İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı seyfi ünaldı

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.186
  • 32.920
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 5.186
  • 32.920
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 08 Ara 2014 22:18:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
HAYATIN ANLAMI
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı...
Bulduğu hiçbir yanıt ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş.. Ama aldığı yanıtlar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir yanıtı olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.. Köy, kasaba, ülke dolaşmış, bu arada zaman da durmuyor tabii ki ...
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona
-Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona git belki o sana aradığın yanıtı verebilir, demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş .. Bilge “sana bunun yanıtını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş . Adam kabul etmiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.
- Şimdi çık ve bahçede bir tur at, tekrar buraya gel ... Yalnız dikkat et, kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam, gözü çay kaşığında, bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış evet demiş "kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?" Adam şaşkın...
- Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki ...
- Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge...
Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü ... Geri geldiğinde bilge adama "bahçe nasıldı" diye sormuş ... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış. Bilge gülümsemiş "ama kaşıkta hiç yağ kalmamış" demiş ve eklemiş:
- Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya sadece bir noktayı görürsün, hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır ... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli..
Ben kaşığa bakanlardanım galiba :(

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.482
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 09 Ara 2014 09:18:10
Öfkelenince neden bağırırız?
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak
bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 09 Ara 2014 15:09:51
YUMRUK VE KAFA

Boksör Muhammed Ali (Clay)'in yumruğundaki kuvvet İslâm mütefekkirinin kafasında da tecelli ettiği anda her şey kurtulmuştur. O yumruk ki, bütün kuvvetini Allahtan ve dinden bilir; kendisine denk bir kafayla birleştiği ân, Batılının kırılan çenesine karşılık beynini ezmek imtiyazına da erecek ve ruhlardaki o korkunç küçüklük ukdesi kalkacaktır.

O zaman, bilmem kaçıncı (raund)tan sonra, kan içinde bıraktığı hasmma:

- Söyle bakalım benim adım ne?

Diye tekrarlayıp duran Mehmet Ali'ye eş, İslâm mütefekkiri, altüst edeceği Batı tefekkür sistemine karşı haykıracaktır:

- Söyle bakalım benim adım ne?

O da:

- Nihayet seni gördüm ve anladım! Adın İslâm!.. cevabını vermekten başka çare bulamıyacaktır.

İslâmın kafa zaferi gerçekleşecek olursa meydana çıkacak hakikat karşısında ve galip Doğulu ile mağlûp Batılı arasında muhasebe şöyle olacaktır:

- Söyle, ey, keşifleri içinde boğulan ve demokrasi ve liberalizma, yeni nizam ve faşizma, materyalizma ve komünizma derken, yeni katolisizma adına baş vurmadığı yol bırakmayan Batı adamı! El attığın ne kadar hedef varsa hepsinin birden varamadığı, ulaşamadığı, eremediği gayenin İslâmda olduğunu nihayet anladın mı?

Günün şartlarına göre, sözde aydınlarımızla biz, Batı fikir boksörünün karşısında (nakavt) olmuş yerde yatarken, işte hayalimiz bu kadar büyük ve hakikatimiz böylesine şanlıdır.

Necip Fazıl Kısakürek | Çerçeve 4
Şubat 1967

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 10 Ara 2014 16:41:33
Faizin haram olduğunu öğrenince ne yaptım?
İnebolu Lisesinin yatılı öğrencilerindendim. Rahmetli babam bana öğrencilik hayatımda sadece bir kere harçlık gönderebilmişti. Her hafta acaba bana da para gönderen oldu mu diye bakardım ilan edilen listelere. Devletin yatılı öğrencilere verdiği aylık beş lira harçlık kalem defter gibi zaruri ihtiyaçlarımızı ancak karşılayabiliyordu.
Bu şartlara rağmen elimde biriken beş-altı lira kadar parayı, üç beş kuruş faizi için bankaya yatırmıştım. Bir akşam vaktinde katıldığım bir sohbette bir muhterem zat, faiz haramdır dedi ve o söz yüreğime balyoz gibi çarptı. Faiz haram mı? Ben paramı bankaya yatırarak haram mı işledim. Dehşete kapıldım.
Ertesi sabah bankaya koştum, paramı çektim ve faizini bankada bırakıp hesabımın kapatılmasını istedim. Banka müdürü çağırıp yarım saat faizini de kabul etmem için ısrar etti. Sonunda pes ettiler, paramı verdiler, cüzdanı yırttılar. Hamd olsun büyük bir sevinçle oradan çıktım ve o günden beri şükürler olsun bir daha asla faizli bankaya vadeli para yatırmadım. Vadesiz bile olsa faizli bankada para tutmamaya elimden geldiğince çabalıyorum. Mevcut ekonomik düzende hiç bulaşmamak çok zor olsa da kendi adıma elimden geleni yapıyorum. Param olur da bir yerde tutmam gerekirse, faizsiz finans kurumlarını kullanıyorum.
Peki ne oldu? Aç mı kaldım? Geçinemedim mi? Muhtaç mı oldum. Şükürler olsun ki Allah o şartlarıma rağmen beni asla muhtaç etmedi. Ufak tefek öğrenci bileti, harçlık vs. borç aldığım verdiğim zamanlarım oldu, ama asla ciddi borçlanmadım ve muhtaç olmadım. Faizden uzak durmanın ve tam iktisadın gerçek bir özgürlük, zenginlik ve huzur vesilesi olduğuna tanıklardan biri benim.
Ey Müslümanlar! Bugün bir haberde gördüm, faizli bankalara esas para yatıranlar dindarlar imiş diye. Yüreğim yandı. Ağlamak istiyorum üzüntüden. Acilen tedbir alıp kendini kurtarmak isteyen sistemi sorgulanmakla oyalanmasın, seçeneklerden hangisini seçtiğine baksın. Cenabı Allaha saygımızı sorgulayalım! Faizciliği Allaha savaş açmak olarak tarif ediyor, kesin olarak yasak ediyor yüce Kitabımız! Muhammed Bozdağ

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 11 Ara 2014 16:31:32
Şeytanın Arkadaşlığı | Bir Kıssa Bin Hisse
Eski zamanlarda Arabistan’da bir yolcu (Müslüman) tek başına çölde seyahat ediyormuş.Şeytan bu adamı kandırmak için insan kılığına girer ve adamın karşısına çıkar.
Şeytan:
-”Meraba arkadaş görüyorum ki tek başına yolculuk ediyorsun istersen sana yolculuğun boyunca arkadaşlık ederim.Benim de yolum senin gittiğin yeredir” der.
Adam çok sevinir:
-”Tabi” der hemen kabul eder.İnsan kılığındaki Şeytanın arkadaşlığıyla giderken öğlen olur.İkindi olur Akşam olur sonunda gece olur.
Şeytan:
-”Ben senle arkadaşlık etmek istemiyorum” der.
Adam:
-”Ne oldu bir kusurum mu oldu ki ben sana ne yaptım da arkadaşlık etmezsin bana” der.
Şeytan cevap verir:
-”Daha ne olacak ki ben sabahtan beri takip ediyorum sen hiçbir vakitte namaz kılmadın.Oysaki ben insan kılığında şeytanım seni kandırmak için senle arkadaşlık ediyordum. Baktım ki kandırmama gerek yok. Ben ALLAH’a bir kere secde etmedim isyan ettim ALLAH beni sonsuza dek lanetledi. Sen ise beş vaktin hiç birinde ALLAH’a secde etmedin yani günde beş kere ALLAH’a secde etmeyerek karşı geliyorsun. Ben senin yanında bir kez daha lanetlenirim diye ALLAH’tan korkarım seninle arkadaşlık etmekten vazgeçiyorum. Senin durumun benden de kötü.

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 17.412
  • 177.324
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Ara 2014 22:43:04
Cebrail aleyhisselam, 2 rekât namaz kılmış, bu 2 rekât namazı
kılması tam 4 bin ahiret senesi sürmüş.

Sonra, (Yâ Rabbi, kâinat yaratıldığından
beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mı?) demiş.
Allahü teâlâ buyurmuş ki:
- Ahir zamanda gelecek olan Ümmet-i Muhammed’den, Habibimin ümmetinden
bir kulum, 2 rekât namaz kılacak, hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını bilmeyerek kılacak.
Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000 senede kıldığın
namazdan daha makbul olacak.
- Yâ Rabbi, neden onların namazları bu
kadar kıymetli olacak?
- Çünkü onlar, düşmanımı yıkarak huzuruma gelecekler.
Sende düşman yok ki!
Dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar, şeytanın
vesvesesine aldanmayıp, Allahü ekber diyecekler."

İmam-ı Gazzali Hazretleri

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Ara 2014 22:47:45
İBLİSİN HASTALIĞI

“İblis, önceleri melekler arasında büyük tanınmış, kendini üstün görmeye alışmıştı. Bu alışkanlığı yüzünden şımardı ve Allâh’ın emrinin azamet ve haşmetinin farkına varmadı; Âdem -’ı hakîr, aşağı gördü. Böylece aşağıların aşağısı bir âkıbete dûçâr oldu…”

Cenâb-ı Hak, iblise; “Âdem’e secde et!” dedi. O ise, kibrinden ötürü, Allâh’ın verdiği akılla, Allâh’a karşı cidâle girişti. “Ben ondan üstünüm, ben ateşten yaratıldım, o ise topraktan yaratıldı.” gibi anlamsız itirazlarda bulundu.

Hâlbuki; Allah Teâlâ ona; “Secde et!” demişti;

“Sen mi üstünsün, insan mı üstün?” diye sormamıştı.

“Ateş mi üstün toprak mı üstün?” diye de sormamıştı.

İblis; itaatsizliğinden sonra tevbe etmek, pişman olmak yerine, ahmakça gururu sebebiyle inatla suçunu müdafaa etme yolunu tuttu. Gazab-ı ilâhîye ve sonsuz cehenneme bu kibir sebebiyle dûçâr oldu.

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Ara 2014 22:50:08
                              KİBİRLİ FARE
Küçük bir fare kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kibir ve gururla kurula kurula gidiyordu. Deve; uysal tabiatı sebebiyle, onunla yol alıp giderken fare, kendi küçüklüğünü göremeden;

“–Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu.

Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidâr bir şekilde;

“–Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?” dedi.

Mahcup düşen fare, kekeleyerek şöyle cevap verdi:

“–Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.”

Deve suyun içine girip;

“–Ey kör fare! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi.

Fare çaresiz ve mahcup itirafına devam etti:

“–Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderhâ gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”

Bunun üzerine akıllı deve, fareye şu nasihatte bulundu:

“–Öyleyse, gurur ve kibre kapılıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Bu yaptığını hoş görmeme aldanıp şımarma; çünkü Allah, şımaranları sevmez!..

Var git; sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş!”

Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fare;

“–Tevbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı.

Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:

“–Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zira vazifem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.” dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.

-Mesnevi 'den alıntı -

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 11 Ara 2014 23:01:33
Tık, tık, tık…
- Kim o?
- Hazırlan gidiyoruz.
- Sen kimsin? Nereye gidiyoruz?
- Sıran geldi. Gerçek evine gidiyoruz.
- Gerçek ev mi? Sen! Yoksa!
- Evet. Hadi gidelim.
– Dur bir dakika..bir sürü yarım işim var.
- İş yarım kalmaz. Birileri tamamlar. Oyalanma artık.
- Çocuklar, onlar daha çok küçük, bari vedalaşsaydım.
- Sen olmadan da büyürler, hadi bekliyorlar.
- Bekliyorlar mı? Onlar da kim?
- Gidince görürsün.
- Anladım. Anladım ama kalbini kırıp, gönlünü alamadıklarım, iyiliğini görüp, karşılık veremediklerim var. Anlayacağın borçlu gitmek istemiyorum.
- Bunu zamanında düşünseydin!
- Zamanında mı? İyi de ben daha zamanım var sanıyordum.
- Hepiniz aynısınız.. Zaman dediğin, içinde bulunduğun an..
Bunun ötesi yok.
- Keşke, keşke….
- Devam etme. Bugünü yaşarken hep yarın var gibi davrandın. Üstündeki üniformanın sorumlulukları var..
Yerine getirmedin...
Bu sana bir uyarıydı. Şimdi gitmiyoruz… Ama her an gidebiliriz..
Bir daha geldiğimde önünde umut, arkanda pişmanlık olmasın!..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 12 Ara 2014 15:36:15
“Sinirlerim mahvoldu bu konuşmanın gerginliğinden…
-Kocam on senedir kumar hastası. İddiadan başla her türlüsü var. On yıldır bir trilyon para gitti. Her şeyimiz gitti ve herkese borçluyuz. Her tarafımız düşman, korkuyorum. Ana-babasına söyledim, akrabalar biliyor. Defalarca söz verdi bize, bir daha asla yapmayacağım diye dinine imanına yeminler etti. Fakat vazgeçmiyor, bırakamıyor. Çok çaresizim. Çocuklarım için sabrediyorum. Yuvayı yıkmak istemiyorum. Başka ne yapabilirim?
-Şimdi bunları yazan kadın sabır mı etmiş oluyor? Bu yaptığı Allah’a isyana payandalık etmek mi yoksa Allah’ın emrettiği hakta sebat mı? Eften püften geçimsizlik meseleleriyle pisipisine boşanıyor insanlar! Esas böyle büyük felaketlerde boğulmaktan çoluk çocuğunu kurtarmak için batmış gemiyi terk etmek gerekmiyor mu? Besbelli ki bu şeytan esaretinin sonu cinnet, cinayet ve cehennem olacak. Niye payanda oluyorsun? Bu kadar mücadele yetmez mi? Artık o pisliği bırakmayacağını anlamadın mı? Şeytana kulluk edilen ve meleklerin lanetlediği eve yuva denir mi? Birçoğunun başına gelene benzer şekilde, kumar borcu karşılığında senin canın ve hatta namusun satılığa çıkacak mı bilmiyorsun. Kendini kurban ettin kötülüklere o ilişkiyi cesaret gösterip bitirmeyerek. Pekala, çocuklarını niye kurban ediyorsun?
Al sana tehlikenin büyüklüğünü anlamana yardım edecek binlerce ibretten birisi: “Akşehir’de nokta nokta… kumar oynadığı üç meslektaşını geçirdiği cinnet sonucu oyun masasında öldürdü, birini de yaraladı. Daha sonra evine gitti ve tartıştığı eşini ve çocuğunu da ağır yaraladıktan sonra intihar etti.” Böyle oluyor: Çünkü Allah’ın ve meleklerin laneti kumar oynayanların üzerindedir ve derhal tövbe etmezlerse cehenneme böyle yuvarlanacaklar. Dr. Muhammed Bozdağ

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 12 Ara 2014 15:44:58
Bir gün Peygamber efendimiz Cebrail aleyhisselama Cehennemi sordu.
Cebrail aleyhisselam da uzun uzun Cehennemi anlatti. Peygamber efendimiz anlatilanlara dayanamayip bayildi. Ayildiginda buyurdu ki:
- Ey Cebrail, böyle siddetli, felaket yere benim ümmetim girecek mi?
- Evet. Ümmetinin büyük günah isliyenleri Cehenneme girecektir.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz cok agladi. Cebrail aleyhisselam da agladi. Sonra odasina cekildi. Sadece namaz icin disari cikiyor bunun disinda kimseyle görüsmüyordu.
Peygamber efendimizin disari cikmayisinin ücüncü günü hazreti Ebu Bekir kapusunun önüne gelerek.
- Resullulahi görmek mümkün mü? diye seslendi. Fakat, icerden bir cevap gelmeyince agliyarak kapidan ayrildi.
Sonra hazret-i Ömer gelip, ayni sekilde söyledi. Ona da cevap gelmeyince agliyarak oradan ayrildi.
Sonra Selman-i Farisi hazretleri geldi. Ona da bir cevap verilmeyince, agliyarak hazret-i Alinin evine gidip durumu anlatti. Hazret-i Fatima hemen hane-i saadete kostu.
- Ey Allahin Resulü ben kiziniz Fatima, dedi.
Peygamber efendimiz o anda secdeye kapanmis ümmeti icin agliyordu.
Hazreti Fatima, kapi acilip iceri girince babasinin aglamaktan yüzünün sarardigini, avurtlarinin cökmüs oldugunu gördü.
- Babacigim size böyle ne oldu? diye sordu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Ey Fatima, bana Cebrail gelip Cehennemi, tabakalarini anlatti. Ümmetimden büyük günah isliyenlerin Cehenneme atilacagini bildirdi, iste beni aglatan kederlendiren budur.
Sonra Hazreti Fatima, ümmetinden günah isliyenlerin Cehenneme nasil gireceklerini sordu. Peygamber efendimiz söyle anlatti:
- Günahkarlar tutulup Cehenneme götürülürken, "Ya Muhammed" "Ya Muhammed" diye bagirarak giderler. Fakat, Cehenneme yaklasip Cehennem meleklerini görünce, bunu unuturlar.
Melekler:
- Sizler kimlersiniz, diye sorduklarinda
- Biz, kendilerine Kuran inmis olanlardan ve Ramazanda oruc tutanlardaniz, derler.
Melekler de:
- Kurani kerim Muhammed aleyhisselamin ümmetine inmistir, derler.
Bunun üzerine Peygamber efendimizin ismini hatirlayip
- Bizler Muhammed aleyhisselam ümmetindeniz, derler.
Melekler de:
- Kurani kerimdeki Allahü tealaya asi olan kimselerin hallerini bildiren ayetlerden haberiniz yok muydu? diye sorar.
Onlar da:
- Vardi fakat gaflete geldik, Seytana uyduk, derler.
Hallerine cok üzülürler. Meleklerden izin isteyip hallerine uzun zaman aglarlar. Gözyaslari kalmaz, gözlerinden kan akmaya baslar.
Sonra melekler onlara derler ki:
- Bu aglamaniz bosunadir. Eger dünyada böyle aglasaydiniz faydasi olurdu. Dünyada iken Allah korkusu ile aglasaydiniz simdi burada aglamazdiniz.
Sonra meleklere emir gelir:
- Atin onlari Cehenneme..!!
Bu konudaki hadisine bir göz atalim:Efendimiz buyuruyor;"BENIM (MIRAÇTA)GÖRDÜGÜMÜ GÖRMÜS OLSAYDINIZ AZ GÜLER,ÇOK AGLARDINIZ."

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 12 Ara 2014 16:12:52
ÖLÜM VAR EY ÖMER..!
Adaleti ve gücüyle nam salan Hz.Ömer (r.a) işsiz bir adamı çağırır. “Sana iş veriyorum” der.
Adam çekinerek ne yapacağını sorduğunda, her sabah kapısına gelip vurarak; “Ölüm var ey Ömer, ölüm var!” diye bağırmasını, kendisine ölümü hatırlatmasını ister.
Ertesi sabah adam gelip “Ölüm var ey Ömer!” diye bağırınca çıkıp bir altın öder.
Ondan sonra da bu sahne her sabah tekrarlanır.
Çevredekiler çok geçmeden bu durumu farkedip, olup biteni şaşkınlık ve merakla izlemeye başlarlar.
Ama hiç kimse Hz. Ömer'e (r.a) ne olup bittiğini soramaz.
Adamcağız her sabah iki cümlesini söyler, bir altınını alıp gider.
En sonunda, biri dayanamayıp sorar:
“Ya Ömer! Bu adam her sabah kapında bekliyor, dışarıya çıktığında sana bir cümle söylüyor ve sen de ona her sabah bir altın veriyorsun, çok değil mi?“
Hz. Ömer (r.a); “hayır” diye cevap verir. “Çok değil, çünkü onun söylediği şey benim o günkü kararlarım ve bilgilerim içinde en önemlisidir.”
Aradan aylar geçer, bir sabah adam yine kapısında beklemekteyken, Hz. Ömer (r.a) dışarı çıkar fakat adamı konuşmadan durdurur:
“Al bu bir altını ve git, bundan sonra gelmene gerek yok.”
Adam böylesine kolay bir işten iyi para kazanmaya alışmıştır, sormadan edemez:
“Neden?”
“Çünkü” der Hz. Ömer (r.a); “bu sabah aynada sakalımda ak bir tel gördüm. Ben her sabah çoğalan ak telleri gördükçe, o sözü kendi kendime hatırlayacağım.”

Çevrimdışı efoo

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.525
  • 87.446
  • Müdür Yetkili
  • 5.525
  • 87.446
  • Müdür Yetkili
# 12 Ara 2014 16:22:34
Azîz Mahmûd Hüdâyî bir gün, Sultan Ahmed Hanla sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tâzelemek istedi. İbrik ve leğen getirdiler. Pâdişâh hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu döktü. Sultan Ahmed Hanın annesi de kafes arkasında havluyu hazırlamıştı. Vâlide Sultan kalbinden; "Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin bir kerâmetini görseydim." diye geçirmişti. Bunun üzerine Mahmûd Hüdâyî, Vâlide Sultan'ın gönlünden geçenleri anlayarak; "Hayret! Bâzıları bizim kerâmetimizi görmek isterler, Halîfe-i rûy-i zemîn'in elimize su döküp, muhterem vâlidelerinin havlu hazırlamasından daha büyük kerâmet mi olur?" buyurdu.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 12 Ara 2014 17:30:53
Gözleri Görmeyen Çocuk
Bir gün hz.Ali R.a camiye giderken bir gurup çocuğun oyun oynayıp oraya buraya koşturduğunu görür. Yanlarına yaklaşıp onları hayranlıkla izlemeye koyulur. Tam bu sırada içlrinden birinin bir taşın üstünde oturmuş öylece hareketsiz düşünceli bir şekilde beklediğinini fark eder .Yanına sokulup ‘sen neden arkadaşlarına katılıp onlarla oynamıyorsun bak ne güzel eğleniyorlar’ deyice çocuk ‘Benim gözlerim görmüyorki’ der hz Ali r.a ya . bunun üzerine Hz Alİ R.a ellerini açıp ‘Yüce rabbim bu çocuğun günahı nedirki arkadaşları gülüp oynarken bu sabii böyle burada oturur bekler ‘ der. Hikaye bu ya Allah tarafından şöyle bir vahi gelir ” O çocuğun öyle olması gerekliydi” Fakat yüce insan Hz Ali R.a Allaha yalvarır ‘ Bu çocuğun gözlerini aç oda yaşıtları gibi oynayıp mutlu olsun yüce rabbim^’ der . Yüce Allah bu yakarışı kabul eyler ve o an çocuğun gözlerini açar. Gözleri bir anda açılan çocuk ilk olarak yerden aldığı taşı Hz Aliye atıp onu kovalamaya başlar . Bunu gören diğer çocuklarda tıpkı o çocuk gibi taş alıp onlada atmaya başlar yüce insana . Hz Ali bunu görünce tekrardan Allaha ellerini açıp ”sen ne eylersen güzel eylersin senin hikmetinden sual olmaz ya Rabbim der”

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.306
  • 223.507
  • 28.306
  • 223.507
# 13 Ara 2014 09:22:22
Evsizler Evi ve Evsizler Dayanışması Gönüllülerimizden
Ayça Yalçıner'in hepimizi bir çok yönden etkileyecek duygularını dikkatinize sunuyoruz...lütfen okuyun ve düşünün..
"Çocuklar en büyük öğretmenlerdir. Senin için neyin daha önemli olduğu konusunda bir kargaşa yaşadığın zaman dönüp çocuklara bakman yeterlidir. Yetişkinler için genellikle çok para kazanmak, istediği gibi bir eve, arabaya sahip olmak önemlidir. O işe, eve, arabaya sahip olunca da gözlerini daha fazlasına dikerler. Daha büyük bir eve sahip olunca, o pozisyona terfi edince, bir üst model arabaya sahip olunca kesin mutlu olacaklarını düşünürler. Bütün bunlara sahip olunca heyecan bir süre devam eder sonra yine bekledikleri gibi mutlu olmazlar. Bir kaç hafta sonra yine çıta yükselir artık daha fazlasına ihtiyaçları vardır. Aslında durup bir düşününce mutluluğun yolu bu olsaydı bütün zenginler mutlu, hayattan keyif alan insanlar olurdu diye bir sonuç çıkması gerekirdi. Ama öyle olmadığını görüyoruz.
Geçenlerde Esenler otogarın yanında muşambadan bir barakada yaşamaya çalışan Suriyeli ailelere yardım götürdük. Bir insan, özellikle küçük bir çocuk için çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyorlardı. Çocuklar dikkatimi çekti. Üstü başı kirli, ayakları çamur içinde, düzgün beslenemeyen bu çocukların yüzünde hep bir gülümseme vardı. Birbirleriyle şakalaşıp oyun oynuyorlardı. O zaman düşündüm, para pul ev değil nedir onları bu kadar mutlu eden diye...
İki gün önce gezi parkta kalan bir baba kızın haberi geldi. Evsizlere çorba dağıtan arkadaşım, kardeşim İbrahim "Abla mesele mühim bir arar mısın?" diye mesaj atınca konuya ben de dahil olmuş oldum.
Ertesi gün ziyarete gittim baba kızı, gecenin o saati bulup yerleştirdiğimiz hostelde.
Hikaye uzun... Kendisi yetiştirme yurdunda büyümüş bir babanın kızını yanında büyütmek için sekiz yıldır neler yaptığını dinledim. "Annesi gitti kırk günlükken... Ben baktım. Devlet benden iyi şartlar sağlar belki ama benim ona verdiğim GÜVEN duygusunu veremez."
Güven...
O zaman anladım Suriyeli çocukların, bu küçük kızın sokakta kalmalarına rağmen neden bu şekilde gülümseyebildiklerini. Hepsinin yanında onları seven biri vardı. Belki koşulsuz belki koşulsuza yakın bir sevgiyle besleniyorlardı.
Sevgiden uzaklaştıkça GÜVENSİZLEŞEN, sırf o yüzden, birazcık daha fazla güvende hissettmek için daha çok para, mal, mülk, mevki peşinde koşan yetişkinlerin durumunu anladım.
Her yetişkin bir zamanlar çocuk olduğuna göre aslında bizler her zaman o tadını bildiğimiz ama artık hissedemediğimiz duygunun peşinde olabiliriz diye düşünüyorum. Yolu şaşırmışız sadece...
Sen de hala terfi etmeliyim, ne pahasına olursa olsun daha çok para kazanmalıyım, para kazanmak zorundayım diye düşünüp mutsuz bir yaşam sürüyorsan;
Git bir kedinin başını okşa,
Bir çocuğa gülümse,
Zor durumda birine yardım et
Sevgi karşındakine verdikçe çığ gibi büyür ve sana geri gelir.
Senin için yol hangisiyse o yolla birine sevildiğini hissettir. O zaman sen de içinde sevgiyi hissetmeye başlayacaksın. Sevgiyi hissettikçe kendini "GÜVEN"de hissedeceksin. İşte o zaman bütün -meli, -malılardan kurtulup yaptığın her şeyi zevkle yapmaya başlayacaksın. Tıpkı bir çocuk gibi... "

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK