Dinimize Göre....

Çevrimdışı arıpınar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.506
  • 11.605
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.506
  • 11.605
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Mar 2013 23:22:40
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
konuyu okuyunca birden kendimi şu kadın programlarında zannettim. yok tırnaklar şöyle kesilecekmiş yok şuymuş yok buymuş. yazan bazı arkadaşların öğretmen olduğuna falan inanmıyorum. eğer onlar öğretmense ben değilim. kulaktan duyma bilgilerle çocuklarımıza eğitim vermeyiniz. okuma yazmanız var açın okuyun KURANI KERİMİ. bu kadar mı tembelsiniz? burada dinimizi öğrenmeye çalışıyorsunuz.

Size katılıyorum .

Çevrimdışı karamizrak40

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.149
  • 2.565
  • Öğrenci Velisi
  • 2.149
  • 2.565
  • Öğrenci Velisi
# 12 Mar 2013 00:17:08
Faizi ben şu şekilde öğrendim; eğer bir paranın karşılığında belli bir zaman sonrasında "belli" bir miktar belirlenmişse o "belli miktar" faizdir.Banka promosyonu buna girmiyor bana göre.
Rüşveti de şu şekilde öğrendim; evinde herhangi bir insan olarak oturduğunda sana verilmeyecek veya getirilmeyecek bir "şey" sana işin dolayısı ile getirilmiş ve verilmişse o "şey" rüşvettir.
Tabi en güzeli de öğrendiklerini uygulamaktır. Yoksa "yük taşıyan merkepler" gibi oluruz. Benim en sevdiğim sözlerden birisi de; "Sen Allah'ı nasıl biliyorsan Allah da sana karşı öyledir..."

Çevrimdışı baltazar79

  • Üye
  • *
  • 15
  • 8
  • 15
  • 8
# 12 Mar 2013 11:11:15
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hızlı giriş yapmışsınız hocam :))

yani bazı yazıları okuyunca insanın tepki vermesi gerekiyor.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 12 Mar 2013 16:18:33
İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın. Bunun için Hazret-i Ömer buyuruyor ki:
Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.

Çevrimdışı hayatbilgisi_

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 308
  • 415
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 308
  • 415
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 12 Mar 2013 18:19:55
Biriniz yemek yerken: ‘Bismillah’ desin; başta söylemeyi unutursa hatırladığı an: ‘Başında da sonunda da Bismillah(Bismillahi evvelehû ve ahirahû)’ desin.

(Ebu Davud, Tirmizi)

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 13 Mar 2013 13:32:45

ELEST BEZMİ RABBİMİZLE YAPTIĞIMIZ SÖZLEŞME

 

Halk arasında çocuklara: “ne zamandan beri müslümansın?” diye sorulur, çocuk da öğretildiği şekilde: “Kâlu belâdan beri müslümanım” diye cevap verir.
 
Kâlu belâ, insanların, Yüce Allah’ın birliğini ikrar, Rablığını tasdik ettikleri vakittir. Elest bezmi, bu anlaşmanın yapıldığı toplantıdır. Allahu Tealâ, kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhları ve baba sulbündeki zerreleriyle bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma, Kur’an-ı Hakim’de şöyle anlatılır:
 
“Ey Rasulüm! Onlara o vakti hatırlat, hani Rabbin, Ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? dedi. Onlar da: Evet, sen bizim Rabbimizsin dediler. (Onlarla birlikte Biz ve meleklerimiz buna) şahitlik ettik ki, kıyamet günü: Biz bundan gafildik, haberimiz yoktu demeyesiniz. Yahut, bizden önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik; onların izinden gittik. Batıla dalanların yüzünden bizi helak mi edeceksin? şeklinde küfrünüze mazeret ileri sürmeyesiniz diye böyle yaptık.” (A’raf/172-173)
 
Allahu Tealâ’nın kulları ile yaptığı bu misakı (ilahi sözleşmeyi), şimdilik hatırlamıyor olsak bile, Yüce Rabbimizin hatırlatmasıyla, bizim O’nunla böyle bir sözleşme yaptığımızı kesin olarak kabul ederiz. Biz unuturuz, fakat Rabbimiz unutmaz, biz yanılırız, ancak O yanılmaz. Biz zamana bağlıyız, O ise zamanı yoktan var edendir, zaman ve mekan onu bağlamaz.
 
İnsanoğlunun varlık alemine ilk adımı, ruhuyla oldu. İlahi ilimde bilinen ve ezelde takdir edilen insan vücudunun, yokluktan varlığa geçişi ruhuyla gerçekleşti. Ruh, dünya aleminde kendisini taşıyacak vücutla ana rahminde buluştu. İnsanın ilk zerreleri, ilahi kudretle belli bir kıvam ve şekil aldıktan sonra, ruhla ayrı bir güzellik ve özellik kazandı; böylece insanın madde alemindeki hayatı başladı. Ruhla bütünleşen bu et ve kemikten meydana gelen vücutta, insani özellikler ve kabiliyetler oluştu. İnsanın bünyesine, hayvanlardan ayrı olarak, kalp, akıl, düşünce, hafıza, şuur, sevgi gibi insanı insan yapan özellikler yerleştirildi. Bütün bu özellikler ona Rabbini tanıması için verildi.
 
Her insan, Yüce Yaratıcısını tanıyacak özellik ve kabiliyette yaratıldı. Yani Allahu Tealâ, ana rahminde şekil verdiği insanla ikinci anlaşmayı yaptı. Ona, benliğini verirken, bir benlik şuuru da verdi. Ayrıca onu, varlığının sahibini tanıyacak, onu hissedecek ve sevecek bir özellikle donattı. Böylece Allah, kulu ile yeni bir anlaşma yapmış oldu. Sanki insana “sana bunları verdim, onların gereği şunları isterim” dedi. İnsanın bu şekilde iman ve İslam fıtratı üzere yaratılması, insani özelliklerle donatılması, kendisinden iman ve İslam’ın gereklerinin beklenmesi için bir sebep oluşturdu.
 
Bu sıfat ve özelliklerle dünyaya gelen insana, Allah, onun zerreleriyle ve fıtratıyla yaptığı anlaşmaları hatırlatacak ve gereğini öğretecek peygamberler gönderdi. Peygamberlerin gelmesiyle üçüncü bir sözleşme gerçekleşti. Bu tebliğ, uyarı ve fiili anlaşma buluğ çağında yapıldı. Yani buluğ çağına gelen her insana Allah’ın daveti ulaştırıldığında, artık ruhuyla verdiği sözü tutması istendi ve vicdanına yerleştirilen Allah inancına uygun hareket etmesi. Allah’ın davetine uyması ve fıtratındaki gerçekle zıtlaşmaması gerektiği hatırlatıldı. Aksi durumda insan mesul olacak, hesap verecek ve ceza çekecektir.
 
Buluğa ermeden ölenler, birinci ve ikinci sözleşmenin gereğini yapmakla mükellef olmadıkları için, hesaba çekilmezler. Çünkü sözleşmenin yerine getirilmesi, akıl ve buluğ şartına bağlı olarak istenmektedir.
 
Hz. Peygamberin (A.S.) başında bulunduğu İslam daveti kendisine ulaşan buluğa ermiş her akıllı insan, ilk iki sözleşmenin gereği olarak bu davetten sorumludur.
 
Akıllı olup buluğa erdiği halde, Rabbiyle yaptığı sözleşmelerin hiç birisine sahip çıkmayan, fıtratını bozan, insanlık değerlerini kaybeden ve Rabbini unutup eşyaya tapan insanlık, dünyada ve ahirette mutlu olamayacaktır. Çünkü imansızlık ve şirk, insan kalbi ve fıtratı için en büyük kötülüktür. Tevbe edilmezse bunun cezası da büyük olacaktır.
 
Arifler demişlerdir ki: Kalp, iman, ibadet, zikir, fikir ve sevgiyle uyanır, asli safiyetine kavuşursa, Allahu Tealâ’ya ruhu ve bütün zerreleriyle verdiği sözü hatırlar, fıtratına konmuş Allah sevgisini tadar, her şeyin O’na şahitlik yaptığını görür, kainatla birlikte zikre geçer.
 
Her şey O’nun varlığına, birliğine ve sonsuz rahmetine şahitlik ederken, insanın kendi varlığını bile ihmal etmesi ve küfre girmesi ne kadar acıdır. Allahu Tealâ’dan kalp safiyeti ve iman selameti dileriz.

 ALINTI

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 14 Mar 2013 20:41:12
Cuma Hutbesinden Alıntı:

 
 

ŞEHİTLİK VE ÇANAKKALE
Kıymetli Kardeşlerim!
Allah Resulü (s.a.s) buyuruyorlar ki: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehit, cennette gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” 
Bu nebevi müjde, şehidin Allah katındaki değerine ve nail olduğu nimetlere işaret eden ne güzel bir müjdedir.   
Değerli Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam din, vatan ve mukaddesat uğrunda can vermeyi şehadet müjdesi içinde değerlendirmiş ve büyük bir şeref kabul etmiştir. Çünkü şehit, Allah rızası için canından geçmiş ve en yüksek mertebeye ulaşmayı arzu etmiştir. Şehitlik mertebesi, cennet ehlinin dahî gıpta ile karşılayacağı ne yüce bir mevkidir. Rabbimiz, şehitlerin ulaşacağı bu mevkii ayet-i kerimede şöyle haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” 
Peygamberimiz, sahabe-i güzin efendilerimiz ve onları örnek alan kahraman ecdadımız hep bu ulvî dereceye ulaşabilmenin arzusu ve gayreti içinde olmuşlardır. Şanlı ordularımızı cepheden cepheye koşturan; nice toprakları bize vatan yapan, tarih kapatıp tarih açtıran işte bu inançtır, bu inancın verdiği ruhtur.



Kardeşlerim!
Uğrunda can verilecek değerleri olan milletler, bağımsızlıklarından ödün vermezler. Can, vatan özgür, namus güvende olduğu, ezan gök kubbede yankılandığı müddetçe bir anlam ifade eder. Bu değerler, tehlike ve tehdit altında ise canın, alınan nefesin, çarpan kalbin ne kıymeti olabilir? İşte bundan dolayıdır ki din, vatan, namus, bağımsızlık söz konusu olduğunda biz bunları canımızla tartarız. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da durum hep böyle olmuştur. Buralarda terazinin bir kefesinde ecdadımızın canı, diğer kefesinde ise vatan toprağı vardı.
 Sahip oldukları maddi güce, gelişmiş silahlara güvenerek Çanakkale Boğazı’na dayanan düşman birlikleri iman dolu göğüsler tarafından hezimete uğratıldı. Şüphesiz bu başarının en önemli sırlarından biri şehadet arzusuydu. Şehadet arzusu Çanakkale’de zafer, Akif’in dilinde destan, Seyit Onbaşı’da muazzam bir güç oldu. Şehadet arzusu renk, ırk, dil farkını yok edip ülkenin dört bir yanından gelen yiğitleri bir mevzide buluşturdu. Ve nihayet şehadet arzusu şu veciz dizelere ilhâm kaynağı oldu:
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Kardeşlerim!
    Aziz ecdadımızın kanlarıyla sulanmış cennet vatanımızın her karış toprağı nice kahramanlık destanlarını haykırmaktadır. Tarihimizin her bir sayfası, onların şan ve şerefini anlatmaktadır. Böyle bir ecdadın varisleri olmanın haklı gururuyla başımız dik, alnımız açık bir şekilde onları her an hayırla ve minnetle yâd etmekteyiz. Ve bilmekteyiz ki, geçmişten ibret alarak Çanakkale ruhunu canlı tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hedef, başaramayacağımız iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir problem olmayacaktır.   
Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü münasebetiyle başta Çanakkale’de olmak üzere, mukaddesatı uğruna canını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığınca aziz şehitlerimiz için ülke genelinde okutulan 250 bin hatm-i şerifin kabulünü, kutsal değerler etrafında kenetlenmeyi ve birlik beraberliğimizin daim olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.


  Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmâre, 109.
  Âl-i İmrân, 3/169-170.

Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS
Tashih: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 14 Mar 2013 21:56:31
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Mü’minler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İNŞÂALLAH biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için ALLAH’tan afiyet dilerim; ALLAH’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla” diye dua ederlerdi (Müslim, Cenaiz, 35).

Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikadi bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak ise İslam ile bağdaşmaz. Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilahi kudretlerinin olduğuna inanmak; bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek; kendilerinden medet ummak; bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak; mum yakmak; kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.

Din İşleri Yüksek Kurulu

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 14 Mar 2013 22:33:10
Hazret-i Peygamber - Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- zamanında da diriltmeyi inkâr eden Ubey bin Halef çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Rasûlullâh'a dönerek:

“–Allâh'ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” demişti.

Allâh Rasûlü - Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem'de:

“–Evet, Allâh seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!” buyurdular. (Kurtubî, el-Câmî, XV, 58; Vâhidî, s. 379)

Ardından şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“İnsan görmez mi ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misâl getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gâyet iyi bilir.»” (Yâsîn, 77-79) *

Çevrimdışı ezhereyn68

  • B Grubu
  • 66
  • 70
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 66
  • 70
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Mar 2013 22:41:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hazret-i Peygamber - Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- zamanında da diriltmeyi inkâr eden Ubey bin Halef çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Rasûlullâh'a dönerek:

“–Allâh'ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” demişti.

Allâh Rasûlü - Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem'de:

“–Evet, Allâh seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!” buyurdular. (Kurtubî, el-Câmî, XV, 58; Vâhidî, s. 379)

Ardından şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“İnsan görmez mi ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misâl getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gâyet iyi bilir.»” (Yâsîn, 77-79) *

insan;
kan pıhtısından mı? (alak 2)
sudan mı? (enbiya 30, nur 45, furkan 54)
balçıktan-topraktan mı? (hicr 26-28, al-i imran 59, rum 20, fatır 11) bu arada fatır 11'de hem topraktan hem spermden yaratıyor.
yoktan-hiçten mi? (meryem 67)
yaratılmış hocam şimdi?

Çevrimdışı yeni4242

  • Bilge Üye
  • *****
  • 8.472
  • 119.221
  • 8.472
  • 119.221
# 14 Mar 2013 22:53:03
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
insan;
kan pıhtısından mı? (alak 2)
sudan mı? (enbiya 30, nur 45, furkan 54)
balçıktan-topraktan mı? (hicr 26-28, al-i imran 59, rum 20, fatır 11) bu arada fatır 11'de hem topraktan hem spermden yaratıyor.
yoktan-hiçten mi? (meryem 67)
yaratılmış hocam şimdi?
İyi geceler sayın hocam.
Bu bölüme ilk mesajım olsun.
Öncelikle ayetleri doğru anlayabilmemiz için önceki ve sonraki bölümleri de yazmamız ve anlamamız gerekiyor. Çünkü Kuran'da her konu bütünlük içinde anlatılır.

Öncelikle sorularınızın cevaplarını anladığımız kadarıyla vermeye çalışalım.

Yoktan yaratıldı...evet..yoktuk yoktan yaratıldık. Bu durumun toprak ya da sudan yaratılmaya bir engel yanı var mı?

Topraktan yaratıldık
..evet..Hz. Adem topraktan yaratıldı..İlk insan topraktan yaratıldı diyorsa yaradan ilk insanın yaratılışı toptaktandır...Zaten insanların rengi yaşadıkları topraklara yakın renkte olur. bilimsel bir durumdur bu..

Sudan mı?...evet sudan..
İnsanların yaratılış evreleri var. Bugün ana rahmine düşen bir su ile yaratılma başlamıyor mu?

Kan pıhtısından mı?....Evet kan pıhtısından... Ana rahmine düşen çocuğa can varilinceye kadar geçen sürede bir nevi kan pıhtısı değil midir?

Yani bütün bunlar yaratılışın evrelerini anlatıyor. Hepsini insanın oluşumu sürecinde görürüz.

Tam anlamak için ayetlerin öncesi ve sonrası çok önemlidir.
iyi geceler.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 14 Mar 2013 22:53:17
Rabbim dilediğini dilediği şekilde yaratır, tümünün karışımından da olabilir, her birimizi ayrı ve istediği şekillerde de yaratabilir.O nasıl isterse o olur, öyle olur.Siz yeter ki söylediğine inanın.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 14 Mar 2013 22:58:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
insan;
kan pıhtısından mı? (alak 2)
sudan mı? (enbiya 30, nur 45, furkan 54)
balçıktan-topraktan mı? (hicr 26-28, al-i imran 59, rum 20, fatır 11) bu arada fatır 11'de hem topraktan hem spermden yaratıyor.
yoktan-hiçten mi? (meryem 67)
yaratılmış hocam şimdi?

 klasik bir sorudur uzatmaya gerek yok anlayan anlar neden niçin sorulur konu ile ilgili bir yazı buyrun

 Netice:
1- Allahü teâlâ her şeyi yoktan yarattı. Yani Onun yaratmasından sonra var oldular.
2- Hazret-i Âdemi topraktan yarattı. Ondan Havva validemizi yarattı.
3- Bu ikisinden diğer insanları [sperm, ovum vasıtasıyla] yarattı.
4- Bunları ve yaratmasındaki aşamaları âyetlerinde bildirdi.

Aslında âyetlerde çelişki olmadığını ateist kılığına giren misyonerler de pek iyi biliyorlar. Maksatları, çamur at izi kalır düşüncesiyle müslümanların zihinlerini karıştırmaya çalışıyorlar. Fen bilgisini iyi bilen, müslüman bunların tuzağına düşmez.

tamamı için:

  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 14 Mar 2013 23:11:49

İmam İskender Ali Mihr   :   De ki: "Onu ilk defa inşa eden (Yaratan), ona hayat verecek. Ve O, bütün yaratışları En İyi Bilen'dir."
Diyanet İşleri   :   De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”
Abdulbaki Gölpınarlı   :   De ki: Onu ilk defa yapıp meydana getiren diriltir ve o, her çeşit yaratmayı bilir.
Adem Uğur   :   De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
Ahmed Hulusi   :   De ki: "Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! 'HÛ' Esmâ'sıyla her yaratışı Aliym'dir. "
Ahmet Tekin   :   'Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Her türlü yaratma, bütün mahlûkatın tek tek yaratılışı, onun ilmi, planı, iradesi dâhilindedir.' de.
Ahmet Varol   :    De ki: 'Onları ilk kez yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilendir.
Ali Bulaç   :   De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Ali Fikri Yavuz   :   (Ey Rasûlüm), de ki: “-Onları ilk defa yaratan diriltir ve O, her yaratılanı tamamiyle bilir.”
Bekir Sadak   :   De ki: «Onlari ilk defa yaratan diriltecektir. O, her turlu yaratmayi bilendir.»
Celal Yıldırım   :   De ki, onu ilk yaratıp meydana getiren diriltecektir. O, yaratışın, yaratılışın her özelliğini bilendir.
Diyanet İşleri (eski)   :   De ki: 'Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.'
Diyanet Vakfi   :   De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
Edip Yüksel   :   De ki, 'Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir.'
Elmalılı Hamdi Yazır   :   De ki onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her halkı bilir
Elmalılı (sadeleştirilmiş)   :   De ki: «Onları ilk defa yaratan diriltir ve o yaratmanın her türlüsünü bilir.»
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)   :   De ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.»
Fizilal-il Kuran   :   De ki; «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»
Gültekin Onan   :   De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Hasan Basri Çantay   :   (Habîbim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilendir».
Hayrat Neşriyat   :    De ki: 'Onları ilk def'a yaratan, (yine) onları diriltecek! Çünki O, her türlü (mahlûku ve onları) yaratmayı hakkıyla bilendir.'
İbni Kesir   :   De ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her yaratmayı bilendir.
Muhammed Esed   :   De ki: "Onları yoktan var eden, (yeniden) hayat (da) verir, çünkü O, her tür yaratma eyleminin bilgisine sahiptir;
Ömer Nasuhi Bilmen   :   De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecektir. Ve O, bütün yaratılmışları tamamiyle bilendir.»
Ömer Öngüt   :   De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her türlü yaratmayı hakkıyla bilir. "
Şaban Piriş   :   De ki: -Onları ilk defa meydana getiren diriltecek. O her türlü yaratmayı bilir.
Suat Yıldırım   :   De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltir, hem O, yaratmanın her türlüsünü bilir."
Süleyman Ateş   :   De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Tefhim-ul Kuran   :   De ki: «Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»
Ümit Şimşek   :   Sen de ki: İlk defasında onu kim yarattıysa O diriltecek. O herşeyin yaratılışını bilendir.
Yaşar Nuri Öztürk   :   De ki: "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir."

Yasin 79

Çevrimdışı ezhereyn68

  • B Grubu
  • 66
  • 70
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 66
  • 70
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Mar 2013 23:33:06
Peki insanda spermin kaburga kemiği tarafından geldiği ayeti nasıl açıklarsın benim Fen bilgim yetmedi de bunu anlamaya
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
klasik bir sorudur uzatmaya gerek yok anlayan anlar neden niçin sorulur konu ile ilgili bir yazı buyrun

 Netice:
1- Allahü teâlâ her şeyi yoktan yarattı. Yani Onun yaratmasından sonra var oldular.
2- Hazret-i Âdemi topraktan yarattı. Ondan Havva validemizi yarattı.
3- Bu ikisinden diğer insanları [sperm, ovum vasıtasıyla] yarattı.
4- Bunları ve yaratmasındaki aşamaları âyetlerinde bildirdi.

Aslında âyetlerde çelişki olmadığını ateist kılığına giren misyonerler de pek iyi biliyorlar. Maksatları, çamur at izi kalır düşüncesiyle müslümanların zihinlerini karıştırmaya çalışıyorlar. Fen bilgisini iyi bilen, müslüman bunların tuzağına düşmez.

tamamı için:

  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK