Alev Alatlı'nın 2023 Türkiye'si

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
17 Ara 2017 08:34:45
Alev Alatlı'nın 2023 Türkiye'si

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı ilk baskısı 2000 yılında yayınlanan  Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinde 2020'li yıllar Türkiye'sini anlatmaktadır.
2020'li yıllar'da Türkiye "Anadolu Devletçikleri" nden oluşmaktadır.
Alatlı, bu devletçiklerin ortaya çıkmasını "afazi" salgınının bir sonucu olarak tanımlamaktadır.
Afazı bir hastalık olmakla birlikte, organik mikrop bulaşması sonucu ortaya çıkan bir hastalık değildir.

Afazi, beyinin sol yarı küresindeki dil merkezlerinde beyin travması veya dejeneretif hastalıklar gibi sebeplerle oluşan hasar sonucunda meydana gelen dil bozukluğudur.
Buna bağlı olarak hastanın konuşma, konuşulanı anlama, adlandırma, tekrarlama, okuma ve yazma gibi becerilerinde de hasar oluşmaktadır.

Alev Alatlı'nı kitapta verdiği örnekler incelendiğinde "afazi" salgınının günümüzde yaygın olarak mevcut olduğu kanaati oluşmaktadır.
Bununla birlikte  Alev Alatlı'nın 2002 yılında siyasetle başlayan ve her alana yayılan DEĞİŞİMİ öngöremediğini düşünüyorum.
Günümüzde "Anadolu Devletçikleri" nin oluşmamasını  2002 yılında başlayan DEĞİŞİME bağlıyorum.

Kitap isminin üst başlığını oluşturan "Schrödinger'in Kedisi" ifadesi Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger tarafından ortaya atılmış, kuantum fiziğiyle ilgili olan, bir düşünce deneyidir.
Işık  aynı anda hem dalga hem de parçacık özelliği göstermektedir. Deney, kedinin aynı anda hem ölü, hem diri olabileceğini öngörmektedir.
Kuantum konusunda bilgi sahibi olmayanlar bu durumu bir çeşit "Paralel evren"  olarak düşünebilirler.
Alev Alatlı'nın kitabı "Paralel evren" düşüncesiyle okunduğunda daha anlaşılır olmaktadır.

Günümüz Türkiye'sine paralel bir Alav Alatlı Türkiye'si düşünmek kitap incelememizden daha fazla VERİM alınmasına imkan verir inancındayım.

Not: Aşağıdaki linklerde daha önce Alev Alatlı'nın diğer kitapları hakkında yaptığım incelemeler mevcuttur. 
Bu incelemenin anlaşılabilmesi için özellikle "Aklın yolu da bir değildir" başlığıyla açmış olduğum konudaki bilgiler kavranmış olmalıdır.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Batı ve doğu toplumları arasındaki farklar nelerdir?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]    

Homo economicus olabildik mi?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]    

Üniversiteler özerk olmalı mıdır? Olabilir mi?
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]    

Batılının gözüyle Türkiye
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Beyaz Türkler
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]    

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Ara 2017 08:36:42
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinde öngördüğü hususlardan biri de günümüzde "Rabia" olarak bilinen işarettir.
Bununla birlikte Alev Alatlı'nın bu işarete yüklediği anlam ile günümüzdeki anlam çok farklıdır.

Kitapta işaret şu cümle ile anlatılmaktadır:
Alıntı
Ama bir şey gördü; başparmak bükülü, diğerleri açık ve aralık, kuşkuya yer bırakmayan bir “dört” işareti.
İşaretin anlamı şu cümle ile ifade edilmektedir :
Alıntı
Dört yapraklı bir yonca figürü ayyıldızın etrafını sararken, Akıl - Ahlâk - Adap - Adalet sözcükleri belirip kayboldu.
Diğer bir ifade ile açık olan 4 parmak
Akıl 
Ahlâk 
Adap
Adalet
kavramlarını ifade etmektedir.

Günümüz Türkiye'sindeki anlamı ise :

Tek vatan,
Tek bayrak,
Tek millet,
Tek devlet

şeklindedir.
Alev Alatlı'nın işareti önGÖRÜP, anlamında yanılması, o günün şartlarında 2002  yılında siyasetle başlayan ve her alana yayılan DEĞİŞİMİ öngörememesinden kaynakladığını tahmin ediyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Ara 2017 08:38:27
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinde üzerinde sıklıkla durduğu "afazi" salgını ile verdiği örnekLERden en çarpıcı olanı "hak" kavramı ile igilidir.
Alıntı
'Hak' formatının Körkuyu'daki karşılığı, mutlak doğru yani Allah, Kur'an ve islâmiyet'ti.
Kelime, Yüksek Öğretmen Okulu'nda, 'harcanmış emeğin karşılığı' olarak gereğinde 'söke söke' alınacak işçi ücretleri olarak kullanılabilecek şekilde alalandı,  'kırsal kesimden gelen arkadaşlara öyle takdim edildi.
Serbest liberaller, 'hak' derlerken, sermaye sahiplerinin 'meşru malikiyeti'nden bahsediyorlardı.
Kitap Kulübü'nde Devrim Kuran, 'hak' formatıyla tanıştığında, kelime, 'serbest seks' çağrıştıracak şekilde yeniden alalanmıştı.
Toprak Kuran'ın 'hak'tan anladığı, 'Cumaya gelmeyenlerin evlerini yakmak'tı.
Ekim Kuran, 'hayvan hakları'ndan bahsederken, dünya nimetlerinden onlara düşmesi gerektiğini düşündüğü 'pay'dan bahsediyordu.
Örneklerin, daha da çoğaltılabileceği açıktır.
Sayın Yargıç, lisan diasporası, 20. Yüzyılın son yıllarındaki Mağduriyet'le sonuçlanmış, diğer binlerce kelime gibi, 'hak' kelimesi de, anlamına ilişkin tüm diğer bilgi, düşünce, tasarım ve tasavvurlarla birlikte, düşmüş, bitmiş, girmiş, kaybolmuştur!

Kitapta "hak" kavramı ile igili diğer cümlelerde şu şekildedir :
Alıntı
Sıkça kullandıkları bir örnek var, eski Türkiye'nin 'hak' formatı.
'Hak' kelimesinin Türkiyeli Mağdurların zihinlerindeki geleneksel tasarımının, 'bâtıl' formatının zıddı olarak, doğru, gerçek, adil, harcanmış emek karşılığı vacip ve lâzım kavramlarından oluştuğuna, yalansız olma durumunu içerdiğine dikkat çekiyorlar.
Bir de, 'dalavere' kelimesi var ki, el altından yürütülen kötü iş, anlamında.
Psikolojik Savaş Ünitesi, önce, kötü iş kavramını ele alıyor ve Kapitalist Ahlâk uyarınca yeniden tanımlıyor:
Kötü iş diye bir iş yoktur, başarısız iş vardır.
Böylece, Mağdurların bir kısmı, servetini dalavereyle, emek sarf etmeksizin edinmiş, sonuçta başarılı olmuş, birisinin meselâ mülkiyet 'hak'kını, gönül rahatlığı ile savunurken diğerleri neden bahsedildiğini anlamaz oluyorlar ve yabancılaşıyorlar.” .

Aynı kelimenin, farklı kişiler tarafından farklı anlamlarda kullanılması FARKINDA olmadığımız OLUMSUZ bir durumdur.
Bu OLUMSUZLUĞU çok sık yaşamış ve yaşamaya devam edecek bir kişi olarak "afazi" salgınının çok iyi anlaşılmasını ÖNEMSİYORUM.
Bir aydan fazla emek vererek hazırladığım bir dokümanı, önümüzdeki günlerde "Eğitimhane Kültürünü Sorgulayalım" başlığı altında paylaşmaya başlayacağım.
Mesajlarda, benim hiç tahmin etmediğim şekilde ALGILANACAK cümleler olacaktır.
Diğer bir deyişle, bir ifadenin bendeki karşılığı ile forumdaşlarımdaki karşılığı aynı olmayacaktır.
Bu hususa dikkat etmeden (daha önce olduğu gibi) "SUÇLAMALARDA" bulunacak forumdaşlarım olacaktır.

Bu OLUMSUZLUĞUN asgariye düşmesi için, Alev Alatlı'nın "afazi salgını" kavramının iyi anlaşılması gerekiyor.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Ara 2017 08:40:09
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinde 2020'li yıllarda Türkiye'nin  "Anadolu Devletçikleri" ne dönüşmesini şu ifadelerle anlatmaktadır:
Alıntı

Anadolu Devletçikleri Hareketinin MİLADI sayılan İSİM DEĞİŞTİRME olayları da yadırganmamıştı.
90'lı yılların sonlarına doğru, Eski Türkiye hükümetlerinin son büyük reformu sayılan, “Yerel idareleri Güçlendirme” operasyonu ile kısmi özerkliğe kavuşan turizm merkezleri Antalya ve Muğla, isimlerini değiştirmek istediklerini ilân ettiklerinde gerekçeleri, ekonomikti.
Ekonomik kalkınma, KOALİSYON YOLU'na girmeye talip sağcı, solcu ve islamcı diye bilinen rakip ideolojilerinin TEK ortak -ve başat- hedefleri olduğundan istekleri anlayışla karşılandı.
Turizm işletmecileri, önerdikleri adların “yabancı Mürid, Salık ve Vasıl misafirlerin kendilerini evlerinde hissetmelerini” sağlayacağı için ortalama seyahat sürelerinin -ve bırakacakları paranm-artacağını savundular.

Antalya sivil toplum örgütleri, şehrin mitolojik kurucusunun nostaljik adıyla “Attaleia Country” diye anılması için başarılı kampanyalar yürüttüler.
Uluslararası Mimari Mirası Koruma Sivil Toplum Örgütü'nün desteğiyle demokratik referandumlar düzenlediler.

Muğla, hemen HER AYDININ katıldığı uzun tartışmalardan sonra, “Land of Knidos” adında karar kılmıştı.
Niğde-Nevşehir eşrafı, illerini “Kappadokia” adı altında birleştirme hazırlıklarına giriştiler.
Ordulular, “Viking City” adının iskandinav turistler üzerindeki etkisini saptayacak araştırmalar ısmarlarken, Trabzon, “Kingdom of Pontus” ismi üzerinde duruyordu.
Konstantiniyye ve Asitane olmak üzere iki ilden oluşan istanbul Eyaletinin bağımsızlığını en son ilân edenlerden olması, sadece etnik zenginliğinden değildi.
Etnisite, bir dereceye kadar Yukarı Mezopotamya Halk Cumhuriyeti ile Yeni Horasan Eyaleti haricinde, Anadolu Devletçikleri Hareketinde belirleyici rol de oynamamıştı, İstanbul'un ilân edilen meselesi, eski Türkiye'nin “Kalkınmada Öncelikli Yöreler” olarak tanımlanan bölgelerinde mukim Mağdurlarını “finanse etmekten usanmış” olmasıydı, İstanbullular, uzun yıllar boyunca sömürüldüklerini, kazançlarım paylaşmaya zorlandıkları için Metropollerine gerekli yatırım yapamadıklarını, eğitim, sağlık hizmetlerini asrın gerektirdiklerine uygun seviyeye çıkaramadıklarını iddia etmişlerdi.
Kara Kalpaklı Adam, Konstantiniyye sahilinde, Salacak'ta, kiraladığı daireye girerken tümüyle haksız olmayabileceklerini düşünüyordu.

Toplumda yaşanan tüm gelişmeleri / DEĞİŞİMİ / sıkıntıları "ekonomi" ile bağdaştırmak "afazi" salgınının belirgin özelliğidir.
Günümüzde "ekonomik" GEREKÇELER baştacı edilmektedir.
Değerler sıralamamızda ekonomiden öncelikli başlıklar olmalıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 18 Ara 2017 07:57:05
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alıntı

YÜCE PİR, 'Ben'lik bilincinin temsilcisi olan erkeksi bilinç ile 'Biz'lik bilincinin temsilcisi olan kadınsı bilinci bütünleştirmiştir.” Duraladı, derin bir nefes aldı,
“Yirminci Yüzyıl Modernizmi, erkeksi bilincin açılım, kazanım ve nesne olarak, kadınsı bilinç üzerindeki hükümranlık sürecinin sonucuydu!..” dedi.

...
Alıntı

“insanın ve insanlığın tarihi, MUTLAK BİLlNÇSİZLİK kutbundan, MUTLAK BİLlNÇ kutbuna yönelişin hikâyesidir.
'Ben'lik bilincinin temsilcisi olan erkeksi bilinç, 'Biz'lik bilincinin temsilcisi olan kadınsı bilinç ile MUTLAK BİLlNÇ'te bütünleşir.
Dünya Semboller Biliminde, bilinç öncesini ifade eden öğeler, anne/kadın/doğaya ait öğelerdir, insanın kendisini doğuran, besleyen, koruyan anne/doğa'dan .ayrışmamış; onun himayesinde, doğa güçleri tarafından sürüklenmekte olduğu donem, bilinçsizlik, bilinçdışılık dönemidir.

...
Alıntı

Maria Evangelista'y a göre, bilincin taşıyıcısı, erkek ve erkeğe ait öğelerdi.
Erkeksi ilke, teknolojiyi ve bilinci simgeliyordu, çünkü soyutlama ve yansılayarak canlandırma yetisi erkeksi ilkeye ait bir özellikti.

...
Çalışmalarına eski Türkiyeliler'in “psikolojik nabızlarını” tutarak başlamış, sonunda kendisini fevkalade heyecanlandıran ve ülkenin “mağduriyetini” açıklayan (Türkiye'nin 2000 öncesi HIFS puanı sadece 61'di) bir sonuca varmıştı:
Eski Türkiye kadınsı bir toplumdu ve bu niteliği teknolojik ilerlemesini önlemişti.

HIFS : Hayat İndeksi Fiziki Standartları ölçü birimidir.
HİFS, 1980'li yıllarda Eski Birleşmiş Milletler Denizaşırı Gelişme Konsey'i tarafından, ülkelerin toplam hasılatları, vatandaşlarının hayat uzunluğu, beslenme imkânları ve eğitim düzeylerinin oluşturduğu toplam yaşam standardını ölçmek üzere geliştirilmişti.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 19 Ara 2017 11:03:52
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Kültür, değişime direnç gösterir, gelişmeyi engeller.
Kültür, her türlü ayrışmayı, 'doğru'dan sapma, sapkınlık olarak görür, engelleme ve yaptırımlarla karşı karşıya bırakır.
Kültür, bireylerin içine 'yeni'nin korkusunu salan bir firavundur, tirandır!”

Kültürü savunmak YA DA yeniliğe açık olmak...
Birisinden birini seçmek zorunda mıyız? İkisi bir arada ol(a)maz mı?


Tarihi tecrübemiz bize Mutlak Teslimiyet'in olmadığı yerde, arınmanın ve sıçramanın gerçekleşemediğini göstermektedir.
Hoca-talebe ilişkisinde itirazın yeri yoktur.
Islah edilmeyi talep eden Talip, iradesini kendisini ıslahla görevli olana bırakacak, kendisini ona verecek, hocasına 'gassalin elindeki bir ceset gibi' teslim olacaktır.
Hoca, talebesinin mizaç ve durumuna göre, değişik yollarla ıslah eder.
Hoca, talebesinin kat edeceği YOL'u daha önce kat edendir.
Hoca, YOL'un tüm zorluklarını, açmazlarını, aldatıcı ve ayartıcı yönlerini bilendir.

Egitimhane üyeleri / öğretmenler TÜM muhataplarını öğrencileri olarak görüyor olabilirler mi?
Velilerin, idarecilerin, öğrencilerin, siyasetçilerin  itirazlarına tahammül edememelerinde hoca-talebe ilişkisinde itiraza yer olmamasının etkisi var mıdır?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Ara 2017 10:38:31
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

HEAD START'ın, dünyanın demokratik yöntemle seçilmiş son başkanı olarak bilinen John F.Kennedy'nin hayatına mal olduğunu düşünüyordu.

HEAD START : Aslı “Head Epub Ebook-Reader,” müteveffa Başkan'in pek tartışmalı bir uygulamasının adıydı; “avans” anlamına geliyordu. Bir işin ya da yarışın başlangıcında taraflardan birisinin geri durarak diğerine “avans” sağlaması olarak algılanıyordu. Kennedy, bu uygulamayla ülkesinin zenci çocuklarına, beyaz çocuklara yetişebilmeleri için gerekli “avans”ı sağlamayı düşünmüştü.

Vah, vah, vah demokrasi 1961 yılında vefat etmiş. Benim daha yeni haberim oldu :)
Her ne kadar demokrasinin hiç bir zaman var olmadığına inanmış olsam da...


Evangelista, eski Türkiye'de çocukların temel büyüme ortamının “kadınlar topluluğu” olduğunu hatırlattı.
Türk çocuk eğitim modelini, anne, anneanne, babaanne, teyze, hala, komşu abla, komşu teyze ve benzeri, kadınlardan oluşan bir anneler topluluğu, anne kolektifi, oluşturmaktaydı.
Babaların çocuklarla dolaysız bağlantıları yoktu.
Hiçbir baba çocuğunu kendisi yetiştirmez, kendisi doğrudan tanımazdı.
Baba-çocuk ilişkileri annenin aracılığından geçerdi.
Ülkenin, 'Kalkınmada Öncelikli Yöreler' diye nitelendirilen bölgelerinde daha da belirgin olan bu durum, ana-baba imgelerinin bütünleştirilmesine izin vermeyen durumdu.
Dîşî kökenin egemenliğinde büyüyen kız ve erkek çocuklar, biz toplumu oluştururlardı.
Biz toplumu, ben'in sürüden ayrılmasına, “uçmasına” izin vermeyen toplumdu.
Eski Türkiyelilerin “yaratıcı” olamamalarının nedeni de buydu.



İnternet'in yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte "süper bireysel" bireyler haline geldik.
Biz kavramı ortadan kalktı (mı?).
Bununla birlikte "yaratıcı düşünce" kavramı ile ifade edilen alanda belirgin bir gelişme gözlemleyemiyorum.
İnternet'in yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte "süper bireysel" bireyler haline geldiğimizi kabul edersek, 15 Temmuz 2016 tarihinde nasıl "BİZ" olabildiğimizi açıklamamız mümkün olmaz.
En iyisi hem "süper bireysel" bireyler, hem de "BİZ" olduğumuz GERÇEĞİNİ kabul etmek.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Ara 2017 11:19:38
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Dünyamızda değişimi sağlayan faktör, statükodan ayrışmadır, yabancılaşmadır, sıçramalardır.
Her sıçrama, sıçramaları kültürden farklı bir 'kültür taslağı' çizer.
Sıçrama eylemi, içinden çıktığı kültürü, ortak bilinci sorgular, değişmeye zorlar.
Eski Türkiye'de
yaratıcılık, açılmasına izin verilmeyen bir potansiyel olarak kaldı.
Biz'e, Biz'in beğenilerine ters düşmemeye özen gösteren Türk insanı, yeni'bir şey yaratmaktansa
Biz'in onayladığım idame ettirmek,
Biz'in onayladığını taklit etmekle yetindi.
Sanatta, edebiyatta dünyaya yeni öneriler sunamamış olmalarının nedeni de budur.

Bir kez daha sormayı faydalı görüyorum:

Kültürü savunmak YA DA yeniliğe açık olmak...
Birisinden birini seçmek zorunda mıyız? İkisi bir arada ol(a)maz mı?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Ara 2017 10:35:07
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Romandaki ana karakter Imre Kadızade psikologdur.
İleri derece afazi hastası olduğu izlenimi verilen Remzi isimli kişiyi tedavi etmesi istenir.
Bölümün başlığı : "Remzi adında bir ÖN-lNSAN"

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

“Talip Imre, sen Mağdur Remzi'nin SAĞLIKSIZ kahvaltısını paylaşacaksın.”
Yüzünü ekşitti, “Bol kolestrollu tavuk yumurtası, besin değeri olmayan beyaz ekmek ve reçel!”

Yumurta, beyaz ekmek ve reçel SAĞLIKSIZ bir kahvaltıdır. Bilmeyenlere  duyurulur :)


“Remzi'yi VAR ETME çalışmamıza delikanlıyı çevreleyen 'şey'lere isim koyarak başlayacağız, isim, varoluş demektir.
Varoluş, isim ile eş tutulan bir soyutlama ve sembolleştirme ile mümkündür, ismi olmayan hiçbir şey var olamaz. Var olmayan hiçbir şeyin ismi yoktur.”

Toplumumuzda "isim" konusu YETERİNCE önemsenmemektedir.
Şehirlere, semtlere, MEKANLARA, işyerlerine, çocuklara vs. "gelişi güzel" isimler konulmaktadır.
Ortaya çıkan sonuç "gelişi güzel" bir yaşam olmaktadır.
Egitimhane'nin VAR OLMASINDA isminin önemi büyüktür.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Ara 2017 08:35:46
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Mağdurun nesneleri isimlendiremiyor olması, nesneleri kendi dışında objeler olarak algılayamadığını gösteriyor.
Bu doğruysa, nesnelerden ayrışmamış demektir.
Doğadan ayrışmamış, nesnellikten öznelliğe geçmemiş, ÖN-İNSAN hüviyetinde!
Bilinçsizlik dönemi insanı, bir öninsan!”


ÖN-İNSAN tanımlamasını anlamak biraz zordur.
Tanımlamanın anlaşılabilmesi için uç bir örnek vermeyi uygun görüyorum :
Cep telefonu vücut bütünlüğünün bir uzantısı olan kişi bir ÖN-İNSANDIR.
Çünkü cep telefonu bir nesnedir, ÖN-İNSAN nesnesinden ayrılamaz.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Ara 2017 12:15:33
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

“Dilleri yeterli değil!” diye açıkladı Evangelista da, “Dilleri yeterli olmadığı için akıl yürütemiyorlar. Akıl yürütemedikleri için en basit aletleri bile yapamıyorlar!”

Dil ile akıl arasındaki bağlantının öneminin farkında olmama rağmen nasıl örneklendirebileceğimi bulamadım.
Bununla birlikte Youtube'de "pratik uygulamalar" başlıkları altında yayınlanan videoların izlenmesi faydalı olabilir.
Örnek : Torna tezgahı yapımı
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 25 Ara 2017 10:43:37
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

“Kullanılan sözcük sayılarının azaldığının idrakindeydim,” dedi Kadızade, mazeret beyan eder gibi, “Belki de, dile ilişkin kaygılarımız Türkçe-Osmanlıca tartışmalarıyla sınırlı kaldığından afaziye uyanamadık.
Kelimelerin sesli/yazılı şekilleriyle uğraşıyorduk. Beyinlerimize ulaşıp ulaşmadıkları üzerinde düşünmek aklımıza gelmedi.

Düşünce içeriklerinin korunup korunamadığının üzerinde de düşünemedik.”
“ideolojik kavganın idrakindeyiz,” dedi Danışman, “Anlaması zor olan, meselâ, neden 'önemli' ve 'mühim' kelimelerinin her ikisini de kullanmamış, Latin harflerinin yanı sıra ARAP HARFLERİNİ DE öğretmemiş olduğunuz.
Onu yapsaydınız, tek sorununuz çeviri olurdu.”
“Düşünemedik,” dedi Kadızade yine “Haklısınız, ilim mi, bilim mi münakaşalarına gömüldük, her ikisinden de olduk.
Kavramın kendisi, karşılığı olmayan bir sesten, bir şekilden ibaret kaldı”
“Buna rağmen, özellikle de soyut, sembolik, düşünceyi imkânsız kılan afaziye yakalanmış olabileceğiniz aklınızın ucundan geçmedi! öyle mi?”
“Geçmedi,” dedi Kadızade saklayamadığı esefle, “Sapasağlam görünüşlü insanlarımızın konuşulanların tümünü bütünüyle anlamadıklarını, kelimeleri kullanma yetilerinin kaybolmuş olduğunu söyleseler de inanmamayı seçerdik.
Büyük ihtimalle, 'Konuşuyor işte!' der, geçiştirirdik.
O yıllarda dilimize pelesenk ettiğimiz tepkiydi bu, 'Konuşuyor işte!'
Söylenenlerden etkilenmemeye niyetli olduğumuzda kullanırdık: 'Konuşuyor işte!'
Karşı tarafın ahmak olduğunu, boş konuştuğunu ima ederdi: 'Konuşuyor işte!'

Uzun bir süre ben de Devrim'i öyle geçiştirmeye çalışmıştım: 'Konuşuyor işte!'
Âdetti, babalar çocuklarım, çocuklar babalarını, öğrenciler hocalarım, avukatlar hâkimleri, milletvekilleri bakanları, muhalefet iktidarı, doktorlar hastaları, hepimiz hepimizi böyle geçiştirirdik,
'Konuşuyor işte!'
'Konuşuyor işte!'

Bizi geçmişimizin hasılatından yalıtan, barbar Avarlar'dan bu yana en masum vahşeti güle oynaya benimseten fesadın parolası oldu.
Medeni dünyadan sürülmemizle sonuçlanan toplumsal cinnetin özeti.
Oysa, '90'lı yıllarda pekâlâ da iyi bir psikoterapist sayılırdım, haklısınız” diye sürdürdü,
'“Konuşuyor işteî'nin AFAZİ DENEN İLLETİN BAŞLANGICI olduğunu görmem gerekirdi.
Sözcüklerin konuşulan dilden sistematik olarak yok edilmeleri durumunda zihnin küçüldüğünü, yoksullaştığını gözlemlemişliğim vardı çünkü.
Şimdi, buradan baktığımda apaçık görünüyor; nesnelerin isimleri ve nitelikleri hiç durmadan değişiyordu.
Uyaranlar öylesine kaotiktiler ki, zihnimizde onları bütünlüklü tasarımlar halinde şekillendirmemiz fevkalade zor oluyordu.

Günümüzde Osmanlıca adı altında Arap harflerinin öğretilmeye başlanması, yaygınlaşan yabancı dil öğretim uygulamaları ile Arapça öğretiminin sağlanmasında amaç "afazi salgınının" önünü almak olabileceği kimin aklına gelirdi?
Bununla birlikte "isim değiştirme" uygulamaları hale devam etmekte.
Doğru / yanlış / zararlı / yararlı değerlendirmesi yapılmadan uygulamalar desteklenmekte.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 26 Ara 2017 10:45:49
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Çocukları hatırlıyorum.
Aynı anda birden fazla dile yani aynı nesnenin birden fazla sesli/yazılı karşılığına muhataptılar ve bunlar sürgit değişiyordu.
Yaşamları 'şey'leri isimlendirmekle geçti, üzerinde düşünecek, akıl yürütecek dermanları kalmadı.
En basitinden, para birimi ile ilişkileri.
Eski Türkiye'de yaşayanlar, EKONOMİK AKLIN YOLU'na girememişlerdi, biliyorsunuz.
Bunun sonucu olarak yüz yıldan fazla bir süre enflasyon çektik.
Önce kuruş, metelik kelimeleri kayboldu, sonra da rakamlar.
Yüz yılı aşkın bir enflasyon dönemi paraya, tasarrufa, yatırıma ilişkin kavramlarımızı kattı kanştırdı.
'Milyon' demek isterken 'bin,' 'milyar' demek isterken 'milyon' der olduk.
Kuşakların arası açıldı, trilyon, katrilyon gibi sözcüklere dilimiz dönmez oldu.
Bu yüzyılın başlarında zenginleşiyor muyuz, yoksullaşıyor muyuz, kestiremiyorduk.
Etik kavramlarımız öylesine altüst olmuştu ki, zenginleşmen miyiz, onu da bilmiyorduk! KOALİSYON'un ekonomik aklından öyle uzaktık ki, yoksulluğun erdemlerini sayıp döktüğümüz, hatta Mağdurlara imrendiğimiz oluyordu!

31.01.2004 tarihinde TL'den 6 sıfır atılması ve Türkiye Cumhuriyeti devleti para biriminin 'Yeni Türk Lirası' olmasını öngören yasa, Resmi Gazete'de yayımlandı.
'Yeni Türk Lirası' tanımlaması 1 yıllık GEÇİCİ bir süre için kullanıldı.
Aradan geçen 13-14 yıllık süreye rağmen günümüzde alışverişlerde "milyon" sözcüğü kullanılmaya devam ediyor.
Kuruş kelimesi telefuz bile edilmiyor. Afazi salgınının en belirgin özelliğinin bu olduğuna inanıyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 27 Ara 2017 10:36:41
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Evrimleşmenin merkezinde üreme vardır,
insanın atalarından tevarüs ettiği diğer bütün eylemleri; yaşamak, yemek, düşünmek, konuşmak ve en önemlisi zekâ, üreme amacına hizmet eder.
İnsanoğlunun birincil amacı üremek'tir.
İnsanoğlu, üremek üzere programlanmış bir robottan ibarettir.


Günümüzde insan'ı bu kadar aşağılık bir seviyede tanımlayan bilim insanları az değildir.
İnsanoğlunun birincil amacının yaratana "KUL OLMAK" olduğunun bilincinde olan insanların sayısını artmasını temenni ediyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 28 Ara 2017 10:23:11
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Alev Alatlı'nın Schrödinger'in Kedisi 1 (Kabus) isimli eserinden alıntılar :

Ayn Rand öleli yüz yıl olmuştu. Buna karşın, Kışlık Dersanedeki kürsüde oturan hologramı gencecik bir kadına aitti.

“VİRD 102'ye hoş geldiniz,” dedi Holo-Rand,
“Bu derste, insanın doğası ve varoluşu ile münasebetini tartışacak, laissez-faire kapitalizmin, akılcı bir varlığın hayatına en uygun ekonomik sistem olduğunu kanıtlayacağız.

Şunu hemen ifade etmeliyim ki, Yirminci Yüzyılın kapitalizm savunucuları ile bizim aramızda temel bir fark vardı:
Biz, laissez-faire kapitalizmin objektif siyasetin doğal sonucu olduğunun idraki içinde, muhafazakâr değil, radikal savunucularıyız.

Mücadelemiz, KUTSAL KOALİSYON'umuzun özünü teşkil eden laissez-faire kapitalizmi felsefi temellerine oturtma mücadelesidir.

Yirminci Yüzyıl kapitalizminin sözde savunucularına gelince; birkaç istisna dışında, bu insanlar, mücadeleyi olması gerektiği yerde, ahlâki ve felsefi alanda vermediler.
Mücadele verebilecek kabiliyetleri olmadığı gibi, niyetlerinin de olmadığını gösterdiler.

Yirminci Yüzyılın modernist savunucuları, kapitalizmin deformasyona uğramasına seyirci kalmaktan suçludurlar.
Bayanlar Baylar, dünya tarihinde hiçbir ekonomi-politik sistem değerini kapitalizm gibi apaçık ortaya koymamış, hiçbir ekonomi-politik sistem insanoğluna kapitalizm kadar yarar sağlamamıştır.

Buna karşın, hiçbir sisteme kapitalizme olduğu kadar vahşice, haince, cahilce saldırılmamış.
Kapitalizme ilişkin dezenformasyon, çarpıtma, yanlış takdim ve yalan öylesine yaygındır ki,
Yirmibirinci Yüzyıl gençliği bile kapitalizmin gerçek doğası hakkında yeterince bilgi sahibi olamamıştır.

Kapitalizme dair gerçeğin geride hiçbir iz bırakmamacasına silinmesi, apaçık bir gerçeğin dünyadan saklanması, ideal bir sosyal sistemin insanoğlundan bir kol boyu mesafede durduğu gerçeğinin üstünün örtülmüş olması…
bunlar, sadece kapitalizm karşıtlarının başarısı olamazdı!

Bunlar, kapitalizmin gerçeğini bilenlerin gizli onayı ile gerçekleştirildi, tikeleri, doğası, tarihi, ahlâki anlamı kamuoyundan saklanarak, savunması alınmadan, hatta mahkeme edilmeden mahkûm edilmesinden, olaylar karşısında sesini yükseltmeyen, kapitalizmi diğerkâmlığa karşı verdiği savaşta yalnız bırakan sözde savunucuları sorumludurlar!

Yirminci Yüzyıl'da çaresizlikten delirmiş kör kalabalıkların, bir linç atmosferinde, içinde dipdiri bir idealin saklı olduğunu bilmeden yaktıkları bir saman bebek gibi kavrulmuştur kapitalizm!

Yok edilenin ne olduğunu asla söylememiş, kapitalizmin kimliği özellikle de gençlerin duyabileceği yerlerde ağza alınmamıştır!

VİRD 102'nin amacı ise aynen budur: Kapitalizmin kimliğini açıklamak!


Az sonra, kapitalizm düşmanlarının vargüçleriyle saklamaya çalıştıkları bir gerçeği öğreneceksiniz:
Laissez-faire kapitalizmin sadece 'pratik' değil, aynı zamanda dünyanın biricik ahlâki sistemi olduğu gerçeğini.”

Ayn Rand'ın hologram görüntüsü Holo-former isimli bir alet tarafından oluşturulmaktadır.
Holo-former, bir zamanların Pozitron Emisyon Tomografi cihazına benzeyen bir aletti.
Bellekte oluşan görüntüleri iki boyutlu bir cam ekrana yansıtıyor, bu aşamada devreye giren bilgisayar, resime üçüncü boyutu ekleyerek anıların mükemmele yakın hologramını çıkarıyordu.

Ayn Rand (2 Şubat 1905 – 6 Mart 1982, ilk adı Alisa Zinovyevna Rosenbaum), kurduğu objektivizm felsefesi ve yazdığı Yaşamak İstiyorum (We the Living), Ben (Anthem), Hayatın Kaynağı (The Fountainhead) ve Atlas Silkindi (Atlas Shrugged) kitapları ve objektivizm felsefesiyle tanınan düşünür-yazar.

Laissez faire, sadece mülkiyet haklarını korumayı amaçlayan yeterli düzenlemelerin bulunduğu bir ekonomik ortamda
özel taraflar arasındaki alım satım işlemlerinin müdahaleci hükumet kısıtlamaları, tarifeler ve sübvansiyonlardan arındırılmasını ifade eder.
Laissez faire, "bırakınız yapsınlar" anlamına gelir.

Laissez faire, devletleri YÖNETENLERİN güçlerini önemli ölçüde sınırlandırdığı için, hemen hemen hiç bir zaman uygulanmamıştır.
Laissez faire sistemini uygulayan ülkelerde devletin bankası olmaz, hastahanesi  olmaz, okulu olmaz, devletin işveren konumu olmaz vs.
Devlet sadece DENETLER.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK