı. Yine bir gün padişah gelerek:“ Sözünde kararlı mısın?” dedi. “ Evet ” dedimAçılışı Sinan yaptı… Cami 15 Ekim 1557 günü tamamlandı. İnşaat yedi yıl sürdü. Mimar Sinan bu olayı şöyle anlatıyor:“İki ay tamam olunca bina da tamam oldu. Anahtarını padişahın mübarek ellerine verdim ve dua edip el kavuşturup durdum.” Padişah da: “ Bu bina eylediğin beytullahı yine senin açman evlâdır.” dedi, dua ve senâ edip anahtarı verince: “ Ya Fettah!..” deyip açtım.
Mücevherat Harca Karıştırıldı!
İnşaat sırasında özellikle temel hazırlığı gibi teknik sebeplerden dolayı, uzun bir süre, bir türlü göze görünür ve herkesin anlayacağı duruma gelemeyen Süleymaniye için, İran'da da dedikodular çıkmıştır.Bu durumu, parasızlıktan iş gecikiyor intibası vererek kaşımak isteyen İran Şahı Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman'a -özellikle sultanı incitecek şekilde- para yardımı niyetiyle bir sandık mücevher gönderir.Koca Sultan Süleyman durur mu? Tabii olarak hediyeyi iâde etmek nezaketsizliği göstermez. Tahmasb'tan gelen bütün mücevherleri kırdırıp ezdirir ve o sırada yapımı devam etmekte olan kıble istikametindeki sol uzun minarenin harcına kattırır. Güneşi arkadan aldığı zaman pırıl pırıl parlayan bu minareye bunun için “cevahir (mücevher) minaresi” denilmiştir.
Haç da Hak Ettiği Yerde!
Yine Süleymaniye Külliyesi'nin yapımı sırasında “İslam dünyası yine bir şaheseri ortaya çıkarıyor” haberleri ile telaş içine düşen Vatikan bir mermer blok içerisine dışarıdan belli olmayacak şekilde “Haç” döktürür ve Sultan Süleyman'a “Mâbedinizin minberi için hediyemizdir.” diye gönderir.Sultan Süleyman bu hediyenin istihbaratını almış ve Mimar Sinan'a bloku ortadan kestirip “Haç”ı ortaya çıkartmıştır. İki parça olan mermer ve haçlar yine iki adet olan ve dış avludan iç avluya geçen kapıların girişinde yere yerleştirilmiştir. Böylelikle bundan böyle avluya girecek olanlar “Haç”ı çiğneyip girecektir. Daha sonra Vatikan'a haber yollanmıştır:“Hediyenizi aldık, kabul ettik, doğru yere yerleştirdik.” Bugün yerlerdeki haç, iyice aşındığı için çok zor ve ancak çok yakından seçilebiliyor, ama blok hâlâ yerinde…

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 25 Şub 2011 06:51:30
Şimdi ben somut bir örnek daha vereyim. Diyelim sınıfta İstanbul’un Fethini anlatıyoruz. Bundan da büyük bir gurur duyuyoruz. Sonra hızımızı alamıyoruz, ogrtmn35’in yukarıda yazdığı, “Osmanlı Devleti Nerelere Ne Kadar Hükmetti?” başlığı altında verilmiş 71 devlet veya yerleşim yerini anlatıyoruz. Yani, “tarihimizle gurur duyuyoruz,” kısacası.

Aradan birkaç gün geçiyor, yine tarih anlatıyoruz ve İstanbul, itilaf devletleri tarafından işgal edildi, diyoruz. Çocuklarda kafa karışıklığı yaratmaz mı? Üstelik bildiğiniz gibi, Pera’da yani bugünkü Beyoğlu İstiklal Caddesinde, İngiliz askerleri, yerli esnaf tarafından karanfillerle karşılanır. Hani, Osmanlı’da “hoşgörü” var ya ondan olsa gerek!...

Bundan bir gariplik yok mu? Biz alınca “fetih” oluyor, başkaları alınca “işgal” oluyor. Bu durum çağdaş hukukla nasıl izah edilir, anlamış değilim?

Yine, İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluş gününü kutladığımız gibi, o 71 tane hükmettiğimiz yer Osmanlı idaresinden çıktığı günü “yas günü”mü ilan ediyorlar, acaba? Hiç düşündünüz mü? Bu yaklaşımla, bu mantıkla tarih anlatılır mı?

Daha yakın tarihe gelelim. Bu tarih yaklaşımıyla Sovyetlerin Polonya’ya, Afganistan’a, Çekoslovakya’ya girişini nasıl adlandırırız? Ya, ABD’nin Afganistan ve Irakta’ki konumuna ne ad vereceğiz? Fetih mi, işgal mi karar verin?

Bu tarih anlayışında bir yanlışlık yok mu sizce?

Çevrimdışı yelcin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.873
  • 5.219
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.873
  • 5.219
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Şub 2011 06:58:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  İbrahim hocam yazınız bazı insanlara (ucube) gibi gelebilir.

Düşünelim ki; Osmanlı hanedanı eşitlik, hoşgörü, adaletle ülkeyi yönetiyordu. Avrupanın Asyanın Anadolunun en güzel kızlarını istekli veya isteksiz bir şekilde haremine katmıyordu. Kutsal mekanları korumak ve maddi manevi sahibi olmak kılıç  zoruyla oraları feth etmedi. Hristiyanları ve yahudileri para karşılığında askere almamazlık yapmadı. Bektaşileri kızılbaşları zorla sünni yapmadı. Avrupadan borçlar alıp şaşalı cami çeşme yapmadı.  daha bir sürü yaptığı şeyi yapmadı....

   Ama... Ben yinede bir kral,sultan veya padişah tarafından yönetilmek istemezdim. İstemeyenler çıkmadı mı? Çıktı. Ama onların derhal kelleleri alınaaa gibi bir hükümle karşı karşıya kaldılar.

    Ne güzel demiş ferman padişahınsa, dağlar bizimdir diye...
Şuan çok üzgünüm ağlamak bile geçiyor içimden! Ne oluyor bu insanlara!Ne kadar kolay lekeleyebiliyorlar geçmişlerini.
  Ama şu bir gerçek ki biz ne kadar uğraşsakta ne köre gördürebiliriz ne de sağıra duyurabiliriz.Hele gönül gözü körelmişler.Ancak iftira edebilirler.
  Sen hangi memlekette hristiyandın da seni zorla müslümanlaştırdılar.
  Avrupa'nın Asya'nın neresinde kız idin de seni zorla haremlerine kattılar.
  Büyük ihtimal sen Yahudisin ki bir zamanlar Kudus'ün müslümanların eline geçmesi senin bu kadar zoruna gitmiş.
   Peki sen gerçek anlamda demokrasiyi yaşama erdemini gösterebilecek misin.Tıpkı şimdi olduğu gibi büyük çoğunluğun oyuyla seçilen ama senin taraftarı olmadığın bir yönetimi destekleyecek misin? 'Yoksa ağzı olan konuşuyor.'sözünün gereğini yerine getirip
yine kolayca iftira mi edeceksin.
  Kendi menfaatlerin zedelense bile milletinin selameti için doğruyu seçebilecek misin?
  Yoksa "Bir çobanla benim oyum bir olur mu?" mu diyeceksin.
    Hele söylediğin şu son söz!İğreniyorum o sözden hayata tutunamamış başarı gösterememişlerin sığına.
    Mertliği unutup namertliği doğru sanan zavallıların sözü.
    Madem atalarının başarısız ,zorba ve yaptıklarının bir eziyet ,zülüm olduğunu düşünüyorsun.Hayranı olduğun memleketlerin vatandaşı ol o zaman.Çünkü  bu topraklar da yaşadıkça teşekkür etmen gereken iğrendiğin ataların olacak.

Çevrimdışı ajda35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.680
  • 33.292
  • 7.680
  • 33.292
# 25 Şub 2011 07:01:11
her insanın ataları ile gurur duyması gayet doğal bence, yanlış olamaz... bu konuda çok da objektif olmaya çalışmak gereksiz, ben kendi adıma bu kadar güçlü bir devleti yanlış olarak ifade etmeye kalkışmam, bu başlık zaten koskoca Osmanlıyı başka devletlerle kıyaslamak için de değil, hele hele rusya ve abd ile asla kıyaslanmaz...

Çevrimdışı yelcin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.873
  • 5.219
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.873
  • 5.219
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Şub 2011 07:07:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Şimdi ben somut bir örnek daha vereyim. Diyelim sınıfta İstanbul’un Fethini anlatıyoruz. Bundan da büyük bir gurur duyuyoruz. Sonra hızımızı alamıyoruz, ogrtmn35’in yukarıda yazdığı, “Osmanlı Devleti Nerelere Ne Kadar Hükmetti?” başlığı altında verilmiş 71 devlet veya yerleşim yerini anlatıyoruz. Yani, “tarihimizle gurur duyuyoruz,” kısacası.

Aradan birkaç gün geçiyor, yine tarih anlatıyoruz ve İstanbul, itilaf devletleri tarafından işgal edildi, diyoruz. Çocuklarda kafa karışıklığı yaratmaz mı? Üstelik bildiğiniz gibi, Pera’da yani bugünkü Beyoğlu İstiklal Caddesinde, İngiliz askerleri, yerli esnaf tarafından karanfillerle karşılanır. Hani, Osmanlı’da “hoşgörü” var ya ondan olsa gerek!...

Bundan bir gariplik yok mu? Biz alınca “fetih” oluyor, başkaları alınca “işgal” oluyor. Bu durum çağdaş hukukla nasıl izah edilir, anlamış değilim?

Yine, İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluş gününü kutladığımız gibi, o 71 tane hükmettiğimiz yer Osmanlı idaresinden çıktığı günü “yas günü”mü ilan ediyorlar, acaba? Hiç düşündünüz mü? Bu yaklaşımla, bu mantıkla tarih anlatılır mı?

Daha yakın tarihe gelelim. Bu tarih yaklaşımıyla Sovyetlerin Polonya’ya, Afganistan’a, Çekoslovakya’ya girişini nasıl adlandırırız? Ya, ABD’nin Afganistan ve Irakta’ki konumuna ne ad vereceğiz? Fetih mi, işgal mi karar verin?

Bu tarih anlayışında bir yanlışlık yok mu sizce?
Vay be şu ince ayrıntıya bak! Derste çocukların kafasının bu kadar karışacağını düşünüyorsan :"Bizler zavallı bir milletin çocuklarıyız."der işi kolaylaştırırsın.
  İnancı olmayan herşeyi yapmayı mübah görenlerle İslamiyet doğruların düstür edinmiş bir milletin islamiyeti yaymak için verdiği uyraşı nasıl kayaslarsın.
  Bırakın artık kendi milletinizi aşağılık görmeyi.

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 25 Şub 2011 07:25:50
Arkadaşım,

Ben yazılarımda hakaret içerici bir kelime kullanmadım, kullanmamda. Neden her şeyi - siyah beyaz görüyorsunuz, siz? Tarih nesnel, objektif olarak ta anlatılamaz mı? Kullanmadığım kavramları bana mal edemezsiniz. Benim yazımda “aşağılık” anlamını taşıyan bir ifade yok. O, size ait.

Çevrimdışı handan333

  • Uzman Üye
  • *****
  • 721
  • 2.793
  • 5. Sınıf Öğretmeni
  • 721
  • 2.793
  • 5. Sınıf Öğretmeni
# 25 Şub 2011 07:46:08
Osmanlı anlatılmalı hem de öyle anlatılmalı ki çocuklarımız şu boşluktan ,hedefsizlikten ,kavga ve gürültüden vazgeçip yazmaya başlasın.çizmeye başlasın.12yaşında devletin başına geçen FATİH anlatılmalı. yatağından kalkınca başının altındaki tuğla ile teyemmüm edip öyle abdesthaneye giden KANUNİ ANLATILMALI ANLATILMALIKİ 2Öyaşında hala sokaklarda gezmekten kurtulsun gençliğimiz...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK