İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Mar 2015 14:21:47
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...

Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.
 
Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
 
Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden akılsız" diye geçirmişler...
 
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki . asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." İhtiyar, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Çevrimdışı türkoglutürk

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.155
  • 3.363
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.155
  • 3.363
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Mar 2015 15:26:13
İşte Sana 20 Kr
çocuk Okuldan Yeni Gelmişti. Annesi Her Zamanki Gibi Telaşlıydı Yine Birşeylerle İlgileniyordu. Çocuk Anne Biraz Konuşabilir Miyiz Dedi
anne Her Zaman Ki Gibi Kızarak Oğlum Hadi Odana Dedi
çocuk Boynu Bükük Bir Şekilde Odasına Çıktı.
akşam Oldu Babası İşten Geldi
baba Bana 10 Krş Verir Misin Dedi. Baba Kızgın Bir Şekilde Ben Sabahtan Akşama Kadar Çalışıyorum. 20 Krş Kazanmak İçin 1 Saat Çalışıyorum. Ne Yapacaksın Bu Kadar Parayı Hadi Odana Diyerek Çocuğu Odasına Gönderdi. Sonra Sakin Kafayla Biraz Düşündükten Sonra Çocuğuna Haksızlık Yaptığını Fark Etti. Çocuğun Odasın Çıkıp Onu Öptü Ve Kokladı. Çocuğun Sana Bağırdığım İçin Özür Dilerim Dedi. Buğün İşlerin Çok Yoğun Olduğunu Bu Yüzden Biraz Sinirli Olduğunu Söyledi.
hani İstemiştin Ya İşte Sana 10 Krş Dedi. Çocuk Sevinç İçinde Yatağından Doğruldu Ve Yastığının Altındaki Paraları Çıkardı. 
baba Bu Defa Çok Çok Kızmıştı. Mademki Paran Var Neden Benden Para İstiyorsun Dedi .
çocuk Paraları Saydı Tamı Tamına 20 Krş  Şimdi Bana Bir Saatini Ayırır Mısın Babacığım Dedi

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.304
  • 223.494
  • 28.304
  • 223.494
# 25 Mar 2015 19:43:01
OKUNMAYA DEĞER BİR HİKAYE !

Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:

-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur! muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

-Tamam bey, bitti işte.

Adam açık mavi gömleği hışımla aldı;

-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.

Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı;

-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.

-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldin’ demeliyim.

Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari”.. Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.

-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi

-Kahvaltınız hazııır!

Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti.Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.

-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.

-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?

Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi. Hanımı zorlukla sordu;

-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?

-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim”

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.

NE ZAMAN ÖLECEĞİMİZİ, BAŞIMIZA NE GELECEĞİNİ HİÇBİR ZAMAN BİLEMEYİZ. BU YÜZDEN SEVDİĞİNİZ İNSANLARLA AYRILIRKEN HEP GÜZEL HATIRLANACAĞINIZ BİR ŞEKİLDE VEDALAŞIN. BAZI ŞEYLERİN TELAFİSİNİ ETMEK İÇİN FIRSATINIZ OLMAYABİLİR BİR DAHA…

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.304
  • 223.494
  • 28.304
  • 223.494
# 25 Mar 2015 19:43:15
Üzülme! | Bir Kıssa Bin Hisse
Yaşlı bir kadın mescide, Hz. Muhammed (sav)’in yanına gelir ve
“Ey Allah’ın Elçisi! Benim için dua et de Allah beni cennetine koysun.” der.
“Yaşlı kadınlar cennete giremez.”
Kadın üzülür, ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (sav)’in yüzünde bir tebessüm yayılır
“Üzülme, yani yaşlı değil bir genç kız olarak cennete gireceksin.” der.
Hadis-i Şerif, İmam-ı Tirmizi, Şemail-i Şerif, s.258

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 25 Mar 2015 21:59:52
 Hemen mi Öleceğim
 Yıllar önce hastanede çalışırken ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık olmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa veririm kanımı." dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına tekrardan renk gelemeye başlamışt; ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: "Hemen mi öleceğim?" Küçük, doktoru yanlış anlamış, ablasına vücudundaki bütün kanı verip öleceğini sanmış, buna rağmen kanını vermişti.
.....
Sevmek? Bu olsa gerek...

Çevrimdışı seliali

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.869
  • 31.318
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.869
  • 31.318
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 26 Mar 2015 15:27:17
Yemen hükümdarı, oldukça cömert idi. İhsanları her yere yayılmasına rağmen, Hatim-i Tai’nin cömertliğinden bahsedilmesine tahammül edemez.

Sarayında herkese büyük bir ziyafet verir. Zengin fakir herkes yer. Halkın, (Hükümdarın ziyafeti ne kadar muhteşem oldu, neredeyse Hatime yaklaştı) dediğini duyunca, Hatim sağ kaldıkça, cömertlikte birinci olmasına imkan olmadığını anlar, onu öldürtmeye karar verir. Çok güçlü bir genç bulup eline yirmi altın verir. İşi bitirince de, yirmi altın daha vereceğini söyler.

Genç, sora sora Tay kabilesine kadar gelir. Güler yüzlü, kendisi gibi yiğit bir gençle karşılaşır. Bu sevimli genç (Hoş geldin yiğit. Çok yorgun olduğun anlaşılıyor. Bu gece misafirim ol!) diyerek evine götürür. Gece, misafirine çok ikram ve ihsanda bulunur. Sabah olunca, misafir gitmek isteyince, birkaç gün daha kalmasını ısrar eder. Misafir der ki:

– Çok önemli bir işim var. Bir an önce gitmem gerekir.

İyilik ve hizmet etmekten zevk duyduğu anlaşılan ev sahibi der ki:

– İşin nedir, sana acaba bir yardımım dokunabilir mi?

– Ey asil kişi, sen çok cömertsin, iyilik seversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatim isimli birini arıyorum. Acaba tanıyor musun?

– Hatim ile ne işin var?

Misafir, niçin geldiğini anlatıp der ki:

– Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü?

– Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerime uyarsan tereyağından kıl çekmiş gibi zahmetsiz olur.

– Ne yapmam gerekir?

– Hatim de senin gibi yiğit biridir. Belki öldüremezsin. Ben sana onun yerini tarif edeyim. Ancak öldüremez de iş meydana çıkarsa, yerini söylediğim için beni öldürebilir. Bu bakımdan benim ellerimi, ayaklarımı bağla. Zorla söylettiğin anlaşılsın.

Misafir, ev sahibinin elini, kolunu, ayaklarını iyice bağladıktan sonra sorar:

– Hatim nerede?

– Hatim denilen kimse benim. Madem benim başım senin işine yarayacak, ne diye onu vermiyeyim? Misafirin arzusunu yerine getirmek, gönlünü etmek benim en büyük arzumdur. Hemen öldür, kimse duymadan buradan git!

Genç, neye uğradığını şaşırır. Hemen Hatimin ayaklarına kapanıp der ki:

– Sana gül yaprağı ile vuran kalleştir. N’olur beni bağışla!..

Genç, helalleşip oradan ayrılıp hükümdarın huzuruna çıkar. Olanları anlatır. Hükümdar da, iyiliksever, cömert olduğu için hatasını anlayıp (Taşıma su ile değirmen dönmez. Cömertlik mal ile değilmiş. Hatimin cömertliği yaratılışından, fıtratından, güzel huyundan ileri geliyormuş. Sen verilen görevi fazlasıyla yerine getirdin) diyerek yirmi yerine kırk altın verir.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Mar 2015 17:38:49
İki derviş, yolculukları sırasında bir dere kenarına varmışlar. Genç bir kadın dere kenarında karşıya nasıl geçeceğini bilemez halde ağlamaktaymış. Dervişlerden biri, genç kadını kucaklayıp suyun öteki tarafına bırakmış. Öteki derviş, arkadaşının bu davranışını hiç hoş karşılamamış ancak sesini de çıkarmamış. Dervişler dere kenarından bir kilometre kadar uzaklaştıklarında; diğer derviş daha fazla dayanamamış ve arkadaşına hışımla dönmüş:
- Sen, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz! Bırak bir kadını kucaklayıp karşıya geçirmeyi, onlara bakmamız bile yasaktır! Hatta seni baştan çıkarabilirdi.
Öteki derviş oldukça sakin karşılık vermiş:
- Dostum ben o kadını bir kilometre geride bıraktım. Sen? Sen ise hala onu taşıyorsun.

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 26 Mar 2015 21:02:59
Öyle Bir Sultana Vezir Ol Ki..!
 
 
Erzurum’da bir Habib Baba varmış eskiden (IV. Murad devrinde). Evliyaullah’tan bir zat...
Bu zat, hacca gitmeye karar vermiş. O günlerde hacılar yurdun dört bir yanından gelip İstanbul’da toplanır, oradan da kervanlar halinde yola çıkarlarmış.
Habib Baba da, “yola çıkmadan önce bir temizlik yapayım” deyip İstanbul’da bir hamama gidivermiş. Aksilik ya, o gün o hamama vüzerâ gelecekmiş; dolayısıyla da kimse içeri alınmamış.
Habib Baba da bu yasağa takılmış ama, “Ben şuracıkta bir kurnada yıkanıveririm” diye yalvarıp yakarınca sadece ona hususi bir izin çıkmış.
Biraz sonra vezirler bütün ihtişamları ve debdebeleriyle cümbür cemaat gelivermişler.
Bu arada IV. Murad da tebdil-i kıyafet ederek halktan biriymiş gibi, o da bu hamama gelmiş o da yalvarıp yakarmış. “Şuracıkta bir kurnada su dökünürüm” demiş ve zorla içeri girmiş. Tabiî bizim Habib Baba ile aynı kurnaya düşmüşler.
Derken birbirlerinin sırtlarını keselemeye sıra gelince bir ara IV. Murad “Bir bize bak, bir de şu vezirlere. Bu dünyada padişaha vezir olmak varmış” deyince, Habib Baba “Bırak sen onu dostum, öyle bir Padişaha vezir ol ki, bütün bu vezirlerin padişahına, senin uyuzlu sırtını keseletsin” deyivermiş...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.304
  • 223.494
  • 28.304
  • 223.494
# 26 Mar 2015 22:29:33
Yetimin Değeri | Bir kıssa Bin Hisse
Bir bayram sabahı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, çocukların neşeli neşeli oynadıklarını gördü. Çocukların neşeli olmaları Peygamber Efendimizi sevindirdi. Onlara sevgi ile baktı. İçlerinde birinin elbiseleri yırtık, boynu bükük, gözleri yaşlı idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, çocuğa yaklaştı:
-Niçin ağlıyorsun? Neden arkadaşların gibi sen de gülüp oynamıyorsun? Çocuk kendisiyle konuşan zâtın Peygamber Efendimiz olduğunu bilmiyordu:
-Efendim! Babam Resûlüllah’ın ilan ettiği gazvesinde vefat etti. Annem de bir başkasıyla evlendi. Ben de evde tek başıma yapayalnız kaldım. Ne yiyeceğim var, ne içeceğim ve ne de giyeceğim. Bu arkadaşlarım biraz sonra sevinçle evlerine gidecekler. Büyük bir sevinç ile anne ve babalarının boyunlarına sarılacaklar. Hepsinin sıcak birer yuvaları var. Arkadaşlarım “Anne-baba” dedikçe benim içim kan ağlıyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, mübarek elleriyle çocuğun göz yaşlarını sildi. Şefkat ile çocuğun ellerinden tuttu. Kucağına aldı. Bağrına bastı:
İster misin. Ben senin baban olayım, Âişe annen. Ali amcan, Fatıma ablan. Hasan ve Hüseyin kardeşlerin, olsun, dedi. Bunun üzerine çocuk kendisiyle ilgilenen kişinin Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olduğunu anladı. Çığlık atarak:
-Niçin razı olmayayım yâ Rasûlallah, dedi. Peygamber Efendimiz {s.a.v.) Hazretleri o yetim ve kimsesiz çocuğu mübarek sırtlarına alarak evine götürdü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri o yetim ve kimsesiz çocuğu evlâd edindi. Başını yıkadı. Elbisesini değiştirip güzel elbiseler giydirdi. Karnını doyurdu. Çocuk gülerek, sevinerek, arkadaşlarının yanına gitti. Arkadaşları başına üşüştüler. Hayretle sordular:
-Ne oldu sana, az önce ağlıyordun; şimdi gülüyor ve seviniyorsun? Çocuk:
-Biraz önce açtım, şimdi karnım doydu. Elbiselerim eskiydi, şimdi ise yeni oldu. Az önce kimsesiz bir yetim idim; ama şimdi Rasûlüllah babam, hazreti Aişe annem. Hasan ve Hüseyin kardeşlerim, Hazreti Ali amcam ve Hazreti Fatıma da ablam oldu. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin? dedi. Bunun üzerine orada bulunan bütün çocuklar;
“Ne olaydı, bizim babalarımız da Allah yolunda şehid olsaydı da biz de bu büyük şerefe erseydik” diye temenni de bulundular.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 26 Mar 2015 23:14:40
HAZRET-İ ÖMER’İN YAMALI ELBİSESİ

Ashâb-ı kirâmdan Zeyd bin Sâbit -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Halîfe Hazret-i Ömer’in üzerinde bir elbise gördüm; on yedi tâne yaması vardı. Ağlayarak evime döndüm. Bir müddet sonra tekrar yola çıktım. Yine Hazret-i Ömer’le karşılaştım. Omzuna bir su kırbası koymuş, insanların arasından yürüyüp gidiyordu. Ona hayretle:

«‒Ey Mü’minlerin Emîri!» dedim. Bana:

«‒Sus, konuşma! Sebebini sana daha sonra anlatacağım!» buyurdu.

Onunla birlikte yürüdüm. Yaşlı bir kadının evine girip suyu onun kaplarına boşalttı. Sonra birlikte Hazret-i Ömer’in evine döndük. Ona niçin böyle yaptığını sordum. Şöyle buyurdu:

«‒Sen gittikten sonra yanıma Rum ve Fars elçileri geldi. Bana; “‒Allah sana hayırlar, iyilikler versin ey Ömer! Bütün insanlar senin ilmin, fazîletin ve adâletin hususunda ittifak ettiler!” dediler.

Onlar yanımdan çıkınca bana, kendimi beğenme duyguları geldi. Ben de hemen kalkıp nefsime o gördüğün şeyleri yaptım.»” (Muhibbu’t-Taberî, er-Riyâdu’n-Nadra, II, 380)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.304
  • 223.494
  • 28.304
  • 223.494
# 27 Mar 2015 19:01:31
YAYDAN ÇIKAN OK GİBİ

Bir kadın,komşularından birisi hakkında
bir dedikoduyu yayıp duruyordu.
Birkaç gün içinde
bütün köy dedikoduyu duydu.
Dedikodunun kurbanı,
derinden yaralandı ve incindi.
Dedikoducu kadın
daha sonra yaptığından pişman oldu
ve çok üzüldü.
Hatasını nasıl tamir edebileceğini sormak için
bilgeye gitti.
"Pazara git."dedi bilge.
"Bir tavuk al ve onu kestir.
Eve dönerken tüylerini yol
ve yol boyunca yere at."
Nasihatın garipliğine şaşırsa da,
denileni yaptı kadın.
Ertesi gün
bilge bu defa şu tavsiyede bulundu:
"Şimdi git ve dün attığın bütün o tüyleri topla
ve bana getir."
Kadın aynı yolu izledi,
ama umutsuzluk ve korku içinde gördü ki,
rüzgar bütün tüyleri uçurup götürmüştü.
Saatler süren arayışın sonunda
elinde sadece birkaç tüyle dönebildi.
"Görüyorsun."
dedi yaşlı bilge.
"Onları yere atmak mümkün,
ama geri toplamak imkansız.
Dedikodu da öyle.
Dedikodu yapmak ne kadar kolaysa,
dedikoduyla işlediğin hatayı
telafi etmen de o kadar zordur."

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 28 Mar 2015 00:32:02
Sermayesi Buz olan Adam


Sıcak bir yaz günü adamın biri buz satıyor, bir yandan da bağırıyordu:

-Sermayesi tükenen adama yardım edin! Sermayesi tükenen adam yardım edin!

Adam bu sözünde haklıydı. Zira buz durmadan eriyip yok oluyordu. Ordan geçmekte olan büyük veli Cüneyd-i Bağdadi (h.z.), bu sözleri duydu ve bir an durakladı, düşünmeye başladı. Yavaş yavaş benzi sarardı ve olduğu yere yığılıp kaldı.
Etrafına insanlar toplandı ve bir süre sonra Cüneyd-i Bağdadi (h.z.) kendine geldi.
-Ne oldu sana böyle, dediler.
Oda cevap verdi:

-Tükenmekte olan, adamın bahsettiği buz değil, benim ömrümdür.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Mar 2015 11:51:41
BİR DE E-MAİLİNİZ OLSAYDI....

Temizlik Personel şefi kısa bir iş görüşmesini takiben ve test (yer temizletme) yaptıktan sonra şunu söyler:

   ” – İşe kabul edildin, bana e-mail adresini ver, sana başlama tarihini ve getireceğin evrakları bildireceğim.”

   Adam boynu bükük bir şekilde bilgisayarının ve tabii ki e-mailinin olmadığını söyler.

   Personel şefi bu durumda yaşayan birisi olarak düşünülemeyeceğini ve yaşamayan birisini de işe alamayacağını yüzüne vurur. Adam ne yapacağını bilmez ve kırgın bir şekilde ve cebinde sadece 10$ ile dışarı çıkar.

   Hale gidip 10 kg domates almaya karar verir , kapı kapı dolaşarak domatesleri satar ve sermayesini iki katına çıkarır. Bu işi üç kere daha yapar ve sermayesini 160 $’a yükseltir.
Artık bu şekilde yaşamını devam ettirebileceğine kanaat getirir. Her sabah evinden biraz daha erken çıkar ve daha geç döner.

   Her gün parasını katlamakla meşguldür. Kısa bir zaman sonra bir el arabası satın alır, daha sonra bunu bir kamyonla değiştirir. Bir süre sonra bir sevkiyat filosunun sahibidir artık. 5 yıl sonra adam ABD’nin en büyük gıda distribütörü olmuştur.

   Artık ailesinin geleceğini düşünür ve bir hayat sigortasına başvurur. Görüşmenin sonunda sigortacı teklifini göndermek üzere e-mail adresini ister. Adam e-mail adresinin olmadığını söyleyince sigortacı şöyle der:

   ” – Çok tuhaf, bir e-mailiniz olmadan böyle bir imparatorluk kurmuşsunuz, hele bir de e-mailiniz olsaydı ne olurdunuz kim bilir..”

   Adam düşünür ve şöyle cevap verir : ” – Microsoft ‘ da temizlikçi olurdum.”

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 28 Mar 2015 20:51:48
 Yavuz Selim han hazretlerinin hafızası o kadar kuvvetli imiş ki; dinlediği bir şey ne kadar uzun olursa olsun satır satırına, noktası virgülüne hafızasına alırmış. Vezirlerinden birisi de o kadar zeki ki ikinci dinleyişte; diğer bir veziri ise üç dinleyişte dinlediğinin tamamını ezberlermiş. Yavuz Selim hana şairin birisi gelir ve Sultanım şöyle güzel bir şiir yazdım diye arz eder, Yavuz Selim Han ‘Oku dinleyeyim’ buyuruyor. Şair şiirini baştan sona okuyor. Yavuz Selim han ‘bu şiir yeni değil ki’ deyince şair; Efendim, bu şiiri daha dün gece yazdım ve ilk defa size okuyorum’ der, Yavuz Selim Han, ‘Ben bu şiiri ezbere biliyorum, bak okuyayım bir dinle der ve  Padişah baştan sona şiiri okur, şair hepten şaşırıyor, devamında Yavuz Selim Han  bak bu şiirimi vezirlerim de bilir deyip iki defa dinlemekle ezberleyen vezirine şiiri okutturuyor. Ardından üçüncü defa dinlemekle ezberleyen diğer vezirine de okutturunca şair kelle korkusundan oracıkta düşüp bayılıyor. Sonrasında padişah şairi ödüllendirir ve taltif ederek gönlünü alır.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.304
  • 223.494
  • 28.304
  • 223.494
# 28 Mar 2015 23:39:09
Şeytanın Yerleri | Bir Kıssa Bin Hisse
Resûl-i Ekrem (S.A.V.) buyurur.
“İblis yeryüzüne indiği zaman Allahu Teâlâ’ya:
- Yâ Rab beni kovdun ve yeryüzüne gönderdin. O halde bana bir mesken ver dedi. ALLAHU Teâlâ:
– ”Meskenin hamamdır.” buyurdu.
– ”Bana oturacağım bir toplantı yeri ver.”
– ”Toplantı yerin sokak başları ile çarşı ve pazarlardır.”
-” Bana yemek ver.”
– ”Yemeğin Besmelesiz yenen yemeklerdir.”
– ”Bana içecek ver.”
-”Keyif veren her içki senin içeceğindir.”
– ”Bana bir dellâl ver.”
– ”Bütün çalgılar senin dellâlındır.”
– ”Bana okunacak bir şey ver.”
– ”Şiirler senin okuyacağın şeylerdir.”
– ”Benim de hadisim sözlerim olsun.”
– ”Senin sözlerinde yalanlardır.”
– ”Bana av âletleri ve tuzaklar ver.”
– ”Senin tuzakların kadınlardır Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:
Resûl-i Ekrem (S.A.V.); “Şeytan birinize gider hulûl eder ve vesvese yolu ile:
- Seni kim yarattı diye sorar. Adam:
-Allah (c.c.) yarattı diye cevap verir.
Şeytan ise ona:
– Ya Allah(cc.) ı kim yarattı? der. Sizde biriniz böyle bir suâl ile karşılaşınca ALLAH’A ve Rasulüne imân ettim
desin Zira bu o vesveseyi giderir” buyurdu.
Ebû Hüreyre (Buhari Müslim)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK