İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı ılgın01

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.100
  • 6.271
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.100
  • 6.271
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 10 Kas 2013 21:52:38
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış....

Büyüğü Halil....

Küçüğü ise İbrâhim...

Halil, evli çocuklu.

İbrahim ise bekârmış...

Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin...

Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş..

Bununla geçinip giderlermiş...

Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı.

İkiye ayırmışlar....

İş kalmış taşımaya....

Halil, bir teklif yapmış :

İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.

Peki abi demiş İbrahim...

Ve Halil gitmiş çuval getirmeye....

O gidince, düşünmüş İbrahim:

Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine

Böyle demiş ve,

Kendi payından bir miktar atmış onunkine...

Az sonra Halil çıkagelmiş.

Haydi İbrahim...! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara.

Peki abi...!

İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola..

O gidince, Halil düşünür bu defa:

Der ki:

Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var.

Ama kardeşim bekâr.

O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.

Böyle düşünerek,

Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.....

Velhasıl , biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.

Bu, böyle sürüp gider.....

Ama birbirlerinden habersizdirler.

Nihayet akşam olur.

Karanlık basar.

Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.

Hatta azalmıyor bile....

Hak teala bu hali çok beğenir.

Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki ...

Günlerce taşır iki kardeş , bitiremezler.

Şaşarlar bu işe...

Aksine çoğalır buğdayları.

Dolar taşar ambarları.

Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler akla gelir.

Bu bereketin adı : Halil İbrahim bereketidir

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.015
  • 23.191
  • 5.015
  • 23.191
# 11 Kas 2013 21:58:25
Anne dışarıda alış-verişteydi.
İki buçuk yaşındaki bebeğe babası gözkulak oluyordu.Aslında bu pek de zor bir şey değildi. Yavrucak halının üzerinde 'çay seti' oyuncağıyla oynarken baba da koltuğunda gazetesini okuyor, ara sıra da bebeğinin kendisine -çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla- ikram ettiği suları çay niyetine içerek oyuna iştirak ediyordu.
Derken anne eve geldi.
Baba anneye sus işareti yapıp, bebeği izlemesini istedi. Bu çok şirin hareketini annenin de görmesini istiyordu.Anne, bebeğin elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çaymış gibi içmesini seyretti.Sonra gayet sakin bir tavırla elindekilerle mutfağa geçerken eşine seslendi:

-Uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi?

Sonuç: Anneler evlatlarını çok sever ve onlara dair her şeyi bilir.
Sonuç: Babalar evlatlarına dair bir çok şeyi bilmez ama onları çok sever:

'Babalar en son duyar' boşuna söylenmemiştir..

Çevrimdışı ılgın01

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.100
  • 6.271
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.100
  • 6.271
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 11 Kas 2013 23:46:16
.

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 14 Kas 2013 21:05:21
Bir gün Îsâ -aleyhisselâm-, İs­ra­ilo­ğul­la­rı’n­dan sâ­lih zan­ne­di­len bir kim­se ile şe­hir dı­şı­na çık­mış­tı. Halk ara­sın­da fâ­sık­lığıyla meşhur olan bir adam da bü­yük bir ezik­lik­le peş­le­ri­ne ta­kıl­mış­tı. İs­ti­ra­hat için mo­la ve­ril­di­ğin­de bu gü­nah­kâr kul, sa­mimî bir ne­dâ­met ve mahcûbiyet için­de, gön­lü kı­rık ola­rak on­lar­dan ay­rı bir ye­re otur­du ve mer­ha­met­li­le­rin en mer­ha­met­li­si olan Hak Te­âlâ’nın yü­ce af­fı­na sı­ğı­na­rak:“–Rab­bim! Şu yü­ce pey­gam­be­ri­nin hür­me­ti­ne be­ni af­fet!” di­ye duâ etti.Sâlih zan­ne­di­len ki­şi ise, onu fark edin­ce kü­çüm­se­di, ha­kir gör­dü ve el­le­ri­ni se­mâ­ya kal­dı­rıp:“–Al­lâh’ım! Ya­rın kı­yâ­met gü­nü be­ni bu adam­la bir­lik­te haş­rey­le­me!” dedi.Bu­nun üze­ri­ne Ce­nâb-ı Hak, Îsâ -aleyhisselâm-’a şöy­le vah­yet­ti:“–Yâ Îsâ, kul­la­rı­ma söy­le; iki­si­nin de du­âsı­nı ka­bûl et­tim. Boy­nu bü­kük müc­rim ku­lu­mu af­fe­dip ken­di­si­ni Cen­net­lik kıl­dım. Hal­kın sâ­lih zan­net­ti­ği ki­şi­ye ge­lin­ce, gurur ve kibri dolayısıyla onu da, Ben’im af­fet­ti­ğim ku­lum­la be­ra­ber ol­mak is­te­me­di­ği için Cen­net­lik­ler­den kıl­ma­dım!”

Çevrimdışı omer68

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 10 Ara 2013 00:00:28
Felsefeci ve Şems

Mevlana Celâleddin-i Rumî’ye bir grup felsefeci genç gelip soru sormak istediklerini söylediler. Mevlana hazretleri, onları Şems-i Tebrizî’ye havale etti. Bunun üzerine genç grup Şems-i Tebrizî hazretlerinin yanına gitti.

Şems-i Tebrizî o esnada mescitte talebelerine ilim öğretmekle meşguldü. Elinde bir kerpiçle teyemmümün nasıl alınacağını anlatıyordu. Grup, Şems’in yanına yaklaşarak üç tane soru sormak istediklerini belirtti. Şems-i Tebrizî, müsaade etti. Gruptan bir tanesi öne çıkarak soruları sormaya başladı. Ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:

“Allah var dersiniz, ama görünmez; göster de inanalım.”             

“Öbür sorunu da sor!”

“Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz. Hiç ateş, ateşe azâb eder mi?” dedi.

“Peki, öbürünü de sor!”

“Âhirette herkes yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Baba bırakın insanları, canları ne istiyorsa yapsınlar!”

Bunun üzerine Şems-i Tebrizî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Sinirlenen felsefeci soluğu kadı efendinin yanında aldı, kadıya şikâyetçi oldu.

“Efendim! Ben, soru sordum, o başıma kerpiç ile vurdu!” dedi.

Kadı, Şems-i Tebrizî’yi huzura çağırtıp sordu. Şems-i Tebrizî:

“Ben sadece onun sorularına cevap verdim.” dedi.

Kadı biraz daha açıklamasını isteyince Şems-i Tebrizî şöyle anlattı:

“Efendim, bana Allah’ı (cc) göster de inanayım, dedi. Şimdi ben de soruyorum: Başının ağrısını gösterebilir mi?”

Genç şaşırdı:

“Ağrıyor ama gösteremem!” dedi.

Şems-i Tebrizî:

“İşte Allahü Teâlâ da vardır. Fakat görünmez. Sonra şeytana ateşle nasıl azap verilecek diye sordu. Ben de ona topraktan yapılmış bir kerpiç ile vurdum. Kendisi topraktan yaratıldığı hâlde nasıl acı çekti?”

Genç şaşkın, dinlemeye devam ediyordu. Şems devam etti: “Bana bırak herkes istediği gibi yaşasın, dedi. Benim de canım ona vurmak istedi ve vurdum. Fakat adam hakkını aramaya kalktı! Bu dünyada küçük bir mesele için hak böyle aranıyorsa, nice büyük meseleler için ahirette hak niye aranmasın?”     Genç şikâyetini geri çekti.       

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.381
  • 224.147
  • 28.381
  • 224.147
# 17 Ara 2013 19:16:28
Nasıl Evlendim (Hikaye)

Birgün yolda yürürken yerde bir cüzdan buldum içini hiç açmadım. Ne var diye merak bile etmedim. Şeytan bak hele içine diye durtse de direk polise gittim.
-Bakarmısınız amir bey,
Cüzdan buldum acaba kimin olduğunu öğrenebilir misiniz düşürmüş olmalı dedim.
Polis aniden baktı şaşkın şaşkın Ve dedi ki :
-içine baktın mı? kimin cüzdan?
-Hayır bakmadım; dedim.
Hayret etti
– Allah Allah hiç mi merak etmedin dedi polis.
-Hayır benim olmayan şeyi nefesini merak edeyim memurbey üzerime emanet yükü düştü emanetin kime ait olduğunu siz bulabilirsiniz. Emanetin sahibine ulaştırmam lazım.

Polis :
-Oğlum adam sana cüzdanı emanet etmedi ki emanet diyorsun. Adam düşürmüş cüzdanı içinde yüklü bir miktar para ve bir şirkete ait bir adres ve isim var. Bu devirde bu kadar parayı kim kime emanet eder aklını mı yitirdin.

-Bu paranın helallik payı çok yüksek içinde trilyonda olsa tenezzül etmem. Neden mi? Allah tarafından o parayı ben buldum ve Allah tarafından adamı bulmam için para bana emanet edildi. Emanete hiyanetlik edersem hırsız. Emaneti yerine teslim edersem gönlüm rahat olur. Hem memur bey biz emanete hiyanetlik etmeyen bir peygamber ümmetiyiz değil mi?..

Polis Allah Allah deyip kafayı sağa sola sallamaya başladı ne güzel ne ince düşünce dedi.Emanet ha dedi ve gülümsedi kendi kendine.
Tamam delikanlı dedi kafasını yukarı kaldırarak. Cüzdan da ki kişiyi arıyorum numarası yaziyor karakola gelsin değil mi dedi. Evet dedim gelsin ve emanetini alsın gönlüm huzura rahata ersin.

Adam çok geçmeden geldi. Kim bulmuş deyip amir beye sordu oda parmakla şurada oturarak su içen deli kanlı dedi. Adam yanıma geldi.
– Teşekkürler delikanlı senin yaptığını kimse yapmaz dedi.
-Estağfurullah efendim benim yaptığımı her Müslüman yapar. Çünkü emanete hiyanetlik malı sahibine teslim etmek islamiyetin en vaz geçilmez kuralıdır.

-İsmin nedir delikanlı sormam da bir sakınca yoktur değil mi?
-İsmim Furkan efendim.
-Furkan evladım al şu 1000 lirayı sana hediyem olsun.
-Efendim bana bir iyilik mi yapmak istiyorsunuz, eğer böyle bir şeyse aklınızdan geçen, size bir önerim var. Benim o paraya ihtiyacım yok. Belliki maddi durumunuz iyi o parayı gelin fakir birine verin ihtiyacı olan biri vardır.
Adam öneriyi kabul etti ve Furkan’ı çok beğendi hali duruşu giyimi ile tam efendi bir çocuktu.
-Bir işin var mı Furkan?
-Yok efendim arıyorum.
-O halde gel benim iş yerimde çalış.
Furkan çok sevindi Allah razı olsun dedi. Ailesi maddi açıdan biraz sıkıntı içindeydi üniversite biteli daha bir ay olmuştu sınavlara hazırlanırken ailesine de bakmak zorundaydı.
Cüzdanın sahibine derse çalıştığını Üniv mezunu olduğunu anlattı. Adam da sende benim gençligim var deyip elini Furkan’ın Omzuna koydu.
Aradan 1 yıl geçti Furkan adamın verdiği işle ailesine baktı ve onlarda maddi manevi açıdan nefes almıştı.
…..

Cüzdanın sahibi Halis bey hep uzaktan izledi Furkan’ı her şeyle denedi bazen azarladı sabrını ölçmek için bazen bir baba gibi davrandı Furkan namaz vakitleri gelince hemen kılar namazını, akşam 30 dakika fazla çalışırdı.
– Halis bey geç çıkmasının nedenini sordu. Efendim işten korktu kaytardı namazı bahane etti derler diye. Namazda harcadığım zamanları akşam telafi etmeye çalışıyorum dedi.
Adam bir kez daha dersini aldı Furkan’dan , birşey diyemedi gönlün nasıl rahat ederse öyle yap dedi. Zira senin hamurun İslam ile yoğrulmuş.

Furkan’a Halis bey bir teklifte bulunacaktı ama kızı ona layık biri değildi vaz geçti. 1 yıldır düşünüyordu bunu.
Kızı zengin yetiştiği için eğlence bar hertürlü pislikler mevcuttu.

Furkan sınavlarını kazanmış Mühendis olmuştu. Artık işe devam edemeyeceğini bildirmek için Halis beyin yanına geldi ve elini öptü. Halis bey oğlunu kaybediyordu sanki ağlaştılar. Kucaklaştılar. Bir cüzdan dedi Halis bey…
-Anlamadım Halis bey ne cüzdanı?
-İşte yıllar önce düşürdüğüm bu cüzdan oğlum artık senindir.
Hak ettin kazandın içini açmadan bu cüzdanı sakla ne zaman öldüğümü duyarsan o zaman cüzdanı aç.
Furkan birşey anlamadı ama Hayır olmaz desede Halis bey al dedi.
……
Aradan 3 yıl geçti Furkan maddi sıkıntıları aşmış piyasaya olan borçlarının tümünü ödemiş ve bir ev almıştı. Biraz daha biriktirip araba alacaktı. Lakin vaz geçti araba parasını fakir öğrencilere burs olarak dağıttı. Ev gerekliydi ama araba gerekli değildi…
Birgün yolda yürürken bir kızın ağladığını gördü. Kız Furkanı görünce apar topar kaçmaya başladı kaçarken çantasını unuttu çantanız dese de nafile kız bir arabaya atlamış gözden kaybolmuştu ikinci cüzdan olayı hadi ya Furkan bunda da vardır bir hayır. Deyip karakolun yolunu tuttu. Karakoldakiler çantanın içine bakıp sahibini aradılar. Kız , arkadaşları ile birlikte karakola girdi. Arkasından seslenen Furkan’ı da gördü yanındaki kız arkadaşları aaa ne kadar da yakışıklı bir çocuk deyip yanına koştular isminiz ne demeye sarkıntılık etmeye başladılar. Furkan yüzlerine bile tenezzül edip bakmadı. Hanim efendi çantanızı unutmuştunuz seslendim duymadınız. Karakola getirdim dedi kıza…
Kız: Ulan geri zekalı herif içinde 7000 tl para vardı. Alıp yeseydin ya niye getirdin buraya. Hiç mi merak etmedin de içine bakmadın çantanın deyip kahkaha ile gülmeye başladı kız. .
Furkan gayet ciddi bir şekilde Hayır dedi. Hiç içini açmadım ve bakmadım. Emaneti sahibine ulaştırmam lazım diye düşündüm dedi.
Kız şaştı kaldı.
Bu salak be haha haha diye gülerken Furkanın yüz ifadesine baktı ve irkildi gülmeyi kesti. Çok ciddi bakışı vardı.
Cantayı alıp içinden para vermek istesi Furkan almadı.
Biz peygamber Efendimiz’in emanete hiyanetlik etmeyin dedigini ruhumuza nakşettik emanette çıkar gözetmeyiz.
Paranızı lütfen çantanıza koyun dedi.
Diğer kız arkadaşları Furkanın ağzına düşecekler nerdeyse. Telefonunuz var mı diye salyaları aka aka furkana söylüyorlardı.
Kız peygamber sözünü emanet sözünü ilk defa duydu sanki irkildi yıllardır babasının annesinin dedikleri geldi aklına ve ağlamaya başladı. Peygamber ve Allah sevgisinden yoksun bir hayatı vardı çünkü. Hep içinde bulunduğu ortam yormustu onu. Ve bayıldı hastaneye kaldırıldı kız. Babası Halis bey duyar duymaz koştu hastaneye Furkanı da hastaneden çıkarken görünce oğlum ne işin var burda dedi. Efendim bir kızı hastaneye bıraktım. Bayılmıştı vs dedi ve hastanenin kapısından çıktı.
Baba acele acele çıktı yukarı…
Kızım deyip ağlıyordu. Kızının bir şeyi yoktu neyseki, ama çanta olayı çok etkilemişti onu babasına anlattı babası nasıl biri diye kızına sordu kızda anlattı babası hiç tereddüt etmedi ve gülümsedi anlatılanlar karşısında Furkan dedi….
Yine büyük bir ders verdi bize Furkan dedi..
Kim bu baba yıllardır anlattığın Furkan bumu dedi kızı. Evet kızım dedi Furkan oydu seninle tanışması da bir çanta sayesinde oldu.
Baba dedi Hülya ben değişmek dinimi öğrenmek istiyorum dedi. Halis bey şok oldu bayılmanın etkisi zannetti ama kızına bakınca ciddi olduğunu anladı. Hülyam dedi ve bağrına bastı kızını öyle bir ağladı ki sevinçle aktı göz yaşları. Hülya vakitlerini kütüphane de geçiriyor dinini araştırıyordu. Değişim başlamış lakin bişey eksikti tesettür. Öğrenmek için ilayevmilkiyame.com sitesini buldu googledan ve siteye girdi. Sitenin sahibi Mustafa beye ulaştı. Konuştular tesettürü aklindaki her soruyu sordu ve hemen tesettüre de girdi. Çünkü sitede okudukları çok etkileyici bir o kadar da gerçekti. Kaynakları ile herşey açıklanmıştı..
Bol bir kıyafet ve tesettürle babasının karşısına çıktı Hülya. Sokağa öyle çıktı ve yolda yürürken Furkan’a rast geldi. Furkan şok olmuştu. Siz diyebildi. Mini etekli Hülya gitmiş yerine İslam hanım efendisi birisi gelmişti. Hülya hanım lafı uzatmadan Furkan bey benimle evlenir misin dedi. İsmimi nerden biliyorsunuz bune cürret dedi Furkan. Ben Halis beyin kızıyım. Ismim Hülya 5 aydır sizin sözlerinden sonra İslamı araştırdım öğrenmeye çalıştım. Evleniniz yazıyor hadislerde. Evlenen kişi dininin yarısını kurtarır yazıyor. Hazreti hatice peygamber Efendimize talip olduğu gibi bende size talibim. Bunu nefsim için değil Allah şahidimdir dinim için istiyorum.
Furkan şaştı kaldı birşey diyemedi utandı kızardı tamam dedi bu akşam istemeye geliyorum sizi Halis beyi tanımasam sizin değiştiğinizi görmesem bunlar asla olmazdı dedi.
Sözleriniz beni çok etkiledi zira bu güne kadar evlilik düşünmedim. Aniden söylediniz geçmişe sünger çekmiş yeni bir sayfa açmışsınız bu sayfada bana da yer vermişsiniz aklınızca Allah neyi nasip ederse o olur. Şimdi evinize gidin. Herşeyin bir usulü var bu dediklerinizi İslam ı yeni öğrenmenize var sayıyorum. Çünkü İslamın her kaidesini yapmak istiyorsunuz fazla harama düşmeden islamı yeni öğrenen birinin elinden tutmak gerek değil mi?
Evet dedi Hülya ve utandı söyledikleri sözlerden.
Eve gitti heyecanlı heyecanlı babasına anlattı herşeyi babasının demek istediği şeyi kızı kendi ağzıyla söylemişti Furkana yıllarca babasının anlata anlata bitiremedigi Furkana bu kadar yakındı. Eski arkadaş çevresi Hülya’yı delirdi diyerek terk etmişlerdi. Tesettürle görünce alay ettiler. Sofu olmuşsun hacı teyze yaşlı kadınlara dönmüşsun dediler.
Hülya aldırış etmemişti. Nihayet Furkan gelip Hülya’yı istediler.
Evlilik akdi dini bir şekilde gerçekleşti. Mutluluğa bir adım atıldı….

…Aradan iki yıl geçti. Bir çocukları olmuştu. Hülya ve Furkan’ın adını Esra Nur koydular. Babası vaktini torunuyla geçiriyor onunla geçirdiği vakitlere doymuyordu. Küçük esra dedesinin şaklabanlıklarına gülüyor.
Her akşam eve gelirken eşine bir adet kırmızı gül alıyor Furkan ve Gülün içine bir âyet ve bir hadis yapıştırıyor. Eşine ezberlemesini söylüyor benim eşime benim sözüm değil Allah ve Rasulunun sözü yakışır en güzel sevgi kelimeleri Ayet ve hadisin yanında sönük kalır. Deyip bir buse konduruyor yanağına. Hülya eski hayatını hatırladıkça sürekli göz yaşları içinde tövbe ediyor secde de.
Furkan’ı ile mutlu seneler geçiriyor. Her gün bir gül alıyor ve hergün bir âyet ve bir hadis ezberliyor. Eşinin ince düşünceleri onu birkez daha hayran bırakıyor.
Aradan biraz zaman geçiyor Halis bey hastalanıp kalp krizi geçiriyor. Hastanede yoğun bakıma alıyorlar.
Bu durum herkesi çok üzüyor.
– Hülyam hadi bitanem uyu artık hastane bankalarında kaldın hem bak kızımız esra anne deyip ağlıyor kucağımda kaldı. Hem senin hem Esra’nın uyumaya ihtiyacı var.
Uyuyun ben sizi haberdar ederim.
Tamam dedi Hülya ağlayarak. Kızının karnını doyurup refakatçi odasında uydular.
Bir ara Halis bey kendine geldi doktora rica etti Furkanı çağırın dedi.
Doktor da Furkanı baban seni istiyor dedi. Gitti yanına.
-Halis baba iyi olacaksın canını sıkma Hülya torunun hepsi iyiler.
Tamam Furkan dünyadan göç etme vakti geldi çattı oğlum. Kızım ve torunum sana emanet bilirim sen emanete asla hiyanetlik etmesin verdiğim cüzdanı da hala açmamış olduğuna da adım gibi eminim. Sen benim duamsın vesile cüzdan oldu. Kızımı sana vermek istedim başta kızımı sana layık görmediğim için de birsey diyemedim. Ama hep istedim hep dua ettim ben demeden bir birinizi aynı cüzdan olayıyla buldunuz ve gördünüz. Senin sayende kızım değişti bambaşka biri oldu besmelesiz bir iş yapmaz abdestsiz gezmez oldu. Artık sen benim oğlumsun ölürsem beni sen yıka annesini trafikte kaybettiğimiz den beri Hülyam’ın üstüne gitmedim onu incitme torunuma iyi bak…
Hıçkırıklar içinde kaldı Halis bey.
Baba baba dedim doktor dedim. Son sözü şehadet oldu babamın…
Gülüyordu gülümsüyordu ben yıkadım babamı öyle güzel kokuyor du ki ölüsü mest oldum. O kadar zenginlikte haram bulaşmamıştı bedenine belli ki bu koku cennet kokusu gibiydi. Dünya kokularına benzemiyordu.
Babamı göz yaşları içinde defnettik.
Cüzdanı açtım. Ölünce aç demişti babam, yıllardır yanımda taşıdım lakin hiç açmadım vasiyeti de bir emanetti benim için.
Merak ettiğim lakin elimi bile süremedigim cüzdanı açtım aşkla.
Başta Besmele yazan bir kağıt vardı.
Oğlum Furkan günlerdir rüya görüyorum kızım Hülya ile evleneceksiniz ve çocuğunuz olacak.
Bu rüyanın Şeytani değil rahmani olduğunu anladım. Bu cüzdanı ben ölünceye kadar açmaman da rüyamda bana gösterildi. Hazreti Ibrahimin rüyasına benzer bir şey bu.
Ben artık öldüm ve elinde bu cüzdan var. Içinde vasiyet namem var tüm servetimi sana bırakmıyorum. Senin huzurun parada değil Hülya da parayı nereye ne kadar vereceğini listeledim artan parayi da fakir fukara ya dağıt. Ve bir tane Adıma KUR’AN kursu yaptır. Fabrikayı da ustabasına hibe et. Yani onu ortak yap. Fabrikadan gelen kendi hisseni de Kuran kursuna bağışla.
Senin paraya ihtiyacın olsaydı o cüzdanı çağlardın. Sen en değerli hazineye kavuştun Mühendissin paraya ihtiyacinda yok Ahiret için var gücünle çalış oğlum.
Mülk Allah’ındır. Eğer ki ben ölmeden bu cüzdanı açsaydın. Emanete hiyanetlik etmiş olacaktın. Bir kere daha emanete hiyanetlik etmediğin için takdirimi kazandın kızıma torunuma iyi bak ve asla dürüstlükten ayrılma oğlum.
Ruhuma bir yasin okumayı da ihmal etmeyin. Allah’ın Selamı üzerine olsun baban Halis. ..

Hülya ile okunulan bu mehtupta ne yazarsa Furkan aynısını yaptı Afrika’dan Suriye’ye Mısır’a Arakan’a Filistine Doğu Türkistan a ve türkiyede ki fakir fukaralara herkese yardım etti emaneti yerine getirmek için Hülya’sı ile hizmet için çalıştı. Babası onlara parayı değil davayı miras bırakmıştı. Fakir fukaraya yardım ettikçe yüreklerde ki iman ateşi zirveye çıkıyordu….

Işte değerli okuyucularım ben böyle evlendim.
Bir cüzdanla iş buldum bir cüzdanla evlendim bir cüzdanlada islamı dava edindim.
Dürüstlük ve emanete sahip çıkmak. Insana paradan daha değerli şeyler kazandırır. Unutmayın hayat dürüstlük ve doğruluk üzerine kurulmuştur.
…..

Çevrimdışı omer68

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 17 Ara 2013 22:59:48
Hayat kurtaran süt

Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Babası okul ihtiyaçlarını karşılayamadığından okumak için para kazanmaya ihtiyacı vardı. Ev ev dolaşıp eşyalarını satıyor, eline geçen parayla tekrar eşya satın alıp satıyordu. Bu şekilde hem ailesine para getiriyor, hem okul ihtiyaçlarını karşılıyordu.

Yine böyle günlerden bir gün, hiçbir şey satamamış ve karnı da çok acıkmıştı. Karşısına çıkan evlerden birini çalıp, yiyecek istemeye karar verdi. Ve bir evin kapısını çaldı. Kapıyı sevimli, genç bir bayan açmıştı. Bayanı görünce utandı ve sadece tek bir cümle kurabildi:
 
“Affedersiniz, bir bardak su verebilir misiniz?”

Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek büyük bir bardak süt ikram etti. Çocuk sütü içtikten sonra:

“Çok teşekkür ederim. Borcum ne kadar?”

Genç bayan tatlı bir gülümsemeyle cevap verdi: “Borcunuz yok. Bize gösterilen şefkat karşılığında, bir şey beklenilmemesi gerektiği öğretildi.”

Çocuk bayana teşekkür ederek oradan ayrıldı. Evden uzaklaştığında kendisini huzurlu ve mutlu hissediyordu. Genç bayan sanki ona yaşama sevinci vermişti. Bu asla unutamayacağı bir iyilikti. Genç bayanın oturduğu ev, kasaba zihnine kazınmıştı.

Aradan yıllar geçmiş ve Howard okulunu bitirmiş, doktor olmuştu.

Bir gün eline bir hastanın dosyası geçti. Hastanın geldiği memlekete bakınca onu hemen tanıdı. Ve hastayı gördüğünde de yanılmadığını anladı. Aradan yıllar geçmesine rağmen onu tanımış, heyecanlanmıştı. Yıllar önce kendisine yaptığı iyiliği, karşılıksız şefkatini hiç unutamamıştı. Şimdi artık ona teşekkür edebilme fırsatı bulmuştu. Bayan çok ender bir hastalığa yakalanmış ve yöredeki doktorlar çaresiz kalınca hastayı büyük şehre yani Howard’ın hastanesine sevk etmişlerdi. Dr. Howard Kelly hastasıyla yakından ilgilenmiş ve günler, aylar süren tedaviden sonra bayan artık sağlığına kavuşmuştu.

Tedavi bittikten sonra Dr. Kelly faturayı istedi ve denetledikten sonra bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek zarfı aldı. Açmaya korkuyordu. Biliyordu ki çıkan faturayı ödemeye gücü yetmeyecekti. Belki hayatı boyunca bu faturayı ödeyebilmek için çalışacaktı. Ülkenin en ünlü hastanelerinin birinde aylarca kalmıştı. Çaresiz zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Notu okuduğunda gözlerine, yaşadıklarına inanamayacaktı. Çünkü notta şunlar yazılıydı:

“Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.”

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 24 Ara 2013 18:39:38
ÖMüR, EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR ...
" Bir dede ile torunu arasında geçen,
ömrün ne kadar kısa olduğunu güzel bir dille
bizlere hatırlatan sıcacık bir hikaye.
Torunu, dedesine merakla soruyor:
‘Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?
’Dede tatlı bir gülücükle:
Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.’ deyince torun:
‘Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?’ der.
Dede: ‘Evet yavrum. ömür, namazsız ezanla,
Ezansız namaz arası kadardır.’ diye cevap verir.
Torun yeniden sorar:
‘Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden
ne kastettiğini anlamadım dedeciğim.
Bu ne demek açıklar mısın?
‘ Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa:
’Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu.
O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi?
Işte o ezanın namazı kılındı mı?
Kılınmadı.
O ezan ‘namazsız ezan’dı.
İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur.
O da ‘Ezansız namaz’dır.
Aslında o namazın ezanı insan doğunca okunmuştu kulağına.
Bak ey insan!
Doğdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatını iyi değerlendir.
Boşa vakit harcama!
İkazını yapıyordu o ezan.
İşte yavrum :
ÖMüR, EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR.
Sakın boşa geçirme.
Ömrünü dolu dolu yaşa, bir nefes bile boşluk bırakma ! "

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 24 Ara 2013 23:32:48
KARINCA DUASININ SIRRI...
Genelde dükkanlarda asılı duran karınca duasının kıssasını biliyormuydunuz?

Hz. Süleyman devridir Kuraklık ve kıtlık her yeri kavurmaktadır. Hz. Süleyman mü’min bir toplulukla beraber, şehrin dışına, yağmur duasına yönelmiştir. Yolda bir karınca dikkatini çeker… Zavallı hayvan sırtüstü yatmış, ayaklarını göğe doğru uzatmış, debelenip dua etmektedir. Karıncanın duasına kulak kabartır, Hz. Süleyman… karınca demektedir ki: “ALLAH’ım bizi Sen var ettin… Ve Senin rahmetin olmadan biz yaşayamayız Ya, bize su verirsin ya da bizi helak edersin. Emir, ferman Senindir.”
Gözleri yaşarır, peygamberin… Ve az sonra Cebrail’in getirdiği bir haberle de coşar, taşar, ağlamaya başlar..Cebrail, o karıncanın duasının kabul edildiği haberini getirmiştir.”
Peygamber yanındaki topluluğa döner:
“Dönün” der “Siz başkasının duasıyla sulanacaksınız.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 26 Ara 2013 23:28:07
.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 28 Ara 2013 09:00:27
Yaşlı bir MARANGOZUN, emeklilik zamanı gelmişti. PATRONU olan müteahhite, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Müteahhit, bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan; son bir EV daha inşaa ettikten sonra, işi bırakmasını rica etti. MARANGOZ kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve KALİTESİZ malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra; eve bakmaya gelen patronu, dış kapının ANAHTARINI marangoza uzattı ve :

- BU EV senin, bugüne kadar bana vermiş olduğun EMEKLERİN ve DÜRÜST ÇALIŞMANIN karşılığı..! dedi.

Marangoz şaşırmış ve UTANMIŞTI. İçinden :

- Keşke yaptığım evin, KENDİ EVİM olduğunu bilseydim..! diye geçirdi ama nafile.

Diyeceğim o ki :

UNUTMAYALIM..!

"Hayat, bir KENDİN YAP tasarımıdır."

Bugünkü DAVRANIŞ ve SEÇİMLERİMİZ, yarın yaşayacağımız EVİ kurar..! ...

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 28 Ara 2013 20:04:35
.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.381
  • 224.147
  • 28.381
  • 224.147
# 29 Ara 2013 11:29:34
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.

Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer,son derece adildir, elbette seni dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle.

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim,kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde.Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle konuşur.Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır.

Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.

Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der.

Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın:

İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi.Bize yardım etti. Sonra da; gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğinisöyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.

Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım,teklifinde bulundu. Biz de gittik. Huzura çıktık.

Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yerianlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.

Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir.

Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.

Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.

Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.

Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?

Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de İslam’a girdi.

Fazla söze gerek var mı sizce? Bence hayır. Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükafat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi kılı kırk yarabiliyor muyuz? Sözüm elbette sadece yetkililere değil, herkese ama başta kendi nefsim olmak üzere herkese.
[37]

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 31 Ara 2013 21:57:37
HERKES SOYUNA ÇEKER

Bir padişah Hızır'ı görmek istiyordu.
Bir gün bunun için tellallar çağırttı "Kim bana Hızır'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım" dedi.
Bir çok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu.

Karısına dedi ki: "Hanım ben padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsade alacağım Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım
Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz"
Adamın karısı kanaatkar biriydi "Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye Bundan sonra da idare ederiz Vazgeç bu tehlikeli işten" dedi Ama adam kafaya koymuştu Padişaha gidip Hızır'ı bulacağını söyledi Bunun için kırk gün izin istedi Hızır'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı Bunları evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu.

Kırk günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp herşeyi itiraf etti: 'Benim aslında Hızır'ı falan bulacağım yoktu Ailece sıkıntı çekiyorduk Hızır'ı bulacağım diye sizden dünyalık almak istedim" dedi Padişah buna çok kızdı: "Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?" diye bağırdı Adam da her şeyi göze aldığını söyledi Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu.

Birinci vezire sordu:
- Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?
- Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım
Bu sırada peyda olan, nurani, ak sakallı bir ihtiyar I vezirin sözleri üzerine söyle dedi: Küllü şeyin yerciu ila asıhı"
Padişah ikinci vezirine sordu:
- Bu adama ne ceza verelim?
- Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım
Biraz önce ansızın ortaya çıkan ihtiyar yine "Küllü şeyin yerciu ila aslını" dedi
Padişah üçüncü vezire sordu:
- Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu adama ne ceza verelim?
- Padişahım bana göre, bu adamı affedin Size yakışan, sizden beklenen budur Bu adam önemli bir suç isledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli
Nurani ihtiyar yine söze karıştı: "Küllü şeyin yerciu ila asıhı"
Bu defa padişah o yaşlı zata yöneldi:
- Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?
ihtiyar cevap verdi:
- Senin birinci vezirinin babası kasaptı Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bah setti Yani aslını gösterdi İkinci vezirin babası yorgancı idi Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk vb doldururdu O da babasına çekti
Üçüncü vezirin ise babası da vezirdi O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi Benim söylediğim söz "Herkes aslına çeker" demektir Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte vezir, Hızır istersen (kendini göstererek) işte Hızır, bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm, dedi ve kayboldu.

Çevrimdışı harabeyim

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.209
  • 6.775
  • Müdür Yetkili
  • 1.209
  • 6.775
  • Müdür Yetkili
# 31 Ara 2013 22:14:04
Hikaye çok güzeldi. Böylesi güzel bir paylaşım için teşekkürü yazılı olarak iletmek istedim.

Evet herşey aslına çeker. Soyunda olan tırnağında getirir emsali...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK