İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı mahmutkara2142

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.460
  • 5.272
  • Müdür Yetkili
  • 1.460
  • 5.272
  • Müdür Yetkili
# 26 Şub 2016 16:06:00
Güzel teşekkür ederim

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.726
  • 28.329
  • 223.726
# 26 Şub 2016 22:51:37
EV İŞLERİNDE

Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)'ye sorarlar:

“Allah'ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?”

Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar:

“O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi "Ey Allah'ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım."dediğinde,

"Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın." derdi.

Çevrimdışı kurthan

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.655
  • 72.851
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 10.655
  • 72.851
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Şub 2016 22:57:03
Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı. Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulmuşlar, birlikte uyumakta olduklarını gördüler. Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında
kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlana ile paylaşmak istedi: .

"Efendim şu manzaraya bakın" dedi. "Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği, değil mi?"

Mevlana, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsedi ve kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra ona, unutamayacağı bir ders verdi:

"Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını" dedi.

"Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına gerçek dostluk denilir."

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 26 Şub 2016 23:03:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
EV İŞLERİNDE

Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)'ye sorarlar:

“Allah'ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?”

Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar:

“O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi "Ey Allah'ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım."dediğinde,

"Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın." derdi.

+1  :)

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 26 Şub 2016 23:05:16
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı. Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulmuşlar, birlikte uyumakta olduklarını gördüler. Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında
kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlana ile paylaşmak istedi: .

"Efendim şu manzaraya bakın" dedi. "Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği, değil mi?"

Mevlana, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsedi ve kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra ona, unutamayacağı bir ders verdi:

"Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını" dedi.

"Bir dostluk, kişisel çıkar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına gerçek dostluk denilir."


Muhteşem. :)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.726
  • 28.329
  • 223.726
# 27 Şub 2016 00:06:32
Hz. Eyyüb a.s. Kıssası
‘Para insanı saptırır’ derler ya, onunkisi öyle değildi;
Malı gün geçtikçe çoğalıyor, o da gün geçtikçe daha çok hayırsever biri oluyordu.
Malın mülkün Allah vergisi olduğunu, onların bir gün hesabını vereceğini aklından çıkarmaz, dilinden şükrünü, malından sadakasını eksik etmezdi.
Bir insan hem varlıklı, hem ahlaklı olunca, onu çekemeyenler de elbette olacak…
Bazıları şöyle diyordu:
“–İnsan bu kadar varlıklı olduktan sonra elbette herkese dağıtır… Malı nasıl olsa çok..! Dağıt, dağıt bitmez ki...! Bu kadar refah içinde olan biri tabi ki iyi ahlaklı olur; ona sataşan yok, çatışan yok… Herkes ona nasıl olsa saygılı davranıyor…”
Oysa Allah, kulu Eyüp’ün samimiyetini ve Hakk’a bağlılığını biliyordu. Bunu diğer insanlara da göstermek istedi. Hem böylece Eyyüb a.s. gelmiş geçmiş herkese sabrın simgesi olacaktı..
Hz. Eyüp’ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya
başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde hepsi telef oldu. İnsanlar Eyüp’ün
bu duruma ne diyeceğini merak ediyor, ağzını yoklayarak:
“–Nedir bu başına gelenler…!” diyor ah vah ediyorlardı.
Eyyüb a.s. yüksek ahlakından ödün vermeksizin:
“-Allah verdi; Allah aldı; her şey O’nun değil mi?” diyordu.
Eyyüb a.s. hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Eyyüb a.s. bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani
bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca hanımıydı.
Hz. Eyyüb’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; Ama ‘sabır’ dedi.
Eyyüb a.s. çocuklarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti.
Hz. Eyyüb’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı.
Eyyüb a.s. hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile…
Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Gün geçtikçe hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona
bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyyüb a.s.ın yaraları çok fenalaştı.
Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Yanında sadece hanımı kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi…
Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti.
Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı.
Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet, onun başına gelmişti veo, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti.
Eyyüb a.s. sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
“Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar
hastayım!
Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyyüb a.s.ın makamını, katında daha da
yüceltti. Ona:
“– Ayağını yere vur ” diye vahyetti. Eyyüb a.s. güçlükle ayağını kaldırıp indirdi.
Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. O suyla
yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti, içindeki dertler şifa buldu.
Sağlığını kazanan Hz. Eyyüb, servetini de yeniden kazandı.
Böylece O, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti....

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Şub 2016 01:00:12
Hz. Süleyman (as) zamanında bir serçe su içmek için su birikintisi olan bir yere gelir,
 ancak etrafında çocukları görür ve onların uzaklaşmalarını bekler.
 Çocuklar uzaklaşınca bu seferde yaşlı ve çok uzun sakallı bir adam gelir.
 Serçe kendi kendine bu adam sakallı bir piri fani ondan bir kötülük beklenmez der ve su içmeye koyulur.
Ancak aniden adam yerden bir taş alır ve serçenin bir gözünü kör eder.
 Serçe bu durumu Hz.Süleymana şikayet eder.
 Hz. Süleyman (as) adamı çağırtır ve ona: bu kuşa ihtiyacın var mıydı diye sorar:
 adam: hayır der. Bunun üzerine Hz. Süleyman (as) adamın bir gözünün kör edilmesini emreder.
 Serçe: Efendim, ben gözü yerine varlıklara güven veren sakalının kesilmesini teklif ediyorum,
böylelikle benim düştüğüm tuzağa başkaları da düşmemiş olur demiş.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.726
  • 28.329
  • 223.726
# 27 Şub 2016 08:58:24
Osmanli'nin sadece bir yeniçeri kiyafetiyle Almanlari Fransizlarin elinden ve talanindan nasil kurtardigini gösteren maziden elmas bir tablo:
19.yüzyilda Almanya'nin Mülhaym sehrindeki Ren nehrinin bir yakasinda Almanlar, öbür yakasinda da Fransizlar oturuyordu. Fransizlar, her sene nehrin Almanlardaki kismina geçip mahsulün tümünü toplayip götürüyorlardi.
O siralar, birligini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çikaramiyorlardi tabi. Her sene böyle olunca çareyi Osmanli Sultanina durumu yazip, imdat istemekte bulurlar. Mektupta söyle demektedir:
"Fransizlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden aliyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dagitan bir imparatorlugun sultani, Islamiyetin de halifesisiniz. Bizi bu zulümden kurtarin. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkani saglayin."
Çöküs faslina girildigi bir zamana denk gelen yardim istegini inceleyen padisah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnizca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanir. Saskina dönen Almanlar, çuvali alip mektubu okurlar:
"Fransizlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kiyafetini görmeleri kafidir. Çuval içindeki Osmanli askerinin elbiselerini adamlariniza giydirin. Mahsul zamani, nehrin görülecek yerlerinde dolastirin. Karsidan gören Fransizlar için bu kafidir."
Bag bahçe sahipleri hemen Osmanli askerinin kiyafetini kapisirlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kiyafetinde, nehir kiyisinda dolasmaya baslarlar. Ertesi gün, karsidan gelen haber, Almanlarin sevinç çigliklari atmalarina sebep olur:
"Osmanlilardan imdat geldigini düsünen Fransizlar, korkudan köylerini de terkederek iç kisimlara dogru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermistir."
Bu olay, Mülhaymlilarin gönüllerinde taht kurmustur. Giydikleri yeniçeri kiyafetlerini, daha sonra Mülhaym'a bagli Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar. Sehrin en yüksek binasina da Osmanli bayragi asarlar. Ayrica, halen olayin yildönümünde de sehirde bir karnaval düzenleyip hadiseyi temsilen kutlarlar.

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.906
  • 46.126
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Şub 2016 10:34:06
    Akşam üzeri Nil kıyısında bir sırtlan, bir timsahla karşılaşır. Durup birbirlerini selamlarlar.
    Sırtlan sorar:
    “Gününüz nasıl geçti efendim?” Timsah şu cevabı verir:
    “Çok berbat bir şekilde. Kimi zaman eza ve cefa ile ağlıyorum.       Çevremdekiler ise, ‘bunlar yalnızca timsah gözyaşları’ diyorlar. Bu beni anlatılamaz derecede yaralıyor.”
    Sırtlan der ki:
   “Eza ve cefadan söz ediyorsun. Bir an için beni düşün. Kainatın güzelliğine ve harikalarına gözümü dikip bakıyorum. Bütün benliğimi kuşatan katıksız bir sevinçle mutlu bir halde güneşin güldüğü gibi gülüyorum. Ama orman ahalisi, ‘bunlar yalnızca sırtlan gülüşü’ diyor.”

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 27 Şub 2016 19:41:20
Bir gün Peygamberimiz (sav)'e bir misafir geldi. Yorgun ve çok fakir olduğunu söyledi. Peygamberimiz (sav) hanımlarının birisinin evine haber gönderdi. Hanımı;

"Yâ Rasulallah, seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yoktur." dedi.

Sonra başka bir hanımına gönderdi, ondan da aynı cevabı aldı. Neticede anlaşıldı ki, Peygamberimiz (sav)'in hanımlarının hiçbirisinin evinde yiyecek yoktur.

Sonra Peygamberimiz (sav) sahabîlere;

"Kim bu adamı bu akşam misafir ederse Allah ona rahmet etsin." buyurdu.

Bunun üzerine Ensardan bir zat kalktı. Kendisinin misafir edebileceğini söyledi ve aldı, evine götürdü. Hanımına:

"Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.

"Çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur." cevabını aldı. Hanımına,

"Çocukları bir şeyle oyala. Yemek isteyecek olurlarsa uyut, misafirimiz yemek yiyeceği zaman kalk, lâmbayı söndür. Tâ ki kendisiyle birlikte yemek yediğimizi göstermiş olalım."

Sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Kendileri de yer gibi yaptılar, fakat aç olarak gecelediler.

Ev sahibi, sabah olunca Peygamberimiz (sav)'in huzuruna geldi. Peygamberimiz (sav)  kendisine şu müjdeyi verdi:

"Sizin yaptığınız bu güzel işten dolayı Allah her ikinizden de razı oldu."

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.726
  • 28.329
  • 223.726
# 28 Şub 2016 23:47:51
Allah'ın ikram ediciliği noktasında merkez, insandır. Kâinatın kaymağını insan yiyor.
Karpuzun içi sana, kabuğu hayvanlara..
Buğdayın habbesi sana, samanı hayvanlara.. Mısırın tanesi sana, koçanı hayvanlara..
Sütler, ballar, etler.. hep insanın başına bağlanmış, onun etrafında dönüyor.
O zaman kanun-u kerem noktasında insandan beklenen de bu kadar nimetlere karşı, çok şükreden bir kul olmasıdır.
Şener Dilek, CevaplarOrg

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Şub 2016 00:05:35
Bir akşam vakti Allah dostlarından Seyyide Tün Nefise’nin kapısı çalınıyor.
Komşuları, gayrimüslim bir çift. Bir ricaları var:
-Komşu, sen de biliyorsun, bizim felçli bir kızımız var. Önemli bir işimiz çıktı, sabaha kadar gelemeyebiliriz. Biz gelene kadar Allah için kızımıza bakabilir misin?
- Ne demek, siz işinize bakın, evladınızı düşünmeyin, der.
Anne baba işlerine, Seyyide Tün Nefise felçli kızın yanına gider.
Saatler saatler… Allah dostunun gözleri, kızın üzerinde, sevgi dolu bakışlar ve kızdan sevgi dolu karşılıklar…
İçi bir an bir garip oluyor. Gönül diliyle:
- Allah’ım Allah’ım, şu güzel kızı ayağa kaldır ve ona hak yolu nasip et… diye yakarıyor..
Anne ve baba dönüyorlar.
Komşularının ayağının dibinde oturmakta olan hasta kızları, büyük bir mutluluk içersinde, kapının açılmasıyla birlikte ayağa fırlıyor…

ve hepsi artık Allah’ın razı oldukları içerisinde, İslamın içinde…

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 29 Şub 2016 21:52:17
Hz.Peygamber (s.a.s), Müslümanların savaşa hazırlanması için onları gayretlendiriyor, durumu müsait olanların orduya yiyecek ve binek yardımında bulunmasını istiyordu. Bunun üzerine hali vakti yerinde olan Müslümanlar, karşılığını Allah’tan bekleyerek mallarından getirmeye başladılar. Bu hususta tatlı bir yarış da başlamıştı. 
Hz.Ömer (r.a), bunu şöyle anlatıyor:
Ebu Bekir (r.a), beni daha önce geçmişse, ben de onu bugün geçerim” diye içimden geçirerek bağışlayacağım malımı getirip teslim ettim. Hz.Peygamber (s.a.s),
- Ey Ömer! Ev halkına ne bıraktın?
- Sana getirdiğimin yarısını!
Sonra EbuBekir (r.a) de gelip bağışını yaptı. Sanki onu herkesten gizler gibiydi. Rasulallah’a (s.a.s) usulca verdi. Getirdiği 4.000 dirhem gümüştü. Hz.Peygamber (s.a.s), ona da sordu:
- Ey Ebubekir! Sen ev halkına ne bıraktın?
- Onlara Allah (c.c) ve Resulünü bıraktım.
Hz.Ömer (r.a) ağlayarak:
- Anam, babam sana feda olsun Ey EbuBekir! Hayır yolunda hiçbir yarış yapmadık ki, sen beni geçmiş olmayasın. Artık anladım ki, hiçbir şeyde seni geçemeyeceğim!
......
Rabbim bizlere, onların yolundan gitmeyi nasib etsin.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Şub 2016 22:57:14
Ebüssuud, zengindi, iyi giyinmesinide severdi. Bir gün yanına  dostlarından birisi geldi. Ebüssuud'un başında bir tülbent vardı, güzelmi güzel, pahalımı pahalı. Gelen dost kendi kendine:

- Şu tülbente bak hele, dedi. Ne israf. Onu satsan iki yüz yoksulun karnını doyurursun.

Ebüsuud, yüce kişi, adamın içinden geçenleri o saat okudu. Tülbenti çıkardı:

- Al şunu, dedi. Götür pazarda sat. Parasıyla yoksul doyur.

Adam tülbenti aldı, götürdü bir tülbentçiye sattı. Parasıyla yoksulları doyurdu. Sonra teşekkür etmek için yine Ebüsuud'un yanına vardı. Kapıdan girdi ve şaşırdı: Demin pazarda sattığı tülbent, aynen Ebüsuud'un başında duruyor. Adam:

- Ey yüce kişi, demekten kendini alamadı. Bu ne iştir? İki saat önce ben o tülbenti satmıştım. Şimdi yine sende duruyor.

Ebüsuud güldü:

- Bu işin sırrını mı öğrenmek istersin? dedi. Var git filan kişiye sor.

Dostu, hemen ordan o adama gitti. O da şöyle açıkladı:

- Ben bir deniz yolculuğuna çıkmıştım. Dönerken gemimiz bir fırtınaya tutuldu. Ne fırtına. İşte böyle can derdinde iken: < Allah'ım, diye adakta bulundum, eğer sağ çıkarsam karaya, Ebüsuud Hazretleri'ne bir tülbent alıp hediye edeceğim.> Allah'ın yardımıyla kurtulduk. Buraya geldikten sonra günlerdir Ebüssuud'a yaraşır bir tülbent arıyordum. Nihayet bugün bir tülbentçide buldum. Tülbentçi de o tülbenti az önce birisinden satın almış.

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 29 Şub 2016 22:59:13
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ebüssuud, zengindi, iyi giyinmesinide severdi. Bir gün yanına  dostlarından birisi geldi. Ebüssuud'un başında bir tülbent vardı, güzelmi güzel, pahalımı pahalı. Gelen dost kendi kendine:

- Şu tülbente bak hele, dedi. Ne israf. Onu satsan iki yüz yoksulun karnını doyurursun.

Ebüsuud, yüce kişi, adamın içinden geçenleri o saat okudu. Tülbenti çıkardı:

- Al şunu, dedi. Götür pazarda sat. Parasıyla yoksul doyur.

Adam tülbenti aldı, götürdü bir tülbentçiye sattı. Parasıyla yoksulları doyurdu. Sonra teşekkür etmek için yine Ebüsuud'un yanına vardı. Kapıdan girdi ve şaşırdı: Demin pazarda sattığı tülbent, aynen Ebüsuud'un başında duruyor. Adam:

- Ey yüce kişi, demekten kendini alamadı. Bu ne iştir? İki saat önce ben o tülbenti satmıştım. Şimdi yine sende duruyor.

Ebüsuud güldü:

- Bu işin sırrını mı öğrenmek istersin? dedi. Var git filan kişiye sor.

Dostu, hemen ordan o adama gitti. O da şöyle açıkladı:

- Ben bir deniz yolculuğuna çıkmıştım. Dönerken gemimiz bir fırtınaya tutuldu. Ne fırtına. İşte böyle can derdinde iken: < Allah'ım, diye adakta bulundum, eğer sağ çıkarsam karaya, Ebüsuud Hazretleri'ne bir tülbent alıp hediye edeceğim.> Allah'ın yardımıyla kurtulduk. Buraya geldikten sonra günlerdir Ebüssuud'a yaraşır bir tülbent arıyordum. Nihayet bugün bir tülbentçide buldum. Tülbentçi de o tülbenti az önce birisinden satın almış.


+1  :D

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK