Esma-ül Hüsna

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 26 Ağu 2014 22:05:06
ED-DÂRR / EN-NÂFİ (Esma'ül Hüsna)
Dârr: “Dilerse kullarına zarar veren.”
“Zarar verici şeyleri yaratan.”
Nâfi’: “Dilediği kullarına fayda veren.”
“...Rahmân (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana bir fayda vermez, beni kurtaramazlar.” (Yâsin Sûresi, 36/23) Bu iki isim, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu, yani her ikisinin de Allah tarafından yaratıldığını ders verirler.
Bilindiği gibi hayır ve şer, ‘fiilin sıfatıyla’ ilgilidir. Yani, bir iş rızaya uygun ise ‘hayır’, değilse ‘şer’ ismini alır. Her iki halde de fiili yaratan Allah’tır.
Yazma fiilini düşünelim: Beyni, düşünecek şekilde programlayan, eli de kalem tutmaya müsait şekilde yaratan Allah’tır. Bir kimse, faydalı şeyler yazıyorsa bu yazma fiili hayır olur, zararlı şeyler yazmak ise şerdir. Her iki halde de ‘yazma’ fiilini Allah yaratır.
Cenâb-ı Hak, kullarının eliyle, diğer kullarına zarar ve menfaat verdiği gibi, bazı isimlerini doğrudan tecelli ettirmekle de onları faydalandırır yahut zarara uğratır.
Dolu ile harap olan ekinler Dârr isminin bir tecellisi olduğu gibi, yağmurla yeşeren çimenler de Nâfi’ isminden bir tecelli taşırlar.
Allah, sıhhat ve bereketle kullarında Nâfi’ ismini tecelli ettirdiği gibi, hastalık ve kıtlıkla da onları zarara uğratabilir ve Dârr ismini tecelli ettirir.
Allah, insanları Cennete teşvik etmekle, onlarda Nâfi’ ismini tecelli ettirmek ister. Ancak, nefis ve şeytana uyarak şer yolunu tutanları da zarara uğratarak, Dârr isminin tecellisine mazhar kılar.
Bazen de sevgili kullarını bir takım zararlara uğratmakla imtihan eder. O bahtiyar kullar Dârr isminin bu tecellilerini rıza ile karşılamakla, Nâfi’ isminden daha fazla feyiz alma şerefine ererler.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 27 Ağu 2014 20:18:19
EL-ALÎM (Esma'ül Hüsna)
“Ezelî ilmiyle, büyük-küçük, mümkün-muhal, gizli-aşikâr her şeyi bilen.”
“İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her şeyi birlikte ihata eden (kaplayan, içine alan).”
“Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın vechi (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, Vâsi’dir (rahmeti ve kudreti genişdir), Alîm’dir.” (Bakara Sûresi, 2/115)
Allah’ın zâtı hiçbir mahlukuna benzemediği gibi ilmi de mahluk ilmine benzemez. Ezelî ilim ancak O’nundur ve O’na mahsustur. Olmuş ve olacak her şey O’nun ilminde daima hazırdır.
Evveli ve âhiri olan ve her şeyi sonradan öğrenen insanoğlu, bu dar, kısıtlı ve sınırlı ilmiyle, Allah’ın ezelî ilminin varlığını bilse de hakikatini bilemez.
İnsanın, iradesi gibi düşünmesi ve hatırlaması da cüz’îdir. Bir anda iki şey düşünemez ve hatırlayamaz. Allah’ın ilmi ise küllîdir, ‘her şeyi birlikte bilir’; mutlaktır, ‘hiçbir kayıt altına girmez’ ve muhittir, ‘her şeyi içine alır, ihata eder.’
Bu hakikat, Nur Külliyatı'nda ‘güneş’ misaliyle çok güzel açıklanır:
Güneşin ziyası hangi sahaları kaplıyorsa, o sahadaki bütün varlıkları birlikte görür, hepsini beraber bilir ve her biriyle aynı anda beraber ilgilenir. Burada sıraya koyma söz konusu değildir. Güneşi şuurlu farz etsek ve ziyasına ilim desek, güneş bütün çiçekleri, ağaçları, yaprakları, otları, karıncaları, insanları ve daha nice varlıkları bir anda ve beraber bilir. Onun bilmesinde az-çok, büyük-küçük fark etmez.
Yine Nur Külliyatında ilim konusunda enteresan bir ifade yer alır: ‘Fiilen bilmek’.
“Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(Mülk Sûresi, 67/14) âyet-i kerîmesi, bu ‘fiilen bilme’yi ders veriyor.
Bir misal: Selimiye camiinin mimarî özelliklerini biz de biliriz, Mimar Sinan da. Ama, onun bilmesi fiilîdir. O, Selimiye’nin minarelerini yapar, kubbesini çatarken, ilmiyle kudreti birlikte çalışmıştır. Bizim aynı şeyleri bilmemiz ise bundan çok farklıdır. Bizimkinde, yapılmış olanı sonradan öğrenme söz konusudur.
Her şeyi bilerek ve hikmetle yaratan Allah’ın, eşya hakkındaki ilmi ‘fiilî bir ilimdir,’ mahlukatın ilmine benzemez.
İnsan kendisine ihsan edilen o cüz’î ilmiyle Allah’ın Alîm ismini tanır. Her şeyin ilimle vücut bulduğunu, hikmetli ve mânâlı yaratıldığını anlar. Bir hayvan, kendi iç organlarından bile haberdar değilken, insanın bu kadar geniş bir sahada ilmiyle dolaşması, onun için büyük bir şereftir. Arzın halifesi olan insan, kendini okuduğu gibi, kendini okumaktan aciz mahlukları da okumakla vazifelidir.
Hadis-i şerifte, “bir saat tefekkürün bin yıl nafile ibadetten hayırlı” olduğu haber verilerek, ilmin bu ulvî şerefi nazarımıza sunulur. Bu şerefi hiçe sayarcasına, akıllarını sadece dünya menfaatlerini temin ve nefsin arzularını tatmin için sarf eden insanlar ne kadar zarardadırlar!?...
EL-ALÎM (Esma'ül Hüsna)

     “Ezelî ilmiyle, büyük-küçük, mümkün-muhal, gizli-aşikâr her şeyi bilen.”

    “İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her şeyi birlikte ihata eden (kaplayan, içine alan).”

    “Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın vechi (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, Vâsi’dir (rahmeti ve kudreti genişdir), Alîm’dir.” (Bakara Sûresi, 2/115)

Allah’ın zâtı hiçbir mahlukuna benzemediği gibi ilmi de mahluk ilmine benzemez. Ezelî ilim ancak O’nundur ve O’na mahsustur. Olmuş ve olacak her şey O’nun ilminde daima hazırdır.

Evveli ve âhiri olan ve her şeyi sonradan öğrenen insanoğlu, bu dar, kısıtlı ve sınırlı ilmiyle, Allah’ın ezelî ilminin varlığını bilse de hakikatini bilemez.

İnsanın, iradesi gibi düşünmesi ve hatırlaması da cüz’îdir. Bir anda iki şey düşünemez ve hatırlayamaz. Allah’ın ilmi ise küllîdir, ‘her şeyi birlikte bilir’; mutlaktır, ‘hiçbir kayıt altına girmez’ ve muhittir, ‘her şeyi içine alır, ihata eder.’

Bu hakikat, Nur Külliyatı'nda ‘güneş’ misaliyle çok güzel açıklanır:

Güneşin ziyası hangi sahaları kaplıyorsa, o sahadaki bütün varlıkları birlikte görür, hepsini beraber bilir ve her biriyle aynı anda beraber ilgilenir. Burada sıraya koyma söz konusu değildir. Güneşi şuurlu farz etsek ve ziyasına ilim desek, güneş bütün çiçekleri, ağaçları, yaprakları, otları, karıncaları, insanları ve daha nice varlıkları bir anda ve beraber bilir. Onun bilmesinde az-çok, büyük-küçük fark etmez.

Yine Nur Külliyatında ilim konusunda enteresan bir ifade yer alır: ‘Fiilen bilmek’.

“Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(Mülk Sûresi, 67/14) âyet-i kerîmesi, bu ‘fiilen bilme’yi ders veriyor.

Bir misal: Selimiye camiinin mimarî özelliklerini biz de biliriz, Mimar Sinan da. Ama, onun bilmesi fiilîdir. O, Selimiye’nin minarelerini yapar, kubbesini çatarken, ilmiyle kudreti birlikte çalışmıştır. Bizim aynı şeyleri bilmemiz ise bundan çok farklıdır. Bizimkinde, yapılmış olanı sonradan öğrenme söz konusudur.

Her şeyi bilerek ve hikmetle yaratan Allah’ın, eşya hakkındaki ilmi ‘fiilî bir ilimdir,’ mahlukatın ilmine benzemez.

İnsan kendisine ihsan edilen o cüz’î ilmiyle Allah’ın Alîm ismini tanır. Her şeyin ilimle vücut bulduğunu, hikmetli ve mânâlı yaratıldığını anlar. Bir hayvan, kendi iç organlarından bile haberdar değilken, insanın bu kadar geniş bir sahada ilmiyle dolaşması, onun için büyük bir şereftir. Arzın halifesi olan insan, kendini okuduğu gibi, kendini okumaktan aciz mahlukları da okumakla vazifelidir.

Hadis-i şerifte, “bir saat tefekkürün bin yıl nafile ibadetten hayırlı” olduğu haber verilerek, ilmin bu ulvî şerefi nazarımıza sunulur. Bu şerefi hiçe sayarcasına, akıllarını sadece dünya menfaatlerini temin ve nefsin arzularını tatmin için sarf eden insanlar ne kadar zarardadırlar!?...
BeğenBeğen ·  · Paylaş · 28937

Sorularla İslamiyet
43 dk. ·
Onu böylesine sevimli yaratan kim?
Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal-22. ayet)
Onu böylesine sevimli yaratan kim?

Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal-22. ayet)

Çevrimdışı m3r52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2014 22:02:37
" En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin." Araf Suresi 180. ayet

Çevrimdışı m3r52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2014 22:05:47
Allah

O'nun zat ve özel ismidir. Diğer bütün esma ve sıfatlar, bu mübarek ismin içinde toplanmıştır.

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin." (Araf,180)
 
Kur'an'daki Esma'ül Hüsna'dan ilk inen isimdir. Çünkü ilk inen ayet besmeledir. Allah'ın doksan dokuz isminin en büyüğüdür.

Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever."
Esmâ'ül Hüsna'nın bütün anlamını içinde toplar. Yüce Yaratıcı'nın diğer bütün isimlerini kapsar. Bu  yüzden el-Esmau'l-hüsna olarak bilinen bütün isim ve sıfatlar bu ada  yandırılır. Bu nedenle "Rahman, Rahim, Aziz, Gaffar, Kahir Allah'ın adlarındandır deriz. " Ama Allah, Rahman'ın adlarındandır" demeyiz.
Allah isimi Kur'an'da 2697 yerde geçmektedir.
Allah'ın güzel isimleri vardır. En güzel isimler O'nundur. Gerçi Allah zatında birdir ve zatının ismi Allah'dır. Fakat sayı olan bir gibi eşi ve benzeri bulunabilecek şekilde bir birlikle değil, eşi ve benzeri bulunmayan üstün bir birlikle birdir. Zatında yalnızca vahid değil, birdir:  İlâhî hitapta yer alan "Biz, şehadet ettik, yarattık." gibi çoğul kiplerindeki azamet ve ihtişam, işte ilâhî sıfat ve isimlerin bir araya gelmesinden doğan azamet ve yüceliği dile getirir ki, Allah yüce ismi, bütün bu sıfat ve isimlerin hepsini içine alan bir yüce isimdir. Allah ismi, Allah'ın kendisi gibi, eşi ve benzeri olmayan bir isimdir. Sıfat ve isimlerin çokluğu, zatın çokluğunu gerektirmeyeceğinden o isim ve sıfatların her biri Allah'ın eşsiz özelliklerinden birine delalet eder. Âdem'e öğretilen de isimlerin en güzelleridir.En güzel isimler Allah'a mahsustur. Öyleyse ey müminler, O'na o isimlerle dua ediniz, O'nu onlarla çağırınız veya O'nu bu güzel isimlerle adlandırıp anınız.


Tenbih :  Kul, Allah'a bütün kalbiyle bağlanmalıdır. Gözü O'ndan başkasını görmemeli, O'ndan başkasına iltifat eylememeli, O'ndan başka hiç kimseden bir dilekte bulunmamalı, O'ndan başkasından korkmamalıdır.

Havas ve Esrarı
İhlasla "Ya Allah Celle Celalühü" diye bir müslüman bu isme devam etse; şeytanın şerrinden emin olur, mutluluğa erişir, duası kabul olunur, rızkı genişler ve Allah'ın izniyle şifa bulur.
Doktorların tedavi etmekten aciz olduğu herhangi bir hasta üzerine "Ya Allah Celle Celalühü" diyerek okunursa; ölümü hazır olmadığı müddetçe iyileşir.
Allah ism-i şerifi bütün maddi ve manevi ihtiyaçlar için,"Ya Allah Celle Celalühü" diyerek 66 kere okunursa bi iznillah maksatlar hasıl olur.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 31 Ağu 2014 07:21:18
EL-ALİYY (Esma'ül Hüsna)
“Kemâl derecelerinin en yücesinde bulunan.”
“Allah bir insanla ancak bir vahy yoluyla ya da perde arkasından konuşur veya bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder.
Gerçekten O, Aliyy’dir, Hakîm’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42/51)Allah’ın varlığı vaciptir. Yani varlığı zâtındandır, yokluğu muhaldir. Bu ulvî mertebe sadece Aliyy olan Allah’a mahsustur. O’ndan gayrı ne varsa, hepsi mümkindirler, yani bunların olup olmamaları eşittir; hepsi mahlukturlar, fanidirler, acizdirler. Bu varlıkların varlık mertebeleri, Vacib’in âlî mertebesi yanında çok aşağı ve süflî kalır.
Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır, kayıt altına alınamazlar. Ve yine bütün sıfatları sonsuzdur; onların tecellileri için bir son düşünülemez.
İşte bu âlî mertebe de Allah’a mahsustur.
Mahlukatın ise, evvelleri olduğu gibi sonları da vardır. Öncesi ve sonrası olan bu varlıkların sıfatları da sınırlı ve kayıtlıdır. İşte bu sınırlı ve kayıtlı sıfatlar, sonsuz ve mutlak sıfatlar yanında çok süflî ve çok aşağı kalırlar.
Aliyy ismi bize bu gibi dersleri verir; sonsuz ve mutlak kemâlin ancak Allah’a ait olduğunu bildirir.
“O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O Aliyy’dir, Azîm’dir.” (Bakara Sûresi, 2/255)
Bir mü’min, Allah’ın sıfatlarının ulviyeti hakkındaki marifette ne kadar inkişaf ederse, Aliyy isminden o kadar fazla feyiz alır.
Kul, böylece manen terakki etmekle ulvî dereceler kazanır ve bu isme daha parlak bir ayna olur.
Ve yine, bir kul süflî, bayağı ve aşağı şeylerden uzak kaldığı ölçüde yükselir ve bu isimden alacağı feyiz de o nisbette artar.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 31 Ağu 2014 19:10:27
El-Azîm (Esma'ül Hüsna)
“Hem zâtı hem de sıfatları sonsuz kemâlde olan.”
“Büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan.”
“Göklerde ve yerde olanlar O’nundur.
O, Aliyy’dir (yücedir), Azîm’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42/4)Azîm ismi, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder. Azamette, heybet ve celâl mânâsı vardır.
Kur’ân’dan bir sûre okuduğumuzda bu tilavetimizi ‘sadakallahü’l-Azîm’ diye sona erdiririz; “Azîm olan Allah doğruyu ifade etti, hakikati ders verdi” deriz. Böylece Kur’ân’ın da azametini hatırlar, “bütün insanlar ve cinler toplansa bir tek sûresinin bile mislini getiremeyeceğini” düşünür, onun belagatındaki azamete hayran oluruz.
Azîm olan Allah’ın kelamı taklide müsaade etmez. Bu hakikat, kâinat kitabı için de geçerlidir. Onun da ne sûrelerini, ne cümlelerini, ne de kelimelerini beşer taklit edememiştir ve edemez de. Bir çiçekteki ilâhî sanatın azameti, herkesi aciz ve hakir bırakır; kimse onun taklidini yapamaz.
Azîm ismini çok yâd ettiğimiz bir mevki de rükûdur. Rükûda, ‘sübhane rabbiye’l-Azîm’, yani ‘beni en güzel şekilde terbiye eden Rabbim, Azîmdir, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir’ demekle, insan terbiyesindeki azameti hatırlamış oluruz.
Bu azamet karşısında eğilme ihtiyacı duyan bir ruh ve bu ihtiyaca cevap verecek şekilde yaratılmış bir beden...
İşte, ruhun ve bedenin böyle en güzel bir şekilde terbiye edilmeleri, ancak Azîm olan Allah’a mahsustur.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 05 Eyl 2014 06:55:04
EL-BÂKÎ (Esma'ül Hüsna)
“Varlığının sonu olmayan.”
“Mahlukat yok olduktan sonra da varlığı devam eden.”
“Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, hem daha hayırlıdır, hem de bâkidir. Hâlâ, akıllanmayacak mısınız?” (Kasas, 28/60)Allah’ın varlığı vaciptir, mahlukatın varlığı ise mümkin. Vacip varlığın, evveli olmadığı gibi âhiri de olmaz. Yani, O hem Kadîm’dir, hem Bâki. Mümkin varlıkların ise hem evvelleri vardır, hem de âhirleri.
İşte mahlukat, evvelleri cihetiyle Allah’ın Kadîm olduğunu gösterdikleri gibi; varlıklarının fani olması cihetiyle de Allah’ın Bâkî olduğunu bütün akıl ve şuur sahiplerine ilan ederler.
Bu konuda Nur Külliyatı'ndan güzel bir temsil:
“Nasılki Güneş’e karşı cereyan eden bir nehrin yüzünde kabarcıklar parlar gider. Gelenler aynı parlamayı gösterip, taife taife arkasında parlayıp sönüp gider. Bu sönmek, parlamak vaziyetiyle; yüksek daimî bir Güneş’in devamına delalet ederler. Öyle de, şu mevcudat-ı seyyaredeki hayat ve mevtin değişmeleri ve münavebeleri, bir Hayy-ı Bâkî’nin beka ve devamına şehadet ederler.” (Mektûbat)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 05 Eyl 2014 21:21:23
EL-BEDİ (Esma'ül Hüsna)
Eşi ve benzeri olmayan.”
“Örneksiz olarak yaratan.”
“(Allah), gökleri ve yeri yoktan (örneksiz) yaratandır. O, bir işin olmasını murat etti mi, ona yalnız ‘ol’ der, o da oluverir.” (Bakara Sûresi, 2/117)Bedi’ ismi, Allah’ın zâtında ve sıfatlarında misilsiz ve benzersiz olduğunu ifade eder ve ‘Muhalefetü’n-lil-havadis’ sıfatına dayanır. Yani O’nun yaratmasıyla sonradan varlık sahasında boy gösteren hiçbir varlık, hiçbir cihetle O’na benzemez ve O, bütün bunlara muhaliftir.
Zâtı bütün zâtlara muhalif olduğu gibi, sıfatları da mahlukatın sıfatlarına muhaliftir.
‘Muhalif’ kelimesi, ‘benzemez’ kelimesinden farklı bir mânâya kapı açar. Mahlukat âleminden bir misal vermek gerekirse, ‘insanın kolu, ayağına benzemez,’ deriz, ama bu kolun ruha ‘benzemediğinden’ değil, ‘muhalif olduğundan’ söz ederiz. Yani, kol ayrı bir mahiyettir, ruh ise ona muhalif apayrı bir mahiyettir.
Allah hem zâtı, hem sıfatları hem fiilleri ve icraatı bakımından bütün mahlukata muhalif olmakla misilsiz bir Bedi’dir.
Allah’ın varlığı vaciptir, mahlukatın varlığı ise mümkindir. Yani olmasıyla olmaması müsavidir.
Allah Kâdîm’dir, mahlukat ise hâdistir; yani sonradan yaratılmışlardır. Allah Bâkî’dir, mahlukat ise fanidir.
Allah’ın sıfatları mutlaktır, kayıt altına alınamaz. Mahlukatın ise bütün sıfatları sınırlı ve kayıtlıdır.
İşte Bedi’ ismi, bu muhalefetlerin tamamını birden ders vermekle, Allah’ın kemâlinin idrak edilemeyecek kadar ulvî, son derece bedi’ olduğunu ifade eder.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 07 Eyl 2014 22:58:14
El-Müheymin: Gözeten ve kollayan.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 07 Eyl 2014 23:33:58
EL-BERR (Esma'ül Hüsna)
“İyilik ve ihsân eden.”
“Kullarına karşı iyiliği çok olan.”
“Şüphesiz, biz bundan önce (dünyada iken) O’na (Allah’a) dua ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olandır.”( Tûr Sûresi, 52/28)Allah’ın iyilik ve ihsanları saymakla bitmez. İnsan, başkalarına iyilik ettiği nisbette bu isimden feyiz alır. Bu iyilik, açları doyurma, evsizleri barındırma şeklinde olabileceği gibi, bilmeyenlere öğretme, sapık yolda gidenleri uyarma şeklinde de olabilir.
İnsanlara zarar verir düşüncesiyle, yoldaki bir taşı kaldırmayı bile sevap sayan ve yine insanlara tebessüm etmeyi sadaka kabul eden dinimiz, böylece bizi daima ve her vesileyle iyilik yapmaya teşvik etmektedir.
Bir iyiliğe en az on kat sevap verilmesi, Allah’ın Berr isminin bir tezahürüdür.

Çevrimdışı m3r52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Eyl 2014 22:13:40
16 – EL KAHHÂR : Kahhar   [ Herşeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim olan ] Günde Zikir Sayısı : 306 – Zalimleri kahretmek için Kahhar ismi; düşmanı kahretmek ve düşmanı helak etmek gibi bir tesire sahiptir. Ya Kahhar ismini her gün okuyanların kalbinde dünya sevgisi kalmaz. Nefsine yenik düşmez. Düşmanlarını hezimete uğratır. Düşmanına karşı beddua da bulunsa düşmanı helak olur. Şehvet ve hırstan kurtulur. - See more at: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 10 Eyl 2014 22:38:05
El-Câmi’ (Esma'ül Hüsna)
“Kıyamet gününde insanları bir araya getiren.”
“Varlıkları bir araya toplayan.”
“Rabbimiz! kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten toplayacak olan sensin. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/9)Elementleri maddede, hücreleri bedende, yıldızları semada, bitkileri ve hayvanları yeryüzünde bir araya getiren, ancak Câmi’ olan Allah’tır.
Her terkipte, her bedende, her sistemde bu ismin tecellisi mevcuttur.
Allah’ cemaat halinde yaşama kabiliyetinde yarattığı insanları, tanışmaya, kaynaşmaya, birbirlerini sevmeye ve ortak hareket etmeye teşvik etmektedir. Bunu başaran insanlar, Câmi’ isminin tecellisinden bir nur, bir feyiz alırlar.
Kişinin tek başına kıldığı namaza bir sevap verilirken, cemaatle kılınan namaza yirmi yedi kat sevap verilmesi, mü’minleri cemaat halinde hareket etmeye bir teşviktir.
Nur Külliyatı'nda üç tane elifin (üç tane bir rakamının) ittihat etmedikleri taktirde ‘üç’ kıymetinde oldukları, bir çizgi üzerinde omuz omuza vermekle ‘yüz on bir’ kıymetini aldıkları hatırlatılarak cemaattaki feyiz ve bereket çok güzel ders verilmiştir.
Câmi’ isminin en muhteşem bir tecellisi mahşer meydanında görülecektir. Bu dünyanın asırlar boyunca verdiği bütün mahsuller, mahşer meydanında ilk ve son olarak bir araya getirilecektir.
“Ey Rabbimiz! Geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde, muhakkak ki insanları toplayacak olan ancak sensin.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/9)
Nur Külliyatı'nda, “insanın ilâhî isimlere en câmi’ bir ayna olduğu” ders verilir. Cansız bir varlıkta, meselâ bir taşta sadece Hâlık, Mâlik gibi birkaç isim tecelli ettiği halde, hayvanda Semi’, Basîr, Rezzak, Muhyî, Mümît gibi nice isimler tecelli ederler. Bu yönüyle hayvan, taşa göre daha câmi’ bir ayna olur.
Ve insan, bütün isimlere mazhar olmakla Câmi’ isminden en büyük tecelli payına sahip olma şerefine erer.
Bu isimden kulun alacağı ders, varlık âlemindeki terkipleri, birlik ve beraberlikleri tefekkür etmek, câmi’ mahiyetini en verimli şekilde kullanmak ve bütün insanların bir araya toplanacağı o dehşetli mahşer meydanına hazırlıklı olmaktır.

Çevrimdışı m3r52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.770
  • 15.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Eyl 2014 10:09:46
EL MÜTEKEBBİR: Mütekkebbir   [ Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren ] Günde zikir sayısı : 662 – İzzete ve refaha nail olmak için okunur. Ya Mütekebbir ismini hergün okuyan konuştuğu zaman karşısındakileri tesiri altında bırakır. Okuyanın hayır ve bereketi çoğalır. Her gün sabah namazının ardından 664 defa Ya Mütekebbir ismini zikreden itibarlı olur. Karşısındakiler ona itaat eder, sözü geçen bir kişi olur. Her gün müşteri saatinde 262 defa okuyanın bereketi artar. Kötü davranışları olan ve sürekli haram işleyen kişinin üzerine 262 defa okunursa o kişi davranışlarını düzeltir. - See more at: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 17 Eyl 2014 15:56:38
EL-ĞAFÛR (Esma'ül Hüsna)
“Affediciliği tam olan.”
“Kulların kusurlarını melaike ve ruhanîlere karşı örten.”
“... Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar.
O Ğafur ve Rahîm’dir.” (Zümer Sûresi, 39/53)Bir âyet-i kerîmede, mealen şöyle buyrulmuştur:
“De ki: Ey nefislerinde israfa giren (haddi aşarak günah işlemekle nefislerine zulmeden) kullarım. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar. O Ğafur ve Rahîm’dir.” (Zümer Sûresi, 39/53)
Âyette geçen ‘nefis’ kelimesi, ‘zât’ mânâsına gelir ve insana emanet olarak verilen bütün organları, duyguları, hissiyatı, akıl ve kalbi içine alır.
Nur Külliyatı'nda şöyle bir cümle geçer:
“En kıymetdar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin.” (Sözler)
Aklını yanlış fikirlerle meşgul eden, kalbine bâtıl sevgileri yerleştiren, gözüyle harama bakan, diliyle yalan söyleyen, kısacası kendisine emanet verilen bütün o kıymetli aletleri ve duyguları, yanlış yolda kullanan insanlar ‘nefislerinde israfa girmiş’ kullardırlar. Bu âyet-i kerîme ile, insanların böyle bir israftan sakınmaları gereğine işaret edilmiş ve şeytana uyarak böyle bir hataya düşmeleri halinde de ümitsizliğe kapılmayarak, Allah’ın mağfiretine sığınmaları ders verilmiştir.
Her ikisi de ‘affedicilik’ mânâsını ifade eden Ğaffar ismiyle Ğafur ismi arasındaki ince farkı, İmam Gazâlî Hazretleri şöyle açıklar:
“Ğaffar, tekrar tekrar affeden demektir. Ğafur ise, affediciliği tam olup, afv ve mağfiretin en ileri derecesinde bulunan mânâsına gelir.”
Bu iki isimden kulun alacağı nasip, iki maddede özetlenebilir:
İnsan nefis ve şeytana uyarak bir günah işlediğinde, derhal tövbe etmeli ve ümitsizliğe düşmemek için Allah’ın Ğafur olduğunu hatırlamalıdır.
Kulun bu isimden alacağı diğer nasip ise, mü’minlerin hatalarını örtmesi, başkalarına anlatmaması ve onları bağışlamasıdır.
İnsan, kendi cüz’î izzetine karşı işlenen küçük hataları affedebilmelidir ki, sonsuz izzet ve azamet sahibi olan Allah’a karşı işlediği isyanların affını dilemeye yüzü olabilsin.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.315
  • 223.614
  • 28.315
  • 223.614
# 18 Eyl 2014 15:50:12
25- EL MUİZ:
İzzet veren, ağırlayan
Günde Zikir Sayısı : 117
Fakir ve zelillikten kurtulmak için okunur.
Ya Muizz zikrine devam eden kişi aziz olur. Gücü, kuvveti artar. Kadri yücelir. Mahlukata karşı heybetli görünür. Kimseden korkmaz.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK