İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 03 Ağu 2015 17:30:01
Üniversiteyi yeni kazanmıştım. Babamın pek durumu yoktu, ben de biraz para biriktirmek için yazın Bodrum' a gittim. Bir arkadaşım bir mekanda çalışıyordu, ben de orada işe başladım. Onu ilk kez orada gördüm .Sahneye çıkıyordu, daha yeni yeni tanınıyordu ama..
Sabah oldu, sahnesi bitti, yanımıza geldi ;
Dostum gel otur gel dedi.
Ben utana sıkıla abi iş var dedim.
Ya gel sen, sonra yaparız beraber dedi.
Oturdum kimsin bakalım sen, adın ne ? dedi..
Yusuf dedim.
Ekmek kuyunun dibindedir Yusuf dedi.
Gülümsedim
Okuyorum abi, para lazım dedim..
Aferin dedi
İyi geceler bile demeden gitti..
Sonra hemen hiç selam bile vermeden 2 ay geçti..
Ben babamı kaybettim abi orada çalışırken.
Memlekete gittim.
Mersin' e.
Baktım kalabalıkta biri var, siyah deri mont, gözlüklü.
Yaklaştı yanıma, olur Yusuf olur..
Hayat bu, kuyudan çıkmaya gayret et sen hep dedi..
Gitti..
Kardeşime bir zarf bırakmış, içinde biraz para ve bir mektup var, bir de banka hesap cüzdanı..
Bütün eğitim masrafların bana ait, kimseye söz etmek yok.
Etmedim abi, kimseye birşey demedim...
O günden sonra abim, babam, herşeyim oldu o benim..
Evlendim, oğlum var bir tane, adı Barış..."

- Yusuf Sami Atılgan

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 03 Ağu 2015 23:56:01
Bir Söz;
İbrahim bin Edhem Hazretleri [kuddise sırruhû], şöyle der:
“Kul için en yüksek mertebe, Allah’tan başka her şeyden gönül
ilişkisini keserek O’nunla alâka kurmak; kalp, akıl ve bütün duyularla O’nunla ünsiyet kurmak; O’ndan başkasını istemeyen ve günahlardan başka bir şeyden korkmayan bir
duruma gelmektir.
O zaman Rabbinin muhabbeti kalbinde kök salarak taht kurar.
O’nun sevgisini her şeye tercih edersin.
Bu dereceyi elde
ettiğinde, ister karada ol ister denizde, ister düz ovada ol ister dağ başında, hiçbir şeye aldırış
etmezsin.
Bütün şevkin ve arzun,
tıpkı susuzluktan kuruyan kişinin soğuk suya, açlıktan bitap düşmüş kişinin lezzetli yemeklere
duyduğu istek gibi sevgiliye kavuşmaktır.
O zaman Allah’ı zikretmek sana baldan tatlı, sıcak yaz gününde susuzluktan çatlayan kişinin içtiği
serin sudan daha hoş gelir.”

Çevrimdışı Divan-ıMütalaa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 682
  • 751
  • 682
  • 751
# 04 Ağu 2015 00:57:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir Söz;
İbrahim bin Edhem Hazretleri [kuddise sırruhû], şöyle der:
“Kul için en yüksek mertebe, Allah’tan başka her şeyden gönül
ilişkisini keserek O’nunla alâka kurmak; kalp, akıl ve bütün duyularla O’nunla ünsiyet kurmak; O’ndan başkasını istemeyen ve günahlardan başka bir şeyden korkmayan bir
duruma gelmektir.
O zaman Rabbinin muhabbeti kalbinde kök salarak taht kurar.
O’nun sevgisini her şeye tercih edersin.
Bu dereceyi elde
ettiğinde, ister karada ol ister denizde, ister düz ovada ol ister dağ başında, hiçbir şeye aldırış
etmezsin.
Bütün şevkin ve arzun,
tıpkı susuzluktan kuruyan kişinin soğuk suya, açlıktan bitap düşmüş kişinin lezzetli yemeklere
duyduğu istek gibi sevgiliye kavuşmaktır.
O zaman Allah’ı zikretmek sana baldan tatlı, sıcak yaz gününde susuzluktan çatlayan kişinin içtiği
serin sudan daha hoş gelir.”
öğretmenim alkışlanacak bir paylaşım olmuş elinize sağlık, Allah razı olsun.

Çevrimdışı mukru

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 2.564
  • 20.981
  • 2.564
  • 20.981
# 04 Ağu 2015 18:49:02
Bir öğretmen, derslerinden birinde şu hikayeyi anlatır:

“Seyir halinde bir gemi...

Yolcular, güverteye çıkmışlar eğleniyorlardı...

Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!..

Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı...

Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu, korku içinde can havliyle kurtarma botuna doğru koştular...

Ancak botta sadece bir kişilik yer kalmıştı...

Adam, o an karısını ardında bırakarak botun içine atladı... Kadın, güvertede yapayalnız kalmıştı...

Gemi, neredeyse batmak üzereydi...

Deniz, kadını kendine çekiyordu...

Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu... Söylemek istedikleri vardı... Bağırmaya çabalıyordu...”

Öğretmen, bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi. Sınıfa şu soruyu yöneltti:

“Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?”

Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi:

“Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm seni hiç tanımamışım...”

Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi...

Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti... Ona doğru yöneldi, aklına gelen bir şey varsa söylemesini cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:

“Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına ‘Çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla...’ diye bağırmıştır.”

Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu:

“Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?”

Çocuk, kafasını salladı ve dedi:

“Hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu dünyada terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.”

Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki:

“Evet, cevabın doğru...”

Sonra anlatmaya devam etti:

“Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu...

Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir.. Seneler geçer... Ve bir gün adam karısına ulaşır...

Bir gün, kızları babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur...

Ve anlar ki...

Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... fazla zamanı kalmamıştı...

Ve aslında o hassas anda, babası kızlarını büyütebilmek için hayatta kalma umudu yakalamıştı...

Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür:

‘Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum’...”

Hikaye, böylece son bulur...

Sınıf, derin bir sessizlik içindedir...

Öğretmen, öğrencilerinin bu hikayenin içerdiği ahlaki dersi almış olduklarını anlar...

Ders, bu dünyadaki ‘hayır ve şer’le, ‘iyilik ve kötülük’le ilgilidir...

Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur...

Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım...

Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar, cepleri parayla dolu olduğu için değil dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için,

Çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar, ahmak oldukları için değil sorumluluklarını iyi bildikleri için,

Her kavga ve tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil sizi gerçek dostu olarak gördükleri için,

Size mesaj gönderenler, yapacak başka işleri olmadığından değil sizin sevginizi kendi canlarında ve yüreklerinde taşıdıkları için yaparlar.

Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız... Sohbetlerimizi, yürekten özleyeceğiz...

Rüyalarımızı hatırlayacağız...

Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki...

Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz...

Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar:

“Kim bunlar?”

Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki:

“Onlar ki yaşamımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlar...”

Sripad Ramaray

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 04 Ağu 2015 20:00:26
Şengül Demir BitirgenDOĞAN CÜCELOĞLU
Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından yakınıyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş. Bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış: doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.
"Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla"
O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş ;
Hayatım bu akşam yemekte ne var?
Cevap yok
Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış;
Hayatım bu akşam yemekte ne var?
Hala cevap yok
Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış;
Hayatım bu akşam yemekte ne var?
Gene cevap alamamış
Bu sefer karısına iyice . yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş;
"Hayatım bu akşam yemekte ne var? "
"Hayatım beşinci kez söylüyorum, Tavuk"

Hikayenin ana fikri:
Belki de genelde düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde olmayabilir.
Problemlerin sebebini biraz da kendimizde aramalıyız.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 05 Ağu 2015 08:02:57
Yavuz Sultan Selim'e İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor.
Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Sonra mesele anlaşılıyor; en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.
Cihan padişahı emir veriyor,
“Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz”
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.
Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul’unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.
İran Şahı sandığı açıyor. Açtıkça etrafa güzel kokular yayılıyor.
Ve en altta bir kutu olduğunu görüyor. Kutuyu açıp lokumları görünce şaşırıyor, anlam veremiyor.
Vezir lokumdan yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Ve Şah, kutunun içindeki Yavuz Sultan Selim Han'ın yazdığı bir satır yazıyı okuyor:
“HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER..!"

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 Ağu 2015 14:06:10
Hazret-i -radıyallâhu anhâ- Vâlidemizşöyle nakleder:

“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:

«–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibadet ederek geçireyim.» dedi. Ben de:

«–Vallâhi Sen’inle beraber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim.

Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeykenBilâl -radıyallâhu anh- namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce:

«–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi.

Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?» buyurdular…” (İbn-i Hibbân, II, 386)


Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 Ağu 2015 14:39:12
İki Ekmek Eksik

Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye'yi ziyârete geldiler. İkisi de açtı. "Yemeği helâldir" diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızâsı için bir şeyler istedi. Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı. Dedi ki:
-Ekmekler yirmi olsa gerektir.

Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular.
-Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin.

Cevâbında şöyle buyurdu:

-Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde (En'âm sûresi 160. ayet-i kerîmesinde) bire on vereceğini bildiriyor. Ben O'nun bu vâdine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 06 Ağu 2015 08:06:44
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona b
ir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:
- Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!.
Çocuk, ona dönerek:
- Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
- Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?
- Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler...
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:
- Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!.
İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp:
Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
- Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.
- İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.
- Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!.
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
- Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.
- Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?
- Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş
değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!..
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!'
demişti.
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 06 Ağu 2015 09:00:57
Mahlukatın Hesabını Kim Görecek | Bir Kıssa Bin Hisse
Enes bin Malik [r.a], rivayet ediyor:
Bedevî bir adam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vessellem’e gelerek;
– Ey Allah’ın Rasulü, mahlukatın hesabını kim görecek, diye sordu. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vessellem:
– Allah Tealâ görecektir, buyurdu. Bedevî:
– Bizzat kendisi mi görecek, diye tekrar sordu. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vessellem:
– Evet, kendisi görecek, buyurdu.
Bunun üzerine adam tebessüm etti. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vessellem:
– Niye güldün, diye sorunca bedevi:
– Kerim ve cömert olan zat gücü yettiğinde affeder; hesaba çektiğinde müsamaha gösterir, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem:
– Bedevî doğru söyledi. Dikkat ediniz, Allah’tan daha çok kerem (cömertlik ve iyilik) sahibi yoktur.
O cömertlerin en cömerdidir, buyurdu ve şunu ekledi:
“Bedevi fakih oldu (meseleyi kavradı.)
Kaynak; İbn Ebi’d-Dünya

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 06 Ağu 2015 18:41:27
MUAZZAM BİR TESPİT (MUTLAKA OKU )
İslâm'ı iyice araştıran bir
papaz, Tebbet sûresi sebebiyle müslüman
olur. Papaz şöyle demiştir:
"Bu sûre'de muhteşem bir incelik ve mucize
gördüm" der. Ne olduğunu soranlara şöyle
aaçıklar papaz;
"Tebbet sûresi yaşayan bir insan hakkında
nazîl oldu. Yani Ebû Lehep hakkında nazîl oldu.
Ebû Lehep bu sûre indikten sonra tam 8 sene
daha yaşadı. Bu sûre onun ve karısının
cehennemlik olduğunu bildiriyordu. Yani Ebû
Lehep yalandan bile iman etse bu sûre
geçersiz kalacaktı. Çünkü Ebû Lehep iman
etmiş olacaktı. Ama Ebû Lehep bu sûre
inmesine rağmen ve tam 8 sene yaşamasına
rağmen inkârında direndi ve karısıyla birlikte
zulmüne devam etti. İncelik ve mucize burada.
Yani iman ederek bu sûreyi geçersiz kılabilirdi.
Ama Allah onun iman etmeyeceğini biliyordu.
İşte bu sûrede muhteşem bir mucize vardır.
Bu da demektir ki Allah(c.c.) geçmiş ve gelecek
ile ilgili herşeyi eksiksiz bilmektedir. Ben bu
yüzden Müslüman oluyorum.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Ağu 2015 18:45:43
İYİLİK İÇİN SÖYLENEN YALAN
 
Vaktiyle bir padişah, ellerindeki esirlerden birini, diğer esirleri kıştırtıyor, isyana teşvik ediyor, diye cezalandırmak istedi Bu tür suçların cezası da idamdı Esir bunu bildiği için, "Ölümden öte yol yoktur" felsefesiyle, kendi dilinde padişaha sövüp saydı, iyice içini döktü
Padişah esirin dilinden anlayan bir vezire, "Neler söylüyor bu adam?" diye sordu Vezir, temiz yaratılışlı, iyilik yanlısı biriydi Esirin küfürler savurduğunu değil de "Ben bir hata ettim bir padişah olarak sana yakışan ise affetmektir Allah da bağışlamayı ve bağışlayanları sever, diyor" dedi Vezirin bu sözleri üzerine padişah merhamete geldi ve esiri affetti Fakat esirin dilinden anlayan kötü yürekli bir başka vezir müdahale etti:
- Padişahım, bu esir söylenenlerin tam tersine size en ağır küfürleri savurdu, ağzına geleni söyledi dedi
Padişah yerinde bir soyluluk gösterisinde bulundu Kötü yürekli vezire hitap ederek, "Önceki vezirimin söylediği yalan, senin söylediğin doğrudan daha çok hoşuma gitti Senin gammazlığına itibar etmiyorum" dedi ve af kararını geri almadı
 

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 07 Ağu 2015 10:54:25
Bir tasavvuf müridi, Şeyhi Beyazidi Bestami'ye şikayette bulunuyordu:
 
"-Efendim evime sürekli misafir geliyor. Zamanımı hep onlara hizmet vermekle harcıyorum. Doğrusu ne yapacağımı şaşırdım. Lütfen bana bir akıl verin."
 
Müridinin sıkıntısını anlayan Şeyh Beyazid-i Bestami, misafirden bunalan Mürdine şu tavsiyede bulundu:
 
"Sakın üzülme evladım. Gelen fakir ise borç para ver, zengin olanlardan ise bir şeyler iste, bir daha çevrende dolaşmazlar"

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.313
  • 223.573
  • 28.313
  • 223.573
# 07 Ağu 2015 23:12:47
Ekmek İstedin Afiyet İstemedin | Bir Kıssa Bin Hisse
İmam Kuşeyri (k.s.) naklediyor:
Sufinin birisi sürekli,
”Allah’ım, senden afiyet istiyorum, Allah’ım senden afiyet istiyorum…!” diye dua ediyordu. Kendisine niçin sürekli böyle dua ettiğini sorulunca, şöyle anlattı:
”Ben, manevi terbiyeye ilk girdiğim günlerde hamallık yapıyordum. Birgün ağırca bir un yükü taşıyordum,
dinlenmek için yükü bir yere koydum. Orada,
”Ya Rabbi, eğer her gün bana yorulmadan iki ekmek versen, onlarla yetinirdim!” diye dua ettim. O sırada önümde iki kişi döğüşmeye başladılar; ben de aralarını bulayım diye yanlarına vardım. Birisi, elindeki şeyi hasmına vurmak isterken başıma vurdu, yüzüm kana bulandı. O sırada mahallenin asayişinden sorumlu kimse gelip ikisini yakaladı, beni de kana bulanmış görünce, kavgacı zannedip onlarla birlikte hapse attı. Bir müddet hapiste kaldım, her gün iki ekmek veriyorlardı.
Bir gece rüya gördüm, birisi bana,
”Sen her gün yorulmadan iki ekmek istedin fakat Allah’tan afiyet (beden,din ve dünya selameti) istemedin, işte istediğin sana verildi!. dedi.
Rüyadan uyandım, ondan sonra hep,
”Ya Rabbi, afiyet ver, Ya Rabbi afiyet ver..!” diye dua etmeye başladım. Bir ara hücrenin kapısı çalındı, birisi,
”Hamal Ömer nerede ?” diye beni sordu. Beni götürdü, ellerimi çözüp serbest bıraktılar.”
Resûlullah (s.a.v.) buyurur ki:
“Allah’tan afiyet isteyin. Kula kamil imandan sonra afiyetten daha büyük bir nimet verilmemiştir.”
Kaynak; Ateşin Yakmadığı aşık, Dilaver Selvi, Semerkand

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.752
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Ağu 2015 11:53:05
HZ. ALİ’NİN BÜYÜKLÜĞÜ

Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)’den Hz. Ali‘yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali’yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:

– Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler:

– Yine iyilik ederiz.

– Yine kötülük yapsa?

– Biz yine iyilik ederiz?

– Yine kötülük yapsa?

Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.

Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali’ye sordu:

– Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?

– Yine iyilik ederdim.

– Yine kötülük yapsa?

– Yine iyilik yapardım.

Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab,

– Ya Rasulallah, Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler.

 

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK