İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 01 Mar 2016 20:01:15
İHLÂS SÛRESİ VE CENNET..
Vakti zamanında Allah erenlerinden birinin oğlu vefat eder.
Daha o gece rüyasında oğlunu Cehennemde azap çekerken bitmiş tükenmiş bir halde gören ermiş, derin bir üzüntüye boğulur.
Ertesi akşam yine görür.
Fakat bu defa oğlu Cennet köşklerinden birine kurulmuş neşe içinde yüzmektedir.
Merak içinde kalarak sorar:
- "Ey oğlum, seni dün akşam Cehennemde,
Bu akşam da Cennette gördüm.
Bu nasıl iş, bunun sebebi ne?"
Babasının bu sorusunu oğlu, şu sözlerle cevaplandırır:
- "Bugün mezarlığımıza muhterem bir mümin uğradı.
Üç defa İhlâs sûresi'ni okuduktan sonra sevabını bütün yeryüzü ölülerinin, ruhlarına bağışladı.
Benim payıma düşen sevapla işte gördüğün gibi Allah (c.c.) beni Cennetine koydu."
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi İhlâs Sûresi'ni okuyarak
Hem bu dünyanın,
Hem de öbür dünyanın çile ve sıkıntılarından,
Uzak kalan kullarından eylesin, amin.!!

Çevrimdışı kardia

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.421
  • 16.034
  • 3.421
  • 16.034
# 01 Mar 2016 20:14:17
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İHLÂS SÛRESİ VE CENNET..
Vakti zamanında Allah erenlerinden birinin oğlu vefat eder.
Daha o gece rüyasında oğlunu Cehennemde azap çekerken bitmiş tükenmiş bir halde gören ermiş, derin bir üzüntüye boğulur.
Ertesi akşam yine görür.
Fakat bu defa oğlu Cennet köşklerinden birine kurulmuş neşe içinde yüzmektedir.
Merak içinde kalarak sorar:
- "Ey oğlum, seni dün akşam Cehennemde,
Bu akşam da Cennette gördüm.
Bu nasıl iş, bunun sebebi ne?"
Babasının bu sorusunu oğlu, şu sözlerle cevaplandırır:
- "Bugün mezarlığımıza muhterem bir mümin uğradı.
Üç defa İhlâs sûresi'ni okuduktan sonra sevabını bütün yeryüzü ölülerinin, ruhlarına bağışladı.
Benim payıma düşen sevapla işte gördüğün gibi Allah (c.c.) beni Cennetine koydu."
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi İhlâs Sûresi'ni okuyarak
Hem bu dünyanın,
Hem de öbür dünyanın çile ve sıkıntılarından,
Uzak kalan kullarından eylesin, amin.!!

 +1  :)

Amin.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 01 Mar 2016 22:15:59
HİKAYE
TESTİDEKİ SU (Mesneviden)
Yoksul bedevi çadırda karısıyla oturuyordu. Karısı yakınıyordu:
‘’Yoksulluk bize özgü. Eziyeti biz çekiyoruz, herkesin hayatı refah içinde geçiyor. Ne ekmeğimiz ne katığımız var.
Suyumuz gözyaşından ibaret, testimiz bile yok. Güneş olmasa çıplağız, dolunay olmasa döşeğimiz bile yok. Halimiz ne olacak ?’’
Adam:
‘’Daha ne zamana kadar…’’ dedi. ‘’Dünya malının peşinden koşacaksın? Şurada ne kadar ömrümüz kaldı ki… Aklı başında olan fazlaya, eksiğe bakmaz. Genç iken sen daha kanaatkardın, yaşlandıkça ihtirasın artıyor. Altının ardından koşuyorsun, oysa sen altın gibiydin, ne oldu sana böyle?’’
Kadın dinlemiyordu onu. Bildiğini okuyordu:
‘’ Bu boş sözlerinizden bıktım artık!’’ dedi. ‘’ Halimizi görmüyor musun? Bulduğuyla yetinmekten söz ediyorsun. Ne bulduk ki kanaat edelim? Bırak bu yaldızlı sözleri!’’
Adam:
‘’ Yahu…’’ dedi. ‘’ Sen kadın mısın yoksa keder mi? Ben yoksulluğumla övünüyorum. Para-pul, mal-mülk, baştaki külah gibidir. Külahı ise ancak keller takar. Zengin; gırtlağına kadar kusura gömülmüş kişiye denir. Kusurlarını parası örter. Fakirliği hor görme. Allah benden uzak kılsın, kimsenin malında gözüm yok. Yüreğimde kanaat zenginiyim ben. Ey sızlanmaktan usanmayan kadın! Dünya malına heveslenmeyi bırak artık. Benimle kavga etmeyi bırak. Ben barış ve sessizlikten yanayım. Böyle konuşmayı sürdürecek olursan vallahi terk ederim seni!’’
Kadın geri adım atarak:
‘’ Nasıl konuşuyorsun böyle?’’ dedi. ‘’Ben senin ayağının tozuyum. Neyim varsa senindir, canım cismim senindir. Yoksulluk canıma tak ettiyse bu seni düşündüğüm içindir. En zor anlarımda bana yoldaş oldun. En hasta zamanımda bana derman buldun. Ama hakkımda kötü düşünürsen ben de kendimi bağışlamam. Tamam, nasıl istiyorsan öyle olsun!’’
Bu kez pişmanlık sırası Bedevi’deydi:
‘’Tamam tamam!’’ dedi. ‘’Üzülme, seni bütün kalbimle seviyorum.’’
Kadın atıldı:
‘’Sahi beni hala eskisi gibi seviyor musun?’’
‘’Yemin ederim’’ dedi adam, ‘’ seni eskisinden de çok seviyorum!’’
‘’Öyleyse…’’ dedi kadın, ‘’Senden bir isteğim var.’’
‘’Söyle’’ dedi adam.
‘’Bağdat’ta…’’ dedi kadın, ‘’Halifeler oturur biliyorsun. Diyorum ki sen de oraya gitsen. Belki gün gelir Allah seni de halifelik makamına eriştirir.’’
Bedevi şaşırdı:
‘’ Nasıl olur, benim gibi yoksul bir bedevi, bırak sultan olmayı, sultanın huzuruna bile çıkamaz.’’
Kadın:
‘’Ne diyorum bak!’’ dedi. ‘’Testimizde tertemiz yağmur suyu var. Zaten sahip olduğumuz tek şey de o. Onu al ve padişaha götür. Bizim bundan başka bir şeyimiz yok de. Zaten çölde bir insana en büyük armağan sudur. Hazinen olsa neye yarar ki, suyun olmayınca.’’
Zavallı kadın, Bağdat’ın ortasından Dicle’nin gürül gürül aktığını nerden bilsin.
Eşine çekici gelmişti bu düşünce:
‘’Doğru’’ dedi. ‘’ Çölde yağmur suyu altından değerlidir. Ancak padişahlara layıktır.’’
Gün ışıyınca uyandı bedevi, testisini bir keçeyle sardı, ağzını sıkı sıkıya kapadı, sırtına vurarak yola düştü. Bağdat’a doğru gidiyordu. Giderken de hırsızlar kapmasın diye testisini gözü gibi koruyordu.
Günlerce yol aldıktan sonra kente vardı. Doğruca saraya gitti.
Muhafızlar isteğini sorunca da:
‘’Ben…’’ dedi. ‘’Yoksul bir bedeviyim. Padişahımızın bağışını umarak bu armağanı ona getirdim. Eşi benzeri bulunmaz tatlı bir sudur bu. Ona sunacağım!’’
Muhafızlar adamın saflığına için için güldüler ama niyetinin halis olduğunu görünce:
‘’peki…’’ dediler. ’’Sen bekle, biz haber verelim.’’
Bedevi oracıkta, Dicle’nin çağıldayışından habersiz oturuyordu. Muhafızlar durumu bildirince, Padişah: ‘’Testideki suyu alın, içini de altınla doldurarak verin ve gemiyle Dicle üzerinden geri dönmesini sağlayın’’ diye emretti.
Bedevi şaşkınlık içindeydi. Herkesin bir damla suya hasret kaldığını düşünürken, şimdi ırmağın üzerinde, suyun tam ortasında eve dönüyordu. Ve halifenin armağanını kabul edişindeki inceliğe bakarak: ‘’ Sana sonsuz şükürler olsun Rabbim!’’ diyordu.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 01 Mar 2016 23:46:19
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalb, Allahü teâlânın komşus...udur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur. (C.3, m.45)

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı ise şöyledir:
Hiç kimsenin kalbini incitmeyin.

Hakaret ederek üzmek kalb kırmak olur. Her üzücü şey, kalb kırmak olmaz.

Kalb kırmanın hükmü nedir?
Kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. (Mektubat-ı Rabbani 3/45)

Kalb, sırça sarayına benzer. Yani, çok ince camdan yapılmış bir kâse gibidir. Kırılırsa bir daha yapılması çok zordur. Hele salihlerin kalbinin kırılmasından, arş-ı ilâhî titrer.

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 02 Mar 2016 20:46:07
Sabah namazı vakti.Cemal Hoca minarede ezanını okuyup camiden içeri adımını atarken her zaman ki gibi cemaatin bir kaç kişi olduğunu biliyor.Üç beş ihtiyardan başka kimse gelmez sabah namazına.Fakat o da ne öyle?...Camide hemde en ön safta bir garip kimse oturmaktadır.Tanımadığı bir kimsedir bu.Ama biraz garibine gider.Sonra tüyleri diken dikenolur birden.Heyecanlanır yarı korku yarı endişeyle...
-Bu da ne böyle ?Bu bir kadın?...
Ağzı bir karış açık,adım atamaz halde bakar o köşeye...Evet yanılmamıştır.Uzun saçlarıyla bir kadın.Başı öne eğik halde cemaatin geleceği yerde oturmaktadır.Rahat mı rahat.Serbest mi serbest.Bir iki adım atacak olur.Sonra binbir türlü yorum:
Sabahın köründe bu kadının bu camide işi ne?Meczup mu yoksa?Biri evinden mi kovdu?Sahipsiz mi?
Bir iki adım atar.Cübbesini giyip mihraba geçecektir.Ama beyninde düşünceler cirit atmakta.Az sonra cemaat gelecek.Sonra ne olacak?Acaba gidip sorsam mı kendisine?Ama ne diyeceğim ne soracağım.
-ALLAH'ım sen bana sabır ver.Sen bana yardım et.
Cübbesini giyip sanki o orada yokmuş gibi mihraba geçer ve başlar KURAN-I KERİM'İ okumaya.
Ooohh.Nihayet caminin kapısı hafif bir gıcırtıyla açılmıştır.İçeri ilk giren cemaat imam efendinin yüreğine su serper ve hiç oralı olmadan gelir imam efendinin dibine oturup başlar dinlemeye.
Bir iki derken zaten sayılı cemaat gelir.Sıra kalkıp namaz kılmaya gelince herkes kalkar ayağa.Bizim imam efendi dönüp bakamaz ama o uzun saçlının da cemaatle kalkıp namaza duracağını hisseder.Hayırlısı bakalım der.
Sünnet kılınır...sıra gelir farza...Tabi sabah namazında imam efendi açıktan okuyacak kıraatı.Heyecan zirvede.Öyle bir heyecan ki şimdiye kadar böyle bir heyecan yaşamamış imam efendi.
-Bu garip adam kimdir.Bu bir kadınsa cemaatin arasında nasıl duracak.Cemaat ne diyecek.Cemaatten ses gelmediğine göre cemaatin arasında değil mi yoksa yoksa?Namazdan sonra hava aydınlandıgında göremeyip hayal mi görmüş olacağım.
Bu ve bunun gibi şüphelerle namaz kılınıyor tespih çekiliyor.Dua ediliyor ve cemaat kalkmaya başlıyor ama o hala oturuyor.Nitekim imam efendiden önce en son kalkan da o oluyor.Göz göze geliyorlar.
-Aman ALLAHIM.Bıyıklarıda var bu uzun saçlının bu bir kadın olamaz.Ama kim olaki.İmam efendi şaşkınlığını gizlemeye çalışırken o kişi elini uzatarak ALLAH kabul etsin hocam der.
-Sagol.Amin.Afedersin muhterem çıkaracak gibi oldum ama...
-Ben BARIŞ,BARIŞ MANÇO...Buraya turne düzenlemiştik te ...Otobüsten erken indik.Sabah namazını kılmak burada kısmetmiş...
-Evet evet bu bizim Barış.7'den 77'ye den tanıdığımız (şimdilerde ise milyonların gönlünde taht kuran) BARIŞ MANÇO'nun ta kendisiydi....
ALLAH RAHMET EYLESİN...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 02 Mar 2016 21:49:52
Bildiğin kıssadır: Nemrut lain, İbrahim'i ateşe attı. Havada giderken Cebrail(as) "İhtiyacın var mı?" dedi.
İbrahim:"Sana yok, Hakk'a var." dedi.
"Hak'tan hacetini dile." dedi.
İbrahim:" Benim dilememden onun bilmesi daha iyidir." dedi.
İlham yetişti, İbrahim gaşy oldu. Kendine geldi ki dört yanını ateş kaplamış. Namaza tekbir bağladı. Ateş galebe etse de namazını bozmadı.
Bildi ki koruyan Allah'tır.
Şifaül Esrar / Seyid Yahya Şirvani

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 03 Mar 2016 15:04:40
YİLİK NE DEMEKTİ?
Sıcak demir ustasıydı benim babam.
Demiri nar gibi kızartan kömürlü körük başında babam, yaz kış demeden demiri tava getirip, sekiz kiloluk çekiçle şekillendiren babam. Oluk oluk akan terini silerken, kömür isi yüzünde fırça darbesi gibi duran babam. Gururuyla, namusuyla, kendi deyimiyle ‘’Namerde muhtaç olmadan’’. Yaşayan babam.
Bilmem neden o kadar isin, kömürün sıcağın ve terin içinde hep beyaz gömlek, beyaz mendil kullanırdı. Öyle zor para kazanırdı ki babam, ben bu yaşıma kadar o kadar terle para kazanan bir adam görmedim.
On yaşlarındaydım, o gün bakkala borcumuzu ödeyecektik haftalardır para biriktirmişti babam. Babamın demir dövdüğü dükkana bir adam girdi. ‘’Ustam çocuğum hasta lütfen yardım et acil para lazım’’ dedi . Babam çekici örse koydu arka cebinden çıkardığı beyazlığı griye dönüşmüş mendille alnında ki terleri sildi. O an göz göze geldik babamla yorgun ve bitkin gözlerinde mutlu bir kararlılık vardı.
Babam hiç tereddüt etmeden arka cebine biriktirdiği kağıt paraları saymadan uzattı yardım isteyen adama, adam babamın elini öpmeye çalışırken babam müsaade etmeyerek eğildi ve adamın başını kaldırıp göz hizasına getirdi.
‘’Dert etme Bekir işini gör’’ dedi
O gün ben öğrendim iyilik ne demekti? O gün ben öğrendim adamlık ne demekti? O gün ben öğrendim dostluk ne demekti.
Kısık sesle babama ‘’ Bakkal’’ Diyebildim.
Başımı nasırları çat çat olmuş elleriyle okşayarak ‘’Allah büyük’’ dedi.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Mar 2016 00:26:09
Bir gün,

Evliyânın büyüklerinden

Abdülhakîm Arvâsî
rahmetullahi aleyh
hazretlerine,


bir sohbet esnasında;

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî mi

daha yüksektir, yoksa İmâm-ı

Rabbânî hazretleri mi?

diye sordular.

Abdülhakîm Efendi,

başladı

Abdülkâdir-i Geylânî

kuddise sirruh

hazretlerini

övmeye:

Gavs-ül âzam büyük bir Velî’dir.

Her kim çağırsa, imdâdına yetişir,

Onun duâsıyla ölüler hayata dönerdi.

O zamanki Evliyânın hepsinden yüksekti.

Sohbetini, sözlerini dörtyüz kişi yazardı.

Her Velî’ye Onun kalbinden feyz akar.

Hem de kıyâmet gününe kadar.

Onu gören, Allahı hatırlardı.

Sözleri hikmet saçardı.

Abdülhakîm Efendi,

bu şekilde anlatıyor, cemaat

zevkle dinliyordu.

Bir saat sürmüştü bu sohbet.

Öyle ki, herkes

Abdülkâdir-i Geylânî

kuddise sirruh

hazretlerine

hayran olup, kalbleri

Onun muhabbetiyle

doldu.

Ama birşeyi merak ediyorlardı.

Acaba

İmâm-ı Rabbânî hazretleri

hakkında neler anlatacak?

diyorlardı.

Nihâyet sıra Ona geldi.

Ama düşündükleri gibi olmadı.

Yani

İmâm-ı Rabbânî hazretleri

Hakkında fazla bir şey

söylemedi.

Hatta
o zat hakkında, sadece
bir cümle söyledi.

Ama ben, İmâm-ı Rabbânî

hazretlerinin âşıkıyım,
buyurdu.

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Mar 2016 10:12:51
Şu menkıbe ifade eder ki, gönül gözleri zikrullah ile cilâlanmış Hak dostları nebâtâtın zikrine de şahitlik ederler:

«KIYAMADIM»

Bir gün Üftâde Hazretleri, müridleriyle beraber bir kır sohbetine çıkmıştı. Dervişlerinden kırın en güzel yerlerini dolaşarak birer demet çiçek getirmelerini istedi. Bir müddet sonra her biri ellerinde güzel çiçeklerle geldiler. Ancak Kadı Mahmud Efendi’nin elinde sadece sapı kırılmış, solgun bir çiçek vardı. Diğerlerinin ellerindekileri neşeyle hocalarına takdiminden sonra Kadı Mahmud, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği Üftâde Hazretleri’ne takdim etti. Üftâde Hazretleri diğer mürîdânın meraklı bakışları arasında sordu:

“–Evlâdım Mahmud! Arkadaşların güzel güzel çiçekler getirdikleri hâlde sen niçin sapı kırık, solgun bir çiçek getirdin?”

Kadı Mahmud edeple boynunu büküp cevap verdi:

“–Efendim! Size ne takdim etsem azdır. Ancak hangi çiçeği koparmak için elimi uzattıysam, onun; «Allah, Allah!» diyerek Rabbini zikrettiğini işittim. Koparıp da zikirlerine mânî olmaya gönlüm râzı olmadı. Çaresiz ben de elimdeki, zikrine devam edemeyen şu çiçeği getirmek zorunda kaldım.”

Kadı Mahmud, Aziz Mahmud Hüdâyî olma yolunda böyle tecellîlere mazhar olmaktaydı.

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.449
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Mar 2016 11:43:24
Bir gün Efendimiz’in yanında oturan bir adam,
yoldan geçen şahsı Kâinâtın Efendisi’ne gösterdi:

“Yâ Resûlallah! Ben şu adamı çok seviyorum” dedi.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem:

“Onu sevdiğini kendisine söyledin mi?” diye sordu.

“Hayır, söylemedim” deyince:

“Hemen git ve ona kendisini sevdiğini söyle!” buyurdu.

Sahâbî yerinden kalktı; o zâtın arkasından yetişti ve:

“Ben seni ALLAH rızâsı için seviyorum” dedi.

O da ona şu nefis cevabı verdi:

“Beni rızâsı için sevdiğin ALLAH da seni sevsin.”

(Ebû Dâvûd, Edeb 112, 113; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 140-141, 150)

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.462
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.462
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Mar 2016 17:52:35
Çok anlamlı bir hikaye

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Mar 2016 19:56:00
Allah'ın sevgili kullarından biri bir rüya görür rüyasında kendisine şöyle denir:
-Sabah olunca, karşına ilk çıkanı ye,
ikinci çıkanı sakla,
üçüncü çıkanın dileğini kabul et,
dördüncü geleni üzme,
beşinciden de kaç

Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı. Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi:
-Rabbim bana bunu yememi emretti.
Sonra şöyle dedi:
-Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez. Onu yemeye karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, baldan tatlı buldu. a hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı.

Şöyle dedi:
-Rabbim, bunu da saklamamı emretti. Bir çukur kazdı, onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı. Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü. Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yine toprak üstüne çıktı. Kendi kendine, Ben emredileni yaptım diyerek bırakıp gitti. Karşısına bir kuş çıktı. Peşinden bir şahin onu kovalıyordu.

Kuş ona şöyle dedi:
-Ey Allah'ın sevgili kulu, beni sakla. Bana yardım et; Onu aldı. Koynuna sakladı. Peşinden şahin geldi;

şöyle dedi:
- Ey Allah' ın sevgili kulu, ben açım. Sabahtan beri de bu kuşun peşindeyim. Onu yakalamak istiyorum. Kısmetime engel olma. Kendi kendine

şöyle dedi:
-Üçüncünün dileğini yapmam emri verildi, yaptım. Dördüncüyü üzmemem emredildi. Şimdi ne yapacağım? Bu işe şaştı. Sonra bıçak aldı; kendi uyluğundan bir parça et kesti, şahine attı; o da kapıp kaçtı. Daha sonra kuşu saldı. Bundan sonra, yürüyüp gitti. Kokmuş bir leş gördü. Onu da bırakıp kaçtı. Akşam olunca şu duayı yaptı:

- Ya Rabbi, emrini yerine getirdim. Bu işlerin manası ne ise bana bildir Daha sonra, rüyasında
şöyle anlatıldı:

-Birinci görüp yediğin öfkedir. Önce koca bir dağ gibi görülür; sabırla öfke yutulursa, baldan tatlı olur.
- İkincisi iyi amelindir. Ne kadar saklarsan sakla; yine meydana çıkar.
-Üçüncüsü, sana bırakılan bir emanettir, ona hıyanet etme.
-Dördüncüsü şudur: Bir insanın sana bir dileği ulaşırsa, onu yerine getir; isterse sana lâzım olan bir şey olsun.
- Beşincisi gıybettir. İnsanların gıybetini edenlerden kaç. Şüphesiz her şeyi bilen Allah 'tır

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 04 Mar 2016 22:20:11
FARZETTİM Kİ ÖLMÜŞÜM
Farz ettim kendi cenaze törenimdeyim, gözükmez bir ruhum, özgürüm. Bedenimi bir tabutun içinde bir camii bahçesinde musalla taşında seyrediyorum. Artık bana acı veremeyen bedenimin içinden sıyrılmış çıkmış, özgürleşmişim. Tüm dikkatimi namazımı kılmaya gelenlere vermiş seyrediyorum. Bir kalp krizi diyorlar, genç diyorlar. Neden öldüğümü de anladım.
En samimi annem ağlıyor, perişan. Sonra ki samimi çocuklarım, perişan. Dostlarımın yüzünde daha ziyade beni kaybetmenin acısı yerine, sıranın kendilerine geldiğinin korkusu hakim. Kim var bak burada, beni bu kalp krizine sürükleyen insan, utanmadan gelmiş, birde üzgün tavır takınmış.
Yaşarken beni çekemeyen, başarılarımı kıskanan ne kadar insan varsa gelmiş. Yüzlerinde kıskançlıktan kurtulduklarına dair gizli bir rahatlama. İnsanları buradan daha rahat seçebiliyorum şimdi.
Ölümden korkuyorlar çok komik, oysa korkulacak bir şey değil, bedende hapisken ruhum, düşünce ve duygularda hapisken ruhum, şimdi özgürleşti, özgürlüğün nesinden korkulur. Az sonra bedenimi toprağa verip, günlük hayatlarına kaldıkları yerden hızla düşünmeden devam edecek insanlar, şimdi benim namazıma durdular.
Hepsi bir an evvel namaz bitsin de kaldığımız hayata hızla dönelim gibi bir zavallı düşünce içerisinde. Bu düşünce yüzlerinde ki sabırsızlıkta gizli. Rabbim bu kadar sahtelik içinde insanın öldüğüne sevinesi geliyor.
Her canlının ölümü tadacağı gerçeğini beyinlerinin en kör noktasına gizleyip, kendilerini kandırarak günlük hayatlarına geri dönüp, hiç sorgulamadan bir ölümü daha, yaşama katılacaklar az sonra. Oysa her şey onlara fısıldar ‘’Anlamlı yaşamak için bir fırsat daha’’ Diye ama ne fayda duymak istemeyen kadar kötü bir sağır yoktur. Mirza TAZEGÜL
Pisikonet

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.329
  • 223.724
  • 28.329
  • 223.724
# 04 Mar 2016 22:49:26
Fatih Sultan Mehmed Han oğlu Sultan II. Bayezıd Han (Bâyezîd-i Velî) İslambul’da kendi adına yaptırdığı Beyazıd Camii’nin inşası bitince "Her kim ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının sünnetlerini terk etmemiş ise, ilk Cuma namazında imam olsun" dedi. Deryâ misâli cemâat içinden bir kişi çıkmayınca, Bâyezîd Han mecbûr kalarak: “Elhamdülillâh savaşta ve barışta biz bu sünnetleri terk etmedik!” dedi ve kendisi imâm olup namazı kıldırdı.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 Mar 2016 00:40:59
Hakimin üç kusuru
Hazret-i Ömer, hilafeti zamanında Hımıs ileri gelenlerine bir mektup yazıp, çevredeki fakirlerin kendisine bildirilmesini isteyerek yardım edeceğini bildirdi. Hımıs'lılar Şam ve civarında bulunan fakirlerin bir listesini Halife Hazret-i Ömer'e arzettiler. Hazret-i Ömer gelen listeyi açıp baktığında listenin başında kadı olarak tayin ettiği Sa'd bin Amir'in ismini görüp, listeyi getirenlere hakiminin mali durumunu sordu. Onlar, (Hakimimiz hakikaten gayet fakirdir. Elinde avucunda olanı fakir fukaraya dağıtıyor, rüşvet olacağı korkusundan, bizim de en küçük bir hediyemizi bile kabul etmiyor) dediler.

Hazret-i Ömer sordu:
- Allah'tan bu kadar korkan hakiminizin hoşunuza gitmeyen tarafları da var mı?

Evet diyerek kusurlarını şöyle sıraladılar:
1- Vazifesine sabah namazından sonra başlaması gerekirken kuşluk vakti başlıyor.
2- Evine çekilir aramıza girmez.
3- Haftada bir gün, evinden dışarı bile çıkmaz. Kapısı arkasından kilitlidir.

Hazret-i Ömer, onlara bir kısım erzak ve giyecek vererek gönderdi. Hakim Sa'd bin Amir'i de bunların sebebini öğrenmek üzere huzuruna davet etti.

Hakim, Hazret-i Ömer'in huzuruna gelince durumu anlattı:
Birinci kusurum; ailem hasta olduğundan evin bütün işlerini bizzat kendim görüyorum ve bu sebepten vazifemin başına ancak kuşluk vakti gelebiliyorum.

İkincisi ise; akşam olunca gün boyu yaptığım işlerin muhasebesini yapıyor acaba yaptığım işlerde bir kusurum var mı diye onu tetkik ediyorum.

Üçüncüsü; sırtımdakinden başka giyecek elbisem yoktur. Haftada bir gün giydiğim çamaşırlarımı yıkıyor temizlik işleri ile meşgul oluyorum. Hatta evimde bile üzerime alacak bir elbisem olmadığından yıkadığım çamaşırlarım kuruyuncaya kadar hiçbir kimseyi görüşmeye bile kabul edemiyorum.

Sa'd bin Amir'in bu izahatı karşısında Hazret-i Ömer çok memnun oldu ve ondan sonra Sad'ı hatırladıkça, (Ah Sa'd ah, Allah korkusu seni ne kadar yüceltmiş) der onunla iftihar ederdi.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK