Yorumsuz! : Haberler

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.853
  • 94.527
  • 10.853
  • 94.527
# 08 Haz 2012 00:12:38
Merkezi,
MARMARA EREĞLİSİ AÇIKLARI-TEKİRDAĞ (MARMARA DENİZİ)
olan 5.1 şiddetinde deprem meydana geldi.
Marmara bölgesine ve depremi hisseden herkese çok geçmiş olsun.

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 08 Haz 2012 00:18:35
çokkk geçmiş olsun,Allah beterinden korusun arkadaşlar...
...................
ASELSAN'ın yüzde 51 oranındaki hissesinin İsrailli bir şirkete satıldığı haberi sosyal medyayı karıştırdı   .02 Haz 2012
 
 Türkiye'nin en önemli askeri teknoloji üretici şirketlerinden ASELSAN'ın hisselerinin İsrailli bir şirkete satıldığı haberi Twitter ve Facebook üzerinden ışık hızında yayıldı. Konuyla ilgili Savunma Sanayi Müsteşarı'yla görüşen Bakan Egemen Bağış iddiaların asılsız olduğunu duyurdu

ISRAEL MILITARY INDUSTRIES

Türk ordusunun teknoloji ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan ASELSAN'ın, yüzde 51'inin İsrail devlet şirketi Israel Military Industries satıldığına yönelik bir mesajla internette karşılaşırsanız sakın şaşırmayın.

Halka açık bir şirket olan Aselsan 'da gizli kapaklı bir hisse devri olması mümkün değilken, ilk olarak sosyal medyada ortaya çıkan yalan, aynı "Münir Özkul öldü" haberlerinde olduğu gibi ışık hızında yayıldı.

İSRAİLLİ DEĞİL ÜRDÜNLÜ FİRMA

Kamuyu Aydınlatma Platformu'na geçen ay Aselsan tarafından Ürdün'de bir Arap şirketiyle ortak olarak yeni bir şirket kurulacağı bildirilmişti. Yeni kurulacak şirkette Aselsan'ın payının yüzde 49 olacağı şeklindeki bilgiyi evirip, çevirenler "Aselsan'ın yüzde 51'i İsrail'e satılıyor" haline dönüştürerek yeni bir internet operasyonuna imza attı.

EGEMEN BAĞIŞ YALANLADI

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Twitter üzerinden konuyla ilgili olarak "Savunma Sanayi Müsteşarımıza sordum: Aselan'ın %51'nin İsraillilere satıldığı iddiası tamamen uydurma bir palavra ve yalanmış. Bilginize" açıklamasını yaptı.

Çevrimdışı duyguaydın

  • Moderatör
  • *****
  • 5.367
  • 125.966
  • 5.367
  • 125.966
# 08 Haz 2012 11:05:12
  İyi Uykular Türkiye 

  Uğur DÜNDAR yeni kitabı okumanızı tavsiye ederim.

 Aaa ben bunu buraya yazmayacaktım, bak şimdi.(BU KISIM  ASELSAN İLE İLGİLİ YAZDIĞIM MESAJIN SİLİNMESİ NEDENİYLE YAZILMIŞTIR.)

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.853
  • 94.527
  • 10.853
  • 94.527
# 08 Haz 2012 20:36:56
 Velilere karne uyarısı

2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı tamamlanıyor. İlköğretim ve ortaöğretimdeki yaklaşık 17 milyon öğrenci bugün karne heyecanı yaşayacak.


Psikolojik Danışman Dolunay Kadıoğlu, karnenin, velilerin çocuklarına verdikleri değere, sevgiye verilen not olmadığını belirterek, “Düşük karne notu alan öğrencilerin velilerinin çocuklarına yaklaşımı onların derslerden tamamen soğumalarına neden olabilir” dedi.

 Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimdeki 16 milyon 845 bin öğrenci ve 775 bin öğretmen, yaz tatiline çıkacak. Bu yıl okula başlayan 1 milyon 259 bin ilköğretim öğrencisi de ilk kez yıl sonu karnesi almanın heyecanını yaşayacak.

 

Psikolojik Danışman Kadıoğlu, öğrencilerin düşük karne notlarında velilerin yıl içindeki davranışlarının büyük payı olduğunu söyledi. Aşağılayıcı tavır ve davranışların, çocuk üzerinde olumsuz etkiye neden olacağını bildiren Kadıoğlu, “Düşük karne notu alan öğrencilerin velilerinin çocuklarına yaklaşımı onların derslerden tamamen soğumalarına bile neden olabilir. Çocuğun öz değer algısı, başarıya verdiği anlam velilerin çocuklarına yaklaşım modeliyle şekillenir. Çocuğunuzun karne notu düşükse bu sonuçtaki sorumluluğunuzu kabul edin ve çocuğunuzu koşulsuz sevdiğinizi hatırlayın” dedi.

 

Yaz tatilinin amacının tatil olduğunu, çocukların arkadaşlarıyla oynamasının, spor yapmasının, keyifli ve eğlenceli zaman geçirmelerinin onların zihinsel, bedensel ve duygusal gelişim sürecinde çok önemli olduğunu hatırlatan Kadıoğlu, velilere şu önerilerde bulundu:

“Onunla birlikte notlarını düzeltmek için neler yapabileceğinizi sakince konuşun. Eğer kendi hayatınızda da düşük notlar ya da karneler varsa kendinizden örnek verin ve nasıl düzelttiğinizi ya da düzeltemediğinizi anlatın. Kendi çocukluğunuzda ailenizin size nasıl davranmasını isterdiniz, hangi davranışlar hoşunuza giderdi hangileri sizde hiç işe yaramazdı? Bunları hatırlayın. Karne sadece derslere verilen notlardır çocuğunuza verdiğiniz değere, sevgiye verilen not değildir. Onu sevdiğinizi her fırsatta söyleyin. Onu dinleyin ve anlamaya çalışın. Yaz tatilinde verilen ödevleri yapmaları konusunda onları çok zorlamadan, esnek planlarla günlük ya da haftalık zaman dilimleri halinde bunların yapılmasına destek olun. Yazın bol bol kitap okumaları, ilgi duydukları sosyal etkinliklere ya da hobilere yönlenmelerine yardım edin. Hobiler kişinin kendini keşfetmesine ve tanımasına destek olur. Bir yıl boyunca çocuğunuza yeterince zaman ayıramadıysanız birlikte bol bol kaliteli zaman geçirin.”

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.853
  • 94.527
  • 10.853
  • 94.527
# 16 Haz 2012 17:26:30
İdeal dil öğrenme yaşı 3

Bir çocuk, üç ya da dört dil öğrenerek büyüyebiliyor. Çünkü bebek için dil öğrenmek, çevresindekilerle nasıl anlaşacağını bilmek gibi. Uzmanlar, dil öğrenmek için en ideal yaşın üç olduğunu belirtiyor.   




Helen Doron Türkiye Genel Müdürü Bora Gündüzyeli, erken yabancı dil eğitiminin önemi hakkında sorularımızı yanıtladı.

 Küçük yaşta dil öğrenmek neden önemli?Küçük yaşta yabancı dil öğrenmeye başlayan çocuk, dil kavramının varlığını hissettiği için ana dilini daha iyi anlar. Tek dil bilen ve bundan dolayı dünyada sadece kendi dili ve kültürüne önem veren çocuklara göre daha geniş bir kültür anlayışına sahip olur. Yabancı dilde öğrendiği bir deyim onun kendisinden farklı olan insanlara karşı daha toleranslı olmasını sağlar. Ayrıca küçük yaşta edineceği yabancı dil, uzun dönemde uluslararası kültürleri anlamasına da katkıda bulunur.

 

Yabancı dil öğrenmek için en uygun yaş ne?Çocuğa ikinci bir dil öğretmek için en uygun zaman, birinci dilin yani ana dilin edinilmeye başlandığı zaman. İki dili duyan ve iletişim kuran bir bebek, ikisini de anlayarak büyür. Bir bebek için üç ya da dört dil öğrenerek büyümek ve onları ayırt etmek olağandışı bir durum değil. Yetişkinlerin dil öğrenimi sırasında yaşadığı birçok zorluğa rağmen çocuklar bir veya daha fazla dili üç ya da daha erken yaşta kolayca öğrenebiliyor. Bebekler ve çocuklar dahidir. Çocuğunuz okuma-yazma dönemine gelmeden önceki dört yılda günlük İngilizce ya da başka bir yabancı dili   gerçekten çok hızlı şekilde, kalıcı olarak  öğrenebilir.

 

Neden bebekler ve çocuklar yabancı dil öğrenmeli?Çocukların dil öğreniminde sıklıkla ‘pencere’den bahsedilir. Araştırmalar gösteriyor ki; altı yaşına kadar insan beyni neredeyse gelişiminin büyük bir kısmını tamamlar. Çocuğun beyni, hayatının ilk altı yılında gerçekleri ve bilgileri alır, bunları hafızasında depolar. Yani beyni, uygun bilgi sağlanarak geliştirilebilir.

 

 

Geç yaşta dil öğrenmenin   dezavantajları var mı?Dil öğrenimine ne kadar geç başlanırsa, ana dili gibi konuşan birinin gramer hakimiyetine sahip olmak o kadar zorlaşır ve dil öğrenimi daha uzun süre alır. Hiçbir bilim insanının itiraz etmediği bir gerçek var: İnsanın öğrenme hızı yedi yaşından sonra sistematik olarak düşer, ergenlikten sonraysa yaşla öğrenme hızı ilişkisi artık önemsiz olur.

 

Henüz kendi dilini konuşamayan çocuğa ikinci bir dili öğretmek gerekli mi?Evet, hem de çok. İki dili duyan çocuk, bu iki dili de anlayarak büyür. Bir bebeğin 3-4 dille büyümesi ve hepsini anlaması görülmemiş bir şey değil. Araştırmalar, çocuğun duyduğu dilleri birbirinden ayırt edebileceğini gösteriyor.

Erken yaşta değişik diller öğrenmek, çocuğun zeka kapasitesini de geliştirir.  Ayrıca çocuk gelişim uzmanları, değişik diller öğrenmenin çocuğun matematiksel ve bilimsel kabiliyetini geliştirmesinde yardımı olduğunu kanıtladı.

 

ÖMÜR BOYU UNUTULMUYOR

 

Ana dil öğrenmek; okumak ve yazmak yoluyla değil, nesneleri kavramak, ifade etmek ve konuşmak yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle bebeklere uygulanacak yöntemde; kelime dağarcığını geliştirmeye yönelik oyunlar, şarkılar ve müzik kullanılmalı.

 

Çocukların öğrenme kabiliyeti üç aylıkken başlıyor. Yani yabancı dil için öğrenmenin başladığı o dönemde eğitim gerekiyor. Bebeklerin beynine kaydedilen kelimeler ömür boyu

orada kalıyor.

 

ERKEN YAŞTA BAŞLAMANIN AVANTAJLARI

* Ne kadar erken yaşta başlanırsa, öğrenme o kadar kolay, kalıcı ve doğal olur.

* Çocuk, dil öğrenmekten zevk alır. 

* Çocuk ne kadar küçükse, o dilin gramer ve telaffuzuna ana dili gibi hakim olması o kadar kolaylaşır.

* Araştırmalar; çok dil konuşan insanların beyinlerinde, tek dil konuşan insanlardan daha fazla sinir hücresi kullanıldığını, bunun da doğal bir şekilde beyin faaliyetlerini artırdığını gösteriyor. 

* Çok küçük yaşta ikinci bir dil öğrenmek, çocuğun beynindeki duygusal bölge ve zekaya giden yolları geliştirir.

Çevrimdışı huseyinyesilot

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 11.760
  • 145.967
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 11.760
  • 145.967
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 19 Haz 2012 22:34:28
Can yakan detay: Saldırı göz göre göre gelmiş                              
                                                                                                            Güncelleme:19 Haziran 2012 16:14
 
Hakkari'de 8 askerin şehit olduğu saldırıyla ilgili çarpıcı bir ayrıntı ortaya çıktı.
 
Saldırıdan 15 gün önce istihbarat kaynaklarının bölgeye 5 ayrı PKK'lı grubun sızdığı ve ses getirici eylem hazırlığında oldukları yönünde uyarıda bulunduğu öğrenildi. Medyaya da yansıyan haberlerde istihbarat kaynaklarına dayanılarak, bölgeye sızan PKK'lı sayısının 600 olduğu dahi belirtildi.
Hakkari'de adeta geliyorum diyen saldırı konusunda istihbarat kaynakları bir gün arayla iki ayrı uyarıda bulunmuş.
'İstihbarat Birimlerinden şok rapor' başlığıyla verilen 06.06.12 tarihli bir haber aynen şöyle:
 
OPERASYON BAŞLATILMASI BEKLENİYOR
 
"İstihbarat birimlerince yapılan çalışmalarda Hakkari kırsalına 5 grup teröristin sızdığı ortaya çıktı.
Teröristlerin büyük saldırılar planlandıkları belirlendi.
Teröristlerin özellikle Uluyol mevkiinde 20 kişilik, Kırıkdağ ve Kazan bölgesinde ise 30'ar kişilik gruplar halinde oldukları tespit edildi.
Küçük gruplara ayrılan teröristlerin de şehir merkezlerine yakın bölgelerde mayınlı saldırılar yapmaya hazırlandıkları öğrenildi.
Raporda Irak'ın kuzeyinden sızan teröristlerin Siirt, Şırnak, Bingöl, Van ve Bitlis kırsalına patlayıcı ve mühimmat taşıdıkları belirtildi.
Yine alınan bilgilere göre bölgede bulunan Kavaklı, Oğul, Kazan, Kırıkdağ, Cilo, Alandüzü, Yukarı Uluyol gibi köylerin kırsallarında teröristlerin varlığı biliniyor.
Güpe gündüz teröristlerin yol kesip propaganda yaptığı ve vatandaşlardan haraç kestiği öğrenildi.
Teröristlere yönelik askeri birliklerin hızlı bir şekilde operasyon başlatması bekleniyor."
 
BİR GÜN SONRA DA BÖLGEDEKİ TOPLAM TERÖRİST SAYISI
 
İstihbarat kaynakları, bu şok raporun kamuoyuna yansımasından bir gün sonra da bölgedeki saldırı hazırlığındaki terörist sayısını vermiş.
Terörist sayısıyla ilgili bilgi de medyada
05.06.2012 tarihinde şöyle verildi; "İstihbarat kaynaklarına göre Hakkari'de 600 terörist var."

KAFALARDA SORU İŞARETLERİ
 
İstihbarat kaynaklarının 15 gün önceden Hakkari'yi adres göstererek uyarmasına rağmen tedbir alınmaması ve Hakkari Dağlıca'da bugün 3 ayrı noktadan gerçekleştirilen saldırıda 8 askerin şehit edilmesi kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Daha önce bölgede gerçekleştirilen karakol saldırılarının daha önceden bilindiği ve buna rağmen tedbir alınmadığı ses kayıtları ile ortaya çıkmıştı.
 
KADIN TERÖRİST 3 GÜN ÖNCE SALDIRIYI BİLDİRDİ
 
İsminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 3 gün önce teslim olan bir bayan teröristin bölgede büyük bir saldırının olacağı bilgisini verdiğini belirtti.
PKK kamplarından kaçarak Aktütün 5. Hudut Tabur Komutanlığı ekiplerine teslim olan kadın teröristin 3 gündür ifadesinin alındığı öğrenildi. Çok yakın bir zamanda bölgede ses getirecek büyük bir eylemin olacağını ifade ettiği öğrenilen PKK'lı, özellikle Hakkari bölgesinde bir saldırının mutlaka gerçekleştirileceğini söylemiş. PKK'lı kadının ifadesi doğrultusunda bölgedeki tüm askeri birlikler alarm durumuna geçerken, saldırının nereye yönelik olduğu tam olarak bilinmiyordu.
 
HERONLAR 300 PKK'LIYI NASIL GÖRMEDİ?
 
İşte Dağlıca'da verilen 8 şehidin ardından herkesin cevabını beklediği o can alıcı soru.
Uludere'de 40 kişiyi gören Heronlar Dağlıca'da 300 kişilik PKK'lı grubu nasıl görmedi? İşte herkesin cevabını beklediği o can alıcı soru.
Dağlıca'da 8 askerin şehit olduğu çatışma sonrası gözler yine insansız hava araçlarına çevirdi.
Bölgeden gelen bilgilere ve saldırının büyüklüğü düşünüldüğünde saldırıyı 200-300 kişilik bir PKK'lı grubu gerçekleştirdi. Bu kadar büyük bir grubun ağır silahlarla Kuzey Irak'tan geçip saldırıyı gerçekleştirmesi ortada bir güvenlik zaafiyetinin olduğunu ortaya koyuyor.
Saldırı sonrası akıllara gelen bu soru CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun da gündemindeydi.
Kılıçdaroğlu bu soruyu ve benzerlerini şöyle yöneltti:
"20 yaşında şehit olan askerlerimiz dolayısıyla bizim sorumluluğumuz yok mu? Bu soruyu kendimize sormayacak mıyız? Oturup düşünmemiz gerekiyor. Neden bu olaylar oluyor? Bütün yurttaşlarımı düşünmeye davet ediyorum. Bu olaylar devam ettikçe siyaset kurumu acaba ne yapıyor? Bu, hepimizin, üzerinde dikkatle duracağı bir konudur. Uludere'yi hatırlayın. İnsansız hava araçlarının tespit ettiklerini bombaladılar. Bir de Dağlıca... Ağır silahlarla geliyorlar, hazırlık yapıyorlar, etrafı sarıyorlar, ateş ediyorlar ve 8 asker şehit oluyor. Ellerini, kollarını sallayıp gidiyorlar. Biz sormayacak mıyız, 'Senin insansız hava araçların ne oldu?' diye. Sana istihbarat verilmedi mi?" dedi.

KAYNAK:

  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 20 Haz 2012 00:50:33
Muallim mi, hoca mı, öğretmen mi?


19 Haziran 2012 Salı 11:53


Merhum Cemil Meriç yıllar yıllar önce isyanını, "Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime" sözleriyle dile getirirken ne çok tepki almıştı.. Aydınların böyle bir özelliği var işte. 30 yıl sonra yaşanacakları öngörüp, teşhisi koyabilmek.
 
Herşey ufak ufak değişti aslında..

Cemil Meriç yazmadan çok önce değişmişti. Önce alim yetiştiren "muallim" ünvanını terkettirdiler. Laik Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde alim yetiştiren muallimler yetişemezdi. Yetişse bile o zehirli fikirleriyle alimler yetiştiremezdi.
 
Yoksa Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılması an meselesiydi.
 
"Onlara hoca diyelim" dediler.
 
Çok sürmeden bu ünvan da onları rahatsız edecekti. Perran Kutman'ın o meşhur dizide söylediği gibi, "Hoca camideydi.."
 
Hiç camii imamıyla bir öğretmen aynı kefeye konulabilir miydi?

Farkına bile varamadı öğretmenler. Sizi yüceltiyoruz diye sıradanlaştırıldıklarının, ötekileştirildiklerinin farkında bile olamadılar.
 
Camilerdeki hocaları hakir gördüklerinin, aşağıladıklarının farkına bile varmadan, "Evet bu en iyisi" dediler. Dil alışkanlığından ötürü "Hocam" diyen öğrencilerin tokatlandığı bile oldu. Çocuklar zamanla pratik yolunu buldu ve onları olabilecek en anlamsız isimle çağırmaya başladı: "Örtmenim"
 
Oysa öğretmen görevi gereği, mesleği öğretendi. Ama hoca, hayat tarzı aşılayan, yetiştiren, aydınlatan ve adeta dehayı ortaya çıkarandı. Ebediyete kadar saygı duyulandı. Nerede görülürse görülsün, "O benim hocamdır" denilerek baştacı edilen, eli doyasıya öpülendi.
 
Sonra talebe kelimesini aradan kaldırdılar. Modern dünyanın bir parçası oluverince bu talebe sözü çok yavan kalacaktı.

Onlara da "Öğrenci" dediler..
 
Öğrenci; Öğrenen, öğrenecek yaşta veya sıfatta olandı. Oysa talebe talep edendi. İlmi, irfanı talep eden, isteyendi ama bunun da farkına varmadılar.
 
Talebe öğrenci, muallim ve hoca da öğretmen olunca, o yüce değerlerin içi de zemberekten boşalır gibi boşaldı.
 
"Bu benim hocam" diyen talebenin yerine monte edilen medeni öğrenci "Ha o mu. O bizim sosyalci", "bizim matematikçi", "bizim fenci" diyerek öğretmeni maaş karşılığı 45'er dakikalık sınırlar içinde ders veren memur gibi gördüğünü ilan etti.
 
Talebesinin önünde el pençe divan durduğu hocanın yerine, öğrencisinin karşısında elini cebinden çıkarmadığı, ayak ayak üstüne attığı, karıdan kızdan manitadan rahatlıkla bahsettiği öğretmenler gördük acı içinde.
 
Tüm zamanların en büyük fatihi, Fatih sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin Hazretleri'nin huzurunda nasıl ve neden iki büklüm durduğunu o çocuklara anlatamadık. Çünkü biz Osmanlı'nın devamı değildik. Biz genç Türkiye Cumhuriyeti'ydik. Öyle utanılası (!) bir tarihle bizim bağımız olamazdı..
 
Şimdi ise kala kala elimizde sırasıyla öğrencinin, velinin, milli eğitim bakanının dövdüğü öğretmenler kaldı..
 
Avrupa ülkelerinin çağ atlatan eğitim paketini Türkiye'ye monte etmeye çalışanlar, kendi kültürünü ve kendi değerlerini o eğitimin içine yerleştiremeyince dip yaptık.

Mimar Sinan'ın Mehmet Akif Ersoy'un, Kanuni Sultan Süleyman'ın, Ali Kuşçu'nun, Harezmi'nin, Piri Reis'in...

Mevlana'nın Yunus Emre'nin ve bugün tüm dünya ülkelerinin halen tedavi yöntemlerini kullandığı İbni Sina'nın..
 
Evliya Çelebi'nin, Pir Sultan Abdal'ın, Akşemseddin Hazretleri'nin, Hacı Bektaşı Veli'nin, Cengiz Han'ın, Alparslan'ın...
 
Sayayım mı daha?..
 
Hazerfen Ahmet Çelebi'nin, lll. Sultan Selim'in, Nasreddin Hoca'nın, Karagöz'ün, Uluğbeyin, Yıldırım Bayazıd'ın, Fuzuli'nin, Şems Tebrizi'nin, Osman Gazi'nin, Barbaros'un, Baki'nin...
 
Necip Fazılları, Nazım Hikmetleri, Cemil Meriçleri ve diğer üstadları saymıyorum..
 
Allahualem saysam 100 tane böyle sayfa daha çıkar..
 
Bir zamanlar dehaların, mucitlerin mantar gibi yetiştiği şu bereketli coğrafyaya şöyle bir dönün bakın..
 
Hadi gelin siz de beni utandırın ve son dönemlerde yetişmiş birkaç adamın ismini alt alta yazın da göreyim..
 
Yazamazsınız.. Yazdıklarınız da kusura bakmayın ama tırışka kalır tırışka..
 
Hiperstar (!) Ajdar bu ülkede makine mühendisliği de yapıyorsa, "Panpişlerim" diyen kadın bu ülkede aynı zamanda sanat icra ediyorsa, alimlerimiz Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk ve Adnan Oktar'dan oluşuyorsa...

Ciciş kardeşlerle gurur duyduğumuz bir asırdaysak...
 
Biraz Tarkan, biraz Fazıl Say'la gurur duyabiliyorsak... Nobellerde ödül almayanın dövüldüğü günümüzde bir nobel ödülü alan adamla on yıl gurur duyuyorsak...
 
Varın gerisini siz düşünün...
 
Okullarımızı, öğretmenlerimizi, öğrencilerimizi işte böyle bitirdiler...

Şimdi ise, "Yahu arkadaşlar, bir eğitim sistemi böyle yürümez" diyen öğretmenlerin kıyımına geldi sıra..
 
Bu ülkede 28 Şubat döneminde İmam Hatip Okulları'na ne yapıldıysa, bugün normal okullara da aynısı yapılıyor.

Niyet aynı değil ama kıyım şekli çok benzeşiyor..

Nimet Çubukçu ile başlayan işkence Ömer Dinçer ile zirve yolunda ilerliyor.
 
Anlayacağınız ızdırap aynı, çektirenler farklı...
 
Yazı çok uzadı...
 
Çarşamba günü ölmez de sağ kalırsam eğer, okullarda yaşanan ve hiç dillendirilmeyen rezillikleri... Öğretmenleriminizin en çok şikayet ettiği konuları ele alacağım..

Uğramayı unutmayın lütfen..
 

Süleyman ÖZIŞIK / İNTERNETHABER


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı DORUK17

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 569
  • 1.024
  • 569
  • 1.024
# 20 Haz 2012 02:08:44
sayın munzeviçığlık hocam,
ismin bir önemi olduğunu düşünmüyorum.bu meslek kutsal falan da değil.insanlara fransızların ekolunden gelme okullarda modernliği aşılıyor, onları kapitalist üretim ilişkilerine uyuma hazırlıyoruz.sırf cemil meriç veya başka büyük insanlar söyledi diye de hak vermek yanlış.bizim en büyük sorunumuz isim ile cismin varolacağı kanısı.bir şeye isim vermek sadece bir dilekten ibarettir.onun içini doldurmak, hak ettiğini vermek için ise düşünmek, emek vermek, geliştirmek amacıyla enerjiyi yoğunlaştırmak ve yönlendirmek gerek.bu da çalışkanlık ve işleyen bir zekayla olur.örneğin 4+4+4 lük sistem "yaptım oldu"mantığı ile geldi önümüze; bırakın alt yapısını üst yapısını,şimdiye dek tüm mevzuatın hazır hale getirilmesi gerekirti.Varmı bir çalışma, hayır.öğretmen atamaları ertelendi, neden diye sorduk bir birimize? norm kadro yönetmeliği eski sisteme göre, yeniye uygun hale gelmesi gerekir diye düşündük.değiştimi peki hayır.ee şimdi eski mevzuatla yeni örgütsel yapıyı belirleyeceğiz.bu zihniyet yeni değil.hızlı modernleşme çabası ile cumhuriyet kurulduğundan beri var.bu günden yarına devasa işlerin hayalini kurar ertesi güne yeni bir kimlikle uyanırız.aslı sorunumuz dünyaya bakışımızdaki sakatlık, ismimizin bir önemi yok.
öğretmenlerin bitişi bu günün işi değil.yıllarca limon satan öğretmen hikayeleri dilden dile dolaşmadı mı?gazetelerde az mı okuduk öğretmenler gününde öğretmene gıda maddesini hediye eden veli ve öğrencileri.bu günü eleştirmek için çok derelerden su getiripte alaka kurmanın bir anlamı yok.bu ülkede öğretmenlik mesleği on yıllardır ayaklar altında.sendikalarımız ise her yıl şunu kazandık bunu kazandık diye bizi uyutmaya kalktılar.tıpkı fabrikalar özelleştirilirken ses çıkarmayan işçi sendikaları gibi bir haldeler...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 21 Haz 2012 00:31:30
20 Haziran 2012 Çarşamba 16:35
 



Öğretmenlerle ilgili yazdığımız son yazıyı, “Bu ülkede 28 Şubat döneminde İmam Hatip Okulları’na ne yapıldıysa, bugün normal okullara da aynısı yapılıyor. Niyet aynı değil ama kıyım şekli çok benzeşiyor.. Nimet Çubukçu ile başlayan işkence Ömer Dinçer ile zirve yolunda ilerliyor.Anlayacağınız ızdırap aynı, çektirenler farklı…” diyerek bağlamıştık..
 
Sayısız mesaj geldi.
 
Meğer kabuklaşmış bir yarayı kaşımışız.
 
Öncelikle toplumda yaygın olan bir kanaati çürütmek gerekiyor. Bu hataya ben de düştüm ve öğretmenlerin 3 ay yıllık izin yaptığını yazdım. Bu yanlıştan dolayı özür dilemem gerekiyor çünkü ”Bari siz yapmayın Süleyman kardeşim” diyen isyan sözleri bir hayli fazla oldu...
 
Tabii öğrenci okuldan kopunca zannediyoruz ki öğretmenler de eli cebinde tatile çıkıyor. Halbuki, her şey süt liman giderse 2 ay, sıkıntılı geçerse 1 buçuk ay izin dönemleri var bu meslek grubunun personelinin.
 
Halk arasında öğretmenlik mesleği “kebap iş” diye tarif edilir nedense… Yazı tatilde, kışı tatilde geçirir. Kar yağsa tatildir, güneş olsa tatildir. Hepi topu 5-6 saat çalışır. Hele bir de ilkokul öğretmeniyse oooooh yeme de yanında yat! Çocuklara toplama çıkarmayı öğretmek dışında ne işleri var ki?..
 
Bunu hepimiz yapabiliriz değil mi?
 
Değil işte, değil!
 
Bir defa öğretmenlik mesleğine adım atmak, Sırat köprüsünden geçmek kadar zordur. Öyle “Üniversiteyi bitirdim, öğretmenlik belgemi elime aldım. Hangi okula kapak atsam acaba” demiyor bu meslek grubuna adım atanlar..
 
Bir KPSS sınavları var..
 
Burayı iyi kötü geçmeniz lazım.
 
İngilizce öğretmenine matematik, matematik öğretmenine İngilizce sorulur. Böyle saçmasapan bir sistem!
 
O sınavı geçenler kendilerini şanslı hisseder.
 
Ta ki devletin onlar için hazırladığı görkemli karşılama partisine katılıncaya kadar!..
 
Pek çok memur gibi kendi ülkelerinde sürgünü yaşarlar önce. “Adına şark hizmeti” denilen sürgünü…
 
Sen misin memurluk için, hele hele öğretmenlik için tırım tırım tırmalayan?
 
Ya Allah, Bismillah!..
 
Seni falanca falanca ilçenin, falanca köyünün falanca merrasına göreve gönderiyoruz. O köy tamamen Kürt köyüdür.
 
Git o Kürt çocukları eğit!
 
Sen onlardan Kürtçeyi, onlar senden Türkçe’yi öğrensin.. Kaynaşın gidin işte..
 
Kömür-odun yok. Okula tezek getirtmek, hatta sobayı yakmak senin işin.
 
Tamam tamam!.
 
Ddramatize etmeden farklı bir yerden gireyim konuya..
 
İstanbul’da bir okula atandın..
 
35-50 arası mevcudu bulunan bir sınıfta öğrencileri yetiştireceksin, eğiteceksin, topluma kazandıracaksın..
 
Yapacaksın da, çocuk okumuyor. 8 yıllık mecburi eğitim sistemi var. O çocuk senin tepene de çıksa sınıfta bırakamazsın.
 
Şimdi aynı sistem liseler için de uygulamaya konuyor.
 
Size yemin ediyorum.
 
Yazılarını okuduğunuz bu adam kulaklarıyla duydu aşağıda yazan diyalogları..
 
Öğretmen öğrenciye sesleniyor:
 
Sertaç oğlum gelir misin?
 
- Gelen yerlerim ağırıyor!
 
Oğlum bi gel sana söyleyeceklerim var, gel!
 
-Duyan yerlerim de ağırıyor!
 
Oğlum gelsene buraya!
 
-Kolaysa sen gel yaaa uşağına mı sesleniyorsun!?
 
Hadi gel eğit bu çocuğu…
 
Kolundan tutup, ”Gel yavrum buraya” dediğin an velisi okula geliyor. Olmadık sözler duyuyorsun..
 
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de sigara ve alkol alan öğrencilerin oranı yüzde 60..
 
Hadi buyur buradan yak!
 
Annesi babası boşanan sorunlu çocuğun sıkıntısı öğretmene, küçük yaşta sigaraya veya alkole başlayan öğrencinin sıkıntısı öğretmene, sınıfın disiplini öğretmene, okulun temizliği öğretmene…
 
Özel bir şirkette patronunun iki fırçasını kaldıramayan asistan bunalırsa hak, yeni fidanları hayata kazandırmaya çabalayan, bu uğurda her çileyi çeken, fırça yiyen, saygısızlık gören, dayak yiyen öğretmenler isyan edince tu-kaka!..
 
Veli döver, öğrenci trip atar, Bakan egolarını şişirmek için ağzına geleni sayar. Bırakın mukaddes meslek denmesini, kapı uşağına çevirdik bunları yahu..
 
Çünkü sahipleri yok!
 
Bir öğretmen arkadaş yazmış..
 
19 Mayıs törenlerinde iki veli yanyana oturmuş gösteriyi izliyor. Velinin biri diğerine, ”Aha bizim öğrencinin hocası da şu karşıdaki tipi kayık olan” diyor.
 
Böyle velinin çocuğunun okuyup Evliya Çelebi olmasını bekleyebilir misiniz?
 
Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri hocasına ders çalışmaya giderken elinde bir sopayla giderdi. O sopayı Fatih’e veren de bizzat babasıydı.. “Hani olur da emrinin dışına çıkarsan seni bu sopayla dövecek” diye verirdi o sopayı…
 
Şimdi öğretmen öğrencisine “Höt” dese, çocukcağızın hemen psikolojisi bozuluyor. hani öğrenciyi es kaza iterse, Falakaya çekmiş” sayılıyor o öğretmen! Çocuk sınıfta kalmışsa öğretmen bırakmıştır, yok sınıfı geçmişse öğretmenin hiç bir katkısı yoktur. Çocuk süper zekalıdır ondan geçmiştir..
 
Efendiler!..
 
Her meslek grubunun içinde hatalı, yanlış, kusurları olanlar çıkabilir. Şunu unutmayın ki, devlet memurları arasında eve iş götüren tek meslek grubu da öğretmenlerdir.
 
Kusura bakmayın ama bizler belli bir saatten sonra TV karşısında kıçını yayıp uzanırken, birileri evlerinde çocuklarımıza ertesi gün öğreteceği dersin ön çalışmasını yapıyor.
 
Bizler Sorvovior izlerken onlar öğrencilerin girdiği sınavdan aldıkları notları hesaplıyor. Bir dönemde yaklaşık 3 bin sınav kağıdı okumak ve ona göre notlar hazırlamak öyle kıçını koltuğa yaymakla yapılacak iş değil..
 
Eleştirebilirsiniz, kızabilirsiniz..
 
Ama Atatürk’e “Başöğretmen” dediğiniz bir yerde onun meslektaşları hiç mi saygıyı haketmiyor..
 
Hazreti Ali, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” demişti hani..
 
Kimse köle olmanızı istemiyor. Mukaddes bir mesleğe saygı duyulmasından başka dertleri yok ki bunların…
 
İçtiği hatır kahvesine 40 yıl ömür biçenlerin, o kahvenin tadına varıncaya kadar kendisine herşeyi öğreten öğretmenlere bir saygı, bir hürmet borcu var..
 
Bu ülkenin bakanı onlara fırça atıyor, azarlıyor hakir görüyor diye.. Bazı veliler onlara hakaretler, haksızlıklar ediyor ve hatta dövüyor diye.. Öğrenciler onların kadrini bilmiyor diye..
 
Değersiz olmuyorlar onlar…
 
Saf altın lağımın içine de düşmekle değer kaybetmediği gibi, öğretmenler de hakettikleri saygı ve sevgi gösterilmiyor diye değer kaybetmez!
 

Süleyman ÖZIŞIK / İnternethaber

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacer karatepe

  • Üye
  • *
  • 18
  • 11
  • 18
  • 11
# 21 Haz 2012 00:54:20
sistemi eleştirmek her zaman en kolay olandır önemli olan var olan sistemle başarılı bir öğretmen olmaktır. sadece öğrencinin değil, velinin, toplumun herkesin öğretmeni. öğretmenler odasında oturup derse geç girip benim aldığım maaş az diyen öğretmenler olduğu sürece bu böyle devam eder. Yeni nesil öğretmenlerin eseri değil mi? kim yetiştirdi bu yeni nesil öğretmenleri? içinde Allah korkusu olmayan helal para kazanmanın önemini bilmeyen öğretmenler değil mi? yani sadece belli bir kesimin okumasının önü açılıp diğer kesimin okumasının önü kapatılarak oluşturulan öğretmenler topluluğu. tek tip ideoloji benimsetilmek istenmedi mi? Ben mesleğimle gurur duyuyorum ve kendi yetiştirdiğim öğrenci ve velilerimden de oldukça memnunum. insanın kendi değerini yaptığı çalışmalar belirler, başkasının söylediği sözler değil!

Çevrimdışı eylulada1

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.164
  • 47.316
  • 4.164
  • 47.316
# 21 Haz 2012 14:34:46
  Öğretmenler alan sınavına girecek
   2010’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) ortaya çıkan kopya skandalı sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) gündemine aldığı öğretmen alımları için ayrıca alan sınavı yapılmasına yönelik çalışma sona erdi.ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, MEB’in en çok ihtiyaç duyduğu 15-16 alanda 2013’te alan sınavı yapacaklarını açıkladı. Demir, dün TBMM üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu toplantısına katıldı. Demir, öğretmenlerin seçimine yönelik komisyon üyelerinin sorusu üzerine şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanı ile öğretmen alan sınavı yapılması konusunda görüştük. Tüm alanlarda sınav yapmak zor. Çünkü bir söylentiye göre 87, bir söylentiye göre 137, başka bir söylentiye göre ise 180’den fazla farklı alan söz konusu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın en çok ihtiyaç duyduğu 15-16 alanda 2013’te alan sınavı yapacağız. Genel kültür, genel yetenek, eğitim bilimlerinin yanında bir alanın nasıl öğretileceğine ve o alanın kendisiyle ilgili sorular soracağız. Bir matematik öğretmeni genel kültür, genel yetenek ve eğitim bilimleri dediğimiz pedagojik formasyona tabi tutulacak, matematiğin nasıl öğretilmesi gerektiği yönündeki sorulara ve matematiğin cebiri, geometrisi konusundaki sorulara maruz kalacak.

KPSS’de de alan sorusu

Yeni düzenlemeyle, KPSS’ye giren öğretmen adaylarına genel kültür ve eğitim bilimlerinin dışında mezun oldukları bölümlerle ilgili sorular da sorulacak. KPSS’nin yanı sıra öğretmen adayları kendi alanlarında da sınava girecekler. Örneğin resim öğretmenliği için resim alanında, matematik öğretmenliği için matematik alanında öğretmen adayları ayrıca bir sınavdan geçecekler.

Çevrimdışı galipkudalak

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.129
  • 10.543
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.129
  • 10.543
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Haz 2012 15:00:27
Bizim çocuğun tipi kayık öğretmeni!

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.382
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 21 Haz 2012 20:56:23
Türk Eğitim-Sen'den Etik İlkeler Yasası!!

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un 21.06.2012 tarihinde yaptığı basın açıklamasıdır;
 

Başbakanlık, öğretmenler için etik ilkeler taslağı hazırladı. Bu taslakta yok yok. Dedikodu yapma. Öğrencilerine ideolojik davranma. Öğrenciyi küçük düşürme. Kötü muamele yapma, derse geç kalma, hediye alma.
 
Bugüne kadar öğretmenleri aşağılayan, küçük düşüren, rencide eden ne varsa yapan siyasi erk sonunda böyle bir taslağa da imza attı. Bu anlayışa YUH OLSUN! Öğretmeni bu kadar değersizleştiren bir siyasi erk, bir Milli Eğitim Bakanı olduğu müddetçe eğitim camiası daha neler neler yaşayacak kimbilir…

Demek ki bu ülkeyi yönetenlerin gözünde öğretmenler dedikodu yapan, ideolojik davranan, öğrenciyi küçük düşüren, onlara kötü muameleler yapan, derse geç kalan, sürekli öğrencilerinden hediye alan kişiler olarak görülüyor. Tüm öğretmen camiasını töhmet altında bırakanları, onlar için böylesine onur kırıcı, itibar zedeleyici bir taslak hazırlayanları KINIYORUZ.
 
Peki acaba bu ülkeyi yönetenler ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer biz öğretmenlerin gözüyle nasıl değerlendiriliyor. Türk Eğitim-Sen olarak Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı için ETİK İLKELER YASASI hazırladık. Bakın bu yasada neler var neler…
 
İŞTE TÜRK EĞİTİM-SEN’İN ETİK İLKELER YASASI!
 
ÖRNEK OL: Tutum ve davranışlarınla, sarfettiğin sözlerle örnek ol. Öğretmenleri küçük düşürücü, aşağılayıcı, yaralayıcı ifadeler kullanma, kelimelerini özenle seç.
 
KAVGACI OLMA: Muhalefete ve seninle aynı düşünmeyenlere karşı ‘Ali kıran baş kesen’ olma. Onların sesine kulak ver, üslubuna dikkat et.
 
MAKAMINI KENDİ ÇIKARLARIN İÇİN KULLANMA: Makamını kendi kişisel menfaatlerin, hırsların için kullanma. Bu koltukların geçici olduğunu unutma.
 
ADİL OL: Ülkenin tüm insanlarına karşı adil ol. Bu ülkenin büyümesinden adil bir şekilde pay dağıt. Amacın zengini daha zengin yapmak değil, orta ve alt gelir grubunun yaşam seviyesini yükseltmek olsun.
 
ÖĞRETMENE KILIK KIYAFETİNE ÖZEN GÖSTER DİYECEĞİNE, ÖĞRETMENLERE, MEMURLARA KIYAFET ALABİLECEĞİ ÜCRETİ VER:Kamu çalışanlarına insanca yaşacağı bir oranda zam yap. Çalışanları gülünç zam oranlarına mahkum etme. Onların ek ödemelerine göz dikme. Öğretmenlere ‘kılık-kıyafetine özen göster’ diyeceğine, onlara kılık-kıyafet alabileceği, kendini geliştirebileceği, çocuklarına iyi bir eğitim sağlayabileceği, evini geçindirebileceği ücreti ver. Sen her gün bir takım elbise giyerken, bu ülkenin çalışanlarının her gün aynı takım elbiseyi giymesine göz yumma.
 
ÖĞRETMENLERİN KAÇ GÜN TATİL YAPTIĞINDAN HABERDAR OL. ONLARI AZ ÇALIŞAN, ÇOK TATİL YAPAN, ÇOK KAZANAN KİŞİLER OLARAK LANSE ETME: Bu ülkede öğretmenlerin kaç gün tatil yaptığını, öğretmenlerin kaç saat derse girdiği, ne kadar ek ders ücreti aldığını iyi araştır. Onları az çalışan, çok tatil yapan, çok kazanan meslek grubu olarak gösterme, toplumu yanlış yönlendirme. Haksız, mesnetsiz açıklamalarına bir son ver. Öğretmenleri hedef tahtası yapma.
 
YANDAŞLARINA ÇIKAR SAĞLAMA, İDEOLOJİK DAVRANMA: Kendine yakın sendikaları destekleyip, onları hormonlu bir şekilde büyütme. Tüm sendikalara eşit mesafede ol, seni eleştiren sendikalara kulak ver. Yandaş sendika üyelerine makam, mevki verme. Çalışanların tehditle yandaş sendikalara üye yapılmasına engel ol.
 
TEHDİT ETME: İnsanları “Bizim takımımızdan olmayan yöneticinin bizimle çalışma zorunluluğu yok. İsteyen istediği yere gitsin’ gibi sözlerle tehdit etme. Herkese karşı kucaklayıcı ol, eleştiriye açık ol.
 
VERDİĞİN SÖZÜ YERİNE GETİR: Devlet adamı verdiği sözü mutlaka yerine getirir. İnsanların umutlarıyla, gelecekleriyle oynamaz. Söz namustur. Bugün bir söz verip, yarın unutmak devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşmaz. Dolayısıyla verdiğin her sözün arkasında ol. Hiçbir zaman sözünü çiğneme.
 
MEMURLARIN YAŞAM ŞARTLARIYLA İLGİLİ DOĞRU BİLGİLER VER:Memurların iki arabası olduğunu söyleyerek, insanları yanıltma, memurlar hakkında yanlış bir izlenim uyandırma. Memurlar bırak iki arabayı evine ekmeği zor götürürken, onları rantiyecilerle karıştırma.
 
AİLELERİ PARÇALAMA, SAĞLIK SORUNLARI YAŞAYANLARA, YÜKSEK LİSANS YAPMAK İSTEYENLERE KARŞI MERHAMETLİ OL: Özür grubu tayinlerini yılda bir kereye düşürerek, insanları mağdur etme. Çocukları analarından, babalarından ayırma, sağlık sorunları yaşayanlara karşı taş kalpli olma, yüksek lisans yapmak isteyenlerin önüne engeller koyma.

ÖĞRETMENİNE SALDIRANLARA KARŞI KAYITSIZ KALMA. ÖĞRETMENLERİ KORU, KOLLA: Öğretmenlerin uğradığı şiddet karşısında üç maymunu oynama. Onların can güvenliğini sağla. Öğretmenlere yapılan saldırıları evinde bir elinde çayın, diğer elinde kumandanla dizi seyreder gibi seyretme.
 
KARİYER VE LİYAKATİ OLMAYANLARI ÜST MEVKİLERE GETİRME, TORPİL YAPMA: Kariyer ve liyakate sahip olmayanları üst mevkilere getirme. Torpili hayatından çıkart. İşten anlamayanı, bilgisi olmayanı değil, hak edeni yücelt.

OLDUBİTTİYE GETİRME, BEN YAPTIM OLDU DEME: Bu ülkenin geleceğini çok yakından ilgilendiren meseleleri kendi çıkarların ve ideolojik saplantıların doğrultusunda çözmeye çalışma. Oldubittiye getirme, ‘ben yaptım oldu’ deme. Sonuçlarını iyi hesap et.
 
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERE KULAK VER: İktidara geldiğinizde 72 bin atama bekleyen öğretmen varken, bugün 350 bin öğretmenin atama beklediğini unutma. İhtiyaca uygun sayıda atama yap. Gerekiyorsa Maliye Bakanlığına karşı kazan kaldır. Atama bekleyen öğretmenlere başka işleri adres göstereceğine, bu soruna akılcı çözümler üret.
 
İNSANLARI 500-600 TL’YE ÇALIŞTIRARAK SÖMÜRME, EĞİTİMİN KALİTESİNİ DÜŞÜRME: Ücretli öğretmenliği getirip, insanları 500-600 TL ile çalışmak mecburiyetinde bırakma. Eğitimin kalitesini düşürme, verimli bir eğitim için sadece kadrolu öğretmen istihdam et.
 
Umuyoruz ki bu ülkeyi yönetenler hazırladığımız etik ilkeler yasasından ders çıkarır ve öğretmenler için hazırladıkları bu insanlık dışı, gurur kırıcı, üçüncü dünya ülkelerine has olan taslağı geri çeker. Herkes kendini aynada görmeli, çuvaldızı biraz da kendine batırmalıdır.
 
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı 007jamesbond

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 293
  • 453
  • 293
  • 453
# 22 Haz 2012 12:15:02
1 Asker ve 2 Öğretmen Kaçırıldı

Bitlis’te teröristler 1 asker ve 2 öğretmeni kaçırdı.


Cenaze defni için Bitlis'e giden konvoya saldırı düzenleyen teröristlerin, saldırı sonrasında yoldan geçen araçlarda yolculuk yapan 1 asker ile 2 öğretmeni kaçırdığı bildirildi.
 
Bitlis Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, dün saat 20.00 sıralarında Bitlis il merkezine cenaze defni için gelen gönüllü köy korucularının da aralarında bulunduğu konvoyun, terör örgütü PKK mensuplarınca Bitlis-Diyarbakır karayolunun 20. kilometresindeki Buzlupınar mevkisinde saldırıya uğradığı belirtildi.
 
Açıklamada, ''1'i emekli 2 köy korucusunun yaralandığı saldırının ardından, örgüt mensupları yoldan geçen araçlarda bulunan 1 asker ve 2 öğretmeni yanlarına alarak kaçırdı. Kaçırılan asker ve öğretmenlerin bulunması için bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı'' ifadeleri kullanıldı.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 22 Haz 2012 12:44:48
İl İçi ve İller Arası Atamalar
"İsteğe bağlı il içi ve iller arası yer değiştirme taleplerinin 25 Mayıs’ta duyuruya çıkarılması lazımdı. Neden yapılmadı?”
 
 

07 Haziran 2012 Perşembe 20:30Bu soru MEB İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hikmet Çolak'a soruldu.

Kamu Sen Başkanı İsmail Koncuk tarafından yöneltilen bu sorunun cevabı MEB birimleri arasındaki uyumsuzluğu açığa vursa da amaç üzüm yemek olduğundan değinilmedi.

Cevabı öğretmen arkadaşlarımızı memnun etmeyecek bir soru. Çünkü takvim neredeyse iki ay sarkacak. O cevap şöyle:

“Ders yükü hesaplanmadı. Büyük ihtimalle 17 Haziran'a kadar tamamlayacağız. Temmuz ’da isteğe bağlı il içi tayin isteklerini alacağız. İllerarası tayin isteği de il içi tayinler yapıldıktan sonra alınacak”

İki sorun var biri seminerlerin bitimi sonrası başvuruların alımı, illaki imza için öğretmenler görev yerlerine dönecektir. Şırnak'ta görev yapan Ahmet Hoca İstanbul'dan Şırnak'a sadece bir imza için gidecektir. Gitmemek için noterden vekalet vermek ilk akla gelen çözüm önerisidir. Peki o derece güvenebileceğiniz birini bulabilecek misiniz? Arasanız iyi olur.

İkinci sorun iliçi değilde İller Arası tayinlerin sarkması. Her ne kadar İl içi tayinle başvuru yapsalarda il dışı ataması gerçekleşenin yeni kadrosu boşa düşecek il içi sıraların çalıştırılması, yolluk ücretleri

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK