İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.591
  • 28.313
  • 223.591
# 22 Tem 2015 09:38:31
Müsaadenizle gündemi bir hikaye üzerinden okumak istiyorum.
“Bedevi bir gün çölde seyahat ederken uzaktan çaresizlik içinde kendine el sallayan bir adam görmüş. Ve hemen devesini ona doğru sürmüş. Zavallı adam uzun günler aç ve susuz kalmanın sonucu bitap düşmüş bir halde gelen bedeviye seslenmiş: “Lütfen biraz su.” Bedevi devesinden inip suyu hazırlarken adam kendinden beklenmeyen bir çeviklikle bedevinin devesine atlamış ve hızla uzaklaşmış. Bedevi durumu fark eder etmez dönmüş ve tüm gücüyle arkasından koşmaya başlamış. Sesini duyurabileceği bir mesafeye erişince bağırmış: “Tamam devemi aldın. Beni bu çölde bir başıma bıraktın. Varsın olsun. Ama senden rica ediyorum bu olayı yaşadığın müddetçe kimseye anlatma!”
Devesini hatta canını değil de olayın başkalarına anlatılmamasını önemseyen bedevinin bu sözlerini duyan adam birden durmuş, geri dönmüş ve sormuş: “Niçin bu olayın başkalarına anlatılmamasını bu kadar şiddetle istiyorsun, hikmeti nedir?” Bedevi “İnsanlar bu olayı duyarlarsa bir daha çölde aç ve susuz kalmış hiç bir insana yardım eli uzatmazlar da ondan” diye cevap vermiş.”
Okumuş olduğunuz hikaye, Pazartesi günü sosyal medyada Esra Demir adlı takipçimden geldi: Hikayeyi ilk okuduğumda Pazartesi günü yayınlamış olduğum yazı üzerinden gönderildiğini düşündüm. Sahtekar dilenci haberi üzerinden ihtiyaç sahibi olmayanların dilenme sırlarını medya üzerinden faş ettiğimizde, gerçek ihtiyaç sahiplerini görmeme üzerinden bir tutum geliştirme tehlikesine dikkat çekmeye çalışmıştım yazımda.
Fakat günün ilerleyen saatlerinde hikayeyi çok başka yerden okuyacaktım. Suruç katliamı üzerinden. Canlı bomba ile 32 gencin hayatını kaybettiği onlarca kişinin yaralandığı Suruç katliamı üzerinden.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 23 Tem 2015 00:34:53
Mutluluğu Nereye Saklamışlar?

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş…
Hep şikayetçi hep bıkkınmış…
Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler…
Saklayalım, zor bulsunlar…
Zor buldukları için belki belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar tartışmaya…
sorun büyükmüş…
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş.Çünkü…
Kimisi…
”Everest’in tepesine saklayalım” demiş,kimisi;
”Atlas okyanusu’nun dibine” demiş.
Taç mahal kubbesi,Mekke sokakları,italyan sofrası…
Bir hastanenin yeni doğan odası,dondurma külahı,şarap şişesi…
Sigara paketi,lale bahçesi…
Pek çok yer düşünmüşler ama hiç biri yeterince zor gelmemiş…
Derken Meleklerden biri:

”İÇLERİNE SAKLAYALIM” demiş…
Kimsenin aklına gelmez içine bakmak…
İşte o gün bu gündür mutluluk insanın içinde saklıymış…
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü…
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk…
Ne başkasının ekmeğinde,ne başkasının evinde,ne de başka bir şeyde…
Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun…
Siz dışını boşverin,içine bakın…

Çevrimdışı yunus-emre

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 724
  • 1.659
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 724
  • 1.659
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 23 Tem 2015 02:18:07
Allah Resulü (asm.) haber veriyor:

“Dünyada rahat yoktur.”
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.591
  • 28.313
  • 223.591
# 23 Tem 2015 10:21:43
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:

-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.

Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.

Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.

...Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:

-Sana yardım edeyim mi ? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:

-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.

Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :

-'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..' diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.

—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.

Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....

—Anneciğim sen yorulma, diye...
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.

Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?

Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.

Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.

—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.

Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.

''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda.

Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi.

Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.

Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.

Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.

Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;

— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.

Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.591
  • 28.313
  • 223.591
# 24 Tem 2015 08:11:17
Size Bilgiden Çok Azı Verilmiştir | Bir Kıssa Bin Hisse
Allah şöyle buyurur:
‘Size Bilgiden Çok Azı Verilmiştir.’
Şeyhimiz Ebû Meyden, bu ayeti okuyan birini duyduğunda şöyle derdi:
‘Bize verilen az ilim de bize ait değildir, sadece ödünçtür, ilmin çoğuna ise ulaşamadık. O halde biz sürekli cahiliz.’ Hızır geminin ucuna konup gagasıyla denize vuran bir kuş gördüğünde Hz. Musa’ya şöyle demiş:
‘Bu kuş suyu gagalarken ne diyor biliyor musun?’ Musa-cevap vermiş: ‘Hayır, bilmiyorum!’ Hızır şöyle der. ‘Ey Musa! Bu kuş diyor ki:
Benim ve senin bilgin Allah’ın bilgisinden gagamın şu denizden eksilttiği su kadar bilgi eksiltmiştir.’ Burada kastedilen, bilgi değil bilinenlerdir. Bilgi çoğalsaydı, varlığa sonsuz şeylerin girmesine yol açardı ki böyle bir şey imkansızdır. Çünkü bilinenlerin sonu yoktur ve bilinen her şeyin bir ilmi olsaydı söylediğimiz durum gerçekleşirdi.
Kaynak; Futuhatı Mekkiye,cilt:2

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.591
  • 28.313
  • 223.591
# 24 Tem 2015 20:05:54
Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar.
Karınca da,
"Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir.
Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi?
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.
Karınca da,
"Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.../
Yüce ALLAH(c.c) cümlemizi ~>kuL<~ kapısına Muhtaç etmesin.../

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 24 Tem 2015 20:17:05
..

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 24 Tem 2015 20:28:08
ADALET


Mekke’nin fethi sırasında soylu bir kadın suç işlemiş ve cezaya mahkum olmuştu. Bu kadının affedilmesi için yakınları, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sevdiği bir kişi olan Üsâme’yi aracı kıldılar. Üsâme Peygamberimizle (s.a.v.) konuştu ve şu cevabı aldı:

“Üsâme! Seni, Allah’ın koymuş olduğu herhangi bir cezanın uygulanmaması için aracılık yapar görmeyeyim. Şüphesiz, sizden önceki milletlerin helâk olmasının başlıca sebeplerinden biri, içlerinde soylu biri suç işlediğinde onu affetmeleri, zayıf ve fakir biri suç işlediğinde ise ona ceza uygulamalarıdır. Allah’a yemin ederim ki eğer suçlu Muhammed’in kızı Fâtıma’da olsa, onu da cezalandırırdım”(Buhârî).

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Bu tavrı, adaletin temininde bütün insanlara çok güzel bir örnektir.

Adalet; insanı mağdur etmez, mâmur eder. Ağlatmaz, bilakis yüz ağartır. Herkese eşit uzaklıktadır, hakkaniyeti temsil eder.

Çevrimdışı Divan-ıMütalaa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 682
  • 751
  • 682
  • 751
# 24 Tem 2015 20:30:32
yaar23 hocam çok güzel bir paylaşım..

Çevrimdışı Divan-ıMütalaa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 682
  • 751
  • 682
  • 751
# 24 Tem 2015 20:38:32
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Salavât Hürmetine Affedilen Günahkârlar
Kadının biri Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh’e gelir ve şöyle der:
-Benim genç bir kızım vardı, vefat etti. Onu rüyamda görmeyi çok istiyorum. Kızımı rüyada görmeme yardımcı olacak bir şeyleri bana öğretmen için sana geldim!
Kadına, kızını görmesini sağlayacak bir şeyler öğretti ve kadın da kızını rüyasında gördü. Kızının üzerinde katrandan bir elbise, boynunda bukağı, ayaklarında pranga vardı. Durumu Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh’e haber verdi, o da bu duruma üzüldü. Aradan zaman geçti, bu sefer Hasan-ı Basrî kızı rüyasında cennette gördü. Başında bir taç vardı ve şöyle dedi:
-Ey Hasan, beni tanıdın mı? Ben, sana gelerek şöyle şöyle ricada bulunan kadının kızıyım!
Hasan-ı Basrî “Seni bu duruma getiren nedir?” diye sordu. Kız şu cevabı verdi “Adamın biri bizim mezarlığın yanından geçerken Hazret-i Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bir defa salât u selâm getirdi. Biz beş yüz elli kişi mezarlarımızda azap görmekteydik. Bunun üzerine “Şu adamın getirdiği salât u selâm hürmetine bu kabirdekilerden azabı kaldırın!” denildi.
Kıssadan alınacak hisse: Güzel ahlak sahibi bir kişinin mezarlıktan geçerken Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e getirmiş olduğu salavât sayesinde bunca günahkar affedilirse; acaba elli sene boyunca devamlı salât u selâm getiren kişinin kıyamet günü O’nun şefaatine erişememesi düşünülebilir mi?
Kaynak: Müşâşefetü’l-Kulûb (Kalplerin Keşfi), İmam-ı Gazâlî, Semerkand Yayınları, Sahife 44.
hacile hocam çok güzel bir paylaşım, çok teşekkürler.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2015 11:12:22
En Büyük Cömert

Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu:

- Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin?

Hz. ömer cevap verdi:

- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var.

Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu:

- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi:

- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım.

Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: - Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek.

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 27 Tem 2015 13:02:31
İmâm Gazâlî Hazretleri, halkın ezâ ve cefâlarına Allah için katlanmanın fazîletine dâir, şu hikmetli kıssayı nakleder:
“Hakîmin biri, hikmete dâir 360 eser yazmış ve bu sâyede Allâh’a yaklaştığını zannetmişti. Allah Teâlâ, zamanın peygamberine şöyle vahyetti:
«–Falana söyle, yeryüzünü nifâk ile doldurdu. Ben onun nifâkından bir şey kabul etmem!»
Bunu duyan adamcağız, tek başına bir mağaraya çekilerek ibadet etmeye başladı ve;
«–Herhâlde şimdi Rabbimin rızâsına eriştim.» diye düşündü.
Yine Allah Teâlâ, peygamberine:
«–Ona söyle, insanlar arasına girip onların eziyetlerine katlanmadıkça rızâma erişemez.» diye vahyetti.
Adamcağız çarşıya çıktı, insanlar arasına girdi, onlarla beraber yürüdü, oturdu, yedi-içti. (Onların dertleriyle dertlendi, onlara karşı mes'ûliyetlerini idrâk etti. Hatâsını anladı.) Bunun üzerine Allah Teâlâ peygamberine şöyle vahyetti:
“–Haber ver o adama ki, şimdi Ben’im rızâma nâil oldu.” (İhyâ, II, 610-611)

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Tem 2015 13:19:03
DELİNİN VELİYE TAVSİYESİ

Bayezid-i Bestamî hazretleri. Büyük velilerden. Bir gün tımarhanenin önünden geçiyor. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüyor:
-Ne yapıyorsun?
Hizmetçi:
-Burası tımarhanedir. Delilere ilâç yapıyorum.
-Benim hastalığıma da bir ilâç tavsiye eder misin?
-Hastalığını söyle.
-Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum..
-Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilâç hazırlıyorum..
Parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli,(!) Bayezid-i Bestamî hazretlerine:
-Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslendi.
Bayezid-i Bestamî hazretleri, delinin yanına sokularak:
-Söyle bakalım, benim derdime çare nedir? dedi.
Deli(!) şu ilâcı tavsiye etti:
-Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalb havanında tevhîd tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye... O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz, dedi.
Bu güzel ilâcı öğrenen Bayezid hazretleri:
-Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler, deyip oradan ayrıldı.
Bu ilâç, halen günah hastası olanlara tavsiye olunmaya değer bir ilâçtır. Yani bu formülün hükmü hâlâ devam etmektedir.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Tem 2015 16:10:54
Aydınlık

Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;

Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?

Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır? Öğrencilerden biri;

Uzaktaki sürüye bakarım, demiş, koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir.

Başka bir öğrenci söz almış ve Hocam demiş,

İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır.

Bilge kişi, uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve Siz ne düşünüyorsunuz hocam? Diye sormuşlar. Bilge kişi şöyle demiş;

Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona bacım diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, kardeşim sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.591
  • 28.313
  • 223.591
# 27 Tem 2015 21:16:40
Kenan SOFUOĞLU ve minik Hamza'nın yaşamı

Yıl 2002

18 yaşındaydı. Trafik kazasıyla kaybettiği, kendisinden 6 yaş büyük ağabeyinin tabutunu taşıdı.

Yıl 2007

23 yaşındaydı. Supersport Dünya Şampiyonluğu’nu bitime 3 yarış kala garantileyerek dünya şampiyonu oldu.

Yıl 2008

24 yaşındaydı. Bu kez de motosiklet kazasında kaybettiği kendisinden 2 yaş büyük ağabeyinin tabutunu taşıdı.

Yıl 2009

25 yaşındaydı. Dünya şampiyonuydu, sponsoru yoktu, maddi desteği yoktu. O sırada İddaa’dan isim hakkı geliri olarak 700 bin TL kazandı, “Bahis ve şans oyunlarından gelen tek bir kuruşu boğazımdan geçirmem” diyerek reddetti. (Daha sonraki yıllarda reddettiği bu gelirin toplamı 1.5 milyonu aşacaktı)

Yıl 2010

26 yaşındaydı. Süpersport Dünya Şampiyonluğu’nu 2. kez kaldırdı, bitiminde Türk bayrağı ile attığı tur ve giydiği Osmanlı kavuğu ile çok konuşuldu.

Yıl 2011

27 yaşındaydı. Bu yılın kaderinde de babasını kanserden kaybetmek ve elleriyle toprağa vermek yazılıydı. 6 kişilik ailenin tek erkeği kalmıştı.

Yıl 2012

28 yaşındaydı. Süpersport Dünya Şampiyonluğu’nu 3. kez kazanan ilk sporcu oldu, bayrağı yeniden dalgalandırdı, İstiklal marşını yeniden okutturdu.

Yıl 2014

30 yaşındaydı. Hayatını Julia Looman ile birleştirdi.

Yıl 2015

31 yaşındaydı. 14 Mart 2015’de oğlu Hamza dünyaya geldi. Hayali oğlunu 3 yaşından itibaren evinin önündeki pistte go-kart araçlarında yetiştirmek ve onu dünyanın ilk müslüman ve Türk Formula 1 şampiyonu yapmaktı. Bu yüzden de adı Hamza olacaktı. Hem Türk hem de müslüman olduğu belli olsun diye...

Doğumundan kısa bir süre sonra Hamza bebek beyin kanaması geçirdi. Bu haberi alır almaz aradım, müthiş bir tevekkül ile “Takdir-i ilahi, bu halimize de şükürler olsun. Allah geleni sorgulamak haddimize mi?” dediğinde duraksadım, bir şey söyleyemedim.

Hamza bebek 4 ay yoğun bakımda kaldı.

26 Temmuz Pazar günü acı haber geldi. Minik bedeni bu kadar yükü kaldıramamıştı.

31 yaşında bir genç adam bugün kucağında küçücük yeşil bir tabutu tek başına taşıdı.

30 yıllık ömrüne 3 dünya şampiyonluğu, 2 kardeş bir de baba acısı sığdıran Kenan Sofuğlu Hamza’sının minik bedenini toprağa verdi;

Tevekkül ve teslimiyet içinde...

* * *

Şimdi sizler, bizler, hanımefendiler, beyefendiler.

Çok mu bunaldınız bu hayattan, yaşanmaz hale mi geldi?

Hayat hep yokuş mu yapıyor size, hep zora mı koşar oldu?

“Allahım neden ben!” diye isyan mı ediyorsunuz yer yer?

Halinizden memnun mu değilsiniz?

O zaman oğlunun tabutunu taşıyan genç adamın fotoğrafını çıkartıp masanıza asın.

Hep daha fazlasını isteyen, azıyla yetinemeyen, elde edemediğine isyan eden nefislerimiz pek bir şey anlamasa da,

Belki kalplerimiz biraz da olsa yumuşar…

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK