Hikaye Türündeki Yazılarımız.

Çevrimdışı yurtiçi45

  • Aktif Üye
  • **
  • 813
  • 836
  • 813
  • 836
# 14 Tem 2014 01:08:48
                                      İMDAT!
   Uzun yıllar önce İzmir’in ........... ilçesinde yazlık tutmuştuk. Yan komşumuzun benden 5 yaş küçük haylaz bir oğlu vardı. Sık sık gece yarısı oldu mu babasının arabasını kaçırır, sokakları turlardı. Hatta bazen 18 yaşımda olduğum halde, beni de kandırdığı olurdu. Annem ve babamsa onun bu durumundan hiç hoşlanmazlar. Ona uymamam için beni sık sık ikaz ederlerdi. Ancak o her zaman çekici tekliflerle karşıma çıkmayı bilirdi.
   Yine böyle günlerden birinde babasından habersiz aldığı küçük motorlu kayığıyla gezmem için sadece beni değil, benden 3 yaş büyük teyze oğlumu, ablamı ve kız kardeşimi de ayarttı. Bunda ne gibi bir kötülük olabilirdi? Küçük, masum bir tekne turu yapıp dönecektik. Peşine takıldık.
   Kıyıdan biraz açılınca, denizin cazibesine kapılan bizler, motoru kapatıp sahil boyunca dalgalara kendimizi bıraktık. Daldığımız koyu sohbetin arkasından bir de ne görelim? Sahil neredeyse ufak bir nokta halini almış, dalgalarsa boyumuzu aşmış. Hepimiz panik içinde motora sarıldık. Ancak ihtiyar kayığın, yaşlı motoru bir türlü çalışmak istemiyor, bizse açıldıkça açılıyorduk. Kayığımızın burnu iyice havaya kalkıyor, sağa sola yalpalanıyorduk. Etrafımızdaysa imdat isteyeceğimiz kimse yoktu. Denize atlayıp yüzemezdik de. Bu dalgaların arasında bizi ayartan ufaklıktan başka iyi yüzme bilen kimse yoktu.
   İki gözü iki çeşme ağlayarak, dualar etmeye başlayan ablamla kız kardeşimi kayığın dengesini sağlamak için burna oturttuk. Teyze oğluyla ben, deniz havlularımızı rüzgârın ters yönüne tutarak, sözde yelken görevi görmesini sağlıyorduk. Bizim ufaklıksa sürekli motoru çalıştırmaya uğraşıyordu. Yine de bütün çabalarımız nafileydi, sonuç alamıyorduk. Bir süre sonra motorun aküsü bitti. Sahil de neredeyse görünmüyordu. Yapılacak hiçbir şey kalmamıştı.
   Annemle babamın beni uyaran sözleri tek tek aklıma geliyor, yaramaz ve sorumsuz bir çocuğa uyup kardeşlerimi de bu işe bulaştırdığım için kendi kendime lanetler yağdırıyordum. Nasıl onları dinlememiştim. Hayatta her şey eğlence miydi? Ne kadar da eğlenmiştik ya? Her şey bir korku filmine dönüşmüş, neredeyse sonumuzu beklemeye başlamıştık.
   Tam “her şey bitti!” derken, aniden yanı başımızda, nereden çıktığı belli olmayan bir sürat teknesi bize ne olduğunu ve yardım isteyip istemediğimizi sordu. Yardım mı? Herhalde bizle dalga geçiyorlardı. Kız kardeşlerim salya sümük, bizlerin rengi ise tüm yanık cildimize rağmen kâğıt gibi bembeyaz olmuştu. Ama bizlerle alay etmekle yerden göğe kadar hakları vardı. Can yeleği bile alamayacak kadar düşüncesiz ve tedbirsizdik. Acil yardıma ihtiyacımız olduğunu söyleyince, teknedekilerden biri hemen çekme halatlarını bizim kayığa bağladı ve bizi kıyıya kadar götürdüler. Ablamla kardeşim kıyıya yaklaşınca komşumuzun kayığını iskeleye demir atmasına bile fırsat vermeden, kendilerini suya attılar ve yüze yüze sahile vardılar. Biz de çocukla vedalaşıp, teyze oğluyla birlikte eşyalarımızı toplayıp arkalarından yetişmeye çalıştık. Yol boyunca yaptığım yanlışı defalarca teyzemin oğluna anlattım ve ne kadar pişman olduğumu söyledim. Beş kişi ölümden dönmüştük.
   Ve artık biliyordum, benim tek hatam vardı. Anne ve babamı dinlememek…​

Çevrimdışı yurtiçi45

  • Aktif Üye
  • **
  • 813
  • 836
  • 813
  • 836
# 17 Tem 2014 01:45:03
                                   ANNEM
   Kendimi bildiğimden beri ablama gıcığımdır. Her zaman beni sinir edecek bir hareketi vardır. Her yaptığı, her ettiği bana dokunur. Onu hep kıskanmışımdır. Bunu itiraf etmek çok gururuma dokunuyor. Ama galiba gerçek bu, ancak beni asıl bitiren, sevgili annemin onun her yaptığına sessiz kalması, her zaman onu affetmesi, neredeyse her yanlışına göz yumması, bir şeycikler dememesidir.   
   Evet biliyorum annem onu, benden daha çok seviyordu. O annemin gözdesiydi. Bende bu yüzden hemen her zaman onun yanlışını bulmaya, köşeye kıstırmaya çalıştım. Onu zor durumda bırakmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Hep arkasından dolap çevirdim. Anneme babama karşı, hep onu mahçup etmek ve gözden düşürmek istedim.
   Ablamsa yaptıklarıma üzülür ve beni çok sevdiği için sabrettiğini söyleyip, annemizin ikimize de aynı şekilde önem verdiğini tekrarlar dururdu. Babamsa annemin ona olan düşkünlüğünü şefkatle izler ve sessiz kalmayı tercih ederdi.. Ama ben yine de yılmazdım. Annemin ablamı her kayırışında, ablamın bir şekilde canını yakardım.
   Aslında annemin ablamı neden benden daha fazla sevdiğini hiçbir zaman anlayamamışımdır. Ablam, babam gibi esmer, kara kuru bir kızdı. Bende kocaman masmavi gözlerim, bukle bukle sarı saçlarım ve bembeyaz tenimle adeta annemin birebir kopyası küçük kızı değil miydim? Annemin beni daha çok sevmesi gerekmez miydi? Ama hayır, her yerde, her zaman ablam da ablam…     
   Yine böyle çok azıttığım günlerden birinde kendimi tutamamış, ablamın haftalardan beri özenle hazırladığı performans ödevini, gazete kâğıtları ile birlikte sobaya yuvarlayıvermiştim. Ablam bana yetişip, ödevlerini kurtaramamış ve kendini koyuverip hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Annem ve babam hemen yanımıza koşmuşlar, bense hiçbir suçu olmayan bir kedi gibi bir köşeye sinmiş ve olacakları seyretmeye hazırlanmıştım. O ağladıkça ben içimden “oh olsun, annemi benden almak nasıl oluyormuş, sonuçlarına katlan bakalım”. diyordum. Ama annemin yine ablamın yanına koşup, ona sarılarak öpücüklere boğduğunu görünce kıskançlığımdan neredeyse kudurdum. Bana hiçbir şey demeyip sadece sitemkâr bir bakış fırlatmıştı.
   Ama her şey ertesi gün gerçekleşti. Babam ve annem, bir başka şehirde yaşayan babaannem ve dedemi hemen evimize davet ettiler. Babaannemler gelince hepsi birden bir odaya çekilip, bizi dışarıda bırakarak uzun bir konuşmaya giriştiler. Ben meraktan çatlarken ablam her zamanki gibi sessizce ödevleriyle uğraşıyordu. Derken uzun bir aradan sonra hepsi birlikte yanımıza geldiler. Beni alıp karşılarına oturttular. Annem; benimle çok önemli bir konuşma yapacaklarını, artık büyüdüğümü, birçok şeyi anlayabileceğimi, bunun zamanını geldiğini söyleyerek anlatmaya başladılar.
   Bundan tam on yıl önce benim birinci doğum günüm dolayısı ile bir kutlama yaptıklarını ve bu partiye tüm akrabalarını çağırdıklarını söylediler. Bu güzel güne katılmak için dedem ve babaannemlerle birlikte amcam, yengem ve üç yaşındaki kızları ile birlikte yola çıktıklarını, ancak yola çıktıktan kısa bir süre sonra korkunç bir trafik kazası geçirdiklerini, yengemin olay yerinde can verdiğini, dedem ve amcamın komaya girdiklerini, babaannemin ve çocuğun ise ufak yaralarla kazadan kurtulduklarını söylediler. Dedem kısa bir süre sonra komadan çıktığı halde ne yazık ki amcam komadan kurtulamamış, bir hafta kadar sonra vefat etmişti. Babam hiç başucundan ayrılmamış ve kendine geldiği anlardan birinde babama, yani kardeşine biricik, sevgili kızını emanet etmiş ve ölünceye kadar bakacağına dair yemin ettirmişti. Babam gözyaşları içinde söz vermiş ve minik bebeği alarak annemin bu duruma ne diyeceğini bilemediğinden biraz da çekinerek eve dönmüş. Anneme bu durumu anlatarak kuzenimi kucağına verdiğinde annem hemen minik kızı öpüp, koklamış. Allah’ın emaneti olan bu öksüz ve yetim çocuğa ölünceye kadar canı gönülden, gözü gibi bakacağına yemin etmiş. İşte o günden beri ablama bu yüzden, toz kondurmuyormuş.
   Bütün bunları duyunca şok oldum, önce inanmak istemedim. Sonra da aklım başıma geldi. Ne yaptığımı anladım. Kendimden nefret ettim. Ne kadar küçülebilmiş, ne kadar basitleşmiştim. Kıskançlık beni canavar haline dönüştürebilmişti. Ablamınsa karşıdan bana bakarken gözyaşları yanaklarından aşağı inci taneleri gibi süzülüyordu. Ablama bunu bilip bilmediğini sordum. Evet, babam ve annem kendi anne ve babasını rahmetle anması için ona aklı başına geldiği anda her şeyi bir bir anlatmışlar. Ablamın beceriksizce boynuna atıldım ve beni affetmesi için yalvarmaya başladım. İyi yürekli ablam hemen beni öpmeye ve güzel sözler söylemeye başladı.
   Sonra da anneme koştum, sarıldım ve öptüm, öptüm, öptüm. Beni affetmesini istedim. Bütün anneler gibi, benim annem de bir melekti. Ne kadar geniş bir yüreği vardı ve ne kadar merhametliydi. Eltisinin kızını kendi kızıyla bir tutacak, ona toz kondurmayacak kadar sevgi dolu, benim güzel annem…

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 17 Tem 2014 04:02:23
Yil sonu ramazan derken hikayenizi okuma fırsatı bulamadım, kaleminizi özlemişim. Çok teşekkürler çok güzeldi. Tatilime renk kattiniz.

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 17 Tem 2014 04:04:43
Kardia ogretmenim elinize saglik

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 01 Ağu 2014 18:50:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON  :)  10. BÖLÜM

-Naz Hanım, acaba kapris yapmayı bırakıp, işinize konsantre olsanız, daha iyi olmaz mı?

-Kapris yapmıyorum.   
-Peki bu yaptığınıza ne isim verebilirim?   
-Benim sadece hakkımı savunuyorum.   
-Hakkınızı mı savunuyorsunuz? Yani bayağı isyan bayrağını çekmiş durumdasınız öyle mi?

-Gerekirse evet.

-Tamam, peki, bu isyan bayrağınızı yazının yayımlanmasından sonra çekseniz olur mu?

Naz’ın siniri giderek artıyordu:

-Elbette.

-Güzel. Anlaştığımıza göre lütfen yazın şu yazıyı.

-Emredersiniz.
 
-Emretmiyordum.

-Ya yapıyordunuz?

-Tamam, çok rica ediyorum, lütfen şu yazıyı yazın. Oldu mu?

-Eh. Sonu yazar mısınızla bitse daha iyi olurdu.

-Bir dahakine artık.

Naz odadan çıktığında Akın bu gergin konuşmadan ne anlam çıkarması gerektiğine karar veremedi:

-Anlamıyorum ben bu kadınları. Kesinlikle anlamıyorum.  :-\
 

                                                           10. Bölüm Sonu...

* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON   :)  11. BÖLÜM

Naz, Akın'ın bu ukala tavrına oldukça sinirlense de odasına dönmesinin ardından kelimenin tam manasıyla can alıcı bir yazı yazmıştı.

………..

-Akın Bey, istediğiniz yazıyı getirdim.

Akın, Naz’ın yazısını okurken yazının ayrıntılı bir analizini de yapıyordu.

-Oo, ilginç. Bu ayrıntıyı neredeyse ben bile atlıyordum.

-Beğendiniz mi?

-Harika hatta mükemmel. Elinize sağlık.

Sonra hemen odasından çıkıp Buse’yi buldu:

-Buse Hanım, derhal bu yazının baskıya girmesini istiyorum.

-Ama yarınki baskı hazırdı.
-Ana sayfada ne varsa iptal edilsin. Sayfa bu haberle ve NEV imzasıyla çıkacak.

-Peki, Akın Bey.

-Nasıl yani, itiraz etmeyecek misiniz?

-Neden itiraz edeyim Akın Bey, patron sizsiniz. Ben hemen istediklerinizi halletmeye çalışıcam. İzninizle telefon açmalıyım:

-Alo, yazı işleri, baskıyı hemen durdurun. Yeni bir haberle ana sayfa tekrar düzenlenecek. Yazıyı fakslıyorum.

Akın, Buse ‘nin bu iş bitirici haline şaşırmıştı. 

-Buse Hanım, teşekkür ederim. 

-Rica ederim Akın Bey, bu benim görevim.

.......................

Sonunda gece geç saatlere doğru, gerekli düzenlemeler yapılmış, ön sayfa değişmiş, baskı sona ermişti. Son gazetelerde dağıtıma gittikten sonra nihayet rahat bir nefes aldılar.
Hem Akın hem de Naz öylesine yoğun bir gün yaşamışlardı ki, Naz odanın bir köşesinde elleriyle gözlerinin üzerinde işkence eder gibi ağrı yapan damarları ovuyordu. Akın’ın da ondan kalır yeri yoktu. Yorgun ama yaptıkları işin başarısından emin bir edayla şakaklarını ovuşturuyordu. Ama söz verdiği gibi Naz’ı dinleme vakti de gelmişti:

-Buyrun Naz Hanım, şimdi sizi dinliyorum.

Naz, yavaşça başını kaldırdı. Konuşmak istemiyor gibi, başını sağa sola salladı. Akın eline geçirdiği kozu kullanmaya karar vermişti:

-Naz Hanım, sizi söz verdiğim gibi dinleyeceğimi söylüyorum ama siz reddediyorsunuz. Bu son şansınızı kullanmadığınız için beni suçlamazsınız umarım.

Naz, Akın’ın ne yapmak istediğini anlamıştı:

-Peki, o halde konuşalım:

Akın’ın blöfü suya düşmüştü...( Hay aksi.)

-Buyrun, başlayın lütfen, sizi dinliyorum.

-Akın Bey, konuşmak istediğim konu,

Akın son derece sakin bir ifadeyle Naz’a bakıyordu.

-Evet,

Naz, tam konuşmaya başlayacakken aslında söyleyecekleri için hiçte uygun bir zaman olmadığını fark etti ama başlamıştı bir kere. O da çaresiz eleştirilerini sağanak halinde indirmeye başladı.

-Söyleyeceğim şu ki, son derece bencil bir insansınız. 

-Ben mi? 

-Sözümü kesmeyin lütfen. Başkalarının ne düşündüğüne hiç değer vermiyorsunuz!

-Yani, ben, aslında,

-Aslında dünya üzerinde hiç kimsenin sizin kadar akıllı olmadığından o kadar eminsiniz ki, arkanızı dönüp devirdiğiniz taşları görmüyorsunuz bile!

-Yaaa,

-Etrafınızda kim varmış, ne düşünüyormuş umurunuzda bile değil.

-Aslında bu kadar sert olacağını beklemiyordum.

-Sert mi? Sizin, insanlara ne kadar sert davrandığınızdan haberiniz var mı?

-Belki biraz ama,

-Biraz mı, herkesi hiç düşünmeden alaşağı ediyorsunuz.

Akın, bu suçlamalara kaşlarını kaldırıp, dudak bükerek, bir hayli de mahcup bir ifadeyle cevap verdi:

-Tüm bunları ben mi yapıyorum? 

-Evet siz yapıyorsunuz. O günü hatırlıyor musunuz, neredeyse bana çarpıp öldürecektiniz ama siz bunun için yeterince özür dileme gereği bile duymadınız. 

Akın, kontrolden çıkan bu durumdan dolayı git gide bozuluyordu. Bir ara Naz da ileri gittiğini düşünür gibi oldu. Artık durması gerektiğini düşünürken Akın’ın sorusu durumu yeniden başlatacaktı:

-Bana söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

-Evet, yani hayır.

-Lütfen, varsa şimdi duymak istiyorum. 

-Şey,

-Lütfen, çekinmeyin hadi. 

-Pekâlâ, fazlasıyla bilmişsiniz ve dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü sanıyorsunuz. Oysa çevrenizde yaşayan birçok insan var ve her birinin dertleri, sıkıntıları, kendine göre bir hayatı var. 

-Hiç bu açıdan,

-Bu açıdan düşünmediniz değil mi? Oysa sizden başka herkes bunu görüyor ve düşünüyor. Sadece sizin kuma soktuğunuz kafanız!

-Ooo,

-Yani olaylardan uzak oluşunuz demek istemiştim. Bunları görmenize engel oluyor.

-Başka,

-Başka… Başka yok. Bu kadar.
 
Akın, durumun ciddiyetini anladığını derin bir nefes alarak gösteriyordu.

-Bu kadar suçlamayla baş edebileceğimi sanmıyorum.
 
Akın’ın bu savunmasız hali Naz’ı geri çekilmeye itti.

-Şey, ben bu kadarını söylemek istememiştim. 

-Yoo üzülmeyin. Söylediklerinizin çoğunda haklısınız.

-Haklı mı? Yani siz şimdi,

-Kabul ediyorum, hatta neredeyse hepsinde haklısınız. Yine de dışarıdan bu kadar belli olduğunu bilmiyordum…

Naz beklemediği bu kabullenme karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bir an için kafası karıştı. Sözlerini düzeltme ihtiyacı hissetti.

-Başka, başkada var mı?

-Şey, sanırım biraz ileri gittim. Aslında o kadarda kötü biri değilsiniz. Belki ben biraz abarttım.

Bu cevaptan sonra Akın yerinden kalkıp Naz’ın koltuğunun önündeki sehpanın köşesine oturdu. Bir süre düşünceli halini koruduktan sonra başını kaldırıp Naz’a baktı. Akın’ın etkileyici konuşmaları ve alttan alan bu tavrı bu güne kadar aklına gelen tüm soruları cevaplıyor gibiydi. Akın ilk kez Naz’a karşı böylesine yakın davranıyor, hatasının farkında ama mağrur tavrını korumaya çalışan edasıyla son derece hoş görünüyordu… O İnanılmaz çekiciliğine bu romantik hali de eklenince… Sonra konuşmaya başladı.

-Bazen haddimi aştığımı biliyorum Naz Hanım.
 
-Şey, bunu kastetmemiştim.

Akın gülümsedi.

-Aslında, sözünü ettiğiniz davranışları kesinlikle sizi ya da şirketteki herhangi birini kırmak için yapmıyorum. Belki sürekli kendimi savunmak zorunda kalmam kalkanlarımı daima yukarıda tutmama neden oluyordur. Belki bu açıklamam yaptığım hataları telafi etmez ama en azından kimseyi incitmek gibi bir amaç taşımadığımı bilmenizi isterim. Hem bakın, siz savunmamı tamamen yerle bir ettiniz. Şu an gayet açık bir hedef olduğumu bile söyleyebilirim. Kalbimin mahcup atışını duymadığınız için de kendimi şanslı hissediyorum. :)

-Ben, bu kadar açık konuşmanızı, yani nasıl desem,

Naz ne söyleyeceğini bilemez halde ağzında söyleyeceklerini geveliyordu ki birden çalan kapıyla bu gereksiz durumundan kurtuldu. Akın yavaşça bulunduğu yerden kalkarken açılan kapıdan telaşla Buse girdi:

-Akın Bey, çok kötü bir şey oldu. 

-Ne oldu Buse Hanım, söyleyin lütfen.

-Akın Bey babanız çok sinirli ve sizi hemen odasına çağırıyor.

-Yaa… Neden sinirli olduğu hakkında bilginiz yok sanıyorum.

-Yok maalesef. Ama ses tonundan, 

-Anladım... Kendimi hatırı sayılır bi fırçaya hazırlasam iyi olacak galiba... Tamam Buse Hanım, hemen gidiyorum.

-Peki Akın Bey, Allah yardımcınız olsun.

-Teşekkür ederim Buse Hanım. 

Sonra hafifçe gülümseyerek hala şaşkın gözlerle kendisine bakan Naz’a döndü:

-Naz Hanım, siz de çıkabilirsiniz. Bugün kâfi derecede yorduk sizi. Kusura bakmayın, dedi ve odadan çıktı.

Ağır adımlarla babasının odasına doğru ilerlerken Naz hala az önce konuşulanların etkisindeydi.

………………………………………………..

Naz, zar zor hazırlanıp, şehir dışındaki evine gitmek için yola çıkarken İhsan Beyin odasından Buse'nin söylediklerini teyit eden sesler yükseliyordu:

-Seni uyarmıştım!  Bana oraya gitmeyeceğine dair söz vermiştin. Bunu nasıl yaparsın!

-Baba, bunu nasıl öğrendiniz bilmiyorum ama anlatılanları benden dinlemeden karar vermeseniz.

-Ne anlatılanları Dilaver! Kadın resmen arayıp, beni korkaklıkla suçladı! 

-Ne! Teyzem sizi mi aradı? 

-Teyzemmiş. Hıh! Bir de teyzem diyo!  Beni aradı yaa, oğlunu kendine siper edeceğine korkmuyorsan karşıma çık, dedi! Bana bunu nasıl yaptın ha! Seni öldürebilirdi. 

-Baba, bir şey olmadı işte.

-Yani sana iyi mi davrandı?

-Öyle de söylenebilir. En azından öldürmedi.

-O kadarını görebiliyorum. Ama bu bir dahakine yapmayacağı anlamına gelmiyor. Bunu tekrarlarsan seni bir daha göremezmişim. Duyuyorsun değil mi? Beni resmen senin canına kıymakla tehdit ediyor. Kesinlikle oraya gitmeni yasaklıyorum.

-O zaman anlat baba!

-Neyi anlatayım?

-Hepsini.

İhsan Bey için fazla çıkış noktası kalmamıştı. Olaylar giderek çığırından çıkarken Akın’ı durdurması da mümkün görünmüyordu. Yine de Akın'a anlatıp anlatmama konusunda hala tereddütteydi.
 
-Bilmen neyi değiştirecek!

-Baba, belki bu yüzden ölücem...  Bilmek istiyorum... Lütfen. 

-Tamam, gerçeği mi istiyorsun! Dinle o zaman! ...

Akın, babasının söyleyeceklerini çok büyük bir merakla bekliyordu. Nihayet neredeyse canına mal olacak olayın ne olduğunu öğrenmek üzereydi…

-Otur şöyle.

Akın babasının gösterdiği yere oturdu. Adeta nefesini tutmuş, heyecandan, meraktan kalbi durmak üzereydi. Kendini neye hazırlayacağını bilmeden babasının gözlerine bakıyordu.

-Baba, hadi anlat artık.
 
-Anlatıcam anlatıcam, sıkboğaz etme insanı!

-Özür dilerim baba. Dinliyorum sizi.

-Bilmen gereken şu ki, teyzen benden nefret ediyor. Hatta senden de.

-Bunu zaten yaşayarak gördüm baba. Önemli olan sebebin ne olduğu.

-Anlatıyorum işte, bekle biraz. Bunları anlatmak sandığın kadar kolay değil. Hele şu aceleci tavrınla üzerimde baskı kuruyorsun. >:(

-Özür dilerim baba, susuyorum. Siz hazır olduğunuzda anlatın.

İhsan Bey, yarı karamsar yarı oflayarak derin bir nefes aldı. Sonra o da Akın’ın karşısına geçip oturdu.

-Bak, Dilaver duyacakların seni şaşırtabilir ama lütfen sözümü kesmeden dinle.

-Tamam.  :-\




                                                          11. Bölüm Sonu... 

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 14 Eki 2014 01:08:39
* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON  :) 12. BÖLÜM

-Teyzen, teyzen ve ben…

-Teyzem ve sen mi? 

-Dilaver kesme sözümü!

-Özür dilerim, seni dinliyorum.

-Annenle tanışmadan önceydi. Biz Feyzan’la tanışmıştık. Ama sonra anneni tanıdığımda her şey değişti. Ben annene görür görmez vurulmuştum.  Doğru değildi ama oldu. Sonra Feyzan’la ayrıldık ama annen bunu hiç bilmedi. Feyzan bütün katı haline rağmen anneni çok severdi. O yüzden o da söylemedi yani ikimizde sustuk.

-Baba, bunu nasıl yaptın?

-Beni yargılamaktan vazgeç! Planlanmış bir şey değildi.

-En azından anneme söyleseydiniz.

-Denedim ama öylesine öylesine iyi niyetliydi ki, bunun onu fazlasıyla incitmesinden korktum. Zaten bir süre sonrada Feyzan başkasıyla nişanlandı bende annenle.   

-Eee,

-Hemen hemen aynı dönemlerde evlendik. Feyzan beni hiç affetmedi ama annene de söylemedi. Ta ki sana hamile olduğunu öğrenene kadar. Çünkü Feyzan senin doğmanı istemiyordu.

-Neden?

-Çünkü annenin doğum yapması çok riskliydi. Ben de annenin seni aldırmasını istedim ama kabul etmedi. Ve sen doğduktan bir hafta sonrada…

-Öldü mü?

-Sözümü kesme demiştim!

İhsan Bey, hala olanları anlatmakta zorlanıyordu. Derin bir nefes alıp yeniden konuşmaya başladı:

-Yıllardır bu sırrı saklıyorum ve açıklamak da kolay olmuyor… Feyzan, anneni o kadar seviyordu ki, beni kaybetme pahasına anneni korumuştu ama ben koruyamadım. Annen her şeyi öğrendi. Bu yüzden teyzen benden de senden de nefret ediyor. Anneni kaybettiği için öylesine kin dolu ki bir gün bunun öcünü alacağına yemin etti… Her yıl aynı tehdit…

Akın’ın sesi titremeye başlamıştı. Tıpkı çocukluğundaki gibi gözleri dolu dolu olmuştu.

- Bunu nasıl yaptın baba! Neden izin verdin!

- Vermedim. Ama dinlemedi beni! Seni o kadar çok istiyordu ki… Engel olamadım. Hem izin vermeseydim ölecektin!

-Keşke ölseydim baba. Ben nasıl bir evladım böyle… Keşke hiç dünyaya gelmeden ölseydim…

Akın yıkılmıştı. Kendisini çaresizce suçlu ve affedilmez hissediyordu. Ayağa kalkıp odanın kapısına doğru yürüdü. Sonra oturduğu yerde kala kalan İhsan Beye döndü:

- Baba sende bu yüzden mi nefret ediyorsun benden?
 
-Akın saçmalama!

-Neden? Senin nefretinin sebebi de bu değil mi baba?

-Akın senden nefret etmiyorum.

-Bu yüzden mi bir kez bile oğlum demiyorsun baba? Farkında mısın, hep adımı söylüyorsun.
 
-Yoo, bu doğru değil.

Akın darmadağındı. Hızla odadan çıkarken babasına karşı ilk kez bu kadar açık yüreklilikle konuşuyordu:

-Zorlama kendini baba, ben bile kendimden nefret ediyorum. Sen neden sevesin ki!

İhsan Bey son derece kısık bir ses tonuyla devam ediyordu:

-Bu doğru değil. Sen benim oğlumsun. Seni bu dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum.
 
Ama Akın bu sözleri duyacak kadar beklemeden odadan uzaklaşmıştı bile. Serseri mayın gibi koridorda ilerlerken kendisini çağıran Metin’i görmeden yanından geçti. Metin, tuhaflığı fark etmişti. Akın’ın peşinden gidip onu odasında yakaladı:

-Ne oldu, neyin var?

-Metin, yalnız kalmak istiyorum. 

-Olmaz, bu halde yalnız kalmana izin veremem.

-Lütfen Metin, buna ihtiyacım var. Yalnız kalıp düşünmek istiyorum. 

-O zaman beraber düşünelim. Anlat hadi neler oluyor?

-Biliyor musun ben bir katilim.

-Ne!

                                                                        12. Bölüm Sonu...  :o

Çevrimdışı dost63

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.804
  • 6.041
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 1.804
  • 6.041
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 14 Eki 2014 06:39:21
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
                                      İMDAT!
   Uzun yıllar önce İzmir’in ........... ilçesinde yazlık tutmuştuk. Yan komşumuzun benden 5 yaş küçük haylaz bir oğlu vardı. Sık sık gece yarısı oldu mu babasının arabasını kaçırır, sokakları turlardı. Hatta bazen 18 yaşımda olduğum halde, beni de kandırdığı olurdu. Annem ve babamsa onun bu durumundan hiç hoşlanmazlar. Ona uymamam için beni sık sık ikaz ederlerdi. Ancak o her zaman çekici tekliflerle karşıma çıkmayı bilirdi.
   Yine böyle günlerden birinde babasından habersiz aldığı küçük motorlu kayığıyla gezmem için sadece beni değil, benden 3 yaş büyük teyze oğlumu, ablamı ve kız kardeşimi de ayarttı. Bunda ne gibi bir kötülük olabilirdi? Küçük, masum bir tekne turu yapıp dönecektik. Peşine takıldık.
   Kıyıdan biraz açılınca, denizin cazibesine kapılan bizler, motoru kapatıp sahil boyunca dalgalara kendimizi bıraktık. Daldığımız koyu sohbetin arkasından bir de ne görelim? Sahil neredeyse ufak bir nokta halini almış, dalgalarsa boyumuzu aşmış. Hepimiz panik içinde motora sarıldık. Ancak ihtiyar kayığın, yaşlı motoru bir türlü çalışmak istemiyor, bizse açıldıkça açılıyorduk. Kayığımızın burnu iyice havaya kalkıyor, sağa sola yalpalanıyorduk. Etrafımızdaysa imdat isteyeceğimiz kimse yoktu. Denize atlayıp yüzemezdik de. Bu dalgaların arasında bizi ayartan ufaklıktan başka iyi yüzme bilen kimse yoktu.
   İki gözü iki çeşme ağlayarak, dualar etmeye başlayan ablamla kız kardeşimi kayığın dengesini sağlamak için burna oturttuk. Teyze oğluyla ben, deniz havlularımızı rüzgârın ters yönüne tutarak, sözde yelken görevi görmesini sağlıyorduk. Bizim ufaklıksa sürekli motoru çalıştırmaya uğraşıyordu. Yine de bütün çabalarımız nafileydi, sonuç alamıyorduk. Bir süre sonra motorun aküsü bitti. Sahil de neredeyse görünmüyordu. Yapılacak hiçbir şey kalmamıştı.
   Annemle babamın beni uyaran sözleri tek tek aklıma geliyor, yaramaz ve sorumsuz bir çocuğa uyup kardeşlerimi de bu işe bulaştırdığım için kendi kendime lanetler yağdırıyordum. Nasıl onları dinlememiştim. Hayatta her şey eğlence miydi? Ne kadar da eğlenmiştik ya? Her şey bir korku filmine dönüşmüş, neredeyse sonumuzu beklemeye başlamıştık.
   Tam “her şey bitti!” derken, aniden yanı başımızda, nereden çıktığı belli olmayan bir sürat teknesi bize ne olduğunu ve yardım isteyip istemediğimizi sordu. Yardım mı? Herhalde bizle dalga geçiyorlardı. Kız kardeşlerim salya sümük, bizlerin rengi ise tüm yanık cildimize rağmen kâğıt gibi bembeyaz olmuştu. Ama bizlerle alay etmekle yerden göğe kadar hakları vardı. Can yeleği bile alamayacak kadar düşüncesiz ve tedbirsizdik. Acil yardıma ihtiyacımız olduğunu söyleyince, teknedekilerden biri hemen çekme halatlarını bizim kayığa bağladı ve bizi kıyıya kadar götürdüler. Ablamla kardeşim kıyıya yaklaşınca komşumuzun kayığını iskeleye demir atmasına bile fırsat vermeden, kendilerini suya attılar ve yüze yüze sahile vardılar. Biz de çocukla vedalaşıp, teyze oğluyla birlikte eşyalarımızı toplayıp arkalarından yetişmeye çalıştık. Yol boyunca yaptığım yanlışı defalarca teyzemin oğluna anlattım ve ne kadar pişman olduğumu söyledim. Beş kişi ölümden dönmüştük.
   Ve artık biliyordum, benim tek hatam vardı. Anne ve babamı dinlememek…​

Çevrimdışı ESRAY78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 154
  • 399
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 14 Eki 2014 16:07:19
Kardia öğretmenim lütfen arayı fazla açmayın devamını en kısa zamanda bekliyoruz.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 15 Eki 2014 00:47:54
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia öğretmenim lütfen arayı fazla açmayın devamını en kısa zamanda bekliyoruz.

ESRAY öğretmenim, hoş geldiniz. Bir süredir ara vermek zorunda kaldığım için üzgünüm. :-[ Söz vermiş olmayayım ama arayı açmamaya gayret göstereceğimi söyleyebilirim. :)

Beni yalnız bırakmadığınız için size, okuyan, takip eden, mesaj göndererek, teşekkür ederek destek olan tüm arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ederim. Sağ olun. :) 

Çevrimdışı aziZahara27

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 306
  • 1.881
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 306
  • 1.881
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 16 Eki 2014 00:16:48
DULDA adlı oykü kitabımdan...

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 17 Eki 2014 14:36:55
Kardia Öğretmenim Ben De Merak İçinde Bekliyorum..emeğinize Sağlık

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 27 Eki 2014 22:50:52
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kardia Öğretmenim Ben De Merak İçinde Bekliyorum..emeğinize Sağlık


Çok teşekkür ederim çomranlılı öğretmenim. Sizinde emek verip okuyan yüreğinize sağlık. :)

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

-Lütfen Metin, buna ihtiyacım var. Yalnız kalıp düşünmek istiyorum. 

-O zaman beraber düşünelim. Anlat hadi neler oluyor?

-Biliyor musun ben bir katilim.

-Ne!

* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON  :)  13. BÖLÜM

-Annem benim yüzümden…

-Dur bi dakika. Ne demek bu?

-Annem beni doğurmasaydı…

Metin, bir an ne diyeceğini bilemedi. Akın'ın yaşadığı vicdan azabının derinliğini fark etmişti.

-Anlıyorum üzgünsün ama bu doğru değil.

-Değil mi?

-Gerçekten üzücü bir durum ama annen sen doğmasaydın da o kadar yaşayacaktı. İnsan ömrü, tesadüfi olaylara bağlı değil… İstesen de bunu değiştiremezsin.

-Evet ama, yine de ben doğmasaydım, belki bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.

-Kendini suçlu hissetmekten vazgeçmelisin. Söylediklerinin doğru olmadığını sen de biliyorsun.

-Bunu bilmek kötü hissetmeme engel olmuyor. Gerçekten çok üzgünüm.

-Anlıyorum ama bu senin suçun değil. İnan bana, senin suçun değil.

……………………

İki gencin konuşmaları gece boyunca sürerken, sabahın ilk saatlerinde her ikisi de bitmiş halde camın kenarındaki peteklerin önünde yerde oturuyordu... Metin daha çabuk toparlandı:

-Akın, hadi kalk. Sabah olmuş. Babana ve çalışanlara böyle yakalanıp, İhsan Beyden fırça yemeyelim.

-İhsan Bey… Yani babam... Yine beni fırçalamak için fırsat kolluyordur değil mi?

-Saçmalama da kalk hadi…

Sonra Akın’ın bir elinden tutup çekerek ayağa kaldırdı.

-Hadi toparlan ve sana söylediklerimi unutma.

-Metin, sağ ol... Her şey için.

Metin gülümsedi.

-Teşekkürü kahvaltıdan sonraya bırak. Sen ısmarlıyorsun ona göre.

-Öyle olsun.
 
-Vaay! Bunu sevdim. Daha sık sabahlamalıyız.

-Metiiin!

-Tamam tamam, şansımı fazla zorlamicam...
 
İki gencin espirili konuşmaları sürerken Akın birden ciddileşti.

-Bazen babamın benden nefret ettiğini düşünüyorum.

-Yanıldığına eminim.

-Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
 
-Öyle olmasa yıllardır seni teyzenden uzak tutmaya, bunları senden saklamaya uğraşmazdı.

-Bilemiyorum, belki kendisi için yapmıştır...
 
-Öyle olsa bunu çok daha önce anlatırdı… Hele senin önü alınamaz inatçılığın düşünülecek olursa ilk iş olarak bunu anlatmalıydı. Anlatmalıydı ki sen de gidip kendini öldürteceksin... Bence babanın nefreti kendine. Sana çok değer verdiğine eminim.
 
-Yapma Metin, babam bu dünyada en çok kendine değer verir. Bana karşı çok müsamahakar olduğunu söyleyemezsin değil mi?

-Haklısın. Ama yine de asıl kızdığı kişi sen değilsin. Tabi bunu öğrenmenin en doğru yolu babanla konuşmak.
 
-Babamla konuşmak mı? Dünyada barışı sağla desen daha çok başarı gösterebilirdim herhalde.
 
-İşin zor... Peki napıcaksın? Teyzenle tekrar görüşmeyi düşünüyor musun?
 
-Bilmiyorum, ama son noktayı koymadan belki bir kez daha...

-Çok tehlikeli Akın. Teyzen ne yaptığının farkında değil… Seni neredeyse öldürtecekmiş.
 
-Evet ama haklı gerekçeleri var. Hem istese bunu geçen seferde yapabilirdi ama yapmadı.

-Allah’ım !... Hoş geldin Pollyanna… >:( Akın, kadın normal davranmıyor. Bence durumu göremeyecek kadar kin duyuyor ve bir insanı öldürmenin haklı gerekçesi olamaz…  Seni çoktan kan bağı taşıdığı yeğeni olmaktan çıkarmış. Hatta bunun farkında olduğunu bile sanmıyorum.
 
-Sen kimden yanasın Metin? Yok yok bir şey yapmaz desene. İlla öldürteceksin yani?
 
-Ben sadece sana bir zarar vermesini …
 
-Bozulma hemen, şaka yapıyordum. Ben de tehlikenin farkındayım ama böyle düşünmek işimi kolaylaştırıyor.
 
-Bence en doğrusu acele karar vermemen. Biraz daha düşün... Hem şimdi onu düşünmeyi bırak da İhsan Bey gelmeden işe dönelim.

-Haklısın galiba.
…………………

On beş dakika sonra şirketteydiler.

-Buse Hanım günaydın. Babam geldi mi?

-Henüz gelmedi Akın Bey.

-Teşekkürler. Mümkünse gelince haberim olsun.

-Elbette Akın Bey.
 
Akın odasına geçtiğinde bütün gecenin yorgunluğuna rağmen ayakta durabilmek için insanüstü çaba sarf ediyordu. Yaşanan tüm olaylarda doğrudan payı olmasa da maalesef hepsinin merkezinde kendisi vardı. Babası, teyzesi, annesi… Herkes haklıydı... Oysa kendisi yüzünden hiç kimsenin zarar görmesini istemiyordu… Şu ana kadar yaşananların hiçbirine müdahale edememişti. Bu duruma bir çözüm bulmalıydı ama nasıl... Odasında dolaşıp durmaktan sıkılınca kapısına sırtını dayayıp düşünmeye devam etti... Önemli kararlar almanın arifesindeydi. Düşündü düşündü... Galiba hiç olmazsa bundan sonra olacaklar için çözüm yolu bulmaya başlamıştı. Hemen telefona uzandı:

-Buse Hanım, bana Naz Hanımı gönderir misiniz?

...................

-Akın Bey beni çağırtmışsınız.

-Evet Naz Hanım. Hoş geldiniz.  Oturun lütfen… Doğrusunu isterseniz sizden bir ricada bulunmak istiyorum… Üzerinde çalıştığımız projenin önemini biliyorsunuz. Bu konuda güvenebileceğim iki kişiden birisiniz. Diğeri de tahmin edeceğiniz üzere Metin Bey.

-Teşekkür ederim.

Naz, duyduğu iltifattan memnun olmuştu ama Akın'ın yüzündeki ifade durumun böyle sürmeyeceğinin ip uçlarını veriyor gibiydi.

-Naz Hanım…  Lafı fazla uzatmicam. İşin tehlikesini göz önünde bulundurarak sizi ve Metin Beyi bu görevden alıyorum.

-Ne!

-Naz Hanım, konu bizim düşündüğümüzden de tehlikeli. Uğraştığımız kişiler sıradan insanlar değil.  Neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum. Bu durumda da sizi ve Metin Beyi bu görevde tutamam.
 
-Akın Bey bu nasıl olur... 

-Olmak zorunda. Sizi canlı hedef yapmicam. Hatta olayla ilgili yazınızın da unutulup, küllenmesi için birkaç gün beklicem.

-Ama neden?

-Nedenini söylediğimi sanıyorum. 

-Akın Bey, bu yaptığınız düpedüz ayrımcılık, adam kayırma, olayları ört pas etme, kanıt gizleme!
 
-Naz Hanım, lütfen bir ara durup konuşmama izin verir misiniz! Hiçbir kanıtı saklamıyorum. Sadece olayı ben devralıyorum o kadar.

-Ama bu olamaz. Sevdiklerinizi kayırır gibi.

-Evet, sevdiklerimi kayırıyorum ve benim yüzümden birinin daha canının yanmasını istemiyorum!

-Nasıl? :o

                                                            13. Bölüm Sonu...   

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 28 Eki 2014 10:57:53
emeğinize sağlık.daha da meraklı bekler olacağım.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 05 Kas 2014 23:23:08
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
emeğinize sağlık.daha da meraklı bekler olacağım.

çomranlılı öğretmenim, her zamanki gibi moral vermeye devam ediyorsunuz.  :) Bu içimi ısıtan desteğiniz için tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Sağ olun. :-*

* GECE KALEMİ* -İKİNCİ SEZON   :) 14. BÖLÜM

Akın, kendisinin bile bilmediği bazı hislerini, bizzat en çok saklaması gereken kişiye itiraf ediyordu. Böyle bir itirafı silah zoruyla bile yapmazdı ama ne dediğinin farkına vardığında söz ağzından çıkmıştı bir kere… Yine de hayatı bu kadar karmaşıkken Naz’ı da kendisiyle birlikte olayların içine sürükleyemezdi… Bir an durdu. Sözlerini bir şekilde toparlamaya çalışırken Naz işleri daha da karıştırmaya hazırlanıyordu:

-Akın Bey, siz ne dediniz az önce?

Akın kendini tamamen ele vermek üzereydi, bir an ne diyeceğini bilemedi. Durumu örtbas etmek için bir şeyleri ağzında geveledi. Galiba en doğrusu sert bir çıkışla Naz’ı terslemek olurdu:

-Naz Hanım sözlerimin neresini anlamadınız bilmiyorum. Aynı ortamda bulunan çalışma arkadaşlarımın her biri benim için değerlidir. Bu Metin Bey için geçerli olduğu kadar sizin için de geçerli…

Naz’ın beklediği cevap bu değildi. Aslında Akın ilk söylediklerinde ısrarlı olsa Naz da siz de benim için çok önemlisiniz diyebilirdi ama olmamıştı işte. Naz, sinirlenmişti.
 
-Yani tüm diğer arkadaşlarınız gibi, demek istiyorsunuz.

-Kesinlikle.

-Anlıyorum.

 Akın, ipin ucundan dönmüştü. Belli etmeden derin bir nefes almaya çalıştı. Naz’ın yüzündeki hayal kırıklığını fark edecek kadar rahatlayamamıştı. Rolüne devam etmek adına konuşmasını sürdürdü:

-Sonuç olarak büyük bir risk taşıyan bu görevden her ikinizi de alıyorum. Lütfen zorluk çıkarmayın.
 
-Peki bu proje sizin için de tehlikeli değil mi?
 
-Belki ama en azından kendi sorumluluğumu alabilirim. Zaten Metin Beye de sizden sonra durumu bildiricem. Şimdi izin verirseniz biraz çalışmam lazım.

-Peki Akın Bey, Metin Beyi ikna edebilirseniz, bu kararınızı ben de kabul edicem. Ama Metin Bey ikna olmazsa benim cevabım da hayır olacak. Siz de bu duruma itiraz etmeyeceksiniz.

-Naz Hanım, burada patron benim… Böyle bir talepte bulunma şansınız olamaz!

Naz çok sinirlenmişti:

-Bu şartlar altında istifamı kabul etmenizi rica edicem.

-Ne… İstifa mı? Saçmalamayın Naz Hanım. Bunda bu kadar büyütülecek bir şey yok.

-O sizin düşünceniz ve bu konuda ısrar ediyorum.

-Peki, tamam ama Metin Beyi ikna edicem, göreceksiniz.

-Anlaştık. Sonra görüşürüz Akın Bey. 

Naz çıktığında Akın kendi kendine söylenmeye devam ediyordu.

-Bu kız geldiğinden beri kendi kendimi ihlal ediyorum. Offf, gerçekten yoruldum. Yine de bi süreliğine bile olsa onları olayların dışında tutabilicem. Bu da bir başlangıç sayılır... Ya babam, babamı teyzemden uzak tutmanın bir yolu olmalı. Bir yolu olmalı. Bir yolu olmalı… Öyle ki bu savaş ikimizin dışına taşmamalı.

Akın çözüm yolu bulmak için var gücüyle çırpınırken çalan kapının sesiyle yeniden gerçek dünyaya döndü. İçeri giren Buse Hanım, son derece telaşlı görünüyordu.

-Akın Bey, çok üzgünüm ama babanız kendini pek iyi hissetmiyor. Daha önce haber vermek istedim ama izin vermedi.

-Anlıyorum. Şimdi nerede, odasında mı?

-Evet ama çıkmaya hazırlanıyor.

-Tamam Buse Hanım. Ben hemen ilgileniyorum.

Sonra hemen çıkıp koşar adımlarla babasının odasına gidip, kapıyı araladı.

-Baba, iyi misin?

-İyiyim iyiyim yok bi şeyim. Ne oldu? Buse mi çağırdı seni?
 
-Hayır hayır, ben odanın önünden geçiyordum da,

-Yalan söyleme Akın, hiç yakışmıyor sana... Küçükken de söyleyemezdin. Ne yapsan gelip anlatırdın. Üstelik ceza alacağını bile bile… Bu yönünü hep takdir etmişimdir. Bir de babam beni takdir etmiyor dersin. Her şeyi biliyosun ya, onu da biliyosun işte!

-Baba lütfen… Bu konulara girmesek.  Hem neyin var baba, niye kötüsün, yoksa, yoksa teyzem mi aradı?

-Hala teyzem diyorsun. Teyzem dediğin o kadın ikimizden en az birini öldürecek. >:(
 
-Aradı mı yani, ama neden?

-Neden! Nedenini bilmiyorum, galiba beni bu şekilde ortadan kaldırmak istiyor. Ani bir kalp krizi… Temiz iş… Onunda bu yönünü takdir ediyorum. Çok sağlamcı. Şartlar farklı olsa iyi bir iş ortağı olabilirmiş.

-Baba neler söylüyorsun böyle…  Lütfen bir doktora gidelim.

-İyiyim dedim ya sana!

-O kadarını görebiliyorum baba. Ama riske girmemelisin...

Sonra birden durdu. Oldukça sakin bir ses tonuyla İhsan Beye baktı:

-Baba... Bütün bu olanlar bana ne düşündürüyor biliyor musun?

-Ne?

-Neden yurt dışına, amcamın yanına gitmiyorsun?

-Hah! Olmaz, burada seni yapayalnız bırakamam.
 
-Baba, neden yalnız olayım. Üstelik teyzemin derdi seninle değil mi? Buradan uzaklaşırsan belki amacına ulaştığını düşünüp bu kininden vazgeçer.

Akın’ın fikri İhsan Beyi bir an düşündürdü.

-Bilemiyorum.
 
-Bilemeyecek bir şey yok baba. Haklı olduğumu göreceksin.

-Ya ters bir şey olursa…. :-\
 
-Sana hemen haber veririm, sen de çıkar gelirsin… Ne var ki bunda. Almanya dediğin iki saatlik yol.

-Bilemiyorum. Seni bırakmak doğru gelmiyor bana.
 
-Baba, geçen sefer onu görmeye gittiğimde, tekrar gelirsen çok kızarım şeklinde bir şeyler söylemişti. Öyle korkutucu bir hali de yoktu. Tekrar gitmeyeceğime göre, sorun çıkacağını sanmıyorum. Hem sen tedavini bitirip geldiğinde ona karşı daha güçlü oluruz.
 
-Yine de bilemiyorum.

-Hadi baba, bu işleri kolaylaştıracak. Karşısında muhatabı kalmayınca o da pes edecek.

İhsan Bey, Akın'ın açıklamalarına ikna olur gibi oldu. Bi süre daha düşündükten sonra,

-Tamam, dediğini yapıcam. Sadece bir süreliğine buradan uzaklaşıcam... Ama sende durup dururken o kadına bulaşmayacağına söz vereceksin. 

-Peki baba, söz veriyorum. Yeter ki sen iyi ol.
 
…………………………………..

Ertesi gün İhsan Bey öğle uçağıyla Almanya yolundaydı... Bir saat sonrada Akın iş yerine dönmüş, yönetim kuruluna bu geçici durumla ilgili açıklama yapıyordu:

-Değerli yönetim kurulu üyeleri, değerli arkadaşlarım, değerli üyeler, babamın kısa bir süre için yurt dışına çıkması nedeniyle, şirketimizde birtakım geçici değişiklikler yapacağız. İşlerin yoğunluğu ve eş zamanlı olması, bazı görev değişiklikleri yapmamızı gerektiriyor. Bu konuda babamdan gerekli vekâleti almış bulunuyorum. Vekâletin bir kopyasını önünüzdeki raporlarda görebilirsiniz. Bu şartlar altında babamın sahibi olduğu gazetenin tüm yazı işlerini Metin Beyin üstlenmesini öneriyorum… Kabul edenler … Etmeyenler…  Güzel.  Bu konuda hemfikir olmamıza sevindim. Ben yine kendi gazetemi ve dergimi çıkarmaya devam ederken Metin Bey de diğer yayın organlarının işlerini yönetecek.

-Ama Akın Bey, Metin Beyin yönetim kuruluna bilgilendirme yapması gerekmez mi?
 
-Evet... Ama Metin Beyin bana bilgi vermesi kâfi. Eğer bu konuda istenmeyen bir sonuç ortaya çıkarsa ki sanmıyorum, sorumluluk bana ait. Size bu durumda hesap vermesi gereken kişi ben olucam. İtirazı olan…

-Siz sorumluluğu aldıktan sonra yönetim kurulu olarak bir itirazımız yok Akın Bey... Fakat her ihtimale karşı bu söylediklerinizi yazılı olarak da teyit etmelisiniz.
 
-Öyle mi… Güven sorunu mu yaşıyoruz beyler?
 
-Lütfen bizi yanlış anlamayın Akın Bey. Ama istenmeyen bir durumla karşılaşırsak İhsan Beyin karşısında duramayız. Biliyorsunuz babanız bu tür konularda son derece titizdir. O yüzden bu sorumluluğu almamız mümkün değil.
 
-Anlıyorum Fikret Bey haklısınız. Ben hepinizin huzurunda bu durumdan kaynaklanacak her türlü durumun sorumluluğunu alıyorum. Bunu yazılı rapor olarak da imzalicam. Şimdi başlayabilir miyiz?

-Elbette Akın Bey.
 
…………………………………

Akın zar zor atlattığı yönetim kurulundan sonra dört koldan çalışmaya başlamıştı. Metin’i diğer gazetenin başına getirerek, araştırdığı projeden farklı bir şekilde de olsa uzaklaştırmıştı... Peki ya Naz...

Akın, Naz’ın odasının kapısına kadar gitti. Konuyu bizzat kendisi açıklamak istemişti. Naz, Akın'ı karşısında görünce şaşırdı:

-Akın Bey, hoş geldiniz. Sizi burada görmeye alışkın değilim. Bir sorun mu vardı?
 
-Yo hayır. Bir sorun yok.  Sadece babamın geçici süre şirketten ayrılışı nedeniyle Metin Beyi babamın gazetesinin yazı işlerinin başına getirdik. Bu durumda kendisine tam anlamıyla destek olacak bir genel müdüre ihtiyacımız bulunuyor. Bu görev için sizi düşünüyorum.

-Ama bu görevde Nevra Hanım bulunuyordu.
 
-Biliyorum. Ama bu geçici dönemde görevi sizin üstlenmenizi istiyorum. Tabi bu süre zarfında Nevra Hanım da benimle çalışacak.

Naz, şüpheci bir tavırla Akın'a döndü:

-Akın Bey, bütün bu olanlar dün bana sözünü ettiğiniz durumun neticesi mi? Yani bizi tehlikeden uzak tutmak için mi bu yola başvuruyorsunuz?

Akın gayet sakin cevap veriyordu:

-Kesinlikle hayır. Tüm olanlar yeni şekillenen bu durumun sonucu maalesef... Evet, teklifime ne diyorsunuz?

Naz, Akın'ın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı ama oyunu onun kurallarına göre oynamak istiyordu:

-Peki Akın Bey, teklifinizi kabul ediyorum.
 
Akın, Naz'ın itiraz etmeden kabul etmesine şaşırmıştı. Belki biraz itiraz etse daha iyi hissedecekti çünkü artık eskisi gibi birlikte çalışmayacaklardı. Bu durumu itirazsız kabullenmesi Akın'ı biraz incitmişti ama bunu söylemeyecekti... En azından bundan böyle kendinden başka kimseyi düşünmesi gerekmeyecekti. Babasının, en yakın dostunun ve Naz'ın güvende olduğunu bilmek onu rahatlattı.  Şimdi odasına gidip Adnan Bey hakkında bulabileceği ne varsa araştırmaya başlamalıydı. O da öyle yaptı.

                                                                      14. Bölüm Sonu...  :-\

Çevrimdışı çomranlılı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 327
  • 942
  • 327
  • 942
# 06 Kas 2014 10:23:18
emeğinize sağlık .işler iyice karışıyor....

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK