Hayata Dair...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.883
  • 512.641
  • 32.883
  • 512.641
# 25 Şub 2010 00:40:48
Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü.Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler oynamaya başladılar.Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu.Ona geldiler:

         -“Haberin yok herhalde,semercimiz öldü”dediler.

          -“Ne olmuş öldüyse?”

          -“Artık sırtımız yara bere olmayacak,özgür olacağız”

          -“Nasıl bir özgürlükmüş bu!”

          -“Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız…”

          -Yaşlı eşek gülmüş:

          -“Şaşarım aklınıza”demiş.

          -“Bugün sevinçle tepineceğinize,aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler,sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur.” 

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.883
  • 512.641
  • 32.883
  • 512.641
# 26 Şub 2010 00:11:33


Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış...

 

Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş...

Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şovalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş...

Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş...

 

Ama kız onu da reddetmiş...

 

Aradan uzun yıllar geçmiş... Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış...

Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk cocuğa karışmış...

Birgün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş...

Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş...

 

Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş...

Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş...

Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş...

 

Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış...

Üstelik zengin bile değilmiş...

Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış...

Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş...

Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş...

 

Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış...

 

Birden çok güzel sarı bir gül görmüş...

Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne çarpmış...

Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş...

Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş...

Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül...

Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş :

 

"Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın...

Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir..."

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 26 Şub 2010 16:29:16
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:

 

- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?

 

- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.

 

- Ne işin vardı cehennemde?

 

- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.

 

- Peki, getirdin mi bari?

 

- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 26 Şub 2010 16:37:25
 Ektiğini biçmek varya sanırım en acı olanı bu olsa gerek:

Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.

 

Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı.

 

Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu. Baba:

 

Büyük babasının bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim dedi.

 

Çocuk heyecanlanarak atıldı: Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.246
  • 16.880
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.246
  • 16.880
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 26 Şub 2010 17:28:34
karadutun hikayesi...

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi.

Fakat aileleri görüşmelerini istemezler birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burda bulusur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler.

 Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bi mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı.

Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus un cansız vucudu yerdeydi ve elinde Tispe nin düsürdüğü eşarpını tutuyordu.

İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmisti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünnmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı.

Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremusun bendeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzlestirmek istediler ve bu ciftin üstünde duran agacı bunların askına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine Tispenin gözyaslarını ise ağacın yapraklarına verdiler.

O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremusun kan lekesini) dut ağacının yaprakları (Tispenin gözyasları) temizler..

Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz.

;)

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 26 Şub 2010 17:42:44
                  7 KUTSAL GERÇEK

- Kaç yıldır benim yanımdasın?

- 20 yıldır efendim

- Bu zaman süresince benden ne öğrendin?

- Hiçbir şeyle değişmeyeceğim yedi gerçek öğrendim.

- Ömrüm seninle geçtiği halde topu topu 7 gerçek mi öğrendin?

 - Evet

- Söyle bakalım öyleyse neler öğrendin?

- Baktım ki herkes bir şeyi dost ediniyor, ona gönül verip bağlanıyor. Ancak bunlardan hemen hepsi insanı yarı yolda bırakıyor. Ben ise, beni hiç bırakmayacak, ölümden sonra bile benimle gelecek şeyleri aradım. Ve dost olarak iyilikleri seçtim kendime. Ki onlar sonsuz bir yükselme yolculuğuna çıkmış insanoğlunun hiç tükenmeyecek azığı ve en gerçek dostlarıdır.

- Çok güzel, ikincisi ne bakalım?

- Baktım ki, insanların bir çoğu geçici dünya değerlerine dört elle sarılmış onları koruyor, kasalarda saklıyor, kaybolmaması için her çareye başvuruyor. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine, kimi ününe tutunmuş sımsıkı, onları elden çıkarmamak için çırpınıp duruyor. Oysa ben varlığımı ve bütün isteklerimi O'na satıp, gönlümü yalnız O'nun sevgisine açtım.

 - Devam et!

- İnsanların üstün olmak için birbirleriyle yarıştıklarını gördüm. Ancak birçoğu üstünlüğü yanlış yerlerde arıyor ve birbirinin üstüne basarak yükselmek istiyordu. Bunun üzerine üstünlüğü geçici dünya değerlerinde değil, akıl ve ahlakça yükselmekte, kötülüklerin her çeşidinden el etek çekip, iyiliklere vasıta olmakta aradım.

 - Devam et yavrum.

- Yine baktım ki, insanlar sabahtan akşama birbirleriyle uğraşıyor, boş yere hayatı zehir ediyorlar kendilerine. Bütün bunların benlik, bencillik ve çekememezlikten ileri geldiğini gördüm. Ve gönlümü bu kirlerden arıtarak, herkesle dost olup, huzur ve güven içinde yaşamanın yolunu buldum.

 - Sonra?

 - Nedense herkes hatasının sebebini hep dışta arıyor ve başkalarını suçlamak yoluna sapıyordu. Böylece suçlarının örtüsü altına saklanıyordu. Oysa insanın başına ne geliyorsa kendi yüzünden ve kendi eliyle geliyordu. Bunun bilip yalnız kendimle cenge girerek, nefsimin iradesine uymamaya ve vesvese verenin ağına düşmemeye çalıştım.

- Doğru...

- Baktım ki insanlar şu bir lokma ekmek ve dünya geçimi için helal haram demeden, her türlü hakkı çiğnemekten çekinmiyorlar. Hem başkalarının hakkını alıp onları yoksul bırakmakla, hem de bu haksızlığın azabını ağır bir yük gibi vicdanlarında taşımakla iki kere kötülük etmiş oluyorlar. Oysa doğru yaşanıldığında ve hakça bölüşüldüğünde dünya nimetleri insanlara yeter de artardı bile.

 

- Ve yedinci?

 

- Yedinci olarak şunu gördüm ki, insanlar bir şeye dayanmak ve güvenmek ihtiyacındadırlar. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine... Bunların hepsi de bir süre sonra yıkılacak eğreti desteklerdir. Ben ise yalnız O'na sığınıp yalnız O'ndan yardım diledim. Ve bunun karşılığı sonsuz bir güven oldu

 

- Seni tebrik ederim evladım. Ben de yıllar yılı bütün din kitaplarını inceledim. Hepsinin bu 7 gerçek etrafında döndüğünü tespit ettim.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.883
  • 512.641
  • 32.883
  • 512.641
# 27 Şub 2010 00:25:48
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine şunları konuşurken  söylüyor:
“İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş..
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor.
Digeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.“
Genclerden biri “hangi kurt kazanacak?” diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
“Beslediğiniz..”

Çevrimdışı tanercelebi52

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.899
  • 36.284
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 3.899
  • 36.284
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 27 Şub 2010 11:47:32
''Hayat cesur bir maceradır, yarını belirsiz olan''...

Çok sevdiğim ve inandığım bu cümleyi kime desem, ''Söylemesi kolay, yaşaması zor…'' der. Haksız da sayılmazlar, belirsizlikler insana hep korku vermiştir. Gizemli olandan uzak durur, hatta kaçarız. Sevmekten, gelecekten, alışıp kaybetmekten, bilinmeyenden, üzülüp incinmekten, ölümden hep korkarız. Hani bu korkularla duygularımızı saklar, üstünü örtüp yokMUŞ gibi yaparız ya; işte böylece onlara teslim olup, hayatımızı yönlendirmelerine biz izin veririz.

Farkında mısınız bilmem, ama çoğumuzun hayatını korkuları yönlendiriyor. Sonunda belirsizlik olandan korkup, hep kaçak oynuyoruz. Duygularımızdan, kararlarımızdan ve yapmak istediklerimizden hep çekinir haldeyiz. Çünkü sonucunu bilmiyoruz ve garanti belgesi olmayan hayatımızı riske atmak istemiyoruz. Ve sonucunda çoğunlukla mutsuz yaşıyoruz. Aslında bizi mutsuz yapan da korkuların, belirsizliklerin kendisi değil; korkulardan korkmaktır. Duygularımızı baskı altına almayıp yaşasak, biraz risk alsak; belki de korktuğumuzun o kadar da büyük bir korku olmadığını göreceğiz. Riski göze alıp hayata balıklama dalsak, cesur yürek olmaya cesaret etsek; hayatımızda ''keşke''lere de yer olmazdı. Paylaşılmayan duygular, geç kalmışlıklar, pişmanlıklar kalmazdı.

Peki bütün bunları bile bile neden hep erteliyoruz kararlarımızı, yaşamıyoruz en şahane duygularımızı? Ruhumuzu özgür bırakıp cesarete teslim edelim, özgüvenimizi tazeleyelim. Hayata doğru bir adım atalım, ama büyük ama küçük. Yeter ki oturmayalım, kalkıp yola koyulalım. Ve gelecekte bizi bekleyen kapıdan geçelim. Daha kapıya gelmeden ''Acaba öbür tarafı karanlık mıdır?'' diye düşünerek korkulara esir olmayalım. Bırakın kapının öbür tarafını geçince görelim, ki bizi bekleyen bir aydınlık mutlaka vardır.

Hayatı ''gerçekten'' yaşama iznini kendimize verelim. Kendimizle ve korkularımızla yüzleşmekten kaçınmayalım. Korkularımızdan korkmadan, duygularımızı dibine kadar yaşamayı seçelim. Hayatla bir sözleşme imzalamadıysanız, her an'ı yaşamımızın sonuna gelmiş gibi varsayalım. İşte o zaman, keşkeler olmaz, yaşanmamış hiç bir şey kalmaz ardımızda...

Biz her neyi gerçekten istiyorsak, peşinden gidince o da gelip bizi bulacaktır. Sadece kendimize güvenelim, çok isteyelim ve bir adım atalım. Korkularımızdan korkmamayı bilelim ve sevgimizi sunarken cimri davranmayalım. Belki tüm bunları yapmaya bugün vaktimiz vardır, yarın ne olacağını bilemeyiz. Kararlarımızı ve duygularımızı ertelemeyelim.

Unutmayalım ki, zaman su gibi akıp gidiyor ve aynı ırmakta iki kere yıkanılmıyor...

ALINTIDIR

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 27 Şub 2010 21:20:03
   dikkat dikkat !!!
Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm.
Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım.
Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum.
Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çünkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum.
Sıcak bir ...yaz gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum.
Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum.
Bütün
bildiğin, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek
seni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun ve umurunda da
değil.
Bildiğin tek şey mutlu olmak, çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihabersin.
Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum.

Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum.
Tekrar basit yaşamak istiyorum.
Günümün,
bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para
olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu,
hastalık ve sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum.
Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum.

Gülümseme,
kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller
ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum.
İşte, çek defterim
ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstremleri,gelir
belgelerim. Resmi olarak yetişkinlikten istifa ediyorum.
Eğer bu konuda benimle daha fazla konuşmak istiyorsanız, önce beni yakalaman lazım, çünküüüü; Ebeee, elim sendeeeee........... ;)

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.883
  • 512.641
  • 32.883
  • 512.641
# 27 Şub 2010 22:04:14
“Dünya hayatında hep kötülük işleyen bir adamı ölünce cehennem kapısında bir melek karşılamış. Melek adama şöyle bir bakıp seslenmiş ;"Hayatta iken tek bir gün bile birisine iyilik yaptıysan şayet buraya
girmeyeceksin. Ama yapmadıysan kaderine küs demiş"" Günahkar adam uzun süre düşündükten sonra " şey demiş hatırladım.
"Bir keresinde ormanda gördüğü örümceği hatırladı. Balta girmemiş ormanda yürürken önüne bir örümcek ağı çıkmıştı. Adam ağı bozmamak ve örümceği ezmemek için o gün yolunu değiştirmişti. Heyecan içinde o günü meleğe anlattı. Melek adama gülümsedi ve ardından elini şaklattı. Gökten gürültüyle bir örümcek ağı indi. Melek bir adama baktı bir de örümcek ağına. "Bu ağa tutunarak cennete girebilirsin haydi başla" demiş. "Adam bu ağa tutunarak cennete girebilmek çocuk oyuncağı" diye düşündü kendince. Adam neşe içinde ağa tırmanırken cehennemden bazıları da bu ağa tutunarak cennete gitmeye çalıştılar. Ama adam ağın o kadar çok insanı taşımayacağından korkarak onları itmeye başladı. Tam o sırada ağ gerçekten koptu ve diğerleri ile birlikte adam da cehenneme düştü. "Yazık" dedi melek.Bencilliğin hayatında işlediğin tek iyiliği de kötülüğe dönüştürdü. O insanlara şefkat gösterebilseydin eğer ağın herkesi taşıyabileceğini de
görecektin” demiş…

''Unutmayın ki yaşamın örümcek ağını ören insanın kendisi değildir. O bu ağda sadece bir teldir ve bu ağa yaptığı katkıyı aslında kendi yaşamında yapmaktadır. Örümcek ağınızı örerken bile iki kere daha fazla düşünün. Zira her ördüğünüz ağ kendi geleceğinize attığınız bir düğümdür. Çözmek için dost aradığınızda bulamayabilirsiniz”...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.883
  • 512.641
  • 32.883
  • 512.641
# 28 Şub 2010 23:01:20
Yataktaki adam başucunda bekleyen genç doktora; "Allah senden razı olsun evladım!" dedi."Benim için yurtdışından zahmet edip buraya kadar gelmeni yaşadığım sürece unutmayacağım."

Ameliyat edilen kişi büyük bir hastenenin başhekimiydi.Tedavisi ancak yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca doktor arkadaşları onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamış ve kurtarma umudunun azlığına rağmen ameliyatı üstlenmeye karar vermilerdi.Fakat o konuda sayılı bir uzman olanbu genç doktor nerden haber almışsa almış ve hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı.

Yaşlı doktor kendisine yapılan bu iyiliğe nasıl mukabele edeceğini bilemiyor ve hemen yanında oturan genç adamın ellerini sıkarcasına tutuyordu.Hayata yeniden dönmenin sevinciyle hiç durmadan konuşurken:
"Ameliyat için beni bayılttığınızda her nedense geçlik yıllarıma döndüm" diye devam etti."Henüz toy bir asistanken anne karnındaki bir bebeğin ayaklarından sakat olduğunu anlamış ve onu bir şekilde yaşatmaktansa öldürmeyi düşünürken kalp atışlarının duyup kıyamamıştım.O yavrunun yaşamasını istediğim için Allah seni imdadıma göndermiş olmalı."

Genç doktor ancak bir babanın evladına karşı gösterebileceği sıcaklıkla kavranan ellerini kurtarıp biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı "takma" olan bacaklarını gösterirken;
"Allah hiçbir iyiliği unutmaz efendim..." diye gülümsedi.
"Kurtardığınız o çocuk bendim."

Çevrimdışı demiryazı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 281
  • 261
  • 281
  • 261
# 01 Mar 2010 00:16:09
Slm Arkadaşlar.Baştan sona yazdıklarınızı okudum ve çok yararlandım.Çok eğitici yazılar var.Hepinize teşekkür ediyorum.Herşey gönlünüzce olsun.Emeğinize sağlık

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 01 Mar 2010 00:25:36
bende bu konunu sıkı takipçilerindenim paylaşımda bulunan arkadaşlara sonsuz teşekkür ediyorum...tabi buton dan da...yazıların devamını diliyorum...

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.056
  • 2.796
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.056
  • 2.796
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 01 Mar 2010 22:04:32
İtalya'da Venedik‘in

kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Barda,

espressolarimizi içiyorduk.

İçeri giren müşterilerden biri, barmene

"due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi,

bir kahve içip gitti,

Barmen de duvar üzerinde

asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı

 

 

Biraz sonra içeri iki kişi girdi.

Onlar da “trio caffee, uno sospeso"

(üç kahve, biri askıda) dediler,

Üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler

Barmen "askı“ ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle

 

 

sürdüğü anlaşılıyordu

Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü,

belli ki yoksul bir kişi girdi ve barmen’e

"uno caffee sospeso "(askıdan bir kahve) dedi.

Barmen hemen bir kahve hazırladı ve

Yeni müşterinin önüne koydu.

Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden

çıktı, gitti. Barmen ise duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı,

parçalayıp çöp kutusuna attı.

Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan,

fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir

“İtalyan toplumsal terbiyesi" öğrendik:

 

Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca yaşamsal gereksinimlerle

sınırlı kalmak zorunda değiliz.

Bir Venedikli için, yaşamsal olmasa da kahve,

günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır

Kahve içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, kendileri bir kahve parası daha ödüyorlar.

Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar,kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor

Yardım eden ile alan arasında, bu caffe-bar'daki garson gibi, köprü görevi yapan kişilerin ise güler yüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor

İçeri giren yoksul bir kişinin

"Bana askıda kahve var mı?" diye

sormasına gerek bırakmamak için "askıda kahve olduğunu" belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun

çok zarif bir bölümünü oluşturmaktadır

Biz Türkler bu askıya birşeyler asamaz mıyız

?

Bir Ekmek Fırının’da, yada bir Bakkal’da, yada bir Market’te...

“Askıda Ekmek”

 

 

Kulağa hoş gelmiyor mu?

“Askıda Ekmek” uygulamasının

Isparta’da 3 Fırın tarafından yapıldığını biliyormuydunuz!?.

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.246
  • 16.880
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.246
  • 16.880
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 02 Mar 2010 16:17:35
öpücük...

Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz. Bir süre önce bir arkadaşım 3 yaşındaki kızını bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen küçük kız ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve " Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım gösterdiği tepki icin kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı: " Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun? " Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve söyle dedi: " Ama babacığım kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacığım.” Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı. Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak gerekirse herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz

;)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK