Bunları Biliyor Musunuz?

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.288
  • 223.373
  • 28.288
  • 223.373
# 08 Eyl 2020 09:31:01
Bir Namaz boyunca insan
Doğumundan ölümünü seyreder..!
Namaza başlarken getirilen tekbir;
İmtihan dünyasına girişimizdir...
Kıyamda duruşumuz;
Gençliğimizdir...
Rükuya varışımız;
İhtiyarlığımızdır...
Secdeye gidişimiz;
Vefatımızdır...
İki secde arası;
Kabir tahtasına başımızı vuruşumuzdur...
En sonunda ayağa kalkmamız;
Haşrolunmamızdır...
Bizi Namaz kılmaya layık gören Rabb'imize Hamdolsun..!!

Çevrimdışı police21

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.720
  • 5.013
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.720
  • 5.013
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 08 Eyl 2020 10:10:23
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir Namaz boyunca insan
Doğumundan ölümünü seyreder..!
Namaza başlarken getirilen tekbir;
İmtihan dünyasına girişimizdir...
Kıyamda duruşumuz;
Gençliğimizdir...
Rükuya varışımız;
İhtiyarlığımızdır...
Secdeye gidişimiz;
Vefatımızdır...
İki secde arası;
Kabir tahtasına başımızı vuruşumuzdur...
En sonunda ayağa kalkmamız;
Haşrolunmamızdır...
Bizi Namaz kılmaya layık gören Rabb'imize Hamdolsun..!!
Eyvallah. Rabbimize şükürler olsun.

Çevrimdışı BGE

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 743
  • 599
  • 743
  • 599
# 08 Eyl 2020 14:32:16
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir Namaz boyunca insan
Doğumundan ölümünü seyreder..!
Namaza başlarken getirilen tekbir;
İmtihan dünyasına girişimizdir...
Kıyamda duruşumuz;
Gençliğimizdir...
Rükuya varışımız;
İhtiyarlığımızdır...
Secdeye gidişimiz;
Vefatımızdır...
İki secde arası;
Kabir tahtasına başımızı vuruşumuzdur...
En sonunda ayağa kalkmamız;
Haşrolunmamızdır...
Bizi Namaz kılmaya layık gören Rabb'imize Hamdolsun..!!
en son ayağa kalkmıyoruzki hocam oturup selam veriyoruz sonunda.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.288
  • 223.373
  • 28.288
  • 223.373
# 08 Eyl 2020 15:04:32
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
en son ayağa kalkmıyoruzki hocam oturup selam veriyoruz sonunda.

Bitince ayağa kalkmayı kastediyor öğretmenim.

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.135
  • 53.074
  • 4.135
  • 53.074
# 08 Eyl 2020 17:41:15
7 EYLÜL 1938 – Atatürk Son kahvesini 7 Eylül 1938 sabahı içti.

7 Eylül 1938 günü Prof. Dr. Fiessinger, Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ü muayene ettikten sonra kendisine şöyle der:

“Görüyorum ki, önerilerimi pek dikkate almıyorsunuz. Oysa sıhhatiniz her şeyden önemli. Sigarayı azaltmış olmanız çok memnuniyet verici, ancak yanında lütfen kahve içmeyin. Şu anda sizin için bir fincan kahve bir kadeh alkolden daha tehlikeli. Lütfen kahve içme alışkanlığından vazgeçelim.”

“Tamam Doktor, siz nasıl istiyorsanız öyle yapalım. Ama son kahvemi birlikte içmeyi teklif ediyorum size.”

“Emriniz olur.”

Biraz sonra kahveler gelir, biri şekerli diğer şekersizdir. Gazi, Doktor’la sohbet ederek kahvesini içer ve bu kahve Atatürk’ün hayata veda etmeden önce içtiği son kahvedir.

Doktor saraydan ayrıldıktan hemen sonra manevi kızı Sabiha Gökçen Hanım, nöbetçi doktordan izin alarak Paşa’nın odasına girer. Gazi, onu görür görmez hemen yanına çağırır.

“Gel Sabiha, gel çocuk. Sana bir sır vereceğim.”

“Emredin efendim.”

“Şu masanın üstündeki kahve fincanını görüyor musun?”

“Evet, efendim.”

“İşte o benim içtiğim son kahve… Profesör Fiessinger kahve içmemi kati surette yasakladı.”

Daha sonra Sabiha Gökçen masanın üstünde duran ve Atatürk’e ait olan kahve fincanını alarak odadan çıkar.

Sevgili Sabiha Gökçen, tam altmış beş yıl boyunca bu kahve fincanını telvesiyle birlikte sakladı...

Çevrimdışı dilek0127

  • Uzman Üye
  • *****
  • 6.147
  • 34.913
  • 6.147
  • 34.913
# 09 Eyl 2020 15:50:17
Müslümanların ölüm, deprem, musibet, üzüntülü veya sıkıntılı bir haber aldıklarında “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” demeleri buyrulmuştur.
Bu cümle Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresinin 156. ayetinde bulunuyor.
Türkçe anlamı; “Onlar; başlarına bir musibet gelince, Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz, derler.” şeklindedir.

Çevrimdışı ugur_29_

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.501
  • 5.297
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.501
  • 5.297
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Eyl 2020 16:10:24
BÜYÜK ADAM

Benzinin donduğu, makinenin şuursuz döküntü haline geldiği, İnsan muvazenesini kaybeder olduğu şartlar altında, (insan) dediğimiz devler görülür. Bu insanlar masal ile hakikat arası bir plânda yaşarlar...

Çok eski devirler mitolojisi, yalan içinde gizlenmiş büyük gerçeklerin hikâyeleridir. Görünmeyen bir perde, büyük insanı toplumdan ayırır.

Büyük insanları anlatmak çok güç. Anlamak daha güç...

Ancak resmini çeker veya söylenenleri kopya ederiz.

Tarih boyu imparatorluklar milletlerin mozaiğidir. Bütün dünya tarihinin ruhu, bu mozaik üstünde bulunan büyük insanların tarihidir.

Büyük İskender’i

Alparslan'ı

Fatih' i

Kanuni’yi

Napolyon’u

Atatürk'ü tarihten çıkarın, tarih masal haline gelir.

Onun için bunları tetkik birtakım kulak malzemesinden bir filtre yaparak süzülmeleri icap eder.

Görünmeyen bu perdeyi aralayıp, büyük bir insanı seyredeceğiz şimdi...

Bu perdenin yanına ne şekilde yaklaşırsan yaklaş, hatta öldürmek için, muhakkak bir şey kazanırsın.

Bu perdenin arkasındaki büyük insan, Allah vergisi sezgileri ile kahraman bir cömertlik ve asaletle dolup taşan tatlı bir ışık çeşmesidir.

Doğan güneşin ışıkları arasında görülen karlı dağlarda nasıl bir güzellik varsa, bir kahramanın yaptığı fedakarlıkta da  aynı derecede cazip güzellik vardır.

Maden suyunda demirin erimiş olduğu gibi burada beşeri  zevkin ve emniyetin en büyüğü duyulur.

Hiçbir şeyde yanılmayan, basit görünen boş şeylerde her şeyi bulanlar bunlardır.

Nil'i, Mısır'dan, Dicle ve Fırat'ı Mazepotamya'dan, Seyhan ve Ceyhan'ı yerlerinden kaldırın. Her şey çorak ve bomboş kalır. Bu, büyük insanları milletlerin içinden tarihinden kaldırınız, dünya bomboş olur. Meselâ, Türk neslini savaş meydanlarından hayali olarak kaldırınız, dünya savaş tarihleri enteresanlığını kaybeder. Çıplak bir mahalle kavgası manzarasını alır.

Büyük ve cesur insanlar unutulmaz. Bazen unutulmayacak kadar çok yaşarlar. Batı tarihçilerinden birisi söyler: “Dünyada iki meçhul vardır.:1- Kutuplar,  2- Türkler ”

Üç Tarih vardır: Yunan, Roma, Türk. Diğerleri hikâyedir.

Mustafa. En güzel isim. Bilen bilir manasını. Babası koydu bu ismi.

Kemal, hocası bunu ilâve etti ismine. Bir şey gördü Onda da, ondan… İsmi Mustafa Kemal oldu.

Değişmeyen mukadderat onu nihayet Gazi yaptı....Gazi Mustafa Kemal oldu... Bütün bunlar tesadüf değil, takdir...

Tesadüf bilemediğimizin manevi kanunun bir halkasıdır. Bilemediğimiz o halka millet ve vatan içinmiş meğer...

Bütün bu isimleri millet uğrunda gençliğinde sarf etti...

Her mana yönü ile (Gazi) (Mustafa) (Kemal)…

Kendi kendini sildi Millet içinde. Karıştı Milletiyle bu üç isim…  Bütün her şeyini millete verdi. (Vermedi) millet kendinden bunları aldı.

Bunları millet gönlünde sessizce yoğurdu. Buldu bir şey amma, söylemedi.

Sessiz sözsüz duygularıyla bir isim buldu.

Rica ettiler,  O'na... Kim ne dedi. Duygular, sevgiler, gönüller yaptı bu işi . . .

Ne dediler: sessiz sözsüz, tarih (Mustafa Kemal) ismi kalacak. Gazi ismi manevi âlemde olacak.

Bu asil milletin yaşadığı ülkeye (Türkiye) ismini koydu O... Millet de gönlünde yoğurdu bunları... Kendisine (Atatürk) ismini koydu. Bu ismi kendilerine söyledikleri zaman gözleri dolu dolu oldu. Yutkundu içini çekti...

Türk Milletinin kalbinde, gönlünde o asil kanda (Atatürk) olarak kalacak dünya durdukça…

Kem ağızlardan ne çıkarsa çıksın o bir güneşti, ziya idi.

Türkiye’de: Gaziler, Mustafalar, Kemaller, daima olacak...

Çankaya Köşk’ü  yapıldığı zaman, köşkün sol tarafında bir yol vardı. Yolun solunda iki katlı ahşap bir ev.

67 yaşında Devlet Demir Yolları'ndan emekli Rahmi Efendi oturuyor, yalınız... Bu evi istimlâk edip bahçeye almak istediler...Rahmi efendi'ye sordular; “evimi satmam” dedi.

Dahiliye vekili Şükrü Kaya hiddetlendi ve vaziyeti Mustafa Kemal'e bildirdi.

Paşa, “çağırın bana o zatı” diye emir verdi.

Rahmi Efendi'yi oturttu kahve içtiler. Paşa “Rahmi Bey” dedi. “Bu evi bize versen, biz sana istediğin, yerde bir ev, yaptıralım” dedi.

“Paşam,vermem” dedi. Ben yaşlıyım. Öldüğümde sizin olsun” dedi.

Bir kahve daha içtiler.       

Paşa: “Peki niçin satmıyorsun, sebep nedir?

“Paşam, başka yerde bana bir ev bulunur  amma, başka yerde, (Senin gibi komşuyu nerede) bulurum,” dedi.

Kalktı bir şey söylemeden gitti.               

Onun için Türk Milleti Paşa ile her an komşudur.

Gönlünde yatıyor  (Ata) diye…

Gün doğarken seyrettiğin gibi batarken de seyret onu.  Güneş her gün doğar ve batar değil mi?

1927 Maarif vekili Necati Bey zamanında Avrupa’ya tahsil için talebe gönderilecekti. Muhtelif liselerden mezun olanlar arasında imtihan açıldı  Fransa’ya Almanya’ya talebe gönderdiler. Bu talebelerin içerisinde  sağ olanlar iki kişidir.

İmtihanda Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Napolyon’un hakkında tarihi bir sual de vardı. İçlerinden biri şu cevabı vermişti: Mustafa Kemal Paşa Hazretleri büyük bir asker. Napolyon da büyük bir asker. Aralarında zaman mekân farkı var. Evet ikisinin de kendilerine mahsus üstün tarafları var. Bir mukayese yapar mısın?

Cevap “Hayır”. Hiç mi! Ona da hayır. O halde bir fark var aralarında. Evet . Var ya.

Yaptığı işlerde Nedir o. Cevap:

Biri Cumhuriyeti İmparatorluk yaptı. Diğeri İmparatorluğu Cumhuriyet yaptı demişti.

Bu ne demektir. (Ey Türk Gençliği, Birinci Vazifen Cumhuriyeti Korumaktır) buyurması. Atatürk’ün işte büyük işin ne olduğunu anlatmaktır.
Dr. Münir Derman


    Münir DERMAN
Tıp doktoru, tasavvufçu, kanaat önderi (D. 1910, Trabzon – Ö. 2 Aralık 1989, Ankara). Melek Hoca lakabıyla da bilinmektedir. İlköğrenimini bir özel Fransız lisesinde, üniversite tahsilini Fransa’da yaptı. Felsefe ve psikoloji eğitiminin yanı sıra Tıp Fakültesini de bitirdi. Ayrıca Mısır el-Ezher Üniversitesinde de ilâhiyat tahsili gördü. Tasavvufî eğitimini Trabzon’da Buharalı Ömer İnan’dan aldı. Kore savaşına doktor olarak katıldı. Ankara Üniversitesi DTCF’de felsefe dersleri verdi. Bu görevinden ayrılarak Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde doktorluk yaptı. Japonya ve Almanya’da bulundu. Yurda döndükten sonra Ankara’ya yerleşti ve burada bir otel odasında hayatını sürdürdü. Kabri Ankara’nın Memlük köyündedir.

Dr. Münir Derman, tıp doktorluğundan daha çok tasavvufçu kişiliği ile vaaz ve nasihatleriyle meşhur olup, günümüzde de sevenleri çoktur.
Bir kaç notta ben ekleyeyim:Türkiye de kopan bir ayağı yerine başarılı bir şekilde diken ilk cerrah. Para ile özel hasta hiç bakmamış, maaşını her aldığında zekatını vermiş ve kiralık bir otel odasında yaşarken Cenab ı Hakka yürümüş.

ESERLERİ:

Su, Allah Dostu Der ki… (1971), Muhiddin-i Arabî’den Nasihatler.

Çevrimdışı ilhami_60

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.192
  • 34.542
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.192
  • 34.542
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 10 Eyl 2020 08:32:14
ÜRDÜN PARASINDA ARAP KİNDARLIĞI

I. Dünya Savaşında Arapların Osmanlı'ya isyan etmelerini nedense kabul edemeyen Arap hayranı Siyasal İslamcılar bunun "Dinsizlerin uydurması" olduğunu söylerler. Arap ihaneti onlara göre Palavradır. Endülüs yangınından kurtarılanların, birkaç ay içinde Katolik İspanyollarla birleşip Oruç Reis ve İshak Reis komutasındaki Türkleri arkadan vurup komutanları dahil tamamına yakınını katlettiği 1493- 1520 yılları arasında yaşanan başlangıç olaylardır ve tarihi süreçte fırsat buldukça aralıksız günümüze kadar devam etmiştir. Tarih böyle diyor da Peki Araplar bu duruma ne diyor?

Ürdün parasına bir bakalım.
1 - ilk resimde görülen ve halen kullanılan Ürdün Dinarı üzerindeki kişi, Şerif Hüseyin İngilizlerle işbirliği yapıp, meşhur İngiliz casusu Lawrence' la beraber Türk ordusuna saldıran Arapların lideriydi. Bugünkü Ürdün o isyan kafasının ürünüdür.
2 - Paranın diğer yüzünde altta ,İngilizce olarak ''GREAT ARAB REVOLT'' yazısının Anlamı ise ''BÜYÜK ARAP İSYANI '' demektir. Bu kime karşı isyandır? Ve para halen tedavülde olan paradır!..

Siyasal İslamcıların "Arap kardeşliği" balonu internet çağında patlamaya devam etmektedir. (Alper Aksoy)

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.135
  • 53.074
  • 4.135
  • 53.074
# 17 Eyl 2020 20:30:24
SEVGİ ÜÇ TÜRLÜDÜR                   

Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor, ünlü Japon düşünür ve yazar Masumi Toyotome . "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor.. Sonra anlatmaya başlıyor :

"Sevgi üç türlüdür !.."
Birincisinin adı "Eğer" türü sevgi!..
Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor:
Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.
Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar. "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı birşey kazanmaktır."
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. Ve malesef en saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Fakat aslında insanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler..

İkinci türe geçiyoruz. "Çünkü" türü sevgi. Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor:
"Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey başardığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır." Örnek mi?..
"Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin/yakışıklısın!" "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.."
Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana… İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.
Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen güzel kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. "O halde bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, yazar. " ‘Çünkü’ türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.
Birincisi; "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu. Tüm insanların en az iki yönü vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği... "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar.
İkincisi de; "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir. Japonya'da bir kuru temizleyicide çalışan dünya güzeli bir kızın yüzü patlayan kazan yüzünden parçalanmış. Kız fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı, aynı kentte oturan anne ve babası, onu artık ziyarete bile gitmemişler... Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Ve kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş.
Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu “Çünkü” türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne ?

Ve işte sevgilerin en gerçeği!.. Nedir peki, gerçek sevgi.. Asıl sevgi.. En güzel sevgi ?..
"Üçüncü tür sevgi, 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar.
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için, "Eğer" türü sevgiden farklıdır bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını temel olarak almadığından, ‘Çünkü’ türü sevgi de değildir bu. Bu üçüncü tür sevgide, insan "birşey olduğu için" değil, "birşey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız? ‘Rağmen’ türü sevgi!
Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Yakışıklı ve zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar ! Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile.."
Burada insanın, iyi, çekici, basarılı ya da zengin bir konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen", olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor kişi. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşıyor olmanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome: "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak ve mutlu edecek bu sevgiyi bulmak çok zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var ve başkalarına verecek kadar fazlası kimsede yok...

( alıntı )

Çevrimiçi dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 9.068
  • 58.417
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 9.068
  • 58.417
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Eyl 2020 14:34:04
Kovit hastası olup da nefes almakta güçlük cekenlerin  SECDE pozisyonunda daha rahat nefes aldıklarını.

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.135
  • 53.074
  • 4.135
  • 53.074
# 19 Eyl 2020 15:47:09
..

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.135
  • 53.074
  • 4.135
  • 53.074
# 22 Eyl 2020 18:41:35
Kendi degerimizi bilen bir sistem olmayınca,böyle olaylara çok şahit oluruz

Çevrimdışı burcum7

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.400
  • 41.874
  • 5.400
  • 41.874
# 24 Eyl 2020 22:37:57
..

Çevrimiçi dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 9.068
  • 58.417
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 9.068
  • 58.417
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Eyl 2020 07:07:04
Doğanın dengesinin bozulmaması için pek çok canlının kendi yaşamından  vaz geçtiğini.

Ama insanların rahatından bile vaz geçmediği için virüsü yayıp insanların ölümüne sebebiyet verdiğini.

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.135
  • 53.074
  • 4.135
  • 53.074
# 26 Eyl 2020 23:48:21
..

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK